Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İbadet mefhumunun yalnış anlaşılmasının sonucu

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
İbadetin bu demek olduğunu iyice düşüncenize yerleştirdikten sonra isterim ki, şimdi bir parçacık da benim sorularıma cevap veri*le.

Şimdi sorarım size, acaba siz şöyle bir uşak hakkında ne düşü*nürsünüz? Efendisi kendisini işe gönderiyor, vazifeye gönderiyor, bu uşak işe gitmek vazife görmek yerine efendisinin karşısına hürmetle dikilip başını sağa sola sallayarak, boyuna efendisinin ismini çağırı*yor. Bin defa, kaç bin defa efendisinin ismini söylüyor? Meselâ efen*disi kendisine emir vermiş, demiştir ki, git falan falan kimselerin ala*caklarını öde. Fakat bu uşak. onların hak ve alacaklarını ödemek için gitmemiştir. Orada efendisinin önünde dikilmiş durmuş, el el üstünde, boyuna tekrarlayarak hep selâm vermekledir. Efendisi kendisine emir vermiştir ki, git falan falan yerleri temizle. Fakat bu uşak bir santim bir o tarafa gitmemiş, boyuna efendisinin karşısında baş eğmiş, gü*ya hürmet gösteriyor diye boyuna yere kapanmıştır. Efendi buyur*muştur ki, Hırsızın elini kesin, fırsat vermeyin bu uşak, hırsızın eli*ni kesmek şöyle dursun, hırsızla ortak olmuş, hırsızın işini kolaylaş*tırmıştır. Hem de yirmi kere otuz kere okuyor ki «Hırsıza fırsat ver*meyin, hırsıza fırsat vermeyin». Bu uşak hiç bir zaman, hırsıza fır*sat vermeyecek bir kudretin ortaya çıkması için çalışmaktadır. Hattâ böyle bir kudreti de baltalamaktadır. Şimdi sorayım size, böyle bir uşağın, efendisine sadakatle uşaklık ettiğini söyleyebilir misiniz? Si*zin kendinizin böyle bir uşağınız olsa, böyle yapsa, bilmem ki, siz ona ne dersiniz? Onun hakkında nasıl bir muamele yaparsınız? Şimdi hayret edilecek husus şurasıdır ki, Allahu Teâla'nın uşakları, kulla*rı olan sizler bu uşağın yaptıklarını aynen yapıyorsunuz, bunun adına da «büyük ibadet» diyorsunuz. Şu zavallı sabahtan akşama kadar kaç defa Kur'an-ı Kerim'de Hak Teâla'nın hükümlerini okuyor, fakat bu hükümleri yerine getirmek için, asla yerinden bile kıpırdamak istemi*yor. Her şeyi, Kur'an'ın hükümlerini bir tarata bırakarak yapıyor. Bir yığın nafile namazı kılıyor, binlik teşbihleri deviriyor, durmadan Hak Teâla'nın ismini çağırıyor, güzel sesle Kur'anı Kerim tilavet kılıyor, siz, de bu adamın, böyle yaptığını görüyor, bak ne iyi adam, ne âbid ü zâhid kimse, ne kadar da sofu, ibadetine düşkün kimse diyorsunuz. İşte bu yanlışlıktan dolayıdır ki siz, ibadetin hakiki manasını bilemiyor*sunuz.

Şimdi gelin de yine bir uşak hesaplayın. Bu uşak boyuna gece gündüz, kendi efendisini bir tarafa bırakıp, hep başkalarının işlerine koşuyor, başkaları için çalışıyor, başkalarının emrini sözünü dinleyip, başkalarının hükümlerini göz önüne alıyor da kendi efendisinin bu*yurduklarını rafa koyup, boş veriyor, asıl kendi efendisinin sözlerini dinlemiyor, her zaman da efendisinin buyruklarının zıddına gidiyor. Fakat selam vermek zamanı gelince bir hayli dalkavukça yaltakça selam veriyor, boyuna efendisine karşı över sayar sözler, kuru lâflar söylü*yor. Şimdi bana söyleyin sizin kendinizin böyle bir uşağınız olsa siz ona ne dersiniz? Ne yaparsınız? Siz onun selâmlarını tavır ve hare*ketlerini kalasına vurmaz mısınız? Hani size kuru lâfla «Efendim Efendim, ben sizin kulunuz kurbanınız olayım» derse, siz hemen ona demez misiniz ki: Hele sen utanmadan yalan da mı söylüyorsun? Ma*aşı benden alıyor, işe gelince başkalarına çalışıyorsun, bana efendim, diyorsun, ama benden başka herkesin işini görüp, her kese çalışı*yorsun. Benden başka herkesin sözünü dinliyorsun. Demez misiniz? Bu öyle yaygın bir meseledir ki, herkes de bunu bilir. İşte şurası hay*reti mucib değil midir ki, bir çok kimse, Hak Teâla'nın hükümlerini, emirlerini bilerek, bozalar, dinlemeyeler, kâfirlerle müşriklerle işbirliği yapalar onların hükümlerini emirlerini sözlerini dinleyeler. Kendi ya*şayışlarını, işlerini güçlerini Hak Teâla'nın göstermiş bulunduğu şe*kilde değil de, başkalarının gösterdikleri şekle uydurmaktan da asla bir kaygı duymayalar, bildiklerini de okuyalar. Her türlü rezilâne işlere de girişeler, ibadetin de sadece namazdan oruçtan tesbih çekmekten Kur'an hatmi indirmek ve indirtmekten, hacc'dan ve zekâttan başka bir soy olmadığını düşünmeyeler. Hele bu haccın bu zekâtın, parası*nın da helâl mı haram mı olduğunu da asla düşünmeyeler. İşte bu yanlış anlayış sebebi ile de yine siz ibadetin hakiki mefhumunun ne olduğunu düşünemiyorsunuz.

Yine başka bir efendi ile uşaktan misal verelim. Efendi uşakla*rına muayyen bir şekilde elbise almaktadır. Uşaklar da bu elbiseyi giyinmekteler. Bunların arasında birisi de vardır ki, efendiye karşı hürmet göstermekte çok titiz davranır, tam ölçüyle, bildiğimiz elbi*seyi giyinir, huzura çıkarken büyük bir hürmetle huzura çıkar, selâm verirken çok dalkavukça selâm verir, efendisinin her işine de koşar görünür, efendisi her ne dese baş üstüne, göz üstüne der, efendisi*nin karşısında diğer uşakların hepsini de hürmet hususunda gölgede bırakır. Fakat diğer taraftan bu adam, gidip efendisinin aleyhine efendisinin düşmanları ile işbirliği yapar, ona efendisi aleyhine yardım eder, efendisinin aleyhine kendileriyle komplo kurar, efendisinin ismi*ni dünyadan kazımak için elinden gelen hiçbir şeyi esirgemez, gece*leri efendisinin evinin temellerini dinamitlemek için mazgallar açar, gündüz oldu muydu, el el üstünde efendinin karşısında en vefakâr uşaklar gibi yerlere kadar eğilir. Böyle bir uşağa siz ne dersiniz? De*mez misiniz ki, bu adam, münafıktır, isyankârdır, bozguncudur, nan*kördür? Şimdi sizin böyle bir uşağınız olsa ne yaparsınız ona? İşte Hoca efendiler şeyh efendiler, İmam efendiler, her hangi bir din âlimi geçinenler içinde, mümin, muttaki, sofu kimseler de görebilirsiniz, siz onun zahirine bakarsınız, tam ölçüyü uygun sakal, şalvarla pantolon arasında pantolon, ceketi cübbeye benzeyen, alnında bol bol secde*den nasırlanma işareti, namaza kalktı mıydı uzun uzadıya namazlar, arkasından iri taneli tesbih çekmeler, siz de bunları görüp bu adamı çok dindar, solu zannedersiniz. Amma bunların işleri de yukarıda an*lattığımız uşaklar gibi. Bu yanlış anlaşmadan dolayı yine siz ibadetin ve dindarlığın manasını yanlış anlıyorsunuz.

Siz zannediyorsunuz ki, eller bağlanıp kıbleye taraf dönülüp, uzun uzun el el üzerinde bir şeyler söylemek, eğilmek, kalkmak, yere başı*nı koyup secde etmek, bir kaç söz söylemek ile iş bitiyor mu? Evet bunlar da kendi yerlerine göre ibadettir ama. Dahası vardır. Siz zan*nediyorsunuz ki Ramazan ayının birinci gününden Şevval ayının hilâ*li (ayı) görününceye kadar gündüzleri sadece aç ve susuz kalmanın adına ibadet mi derler? Siz zannediyorsunuz ki, Kur'an-ı Kerim'den birkaç hizip okumak ibadet midir? Siz düşünüyorsunuz ki, Mekke-yi Mükerreme'ye gidip sadece Kâ'be'nin etrafında dönmek ibadet midir? Hülâsa sizin ibadet diye düşündüğünüz şeyler, ancak muayyen bir kaç hareket ile muayyen bir kaç şey okumak ile, bazı işlerden ibarettir. Bir kimse bu hareketleri yaptı mıydı, bu kimsenin Hak Teâ*la'ya ibadet ettiğini zannediyorsunuz? Zannediyorsunuz ki:

Cinleri de insanları da ancak bana ibadet etsinler diye yarat*tım.

Ayet-i kerimesinin mefhumunun hal olduğunu mu tamamlandı*ğını mı zannediyorsunuz. Zannediyorsunuz ki. bir kimse bu hareketleri yaptı mıydı, artık iş bitmiş, yaşayışta başı boş kalmış, bildiğini okuya*bilir? İstediğini yapar.

İSTİKBAL İSLAMINDIR..!
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
İBADET DEMEK BÜTÜN YAŞAYIŞDA KULLUK DEMEKTİR
Mesele böyle değildir, mesele şöyledir. Hak Teâla'nın sizi iba*det için yarattığı, ibadet şudur ki, sizi yarattıktan sonra size hüküm*ler vermiştir, bu hükümler sizin bildiğiniz ibadetten başka şeylerdir. Siz bütün yaşayışınız boyunca Hak Teâla'nın emirlerine Hükümlerine, bildirdiklerine bağlı bulunacaksınız. Hiçbir zaman başı boş olamaya*caksınız. İstediğinizi yapamayacaksınız, bildiğinizi okuyamayacaksı*nız. Her hareketinizi Hak Teâla'nın kararlaştırmış olduğu şekle ve öl*çülere göre ayarlayacaksınız. Bütün işleriniz, bütün davranışlarınız.

Hak Teâla'nın size göstermiş olduğu usule uyacaktır. Böyle yaptınız mıydı, sizin yaşayışınız kendisinden, bütünüyle ibadet olur. Yaşadığı*nız zaman, uyumanız bile ibadet olur, uyanmanız ibadettir. Yemeniz ibadettir, içmeniz ibadettir, yürümeniz, gezip dolaşmanız, konuşma*nız ibadettir. Hattâ karınızın yanına gitmek, çocuğunuzu sevmek dahi ibadettir. Hani siz dünya işleri dediğiniz bu işlerin hepsi de din işi olur, İbadet otur. Şimdi siz yapacağınız her işi Hak Teâla'nın karar*laştırdığı ölçüler dahilinde yaparsanız yaşayışınızda, attığınız her adımda, şunu düşünecek ki, Hak Teâla'nın bildirdiğine göre, caiz olan nedir, caiz olmayan nedir? Helâl nedir? Haram nedir? Farz nedir? Men edilmiş bulunanlar neler? Ne gibi davranırsa Allahü Teâla'nın rızasını elde eder? Nasıl davranırsa Hak Teâla'nın rızasızlığı ortaya çıkar? Meselâ siz, günlük geçiminizi temin etmek için işe girişiyorsu*nuz. Elinize öyle fırsatlar geçiyor ki, kolaylıkla kâfi miktar bol bol ha*ram mal da para da kazanabilirsiniz. Fakat sizin içinizde Allah kor*kusu, Allah'ı düşünmek varsa, bu haram parayı bu haram malı al*mazsınız, el dahi sürmezsiniz yiyeceğiniz helâl ekmeği düşünür, aza, kâni olursunuz. İşle sizin bu şekilde ekmek parası kazanmanız iba*dettir. Kazandığınız para ile ekmek aldınız, koltuğunuzun altına kıs*tırıp, evinize getirdiniz, karınızla çoluğunuzla çocuğunuzla, diğer hak sahiblerinin ele haklarını verip, birlikte yediniz bu sizin için bir ibadet*tir, bunun ecr sevabı vardır. Bu ecir bu sevap da sizindir. Gelelim başka bir misale. Siz sokakla gidiyorsunuz, Sokak ortasında herhangi düşüncesiz birisi bir taş fırlatıp atmıştır yahut da halkı rahatsız eden, çalı çırpı çor çöp dökmüşlerdir, siz de Allah kulları oradan geçerken sıkıntıya düşmesinler diye bu taşı oradan kaldırır yahut da çör çöpü temizlerseniz bu da yine ibadettir. Siz yine herhangi bir hastanın zi*yaretine gidiyorsunuz, yahut her hangi bir hastaya bir hizmette bulu*nuyorsunuz, bu da yine ibadettir. Yolda bakıyorsunuz bir kimse var*dır, gözü görmez, bu kimsenin elini tutup, yolun öteki taralına geçi*riyorsunuz, bu da yine bir ibadettir. Herhangi bir felâketzedeye yardım, ibadettir. Konuşurken görüşürken, yalan söylemekten, şunu bunu ayıp*lamaktan, gıybet etmekten, iftira almaktan, şunu bunu dilinizle in*citmekten, şunun bunun kalbini kırmaktan sakınıyorsanız, Allah'ı dü*şünerek Allah’tan korkarak, böyle yapıyorsanız, bu da ibadettir. O zaman sizin konuştuğunuz da hep ibadettir.

Buna göre demek ki, Hak Teâla indinde asıl ibadet, insan kendi kendisini anladığı dakikadan ölünceye kadar hem Hak Teâla'nın hü*kümlerince yaşayışını devam edecek ve onun emri ile yürüyüp gide*cek. Bu ibadet için herhangi bir şekilde vakit tayin edilmiş değildir. Bu ibadet her zaman içindir. Bu ibadet herhangi bir muayyen şekil yoktur. Her şekilde her iş ibadet olabilir. Yukarıda verdiğimiz misal gibi, siz demiyorsunuz ki, ben falan vakit Allah kuluyum, falan vakit Allah kulu değilim. Yine demiyorsunuz ki, falan vakit Allah'a ibadet vaktidir,falan vakit ise ibadet vakti değildir.

Kardeşlerim, şimdi siz ibadetin ne olduğunu anlamış oldunuz, şu*nu da anlamış oldunuz ki, ibadetin muayyen bir vakti ve zamanı yok*tur, yaşayış boyunca her hal ü kârda Allah'a kuliuk etmenin adına iba*det derler. Şimdi siz kalkıp da sonra bilirsiniz ki, madem ki ibadet bu*dur, öyle ise şu namaz, şu oruç, şu hacc ve saire, nelerdir? Onun da cevabı şöyle: Allah'ın sizler için farz kıldığı bu ibadetlerden maksat, dediğimiz bu büyük ibadet için sizi hazırlamaktır. Bu ibadetler hazırlık ibadetlerdir. Hani sizin hayatınız, yaşayışınız boyunca devam edecek olan ibadetlere hazır olasınız. Daimi ibadet halinde olmak için hazırlanasınız. Siz günde beş kere namaz kılarken hep Allah kulu ol*duğunuzu hatırlarsınız. Hatırlayasınız diye Allahu Teâla size beş vakit namazı farz kılmıştır. Size senede bir ay oruc farz olmuştur, bu da sizi yine kulluk etmeğe hazırlamak içindir. Defalarca size zekât verme*nizi hatırlatmıştır, hatırlatmıştır ki, siz kazanmış bulundunuz mal sizin değildir, Hak Teâla atiye kabilinden sizlere ihsan eylemiştir. Bunun için siz sizin olmayan bu malı istediğiniz gibi harcayamazsınız.

Kendi nefis isteklerinize sarf edemezsiniz Kendi sahibi*nizin, Malikinizin hakkını vermelisiniz. Hac'da ise, Allah'a karşı muhabbet Allah'a karşı sevgi, gönüllerde öyle yerleşir ki, bir kere yer-leşti miydi, bütün ömür boyunca bunun tesiri gönüllerden silinmez, çık*maz. Bu hazırlık İbadetlerinden sonra, eğer siz öteki büyük ibadet İçin ehliyet kesb ettiniz miydi, yaşayışınızı Allah'ın istediği şekle koydunuz muydu, o zaman sizin her hareketiniz, her işiniz ibadet olur. Elbette şuna do şüphe yok ki, böyle olmakla beraber, namaz yine namazdır. oruç yine oruçdur, zekât yine zekâttır, hacc da hacc. Şimdi, içimizde bu niyet olmaksızın namaz kılsak, boyuna eğilip kalksak, oruç tutup hep aç kalsak susuz kalsak, Hac'a gitsek, Hac merasimini eda eyle*sek, zekâtımızı ödesek, yine bir faidesi olamayacaktır. Namazımızın boşuna eğilip kalkmaktan başka bir şey ifade etmeyecektir. Bu zahi*ri ibadetler için bir misal verelim. Bir vücud vardır, bu vücudun içinde ruh da vardır, gidiyor, geliyor, yürüyor, geliyor, konuşuyor ve saire. O zaman bu demek bir canlı insandır. Fakat bu vücudun içinde ruh yoksa, yerinden kıpırdıyorsa, demek ki ölü bir cesed, bir cenazedir. Ölü cesedin da, cenazenin de elleri olur, ayakları olur gözleri ağzı bur*nu olur ama ruhu olmaz. Siz de bunun gibi bir şeyi çamurdan da ya*pabilirsiniz. Bu şekilde namazın erkanı tam olmazsa erkanı ile kılın*mazsa orucun şartları doğru dürüst olmadan tutulursa, bu namazın bu oruç ve benzerlerinden maksat Allah'a bağlanmaktır. Allah muhabbetti ve Allah korkusunun kalblere yerleşmesidir. Allah'a karşı bağlı*lık vefakârlık olmadan kılınan namaz da oruç da benzerleri de ruhu bulunmayan bir cesedden başka bir şey değildir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
MUHASEBE KAHRAMANLARI.
bir gün peygamber efendimiz sav.bakara suresinden Bunu yapamazsınız-ki elbet yapamıyacaksınız-yakıtı insanlarla taşlar olan ve kafirler için hazırlanan ateşten korkun!ayetini okudu ve şöyle dedi:cehennem kızarıncaya kadar bin sene,sonra beyazlayıncaya kadar yine bin sene,sonra simsiyah oluncaya kadar bin sene yakıldı ve yandı.derken ateşi asla sönmeyen simsiyah bir hal aldı.
bunun üzerine sav. önünde duran bir zenci yüksek sesle ağladı.cebrail as. inerek:önünde bu ağlayan kimdir?dedi.
resulullah sav.habeşli bir adamdır dedi ve onu övdü.
cebrail de,Allah teala şöyle buyurdu dedi:İzzetim,celalim ve arşımın üstündeki makamın hakkı için,dünyada Benim korkumdan dolayı ağlayan kulumu,cennet'te sevindirir ve güldürürüm.


İSTİKBAL İSLAMINDIR..!
 
Üst Alt