Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

I N K A R B E L A G E T I R I R !!

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr


“Eğer Kur’an ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kâfirler yine de inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. İnananların, “Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir” gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkâr edenlere bir belânın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah verdiği sözden şüphesiz caymaz.”

“Andolsun ki, senden önce de nice peygamberler alaya alınmıştı. İnkâr edenleri önce erteledim, sonra cezalarını verdim. Cezalandırmam nasıldı?”

31. “Eğer Kur’an ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kâfirler yine de inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. İnananların, “Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir” gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkâr edenlere bir belânın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah verdiği sözden şüphesiz caymaz.”


Şâyet dünya ve dünyada olanların tamamından daha değerli, daha üstün olan, bize hidâyeti, bize Sırat-ı Müstakîmi, bize kulluk ve cennet yolunu, dayanılmaz cehennem ateşinden kurtulma yollarını gösteren bu kitapla dağlar yürütülmüş, yeryüzü paramparça parçalanmış olsa, yahut ölüler konuşturulsa bu muannit kâfirler yine de iman etmeyeceklerdir. Hani peygamberden âyet istiyorlardı ya. Yâni kendilerine Allah’ın farklı âyetler indirilmesini istiyorlardı ya. Bize farklı âyetler gelmeli ki inanalım diyorlardı. Peygamberler melek olmalı diyorlardı...

Veya peygamberlerin yanında onları destekleyen veya kendilerinin gerçekten peygamber olduklarına şahitlik eden melekler olmalıydı. Bir melek desteklemeliydi peygamberleri. Eğer Allah’tan bize farklı âyetler, deliller, mûcizeler gelirse elbette biz de iman edeceğiz diyorlardı.

Rabbimiz burada ve Kur’an’ın değişik yerlerinde diyor ki bakın: Eğer onlara melekleri de indirmiş olsaydık, gözlerinin önünde yeryüzünü parçalayıp dağları da yürütmüş olsaydık, yahut onların gözleri önünde ölmüş insanları da diriltseydik, babalarını, dedelerini diriltip onlarla konuşma imkânını da onlara lutfetseydik, veya her şeyi derdest edip onların karşılarına getirseydik, ölüleri, dirileri, dağları taşları, canlıları, cansızları, kuşları, kurtları her şeyi toplayıp onların karşılarına dizseydik yine de bu adamlar iman edecek değillerdir. İman etmezler, etmeyecekler. Tabi Allah’ın dilemesi müstesnadır.

Veya âyetin bir başka mânâsı da şöyle olabilir: Yâni eğer bu sayılanlar yapılacak olsaydı mutlaka yine bu Kur’an ile yapılırdı. Yeryüzü Kur’an ile parçalanır, dağlar O’nunla yürütülür, ölüler O’nunla diriltilip konuşturulurdu. Çünkü Allah yasası, Allah kelâmı olan bu kitap en ulu bir kitaptır. Haşr sûresinin sonunda da Rabbimiz bu hususu anlatırken şöyle buyuruyor:

“Ey Muhammed! Eğer Biz Kur’an'ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen onun, Allah korkusuyla başeğerek parça parça olduğunu görürdün. Bu misalleri, insanlar düşünsünler diye veriyoruz.”(Haşr 21)

Demek ki Rabbimizin bu kitabı; bu kadar azametli, bu kadar ağırlığı olan bir kitaptır. Mahlukât üzerinde bu kadar ağırlığı, bu kadar dehşeti olan, dağların bile azameti karşısında tahammül edemeyeceği, tuz buz olacağı bu kitap insanlar üzerinde de öylesine inkılaplar, öylesine değişimler gerçekleştirmiştir ki dağlar gibi toplumlar, dağlar gibi milletler bu kitap karşısında erimek zorunda kalmıştır. Bu kitap nice insanların, nice toplumların kayalar gibi katı kalplerini eritmiş, düşüncelerini değiştirmiş, alışılmış hayatlarını tezelzüle uğratmıştır. Sırtlanları, sırtlanlıkta geride bırakmış nice nesilleri meleklerin üstüne çıkarmıştır. Nice insanların ölü kalplerini diriltmiş, nicelerini hayata ve dirilişe kavuşturmuştur. Nicelerini fıtratlarına döndürmüştür bu kitap. Emir hâkimiyet, egemenlik tamamıyla Allah’a aittir. Tüm bunları yapan Allah’tır. O halde:

Mü’minler şu gerçeği hâlâ anlayamadılar mı ki, Allah dileseydi insanların tamamına hidâyet ederdi. Evet, Allah dileseydi bu insanların hiçbirisi kâfir olamazdı, hiçbirisi müşrik olamazdı. Allah öyle dileseydi bu insanların hiçbirisi Allah’a şirk koşamaz, Allah’a kafa tutamaz ve Allah’a isyan içinde bir hayat yaşayamazdı. Eğer bu insanlar yeryüzünde şu anda küfrü, şirki tercih edebiliyorlar ve Allah’a rağmen, Allah’ın âyetlerine rağmen diledikleri gibi bir hayatı yaşama imkânı bulabiliyorlarsa unutmayasınız ki bu da Allah’ın yeryüzünde koyduğu bir yasası gereğidir. Rabbimiz toplumda bir sünnetullah, bir yasa koymuş. Her şey O’nun kudreti ve meşieti dahilindedir. Eğer O dilerse hepsi hidâyete gelir, dilerse iman etmeyenleri de yerin dibine batırıverir.

O halde unutmayacağız ki bu insanları imana bizler zorlayacak değiliz. Onların hidâyete gelmesi bizim planlarımıza, bizim programlarımıza bağlı değildir. Ne peygamber ne de bizler şüphesiz ki dilediklerimizi hidâyete erdiremeyiz. Allah’ın muradı gereği, Allah’ın yeryüzünde koyduğu kanunları gereği hür iradesiyle küfrü ve şirki seçen bir kimseyi Allah’tan başkası asla hidâyete ulaştıramaz. Bu iş sadece Allah’ın elindedir. Bu Allah’ın koyduğu bir kanundur.

Öyleyse bizler bunu unutmadan yaşayacağız. Eğer Allah dileseydi Rabb’in o kâfirlerin tamamını melekler gibi, sema ve arz gibi, bitkiler ve hayvanlar gibi doğuştan isyan edemez biçimde yaratırdı.

Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkâr edenlere bir belânın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah verdiği sözden şüphesiz caymaz. Evet kâfirlere yaptıklarından ötürü, işledikleri suçlardan ötürü kendilerine bir Kaaria, bir belâ, kapılarını çalan, akıllarını başlardan alan, kulakları sağır eden bir azap, bir belâ gelecektir. Yaptıkları kâfirlikleri, zalimlikleri yanlarına kar kalmayacaktır. Evlerinin, barklarının yakınlarına bir belâ, bir musîbet gelecektir.

Zaten şu anda kâfirler evlerinin içinde, hayatlarında cehennemi yaşıyorlar. Allah yaşadıkları bu pis hayatla kendilerine sürekli muhtıralar gönderiyor. Sürekli uyarılar gönderiyor, ama alçaklar bu uyarıları farklı algılıyorlar, ibret alıp akıllarını başlarına almıyorlar. Allah da bu muhtıralarından ders almadıkları zaman tüm dünya nimetlerini, tüm dünya zenginliklerini önlerine açıveriyor ve hızla kendilerine vaîd ettiği cehenneme yuvarlanmalarına imkân hazırlıyor.

32. “Andolsun ki, senden önce de nice peygamberler alaya alınmıştı. İnkâr edenleri önce erteledim, sonra cezalarını verdim. Cezalandırmam nasıldı?”
Rabbimiz bu âyetiyle Rasul-i Ekrem efendimizi ve Onun yolunun yolcuları olan bizleri teselli ediyor. Peygamberim! Bu adamların sana dedikleri, senden istedikleri ilk defa olan ve sadece senden istenen bir şey değildir. Senden öncekilerle de aynı şekilde alay edilmiş, istihza edilmiş, onlara da aynı şeyler söylenmiş, onlardan da aynı şeyler istenmiştir.

Öyleyse şu anda bizler de birilerine Allah’ın dinini götürürken onlar bizi alaya alıyorlar, istihza etmeye kalkışıyorlarsa üzülmeyeceğiz. Çünkü yeryüzünde vahiyle desteklenen Allah’ın en gözde kullarına bile bunlar yapılmışsa bize haydi haydi yapılacaktır. Moralimizi bozmayacağız, görevimize devam edeceğiz.

Unutmayasınız ki Allah onlara mühlet verir, belki dönerler, adam olurlar diye, sonra da onları azabıyla yakalayıverir. Elçileri alaya alanlar sonunda hak ettikleri cezayı bulmuşlardır. Tabi bu âyet bir yandan Rasûlullah efendimizi teselli ederken, öbür taraftan da onu yalanlamaya çalışanlar için de çok ciddi bir tehdit unsuru oluşturuyordu. Sizler ey peygamber düşmanları! Seleflerinizin başına gelenleri sizler de bekleyin! Onların âkıbetlerine hazır olun! diyordu Rabbimiz.

Rabbimizin tarih içinde gerçekleştirdiği helâk yasasını çok iyi anlamak, bundan ders almak ve çevremize de bu âyetleri duyurmak, anlatmak, insanları bu âyetlerle uyarmak zorundayız. Önce Kur’an sayfaları arasında, sonra da geçmişin sahnesi olan yeryüzünde gezip dolaşarak, geçmişlerin sergüzeşti hayatlarıyla karşı karşıya gelecek ve böylece geçmişi tanıma imkânını elde etmiş olacağız. Bunu elde edince de geçmişi yargılama, geçmişten ibret çıkarabilme imkânını da elde etmiş olacağız. Yâni geçmiştekiler niçin helâk olmuşlar? Bunlar ne yapmışlar? Nasıl davranmışlar da helâk olmuşlar? Nasıl bir helâk yasası gerçekleşmiş? Bunu bilecek, bundan ibret alacak ve böylece biz de onların düştükleri hataya düşmemeye çalışacağız.

Ey peygamberim! Ve ey peygamber yolunun yolcuları! Geçmişte hakkı yalanlayanların, dinin aleyhinde kıyam edenlerin âkıbeti ne oldu? Eyke’nin, Ashab-ı Uhdud’un, Ashab-ı Hûd’un, kavm-i Lût’un, Sodom-Gomore’nin hali nice oldu? Bizans’ın, Roma’nın hali ne oldu? Onlar hakkı yalanlamışlar, dini reddetmişler, peygamberleri alaya almışlar, Allah’ı bırakıp kendileri rubûbiyet ve ulûhiyet iddiasında bulunmuşlar. Ya Rabbi, her ne kadar sen, eğitiminiz şöyle olsun demişsen de, hukukunuz böyle olsun, ekonominiz şöyle olsun, ticaretiniz, aile hayatınız, sosyal düzeniniz, siyasal yapılanmanız şöyle olsun diyorsan da biz böyle de yaparız, diyenlerin âkıbetleri ne oldu? bir görün diyor Rabbimiz.


Allah’ın dediklerini demedi diyerek, ya da Allah öyle demediği halde, Allah öyle buyurmadığı halde; Allah öyle dedi diyerek yalan söyleyenler. Allah dünyayı yarattı ve işi bitti diyerek, yâni artık Allah hayata karışmıyor, Allah hayata karışmaz diyerek yalan söyleyenler. Allah dünyanın idaresini bize bıraktı diyerek yalan söyleyenler. İnsanlık için en ideal sistem insanların tespit ettikleri sistemdir, Allah sistem konusunda bilgisizdir, Allah bu konuları bilmez diyerek yalan söyleyenler. Tüm bu yalancıların âkıbetleri nasıl olmuş bir bakın diyor Rabbimiz. Yeryüzü bunların enkazlarıyla doludur. Nasihatler Musıbetlerden evla olsun.Dua ile
 
Üst Alt