46 – Allah’a ve Resulüne itaat edin, sakın birbirinizle ihtilaf etmeyin; sonra korkuya kapılıp za’fa düşersiniz, rüzgârınız (kuvvetiniz) gider. Bir de tam mânasıyla sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (innallaha maassabirin) Bu âyet, müminler arasında ihtilaf ve tefrikanın pek büyük bir zarar olduğunu, ehl-i hakkın ittifaklarının ise tevfik-i ilahînin, yani Allah’ın muvaffakiyet vermesinin başlıca vesilesi olduğunu bildirmektedir. *Ve Kumu Lillahi Kanitin (Bakara 238) Namazlara, hele salat-ı vuslaya dikkat edin ve kalkın huşu ile Allah’ın divanında durun. Salat-ı vusta:Farklı görüşler vardır.Beş vakit namazdan her biri olma ihtimali vardır. Fakat çoğunluk ikindi namazı üzerinde durmaktadır. Zira ikinde namazı 5 vaktin tam ortasıdır.Gece ve gündüz meleklerin toplanma zamanıdır. Ayrıca günlük meşagalelerin en çok olduğu zamandır. Kur’an müphem bırakmakta bütün namazlara dikkatle devama teşvik etmektedir. *Gad efleha men zekkeha ve gad ha be men dessaha Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsini günahlara daldıranda hüsrana uğramıştır. Azgınlığı yüzünden Semud halkı Peygamberlerinin bildirdiği hakikatleri nefislerine uyup yalan saydılar. Peygamberleri kendilerine mucizevi olarak verilen Allah devesini ve onun su içme sırasını gözetin ona dokunmayın dedi. Fakat onlar o Peygamberlerini yoka sayıp deveyi kestiler. Allah’ta bu yaptıklarına onlara azap indirdi ve yerle bir etti. *Vela teşteru bi ayeti semenen galila (Bakara 14) Benim ayetlerimi az bir dünya menfaati ile değiştirmeyin. 1. Düstur: İnananların kendi arasında ihtilafa düşmemesi. İhtilafa düşmemek için şu 9 prensip düstur edilmelidir: a) Müspet hareket etmektir, yani kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın. b) Belki daire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrepte olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak etmek. c) Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemesi. Bu noktada hakkı mesleğim haktır yada daha güzeldir diyebilir, veyahut güzel benim meşrebimdir diyemez. d) Ve ehli hakla ittifak, tevfık-i ilahinin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmekle e) Ehli dalaletin hücumu sırasında ehli hakkı mağlûp düşürmek için ittifak ile o dalaletin karşısına şahsı manevîyi çıkarıp hakikati muhafaza etmek f) Hakkı batılın savletinde kurtarmak için g) Nefsini ve enaniyetini h) Ve yanlış düşündüğü izzetini ı) Ve ehemmiyetsiz, rekabetkarane hissiyatını terk etmekle ihlas kazanılır. 2. Düstur: Allah’a tam manasıyla yönelme ve namazları tastamam kılma Namaz dinin direğidir. Nasıl insan kainatın küçük bir misalidir. Aynen onun gibi namazda ibadetin fihristidir. Onsuz kabir zindan, onsuz sırat kılıçtan keskindir. Onun sayesinde Rabbimize yaklaşırız, Rabbin tahtına baş koruz. Ruhun gıdası kalbin ilacı namazdır. O halde namazı tas tamam kılmamız gerekir. 3. Düstur: Allah’ın merhametini elde etmek için, günahlara baş kaldırıp, günahların hacaletini vicdanda duyma Günahların hasıl ettiği üzüntüyü vicdanda duyma. Hz. Şafi 55 yaşında vefat edeceği zaman ellerini açmış şöyle yalvarıyor: Kalbim kaskatı oldu ve yollar daraldı Allah’ım. Günahlarım beni büyüttükçe büyüttü. Şu anda bakıyorum da Everest tepesi gibiyim. Ama senin affın benim günahlarımdan daha büyük diye inliyordu. Evet gönül ızdırabı günahla dökerek merhameti cetb eder. 4. Düstur: Allah’ın ayetlerini az bir dünya metaı ile değişmeyin. Yani o ayetleri hayatınıza tatbik etmek istediğinizde karşınıza dünya menfaatleri çıkmasın. Sahabe efendilerimiz nazil olan her ayeti hayatlarında tatbik ediyorlardı. Örneğin içkinin yasaklandığı ayet geldiği zaman bazı sahabeler içki içiyordu ama ayeti duyunca döktüler ve bir daha içki içmediler. Evet bir sahabe anlayışı içinde Kur-an ı hayata tatbik etmek. 5. Düstur: Bu dünyada hedef ve gaye uhrevi hayatı kazanmaktır. Sahabe efendilerimiz uhrevi hayatı kazanmak için dünyayı adeta yok saymış ve ahret için çalışmışlardır. Sahabenin biri Efendimiz (s.a.v)bir hasırın üzerinde yatarken görüyor. Hasırın bütün şekilleri efendimizin(s.a.v) vücuduna çıkmış. Bunu görünce o sahabe ağlamaya başlıyor. Efendimiz bunun üzerine dünya onların ahrette bizim olsun istemezmisiniz diye o sahabeyi teselli ediyor. Evet amaç ahiret. 6. Düstur: Gayemizi yerine getirmede bize yardımcı olacak en büyük kuvvet Allah (c.c)’dır. Uhutta, Bedirde, Yemende sahabenin karşısına kendilerinin 30-40 misli ordu ile çıkılmıştı. Ama hiçbir zaman Allah (c.c)’tan ümitlerini kesmemişlerdi. Rum kralı Heraklius 80 bin kişiyle Amr bin As’ın 5 bin kişilik ordusunun karşısına çıkmıştı. Ama hiçbir sahabe geri çekilmemişti. Allah’ta onlara yardım ederek Heraklius un ordusunu yerle bir etti. 7. Düstur: İki tarafta şefaatçin Allah rızasıdır. 8. Düstur: Tek dayanak nokta O’ dur. Üstat hazretleri “İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir” derken müminin tek dayanak noktasının O olduğunu açıkça ifade ediyor. Zaten kendiside hayatında hiçbir zaman o kuvvetini kaybetmemiş ve karşısına kim çıkarsa çıksın kesinlikle geri adım atmamıştır. 9. Düstur: En makbul manevi dua ihlastır. Hizmetimiz eğer bu gün bu seviyeye gelmişse, bunun en büyük nedeni, hizmet eden insanların ihlaslı olmaları yani Allah’ın rızasını kendilerine maksat yapmalarıdır. 10.Düstur:En kerametli maksada vesile ihlastır. Adını bilmediğimiz büyük bir zat senelerce müritlerine irşat dersi verir. Ve hakikaten onlar irşat eder. Hem öyleki kalp gözleri bile açılır. Bir zaman gelir müritler şeyhlerinin ne olduğunu ve nerede bulunduğunu keşfen görürler. “Şakiler arasında ve ateşte yanacaklardandır” Bunu böylesine gören müritler yavaş yavaş mürşitlerini terk eder giderler. Yalnız birisi ne olursa olsun ben bu makamı bu zatın eliyle elde ettim, der ve ondan ayrılmaz. Üstad bu talebesine sorar; “Evladım, arkadaşların neden terk ettiler” Talebe cevap verir; “Efendim arkadaşlarım sizin şaki olduğunuzu, ehli cehennem olduğunuzu keşfen görmüşler, ondan ayrıldılar”der. Bunun üzerine O büyük zat “Ben kendimi tam kırk senedir orada görüyorum ama var mı hakkın kapısından başka bir kapı ki ona yüz süreyim” Bunun üzerine rahmet kapısı birden açılır ve o şaki yazısı Said ile değiştirilir. 11. Düstur: Eğer bir kişi Allah’ın rızasını kazanıp onu razı ederse o kişi den ve o kişinin düşünlerinden razı olmayanları da Allah ondan razı eder. 12.Düstur:Hizmetteki tek maksadımız rıza-ı ilahi olmalıdır -Tarih koridoruna dönüp baktığımızda bu iki düsturun ehemmiyetini bizlere alelade gösteren çok hadiseler olduğunu görüyoruz. Bu düsturların ehemmiyetini gözler önüne seren ve insanın beyninde şimşekler çaktıran bu hadiselerden biri de şöyle; Bir vakit imam-ı Ali Radıyallahü Anh bir kafiri yere atmış. Kılıcını çekip keseceği zaman; o kafir O’na tükürmüş. O kafiri bırakmış, kesmemiş. Kafir ona “Neden beni kesmedin?”diye sormuş. O da “Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün, hiddete geldim. Nefsimin hissesi karıştığı için ihlasım zedelendi. Onun için seni kesmedim.” Kafir “Amacım seni beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece safi ve halistir; o din haktır”dedi. Evet bu vakadan da gördüğümüz gibi Hz. Ali yaptığı işi başka bir amaçla değil sadece Allah rızası için yaptığından ve Allah’ın rızasından başka bir şey düşünmediği için , Hz. Ali’nin ve dininin karşısındaki kafire Allah iman etmiştir. Hz. Ali den O razı olduğu için, düşmanını da ondan razı etmiştir 13. Düstur: Hayır işler yapanların önlerine çok engel çıkar. Adam bir oğlu dünyaya geldiğinde çok sevinmişti. Adeta bayram yapıp, kurban kestirmişti. Yavrusunu yanından hiç ayırmıyor, incinmemesi için aşırı gayret gösteriyordu. Çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek en büyük gayesi olmuştu. “Görsünler bakalım çocuk nasıl yetiştirilir” diyordu. Adam bu gaye için çok çalışıyor, kitaplar okuyup, çalışmalar yapıyordu. Kendi yavrusunu “çağdaş” dedikleri sisteme uygun hale getirmeye çalışıyordu. İstediği yere harcama yapmasına, istedikleri ile arkadaşlık yapmasına, istediği filmleri seyretmesine izin veriyordu. Böylelikle baskı altında kalmadan kendi kişiliğini bulacaktı. Adam dindar olmasına rağmen, aç kalmasın diye çocuğuna oruç tutturmuyordu. Sabah namazına kalktığında, uykusuz kalmasın diye çocuğunu kaldırmıyordu. Yazın ise dinlensin diye Kur-an kurslarına göndermiyordu. Yıllar geçmiş, adam ihtiyarlamış, çocuk fakülteyi bitirmişti. Her nedense ailesiyle ilişkisini kesip, izini kaybettirmişti. Adam uzun çabalar sonunda yetiştirdiği çocuğu bulmuş ve ziyaretine gitmişti |