Kurana Göre Ihlas 5
Kurana Göre Ihlas 5
Nefs tezkiyesinin 5. kademesi Nefs-i Radiye, 6. kademesi Nefs-i Mardiyyedir. Nefs-i Radiyede biz Allahtan razı oluyoruz, ruhumuz 5. gök katına çıkıyor. Nefs-i Mardiyyede Allah da bizden razı oluyor ve ruh 6. gök katına çıkıyor. Hem Mutmainne hem de Radiye ve Mardiyye kademeleri, Fecr Suresinin 27, 28, 29, 30. âyet-i kerimelerinde ifade buyurulmuştur. Allahû Tealâ diyor ki:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allahtan razı ol ve Allahın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allaha (Rabbine) geri dönerek ulaş.
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allaha ulaştırdığın zaman), (Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
7. ve son kademe, tezkiye kademesidir, Nefs-i Tezkiye. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
35/FATIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in tedu muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şeyun ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allahadır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allaha döner ulaşır).
Kim tezkiye olursa, bunu kendi nefsi için yapmıştır.
Çünkü nefsi ezelde Allahû Tealâya tezkiye olacağına dair söz vermiştir.
Allahû Tealâ. Ve ruhu Allaha döner: ilâllâhil masîr diyor. Böylece ruh Allaha döner, Allaha ulaşır.
Kişinin ruhu Allaha ulaşmıştır, 21. basamak.
Ruh Allahın Zatında yok olur, 22. basamak. Kurân-ı Kerim böyle olan insanlara evvab diyor. Allahû Tealâ ruhun Allahın Zatına ulaşmasıyla, Allahın o ruha meab olacağını ifade ediyor:
78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisini Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah'a ulaşan kişiye Allah), meab (sığınak, melce) olur.
Böylece ruh Allahû Tealâya ulaştıktan sonra, Allahın Zatında yok oluyor. Burası Allahın Zatında ifna olmaktır. Fenâ makamını işaret eder.
Öyleyse, bu noktaya kadar geçen olaylara bakalım: Allaha ulaşmayı dilemek; ürerimize farz mı? Farz!
Allahû Tealâ diyor ki:
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
Ona (Allaha) yönelin (Allaha ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Allahû Tealâ: Allaha ulaşmayı dile, Allaha yönel. diyor. Bu farzdır.
Peki, bütün sahâbe Allaha ulaşmayı dilemişler midir? Hepsi. Allahû Tealâ Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en yabudûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinab ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allaha yöneldiler (Allaha ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Taguta kul iken, Allaha kul olmuşlar. Hepsi Allaha ulaşmayı dilemişler.
Kişi 14. basamakta mürşidine ulaşır. Farz mı? Maide Suresi 35. âyet-i kerimesi gereğince farzdır:
5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allaha ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allaha karşı takva sahibi olun ve Ona ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve Onun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.
Sahâbe mürşidlerine tâbî oldular mı? Kâinatın en büyük mürşidine, Peygamber Efendimiz (S.A.V)e tâbî oldular. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihi), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yutîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana biat ettikleri zaman Allaha biat etmiş oldular. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allahın eli vardı. Kim (derecesini nâkısa) düşürürse, muhakkak ki o, nefsi sebebiyle (Allaha verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için) derecesini nâkısa düşürmüştür. Kim de Allaha olan ahdini yerine getirirse (ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allaha teslim ederse), ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
Peygamber Efendimiz (S.A.V)e bütün sahâbe tâbî olmuşlardır. Bütün sahâbe ruhlarını Allaha ulaştırmışlar mı? Hepsi ulaştırmışlar. Allahû Tealâ, sahâbenin ruhlarını Allaha ulaştırdıklarını Zumer Suresinin 18. âyet-i kerîmesinde kesinleştiriyor.
39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hed âhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allahın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûlelbabtır (daimî zikrin sahipleri).
Hidayet insan ruhunun Allaha ulaşmasıdır.
2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yehûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba'te ehvâehum ba'dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: Muhakkak ki Allaha ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir. Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allahtan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olmaz.
inne hudâllâhi huvel hudâ: Muhakkak ki Allaha ulaşmak, işte o hidayettir.
İnne: Muhakkak ki
Hudâllâhi: Allaha ulaşmak
Huve: işte o
el hudâ: hidayettir.
Bütün sahâbe hidayete ermişlerdir. Ruhlarını Allaha ulaştırmışlar ve de Allaha teslim etmişlerdir.
Ruhu Allaha ulaştırmak farz mı? Farz. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allahın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Ona (Allaha) dön (ulaş, vasıl ol).
Allaha ulaşmak üzerimize farz kılınmış ve gördük ki; bütün sahâbe Allaha ulaşmışlardır. Bundan sonra sahâbe daha çok zikrediyor. Daha çok zikir, bir yerden sonra o kişiye bir taht ihsanını ifade ediyor.
Kişinin ruhunun Allaha ulaşmasından sonra ruhun Allahın Zatında yok olması, Allahın ruha meab olması, o kişinin evvab olması gerçekleşir. Ruh Allahın Zatında yok olur. Bu, ruhun meaba ulaşması, meabda yok olmasıdır. Burası ruhun Allahta yok olduğu, ifnâ olduğu noktadır, fenâfillah makamıdır.
Fenâ: yok olmak, fâni olmak
fi: içinde,
Allah: Allah.
Fenâfillah: Allahın içinde yok olmak, fâni olmak. Burası 22. basamaktır.
Sonra o kişiye Allahû Tealâ bir taht verir. Kişinin nefsinin kalbindeki nurlar %51den %61e çıkmıştır. %61e ulaşınca Allahû Tealâ o kişiye Allahın katında bir taht ihsan eder. Kişi böylece Allahın İndinde bâkî olur. O kişinin ruhu, o tahtın üzerinde, Allahın İndinde baki olur. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
6/EN'AM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû yamelûn(yamelûne).
Rablerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur.
Nefsin kalbindeki nurlar %71e ulaştığı noktadaki makam, bekâ makamıdır. Allahın Zatında baki olma makamıdır. Herkes bu makamlara kolayca erişebilir.
Bundan sonra konunun zorluğu başlar. Bu makamdan daha yukarıya çıkabilmek için, kişinin mutlaka zahid olması gerekir.
Negatif züht, Kurân-ı Kerimde Yusuf Suresinin 20. âyet-i kerîmesinde ifade ediliyor. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
12/YUSUF-20: Ve şerevhu bi semenin bahsin derâhime madûdeh(madûdetin), ve kânû fîhi minez zâhidîn(zâhidîne).
Ve onu (Yusufu), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattılar. Çünkü; ona karşı zahidlerden idiler.
Yusufa değer vermiyorlar. Bu negatif zühddür. Ama zahid, pozitif zühtün sahiplerine denir. Zahid demek, her gün 12 saatten daha fazla Allahı zikreden kişi demektir.
Kurân-ı Kerimde 3 zikir de farz kılınmıştır. Ara sıra zikir farz mı? Farz. Allahû Tealâ zikri Muzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde farz kılmıştır:
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allahın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Ona (Allaha) dön (ulaş, vasıl ol).
Allaha ulaşana kadar geçen zikir, az zikirdir. Ara sıra yapılan zikirdir ve farzdır. Burada günün yarısından az zikir yapılır.
Peki, günün yarısından fazla, çok zikir farz mı? Evet, o da farz.
Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
33/AHZAB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allahı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
Allahû Tealâ bu çok zikrin sahiplerinin âmenû olanlar olduğunu yani sadece Allaha ulaşmayı dileyenler olduğunu söylüyor. Allahû Tealâ: Allaha ulaşmayı dileyenler, siz de artık Allahı çok zikirle zikretmek mecburiyetindesiniz. diyor. Bu çok zikirle zikretmek, günün yarısından daha fazla zikretmektir.
Kim her gün Allahı günün yarısından daha fazla zikrederse, ancak o kişinin kalbindeki nurlar %71i aşar. Kişinin zikrinin artışı ile paralel olarak, %81e kadar kişi zühd makamında yürür.
Kişi daimî zikre ulaşmadan evvel, nefsinin kalbinde %81 nur birikimi gerçekleştiğinde bu kişinin fizik vücudu Allaha teslim olur. Kişi fizik vücudunu Allaha teslim ettiği noktada o kişinin nefsinin kalbinde %81 nur vardır. Geri kalan %19 karanlık olmasına rağmen, fizik vücut Allahın bütün emirlerini mutlak olarak yerine getirir.
Fizik vücudun Allaha teslim edilmesi farz mı? Farz olduğu kesin. Allahû Tealâ Yasin Suresinin 60 ve 61. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor:
36/YASİN-60: E lem ahad ileykum yâ benî âdeme en lâ tabudûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki; o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
36/YASİN-61: Ve enibudûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
Âdemoğulları fizik vücutlarımızdır. Allahû Tealâ hepimizden bu konuda ahd almıştır.