Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hristiyanlikla müslümanligin omuz omuza gelmesi

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Tarih boyunca hristiyanlar kendi diyarında bizler kendi diyarımızda yaşarken zamanımızda gidip gelmeler oldu. İslam ülkelerinden milyonlaca insan hristiyan ülkelere gitti. Neticede yüzbinlerce hristiyan İslama girdi.
Ayrıca pek çok hristiyan teslise şüphe ile bakmaya başladı. Öyle ki 1980li yıllarda papa "biz müslümanlarla aynı Allaha inanıyoruz" şeklinde açıklama yaptı.Bu aslında hristyan alemi için büyük bir inkilaptı.Çünkü yüzyıllardır teslis inancı bu dine hakim olmuştu.
Bununla beraber anladığımız kadarıyla Bediüzzaman hazretlerinin bu ifadesinden kastedilen hristyanların bir kısmı yine kendi dinlerinde devam da edebilirler. Zira asırların ruha sinmiş etkisini birden ortadan kaldırmak çok da kolay değildir. Ama onların pek çok meselede inançlarını tashih etmeleri de az bir merhale değildir. Zaten gerçek hristiyanlık İslama zıt olamaz, her ikisi de Allahın dinidir. Şu andaki şekliyle de hrıstiyanlıkta dua, oruç gibi ibadetler bulunmaktadır.Bu hususu bediüzzaman hazretleri işaratül icaz eserinde şu şekilde ifade ve izah etmiştir."Ey ehl-i kitap! İslamiyeti kabul etmekte size bir meşakkat yoktur; size ağır gelmesin. Zira, size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak, itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor.
Zira Kur'an, bütün kütüb-ü salifenin güzelliklerini ve eski şeriatlerinin kavaid-i esasiyelerini cem etmiş olduğundan usulde muaddil ve mükemmildir. Yani, tadil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve mekanın tagayyür etmesi tesiriyle tahavvül ve tebeddüle maruz olan füruat kısmında müessistir. Bunda akli ve mantıki olmayan bir cihet yoktur.
Evet, mevasim-i erbaada giyecek, yiyecek ve sair ilaçların tebeddülüne lüzum ve ihtiyaç hasıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, talim ve terbiye keyfiyeti tebeddül eder. Kezalik, hikmet ve maslahatın iktizası üzerine, ömr-ü beşerin mertebelerine göre ahkam-ı fer'iyede tebeddül vardır. Çünkü, fer'i hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilaç, bir şahsa deva iken, şahs-ı ahere da' olur. Bu sırdandır ki, Kur'an, fer'i hükümlerden bir kısmını neshetmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir."
Ayrıca hristyanlık tabi ,müslümanlık yada islamiyet metbuiyyet makamında kalacak.Yani hristyalık dini islamiyete tabi olacak .Omuz omuza gelmekten maksad bunlar iki kuvvetli güç olarak birleşecek ve mutlak dinsizlikle mücadele edecekler.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

Yüce Rabbimiz Hz. Musa'ya Tevrat'ı, Hz. Davut'a Zebur-u, Hz. İsa'ya İncil'i ve Peygamber Efendimiz (SAV)'e de Kur’ân-ı Kerim'i indirmiştir. Ne varki şeytan eski üç kitabı da tahrif etmeyi başarmıştır. Bu kitapların aslı herkesi İslâm'a çağırmaktaydı.
5/Maide-44: İnnâ enzelnettevrâte fîhâ hüden ve nûr.
Şüphesiz Tevrat'ı indirdik; içinde hidâyet ve nur vardır.


40/Mü'min-53, 54: Ve lekad âteynâ mûselhüdâ ve evrasnâ beniy isrâîylelkitâbe. Hüden ve zikrâ liülil-elbâb.
Biz Mûsa'ya rehber olan kitabı verdik ve onu İsrail oğullarına miras bıraktık. Ulül-elbâb kullar için rehber ve bir zikirdir.

5/Maide-46: Ve kaffeynâ alâ âsârihim bi'îysebni Meryeme müsaddikan limâ beyne yedeyhi minettevrâti, ve ateynâhül-incîyle fîyhi hüden ve nûrun ve müsaddikan limâ beyne yedeyhi minettevrâti ve hüden ve mev- ızaten lilmüttekîyn.Meryem oğlu İsâ'yı ellerindeki Tevrat'ı tasdik edici olarak izlerince getirdik. Ona içinde hidâyet ve nur bulunan, ellerindeki Tevrat'ı tasdik eden, takva sahiplerine bir hidâyet ve mev'ize olan, İncil'i verdik.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

Allah El Hakk esmasının sahibidir. Allah el Adl esmasının sahibidir. Hangi devirde yarattığı kulları olursa olsun insanlara adaletsiz davranması birilerine verdiklerini başkalarından esirgemesi mümkün değildir. Kur’an-ı Kerim insanın cennet saadetine ve dünya saadetine ulaşmasında teslimleri esas alan, son peygambere indirilen, son şeriat kitabıdır. Ruhun Allah’a teslimi cennet saadetini garanti altına alıyor, fizik vücudun Allah’a teslimi cennet saadetine dünya saadetinin daha % 90’nını ekliyor. Nefsin Allah’a teslimi ise dünya saadetinein tamamına ulaştırıyor.
Cennet saadetinin ve dünya saadetinin bütünüyle sahibi olan bir insan;
1-Ruhunu Allah’a teslim etmiş,
2-Fizik vücudunu Allah’a teslim etmiş,
3-Nefsini Allah’a teslim etmiş bir insandır.

İşte bütün Allah’ın ortaya koyduğu dînler bu gerçekleri ifade ediyor. Bizim ülkemizde o kadar uzun tartışmalara yol açan Allahû Teâlâ’dan vahiy alma müessesesi Amerika’da yüzlerce, binlerce insanın Allahû Teâlâ’dan vahiy aldığı bir ortamı sergiliyor. Her kilisede bir kaç kişi mutlaka var.
Bu güzelliği yaşayabilenler Allah’ın kendilerine ihsanda bulunduğu insanlardır. Allahû Teâlâ Kur’an-ı Kerimde “onların arasında da gece gündüz Allah’a secde edenler, zikir yapanlar, bütün peygamberlere inananlar ve Allah’a teslim olanlar var” buyuruyor. Allahû Teâlâ nasıl bir olgudan bahsediyor acaba hiç düşünüyormusunuz ? Hz.ÂÂdem’e ilk dîni bilgileri veren Allahû Teâlâ onun ve ona tâbi olanların Allah’a teslim olmasını hedefledi. İlk insan olan Âdem AS. vahyettiği bütün dîni bilgiler Peygamber Efendimiz SAV’le kalın çizgilerle aynı.
Bütün dînlerdeki müşterek unsur Âdem AS.dan, Peygamber efendimize kadar hiç değişmedi. Ruhun Allah’a teslimi, fizik vücudun Allah’a teslimi, ve nefsin Allah’a teslimi. İslam dîninin mensupları olarak, bakıyoruz ki islâm dîni bize Allah’a teslim olmayı farz kılıyor. Ruhumuzu, fizik vücudumuzu, nefsimizi Allah’a teslim etmemizi farz kılıyor.

Bunların hangi standartlarda nasıl gerçekleşeceğini muhteşem bir anlatım dizisiyle açıklıyor. Bütün dînlerde Allah’a teslim olma keyfiyeti açık ve kesin bir dille defalarca tekrarlanmış. İnsanlar daha yeni farkına varıyorlar ki bütün dînler arasında bir köprü, bir müşterek hareket noktası ve müşterek ana ve nihai hedefler mevcut.
Öyleyse, Kur’an-ı Kerim’de açıklamaların bütünlük kazandığı yüzlerce âyetle oluşan Allahû Teâlâ’nın A’dan Z’ye teslim olma statüsüne gelin beraberce bakalım. Bu detayların diğer dînlerde mevcut olmaması önemli değil, önemli olan asılların var olmasıdır. Şeytana Allahû Teâlâ, Allah’a teslim konusundaki asılları bozmak, mahvetmek yetkisini vermemiş.
İblis bütün gayretine, Kur’an’dan önceki kitaplarda yaptığı tahrifata rağmen bu kitaplarda Allah’a teslime mütealik âyetleri değiştirememiştir. İşte insanlığın yakın gelecekte bir araya gelecekleri müşterekler, ruhun Allah’a teslimi, fizik vücudun Allah’a teslimi ve nefsin Allah’a teslimi olarak üç safha gösteriyor.Bu sebeple insanlığın inanan kesiminin bir bütün oluşturacağı günlere doğru yaklaşıyoruz.
Allahû Teâlâ’nın nasıl diğer dînlerde teslimi emrettiği âyeti kerimeler aynen duruyorsa, Kur’an-ı Kerim’in hiç bir noktasına dokunamayan şeytan elbette teslime müteâlik âyetlere de dokunamıyacaktı. Teslim kelimesi silm kökünden geliyor. Sin, lâm ve mim. Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrederiz ki İslâm kelimeside aynı kökten geliyor. İslâm dediğimiz zaman “Allah’a teslim olmak” aklımıza gelmelidir. Silm kökünden doğan kelimelere bakalım; İslâm, teslim, selam, selamet, müslim, müslüman bütün bu kelimeler hep aynı kökten gelmektedir.
Öyleyse İslâm’da dahil olmak üzere bütün dînlerin Allah ile olan ilişkilerinin önümüzdeki günlerde ve özellikle önümüzdeki bir kaç yılda önemli merhaleler aştığını göreceğiz. İnananların birleşmesini göreceğiz. Aynı gaye etrafında, Allah’a teslim olma gayesi etrafında, Allah’a inananların bir beraberlik içerisinde anlaşmalara varacağını göreceğiz. Şeytan bütün gücüyle böyle bir beraberliği yok etmek için çalışıyor. Biliyorsunuz ki insanlık tarihi boyunca hep çalışmıştır ama Allah’ın dostlarını yoldan hiç bir zaman çıkartamamıştır. Öyleyse Allah’a teslim olmak nedir? Allah’a teslim olmanın kendi kitaplarında var olduğunu, bunun Allah’ın bir kanunu olduğunu bütün dînlerin mensupları kabul ediyorlar. Peki eksik olan nedir? Bu hedefe nasıl ulaşılacağının bilinmemesidir. İslâm’ın dışındaki dinlerden bahsetmiyorum sadece, İslâm’ın içindede insanlar Allah’a nasıl teslim olacaklarını bilmiyorlar.
İnsanlar, özellikle İslâm dininin içinde yaşayan bir milyar insanın çok büyük bir çoğunluğu Allah’a teslim olmanın ne olduğunu bilmiyor. «İslâm söylenildiği gibi teslim olmak demektir» denilse de, bakınız bu teslimi nasıl değerlendiriyorlar. İslam’ın da beş şartı vardır, Allah’a teslim olmanında beş şartı vardır; Namaz kılmak, Oruç tutmak, Zekat vermek, Hac’ca gitmek, Kelimeyi şehadet getirmek. Kim bunları yaparsa işte o kişi Allah’a teslim olmuştur. Ve diyorlar ki işte biz onları yapıyoruz. Namaz da kılarız, Oruç da tutarız, Zekat da veririz, sık sık «Lâ ilâhe illâllah Muhammedun Resulallah» deriz ve aramızdan parası olanlar Hac’ca giderler.
İşte biz Allah’a teslim olanlarız. Bu inancın sahibi olan İslâm’ın içindekiler Allah’a teslim olmayı bilmiyorlar.Allah’a teslim olmanın ne olduğundan habersizler. Allah’ın vasıta emirlerini yerine getirerek, Allah’a teslim olduklarını zannediyorlar. Üstelik 5 şartın hepsi fizik vücutla ilgili.
Diğer dînlere baktığımız zaman Allahû Teâlâ Hz.Musa’ya Tevrat’ı indiriyor, tabletler; Allah’ın söyledikleri ve onunla beraber ona tâbî olanların hepsi Allah’a teslim oluyor. Kur’an-ı Kerim Hz. Musa’nın ve ona tâbi olanların Allah’a teslim olduklarını söylüyor. İşte o günden bu tarafa insan tabiatının yozlaşmaya açık yönü sebebiyle insanlar Allah’ın dîni konusunda devamlı farklılaşmalar yaşadılar.
Bu farklılaşmalardır ki insanların dejenerasyonu, dînlerini unutması sebebi ile Hz.Davut’a Allahû Teâlâ’nın Zebur’u indirmesini oluşturdu. İnsanların çoğu Hz. Davut’un devrine ulaştıkları zaman Allah’a teslim olmayı unutmuşlardı. Ama aralarında hep daha evvelkilerden ilmi ve irfanı alan ve kendileri de Allah’a teslim olan bir grup hep yaşadı, bu gün de yaşıyor.
Toplumun büyük kısmı Allah’a teslim olmayı unuttu. Ama bu gün yaşayan Musevilerin içinde de Allah’a teslim olmayı unutmayan bir grup hala hayatta. Bu günkü nesil de ta Hz. Musa’dan gelen Allah’ın emirlerinin teslime mütealik olan kesimi az bir kesim topluluk tarafından, insanların küçük bir kısmı tarafından hâlâ tatbik edilmektedir. Hz. Davut zamanında yaşayanlar onunla birlikte Allah’a teslim oldular. Hz. İbrâhîm zamanında yaşayanlar onunla beraber Allah’a teslim oldular.Hz.Nuh zamanında yaşayanlar onunla birlikte Allah’a teslim oldular. O devirde yaşayanlar deyince devirde yaşayanların hepsi zannedilmemelidir, teslim olanların sayısı her zamanki gibi toplumun sadece küçük bir parçasını oluşturmuştur. Ama onlar, küçük kesimin bir kısmı, Allahû Teâlâ’nın yolundan devam edip Allah’a teslim olurken, sonraki nesillerde toplumun b üyük bir kısmı yollarından ayrıldılar. Ama ne var ki sonradan gelen bütün nesillerdein içinde aynı geleneği devam ettiren, mürşidlerine tâbi olan Allah’a ruhunu, Allah’a fizik bedenini, Allah’a nefsini teslim eden insanlar hep yaşadılar, hâlâ da yaşıyorlar. Hz. İsa’ya Allahû Teâlâ İncil’i indirdi. Allahû Teâlâ, Hz.Davut’aunda ona tâbîi olanların da İslâm Allah’a teslim olduğunu söylüyor. Allahû Teâlâ Hz. İsa’nın da Hz. İsa’nın havarilerinin de Allah’a teslim olduğunu söylüyor.
Öyleyse sadece teslim olanlar cennet şerefine nail olurlar. Ruhlarını Allah’a teslim etmek, cennet saadetini mutlaka kazanmaktır. Fizik vücudun teslimi ve nefsin teslimi buna ilaveten dünya saadetinin kazanılmasında birer anahtardırlar. Hz. İsa’dan bu tarafa insanlar giderek Allah’a teslim olma standartlarını unuttular.
Ama büyük çoğunluğun unutması aralarındaki küçük bir azınlığın Allah’a teslim standartlarını yaşamalarına mani olmadı. Hâlâ onların arasında da Kur’an-ı Kerim’in söylediği gibi Allah’a teslim olanlar var. Hz. İsa’nın devrindeki geleneklerini, Allah’ın o zaman ona söylediklerini devam ettirerek bu noktaya ulaştılar ki; o söylenenler Peygamber Efendimiz SAV efendimize söylenen temel esaslarla gene aynıydı. Allahû Teâlâ Hz. İbrâhîm’in dinini anlatmış, ona İslâm olmasını emretmiş. İslâm olmak demek, Allah’a teslim olmak demektir. Ama İslâm’ın beş tane şartını yerine getirerek Allah’a teslim olunmaz. O insanlar Allah’a teslim olduklarını sadece zannederler.
Hz.Muhammed Mustafa SAV’e Allahû Teâlâ Kur’an-ı Kerim’i indirdi. Ve hamdolsun ki o kitapta iblis en küçük bir değişikliği yapamadı. Onun için Kur’an-ı Kerim Allah’a teslim olmanın bütün esaslarını, asıllarını ve detaylarını bütün dünyaya ulaştırabilecek olan en sağlam kaynaktır.
Diğer dînlerde musevilerin arasında Hz.Davut’a tâbi olanlar arasında, Hz. İsa’ya tâbi olanlar arasında bu gün hâlâ Hz.Musa’ya, Hz.Davut’a, Hz. İsa’ya indirilenlere, (Allah’a teslim olma esaslarına) sadık kalarak o devirlerden bu tarafa binlerce yıldan beri geleneklerini ait oldukları peygamberin yaptığı gibi aynen devam ettirenler var.
Bütün dünya bu tarzda yaşayan insanlardan bir kısmını her milletin içinde barındırıyor. Bu açıdan meselemize baktığımızda bütün milletlerin arasında neden Allahû Teâlâ’nın daima resûller ba’as ettiğini daha iyi anlayacağız.

23/MÜMİNUN-44 : Sonra biz Resûl’lerimizi ardarda (arası kesilmeden, peşpeşe) gönderdik. Hangi kavme Resûl’ü gelse hepsi onu tekzib ettiler (yalanladılar, reddettiler). O zaman biz birbiri ardından onları yok ettik ve onları efsane kıldık. Mümin olmayan kavim artık uzak olsun.

2/ BAKARA-87 : Andolsun ki; Biz, Musa'ya Kitap verdik ve ondan sonra da, birbiri ardından (araları kesilmeksizin, peşpeşe) Resûl’ler gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya da beyyineler (açık kanıtlar) verdik ve onu RUH-UL KUDÜS ile destekledik. Her ne zaman size bir Resûl; nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle (emirle) geldiyse, hemen kibirlendiniz. Bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürdünüz.

16/NAHL-36: Ve andolsun ki biz bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde Resûl’ler be’as ettik, (hayata getirdik, vazifeli kıldık) taguttan kurtulsunlar ve Allah’a kul olsunlar diye. Onlardan bir kısmı hidayete erdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. (Resûl’lere tâbî olanlar hidayete erdi, tâbî olmayanların ise üzerine dalâlet hak oldu). Yeryüzünde gezin yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğunu görün.

3/ AL-İ İMRAN-164: . Andolsun ki mü'minlerin (başlarının) üzerine (Resûl’lerin ruhları) bir nimet olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinden bir Resûl be'as ederiz, onların aralarında (her kavmin içinde) onlara Allah’ın âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (bu Mürşid Resûl’lere tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.

14/ İBRAHİM-4 : Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bilisani kavmihî liyübeyyine lehüm, feyudillullahü men yeşâü ve yehdiy men yeşâ’, ve hüvel aziyzülhakiym.
Hiçbir Resûl’ümüz yoktur ki biz onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah dilediğini (Resûl’lere tâbî olmayanları) dalâlette bırakır. Dilediğini (resûllere tâbî olanları) hidayete erdirir. Ve o azîzdir , hikmet sahibidir.

Hiç bir kavimde içinde Resûl’û bulunmadan geçen bir tek gün bile bulunmaz diyor Allahû Teâlâ. Bütün kavimlerde Allah’ın Resûl’leri hep var olmuştur. Bütün kavimlerde var olan Allah’ın Resûl’lerinin peygamber olmadıkları kesindir.
Peygamberlerin arasında fetret devirlerinin olduğunu biliyoruz, ama bu Resûl’lerin arasında, peygamber olmayan velî Resûl’lerin arasında fetret devri yoktur.
Allahû Teâlâ hiç aralık bırakmadan bütün milletlerin arasında mutlaka Resûl ba’as ederiz diyor devamlı ardı arası kesilmeksizin bütün kavimlerde resûller vardır. Her kavimde mutlaka kendi peygamberleri zamanından gelen, Allah’a teslim olma standartlarını devam ettiren, o kavmin büyüklüğüne göre küçük bir kesim daima vardır. Fakat bütün dînlerin içinde büyük bir kesim bu büyük hakikatten habersiz olarak yaşıyor.
Bütün dînler için aynı büyük hakikat söz konusudur. İslâm dîninde de bugün insanların çok büyük bir kısmı %90’dan fazlası diyorlar ki; “Biz İslâm’ın 5 tane şartını yerine getiririz ve cennete gideriz. Çünkü İslâm bu beş şarttan oluşur ve İslâm zaten teslim olmak demektir. İslâm teslim olmak demekse, İslâm’ın da beş tane şartı varsa, bu beş tane şartı yerine getiren Allah’a teslim olmuştur.” diyorlar.
Konumuza dikkatle bakalım; burada insanlığı biraraya getirecek olanlar her kavimde bulunan Allah’ın resûlleridir. Etraflarındaki insanlara Allah’a teslim olmayı öğretirler. İşte bütün dünyadaki inananları biraraya getirecek olan Allah’ın bu muhteşem abidesi Allah’a teslim olmaktır.
Buraya kadar olan bölümde şunu gördük ki; Allah’ın bütün dînlerdeki hükmü Allah’a teslim olmaktır.
Bundan sonra bu teslimleri nasıl gerçekleştirebiliriz konusuna bir açıklama getirelim.
Bu açıklamayı, Kurâ’âan âyetlerine dayandırarak ortaya koyarken sadece Kur’ân’ın değil, bütün kutsal kitapların ortak temel hedefine nasıl ulaşılacağını açıklamış olacağız.
Şunu bilmeliyiz ki, bütün peygamberlerin, bütün kutsal kitapların hedefleri aynıdır. O halde yapılan bütün açıklamalar sadece İslâm dünyasına değil, bütün dinlerin sahiplerine ışık tutacaktır. İslâm âlemine baktığımız zaman beş tane şart acaba Allah’a teslim olmaya yeterli midir, değil midir beraberce görelim. Allah’a teslim olma standartları beş tane şarta değil ama beş tane safhaya dayanır.
Birinci safha Allah’a ulaşmayı dileme safhasıdır. Allah’a ulaşmayı dilemezsek, geri kalan hiç bir yere ulaşamayız. Her şey Allah’a ulaşmayı dilemekle başlıyor. Allahû Teâlâ Allah’a ulaşmayı dilemeyenin cehenneme gideceğini söylüyor.

Birinci safha, Allah’a ulaşmayı dilemek, iİkinci safha mürşide ulaşmak ve tâbi olmak,. ü Üçüncü safha ruhu Allah’a gönderip, Allah’ın zatına ulaştırıp, Allah’ın ruha meab olmasını, sığınak olmasının sağlamak ve böylece ruhu Allah’a teslim etmiş olmak.
Dördüncü safha, fizik vücudun ahsen olmasını sağlamak, yâni Allah’ın bütün emirlerine itaat eden, yasak ettiği hiç bir fiili işlemeyen bir özelliğe sahip olmasını sağlamak ve böylelikle fizik vücudu da Allah’a teslim etmektir.
Beşinci safha, nefsin de ahsen olmasını temin etmek, Allah’ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiç bir fiili işlemeyen bir özelliğe sahip olmasını sağlamak ve böylece nefsi de Allah’a teslim etmektir.
Bütün bu muhteva zikir adı verilen bir müessesenin baş tacı edilmesiyle gerçekleşir, ona dört elle sarılmakla gerçekleşir. Eğer zikir yoksa bu beş tane safhanın ikincisinden sonrasına ulaşılamaz.
Daha birinci safha insanı mutlaka cennet saadetine ulaştırır. Dünya saadeti ise nefsin tezkiyesi ile başlartamamlanır. Dünya saadetinei ulaştığımız tamamladığımız nokta, daimi zikirdir. Nefsin tasfiyesini bitirdiğimiz kademedir.
Nefs tezkiyesinde, nefsin kalbine Allah’ın nurları yarıdan fazla dolduğu zaman o kişinin ruhu Allah’a teslim olmuştur. Aynı noktada nefsin kalbi % 50’den fazla temizlenmiştir. Nefsin kalbindeki temizlik oranı tamama ulaştığı zaman nefs Allah’a teslim olur. Bu temizlik oranı % 90’a ulaştığı zaman fizik vücudun Allah’a teslim olduğunu % 100’e ulaştığı zamanda nefsin Allah’a teslim olduğunu görüyoruz.
Fizik vücudun Allah’a teslim olduğu anda nefsin kalbinin aydınlığı % 90’ı bulur. Nefs Allah’a teslim olduğunda % 100’e ulaşır. Allah’a teslim olmanın beş safhasından bahsettik. Görüldüğü gibi bu beş safha İslâm’ın beş şartıyla ilişkili değildir. Her safhada o safhanın şartlarını yerine getirmek gerekir.
Onlar olmadan hedefe gidilemez. Onlar amaç değildir, vasıtadır. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, Hac’ca gitmek, kelimeyi şehadet getirmek bunların hepsi vasıta emirlerdir, hiç birisi hedef değildir.
Allahû Teâlâ bizi namaz kılmak için yaratmamış, Allahû Teâlâ bizi oruç tutmamız için yaratmamış, namaz kılıp, oruç tutup zikir yapıp Allah’a teslim olalım, ruhumuzun tesliminde Allah’a kul olalım fizik vücudumuzun tesliminde ekber kul olalım, nefsimizin tesliminde azim kul olalım diye yaratmış, birinci teslimde cennet saadetine, üçüncü teslimde dünya saadetine ulaşalım diye yaratmış.
 
Z

zeynep_hearty

Guest
oldukça önemli bir paylaşım rabbim razı olsun.. itikatta gayri müslüme itimatta veya kıyasta hristiyan yahudiden yektir denilebiliyor hikmeti bu olsa gerek üstad Said Nursi ''Ayrıca hristyanlık tabi ,müslümanlık yada islamiyet metbuiyyet makamında kalacak.Yani hristyalık dini islamiyete tabi olacak .Omuz omuza gelmekten maksad bunlar iki kuvvetli güç olarak birleşecek ve mutlak dinsizlikle mücadele edecekler'' bu sözleriyle çok güzel ifade etmiş tüm yüreğimle amin diyorum biiznillah insallah ..selam ve dua ile...
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Allah Kuran-ı Kerim'de buyuruyor :''Hristiyanlardan,yahudilerden ve saabilerden Allah'a ve ahiret gününe inanarak hayırlı iş yapanların hak katında mükafatları vardır.''

Allah Kuran-ı Kerim'de buyuruyor :''Allah gönüllerde olanları bilir.''

Allah Kuran-ı Kerim'de buyuruyor :''Allah her kulu ile bir perde arkasından konuşur.''
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Ey ehl-i kitap! İslamiyeti kabul etmekte size bir meşakkat yoktur; size ağır gelmesin. Zira, size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak, itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor.

Evet, öyledir İslam Dini'nin hakimiyetinin gölgesinden istifade etmelerinde bir mahzur yoktur...İslam dinine girmedikçe ahirette akıbetleride hiç hoş olmaz...

Evet, bütün bütün dininizi terk edin demiyor! toptan dininizi terk edip müslüman olun diyor...Yoksa yari hristiyan yarı müslüman olmak müşriklikten başka bir şey değildir...

Yoksa aynı Allah'a inanığımız müşriklerle niye savaşıldı...Lekum dinukum veliyedin, neden denildi?
 

the okuz

New member
Katılım
19 Mar 2006
Mesajlar
254
Tepkime puanı
1
Puanları
0
kıyametten önce Müslümanlarla hristiyanlar bir araya gelir mi bilmem ancak günümüzde hele hele vatikan denen zulüm merkezi var oldukça biraz zor birşey olur bu...
 
Üst Alt