Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hz.Muhammed

gercekislam

New member
Katılım
1 Ara 2007
Mesajlar
12
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Web sitesi
www.gercekislam.net.tc
Hz Muhammed’in Çocukluğu

Bir öksüz,

93/6 Seni bir öksüz olarak bulup barındırmadık mı?

ve yoksul olduğunu,

93/8 Seni fakir bulup zengin etmedik mi?

Arabistan (Mekke-Bekke) çevresinde yaşadığını

42/7 Başkent ve çevresini uyarman için ve gerçekleşecek olan Toplanma Gününe karşı uyarman için biz kusursuz bir dile sahip olan bir Kuran’ı böylece sana vahyediyoruz. Onlardan bir kısmı cennete, bir kısmı da cehenneme girecektir.

6/92 Bu, kendisinden öncekileri doğrulayan kutlu bir kitap olup ülkelerin anasını ve etrafındakileri uyarman için indirilmiştir. Ahirete inananlar ona inanırlar ve onlar namazlarına da devam ederler.

ve gençliğindeyken bir tür sapkınlık içerisinde bulunduğunu biliyoruz.

93/7 Seni bir sapık olarak bulup doğruya iletmedik mi?

Özel hayatı bizi ilgilendiren bir görev değil! Biz mezhepliler gibi (afedersiniz) ne şekilde nereye işemiş olduğunu, hangi gece hangi hanımlarıyla yattığını, hangi taşla taharetlendiğini vs. karıştıracak değiliz. Sapıkların hadislerine sapıklar ve cahiller inanır. Biz ise Kuran’da ne yazıyorsa onu aktaracağız!

Kuran’da bu elçinin gençliğinde bir tür sapkınlık içerisinde bulunduğunu yazar. Fakat Allah, O’nu elçilikle görevlendireceği vakit “sapkınlıktan-doğruluğa, öksüzlükten-himayeye ve yoksulluktan-zenginliğe” geçmesini sağlayacak kolaylıklar sağlamıştır.

Yorum: Bölücü din tekelcilerinin Fatiha Suresi’nde kullanılan “dallin-sapkın/sapmış” kelimesini olduğu gibi çevirmeleri fakat (yukarıdaki) Duha suresinde geçen “dallin” kelimesine ise değişik anlamlar yüklemeleri oldukça ilginçtir. Mezhepleri uğruna herkes işine geldiği gibi çeviri yapabiliyor malesef! İşte bazı çevirmenlerin “dallin” kelimesi için belirlediği karşılıklardan birkaç örnek: Diyanet, S.Ateş= “şaşırmış iken” - Mevdudi, E.H.Yazır, G.Onan= “yol bilmez iken” - A.Gölpınarlı= “yol yitirmiş” …

Hz.Muhammed’in Elçiliği

Hz.Muhammed’in elçiliği tam olarak nerede-ne zaman başladı bilmiyoruz. Elçiliği hakkında tarih kitaplarında veya mezheplilerin açıklamalarında çelişkili ifadelere rastlamak mümkün. Bu yüzden bizim için, elçiliğinin nerede/ne zaman başladığı çok önemli olmasa gerek. Eğer önemli olsaydı, Allah bunu extradan Kuran’da belirtirdi.

Kuran ayetleri Cibril vasıtasıyla elçiye aktarılmaya başlandığında, Hz.Muhammed için belirlenmiş bir din/sistem yoktu. İlk başta buna bir açıklık getirilmeliydi ve bununla ilgili gönderilen ayet şu idi:

“16/123 Nitekim, İbrahim’in dinini bir monoteist olarak izlemen için sana vahyettik; o asla putperestlerden olmadı.”

Hz.Muhammed ayete göre Hz.İbrahim’in inanç sistemine/taktiğine dahil olmalıydı. Hanif-birleyici bir mümin olması isteniyordu. Bu inancın incelikleri daha sonra Hz.İbrahim kıssaları ile HzMuhammed’e öğretilecekti. Oysa Hz.Muhammed bu bilgileri edinmeden önce bunlarla ilgili bir bilgiye sahip değildi!

11/49 Bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberleridir. Ne sen, ne de senin halkın bundan önce onları bilmezdi. Sabret. Sonuç, erdemlilerindir.

Hanif-birlemek aynı zamanda İslamiyet’in diğer adıdır. İslamiyet-teslim olmak demek. Hanif-müslüman, Allah’ın insanlar için seçtiği/belirlediği din olan İslam’a ve Allah’a katıksız iman eden demektir. Bunlar birbirinden ayrı kavram değildirler. Hanif olan, Allah’ı birler. Müslüman, O’na teslim olmayı seçen kişilerdir. Nitekim Allah’ın onayladığı bir sistemdir “hanif islam”.

30/30 Bir tek Tanrıcı olarak kendini dine adamalısın. Nitekim, ALLAH insanları böyle bir yaratılış ile donatarak yaratmıştır. ALLAH’ın yaratışında değişiklik olmaz. Bu, tam yetkin bir dindir, fakat insanların çoğu bilmez.

Hz.Muhammed Hanif idi

Buzağıya tapınmakla başlayan inkar hükümranlığını Yahudiler devam ettiriyorlardı. Haliyle Hz.Muhammed, Allah’ın görevlendirdiği bir elçi olduğundan, sırf kendi menfaatlerine ters düşeceklerini sezimledikleri için bu elçiyi de ortadan kaldırma planları kurmaya başladılar.

8/30 İnkarcılar seni etkisiz hale getirmek, veya seni öldürmek ya da seni sürmek için planlar yapıyorlardı. Onlar plan kuruyorlarsa ALLAH da plan kuruyor. ALLAH plan kuranların en ustasıdır.

Hicrete zorladılar, sürgün ettiler. Bunların karşısında elçinin göğsü daraldı.

15/97 Söylediklerinden ötürü göğsünün daraldığını biliyoruz.

Fakat bu Kuran’ın tamamlanması gerekiyordu!

15/94 Öyleyse sana emredileni açıkça ortaya koy ve müşriklere de aldırma.

Çünkü insanlar bununla sorguya çekilecek!

43/44 Bu, sana ve halkına bir mesajdır; ondan sorulacaksınız.

Elçi yılmadı. Hakaretlere aldırmadı. Bir tatsız olay yüzünden vahiy aktarımı bir süreliğine ertelendi. Fakat daha sonra tekrar devam etti.

Hz.Muhammed, atası İbrahim’e uyuyordu! O bir muvahhiddi. O haniflerin (devam) temsilcisi idi. Fakat ölümünden hemen 50 yıl sonra savaşla netice alamayanlar, İslam’ı kendi dinlerinde yaptıkları gibi, kendilerine gelen hükümleri parçalamakla işe başladılar. Hadis ve sünnet adı altında bir şirk dini ortaya çıkardılar. Ne yazık ki günümüzde Hz.Muhammed’e uyduğunu zanneden ataperestler dahi Hz.Muhammed’in sistemi ile zerre kadar ilgisi bulunmamaktadırlar. Hz.Muhammed “Muvahhid” idi ve bu şekilde can verdi.

6/161 De ki: “Rabbim beni dosdoğru olan yola iletmiş bulunuyor: monoteist olan İbrahim’in mükemmel dinine… O, ortak koşanlardan olmadı.”

Hz. Muhammed’in Mucizesi

Efsane kitaplarında meşhur mezhepçiler, elçi için onlarca mucize uydurmuşlardır. Oysa elçinin bilinen tek mucizesi şudur:

21/45 “Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum,” de. Ne var ki, sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmez.

7/203 Kendilerine bir mucize getirmediğin zaman: “Mucize isteseydin ne olurdu,” derler. De ki: “Ben, ancak Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum.” Bunlar, Rabbinizden aydınlatmalardır, inanan bir toplum için bir hidayet ve rahmettir.

Buradan anlıyoruz ki, Hz.Muhammed’in tek mucizesi, Kuran’ı tebliğ etmesi ve bu zorlu/ağır görevi başarıyla bitirebilmiş olmasıdır.

Hz. Muhammed’e Yapılan Haksızlık!

Aynı İblis hükümranlığını kurmak isteyen Yahudiler gibi, inanmış görünüp fakat aslında inanmayanlardan bazıları,

49/14 Araplar “İnandık,” dediler. De ki, “Siz inanmadınız, fakat inanç kalbinize girinceye kadar, ‘teslim olduk’ deyin. ALLAH’a ve elçisine uyarsanız yaptıklarınızdan hiç bir şeyi eksiltmez. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

Hz.Muhammed’e deli yakıştırması yapmaya başladılar.

81/22 Arkadaşınız deli değildir.

Öyle ya kuzu kuzu atalarımıza/putlarımıza taparken nereden çıktı bu tektanrıcılık?

37/36 “Tanrılarımızı deli bir şair için mi terkedeceğiz?” diyorlardı.

Ama insan birkez inkara şartlanmaya görsün! Binlerce bahane bulur kendi davasının haklı olduğuna inanmak/inandırmak için. Nitekim böyle yaptılar! Kuran’ın Allah katından olabileceğine inanmadılar. Onlar için bu, eskilerin masalları ve bunları derleyen/öğreten bir bilginin işiydi.

8/31 Ayetlerimizi dinledikleri zaman, “İşittik,” diyorlardı, “İstesek biz de bunun bir benzerini getiririz. Bu, geçmişlerin efsanelerinden başka bir şey değil.”

46/11 İnkar edenler, inananlara, “O iyi bir şey olsaydı onlar (İsrail oğulları) bizden öne geçemezlerdi” derler ve ona yol bulamadıkları için, “Bu bir efsanedir” diyeceklerdir.

16/103 “Ona bir insan öğretiyor” biçimindeki sözlerini elbette biliyoruz. Amaçladıkları kişinin dili yabancıdır, bu ise apaçık Arapça bir dildir.

Hz.Muhammed Allah’ın Sünnetini Açıkladı

Kuran, Levh-i Mahfuz (Korunmuş Levhalar)’dan alıntılanmış bir bölümdür. Levh-i Mahfuz Allah’ın (ana) kitabıdır. Kainat içinde ve dışında, tarihin öncesinde ve sonrasında, her nerede/ne hadise vuku bulmuş/bulacaksa, hepsi bu kitaba göredir. Levh-i Mahfuz bir kural kitabıdır. Allah’ın sistemi hakkındaki bilgilere bu kitaptan ulaşırsınız!

85/21-22 Gerçekten, o şanlı bir Kuran’dır. Korunmuş bir ana levhadadır.

Hz.Musa’ya verilen levhalarda da bu kitabın hükümlerinden bahsediliyordu!

7/145 Her şeyin detaylı açıklaması ve öğüt olarak her ne varsa Musa için levhalara yazdık: “Bu öğretilere sıkı sarıl, halkına da söyle ona en güzel biçimde sarılsınlar. Yoldan çıkmışların son durağını size göstereceğim.”

Bu kitaptaki hükümler Allah’ın, yarattıkları için belirlediği hükümlerdir. Kimsenin bunları değiştirmeye yetkisi yoktur. Bırak onu ulaşamayız bile!

17/58 Hiç bir ülke yok ki diriliş gününden önce onu yok edecek veya şiddetli bir biçimde cezalandıracak olmayalım. Bu, kitapta yazılmış bulunuyor.

İnsanlar hesap gününde “biz bu gerçeklerle yüzleşmedik, bize bir uyaran da gelmedi” diyemesinler diye Allah, herşeyi detayı ile açıklamıştır.

44/13 Mesaja aldırış etmediler. Halbuki kendilerine apaçık bir elçi gelmişti.

35/24 Seni bir müjdeci ve uyarıcı olarak gerçekle gönderdik. Her toplum içinde mutlaka bir uyarıcı gelmiştir.

67/9 Onlar da dediler ki, “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti, ama biz yalanladık ve, ‘ALLAH hiçbir şey indirmemiştir. Siz tümüyle sapıtmışsınız,’ dedik.”

Sapıtanlar, Allah’ın sünnetini/yasasını terkedip, Allah’ın görevlendirdiği elçi (Hz.Muhammed) için uydurulan, sözde sünnete kananlardır. Allah, kendi sünnetinden/yasasından başka bir sünnet arayanları şöyle uyarmaktadır:

6/114 ALLAH’tan başka yasa koyucu mu arayayım? O ki size kitabı detaylı olarak indirmiştir. Kendilerine kitap vermiş olduklarımız onun Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. O halde kuşkulananlardan olma.

48/23 Öteden beri uygulanan ALLAH’ın sünneti (sistemi) budur. ALLAH’ın sünnetinde bir değişme bulamazsın.

45/6 Bunlar, sana gerçek olarak okuduğumuz ALLAH’ın ayetleridir. ALLAH’tan ve ayetlerinden başka hangi hadise inanıyorlar?

Hz.Muhammed tüm hayatı boyunca insanlığın son kurtuluş umudu olan bir kitap ve bundaki Allah’ın sünnet/yasasını duyurmak için çabaladı. Fakat kendinden sonra gelen dinsiz Allah düşmanları O’nun adına bir çok hurafe uydurdular. Bu şanlı elçiye birçok iftirada bulundular. Bunların ismine sünnet (Peygamber yasaları) koydular. Allah’ın, “peygamberleri şirk aracı olarak kullanmayın” uyarısına rağmen, inadına Hz.Muhammed’i putlaştırdılar.

3/80 Ve size, melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, size hiç inkarı emreder mi?

Hz.Muhammed’e Yakıştırılan İftiralar

_ Kuran’daki bağlamından koparılarak bir Yahudi efsanesinden pay verilen Miraç esnasında, Allah ile görüşüldüğünü iddia ettiler. Oysa Allah’ı bu dünyada görmek mümkün değildir. (42/51,7/143,2/260)

_ 9 eşle evli olduğunu ve bunun yarısı kadarıyla da birlikte yaşadığını iddia ettiler. Oysa Kuran’da “Güzellikleri senin ilgini çekse bile …” artık nikahlanamazsın demekte ve bu işe bir sınır koymaktadır. 9 eş ve bir o kadar da nikahsız yaşadığı kadın ile ilgili bir bilgiye, her nedense biz Kuran’da rastlamadık.

33/52 Bunların ötesinde kadınlar sana helal değildir, ve eşlerinden her hangi birisini de onlarla değişemezsin. Güzellikleri senin ilgini çekse bile. Ancak elinin altındakiler ile yetin. ALLAH her şeyi gözetleyendir.

_ Ayı iki parmağıyla yardığını, parmağından sular fışkırttığını, gaybı bildiğini iddia ettiler.

_ 9 yaşındaki bir kız ile evlendiğini iddia ettiler.

_ Kuran’ı yeterli görmeyen inkarcılar, sayısız “Kutsi Hadis” yakıştırdılar.

_ Çelişkili yalanlarla dolu hadis/sünnet kitabı oluşturdular.

_ Tüm peygamberlerin en üstünü olduğunu iddia ettiler. Oysa Kuran’da müminler için “elçiler arasında ayırımcılık yapılmaması gerektiği” hatırlatılır.

3/84 De ki: “ALLAH’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlara indirilene; Musa’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rab’leri tarafından verilene inandık. Onların hiçbiri arasında ayırım yapmayız ve biz O’na teslim olanlarız.”

4/152 ALLAH’a ve elçilerine inanan ve onların hiçbiri arasında ayırım yapmayanların da ödüllerini ileride verecek. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

_ “Allah dilediğine şefaat edecektir” ayetine kafa tutarcasına Hz.Muhammed’e şefaatçı gözüyle baktılar.

39/43 ALLAH’ın dışında şefaatçılar mı edindiler? De ki, “Onlar hiç bir şeye sahip değilseler ve düşünemiyorlarsa da mı?”

10/18 ALLAH’ı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de yarar veremiyenlere tapıyorlar ve “Bunlar, ALLAH yanında bize şefaat edecekler,” diyorlar. De ki: “ALLAH’ın göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi O’na bildiriyorsunuz? O çok yücedir, ortak koştuklarınızdan uzaktır.”

74/48 Aracıların şefaati onlara bir yarar sağlamaz.

_ Ehli sünnet adında, Kuran Müslümanlarını - Hanif Müslümanları bölen bir mezhep ortaya çıkardılar. Oysa Allah bölünenlere tolerans vermeyecektir.

3/103 ALLAH’ın ipine topluca sımsıkı sarılın; ayrılığa düşmeyin. ALLAH’ın size olan nimetini anımsayın. Siz birbirinize düşmanlar idiniz de kalplerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi ondan kurtardı. Yola gelesiniz diye ALLAH ayetlerini böyle açıklıyor.

3/105 Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılık ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayınız. Onlar için büyük bir azap var.

23/53 Fakat, onlar işlerini çeşitli kitaplara ayırdılar. Her grup kendi yanında bulunandan hoşnut…

15/90 Aynı şekilde o bölücülerle de ilgileneceğiz.

_ Allah’ın belirlemiş olduğu helaller ve haramlar dışında, Hz.Muhammed’in de helal/haram belirlediğini/belirleyebileceğini söylediler. Oysa Allah Kuran’da bunun tam tersini söylemektedir.

5/87 İnananlar, ALLAH’ın size helal yaptığı iyi şeyleri haram etmeyin. Sınırı aşmayın. ALLAH sınırı aşanları sevmez.

10/59 De ki, “ALLAH’ın size indirdiği rızıkların bir kısmını helal, bir kısmını da haram ettiğinizi görmez misiniz?” De ki, “ALLAH mı size izin verdi, yoksa ALLAH’a iftira mı ediyorsunuz?”

Tersini söylerler! Allah ne demişse-elçi ne getirmişse bu zalimler, kendi menfaatlerine ters düşeceği düşüncesiyle kabul etmezler yada değiştirirler.

16/116 Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü “Bu helaldir, bu haramdır,” demeyin. Böylece ALLAH’a yalan yakıştırmış olursunuz. ALLAH’a yalan yakıştıranlar başarıya ulaşamazlar.

Fakat bu ikiyüzlü inkarcı-iftiracılardan elçi elbette bunların hesabını soracak! Allah’ın sözlerini bırakıp “Buhari, Tirmizi, Müslim vb.” sözlerine, Allah’ın sünnetini bırakıp “elçi adına uydurulan sünnete” bağlananlar, hesap günü elçinin şu şikayetiyle karşılaşacaklar ve hayal kırıklığına uğrayacaklar.

25/30 Elçi de, “Rabbim, halkım Kuran’ı terketti,” der.

Hz. Muhammed Öldü!

Hz.Muhammed de diğer elçiler gibi insandı. Tebliğ görevini bitirdi ve diğerleri gibi bu dünyayı terk etti. Hz. Muhammed, bazı bölücülerin iddia ettiği gibi “falan kuşağın, filan soyun başı yada sonu değildi”.

33/40 Muhammed, adamlarınızdan herhangi birisinin babası olmadı. Ancak o ALLAH’ın elçisi (rasulü) ve son peygamber (nebi) oldu. ALLAH her şeyi iyi bilir.

... Devam Edecek
 

gercekislam

New member
Katılım
1 Ara 2007
Mesajlar
12
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Web sitesi
www.gercekislam.net.tc
Sonuç:

Allah’a ulaşmaya yol arayan müminler kendilerini katıksız Allah’a yöneltmeli ve Kuran rehberliğinde Hz.İbrahim’in inanç sistemi olan “Hanif”liği benimsemelidirler. Öncelikle bu tekamülün tamamlanması gereklidir. Yani Allah’a tam ve samimi bir teslimiyet/yönelme sergilemeniz gerekmektedir.

2/135 “Yahudi veya Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız,” dediler. De ki: “Hayır, biz İbrahim’in tektanrıcı dinine uyarız. O, ortak koşanlardan olmadı.”

30/30 Bir tek Tanrıcı olarak kendini dine adamalısın. Nitekim, ALLAH insanları böyle bir yaratılış ile donatarak yaratmıştır. ALLAH’ın yaratışında değişiklik olmaz. Bu, tam yetkin bir dindir, fakat insanların çoğu bilmez.

3/95 De ki: “ALLAH doğruyu söyler; İbrahim’in tektanrıcı dinine uyun. O puta tapanlardan olmadı.”

Kim ne dersin ve kim Hz.Muhammed adına atılan onca iftiraya inadına sarılsın, gerçek ve değişmez olan Allah’ın sünnetidir/sözleridir. Ben bir muvahhidim. Benim için dinde tek kaynak “Kuran’dır”. İnanmak isteyen birine Kuran yeterlidir. İnanmak isteyen birini Kuran, Allah’a ulaştırır.

2/118 Cahiller, “ALLAH bizimle konuşmalı veya bize bir ayet (mucize) gelmeli değil miydi,” dediler. Daha öncekiler de onlar gibi konuşmuşlardı. Kafaları birbirine benziyor. Biz ayet (mucizeleri), inanacak olanlara sergileriz.

Kendimizi boşuna kandırmayalım. Ehli Sünnet inancını Hz.Muhammed başlatmadı/başlatamazdı da. Çünkü O’nun tek ve en önemli görevi Kuran’ı olduğu gibi halka aktarmaktı. Allah sözlerini/sünnetini insanlığa duyurmaktı. Hz.Muhammed’e inandığını savunan sözde müslümanlar, önce Kuran’ı gönüllerine yerleştirmelidirler -ki 25/30′daki peygamberin şikayeti ile yüzyüze gelmesinler. İslam (teslimiyet) şuuru içinde Hanif (birleyici) müminler arasına girmelidirler. Oysa bölücüler, Allah’ın diğer kitaplarını/yasalarını böldüğü gibi Hanif_müslüman inancını da bölmeye çalıştırlar. Fakat Allah gerçeklerin bilinmesini istiyor (41/53). Allah, inananla-inanmayanın arasını ayıracak.

29/3 Kendilerinden öncekileri sınadık. Elbette ALLAH doğrucuları ile yalancıları birbirinden ayıracaktır.

4/150 ALLAH’a ve elçisine karşı çıkanlar, ALLAH ile elçilerinin arasını ayırmak isteyenler, “Bir kısmına inanıp bir kısmını inkar ederiz,” diyenler ve bu ikisi arasında bir yol edinmek isteyenler…

4/151 İşte bunlar gerçek inkarcılardır. İnkarcılar için acıklı bir azap hazırlıyoruz.

Kuran’ da; ” Uyulması gerekli görülen ” Muhammed

HANiF_MUSLiM MUHAMMED

De ki, “Ben sadece Rabbime çağırırım; ve O’na hiç kimseyi ortak koşmam.” 72/20

De ki “Ey halk, dinimden bir kuşku duyuyorsanız, bilesiniz ki, sizin ALLAH’tan başka taptığınız kimselere tapmam. Ben ancak, sizin canınızı alan ALLAH’a taparım. İnananlardan olmakla emrolundum.” 10/104

“Yahudi veya Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız,” dediler. De ki: “Hayır, biz İbrahim’in tektanrıcı dinine uyarız. O, ortak koşanlardan olmadı.” 2/135

Ben yüzümü tümüyle, gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben ortak koşanlardan değilim. 6/79

GÜZELE VE DOĞRUYA ÇAĞIRAN MUHAMMED

Müslüman (teslim) oldular diye seni minnet altında bırakmak istiyorlar. De ki, “Müslümanlığınızı başıma kakmayın. Aslında, sizi inanca ulaştırdığı için ALLAH sizi kendisine borçlu görür, eğer doğru kimselerseniz.” 49/17

Dinlerine girmedikçe ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar, senden hoşnut olmazlar. De ki: “Doğru yol ALLAH’ın yoludur.” Sana gelen bilgiden sonra onların arzularına uyarsan ALLAH’a karşı seni savunacak ne bir dost ne de bir destekleyici bulamazsın. 2/120

Seninle tartışırlarsa, “Ben ve beni izleyenler kendimizi ALLAH’a teslim ettik,” de. Kitap verilenlere ve kitap verilmeyenlere (ümmilere), “Teslim oldunuz mu,” de. Teslim olurlarsa, doğruyu bulurlar. Yüz çevirirlerse, görevin sadece duyurmaktır. ALLAH kulları görür. 3/20

De ki, ” ALLAH’ı seviyorsanız beni izleyin ki ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.” 3/31

UYARAN - ÖĞÜTLEYEN VE HATIRLATAN MUHAMMED

De ki, “Ben sizden her hangi bir ücret istemiyorum; o sizin olsun. Benim ücretim ancak ALLAH’tandır. O her şeye Tanıktır.” 34/47

“Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum,” de. Ne var ki, sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmez. 21/45

De ki, “Övgü ALLAH’adır; ayetlerini size gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin onların yaptığından habersiz değildir.” 27/93

De ki “Ben türedi bir elçi değilim. Bana ve size ne olacağını da bilmem. Ben, ancak bana vahyedilene uyuyorum. Ben apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim.” 46/9

De ki, “Ey inanan kullar, Rabbinizi sayın. Bu dünya hayatında güzel davrananlara güzellik vardır. ALLAH’ın yeri geniştir. Gerçek uğrunda direnenlerin ücreti hesapsız olarak verilecektir. 39/10

De ki, “Sizin için göklerden ve yerden kim besin sağlıyor?” De ki, “ALLAH.” Öyleyse ya biz veya siz, ya doğru yoldadır, ya da açık bir sapıklık içindedir. 34/24

De ki, “ALLAH geceyi diriliş gününe kadar üzerinize sürekli kılsaydı ne dersiniz? ALLAH’tan başka hangi Tanrı size bir ışık getirebilir? İşitmiyor musunuz?” De ki, “ALLAH gündüzü diriliş gününe kadar üzerinize sürekli kılsaydı ne dersiniz? ALLAH’tan başka hangi Tanrı dinleneceğiniz geceyi size getirebilir? Görmüyor musunuz? 28/71-72

Seninle çekişirlerse de ki, “ALLAH yaptığınız her şeyi en iyi bilendir.” 22/68

De ki, “Size bir saat gecikmeyecek, bir saat de erken gelmeyecek belirlenmiş bir gününüz vardır.” 34/30

De ki, “Övgü ALLAH’a özgüdür. Selam (barış) da seçtiği kullarına olsun. ALLAH mı, yoksa onların ortak koştukları mı daha iyidir?” 27/59

Eğer yüz çevirirlerse de ki, “Size yeterli ölçüde bildirdim. Size söz verilen şeyin yakın mı, yoksa uzak mı olduğunu bilmem.” 21/109

Hadislerde; ” Uyulması gerekli görülen ” Muhammed (!)

CİNSEL UZMANI MUHAMMED

3643 - Übeyy İbnu Ka’b (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü, dedim, bir kimse hanımıyla cima yapsa fakat inzal olmasa yıkanması gerekir mi?” “Kadına değen kısmını yıkar, sonra abdest alır ve namaz kılar!” buyurdular.”

Buhari, Gusl 29, Müslim, Hayz 85, (346).

5098 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Mü’mine cennette şu şu kadar (kadınla) cima gücü verilir!” buyurmuşlardı. Kendisine: “Ey Allah’ın Resûlü! Buna tâkat getirilebilir mi?” diye soruldu. “Yüz (kişinin) gücü verilir! (Böyle olunca takat getirir!)” buyurdular.”

Tirmizi, Cennet 6, (2539).

2128 - Ümmü Atiyye (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Bir kadın Medine’de kızları sünnet ederdi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) (kadını çağırtarak) kendisine: “Derin kesme. Zîra derin kesmemen kadın için daha çok haz vesilesidir, koca için de daha makbüldür” diye talimat verdi.”

Ebü Dâvud, Edeb 179, (5271). Rezin’in rivayetinde Resülullah şöyle buyurur: “Kızları sünnet ederken üstten kes, derin kesme, bu şekilde kesilmesi yüze daha çok parlaklık, kocaya daha çok haz verir.”

KİRLETİLEN - İFTİRA ATILAN MUHAMMED

4055 - İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma’nın anlattığına göre kendisine, hanımını boşayıp sonra da onunla cima yapan, kadını ne boşadığı ne de rücû ettiği hususunda işhadda (beyanda) bulunmayan bir adam, durumunu sormuş, onun da cevabı şu olmuştur: “Sen hanımını sünni olmayan talakla boşamışsın, sünni olmayan tarzda geri dönmüşsün. Boşadığına da, döndüğüne de işhadda bulun ve (şahidleme işini) bir daha terketme.”

Ebu Davud, Talak 5, (2186); İbnu Mace, Talak 5, (2025).

Yorum : Bilindiği üzere sünnilik akımı, Muhammed peygamberin ölümünden sonra icad edilmiştir. Fakat buradaki sözde hadiste ” sen hanımını sünni olmayan bir talakla boşamışsın ” deniliyor. Daha böyle bir akım ortaya çıkmamışken, peygamber sünnilikten bahsediyor. Yoksa peygamber, tüm ömrü boyunca İslam’ a değil de sünniliğe mi uymuştur ? Öyleyse bu Kuran’ ı kim tebliğ etti ?

5431 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bir kızının defnine şahid olduk. Bu definde Resülullah kabrin üzerine oturmuştu. Aleyhissalâtu vesselâm’ın gözlerinden yaş aktığını gördüm. “Aranızda bu gece günah işlemeyen (cima yapmayan) var mı?” buyurdular. Ebu Talha radıyallahu anh: “Ey Allah’ın Resulü! Ben varım!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da: “Öyleyse kabrine in!” buyurdular.

Ravi der ki: “Ebu Talha kabre inip onu defnetti.” Buhari, Cenaiz 72.

Yorum : Kuran’ da, edeb ile yapılması yasaklanmayan (2:222-223) cinsel ilişki hakkındaki ayeti halka okuyan peygamber şimdi bu işe, “günah” mı diyor? Bu çelişkiyi hangi Sünni düzeltecek Allah aşkına!

GADDAR - ZALİM MUHAMMED

1614 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: “İçki haddi için, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kırk, Hz. Ebû Bekir kırk, Hz. Ömer (radıyallâhu anhümâ) ****en sopa vurdular. Hepsi de sünnettir. (Bu bana daha hoş geliyor).”

Müslim, Hudud 38, (1702); Ebû Dâvud, Hudud 36, (4480, 4481).

1595 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bir insan diğer bir insana: “Ey Yahudi” diye hitab edecek olursa ona yirmi sopa vurun. “Ey muhannes (kadınlaşmış)” diyecek olursa yine o kadar ceza verin. Nikâhı haram olan birine, bunu bilerek muvakaa (aşk-ı memnû) yaparsa öldürün.”

Tirmizî, Hudûd 28, (1462).

1615 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim (ısrarla) içki içerse dördüncü sefere kadar kamçılayın, sonra (devam ederse) öldürün.” Ebû Dâvud, Hudud 37, (4482); Tirmizî, Hudud 15, (1444).

Başlı başına Kuran’ la çelişen sözde - iftira hadisler, diğer peygamberler gibi, Hz.Muhammed’e de yakıştırılmıştır. Şimdi verdiğimiz bu basit örneklerden sonra lütfen şu sorumuza (tüm samimiyetinizle) doğru cevap veriniz!

İlle de uyacaksan, Kuran’ ın tarif ettiği Muhammed’ e mi, yoksa “Buhari’ nin - Ebu Davut’ un - Tirmizi’ nin vb.” tarif ettiği Muhammed’ e mi uyarsın?

İyi düşünüp - yap seçimini! İster “İbrahim - Muhammed - Kuran” a bağlı kalarak “Muvahhid” inancını benimse, istersen “bölücülerin hükümleri” ile amel etmeye devam et! Sonuç olarak hepimiz Allah’ın huzuruna sürüleceğiz. Ben Kuran ile hesap vereceğim (43/44), peki siz ne ile hesap vereceksiniz?

3/79 ALLAH’ın kendisine kitap, bilgelik ve peygamberlik verdiği hiç bir insan, “ALLAH’tan sonra bana da kulluk ediniz,” diye halkı kendisine çağırmaz. Aksine, “Öğrenip öğrettiğiniz kitap gereğince kendisini Rabbine adayan kullar olun,” der.

Not: Bu yazı, Salt Kuran’da hiçbirşeyin eksik bırakılmadığına inanmayan bazı müslüman geçinen ataperestlere bir atıftır.
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
93/7 Seni bir sapık olarak bulup doğruya iletmedik mi?

Özel hayatı bizi ilgilendiren bir görev değil! Biz mezhepliler gibi (afedersiniz) ne şekilde nereye işemiş olduğunu, hangi gece hangi hanımlarıyla yattığını, hangi taşla taharetlendiğini vs. karıştıracak değiliz. Sapıkların hadislerine sapıklar ve cahiller inanır. Biz ise Kuran’da ne yazıyorsa onu aktaracağız!

Kuran’da bu elçinin gençliğinde bir tür sapkınlık içerisinde bulunduğunu yazar. Fakat Allah, O’nu elçilikle görevlendireceği vakit “sapkınlıktan-doğruluğa, öksüzlükten-himayeye ve yoksulluktan-zenginliğe” geçmesini sağlayacak kolaylıklar sağlamıştır.

Yorum: Bölücü din tekelcilerinin Fatiha Suresi’nde kullanılan “dallin-sapkın/sapmış” kelimesini olduğu gibi çevirmeleri fakat (yukarıdaki) Duha suresinde geçen “dallin” kelimesine ise değişik anlamlar yüklemeleri oldukça ilginçtir. Mezhepleri uğruna herkes işine geldiği gibi çeviri yapabiliyor malesef! İşte bazı çevirmenlerin “dallin” kelimesi için belirlediği karşılıklardan birkaç örnek: Diyanet, S.Ateş= “şaşırmış iken” - Mevdudi, E.H.Yazır, G.Onan= “yol bilmez iken” - A.Gölpınarlı= “yol yitirmiş” …

Duha Sûresinin tamamı Mekke-i Mükerreme'de, vahy bir süre kesildikten sonra nazil olmuştur ve bunda icma vardır. (Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir
Rabbin seni ne bıraktı ve ne de sana darıldı." (duha sur. 3.ayet)

Belki de bu yorgunluklar ve endişeler vahyin kesilmesi, müşriklerin buna sevinmeleri ve sevgilinin sevgilisinden ayrı kalması gibi Resulallah 'ın çekmiş olduğu çilelerden ileri gelmekteydi.(Seyyid Kutub-Fizilal-il Kur’an)
“seni yolunu şaşırmış bulup yol göstermedi mi?"(duha sur. 7.ayet)

DÂLL, bilindiği gibi yitik, hangi yola gireceği hususunda şaşkın, yahut yanlış yola giden sapık mânâlarına gelir.
"Sizin arkadaşınız şaşırmadı, azıtmadı da."(Necm sur.2.ayet) buyurulmuş olan Resulullah (s.a.v.) hiçbir zaman akıl ve dinde sapık mânâsına "dâll" olmamıştır.

Allah'ın birliğine inanarak yetişmiş, hiçbir puta secde etmemiş, Allah'tan başka ilâh tanımamış, ahlâkı temizdi, hiç bir kötü fiil işlememişti. Her hususta güvenilir kişi olarak tanınmıştı. Dolayısıyla şirk sapıklığı, heva ve hevese göre amel etme sapıklığı onun yüce zatından uzak idi. Yüce Allah onu ta baştan itibaren o gibi sapıklıklardan uzak kılmış, ona sağlam bir bakış ve görüş bahşetmişti. Bununla beraber peygamber olmadan önceki akıl ve dirayeti ile peygamberlikten sonraki ilim ve hidayeti arasında büyük bir fark vardı ki bu fark çocukluk ile ergenlik arasındaki farktan daha büyüktür. Hz. Peygamber (s.a.v.) peygamber olmadan önce de kavminin, Arap müşriklerinin dinlerindeki bozukluğu görmüştü. Karşısında bulunan Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi iki dinin çığırından çıkmış olduğunu da sezmişti. Fakat girilmesi gerekli olan ve mücerret (soyut) akıl ile idrak edilip kavranması mümkün olmayan Hak din ve şeriatının ne olması lazım geleceğini ve dünyayı sarmış olan bunalım içinden nasıl çıkılıp da Hakk'a erileceğini belirlemede şaşırmış idi. Kitap okumasını bilmez, cihana ruh yayacak olan iman ve İslâm'ın ayrıntılı temel esaslarından "Kuşkusuz sen ondan önce ğafillerden idin."(Yusuf sur.3.ayet), "Sen bundan önce hiç kitap okur değildin, hala da elinle yazı yazmazsın."(Ankebut sur.48.ayet), "Oysa sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin."(Şura sur.52.ayet) buyrulduğu üzere ğafil idi. İşte burada "Seni yol bilmez buldu." buyurulması, bu şekilde peygamberlikten önce ve çocukluk çağlarındaki gafillik ve şaşkınlık hallerine işarettir.

Yani sen, peygamberlikten önce akılların yol bulamadığı hakikatler ve şeriatlerden gafil ve yol arayan bir yitik halinde şaşkın iken Rabb'ın seni bulup seçerek hidayet buyurmadı mı? Verdiği vahiy, indirdiği kitap ile bilmediklerini bildirerek doğru yolu göstermedi mi?(Elmalılıl hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)

Bazı müfessirler bu ifadeyi "sapık bir kavmin içinde bulunan" şeklinde izah etmişlerdir. Buna göre de âyetin manası şöyledir: "Seni sapık bir kavmin içinde bulup sana doğru yolu göstermedi mi?” (Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri)

Alimlerin çoğu, Hz. Peygamber (s.a.s)'in, ömrü boyunca, bir an dahi küfür içinde olmadığında müttefiktirler. Mu'tezile ise, bunda hoşlanılmayan bir şey bulunduğu için, peygamberimiz (s.a.s) de aklen böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını söylemişlerdir. Biz ehl-i sünnet alimlerine göre ise, böyle bir şeyin olması aklen imkansız değildir. Çünkü bir şahsın önce kafir iken, derken Allah'ın imanı nasib edip de, sonra da peygamberlik vererek ikramda bulunması aklen caizdir. Ne var ki, mümkin olan bu şeyin, Hz. Peygamber (s.a.s)'in tahakkuk etmediğine dair naklî delil vardır. Bu da, "Sizin arkadaşınız, ne saptı ne de azdı" (Necm, 53/2) ayetidir. (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir)
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Resulullah'ın Sünnetini Doğru Anlamak

Resulullah'ın Sünnetini Doğru Anlamak

Resulullah'ın Sünnetini Doğru Anlamak

Resulullah'ın Sünnetini Doğru AnlamakAllah her topluğa dinin anlaşılması ve uygulanması için mutlaka bir elçi göndermiştir. Diğer peygamberlerde olduğu gibi Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de kutlu bir din ve dosdoğru bir yol üzerinde gönderilmiştir. Ve Allah O'nu kıyamete kadar bütün insanlığa peygamber kılmıştır. Elçiye itaat etmek O'na saygı ve sevgi göstermek, O'nun sünnetine uymak inananlar için mutlaka yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur.

Resule İtaat Allah'a İtaattir

Yüce Allahın gönderdiği her elçi, Allahın emir ve yasaklarının tebliğini yapar, Allahın sözlerini iletir. Allah bu kutlu insanlara tabi olmayı emreder. Yüce Allah ayetinde, kendi dinini tebliğ etmesi için gönderdiği peygamberlere itaatin, Kendisi'ne itaat etmek olduğunu şöyle bildirmektedir:

"Kim Resule itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik." (Nisa Suresi, 80)

Ayrıca Rabbimiz, müminlere, anlaşmazlığa düştükleri konularda kendilerine yol gösterici olarak, Kuran'ı ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetlerini almalarını emretmiştir. Yüce Allahın, Kuran-ı Kerimde bu konu ile ilgili olarak bildirdiği ayet şöyledir:


"Hayır öyle değil. Rabbine andolsun. Aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nisa Suresi, 65)


Gerçek sünnet, Kuran'ın hayata geçirilmesidir. Bu yüzden Kuranın hayata uygulanmış şekli olan Peygamberimiz (sav)in sünneti konusunda, mümin erkek ve kadınlar için herhangi bir tevil getirme ve itaatsizlik etme hakkı yoktur. Allah başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır:

"Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir kadın ve mümin bir erkek için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allaha ve Resulüne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır." (Ahzab Suresi, 36)

Resule İtaat Tüm Müminlere Farzdır

Allah Kuranın birçok ayetinde Resulullah (sav)a itaatin tüm müminler üzerinde bir zorunluluk olduğunu bildirir. Bu yüzden Peygamber Efendimizin sünnetleri, Allahın koruması altındadır. Diğer bir deyişle sünnet kapsamı içerisine alınan her şey, aslında Allahın vahyine dayalıdır. Bu durumda, eğer bir konuda ihtilaf başgösterirse İslam'ın iki temel kaynağı olan Kuran ve sünnete başvurmak müminler için bir zorunluluktur. Nitekim Allah bir ayette şöyle buyurur:

"... Aranızda bir anlaşmazlığa düşerseniz bunu Allaha ve elçisine döndürün. Şayet Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsanız bu hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir." (Nisa Suresi, 59)

Peygamber, vahiy yoluyla Allahtan aldığı Kuran ayetlerini sadece insanlığa ulaştırmakla kalmaz, aynı zamanda kutlu bir görev olan Kuranın açıklanması görevini de yerine getirir.

Peygamber Sevgisinin Önemi

Hüküm ve hikmet sahibi olan Rabbimiz, yeryüzündeki elçisine duyulan sevginin Kendisi'ne duyulan sevgiye de bir ölçü olacağını "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Al-i İmran Suresi, 31) ayetiyle bildirmiştir. Bu yüzden Allah'a itaatin göstergelerinden birisi Resulullah (sav)in sünnetine uymaktır. Hiçbir mümin Resulullah (sav)'e itaati terk edemez. Peygamber Efendimiz (sav) sünnete uyanları şu şekilde müjdelemektedirler:

"Kim, sünnetimi ihya ederse, beni ihya etmiş olur. Kim beni ihya ederse cennette benimle beraberdir." (Tirmizi)

Allah'ın Kuran-ı Kerimde "sen büyük bir ahlak üzerindesin" dediği (Kalem Suresi, 4), Resulullah (sav)in söz ve davranışları insanlar için en iyi örneği teşkil etmektedir. İnsanlık, Hz. Ayşe'nin "Onun ahlakı Kurandan ibarettir" dediği Resulullah (sav) örnek almadığı takdirde güzel ahlaktan uzak kalacağı gibi, dünya ve ahiret saadetini de elde edemeyecektir. Sünnet-i seniyeyi terk edenler, büyük bir sevabı kazanamayacaklar, hesap gününde Resullullah'ın şefaatinden de mahrum kalacaklardır. (En doğrusunu Allah bilir)

Müminlerin Velisi Allah'ın " ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur." (Ahzab Suresi, 40) ayetiyle bildirdiği gibi insanlar için son peygamber olarak gönderdiği, en son hak kitabını vahyettiği, güzel ahlakı, takvası, Allah'a olan yakınlığı ile insanlara örnek kıldığı Pegamberimiz (sav) müminlerin de velisidir. Allah, "Gerçek şu ki, Biz senin üzerine 'oldukça ağır' bir söz (vahy) bırakacağız" (Müzzemmil Suresi, 5) ayetiyle son peygamber olan Hz. Muhammed (sav)'e önemli bir sorumluluk vermiştir. Peygamberimiz (sav) ise, Allah'a olan güçlü imanı ile Allah'ın kendisine verdiği sorumluluğu en güzeliyle yerine getirmiş, insanları Allah'ın yoluna, hidayete davet etmiş ve tüm inananların yol göstericisi ve aydınlatıcısı olmuştur.

Tüm İnsanlığa Rehber

Peygamberimiz (sav)'i görmemiş olmak, Onun ahlakını yaşamakta gevşeklik gösterilmesine hiçbir zaman gerekçe olamaz. Kuran ayetlerinden ve hadis-i şeriflerden, güzel tavırlarını, konuşmalarını, gösterdiği güzel ahlakı tanıyarak, O'nu örnek almalı ahirette bu mübarek insanla yakın bir dost olabilmek için elimizden gelen çabayı en fazlasıyla göstermeliyiz. Günümüzde insanlar, özellikle de gençler, birçok insanı kendilerine örnek almakta, onların tavır ve konuşmalarına, üsluplarına, giyim tarzlarına özenmekte, onlar gibi olmaya çalışmaktadırlar. Ancak bu insanların büyük bir çoğunluğu doğru yolda olmadıkları gibi, tavır ve ahlak güzelliğine de sahip değildirler. Bu nedenle insanları doğru olana, en güzel ahlak ve tavıra özendirmek önemli bir sorumluluktur.

Bir Müslümanın, tavrına ve ahlakına özenmesi, benzemek için çaba göstermesi gereken kişi, Hz. Muhammed (sav)'dir. Allah bu gerçeği, bir ayetinde şöyle bildirmektedir:

"Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır." (Ahzab Suresi, 21)

Cennete Güzel Ahlak Sahipleri Girecek

Peygamberimiz (sav)'in "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitabı ve Resulü'nün sünneti" hadis-i şeriflerinde de bildirdiği gibi, Müslümanların en önemli iki yol göstericisi Kuran ve Peygamber Efendimizin sünnetidir. Peygamber Efendimiz hem güzel ahlakı ile insanlara örnek olmuş, hem de insanları güzel ahlaklı olmaya çağırmıştır. "Müminin mizanında en ağır basacak şey güzel ahlaktır. Muhakkak ki, Allah Teala işi ve sözü çirkin olan ve hayasızca konuşan kimseye buğz eder" buyuran Peygamberimiz (sav), bir sözlerinde de "Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer" demişlerdir. Peygamberimiz (sav)'in izinden giden Müslümanların da, hem tüm insanlığa güzel ahlakları ve iyi huyları ile örnek olmaları, hem de sözlü ve yazılı olarak onları güzel ahlaka davet etmeleri gerekir. (Harun Yahya, Hazreti Muhammed)

Ehl-i Sünnet İtikadının Önemi

İslam tarihinde birçok sapkın düşünce ortaya atıldı. Bazı mezhepler, İslam'ın özünden uzaklaşarak çeşitli sapkın itikatlara sahip oldular, sapkın uygulamalara giriştiler. Günümüzde bu sapkınlıklara bir yenisi daha eklenmiş bulunuyor. Bazı insanlar, Resulullah (sav)in sünnetini reddediyorlar. "Kuranı okuruz, Resulullah'tan (sav) gelen bir açıklamaya muhtaç olmadan onu kendi başımıza anlarız" iddiasında bulunuyorlar. Kuranın hayata geçirilmesi ve uygulanması anlamına gelen sünnete yüz çeviriyorlar. Oysa ortaya çıkan bu "sünneti terketmiş İslam" akımı, bizzat Kuranın hükümlerini gözardı etmektedir. Çünkü sünnet, Kuranın bir açıklamasıdır ve daha da önemlisi, Kuranda Resule uyulması emredilmiştir. Allah (c.c.), ümmeti yalnızca Kuran'a itaatle yükümlü kılmamış, aynı zamanda Resulullah'a (sav) itaati de farz kılmıştır.

Sünnet, Kurandan ayrı değildir. Sünnet; son ilahi kitap Kuranın Allah (c.c.) elçisi Hz. Muhammed (sav) tarafından ortaya konmuş yorumudur. Bu nedenle, İslam ancak sünnetle birlikte gerçek İslam olur. Kuran, sünnetin de yardımıyla ümmet tarafından tam olarak anlaşılıp uygulanabilir. Bu dönemde Peygamberimiz (sav)'i desteklemek ise ancak Kuran'a tam tabi olmakla ve Ehl-i Sünnet itikadına, Kuran ahlakını Onun gösterdiği çabanın bir benzeri ile tüm dünyaya yaymaya çalışmakla, ahlakça ve tavırca gücünün yettiğinin en fazlasıyla O'na benzemek için gayret etmekle olacaktır. Böyle bir tavır gösterildiği takdirde Allah Peygamberimiz (sav)'e nasıl yardım ettiyse, O'na destek olanlara da yardım edecek ve yollarını açarak, onlara başarı verecektir. Rabbimiz, bu vaadini ayetinde şöyle bildirmiştir:

"... Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır." (Hac Suresi, 40)

Peygamberimiz (sav)in İslam'daki Yerini Doğru Anlamak

Hz. Muhammed (sav.)'in sünnetine gerekli önemi vermeyenler, bu kutlu peygamberin İslam dinindeki yerini anlayamamışlardır. Elçinin üzerine yüklenen görev, hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmayan bir sorumluluk bilincini gerektirmektedir. Bu yüzden Peygamberimiz (sav) ticaretten sağlığa, sosyal dayanışmadan eğitime kadar sayısız konuda bizi bilgilendirmiştir. Peygamberimiz (sav)'in sünnetindeki en belirgin özellik, kolay olmasıdır. "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz." (Buhari) hadisi bu gerçeği ifade etmektedir. Hz. Muhammed (sav)'in hanımı Hz. Ayşe ise O'nun ashabına daima kolaylıkla üstesinden gelebileceği amelleri emrettiğini ifade etmiştir. Bu yüzden Peygamber Efendimizin sünneti her insanın uygulayabileceği kolaylıktadır. İslam dünyasındaki geri kalmışlığın esas sebeplerinden biri Allahın (c.c.) kitabından ve Peygamberimiz (sav) sünnetinden ayrılmış olunmasıdır. Müminler aynı peygamberin ümmeti olmanın bilinci ile O'na layık bir ümmet olmaya çalıştıkları zaman İslam coğrafyasındaki bu istikrarsızlığın sona ermesi beklenebilir. Bu yüzden Müslümanların tek çıkış yolu, Allahın (c.c.) kitabına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılmaktır.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Hadis-i şerifler delil değil midir?

Hadis-i şerifler delil değil midir?

Sual: (Kur’anı herkes anlar, Resule uymaya lüzum yok) diyene nasıl cevap vermeli?
CEVAP
Kur’an-ı kerimin birçok yerinde Resulüme uyun buyuruluyor. Eğer Kur’anı herkes anlasaydı, (Resule uymaya lüzum yok, herkes Kur’andan anladığına uysun) denirdi. Aksine Kur’anın açıklanması istenerek buyuruluyor ki:
(İhtilafa düşülen şeyleri açıklayasın diye bu kitabı sana indirdik.) [Nahl 64]

Kur’an-ı kerimde, sadece (Allah’a uyun) denmiyor. Resulüne de uyulması emrediliyor. (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] (Demek ki Resulullaha uymak Allah’a uymaktan ayrı değildir.)

(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]
(Resulüm de ki, “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

(O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]
(Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158]
(O ümmi Peygamber, temiz şeyleri helal, pis, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

(Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dini [İslamiyet'i] din edinmeyen kimselerle; zelil bir halde kendi elleriyle [boyun eğerek] cizye verinceye kadar savaşın.) [Tevbe 29]

Demek ki Resulü de haram etme yetkisine sahiptir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen kâfirler, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.) [Enfal 13]
(Allah’ın yolu ile, peygamberlerin yolunu farklı göstermek isteyenler kâfirdir.) [Nisa 150-1]

(De ki, “Allah’a ve Peygambere uyun! Eğer [uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Allah da kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Yakında, “Allah’ın kitabının dışında uyacağımız bir şey tanımıyorum” diyenler çıkacaktır.) [Ebu Davud]

(Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Bir hadis söylenince, “bunu bırak, Kur’andan söyle” derler.) [Ebu Ya’la]

(Bir zaman gelir, sünnetimi öldüren kimseler çıkacak. Allah bunlara lanet etsin!) [Deylemi]
(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]

(Bana uyan Cennete girer, uymayan, isyan eden Cennete giremez.) [Buhari]
Resulullaha uymanın önemi anlaşılınca, Kur’an-ı kerimin açıklaması olan hadis-i şeriflere de uymanın gereği anlaşılır. Sünnet, [hadis-i şerifler] olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu ve nasıl kılınacağı, zekatın, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani hiç kimse, bunları Kur’an-ı kerimden çıkaramazdı. Şu halde Kur’anı anlamak için, onun açıklaması olan hadis-i şeriflere ihtiyaç vardır. Hadis-i şerifleri de anlamak için âlimlere ihtiyaç vardır. Allahü teâlâ, (Peygambere sorun, âlimlere sorun) buyuruyor. Sapıklar, biz de anlarız diye inat ediyorlar. Herkes Kur’anı anlayabilseydi o zaman peygambere ne lüzum kalırdı? Eğer herkes Kur’an-ı kerimi doğru anlasaydı, 72 sapık fırka meydana çıkmazdı.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Eğer onun hükmünü peygambere veya ülül-emre [yetkililere, âlimlere] sorsalardı, öğrenmiş olurlardı.) [Nisa 83]

(Verdiğimiz bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43]

(Bilmiyorsanız âlimlere sorun.) [Nahl 43]
(Allah’tan en çok korkan âlimlerdir.) [Fatır 28]

Bu âyetler, Kur’anı anlamak için âlimlerin açıklamasına da ihtiyaç olduğunu bildirmektedir.


Hadis-i şerifleri inkâr etmek
Sual: Bazıları kesinlikle hiçbir hadisi kabul etmiyor, (yalnız Kur’an) diyor. Binlerce âlimin tasdik ederek bugüne kadar gelen hadisleri kabul etmeyen kâfir olmaz mı?
CEVAP
Onların Kur’ana inanıyorum demeleri yalandır. Çünkü Kur’an-ı kerimi de toplayan eshab-ı kiramdır, hadis-i şerifleri de bildirenler eshab-ı kiramdır. Birine inanıp öteki inkâr edilmez. Resulullah efendimiz, böyle kimselerin çıkacağını mucize olarak 14 asır önce bildirmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:
(Bazı kibirli kişiler çıkacak, “Allah Kur’anda bildirilenden başka bir şeyi haram kılmadı” diyecek. Yemin ederim ki, benim de emrettiğim, yasakladığım, koyduğum hükümler vardır. Bunların sayısı Kur’andaki hükümlerden daha çoktur.) [Ebu Davud]

(Kur’andan başka delil kabul etmem diyenler çıkacak.) [Ebu Davud]
(Hadisi bırak, Kur’ana bak diyerek bana inanmayanlar çıkacak.) [Ebu Ya’la]

(Yalnız Kur’andaki helal ve haramı kabul ederim diyenler çıkar. İyi bilin, Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi, Darimi]

(Cebrail aleyhisselam, Kur'an gibi, açıklaması olan sünneti de getirdi.) [Darimi]
(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.) [İ. Ahmed]

(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]
(Bana uyan Cennete girer, isyan eden Cennete giremez.) [Buhari]
(Bize yalnız Kur’andan söyle) diyen birine, İmran bin Husayn hazretleri, (Ey ahmak! Mesela Kur’anda, namazların kaç rekat olduğunu bulabilir misin?) dedi. Hazret-i Ömer, farzların seferde kaç rekat kılınacağını Kur’anda bulamadık diyenlere, (Allahü teâlâ, bize, Resulullah efendimizi gönderdi. Kur’anda bulamadığımızı, Ondan gördüğümüz gibi yaparız. O, seferde, 4 rekatlı farzları iki kılardı) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Dinde anarşi çıkarmamalı

Dinde anarşi çıkarmamalı

Dinimizi yıkmak isteyen yabancıların bir kısmı, “Yalnız Kur’an”, “Kur’andaki din” gibi ifadelerle Peygamber efendimize tâbi olmayı reddederek, dinimizi bozmaya çalışıyorlar. Bir kısmı da sadece “Kur’an ve Sünnet” diyerek, dinimizin dört kaynağından ikisi olan İcma ve Kıyas-ı fukaha’yı kaldırmaya çalışıyorlar.

Halbuki Kur’an-ı kerimde çok yerde; Allahü teâlâ hem kendine, hem de Peygamberine uymayı emrediyor. Din düşmanlarının iddia ettikleri gibi Allahü teâlâ, “Yalnız bana uyun, yalnız bana itaat edin” demiyor, (Allah’a ve Resulüne itaat edin) buyuruyor. (A.İmran 32, 132, Nisa 13, 59, 69, Enfal 1, 20, 24, 46, Tevbe 71, Nur 52, 54, Ahzab 31, 33, 71, Muhammed 33, Feth 17, Hucurat 14, Tegabün 12)

Allahü teâlâ, (Allah’a ve Resulüne itaat edin) buyurduğu gibi, (Allah’a ve Resulüne isyan etmeyin) de buyuruyor. (Nisa 14, Enfal 13, Tevbe 26, 63, Ahzab 36, Haşr 4, Talak 8, Cin 23)

Cenab-ı Hakkın tekrar tekrar, (Bana ve Resulüme uyun, bana ve Resulüme karşı gelmeyin) buyurması, işin öneminden dolayıdır. Resule uyan, Allah’a uymuş olur. Kur’an-ı kerimde, (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur) buyuruluyor. (Nisa 80)

Resulünün emri, kendi emrinden ayrı değildir. Onun için Kur’an-ı kerimde, (Peygamber neyi verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının) buyuruldu. (Haşr 7)

Doğru yol üzerinde olmak için, Resulullaha tâbi olmak şarttır. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Resulüme tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız.) [Araf 158]

Allahü teâlâ, sadece bizim Peygamberimize değil, diğer kavimlerin peygamberlerine de ümmetinin itaat etmesini emretmektedir. Nitekim Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah’ın izniyle, her peygamberi, ancak itaat edilsin diye gönderdik.) [Nisa 64]
Diğer peygamberler de, (Allah’tan korkun, bana uyun) buyurmuştur. (Şuara 126, 144)

Bu kadar vesika karşısında, gerçekten Allah’a inanan, Onu sevenin Resulünün bildirdiklerine de uyması şarttır. Nitekim (Ey peygamberim, de ki eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun) buyuruldu. (Al-i İmran 31)

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O halde, Onun Resulüne itaat edilmedikçe, Ona itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kesin ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, (Elbette, muhakkak böyledir) buyurup, doğru düşünmeyenlerin, bu iki itaati birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Yine Allahü teâlâ, (Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile peygamberlerinin emirlerini birbirinden ayırmak, bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız diyerek, iman ile küfür arasında bir yol açmak istiyorlar. Bu kâfirlerin hepsine çok acı azap hazırladık) buyurmaktadır.) [Müjdeci mektuplar 152]

Allahü teâlâ, emre uymakta kendi ismi ile Resulünün ismini birlikte bildirdiği gibi, iman hususunda da beraber bildirmiştir. (Yalnız bana iman edin) demiyor. (Allah’a ve Resulüne iman edin) buyuruyor. (Araf 158)

İhtilafları halletmek için de Allah’ın ve Resulünün emrine uymak gerekir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Bir işte anlaşamazsanız, bu işin hükmünü Allah’tan [Kur’an-ı kerimden] ve Resulünden [hadis-i şeriflerden] anlayınız!) [Nisa 59]

Buradaki (Anlayınız) emri, âlimler içindir. Çünkü, âlimlere sorulmasını da Kur’an-ı kerim bildiriyor. (Nahl 43)

Sünnete uymanın önemi

Yukarıda; sünnete uymanın farz olduğunu, âyet-i kerimelerle bildirmiştik. Bu konudaki hadis-i şeriflerden birkaçı da şöyledir:
(Yakında “Kur’andan başka uyulacak bir şey tanımam” diyenler çıkar.) [Ebu Davud]
(Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Şöyle ki, bir hadis söylenince, “Resulullah böyle şey söylemez. Hadisi bırak, Kur’andan söyle” derler.) [Ebu Ya’la]

(Bu Kur’an, hoşlanmayana zor gelir. Onu sevene ise gayet kolay gelir. Hadisimden hoşlanmayan için de hadislerim zor gelir. Sünnetime uyana ise çok kolay gelir. Hadisimi dinleyip ona uyan, mahşerde Kur‘anla haşrolur. Hadisime önem vermeyen ise Kur’anı hor görmüş olur. Kur‘anı hor gören ise, dünya ve ahirette hüsrana uğrar.) [Hatib]

(Bir zaman gelir, sünnetimi öldüren kimseler çıkacak. Allah bunlara lanet etsin!) [Deylemi]
(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]
(Bana uyan Cennete girer, uymayan, isyan eden Cennete giremez.) [Buhari]
(İhtilaflar çıkınca, sünnetime ve hulefa-i raşidinin sünnetine uyun!) [Tirmizi]

Kur’an-ı kerimde de, (İndirdiğimi [Kur’an-ı kerimi] insanlara beyan edesin!) buyuruluyor. (Nahl 44)
Beyan etmek; âyetleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. Âlimler de, âyetleri beyan edebilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi, Allahü teâlâ peygamberine, (Sana vahyolunanları tebliğ et) derdi. Ayrıca beyan etmesini emretmezdi. (Huccetullahi alelalemin)

Peygamber efendimize uymanın önemi anlaşılınca, Kur’an-ı kerimin açıklaması olan hadis-i şeriflere de uymanın gereği anlaşılır. Sünnet yani hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu ve nasıl kılınacağı, zekat hesabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani hiçbir kimse, bunları Kur’an-ı kerimden çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz açıklamıştır. Sünneti müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana çıkmıştır.

(Bize yalnız Kur’andan söyle) diyen birine, İmran bin Husayn hazretleri, (Ey ahmak! Kur’an-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğunu bulabilir misin) dedi. Hz. Ömer’e, farzların seferde kaç rekat kılınacağını Kur’an-ı kerimde bulamadık, dediklerinde, (Allahü teâlâ, bize, Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Kur’an-ı kerimde bulamadığımızı, Resulullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde 4 rekat farzları 2 rekat kılardı. Biz de, öyle yaparız) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)

Sünneti kabul etmemek, Kur’an-ı kerimi inkâr etmek olur. Sünnete uymak, Kur’an-ı kerime uymaktan ayrı değildir. Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın emirlerinden başka bir şey bildirmemiştir.
Şu halde Kur’an-ı kerimi anlamak için, onun açıklaması olan hadis-i şeriflere ihtiyaç vardır. Kur’an-ı kerimdeki hükümleri doğru olarak Resulullah efendimiz açıklamıştır. Resulullaha uymak farzdır. Hadis-i şerifleri de anlamak için âlimlere ihtiyaç vardır. Peygamber efendimiz de, Kur’ana tâbi olmak isteyenin, bir âlime tâbi olmasını emrediyor. Âlim, hakkı bâtıldan ayıran ve bildikleri ile amel eden zattır. Hakiki âlimlerin sözleri senettir. Bunlar peygamberlerin vârisleridir. Bunlara uyan kurtulur. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Bu misalleri ancak âlim olan kimseler anlar.) [Ankebut 43]
(Eğer bilmiyorsanız âlimlerden sual ediniz!) [Nahl 43]
(Allah’tan en çok korkan, ancak âlimlerdir.) [Fatır 28]
(Eğer bunun hükmünü peygambere ve ülül-emre [âlimlere] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83]
Peygamber efendimiz, (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)

Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Âlimlere tâbi olun! Onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır.) [Deylemi]
(Âlimler; kurtuluş yolunu gösteren, birer rehber ve kılavuzdur.) [İ. Neccar]
(Bilmediklerinizi salih âlimlerden sorup öğrenin!) [Taberani]

Dinde yara açmak

(Sünnete değil, Kur’andan anladığına uymalı) diyenler çıkıyor. Bunlar, dinde anarşi, kaos, kargaşa çıkarıp dinimizi içten yıkmaya çalışıyorlar. Herkes kendi anladığına uyarsa, ortaya binlerce görüş çıkar, Allah’ın dini unutulur. Dini parçalamak, fırka fırka ayrılmak bölücülüktür ve zararı büyüktür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim 73 fırkaya ayrılır. Bunlardan 72’si Cehenneme gider, yalnız bir fırka kurtulur. Bu fırka, benim ve eshabımın gittiği yolda gidenlerdir.) [Tirmizi]

Peygamber efendimizin sözlerini Kur’an-ı kerimden ayrı göstermeye çalışıyorlar. Halbuki Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın vahyettiğini bildirmiştir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(O, [Resulullah] kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.) [Necm 4]
(Ona [Muhammed aleyhisselama] tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158]

Şu halde doğru olarak Allah’ın dinine uymak için, Resulüne uymak gerekir. Resulullahın sünneti, yani hadis-i şerifler olmasaydı, namazın kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, zekat nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Şu halde Kur’andan kendi anladığımıza değil, Peygamber efendimizin Kur’an-ı kerimden anlayıp, bize bildirdiklerine uymamız şarttır. Kur’an-ı kerimi Peygamber efendimizden sonra en iyi anlayanlar, eshab-ı kiram ve diğer âlimlerdir. O halde, Allah’ın dinine uymak için, âlimlerin sözbirliği halinde bildirdikleri hükümlere uymak gerekir. Kur’an-ı kerimi, herkesin değil, ancak âlimlerin anlayacağı bildiriliyor:
(Bu misalleri, âlim olanlardan başkası anlayamaz.) [Ankebut 43]

Asırlardan beri âlimlerimizin bildirdikleri itikada, ibadete sarılmak şarttır. Yoksa herkes Kur’an-ı kerimde kendi anladığına uyarsa, dinde anarşi olur. Kur’an-ı kerim, Peygamber efendimize inmiştir. Eshab-ı kiram, Peygamber efendimize, Kur’an-ı kerimin açıklamasını sorarlardı. Allahü teâlâ, (Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik) buyuruyor. (Bekara 151)

Demek ki, Peygamber efendimiz, Kitabın [Kur’an-ı kerimin] dışında, bir de hikmet getirmiştir. Allahü teâlâ hikmet ehlini de övmüştür:
(Allah; hikmeti kime dilerse, ona verir. Kime de hikmet verilmişse, muhakkak ona çok hayır verilmiştir.) [Bekara 269]

Hikmet, fen manasına geldiği gibi, fıkıh ilmi anlamına da gelir. İmam-ı Şafii hazretleri, (Bu âyetteki hikmetten maksat, Resulullahın sünnetidir. Önce Kur’an zikredilmiş, peşinden hikmet bildirilmiştir) buyuruyor. Kur’an-ı kerim açıklamasız öğrenilseydi, Peygamber efendimize, (tebliğ et yeter) denilirdi, ayrıca (açıkla) denmezdi. Halbuki, açıklanması da emredilmiştir:
(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]
(Biz bu Kitabı, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye sana indirdik.) [Nahl 64]

Bu âyet-i kerimeler, açıklamayı gerektiren âyetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resulullah efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı kerimde her bilgi vardır. Ancak açık değildir. Peygamber efendimiz bunları vahiy ile öğrenmiş ve ümmetine bildirmiştir. Hz. Cebrail, Peygamber efendimize gelip, beş vakit namazın her şeyini bizzat tatbiki olarak öğretmiştir. Peygamber efendimiz de; (Namazı benim kıldığım gibi kılınız) buyurmuştur. (Buhari)
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Peygamber düşmanı din düşmanıdır

Peygamber düşmanı din düşmanıdır

Sual: Bir dergi, kabir azabını, miracı, Cennette Allahü teâlânın görüleceği gibi hususları inkâr ediyor. Ehl-i sünnetin inanışının yanlış, mutezilenin görüşünün doğru olduğunu savunuyor. Eshab-ı kirama dil uzatıyor. Peygamber efendimizin gelecekten bahseden hadislerini, mesela Deccal’ı, Mehdi’yi, kıyamet alametlerini inkâr ediyor. "Çünkü peygamber gaybı bilmez. Sözleri bir tahminden ibarettir. Tahmini doğru da, yanlış da çıkabilir" diyor. "Kitab ve Sünnet" tabirine de çok saldırıyor. "Kur'andan başka bir sünnet adı altında din çıkarmak İslam’ı yıkmaktır" diyor.
Bu hususta bilgi verir misiniz?
CEVAP
Mısırlı, Suriyeli mezhepsizler, dinimizdeki dört delilden ikisini inkâr eder, sadece "Kitab ve Sünnet" diyorlardı. Bunlar daha ileri giderek, sünneti de inkâr ediyorlar. Sünneti Kur'an-ı kerimden farklı bir şey zannediyorlar. Bunların asıl maksadı Kur'an-ı kerimi inkârdır. Edille-i şeriyyeden, dindeki dört delilden üçü inkâr edilince, herkes kendi anladığını doğru kabul edecek, herkesin anladığı din olacak. Böylece insan sayısı kadar din meydana gelecek. Bir kaos yaşanacak. Maksatları İslamiyet’i yıkmaktır. Fakat buna muvaffak olamayacakları Kur'an-ı kerimde bildirilmektedir. Mealen (Onlar, ağızları ile [sihir, kehanet diyerek] Allah’ın nurunu [Allah’ın dinini, kitabını, delillerini] söndürmeye yelteniyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de, Allah nurunu tamamlayacaktır) buyuruluyor. (Saf 8)

Hemen sonra, (Allah peygamberini hidayet ile [Kur'an ile, mucize ile] ve hak din ile gönderendir) buyuruluyor. (Saf 9)

Kur'an-ı kerimde gaybı ancak Allahü teâlânın bildiği yazılıdır. Allahü teâlânın gaybı bildirdiği kimseler de vardır. Mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, gaybdan bazılarını yalnız peygamberlerden dilediğine bildirir.) [Cin 27]

Gaybdan bilmek Peygamberlerin mucizesidir. Evliyanın gaybdan bildiği kerametleri de yine Peygamber efendimizin mucizesinin devamıdır. (Redd-ül-muhtar)

Bu âyet-i kerimede bazı gaybları Allahü teâlânın peygamberlere bildirdiği açıkça yazılıdır. Peygamber efendimiz de, Allahü teâlânın kendisine bildirdiği gaybları, gelecekte olacak hadiseleri bildirmiştir. Mesela Deccal’ın ve Hazret-i Mehdi’nin geleceğini bildirmiştir. Hâşâ Peygamber efendimiz yalan mı söylemiştir? Kur'an-ı kerimde mealen (O, [Resulullah] vahyedilenden başkasını söylemez) buyuruluyor. (Necm 3)

Sünnet, Kur'andan ayrı değil
Necm suresindeki âyet-i kerime Peygamber efendimizin din hakkında bildirdikleri Allahü teâlânın vahyettiğinden başka olmadığını bildirmektedir. Kur'an-ı kerimde yine mealen buyuruluyor ki:
(Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan da sakının!) [Haşr 7]

Kur'an-ı kerimde, Resulullaha itaatin Allah’a itaat olduğu, Ona isyan edenin Allah’a isyan etmiş olduğu çok yerde bildirilmektedir. [Nisa 80]

Yine Kur'an-ı kerimin çok yerinde (Allah’a ve Resulüne itaat), (Allah ve Resulüne isyan) ifadeleri çok yerde geçer. (Nisa 13-14)

Sünneti, Kur'an-ı kerimden ayrı göstermek büyük sapıklıktır. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile, peygamberlerinin emirlerini birbirinden ayırmak istiyorlar.) [Nisa 150]

Nasıl kanunlar, Anayasadan ayrı kabul edilmezse, sünnet de, yani hadis-i şerifler de Kur'an-ı kerimden ayrı değildir. Onun açıklamalarıdır. Nasıl, tüzükler, yönetmelikler, kanunlara aykırı kabul edilmiyorsa, icma ve kıyas-ı fukaha da sünnete aykırı değildir. Kıyas, Kur'an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin açıklamasıdır. Sünneti Kur'an-ı kerimden ayrı, kıyası [âlimlerin ictihadlarını] hadis-i şeriflerden başka göstermeye çalışanlar, dalalet ehlidir. (Mektubat-ı Rabbani)

Peygamberimizin düşmanları
Bir yazar diyor ki: "Peygamberin bir mucizesi vardır. O da Kur'andır. Kur'an mucize olarak yetmiyor mu da başka mucizelere ihtiyaç hasıl olsun? Bir şeyin farz veya haram olması, ancak Kur'anın söylemesi ile mümkündür. Kur'anda olmayan farz ve harama itibar edilmez. Peygamberin ve âlimlerin sözleri, Kur'ana uymuyorsa alınmaz. Mukallidlik çok kötüdür. Peygambere uyan onun mukallidi olur. Mukallid, aklını kullanmamış olur. Kur'an sık sık Aklını kullan derken, bir mezhebe, bir âlime, bir peygambere uyan aklını kullanmış olamaz. Mukallid olur. Kur'anı herkes anlar. Bunda sahabenin veya âlimlerin bizden bu hususta bir üstünlüğü yoktur. Benim yazdıklarımdan doğru olanları alın! Bunda da ölçü sadece Kur'andır."
Buna cevap verir misiniz?
CEVAP
İslam âlimleri, asırlardır bu tip insanlara cevap vermişlerdir. Kitapları böyle iddialara cevaplarla doludur. Her şey yazılmıştır, eksik bir şey bırakılmamıştır. Zaman zaman bu kitaplardan nakiller yapıyoruz. Tek tük de olsa böyle insanların ağlarına takılan kimseler oluyor. İyi niyetli kimselerin bunların tuzağına yakalanmamaları için İslam âlimlerinin eserlerinden nakiller yapıyoruz.

Peygamber efendimizin binden fazla mucizesinin görüldüğü tevatürle sabittir. Eshab-ı kiram tevatürle bildirmiştir. Bunları inkâr eden, Eshab-ı kiramın sözüne inanmayan, Kur'an-ı kerime nasıl inanır? Çünkü Kur'an-ı kerimi toplayan da Eshab-ı kiramdır. Eshab-ı kiramda - hâşâ - yalancılık olursa, onların topladığı Kur'an-ı kerime nasıl itimat edilir? Bazı dinsizlerin dediği gibi, "Kur'anı indiren biziz, koruyan da biz olacağız" diye bir âyet niye uydurmasınlar? Zaten yabancı din düşmanlarının asıl gayesi de budur. Kur'an-ı kerime olan itimadı sarsmaktır. Önce hadis-i şeriflere olan itimadı sarsıyorlar, sonra da Kur'an-ı kerime olan itimada gölge düşürmeye çalışıyorlar.

Yazar, (Kur'anda olmayan şeylere, [hadis-i şeriflere, Eshab-ı kiramın ve âlimlerin hükümlerine] itibar edilmez) diyor. Kur'an-ı kerimde bizim anlamamız mümkün olmayan çok şey vardır. Mesela namazların nasıl kılınacağını Kur'an-ı kerimden öğrenmemiz mümkün değildir. Hadis-i şeriflere veya İcmaya bakmadan bilmemiz mümkün olmaz. Bunlar, (Kur'an Kur'an...) diyerek Peygamber efendimizi devreden çıkarmak istiyorlar.

Resulullaha tâbi olmak
Yazar, "Kur'an varken başka şeye ihtiyaç yok" diyerek hadis-i şerifleri inkâra kalkışıyor. Halbuki Kur'an-ı kerimin bir çok yerinde (Allah’a ve Resulüne tâbi olun!) buyuruluyor. Peki Allah’a tâbi olmak yetmiyor mu da "Peygambere de tâbi olun!" buyuruluyor? Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın bildirdiklerini bize anlatıyor, açıklıyor. (Onun söylediği vahiyden başka bir şey değildir) buyuruluyor. (Peygamber size neyi emrettiyse onu alın, neyi yasaklamışsa ondan vazgeçin!) buyuruluyor. Peygamber efendimize uymak Allah’tan gayriye uymak değildir. Kur'an-ı kerimde (Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) buyuruluyor. Âlimlere sorup onlara tâbi olmak da Allah’tan gayriye tâbi olmak değildir. Allahü teâlânın emrine uymak olur. Mukallid, aklını kullanarak Peygamberimize ve âlimlere tâbi olmuştur.

Eshab-ı kiramın ilminin, faziletinin üstünlüğü Kur'an-ı kerimle, hadis-i şeriflerle sabittir. Hepsinin istisnasız Cennetlik olduğu yine Kur'an-ı kerimde açıkça bildiriliyor. Hadis-i şerifte de (Eshabımdan birine uyan, hidayete kavuşur) buyuruluyor. Tâbiin, Eshab-ı kirama uyduğu için kıymetli oldular. Yani onları taklit ettikleri, onların mukallidi oldukları için kıymetli oldular.

Yazar, "Benim yazdıklarımdan doğru olanları alın” diyor.
Ben doğruyu yanlışı biliyorsam senin yazılarını niçin okuyayım?

Allahü teâlâ, böyle yazarlara değil, Allah’a, Resulüne ve âlimlere tâbi olmamızı emrediyor. İşte bunun için biz kendi anladıklarımızı değil, Peygamber efendimizin ve âlimlerimizin bildirdiklerini ölçü kabul ediyoruz. Herkes aklına uyarsa, insan sayısı kadar din meydana çıkar. Buna din değil dinsizlik denir.

Peygamberimizi inkâr edenler
Bazı insanlar, yabancıların etkisi altında kalarak, "Yalnız Kur'ana uyalım. Kur'andaki dine uyalım!" diyerek Resulullah efendimize tâbi olmayı ve onun sünnetlerini inkâr ediyorlar. Kur'an, Peygamberimize tâbi olmayı emretmiyor mu?

Dinimizi yıkmak isteyen yabancıların bir kısmı, "Yalnız Kur'an", "Kur'andaki din" gibi ifadelerle Peygamber efendimize tâbi olmayı reddederek dinimizi bozmaya çalışıyorlar. Bir kısmı da sadece "Kur'an ve Sünnet" diyerek dinimizin dört kaynağından ikisi olan İcma ve Kıyas-ı fukahayı kaldırmaya çalışıyorlar. Halbuki Kur'an-ı kerimde çok yerde Allahü teâlâ, hem kendine, hem de Peygamberine uymayı emrediyor.

Din düşmanlarının iddia ettikleri gibi Allahü teâlâ "Yalnız bana uyun, bana itaat edin" demiyor, çok yerde "Allah’a ve Resulüne itaat edin!" buyuruyor. [A.İmran 32, 132, Nisa 13, 59, 69, Enfal 1, 20, 24, 46, Tevbe 71, Nur 52, 54, Ahzab 31, 33, 71, Muhammed 33, Feth 17, Hucurat 14, Mücadele 13, Tegabün 12]

Allahü teâlâ, (Allah’a ve Resulüne itaat edin!) buyurduğu gibi, (Allah’a ve Resulüne isyan etmeyin!) de buyuruyor. [Nisa 14, Enfal 13, Tevbe 26, 63, Ahzab 36, Mücadele 5, Haşr 4, Talak 8, Cin 23]

Cenab-ı Hakkın tekrar tekrar (Bana ve Resulüme uyun, Bana ve Resulüme karşı gelmeyin!) buyurması, işin öneminden dolayıdır. Resule uyan, Allah’a uymuş olur. Nitekim Kur'an-ı kerimde (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur) buyuruluyor. (Nisa 80)

Resulünün emri, kendi emrinden ayrı değildir. Onun için Kur'an-ı kerimde (Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının!) buyuruluyor. (Haşr 7)

Allahü teâlâ, sadece bizim peygamberimizi değil, diğer kavimlerin peygamberlerini de kendilerine itaat edilsin diye göndermiştir. Nitekim Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Biz her peygamberi ancak Allah’ın izniyle itaat edilsin diye gönderdik.) [Nisa 64]

Diğer peygamberlerin de (Allah’tan korkun, bana uyun!) buyurduğu çeşitli âyet-i kerimelerde bildirilmiştir. (Mesela Şuara 126, 144, 163, 179)
Bu kadar vesika karşısında, gerçekten Allah’a inanan, Onu seven kimsenin Resulünün bildirdiklerine de uyması şarttır. Nitekim Kur'an-ı kerimde (Ey peygamberim, de ki, "Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun!") buyuruluyor. (A. İmran 31)

Cenab-ı Hak, Kur'an-ı kerimde peygamberine itaat etmenin kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O halde, peygamberine itaat edilmedikçe, Ona itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kesin ve çok kuvvetli olduğunu bildirmek için de (Muhakkak böyledir) buyurdu. Bazı doğru düşünmeyenlerin bu iki itaati birbirinden ayrı göstermelerine meydan vermedi. Yine Allahü teâlâ, (Kâfirler, Allah’ın emirleri ile peygamberlerinin emirlerini birbirinden ayırmak istiyorlar) buyurdu. [c.1, m.152]

Allahü teâlâ, emre uymakta kendi ismi ile Resulünün ismini birlikte bildirdiği gibi, iman hususunda da beraber bildirmiştir. (Yalnız bana iman edin) demiyor. (Allah’a ve Resulüne iman edin!) buyuruyor. (Mesela Araf 158, Nur 62, Nisa 136, Feth 9, 13, Hadid 7, Saf 11, Tegabün 8)

Yabancı İslam düşmanları (Kur'ana, Kur'andaki İslama uyun! Yalnız Kur'an) diyerek Peygamber efendimizin, âlimlerin bildirdiklerini Kur'an-ı kerimden farklı göstermeye çalışıyorlar. Bu İslam düşmanlarına, (Biz her zaman Kur'an-ı kerime uyuyoruz. Kur'an-ı kerim bize, Resulullaha ve âlimlere uymamızı emrediyor) demeliyiz.

Kur’anı insanlara açıkla
Eshab-ı kiram, Peygamber efendimize, Kur’an-ı kerimin açıklamasını sorarlardı. Allahü teâlâ, (Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik) buyuruyor. (Bekara 151)

Demek ki, Peygamber efendimiz, Kitabın [Kur’an-ı kerimin] dışında, bir de hikmet getirmiştir. Allahü teâlâ hikmet ehlini de övmüştür:
(Allah; hikmeti kime dilerse, ona verir. Kime de hikmet verilmişse, muhakkak ona çok hayır verilmiştir.) [Bekara 269]

Hikmet, fen manasına geldiği gibi, fıkıh ilmi anlamına da gelir. İmam-ı Şafii hazretleri, (Bu âyetteki hikmetten maksat, Resulullahın sünnetidir. Önce Kur’an zikredilmiş, peşinden hikmet bildirilmiştir) buyuruyor. Kur’an-ı kerim açıklamasız öğrenilseydi, Peygamber efendimize, (tebliğ et yeter) denilirdi, ayrıca (açıkla) denmezdi. Halbuki, açıklanması da emredilmiştir:
(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]

(Biz bu Kitabı, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye sana indirdik.) [Nahl 64]

Bu âyet-i kerimeler, açıklamayı gerektiren âyetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resulullah efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı kerimde her bilgi vardır. Ancak açık değildir. Peygamber efendimiz bunları vahiy ile öğrendi ve ümmetine bildirdi.

Hazret-i Cebrail, Peygamber efendimize gelip, beş vakit namazın her şeyini bizzat tatbiki olarak öğretti. Peygamber efendimiz de, (Namazı benim kıldığım gibi kılın) buyurdu. (Buhari)

Kur’an-ı kerimden namazın kılınış şeklini öğrenmemiz mümkün değildir. Peygamber efendimizin bildirdiği namaz şekline, Emevi namazı, Osmanlı namazı veya işkence namazı demek, Allah’ın Resulüne yapılan çirkin bir iftiradır. Müslümanlar, böyle sapıkların oyununa gelmemelidir.

Din düşmanlarını iyi tanımalı
Din düşmanları asırlardır, dinimizi içten ve dıştan yıkmaya uğraşmışlar ve hâlâ da uğraşıyorlar. Bütün çalışmalarına rağmen yıkamadıklarını görünce, dini bozmaya, yanlış yorumlar yapmaya çalıştılar. Din böylece kendiliğinden yıkılmış olur. Bunun için de, dinimizdeki dört delilin (Kur’an, sünnet, icma ve kıyas’ın), üçünü inkâr edip sadece (Kur’an) diye ortaya çıkıyorlar. Onu da kendi anladıkları gibi yorumluyorlar. Böylece müslümanlık adında başka bir din meydana çıkıyor.

Geçen gün (Son peygamber) diye bir yazı yazmıştım. Artık başka bir peygamber gelmeyecek demiştim. Peygamber olduğunu söyleyen Mısırlı Reşat Khalife, Hintli Ahmet Kadıyani ve yine (Ben resulüm, ben mehdiyim) diyen yerli bir sapığın müritleri, (Kur’an nebi gelmez diyor, resul gelmez demiyor) dediler, sanki (Resul gelir) diye bir hüküm varmış gibi, tenkit yazıları gönderdiler, Kütüb-i sitte olarak bilinen en kıymetli altı hadis kitabından naklettiğim hadis-i şerifleri yalanladılar.
Hadis-i şerifler yalanlanınca ne olur? Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimde, Resulüne (Kur'an-ı kerimi insanlara açıklayasın diye sana indirdik) buyuruyor. Peygamber efendimiz de bunu açıklamıştır. Açıklamalara inanılmazsa, ortada din diye bir şey kalmaz. Namazın nasıl kılınacağı, zekatın nasıl verileceği asla bilinemez. Herkes kendine göre bir namaz şekli meydana çıkarır. 25 yıl önce bir dergi çıkarıyordum. Anayasaya baktım. (Dergi çıkarmak için önceden izin almak gerekir) diye bir madde göremedim. Ben de dergiyi bastırmak üzere matbaaya verdim. İyi ki bir tanıdık, (Habersiz dergi çıkarmak suç, derhal, valiliğe dilekçe verin) dedi. Kanuna bakmadan sadece Anayasa ile hareket edilemeyeceğini bir kere daha anlamıştım. Sünnete itibar etmeden, Kur’an-ı kerimle amel etmeye çalışmak da böyledir.

Din düşmanlarının bir kısmı da, (Biz Buhari, Müslim gibi hadis kitaplarının tamamını değil, bir kısmına inanmıyoruz) diyor. Peki bir kısmı yalan ise, ötekilerin doğru olduğuna nasıl inanılır? Bir tane yalan bile olsa, ötekilere nasıl itimat edilir? Zaten onların maksadı da bu. İşine gelmeyen hadis-i şeriflere uydurma diyerek dini yıkmaya çalışıyorlar.

Eğer herkes sadece Kur’an-ı kerim ile amel edebilseydi, Peygamber gönderilmezdi. Herkes bu Kur’an ile amel etsin denirdi. Kur’an-ı kerimde Allah ile birlikte Resulüne de uyulması emrediliyor:
(Allah’a ve Resulüne itaat edin, onların emirlerine uyun!) [Enfal 20]

(Resule itaat eden [onun emrine uyan], Allah’a itaat etmiş [onun emrine uymuş] olur.) [Nisa 80]

(Bir işte anlaşamazsanız, bu işin hükmünü Allah’tan [Kur'an-ı kerimden] ve Resulünden [Sünnet-i seniyyeden] anlayın!) [Nisa 59]

[Elbette bu "anlayın” emri de âlimler içindir. Başkaları, âlimlerin anladıkları hükme uyar. Çünkü Kur'an-ı kerimde (Âlimlere sorun!) buyuruluyor. (Nahl 43)

Sünnete inanmayan
Bu konudaki hadis-i şeriflerden birkaçı da şöyledir:
(Sünnetimi kabul etmeyen benden değildir.) [Müslim]
(Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi]
(Bir zaman gelir "Kur'andan başka şey tanımam" diyenler çıkar) [Ebu Davud]

(Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar olur. Şöyle ki, kendisine benden bir hadis söylenince "Resulullah böyle şey söylemez. Bunu bırak, Kur'andan söyle" derler.") [Ebu Ya’la]

(Kur'ana ve sünnete uyan hiç sapıtmaz.) [Hakim]
(Kur'anda bildirilen hükümler kadar bana daha başka hükümler de bildirildi.) [İ.Ahmed]

Hazret-i Cebrail Kur'an-ı kerimi getirdiği gibi, açıklaması olan sünneti de getirdi. (Darimi)

Allahü teâlâ, Maide suresinin 3. âyetinde (Bugün, dininizi [İslam’ı] tamamladım) buyuruyor. Tamamlanan din için yeni bir Resule, yeni bir kitaba ihtiyaç olur mu?

Allahü teâlâ, bütün kitaplarda Peygamber efendimizin geleceğini bildirmiştir. O geldikten sonra da, (Peygamberim) diyen yalancıların çıkacağını bildiği için (Ondan sonra nebi [Peygamber] gelmeyecek) buyurmuştur. Hadis-i şeriflerle de bu husus iyice açıklanmıştır.

Kur’an-ı kerimi kendi görüşüne göre yorumlayana, Sünneti kabul etmeyene, hadis âlimlerine inanmayana sözümüz yoktur.


Nasıl kanunlar, Anayasadan ayrı kabul edilmezse, sünnet, yani hadis-i şerifler de Kur’an-ı kerimden ayrı değildir. Onun açıklamalarıdır. Nasıl, tüzükler, yönetmelikler, kanunlara aykırı kabul edilmiyorsa, icma ve kıyas-ı fukaha da sünnete aykırı değildir. Kıyas, Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin açıklamasıdır. Sünneti Kur’an-ı kerimden ayrı, kıyası [âlimlerin ictihadlarını] hadis-i şeriflerden başka göstermeye çalışanların, sapık olduğu Mektubat-ı Rabbani’de yazılıdır.
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
teşekkürler "fetih" kardeş bu ayet ve hadislerin üzerine ne denir ki?

"İşittik ve itaat ettik" demekten başka...
 
Üst Alt