Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İftara Adanan Zeytin;

MekSeLina

New member
Katılım
3 Haz 2006
Mesajlar
621
Tepkime puanı
300
Puanları
0
Konum
Yedi Tepeli Þehirden
zeytin.jpg


Ben; küçük siyah zeytin… Dile geldim. Dili buldum. Bulduğumu kaybetmeden, dilden dile dolanan hikâyemi kendi dilimden kalp eşiğinizden içeri fısıldamaya geldim. Yaşayana da, yazana da saklı tutar kimi hikâyeler sırlarını ve sonlarını. Benimse çekirdeğimde saklı başlangıcım ve sonum. Aş bulduğum yer değil, aş olduğum yer yurdum. Âşık olduğum değil, aşk olduğum kalptir ancak mahzenim. İncir çekirdeğini doldurmasa da, zeytin çekirdeğini dolduran hikâyem, kenar süsü olsun hafızanızın derinliklerine.
. . .

Kendime dair hatırladığım en eski karenin sislerini dağıtayım ilk olarak… Başlangıç ilmeklerimden biriydi o güverte… İçi doluyordu anlamımın, daha yaşanmaya açılmamış bir takvimin yapraklarından malum gemiye düşmemle beraber. Her hayvandan bir çift, her nebattan da bir aşure yapımı kadar bulunan bir bereket tufanına şehadet getirdik hep birlikte. Yeni bir başlangıca hazırladı toprak kendini ve “zeytin dalı” uzattı, sakinleşip “susamayan” suya. Duruldu bulanan ne varsa ve yerini buldu, berrak bir peygamber sofrasında benim yanıma ilişerek. Bundan sonra başlıyormuş meğer tufan benim için… Önümde serilmiş duran bir tarihin seyrinde oradan oraya yuvarlanarak biriktirdim kendimi bugünlere…

Ben; küçük siyah zeytin… Zamana tutunarak uzandım Cudi Dağı’ndan Sina Dağı’na… (23-Mu’minun–20) Akdeniz güzelliğince süzüldüm ağaç olup, dallarımdan sarkarak… Her yürek yanığına da, her çalı yanığına da merhem oldu yağım Sina Dağı’nda. Çölleri yüzerek geçmeyi bir mecnunun, nehri yürüyerek geçmeyi ise Musa’nın avucuna düştüğümde anladım. Ten rengi sayısı kadar büründüm renklere. Ömrümün her safhasında başka bir ırka boyadım kendimi ve hal diliyle ilan ettim kardeşliğini insanlığın. Hiçbir saray sofrası misafir etmedi beni bu ilana rağmen, fakat hazırdı her gariban sofrasında yerim. Yolculuklarımı çoğu zaman çobanların azık torbasında yaptım. Unutulup, bırakıldığım yerlerde kendimi yeniden toprağa sızıp filizlenerek hatırlattım. Benim kadar toprakla bütündü, damağında tat olarak kaldığım…

Filistinli bir çocuğun “zeytin gözleri” oldum yolculuğumun kısacık bir lahzasında. Oradan bakmak için, Nil’in ikinci bir defa daha ortadan yarılacağı sabahlara. Uçurtmasının kuyruğuna takıldı yapraklarım ardından, selameti serpiştirmek için, her ülkenin göğünde yüzerken özgürce…

Hayır… İşaretlemedim, cevapları önceden hazırlanmış şıkları. Doldurmadım boşlukları ve “nokta noktaları”. Herkes kendi boşluğunun, kendi sorusunun cevabıdır diyerek… Kendime cevap oluşumun ağırlığıdır üzerime edilen yeminin sebebi…(95-Tin–1) O ağırlık ki, günden güne karartır ve olgunlaştırır beni. Siyaha döndükçe asilliğe erişir ruhum. Herkes kendi hikâyesini bu soru işaretinin etrafına örerken, ben her ramazan bir motif daha eklerim hikâyeme. Ve çoğalırım, bereketlenirim kalabalıklaştıkça iftar sofraları. Kendimden yeni “ben”ler çıkar, birçok yerde aynı anda görünebilmem için.

Ben; küçük siyah zeytin… Karalığıma gece karanlığını ekleyip, motifime başlarım sahura tazelenmiş halimle. Her evde sabah ezanı öncesinde, akşam ezanı sonrasında sahneye hazırlar beni hünerli eller. Bir insanlık tarihi boyunca attığım adımlar getirip koyar beni, kucağını kutsala açmış tabaklarınızın gövdesine… Ramazan pidesinin sıcaklığını duyar duymaz bırakıveririm kendimi, yatağını bulan dere gibi. Geçtiğim dağ etekleri uçuşurken akşam ezanı serinliğiyle, “bismillah” lafzının ardından sürüklenirim dudaklarınızın arasından, dilinizin kilidini açmaya adanmış olarak…


İsmihan Şimşek
 
Üst Alt