Enver Ýstek
metin mete
- Katılım
- 27 Ara 2005
- Mesajlar
- 3,935
- Tepkime puanı
- 1,023
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bismillahirrahmanirrahim.
İbrahim Aleyhisselam insanlık tarihinin en belirgin dönüm noktalarından birini oluşturmaktadır. Dinler tarihini, hatta bütün bir tarihi, İbrahim Aleyhisselam’dan öncesi ve sonrası diye ikiye ayırmış olsak hiç de yanlış bir şey yapmış olmayız. Çünkü İbrahim Aleyhisselam, Tevhid adına öylesine belirgin çizgiler çizmiş, Tevhidi öylesine somutlaştırmış ve hayatın içine geçirmiştir ki, kendisinden sonra gelen bütün toplumlar, İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma yarışı başlatmışlar, İbrahim Aleyhisselam’la aynı çizgide olma iddiasında bulunmuşlar, herkes kendisini İbrahim Aleyhisselam’a nisbet etme yarışına girmiştir.
Çünkü İbrahim Aleyhisselam yaşadığı hayatla yeryüzünde Allah Teâlâ’nın bir ölçüsü oluvermiş, Allah Teâlâ’ya kullukta sembolleşmiş, Allah Teâlâ da Onu insanlık âleminin önüne model bir şahsiyet olarak koymuştur. Dolayısıyla, İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma yarışını bizzat Allah Teâlâ başlatmıştır.
O günden sonra insanlık âlemi şunu anlamıştır ki, İbrahim Aleyhisselam’a yakın olan, Allah’a yakın olmuş demektir, hayatını ona benzetenler gerçekten felaha ermişlerdir. O günden sonra yeryüzünün en belirgin çizgisi İbrahimî Çizgi olmuştur. Bu çizgi bütün toplumlar için bir ölçü olmuştur.
İbrahim Aleyhisselam’ın oğlu İshak Aleyhisselam’ın zürriyetinden gelen İsrail oğulları o günden bugüne kendilerini İbrahim Aleyhisselam’a nisbet etmişler, Onun yolunda, Onun çizgisinde olduklarını iddia etmişler, bazı zamanlarda gerçekten o çizgide olmuşlar, fakat tarihlerinin uzun dönemlerinde Onun çizgisinden uzaklara savrulmuşlar, buna rağmen Ona yakın olma yarışından ve iddiasından kopmamışlar, vazgeçmemişlerdir. Çünkü bilmektedirler ki, İbrahim Aleyhisselam’a yakın olmak demek dünya ve ahirette gerçek kurtuluşa ermek demektir.
Yahudilerden sonra Hıristiyan dünyası da İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma iddiasına ve yarışına katılmışlar ve bugün de bu iddialarını sürdürmektedirler.
Yahudiler ve Hıristiyanlar bir tarafa, Rasûlullah’ın (s.a.v) en amansız düşmanları olan Kureyş müşrikleri de İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma yarışındaydılar. Kendilerinin Hz. İbrahim ve Hz. İsmail (aleyhimüsselam) tarafından yapılan Kâbe’nin komşuları olduklarını, İbrahim Aleyhisselam’ın kurduğu Mekke şehrinin sakinleri olduklarını söylüyorlardı. Kâbe’yi ziyarete gelenleri barındırmakla, sularını vermekle, karınlarını doyurmakla, bütün hizmetlerini görmekle övünüyorlardı. Sadece övünmekle kalmıyorlar, bizzat kendileri de İbrahim Aleyhisselam’ın emrine bağlılık adına hacc ediyorlar, Safa ile Merve arasında sa’y ediyorlar ve haccın diğer rükünlerini yerine getiriyorlardı. Bu arada Kâbe’nin içini putlarla dolduruyorlar, tavaflarını çırıl çıplak yapıyorlar, Safa ve Merve tepelerine birer put dikerek her varışlarında onları selamlıyorlar, putlar adına kurban kesiyorlar ve kendilerince nice haramlar uyduruyor olsalar da, İbrahim’e yakın olma iddiasından da asla vazgeçmiyorlardı.
Hıristiyanların, Yahudilerin, Kureyş müşriklerinin dışında, Asya ve uzak doğu dinleri de İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma yarışında bulunuyorlardı.
Allah Teâlâ nihayet Kur’an-ı Kerim’i indiriyor ve yüzyıllardır süren ve bütün milletlerin katıldığı İbrahim’e yakın olma yarışının kazananlarını açıklıyor:
“Şüphesiz, insanların İbrahim'e en yakın olanı, elbette ona tabi olanlar, bir de bu Nebi ve Mü'minlerdir. Allah da Mü'minlerin dostudur.” (Âl-i İmran: 68)
Evet, İbrahim Aleyhisselam’a en yakın olanlar; o dönemde bizzat Onun eline ve eteğine yapışanlar, Ona uyanlar, Onun safında ve çizgisinde yer alanlar, “Seninle beraberiz ey İbrahim, senin yanındayız, sana iman ediyoruz, seninle beraber olmanın bedeli neyse onu ödemeye hazırız!” diyenlerdir.
Bir de şu Nebî, Muhammed Aleyhisselam! Evet, İbrahim’e en yakın olanınız işte şu Nebi, şu Rasûl Aleyhisselam’dır!
Ve bir de iman edenlerdir İbrahim’e en yakın olanlar. O Nebi’ye iman edenler!
Görüldüğü gibi İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma yarışına Hz. Muhammed Aleyhisselam da katılıyor, ona iman eden Mü’minler de katılıyor ve kazanıyorlar.
Ne ulvi bir yarış ki bu yarış, Allah Teâlâ, Hz. Muhammed Aleyhisselam için bir övünç vesilesi, bir üstünlük vesilesi kılıyor İbrahim’in yolunda olmayı.
Şu ayet-i kerimeler üzerinde yeniden ve derinlemesine düşünmeliyiz:
“Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hakka yönelen İbrahim'in dinine tabi olan kimsenin dininden daha güzeldir? Ki, Allah İbrahim'i dost edinmiştir.” (Nisa: 125)
De ki:"Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk'a yönelen İbrahim'in dinine iletti. O, Allah'a ortak koşanlardan değildi." (En’am: 161)
‘İbrahim’e Yakın Olma Yarışı’ sürmektedir ve kıyamete kadar da sürecektir. Ona yakın olanlar kazanacaklardır. Bizler Müslümanlar olarak İbrahim Aleyhisselam’a yakın olmak için yarışacağız, çırpınacağız, İbrahimî Çizginin takipçileri olacağız. Böylece bir başka müjdeye de mahzar olacağız. Nedir biliyor musunuz o müjde? Hani İbrahim Aleyhisselam’ın o meşhur duası var ya:
“Rabbim, sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl." (Şuara. 84)
Sonrakilerin dilinde, sadıkların dilinde sadakatle anılmayı lutfeyle, demişti ya… İşte İbrahim Aleyhisselam’ı anmakla ve anlamakla onun bu duasının gerçekleşmesinde bizleri vesile kılacaktır Rabbimiz. Günde en azından kırktan fazla “Kema Salleyte ‘alâ İbrahiyme… Kema Barekte ‘alâ İbrahiyme..” (İbrahim’in ailesine salât ettiğin gibi, İbrahim’in ailesini bereketlendirdiğin gibi) diyerek dillerimizden düşürmediğimiz gibi, başka başka vesilelerle de Onu anlamayı, yolunu izlemeyi, duruşunu sergilemeyi kendimize şiar edinmeliyiz.
[/FONT]
İbrahim Aleyhisselam insanlık tarihinin en belirgin dönüm noktalarından birini oluşturmaktadır. Dinler tarihini, hatta bütün bir tarihi, İbrahim Aleyhisselam’dan öncesi ve sonrası diye ikiye ayırmış olsak hiç de yanlış bir şey yapmış olmayız. Çünkü İbrahim Aleyhisselam, Tevhid adına öylesine belirgin çizgiler çizmiş, Tevhidi öylesine somutlaştırmış ve hayatın içine geçirmiştir ki, kendisinden sonra gelen bütün toplumlar, İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma yarışı başlatmışlar, İbrahim Aleyhisselam’la aynı çizgide olma iddiasında bulunmuşlar, herkes kendisini İbrahim Aleyhisselam’a nisbet etme yarışına girmiştir.
Çünkü İbrahim Aleyhisselam yaşadığı hayatla yeryüzünde Allah Teâlâ’nın bir ölçüsü oluvermiş, Allah Teâlâ’ya kullukta sembolleşmiş, Allah Teâlâ da Onu insanlık âleminin önüne model bir şahsiyet olarak koymuştur. Dolayısıyla, İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma yarışını bizzat Allah Teâlâ başlatmıştır.
O günden sonra insanlık âlemi şunu anlamıştır ki, İbrahim Aleyhisselam’a yakın olan, Allah’a yakın olmuş demektir, hayatını ona benzetenler gerçekten felaha ermişlerdir. O günden sonra yeryüzünün en belirgin çizgisi İbrahimî Çizgi olmuştur. Bu çizgi bütün toplumlar için bir ölçü olmuştur.
İbrahim Aleyhisselam’ın oğlu İshak Aleyhisselam’ın zürriyetinden gelen İsrail oğulları o günden bugüne kendilerini İbrahim Aleyhisselam’a nisbet etmişler, Onun yolunda, Onun çizgisinde olduklarını iddia etmişler, bazı zamanlarda gerçekten o çizgide olmuşlar, fakat tarihlerinin uzun dönemlerinde Onun çizgisinden uzaklara savrulmuşlar, buna rağmen Ona yakın olma yarışından ve iddiasından kopmamışlar, vazgeçmemişlerdir. Çünkü bilmektedirler ki, İbrahim Aleyhisselam’a yakın olmak demek dünya ve ahirette gerçek kurtuluşa ermek demektir.
Yahudilerden sonra Hıristiyan dünyası da İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma iddiasına ve yarışına katılmışlar ve bugün de bu iddialarını sürdürmektedirler.
Yahudiler ve Hıristiyanlar bir tarafa, Rasûlullah’ın (s.a.v) en amansız düşmanları olan Kureyş müşrikleri de İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma yarışındaydılar. Kendilerinin Hz. İbrahim ve Hz. İsmail (aleyhimüsselam) tarafından yapılan Kâbe’nin komşuları olduklarını, İbrahim Aleyhisselam’ın kurduğu Mekke şehrinin sakinleri olduklarını söylüyorlardı. Kâbe’yi ziyarete gelenleri barındırmakla, sularını vermekle, karınlarını doyurmakla, bütün hizmetlerini görmekle övünüyorlardı. Sadece övünmekle kalmıyorlar, bizzat kendileri de İbrahim Aleyhisselam’ın emrine bağlılık adına hacc ediyorlar, Safa ile Merve arasında sa’y ediyorlar ve haccın diğer rükünlerini yerine getiriyorlardı. Bu arada Kâbe’nin içini putlarla dolduruyorlar, tavaflarını çırıl çıplak yapıyorlar, Safa ve Merve tepelerine birer put dikerek her varışlarında onları selamlıyorlar, putlar adına kurban kesiyorlar ve kendilerince nice haramlar uyduruyor olsalar da, İbrahim’e yakın olma iddiasından da asla vazgeçmiyorlardı.
Hıristiyanların, Yahudilerin, Kureyş müşriklerinin dışında, Asya ve uzak doğu dinleri de İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma yarışında bulunuyorlardı.
Allah Teâlâ nihayet Kur’an-ı Kerim’i indiriyor ve yüzyıllardır süren ve bütün milletlerin katıldığı İbrahim’e yakın olma yarışının kazananlarını açıklıyor:
“Şüphesiz, insanların İbrahim'e en yakın olanı, elbette ona tabi olanlar, bir de bu Nebi ve Mü'minlerdir. Allah da Mü'minlerin dostudur.” (Âl-i İmran: 68)
Evet, İbrahim Aleyhisselam’a en yakın olanlar; o dönemde bizzat Onun eline ve eteğine yapışanlar, Ona uyanlar, Onun safında ve çizgisinde yer alanlar, “Seninle beraberiz ey İbrahim, senin yanındayız, sana iman ediyoruz, seninle beraber olmanın bedeli neyse onu ödemeye hazırız!” diyenlerdir.
Bir de şu Nebî, Muhammed Aleyhisselam! Evet, İbrahim’e en yakın olanınız işte şu Nebi, şu Rasûl Aleyhisselam’dır!
Ve bir de iman edenlerdir İbrahim’e en yakın olanlar. O Nebi’ye iman edenler!
Görüldüğü gibi İbrahim Aleyhisselam’a yakın olma yarışına Hz. Muhammed Aleyhisselam da katılıyor, ona iman eden Mü’minler de katılıyor ve kazanıyorlar.
Ne ulvi bir yarış ki bu yarış, Allah Teâlâ, Hz. Muhammed Aleyhisselam için bir övünç vesilesi, bir üstünlük vesilesi kılıyor İbrahim’in yolunda olmayı.
Şu ayet-i kerimeler üzerinde yeniden ve derinlemesine düşünmeliyiz:
“Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hakka yönelen İbrahim'in dinine tabi olan kimsenin dininden daha güzeldir? Ki, Allah İbrahim'i dost edinmiştir.” (Nisa: 125)
De ki:"Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk'a yönelen İbrahim'in dinine iletti. O, Allah'a ortak koşanlardan değildi." (En’am: 161)
‘İbrahim’e Yakın Olma Yarışı’ sürmektedir ve kıyamete kadar da sürecektir. Ona yakın olanlar kazanacaklardır. Bizler Müslümanlar olarak İbrahim Aleyhisselam’a yakın olmak için yarışacağız, çırpınacağız, İbrahimî Çizginin takipçileri olacağız. Böylece bir başka müjdeye de mahzar olacağız. Nedir biliyor musunuz o müjde? Hani İbrahim Aleyhisselam’ın o meşhur duası var ya:
“Rabbim, sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl." (Şuara. 84)
Sonrakilerin dilinde, sadıkların dilinde sadakatle anılmayı lutfeyle, demişti ya… İşte İbrahim Aleyhisselam’ı anmakla ve anlamakla onun bu duasının gerçekleşmesinde bizleri vesile kılacaktır Rabbimiz. Günde en azından kırktan fazla “Kema Salleyte ‘alâ İbrahiyme… Kema Barekte ‘alâ İbrahiyme..” (İbrahim’in ailesine salât ettiğin gibi, İbrahim’in ailesini bereketlendirdiğin gibi) diyerek dillerimizden düşürmediğimiz gibi, başka başka vesilelerle de Onu anlamayı, yolunu izlemeyi, duruşunu sergilemeyi kendimize şiar edinmeliyiz.
[/FONT]