Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hz. Peygamber'in Ictihadi Meselesi

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
HZ. PEYGAMBER'İN İCTİHADI MESELESİ


İCTİHADIN TANIMI


İctihad, sözlükte "takat, güç ve kudret" gibi anlamlara gelen "cehâ" kelimesinin bir türevi olup "bedenî ve zihnî meşakkat gerektiren bir iş için mümkün olan güç ve kuvveti sarf etmek" demektir. Istılahta ise İslam hukukçuları genellikle ictihadı, şer'î hükümleri bilme konusunda müctehidin bütün gücünü sarf etmesi veya tüketmesi, şeklinde tanımlamışlardır.


Hz. Peygamber’in gerek vahyin direktifleri gerekse kişisel tercihleri doğrultusunda hareket ederek yaşadığı hayat tarzı ve gittiği yola genel mânâda sünnet denilebilir. Son Peygamber ve insanlık için güzel örnek olan Allah Rasûlü'nün sünnetini, bir anlamda Kur'ân'ın hem evrensel hem de tarihsel planda ortaya konmuş yorumu olarak değerlendirmek de mümkündür. Zira onun sünneti, beşerî, tarihî, coğrafî, kültürel, ekonomik ve sosyal farklılıklara rağmen her zaman ve mekânda bütün insanlık için örnek alınabilecek zenginliğe sahiptir. Bu nedenle İslam'ın ilk dönemlerinden günümüze kadar yeryüzünün hemen her bölgesinde Müslümanları ilgilendiren her konuda Rasûlullah'ın sîreti ve sünneti takip edilmesi gerekli bir örnek olarak değerlendirilmiş, onun emir ve yasakları itirazsız yerine getirilmeye çalışılmıştır. Müslümanların bu sünnet telakkileri özü itibariyle günümüzde de değişmemiştir.

Bununla birlikte sahâbe döneminden başlayarak gittikçe artan oranda Sünnet'i dinî bir kaynak olarak değerlendirmek istemeyen ve bu konuda kuşkular uyandırmaya çalışan bazı şaz fikirlerin ortaya çıktığı da görülmektedir. Klâsik dönemde Özellikle zındıklarla Rafızî bir grup tarafından savunulan sünnet karşıtı fikirlerde, yakın zamanlarda özellikle modernizmin etkisiyle seslendirilmeye başlayan bazı modernist yaklaşımların yanında, ilk olarak Hindistan alt kıtasında ortaya çıkan ve birçok İslâm coğrafyasında taraftar bulan, temel yaklaşım olarak dinî yaşamda sadece Kur'ân ile yetinme düşüncesini savunan Ehl-i Kur'ân adıyla bilinen grupların zuhuruyla artış olmuştur.

Söz konusu grupların görüşlerini teyit için ileri sürdükleri temel iddialardan biri şudur: Bugüne kadar İslâmî çevrelerde Hz. Muhammed'in kişiliği gerektiği şekilde inceleme konusu yapılmamıştır. Bunun sebebi Müslümanların, onu bütün davranış ve hallerinde rasûl kabul etmeleridir. Onlara göre Hz. Muhammed (sav), vahiy almadan ne bir adım ileri ne de bir adım geri atmaktadır. Bütün hareket ve tavırları Cebrail'in işaretiyle olmaktadır. Yani, Muhammed (sav) bütün durumlarda nebevî kişiliğe sahiptir, asla insanî kişiliği yoktur.

Modernistlerin sünnete yaklaşımlarına temel teşkil eden iddialardan biri de sünnetin esasen tarihsel olduğu iddiasıdır. İddialarına göre; Hz. Peygamber verdiği hükümler ve ortaya koyduğu çözümlerde kendi döneminin ihtiyaç ve şartlarını göz önünde bulundurmuştur. Şayet biz de onun döneminde yaşasaydık, Sünnet bizim için de geçerli olurdu. Ne var ki o dönemin şartları bugün geçerli değildir. Binaenaleyh Sünnet'in bugün bizim için geçerli olması mümkün değildir.

Diğer taraftan yukarıdaki yaklaşımların tam tersi bir anlayışla sünnet-vahiy ilişkisi çerçevesinde yapılan tartışmalarda azınlıkta da kalsalar ulemâdan bazılarının Sünnet'in tamamını veya tamamına yakın bir bölümünü her bakımdan vahye dayandırma gibi eğilim içerisine girdikleri ve gerek form olarak gerekse içerik olarak Sünnet'in de Kur'ân gibi telâkki edilmesi yönünde bir fikre sahip oldukları görülmektedir.

Bu iki uç yaklaşımdan birincisinin ortaya çıkışında, Hz. Peygamber'in zaman zaman ictihadî kararlar alması ve bu kararlarının bazılarında vahiy tarafından uyarılarak düzeltilmesi hadisesinin önemli rol oynadığı kuşkusuzdur.

Bununla birlikte Müslümanların Hz. Muhammed (sav)'in beşerî yönünü ihmal ettikleri, onu tamamen vahyin direktifleriyle hareket eden, insanî özelliklerinden soyutlanmış iradesiz bir elçi gibi gördükleri şeklindeki bir iddia ileri sürülemez. Zira Müslüman âlimlerinin, özellikle de usûl bilginlerinin Hz. Muhammed (sav)'in ictihadı meselesini tartışmaları, bu çerçevede aldığı ictihadî kararları belli kategorilerde tasnife tabi tutup her birini yasama değeri/bağlayıcılık bakımından bir değerlendirmeye tabi tutmaları, esasen O’nun bütün tasarrufları vahiyle belirlenmiş ve beşerî sıfatlarından tamamen soyutlanmış bir peygamber olarak görmediklerinin, aksine tamamen beşerî tabiatından kaynaklanan birtakım tasarruflarının da bulunduğunu ve bunların tartışma konusu bile yapılabileceği fikrini benimsediklerinin en açık belgesidir."Hz. Peygamber'in İctihadı Meselesi" başlığı altında yapılan bu çalışmanın temel amaçlarından biri gerek evrensellik ve tarihsellik bakımından sünnetin değeri meselesi, gerekse Müslümanların Hz. Muhammed'in kişiliğine atfettikleri değerle ilgili ileri sürülen iddiaların doğruluk derecesine açıklık kazandırmaktır.

Bizim yaklaşımımıza göre Hz. Muhammed, vahiy kontrolünde hareket eden bir beşerdir.

Kuşkusuz Hz. Peygamber'in beşerî yönü, en belirgin olarak ictihadî karar ve uygulamalarında ortaya çıkmaktadır. Hz. Peygamber de sık sık ashabını uyararak özellikle dinî tebliğ alanına girmeyen ve hakkında vahiy gelmeyen konularda kendisinin de onlar gibi bir beşer olduğunu; dolayısıyla böyle konularda isabet de hata da edebileceğini ifade etmiştir.
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
HZ. PEYGAMBER'İN İCTİHAD ALANI

Hz. Peygamber'in teknik, idarî, siyâsî ve ekonomik sahalarda sırf dünyevî alana dair sayılabilecek hususlarda bazan ictihadî kararlar alabileceği hakkında ulemâ arasında görüş birliği bulunmaktadır. Bu konudaki ihtilaf ise daha ziyâde itikâd ve ibadetler gibi dinî alana giren konularda böyle bir yetkisinin bulunup bulunmadığı hususundadır. Çoğunluğa göre alan ayırımı bulunmaksızın Allah Rasûlü, hakkında vahiy gelmeyen her konuda ictihad yetkisine sahiptir.

Mevcut ictihad örneklerini temel özellikleri bakımından şu başlıklar altında değerlendirmek mümkündür:

* İbadetlerle ilgili olanlar,
* Kazâî (yargı) meselelerle ilgili olanlar,
* Harb işlerine dair olanlar,
* Dünyevî işlerle ilgili olanlar.

İbadetler

Hz. Peygamber'in zaman zaman sırf taabbudî konularda da ictihadda bulunduğu olmuştur. Bu konudaki en önemli örneklerden biri "ezan" meselesidir. Söz konusu olayda Rasûlullah namaz saatlerindeki belirsizlik nedeniyle erken gelinmesi durumunda dünyevî menfaat, geç gelinmesi durumunda ise dinî menfaat kaybolacağından namaz vakitlerini göstermesi bakımından dinin en önemli şiarlarından olan "ezan" konusunda ictihad etmiştir.

Kazâî (Yargısal) Alan

Kazâ/yargı konularında isbat ve red delillerine bakarak kendi kişisel ictihadına göre hüküm verdiğini bizzat Allah Rasûlü'nün kendisi ifade etmiştir. Bu konuda özellikle beşeriyet sıfatına dikkat çekerek: "Ben ancak bir beşerim. Bana iki davalı geldiğinde onlardan biri diğerinden daha iyi davasını savunabilir ve ben de buna bakarak onun haklı olduğunu zanneder ve buna göre hüküm verebilirim. Şu halde kime kardeşinin hakkından bir şey vermişsem, sakın onu almasın. Zira ona verdiğim ateş parçasından başka bir şey değildir." (Buhârî, "Mezâlim", 16, "Ahkâm", 29, 31; Müslim, "Akdiye", 5, 6) buyurmuştur. Hadis, özellikle davaların çözümünde Allah Rasulü’nün beşeriyet sıfatını ön plâna çıkararak bu gibi hususlarda onun da diğer insanlardan farksız olduğunu dile getirmektedir. Zira Allah dilemedikçe gayb bilgisine ulaşamayan Peygamber de herkes gibi zahirî delil ve karinelere göre hüküm vermekteydi.

Harb İşleri


Allah Rasûlü'nün özellikle harb işleri ve savaş stratejisi hakkında ashabı ile istişare edip mevcut şartlara göre ictihadda bulunduğunu gösteren literatürde pek çok örnek mevcuttur. Sa'd b. Muâz'ın teklifiyle Bedir'de savaşı bir noktadan yönetmesi ve gelişmelere göre hareket etmesi için Allah Rasûlü'nün, kendisine has bir çardak kurulmasını kabul etmesi bu tür ictihadlarına örnektir.

Sırf Dünyevî İşler

Allah Rasûlü'nün zaman zaman kendi kişisel tecrübe ve birikimine dayanarak dünyevî işlere dair ictihadî görüşler beyan ettiği, hatta bazen yanıldığı tarihen sabittir. Bu konuda verilebilecek en açık örnek hurma aşılaması olayıdır. Rivayete göre Rasûlullah Medine'ye geldiğinde halkın daha iyi ürün alabilmek için erkek çiçek tozlarını dişileri ile birleştirerek hurma ağaçlarını aşıladıklarını görür ve bu işlemin pek fayda vermeyeceği yolunda bir kanaat belirtir. Bunun üzerine Medineliler bu işten vazgeçerler. Fakat o yıl hurma mahsulünde azalma olur. O zaman Peygamber dünya işlerinde kendisinin de onlar gibi zann-ı galibine göre hareket ettiğini; fakat din işlerinde bir hüküm bildirdiğinde ona sıkı sıkıya sarılmaları gerektiğini söyleyerek neticede "Siz dünya işlerinizi, ben ise din işlerinizi daha iyi bilirim" buyurur. (Müslim "Fezail", 139–141).

Rasûlullah her şeyden önce ilahî vahyin direktifleri doğrultusunda hareket eden bir peygamber idi. Bununla birlikte sık sık O’nun beşerî özelliklerine vurgu yapan âyetlerin yanında bazı konularda hata edebileceğini gösteren âyetler, özellikle vahiy gelmeyen konularda ictihâdî kararlar alması ve bu kararlarının bazısında yanılmış, en azından evla olanı terk etmiş bulunması, O’nun her söz ve fiilinin vahiy eseri olmadığını ortaya koymuştur. Usûl-ü Fıkh'a dair eserlerin ictihad bölümlerinde usülcüler tarafından Rasûlullah'ın ictihadı meselesi açıkça tartışılmış ve çoğunluk tarafından güçlü delillerle onun da diğer insanlar gibi öncelikli olarak ictihad yetkisine sahip olduğu ve bu yetkisini beşerî kapasitesi dairesinde zaman zaman kullandığı ifade edilmiştir.

Vahyin kontrolünde bir peygamber olarak Allah Rasûlü, ictihadî hükümlerinde genellikle isabet etmekle birlikte özellikle dinin tebliği alanına girmeyen hususlarda zaman zaman yanıldığı, en azından evlâ olanı terk ettiği de olmuştur. Hatta böyle durumlarda birçok defa vahiy tarafından uyarılmış ve hatalı ictihad ve uygulamaları tashih edilmiştir. Zira yüce Allah özellikle dini tebliğ alanına giren bir konuda hiçbir zaman peygamberini hatası üzere bırakmamıştır.

Allah Rasûlü'nün dünyevî her türlü alanla ilgili hatalı tasarruflarının tamamının vahiy tarafından tashih gördüğünü ya da böyle bir zorunluluğun bulunduğunu söylemek de doğru değildir. Özellikle tıp, ziraat, teknoloji gibi tecrübe ve birikime dayalı sırf dünyevî alanlarla ilgili hatalı bir ictihadının hiç tashih görmemiş olması da mümkündür. Bu onun peygamberliğine de bir halel getirmez.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Allah (cc) emeğini zayi etmez inşaallah Barış kardeşim. İnşaallah okunur çok güzel ve emek verilerek hazırlanmış. İstifade edilecek nitelikte.
 
Üst Alt