Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hizir'in Hayatta Olduğuna Inanmak Bid'attir

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
S.A
Halk arasında dolaşan bir yığın hikayeye göre Hızır'ın hayatta olduğu ve insanların sıkıntılı zamanlarında yardıma yetiştiği söylenir durur.
Hatta bunlar bazı deyimlere bile dönüşmüştür, 'kul daralmazsa Hızır yetişmezmiş' gibi.
Halbuki Hızır'ın ne -halen-yaşadığına dair ne de kimseye yardım etmek gibi bir vazifesi olduğuna dair, Kur'anda ve Sahih Sünnette bir haber bulunmamaktadır.
Hızırın yaşadığı inancına muhakkik alimlerin eserlerinde rastlanamazken, tasavvuf ehli bidatçıları Hızırın ölmüş bir insan olduğuna inandırmak, onlara "dininizden vazgeçin" demek gibi ağır gelir, çünkü onlardan çoğu delilsiz sözlere inanmaktan hoşlanır..
İbn-i Kayyim el-Cevziyye'nin -olması gereken- Hızır inancı hakkındaki doyurucu tesbitlerini el-Menaru'l Münîf fi's Sahih ve'd Daîf kitabından aktarıyoruz...


HIZIR'IN HAYATTA OLMADIĞINA DAİR
Hızır'ın hayatta olmadığına dair derli toplu delilleriyle İbn-i Kayyim el-Cevziyye zayıf ve uydurma hadisleri topladığı kitabında[1] ümmetin fesadını önleyici birçok çalışmanın yanısıra bu konuda da doyurucu bilgiler vermektedir.

Hızır'ın hayatına dair olan hadislerin hepsi de yalandır. Onun yaşadığına dair sahih tek hadis dahi yoktur. İşte o uydurma hadislerden bazıları:



Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) mescitte idi arkasından bir ses duydu. Ashab bakmaya gittiler. Bir de ne görsünler, Hızır değil mi ?[2]

Hızır ve İlyas her yıl buluşur.[3]





"Arafatta Cebrail, Mikâil ve Hızır birleşir."[4] diye başlayan uzun bir uydurmadır.

îbrâhim el-Harbî, Hızırın Ömrü ve hala ber hayat olup olmadığından sorulunca "İşini gaibe havale eden yarısını alamaz. Bunu insanların arasına atan şeytandır." derdi.

Buhari'de "Hızır ve llyasın hala dirimi? olduklarından soru­lunca" şöyle dedi: "Bu nasıl olur? Halbuki efendimiz (SAV.)



"Bu gün yeryüzünde hayatta olanlardan yüz yılın başına ka­dar yaşayan hiç bir kimse kalmayacaktır." buyurmuştur.[5]

Bu hususta bunlardan başka pek çok imam soruya tutul­du da şöyle dedi!er: (Enbiya 34)



"Senden önce de hiç bir beşere ebediyyet vermedik. Sen ölürsen onlar ebediyen kalacakmı?"

Bu hususta kendine soru yöneltilen Şeyhü' l-îslam şöyle cevap verdi:

- Eğer Hızır yaşamış olsaydı, Peygamber (a.s.v.)'a gelip onun önünde cihada katılması ve ondan Öğrenim görmesi gere­kirdi. Bedir harbi günü Peygamber Efendimiz (SAV)



"Allahım! Eğer şu topluluğu - kafirlerin galib gelmesine müsâde ederek - helak edersen, yer yüzünde artık tapınılmazsın"[6] buyurmuştu. O topluluk tam üç yüz onüç kişi idi, İsimleri, babaları ve kabilelerinin adları belli idi. O zaman Hızır nerede idi ?

Ebu'l Ferec Abdürrahmân b. el-Cevzî derki:

-Hızır'ın dünyada baki olmadığına dört tane delil vardır. 1-Kur'an 2-Sünnet 3-Alimlerin araştırıcı, inceleyicilerinin icmâsı 4- Ma'kul



Kur'ana gelince Allah'ın şu kavlidir:

(Enbiya 34) "Senden öncede hiç bir beşere ebediyyet vermedik." Eğer Hızır hayata devam etse idi "ebedileşmiş" olacaktı.[7]

___

Sünnete gelince: Efendimiz şöyle buyurdu: "Şu gecenizi görüyormusunuz? Bu geceden sonra gelecek yüz yılın başında bu gün hayatta olanlardan hiç kimse yeryüzünde bulunmayacak­tır."[8] Bu sıhhatinde (Buhari ve Müslim tarafından) ittifak bulu­nan bir hadistir.

Müslim'in Sahih'inde geçtiğine göre, Cabir (RA.) Efendi­mizin vefatından az önce:



"Bu gün canlı olanlardan hiç bir kimse üzerine yüz sene -o hayatta iken- gelmeyecektir." buyurdu.[9]

Muhakkik alimlerin icmâına gelince: Bundan sonra (lbnü'l Cevzî) Buhârî ve Ali b. Musa er-Rızânın "Hızır ölmüştür," de­diklerini ve Buhârîhin Hızır'ın hayatından sorulunca Peygambe­rimiz "Şu gecenizi görüyormusunuz? Çünkü bu geceden sonra gelecek yüz yılın başına bugün yaşayanlardan hiç kimse yery­üzünde, olmayacaktır" buyururken "bu nasıl olabilir" dediğini anlatır, lbnü'l Cevzî derki:

Hızır öldü diye hükmeden âlimlerin bazıları şunlardır:

İbrâhim b. İshak el-Harabî, Ebu'l Hüseyin b. el-Münâdîdir. Bu ikisi dinde imam mertebesinde idiler ve ibnu'l Münadî "Hızır sağdır" diyenlerin görüşünü çok çirkin bulurdu.



Kadı Ebû Ya'la da Hızırın öldüğünü İmam Âhmed'in talebelerinden nakledip ilim ehli birininde "0 sağ olsa Efendimize ' gelmesi vacîb olurdu" diye ihticacını anlatır.

ibnü'l Cevzi devamla derki: Bize imam Ahmed, Şüreyh b; Nu'man-Hüşeym-Mücâlid-Şa'bi-Cabir (RA.) isnadıyla Nebi * (SAV.) in "Nefsim elinde olan Allah'a and olsun ki Musa sağ olsaydı bana tâbi olmaktan başka bir şey yapmazdı" buyurduğu­nu nakleder.[10] Peki Nebi (SA.V.) ile beraber cum'a ve cemaat namazını birlikte kılmayıp onunla beraber Cihad etmeyen biri, nasıl sağ olabilir.

Görmüyormusun! İsa (a.s.) yer yüzüne indiğinde bu üm­metin imamının arkasında kılıp, Peygamberimizin peygamberli­ğinde bir tahriş olmaması için öne geçmiyecek.

Ebul Ferec derki: Hızırın varlığını (kendince) isbat edip de, bu îsbatı dahi içinde bulunan şeriattan uzaklaşmayı unutanın anlayışı ne kıttır!

Ma'kul olan delîle gelince, bunun on yönü vardır.

1. Onun sağ olduğunu isbat eden O'nun Adem (a.s.)'in sulbünden gelme evladı olduğunu söyler ki, bu iki yönden bozuk bir görüştür:

a- O takdirde ömrü Tarihçi Yuhannâ'nın kitabında belirt­tiğine göre Hızır altı bin yaşında eder. Böyle bir ömür insan için söz konusu olamaz.



b- Eğer Adem'in sulbünden gelme evladı olsaydı, veya iddia ettikleri gibi- çocuğunun çocuğundan olma dördüncü insan ve Zülkarneyn'in veziri olsaydı, onların vücut yapıları bizim yaratılışımız gibi değil aksine boyu ve eni çok fazla olurdu.

Sahihayn'da da Ebu Hüreyre (RA) Efendimizin;










"Allah Ademi altmış zira' boyunda yaratmıştı. Ondan sonra insanlar hep noksanlaşmakta devam ede geldiler."[11] buyurduğunu nakleder. Hızırı gördüğünü söyleyen hiç bir kimse onu bu irilik­te ve insanların en kıdemlisi olarak görmüş değildir.

2. (bu madde kitaba geçmemiş)

3. Hızır Nuh'tan Önce var ise gemiye Nuh (a.s.) ile binmesi gerekirdi. Böyle bir şeyi nakleden kimse yoktur.

4. Alimler İttifak etmişlerdirki, Nuh (a.s.) gemiden indiğin­de beraberindekiler ölmüş, sonra nesilleri ölmüş sadece Nuh (as.)'ın nesli kalmıştır. Bunun delîli (Saffât suresi 37) Allahın:



"Biz işte Onun zürrryyetini baki kıldık" ayeti olup buda "Hızır'ın Nuh (a.s.)*dan önce sağ olduğu", görüşünü yok eder.

5. Hem bu doğru olup insan oğlundan biri doğduğu gün­
den bu dünya'nın sonuna kadar sağ olsa, doğumu da Nuh'tan önce olsaydı, elbette bu en büyük ayet ve şaşacak bir şey olur, bu haber Kur'anda çok yerde geçerdi. Çünkü en büyük Rububiyyet ayetlerinden olurdu. Allah (c.c.) Kur'an'da 950 yıl yaşattığını haber verip onu bir (mucize) ayet sayar. Ya hayatın sonu­na kadar ömür verdiği ne olur? Bunun için ilim ehli birisi "bu fikri insanlar arasına ancak şeytan atmıştır."demiştir.

6. Hızırın hayatıyla ilgili görüş Allah üzerine ilimsizce yüklenmiş bîr görüş olup bu da Kur'an'ın nassıyla haramdır.

İkinci mukaddime gayet açıktır. Birinci ise: Eğer onun'hayatı sabit ise ona ya Kur'an delâlet ederdi, ya sünnet veya İcmâı- ümmet delâlet ederdi. İşte Allah'ın Kitab'ı, onun nere­sinde Hızır'ın sağ olduğu? İşte Raslüllah'ın sünneti, onun neresinde böyle bir delâlet var? İşte Ümmet'in âlimleri, onlar Hızır'ın sağ olduğuna icma ettilermi?

7. Hızırın sağ olduğunu savunanların tek tutanakları, anlatılan hikayelerdir. Adamın biri Hızır'ı gördüğünü söyler. aklı olan için, ne şaşacak iş. Hızır'ın belli bir alameti var da gören onu tanıyormu? Bunların çoğu gördükleri şahsın "ben Hızırım" demesine aldanıyor. Ma'lumdurki böyle bir sözü ortaya atanın sözünü Allah'tan bir delil olmadan tasdik caiz olamaz. Peki Hızır'ı gördüğünü söyleyen adama kendinin Hızır olduğunu söyleyenin yalancı değil de doğru biri olduğu nereden ma'lum oluyor?

8. Hem Hızır Allah'ın. Kelîm'i İmran oğlu Musa (a.s.)'dan ayrılıp onunla arkadaşlığa devam etmedi, ona (ayette geçişine göre)



"tşte bu, benimle senin arandaki ayrılıktır11 dedi. (Kehf 78) Nasıl olurda Musa (a.s.) gibi bir Peygamber'den ayrılıp gitmeyi kendi nefsine razı görür de sonra cahil ve şeriat dışı giden, Cum'aya ve cemaata gelmeyen, ilim meclislerine ayak basma-yıp şeriattan hiç bir şey bilmeyen bu dervişlerle birleşmeye na­sıl razı olur? Bunların her biri "Hızır dediki", "bana Hızır, geldi", "Hızır tavsiye ettflci" diye atar dururlar.

Hayret doğrusu, demek Hızır Allah'ın Kelîm'inden ayrı­larak, sbrıra da abdest almasını bilmeyen, namaz nasıl kılınır anlamayan cahillerin sohbeti peşinde dolaşacak ha...

9. Hem Muhammed ümmeti "ben Hızırim" diyen .kimse hakkında, o kimse "Ben Allah Rasûlü'nü şöyle şöyle söyiericen işittim" demiş olması farzedildiğinde, dinde onun sözüne iltifat edilmez ve kendisi ile ihticac edilmez. Taki Rasûlüllah'a gelmediği ve ona bîat etmediği ya da bu cahil kendisi ona gönderilmediğini söyleyene kadar. Bunda küfürden bir şeyler vardır.

10. Eğer Hızır sağ olsaydı elbette kâfirlere karşı cihadı, Allah yolunda alakası ye ordu saffında bir saat yer alması Cum'aya, cemaata gelmesi ve ilim öğrenmesi kendisi için vahşi hayvanlar arasında ıssız yerlerde ve tenha çöllerde dolaşmasından daha hayırlı olurdu. Böyle yapması ise en fazla ayıplanmasına ve ta'nedilmesine sebep olmaz mı?





--------------------------------------------------------------------------------

[1] El Menarul Münif Fi's Sahih ve'd Daif İ.Kayyim el Cevziyye sf 70/76

[2] İbnü'l Cevzi Ucaletü'l Muntazır

[3] İbn-i Adiy 2/740; Ukayli Duafâ 1/225, Mevzûât 1/195-196, İthaf 5/69,112; Beğavi Süne 81-443; Zehebi Mizan 1845; Tezkere 108; İbn-i Adiy bu sözü hasen bin Rizzi'nin uydurduğunu söyler. Zehebi bunu ibn-i Huzeyme ve bir grup alimin İbn-i Zebdâ'dan naklettiğini ilave eder.

[4] Beğavi es-Sünne 443; Tenzîhl/234; Mevzuat 1/196.

[5] Buharî Mevakît 40; Müslim Fazâil 217; Müsned 2/88, 121; Ebû Dâvûd 4384; Zâdü'l Mesîr 5/168; Abdürrezzak 20534; Tirmizî 2251; Hakim 2/37; Beyhakî 1/453, 9/7; Beyhakî Delâil 6/500; Beğavî 2/193.





[6] Müslim 1383,1384; Müsned 1/32,30

[7] ; İbnü'l Cevzî'nin bu adı geçen eserinden İbni Kesir El-Bidaye ven-Nihâye l/334"te gayet tafsilatıyla nakleder. Onun Ali tmran 81 ayeti ile istidlalini, tb­ni Mes'udun görüşünü ve îbnii'l Cevzî'nin "Eğer Hızır Peyğamberse veya Veli ise bu (Ali tmran) ayetinin Siyakına girer. Eğer Efendimiz zamanında sağ ol­saydı, Onun Eşraf-ı Ahvâli, Efendimizin huzurunda, Ona indirilene inanmış olarak düşmanlarına karşı ona yardım etmesi olurdu. Çünkü Veli ise Hz. Ebû Bekir ondan daha hayırlıdır. Peyğamberse Musa (a.s.) ondan efdaldir. MUsnedde Cabir (RA.)'ın nakline göre Efendimiz (SAV.):



"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederimki Musa (a.s.) hayatta olsaydı bana uymaktan başka bir şey yaparaazdLBbuyurdu. İşte dinden zarurî olarak anlaşılan budur." dediğini aktarır.

îbnü'l Cevzi bu ayete göre bütün peygamberler diriltilmiş olsa Efendimize tabi olması gerektiğini, binan aleyh Miraç dönüşü Efendimizin onlara imam olduğu­nu bildirip:

Bu anlaşılınca Hızır sag olsa Muhammed ümmetine dahil olurda İşte İsa (as.) ahir zamanda gelecek ve bu Ümmetten olarak bu şeriatla hükmedecek. Hem malumla Hızır hususunda kalbi rahatlatacak sahih veya hasen dereceli "Hızırın Efendimizle buluşup cihada katıldığına dair hiç bir haber yok."

[8] 4 nolu dipnota bakınız.

[9] Müslim Fazailus- Sahabe 220; Müsned 3/284, 305, 314; Hakim ,4/499.

[10] Müsned 3/387, 338; Beyhakî 2/11; Abdürrezzak 10152, 19209; ibn-i Ebi Asım Süne 1/27

[11] Buharı Cilt 4/160, 8/62; Müslim, Cennet bab 11/28; Müsned 2/315; Ebû Avâne 1/158; Abdürrezzak Musannef (Yetmiş ziça ile) 19435.
SAYGILARIMLA
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
BİRİNCİ SUAL: Hazret-i Hızır Aleyhisselâm hayatta mıdır? Hayatta ise, niçin bazı mühim ulema hayatını kabul etmiyorlar?


Elcevap: Hayattadır. Fakat merâtib-i hayat beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebepten, bazı ulema hayatında şüphe etmişler.

Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir.

İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazan, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Tevatür derecesinde, ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder. Hattâ makamat-ı velâyette bir makam vardır ki, "makam-ı Hızır" tabir edilir. O makama gelen bir velî, Hızır'dan ders alır ve Hızır ile görüşür. Fakat bazan o makam sahibi, yanlış olarak ayn-ı Hızır telâkki olunur.
Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i İdris ve İsâ Aleyhimesselâmın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüdle, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kesb eder. Âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar. "Âhirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm gelecek, şeriat-i Muhammediye (a.s.m.) ile amel edecek" meâlindeki hadisin sırrı şudur ki:
Âhirzamanda, felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı ulûhiyete karşı, İsevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyete inkılâp edeceği bir sırada, nasıl ki İsevîlik şahs-ı mânevîsi, vahy-i semâvî kılıcıyla o müthiş dinsizliğin şahs-ı mânevîsini öldürür. Öyle de, Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı mânevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı mânevîsini temsil eden Deccalı öldürür; yani, inkâr-ı ulûhiyet fikrini öldürecek.
Dördüncü tabaka-i hayat: Şüheda hayatıdır. Nass-ı Kur'ân'la, şühedanın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. Evet, şüheda, hayat-ı dünyevîlerini tarik-i hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı âlem-i berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar, kemâl-i saadetle mütelezziz oluyorlar, ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar. Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir; fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet, şühedanın lezzetine yetişmez.
Nasıl ki, iki adam bir rüyada cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rüyada olduğunu bilir; aldığı keyif ve lezzet pek noksandır. "Ben uyansam şu lezzet kaçacak" diye düşünür. Diğeri rüyada olduğunu bilmiyor; hakikî lezzet ile hakikî saadete mazhar olur. İşte, âlem-i berzahtaki emvat ve şühedanın hayat-ı berzahiyeden istifadeleri öyle farklıdır. Hadsiz vakıatla ve rivayatla, şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sabit ve kat'îdir. Hattâ, Seyyidü'ş-Şüheda olan Hazret-i Hamza Radıyallahu Anh, mükerrer vakıatla, kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi ve dünyevî işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vakıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve ispat edilmiş. Hattâ, ben kendim, Ubeyd isminde bir yeğenim ve talebem vardı. Benim yanımda ve benim yerime şehid olduktan sonra, üç aylık mesafede esarette bulunduğum zaman, mahall-i defnini bilmediğim halde, bence bir rüya-yı sadıkada, tahte'l-arz bir menzil suretindeki kabrine girmişim. Onu şüheda tabaka-i hayatında gördüm. O beni ölmüş biliyormuş; benim için çok ağladığını söyledi. Kendisini hayatta biliyor. Fakat Rus'un istilâsından çekindiği için, yeraltında kendine güzel bir menzil yapmış. İşte bu cüz'î rüya, bazı şerâit ve emâratla, geçen hakikate bana şuhud derecesinde bir kanaat vermiştir.
Beşinci tabaka-i hayat: Ehl-i kuburun hayat-ı ruhanîleridir. Evet, mevt, tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir; idam ve adem ve fenâ değildir.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Mektubat-ı rabbaniden .... 282. mektup

Bu mektûb, Bedî-uz-zemâna gönderilmişdir. Hızır “aleyhisselâm” ve İlyâs “aleyhisselâm” ile buluşmağı bildirmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Çok zemândan beri, sevdiklerimiz Hızır “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” için soruyorlar. Onun için bu fakîre lâzım olan bilgi verilmediğinden cevâb yazmıyordum. Bugün sabâh vakti toplanmışdık. İlyâs “aleyhisselâm” ile Hızır “alâ nebiyyinâ ve aleyhimessalevâtü vetteslîmât” rûhânî şekllerde geldiler. Hızır “aleyhisselâm” rûhânî olarak dedi ki, (Biz rûhlar âlemindeniz. Allahü teâlâ, bizim rûhlarımıza öyle kuvvet vermişdir ki, insan şeklini alırız. İnsanların yapdığı işleri, bizim rûhlarımız da yapar. İnsanların yapdığı gibi yürürüz, dururuz, ibâdet ederiz). (Nemâzları şâfi’î mezhebine göre mi kılarsınız?) dedim. (Biz islâmiyyete uymakla emr olunmadık. Kutb-i medârın işlerine yardım ederiz. Kutb-i medâr şâfi’î mezhebinde olduğu için, biz de onun arkasında şâfi’î mezhebine göre kılıyoruz) dedi. Bu sözünden anlaşıldı ki, bunların ibâdetine sevâb yokdur. Yanında bulundukları kimseler gibi ibâdet ederler. İbâdetin yalnız şeklini yaparlar. Bu konuşmadan da anladım ki, vilâyetin kemâlâtı şâfi’î mezhebine uygundur. Peygamberlik kemâlâtının hanefî mezhebine bağlılığı vardır. Kıyâmete kadar hiç Peygamber gelmiyecekdir. Bu ümmete bir Peygamber gönderilse idi, hanefî mezhebine göre ibâdet ederdi. Hâce Muhammed Pârisâ “kuddise sirruh” hazretlerinin, (Füsûl-i sitte) kitâbındaki, (Hazret-i Îsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” gökden indikden sonra, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “radıyallahü teâlâ anh” mezhebine göre iş yapar) sözünün ne demek olduğu şimdi anlaşıldı. Bu iki büyükden yardım ve düâ istemeği düşündüm. (Allahü teâlânın lutfüne, ihsanına, ni’metlerine kavuşan bir kimseye biz ne yapabiliriz?) dedi. Sanki kendilerini aradan çekdiler. Hazret-i İlyâs “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” bu konuşmaya hiç katılmadı. Birşey söylemedi. Vesselâm.

Zikr et zikr, bedende iken cânın!
Kalbin temizliği zikr iledir Rahmânın!
 

cah

New member
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
79
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
59
Bu konuya birde şu perspektiften bakın.
Kuranı kertimde Hızır geçmez, orada kullardan bir kul, ismi ve birde katımızdan bir bilgi ile donatılşmış bir kul, denmekte.
Allahın burada saydığı vasıflara sahip kulları her dönemd eolabilir.Lakin bunun adını Hızır koyup, onu bir tek kişiye indirgemek bir bilgi değil iddiadır ve Kuranı kerimde böyle bir bilgi yoktur.
 
Üst Alt