Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hizb-üt Tahrire Reddiyeler

dinimislam

New member
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
12
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hizb-üt Tahrir'den Sakının
--------------------------------------------------------------------------------

ÖNSÖZ
Âlemlerin Rabbi olan, hiçbir şeye benzemeyen, yersiz var olan, başlangıcı ve sonu olmayan Allâh'a hamd, Rasullerin en şereflisi olan Muhammed'e salât ve selâm olsun.
Elli senelik mazisi olan "Hizb-üt Tahrir" denilen sapık bir fırkanın tahribatı Avrupa'daki Müslümanlar arasında gündeme çıkmıştır. Bunun kurucu lideri Takiyyuddin Nebehani isimli şahıstır.
Önceleri bunların en yaygın olduğu bölge, Ortadoğu Bölgesi (Ürdün, Lübnan, Filistin, Suriye) idi.
Bu fırkanın İngilizler tarafından kurulduğu kesin ve muhakkaktır. Çünkü bu fırkanın lideri vaktiyle (hayattayken) Suriye'de bulunan İngiliz konsolosluğuna sık sık girip çıkarken, Müslümanlar tarafından görülmüştür.

Daha sonrada İngiliz konsolosluğundan para dolusu çantayla çıktığı görülmüştür. Bunu gören ve bilen zatlardan biri Şeyh Ramadan, Takiyyuddin Nebehani'ye: "İngiliz gâvurlarıyla ne işin vardı ?" diye sebebini sormuştur. O da cevaben: "İslâm'a davet ettim, kabul etmediler. Bu sefer cizyeyi teklif ettim kabul ettiler ve paraları aldım geldim." demiştir. İnsanlara işte böyle yutturmaya çalışıyordu.


HİZB-ÜT TAHRÎRİN SAPIKLIKLARINA DAİR BÎR
KAÇ ÖRNEK

Bu grup Kader'e inanmayan mutezile görüşüne sahiptir. "Eşşahsiyyet-ul İslâmiyyeh" adlı kitabının birinci bölümünün 71, 72 ve 74. sayfalarında şöyle diyor: "İnsanın kendi isteğiyle yapmış olduğu bütün fiil ve hareketler Kaza ve Kader ile hiçbir ilgisi yoktur". Aynı kitapta yine diyor ki : "Dolayısıyla sevap veya cezanın, hidayet ve sapıklığa bağlandığına göre anlaşılıyor ki hidayet ve sapıklık Allâh'tan değil kulun fiilindendir."
Bu İngiliz kuklası olan sapık fırkanın Müslümanların başına açmakta olduğu Kader ile ilgili fitnesi çok büyük bir tehlike arz etmektedir. Peygamber Efendimiz'den beri gelmiş, geçmiş sahabe ve diğer İslâm âlimlerinin Kader konusunu tartışmayı sanki Müslümanların hiç problemi yokmuş gibi, en tehlikeli olan Kader meselesini; mutezile sapıklarından sonra ilk olarak bu fırka tekrar gündeme getirmekle başımıza büyük bir belâ daha açmıştır. Bunların batıl iddialarını çürütüp reddedecek, Kur-ân'ı Kerîm'de yüzden fazla Ayet-i Kerîme mevcuttur. Ayrıca bu sapık inançtan olan bu grubun küfre düştüğünü kanıtlayan bir çok Hadis-i Şerifin bulunması ile birlikte, mezhep imamlarının da bu yönde açık ve sabit hükümleri vardır.

Aslında bu konu ile ilgili Ehl-i Sünnet Ve-1 Cemaat; mutezile fırkasının bu bozuk inancını çürütmek üzere onlara karşı yazdıkları reddiyelerde Kur-ân'ı Kerîm ve Hadis-i Şeriflerden açık delillerle gereken cevabı vermişlerdir. İsteyen onlardan bakabilir.

Her şeyden önce imanın şartları diye bildiğimiz altı husustan biri olan: "Kader'in hayrı ve şerri Allâh'tandır" ifadesine apaçık ters düşmektedir. Çünkü "Kader" deyince kâinatta (evrende) olup biten iyilik ve kötülükler dâhil olmak üzere her şey Allâh'ın takdiri, ilmi ve iradesiyledir (isteğiyledir), yani Allâh takdir etmiştir, O'nun isteği olmadan hiçbir şey olmaz. Ancak Allâh'ın istediği olur.
Bu sapık fırkanın bozuk inancına göre (hâşâ) Allâh mağlup kul ise galip oluyor.
Bir de bu inanç hem Kur-ân'ı Kerîm, hem Hadis-i Şerif ve hem de akla ters düşmektedir.

Kur-ân'ı Kerîm'in El-Furkân Suresi'nin, 2. Ayet-i celilesinde Allâh şöyle buyuruyor:

وَخَلَقَ كُلَّ شَىْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْديرًا
Manası: "Her şey Allâh'ın yaratması ve isteğiyledir."

El-Kamer Suresi'nin, 49. Ayeti'nde Allâh buyuruyor ki:
اِنَّا كُلَّ شَىْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
Manası: "Her şey Allâh'ın isteğiyledir."

Başka bir Ayet i Kerîme'de Allâh buyuruyor ki:
وَاللّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
Es-Saffât Suresi, 96. Ayet

Âlemlerin Rabbi olan Allâh istememizi dilemedikçe biz isteyemeyiz
İşte gördüğünüz gibi "Hizb-üt Tahrir'"in güttüğü bu inanç küfürdür, zira Ehl-i Sünnet Ve-1 Cemaat âlimlerinin tümü bu inancın İslâm'a ters düştüğünü, Ayet ve Hadis-i Şeriflere de aykırı olması sebebiyle de küfrüne karar verdiler.
İmam Müslim ve Beyhakî'nin rivayet ettikleri Hadis-i Şerifte: "Tembellik ve çalışkanlık dahi, her şey Kaderle'dir" diye Peygamber Efendimiz mealen buyurmuştur.
Bir de İbn-u Hibbân'ın, Huzeyfe'den rivayet ettiği Hadis-i Şerifte mealen: "Şüphesiz ki Allâh-u Teâlâ, her sanatkârı, yaptığı sanatıyla birlikte yaratmıştır", yani sanatkârın hem kendisini, hem de yaptığı sanatı da yaratan Allâh'tır.
Bir başka Hadis-i Şerifte de, mealen: "Kaderiye (Kader'e inanmayanlar) bu Ümmet'in mecusileridir, yani putperestleridir. Hastalanırlarsa ziyaretlerine gitmeyin, ölürlerse de onların cenazelerine katılmayın".
Bu Hadis-i Şerifi Ebû Dâvûd ve İmam Beyhakî "El-Kader" adlı kitabında rivayet etmişlerdir.

Bir diğer Hadis-i Şerifte mealen: "Ben altı kişiye lânet ettim ve her Peygamber lânet etmiştir. Onlar da şöyledir: Allâh'ın Kitabında fazlalık yapan, Kader'in Allâh'tan olduğuna inanmayan, ..."
Bir başka Hadis-i Şerifte de mealen: "Ümmetim'den iki grup insanın İslâm'dan payları yoktur, birisi Kaderiye, diğeri ise Murcie'dir".
İbn-u Cerîr Taberî'nin rivayet ettiği, bu Hadis-i Şeriften Kader'e inanmayanlar
açıkca kâfir oldukları anlaşılmaktadır. Çünkü onlar: "Kul kendi isteğiyle yaptığı iyilik ve kötülükleri kendisi yaratıyor" diyorlar.

Onların inancına göre kul galip (hâşâ) Allâh mağlûp oluyor ve Allâh'ın; Kendi mülkünde istemediği hususlara rağmen, kulun istekleri oluyor. Üstelik kulun kendi amelinin yaratıcısı olduğunu iddia ediyorlar. Hâlbuki Allâh celle celâluhu Kur-ân'ı Kerîm'de şöyle buyuruyor:

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلى اَمْرِه
Yûsuf Suresi, 21. Ayet
Manası: "Allâh galiptir, mağlûp değildir. Hiç biri Allâh'ın İsteği'nin olmasına engel olamaz."

Başka bir Ayet-i Kerîme'de Allâh şöyle buyurmaktadır:


وَمَا تَشَاؤُنَ اِلا اَنْ يَشَاءَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمينَ
Et-Tekvîr Suresi, 29. Ayet
Manası: "Âlemlerin Rabbi olan Allâh istememizi dilemedikçe biz isteyemeyiz."
Ayrıca bunların çirkin iddialarından şu bozuk mana daha çıkıyor: "Allâh tek bir yaratıcıdır ondan başka milyarlarca yaratıcı vardır."

İmam Ebû Hanîfe "Vasiyet" adlı eserinde: "Kul kendi ameli, ikrarı ve marifetiyle yaratılmıştır. Hâl böyleyken, yani fail (yapıcı) mahlûk ise ondan çıkan fiiller öncelikle mahlûk olması gerekiyor." demiştir, yani amellerinin de yaratılmış olduğu açıkça bellidir.
İmam Ebu-1 Hasan El-Basrî Hazretleri de şöyle buyuruyor: "Her kim Kader'e inanmazsa kâfir olur".
İbn-i Abbâs Hazretlerinden de şöyle rivayet edilmiştir: "Kadercilerin (Kader'e inanmayanların) sözü küfürdür".
Ayrıca İmam Malik, Evzâ-i ve Hulefâ-i Râsidîn'in besincisi olan Omar bin Abdulâzîz Hazretlerinden şöyle rivayet edilmiştir: "Kader'e inanmayan, "Kaderiye" fırkası istitabe (tövbeye davet) edilirler. Kabul etmezlerse öldürülürler.
Ayrıca Hizb-üt Tahrir'in sapıklıklarından bir tanesi daha, Peygamberler hakkında çok büyük bir küfür işleyerek: "Onlara peygamberlik gelmeden önce, diğer insanlar gibi her türlü günahı işleyebilirler" diye söylemektedirler.
Peygamberlere atılan bu korkunç iftiradan Allâh'a sığınırız.
Bunların bu ifadelerinden; hırsızlık, yalancılık ve fuhuşun her türlüsünü işleyen de peygamber olabilir manası çıkıyor. Hâlbuki Peygamberler, Müslümanların inancına göre, ne peygamberlikten önce, ne de peygamberlikten sonra bu tür kötülükler islerler.

Peygamberler hakkında inanılması gereken şu hususlar vardır:
-DOĞRULUK
-ADALET
-ÇALIŞKANLIK
-DÜRÜSTLÜK
-GÜVENİRLİK

DOĞRULUK: Hiç yalan söylemezler, yani her şeyde doğru konuşurlar.

ADALET: Haksızlık etmezler, yani ne Allâh'ın hakkında, ne de kulların hakkında haksızlık ederler. Bu demektir ki küfür işlemezler, büyük ve çirkin olan küçük günahlar da işlemezler.

ÇALIŞKANLIK: Tembellik yapmazlar; Allâh'ın kendilerine verdiği görevi hiç ihmal etmeden, tam olarak yerine getirirler.

DÜRÜSTLÜK : Onlar insanlar arasında dürüstlük ile tanınırlar. Onlara iman
etmeyen kişiler bile, onların yaşamındaki dürüstlüğe hayrandılar.

GÜVENİRLİK : Peygamberler son derece emindirler, emanete asla hiyanet etmezler ve güvenilir insandırlar.

Onların, yani Hizb-üt Tahrir'in, görüşüne göre: "Günah işlemek kastıyla kötülüklere gitmek üzere yola çıkmak günah değildir." diyorlar.
Örneğin: Bir kişi zina, hırsızlık yapmak, Allâh'ın haram kıldığı nefsi öldürmeye ve benzeri cinayetler ve suçlar yapmaya çıkmak üzere yol alarak bu kötülüklere yürüyen kişinin günahkâr olmadığını söylerler.

Ayrıca erkeğin mahrem olmayan kızlarla tokalaşmasını ve öpüşmesini helâl görüyorlar. Allâh'ın haram kıldığı günah şeylere: "Helâl" diyorlar.
Bir erkek mahrem olmayan, yabancı kadınlarla veya bir kadının mahrem olmayan yabancı erkeklerle tokalaşması yada başka türlü; arada bir engel olmaksızın vücutlarından, parmak ucu kadar küçük olsa bile, tarafların birbirlerine değmesi haram olduğuna dair Hadis-i Şeriflerden ve İcma-i Ümmet'ten kesin olarak anlaşılmıştır.

Durum böyleyken Hizb-üt Tahrirciler yabancı erkek ve kadınlar birbirleriyle günah olmadan rahatlıkla tokalaşabildiğini söylemektedirler. Allâh'ın haram kıldığı şeyleri nasıl helâl ediyorlar?!

"Bir çocuğa livata yapmak veya bir kadın ile zina yapmak kastıyla yola çıkmak haram değildir" diyorlar. İmam Buharı ve Müslim'in rivayet ettikleri Hadis-i Şerif'ten göz, kulak, dil, el ve ayakların da zinası olduğu anlaşılmaktadır.
Bu sapıklar 1390 hicrî senesinin 24. Rabiul-evvel ayında yayınladıkları "Soru Cevap" başlıklı bültenlerinde: "Yabancı erkek ile kadınlar arasındaki tokalaşma, öpüşme, yüzlerini birbirlerine sürtüştürme, sevişme, burun buruna değdirme, dudakları emme ve benzeri, yabancı erkek ve kadın ile sevişme türlerinin mubahtan olup delil ile haram olan umum kaideler kapsamına girmediğini" söylüyorlar.
Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor: "Sizlerden birinizin başına bir demir parçası ile vurulması, yabancı bir kadınla tokalaşmasından daha iyidir."
Rivayet eden Et-Taberânî'dir.

07.04.1980 tarihli "İslâm'ın yabancı kadın ile erkek tokalaşması hakkındaki hükmü" başlıklı bültenlerinde: "Yabancı erkekler ile kadınların tokalaşması haram ve yasak değildir" demektedirler. "En-Nizâm-ul İctimâ'i" adlı kitapta da zikrediliyor.

"Hilâfet" adlı kitaplarının 22 ve 23. sayfası ve "Eşşahsiyyet'Uİ Islâmiyyeh" adlı kitaplarının ikinci bölümün 107 ve 108. sayfalarında, kadınlar Peygamber Efendimiz'e biat ederken onunla tokalaştıklarını iddia ederek Peygambere iftira atmaktadırlar. Buna istinaden genel olarak yabancı erkek ve kadın tokalaşmalarının helâl ve serbest olduğunu söylemektedirler.
Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor: "Ben kesinlikle kadınlarla tokalaşmam".
İbn-u Hacer "Feth-ul Bârî Alâ Sahih-ul Buhârî" açıklamasında zikrediyor.
Hizb-üt Tahrir fırkasına göre: "İslâm Devleti kurmaya çalışmayan herkes kâfirdir" diyorlar.

Yine "Hilâfet" adlı kitabın 9. sayfasında diyorlar ki: "Halife tayin etmek bütün Müslümanların boynunun borcu olup iki gece içinde imam (halife) tayin etmedikleri takdirde hepsi büyük bir suç işlemekle günaha girerler".
Aynı kitabın 3. sayfası ile "Eşşahsiyyet-ul İslâmiyyeh" adlı kitaplarının (2. cüz, 3. Bölüm) 15. sayfasında da: "Yer yüzüne bir halife getirmeden ölen kişi Cahiliyye ölümü üzerine gebermiş olur." diyorlar ve bunu insanlara Hadis-i Şerif olarak duyuruyorlar, halbuki Hadis-i Şerif böyle değildir, bu sapıklar Hadis-i Şerif'i tahrif ediyorlar.
Söz konusu Hadis-i Şerif'in gerçek manası şöyledir: "Her kim hazır bulunan Halife'ye isyan ederek karşı çıkıp ta ona biat etmezse işte o kişi Cahiliyye ölümü üzerine ölür, yani bu durumda günahkâr olarak ölür."
Aradaki farka bakınız, Hadis-i Şerifi nasıl da tahrif ediyorlar, bu Din düşmanları İngiliz misyonerleri, tahripçiler!
 

ahmet yasin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
şu sapıklığın tanımını bir yaparmısınız?önüne gelene sapık diyerek nerelere varmak istiyorsunuz?
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
bu gruba üye olan ile aramızda geçen bir muhabbet;

ikindi namaz sonrası cami önünde oturuyordu, ayakkabılarımı bağlarken yanında konuşmaya başladık, Allah kabul etsin dedim oda sizinde dedi
ve konu açıldı il hedefte hiçbir ilmi yokmuş gibi muhabbet etti, sorular sorud ve cevaplarım ona güven vermiş olucamki yavaş yavaş konuya girdi msülümanların çektiği çilelere değindi, ve asıl hedef olan hilafete girdi, bütün sorunların temelinin hilafet olmamasına bağladı ve konuşmanın ilerleyen zamnalrın da tüm ehli sünnet alimlerini red ediyordu, benim onlara yakın olduumu bildiği için haklarında pek şey söylemiyor veridiği örenekler hilafete yönelikti, ve hergün cemaatlerin topalntılarına girdiğini ve onlarla tartışmalara girdiğini söyledi cematlere bu bilinci yaymak için çalıştığını yanlız mehepleri kabul ettiğini söylüyordu geri kalan alimler onun için önemli değildi... derken konuşmamız bitti , bitirirken öfkeliydi bize bişey kabullendirememişti, verdiğmiz öreneklere cevap verememesi kızdırmıştı onu.. ama baktıki olucak gibi dğeildi ne o bizi kabul edicekti nede biz onu ... sonra elime bir kağıt tutuşturdu ozaman duyuştum ilk defa hizbul tahriri , okdum hükümete eleştir bir yazıydı, bildiri gibi bişeydi altında türkiye vilayeti yazıyorlardı . ve anladımki ülkeleri vilayet olarak düşünüyorlar dünya genelinde bişeydi demek. evet geldiğimde nete girdim biraz bilgi sahibi oldum... sonra tekrar başka bir gün arkadam yine aynı kişi başka bir yerde gördü bu sefer beni yine aynı konular yine aynı sözler ve yine aynı savunmam oldu yine muvaffak olamadı , ama ozaman düşünmüştüm sanırım bunlar ehli sünnet değiller.. zaten bildiğim kadarıyla cumada kılmıyorlardı...
 

ahmet yasin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BAKARA 257- Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; küfredenlerin velileri ise tağut'tur.Onları da nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süreki olarak kalacaklardır.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
bizler velilerin önünde el pençe diz divan durmuş kimseleriz bizler onların yolunda edepli bir şekilde izleriz onları bizim yolumuz edep yolu bizim cemaatimiz ehl-i sünnet ve cemaat tir

Allah razı olsun ... biz buyuz işte... 1000 senede okusak bize dönüm ne bilirsiniz deseler biz hocalarımıza ;
HADDİMİZİ BİLİRİZ deriz...
 
Z

zeynep_hearty

Guest
İnsanların Allah'ın ayetleriyle sapıttığına net bir örnek!

sapıtmak ilginç bir tesbit ayet okuyup sapıtanlar ayetleri kendi kafalarına göre yorumlayanlardır....siz demiyormusunuz anlayarak okuyun diye vesile ne demek mana açık siz şimdi bunu cihadla bağlarsınız ozaman sebep, vesile yaratalım cihad için ... selam ve dua ile...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
İnsanların Allah'ın ayetleriyle sapıttığına net bir örnek!

ya sapıtan ben değilde sizseniz hiç düşündünüz mü ? ya ben sapıttım? ya siz ? yada ikimizde? iyi düşünün bence!!! ben size ayet verdim yorum yapmadım.. rahatsız oldunuz çünkü sizde asılmanayı çıkardınız ve ben daha yorum yapmadan ayette neyi kasteddiğimi anladığınız. ve üstelik o anladığın şeye muhalefetsiniz eğer ayet çarpıtma anlam verseydim benim anladığımı ayete baktığınızda anlamazdınız... yani ozaman ben doğru anlamışım... saygılarımla :)
 

ahmet yasin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
cihad Allah'ın rızasını,hoşnutluğunu kazanmak için sarfedilen her çaba,gayret ( kur'anın çizdiği sınırlar içinde )
 

ahmet yasin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ya sapıtan ben değilde sizseniz hiç düşündünüz mü ? ya ben sapıttım? ya siz ? yada ikimizde? iyi düşünün bence!!! ben size ayet verdim yorum yapmadım.. rahatsız oldunuz çünkü sizde asılmanayı çıkardınız ve ben daha yorum yapmadan ayette neyi kasteddiğimi anladığınız. ve üstelik o anladığın şeye muhalefetsiniz eğer ayet çarpıtma anlam verseydim benim anladığımı ayete baktığınızda anlamazdınız... yani ozaman ben doğru anlamışım... saygılarımla :)

anlamak çok kolay Kur'ana göre inanç ve amellerinizi kontrol edin!O kur'an furkandır ( hakla batılı kesin olarak birbirinden ayıran )
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
anlamak çok kolay Kur'ana göre inanç ve amellerinizi kontrol edin!O kur'an furkandır ( hakla batılı kesin olarak birbirinden ayıran )

kabul ver kontrol atmesem şuan ayet vermezdim. çünkü en güzel cevap ayetlerdir... onları Allahtan red etmiyorsunuz.ama cevabıma esnek bir cevapla yanıt veriyosunuz... demin yazdığım yazının cevabı yazınız değil...

Ey iman edenler, Allah’tan korkun, ona ulaşmak için vesile arayın ve onun uğrunda cihad edin. Umulur ki, felâha kavuşursunuz.” (Maide: 35)
 

ahmet yasin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
siz hala vesile üzerinde takılıp kalyorsunuz dikkat edin o vesile sizi başka yerlere peşinden çekmesin!
Allah rızası için o ayetin siyak ve sibakına bakın.o ayet ne için inmiş ve neyi kast ediyor?
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
sevgili kardeşlerim vesile yi siz açıklayın o halde vesile ile neyi emrediyor Rabbim c.c (Sakın yaptığın işlerde ve bulduğun manevi halde kendi gücünü görmeyesin. Bu hal kişiyi azdırır ve YARATAN’ın rahmet nazarından uzak kılar. Sakın sözünü dinletme ve kabul ettirme hevesine de kapılmayasın. Önce temeli at sonra üzerine binayı çık. Kalbini derin kaz ki oradan hikmet pınarları fışkırsın, sonra ihlas ve iyi işlerle o binayı yükselt. Bu işlerden sonra halkı o köşke davet et.) ABDULKADİR-İ GEYLANİ (k.s.a)
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Yüce ALLAH’ın (C.C) dininde olmayan şeyleri yapmaya çalışma. Elinde iki şahit olsun; biri KUTSAL KİTABIMIZ, diğeri SÜNNET-İ RESULALLAH. Bunlar seni RABBİNE ulaştırır. Ama sen bu şahitleri bırakıp nefsinin peşinden gitmeye devam ediyorsun. Elinde iki şahidin var; biri zayıf aklın, diğeri de şahsi arzun. Şüphesiz bunlar seni ateşe iter. Firavun gibilerin arasına katar.

(Abdulkadir-i Geylani) k.s.a
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Tevessül, daha çok tasavvuf çevrelerinde uygulanmakta, ve bazılarınca tenkid edilmektedir. Şunu hatırlatalım ki; doğrunun tesbiti, yanlışın terkedilmesi için yapılan her tenkid faydalıdır. Fakat tenkid eden haddi aşınca, doğru ile yanlış biribirine karışır, cahil olanlar da doğruyu şaşırır...

Tevessülü tenkid edenler, gerçek sahih ilme göre hareket etmezlerse haddi aşar, vebale girerler. Çünkü tevessüle başvuranlar arasında ilim ve takvalarıyla meşhur alimler, irşadıyla bir çok insanı Hakk’a sevk eden arifler mevcuttur. Gerçek tevhide ulaşmak için canını ve malını feda eden bu şerefli kitleyi rabıta ve tevessül yapıyorlar diye şirkle suçlamak az bir şey değildir. Tenkid edilen ve şirkle suçlanan kimse, en azından ömrü boyunca beş vakit namazını kılan bir mümindir. Böyle olunca iş ciddi, tehlike büyüktür. Çünkü, Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri bir hadiste Rasulullah (A.S.) Efendimizin uyardığı gibi; bir kimseye kafir, müşrik, münafık veya fasık demek, sözde kalmaz, hüküm iki taraftan birisine ait olur. Karşı tarafta söylenen durum yoksa, söz sahibine döner.

Verilen her hükümde adaletli olmak şarttır. Adalet, nefsimiz istemese de hakkı söylemek ve herkese hakkını vermektir. Biz tevessül ve vesile konusunda orta yolu tanıtmaya çalışacağız.

Vesile Nedir?

Vesile, kelime olarak, derece, yakınlık, başkasına yaklaşmak için vasıta kılınan şey, şefaat, vuslat manalarına gelir. “Falan şunu Allah’a vesile etti” demek, kendisini Allah’a yaklaştıracak ameli yaptı demektir. Ayrıca vesile, cennette yüksek bir derecenin ve Rasulullah (A.S.) Efendimiz şefaatının adıdır. Tevessül ise bir amel vasıtası ile maksada yaklaşmak ve ulaşmaya çalışmaktır. (İbn. Manzur) Bir çok müfessir, tevessülü bizzat yakınlaşmak ve yakın olmaya sebep olacak şeyleri aramak şeklinde tefsir etmişlerdir. (İbn. Kesir, Kurtubî, Alusî)

Kısaca tevessül şudur: Bir kimse sıkıntı içindedir. Derdini Allahu Tealâ’ya arzetmek ister, ancak nefsini kusurlu bulur. Kibirini kırar, tevazu gösterir, duasının kabulü için Allah katında kıymetli kabul ettiği bir şahsı veya ameli anar ve mesela şöyle diyebilir : “Allah’ım! Şu kâmil zatın hatırına veya şu salih amelin bereketine sıkıntımı gidermeni, isteğimi nasib etmeni istiyorum”

Vesilenin Şartları

Yukarıda tarif edilen caiz olan vesilede üç taraf vardır:

Tevessülle kendisinden bir şey istenen zat. Bu Allahu Tealâ’dır. İstenen şeyin asıl yaratıcısı ve dilerse ikram edecek olanı O’dur.

Tevessül eden kimse. Bu, Allahu Tealâ’nın yakınlığını arzulayan, bir hayra ulaşmak veya bir sıkıntıdan kurtulmak isteyen kuldur.

İsteğine ulaşmak için vesile yapılan, aracı kılınan şeyler. Bunlar, kulun kendisi ile Allahu Tealâ’ya yakınlık sağladığı, duasının kabulüne vesile yaptığı salih ameller veya şerefli şahıslardır.

Yapılan tevessülün fayda vermesi ve kulun ihtiyacının giderilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

Allahu Tealâ’ya vesile arayan kimsenin, vesileye inanması gerekir. Vesileye inanmayan veya ona şüphe ile bakan kimse, bir fayda görmez.

Kendisi ile Allah’a yaklaşmak için tevessül edilen amelin, Allahu Tealâ’nın meşru kıldığı ve teşvik ettiği bir amel olması gerekir. İman, zikir, tevbe, gözyaşı, dua, sadaka, ihlas, namaz, Allah için sevgi, fakirleri sevindirmek gibi.

Bu salih amelin, Allah Rasûlünün (A.S.) öğrettiği şekilde Allah’a yakınlık için yapılması gerekir.

Vesile edilen şahsın, Allah katında bir itibarı, kıymeti, nazı ve niyazı olması gerekir. Allah düşmanları, açıkça günahkâr olanlar ve gafiller ile Allah’ın rahmetine ulaşılmaz.

Buna göre, bid’at ve haram olan amellerle vesile gerçekleşmez. Salih olmayan kimselerle Allah’a yakınlık sağlanamaz. Yukarıda arzettiğimiz şartları taşıyan her vesile bütün zaman ve mekanlarda caizdir, faydalıdır.

Kur’an’da Vesile

Allahu Tealâ, kulun dünyada ızdıraptan, ahirette azaptan kurtuluşu için şu yolu göstermiştir:

“Ey müminler! Allah’tan korkun ve O’na (yaklaşmaya, sevilmeye) vesile arayın; O’nun yolunda cihad ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide/35)

Kulu Allah’a yaklaştıracak vesilelerin başında iman, Kur’an, ihlas ve salih ameller gelir. Salih amellerin başında farzlar yer alır. Allah için sevmek, Allah’ın dostlarını sevmek ve onların meclisine girmek, dualarına ortak olmak, ilahi rahmeti çekmek için en büyük sebeplerden birisidir. Müfessir İsmail Hakkı Bursevi (Rh.A.), gerçek alimleri ve kâmil mürşidleri insanı Allah’a yaklaştıran vesileler içinde saymıştır.

Büyük alimlerimizden İmam Savî (Rh.A.), vesile hakkında şu açıklamayı yapıyor:

“Kişiyi Allah’a yaklaştıran her şey, ayette bahsi geçen vesileye dahildir. Nebileri ve velileri sevmek, Allah dostlarını ziyaret etmek, Allah yolunda infakta bulunmak, bol bol dua etmek, akraba hukukunu gözetmek, Allah’ı çokça zikretmek ve benzeri şeyler bunlardandır.

Buna göre ayetin manası: sizi Allah’a yaklaştıran her şeye yapışınız, O’ndan uzaklaştıran her şeyi de terkediniz demek olur. Durum böyle olunca müslümanların, Allah dostlarını ziyaret etmelerini yanlış görüp bunun Allah’tan başkasına bir ibadet olduğunu zannederek onları küfür ve şirk ile suçlamak, apaçık bir sapıklık ve perişanlıktır. Hayır, gerçek onların dediği gibi değildir. Allah dostlarını ziyaret ve onlara muhabbet beslemek, Rasulullah (A.S.) Efendimizin: ‘Allah için sevmeyenin imanı yoktur’ buyurduğu Allah muhabbetine ve Allahu Tealâ’nın ‘O’na vesile arayın buyurduğu vesileye girmektir’ (Haşiye, II/182)

Meşhur Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır (Rh.A) da, bu ayetin tefsirinde, insanın sırf imanla yetinmeyip, Allahu Tealâ’ya yaklaştıran sebeplere ciddi olarak sarılması gerektiğini belirtmiştir. (Hak Dini, III/233-234)

Tevessül Neden Şirk Değil?

Kâmil velileri vesile edenler, onların Allah’ın kulu olduğunu biliyorlar. Onları Allah’a ortak ve yardımcı görmüyorlar. Onlarda Allah’a ait yetkilerin olduğunu söylemiyorlar. Sadece, onlardaki ihlas, takva ve salih amellere itibar ediyorlar. Onların bu takva ile ilahi huzurda kabul gördüklerini, naz ve niyaz makamında bulunduklarını, dualarının kabul edildiğini, Allahu Tealâ’nın onlardan razı olduğunu düşünüyorlar. Bu halleriyle onların:

“Ben, farz ve nafilelerle bana yaklaşan kulumu sevince, onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse onu verir, bana sığınırsa kendisini korurum, onu özel himayeme alırım.” (Buhari, İbnu Mâce) kudsi hadisindeki iltifat ve ikrama ulaştıklarına inanıyorlar. Bunun için onların isimlerini dualarına ekliyor, güzel sıfatlarını isteklerinin ilahi huzurda kabulüne destek yapıyorlar. Yoksa onlar, Allahu Tealâ’dan istenecek bir şeyi velilerden istemiyorlar.

Salihleri vesile yapıp Allahu Tealâ’dan bir şey istemeyi tenkid edenler, bunun her namazda Fatiha suresinde okunan “Allahım! Ancak sana kulluk eder, sadece senden yardım isteriz” mealindeki ayetlere ters düştüğünü söylüyorlar. Halbuki bu ayetlerde, Allah’tan bir şey isterken içimizdeki salihlerin zikredilmesine red değil, açıkça bir işaret vardır. Çünkü, ayette “sadece senden isterim” denmiyor, “isteriz” deniyor. Ayeti okuyan kimse yalnız da olsa, “ben” değil “biz” ifadesini kullanıyor. Bununla kul, kendini aciz görüp tevazuya bürünür ve şöyle demek ister: “Allahım! Bizler topluca sana yöneldik; ancak sana kulluk ediyor; sadece senden yardım istiyoruz. Ben senin huzurunda tek başıma bir şey taleb etmeye ehil ve layık değilim. İçimizde gerçek kulluk yapan ve duasında samimi olan salihlerle birlikte senden istiyorum. Benim isteğimi onların duasına kat, kabul eyle”

Allah dostlarını, basit dünya işleri için vesile etmek güzel değildir. Onların adını ve şanını, nefsimizi değil, Rabbimizi razı etmek için kullanmalıyız. Ariflerin vasıtası ile dünyamızı değil, ahiretimizi mamur etmeliyiz. Eğer kibirimizi kırar da Allah’a giden yolda o saadetli büyükleri terbiyemizde rehber, dualarımızda vesile edersek inşaallah maksadımıza ulaşırız.


Dr. Dilaver SELVİ
SEMERKAND
 
Üst Alt