seyfullah putkýran
New member
- Katılım
- 30 Eyl 2005
- Mesajlar
- 5,807
- Tepkime puanı
- 205
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
- Konum
- Ruhlar Aleminden
- Web sitesi
- www.tevhidyolu.net
hikmet damlaları
Efendi Hazretleri'nden
Mevlâ ile aramızı iyi tutalım
Ey insanlar! Ne zannediyorsunuz? Bir insan öldüğü zaman, onun yok olup gittiğini mi zannediyordunuz? Elbette ki hayır. Öldükten sonra, toprağa konacağız, toprak olacağız, toz olacağız, havalarda uçuşacağız. Hangi şartlarda ne olursa, Allah Celle Celaluhu her bir zerremizi bir araya toplayacak, bizi biz olarak yaratacak.
Rabbimizin ne büyük güç ve kudret sahibi olduğunu anlamak için şu meseleye dikkat edin. Bir mezarlığı düşünün binlerce kabir, her kabrin içinde çürümüş bedenler, hiçbir bedenin cüzleri başka bedenin cüzleri ile birleşmez. Her beden kendi cüzi ile tekrar meydana gelecek. Her beden kendi ruhu ile buluşacak.
Allah Celle Celaluhu şöyle buyurdu:
"Ruhlar çiftleştirildiği zaman" (81/7)
Bu işler çok acayip işlerdir. Bunları, felsefi ilimlerle anlamak mümkün değildir. Kıyas kabul etmez. Rabbimizin yaptığı işlere aklımız sırrımız ermez. Hiçbirimizin ruhu başkasının bedeni ile birleşmez. Her beden kendi ruhu ile birleşecek.
Ya Rabbi! Bize yardım et.
Kardeşlerim! Bu meseleleri böyle bilelim. Hiçbir zaman kendimize güvenmeyelim. Yarın ne olacağımızı biz bilemeyiz ama Rabbimiz biliyor. Yarın ne ile karşılaşacağımızı O biliyor. Mademki her şey onun kudret elindedir, O'nunla barışık olalım.
Bir zaman gelecek yer yüzü başka bir yeryüzüne, göklerde başka göklere dönüşecek. İşte o zaman insanlar kabirlerinden çıkacaklar. İnsanların yeniden dirildikleri o gün Rabbimiz şöyle buyuracak:
"… Bu gün mülk kimindir? Vahid kahhar olan Allah'ındır." (40/16)
Vay başımıza geleceklere! İşte o zaman sorarım size:
Nerede tapularınız?
Nerede apartmanlarınız?
Nerede arabalarınız, yatlarınız?
Rabbimiz bizleri dinsizlikten, imansızlıktan muhafaza etsin.
Bu insana Allah Teala'dan başka vaaz edecek kimse yoktur.
"Din ilahi bir konudur."
Bu düsturu Rabbimiz vaaz etti, bu düsturu O ortaya koydu başkası koymadı ve koyamaz. Peygamberanı İzam, Rabbimizin emrettiği şeyler insanlara haber verirler, başka bir şey yapamazlar.
PİŞMANLIĞIN BİR FAYDASI OLMAYACAK
Ne mutlu o kimseye ki, sadece Rabbimizin dinine bağlıdır, onun vaazı nasihatlerini dinler. Başka da kimseyi dinlemezler. Kıyamet saati yaklaştığında İsa Aleyhisselam dünyaya teşrif edecekler. O yeryüzüne indiği zaman Hıristiyanları ele alacak ve onlara:
–Benim şeriatımı mahvettiniz, ben size İncil'i böyle mi bıraktım. İncil'imi ne hale getirdiniz?
İsa Aleyhisselam şeriatını bozan, İncil'i tahrif edenler en ağır şekilde cezalandıracak.
Sonrada ahirete hayatında ebedi kalacakları cehenneme gönderilecekler.
Kitabı tahrip etmeden, Mevla'dan geldiği gibi niçin okumadınız? Kitabı niçin tahrip ettiniz? Maksadınız nedir? Bütün yaptıklarınız eğer Mevla'ya ibadet etmek içinse, bunda da büyük yanlış yaptınız. Mevla size dini nasıl vaaz etti ise, öyle uygulayacaksınız. Bunda değişiklik yapmak, beğenmemek, yanlış değerlendirmeler yapmak kimsenin haddine değil. Bunun hesabı ahiret de çok acı bir şekilde sorulacak, pişmanlıkta olacak ama iş işten geçmiş olacak.
Bu konuda Rabbimiz şöyle buyuruyor
"Görecek olsan o vakit ki, günahkârlar Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş oldukları halde, "Rabbimiz! Gördük ve işittik, artık bizi geri çevir. Biz sâlih amel işleyelim. Şüphe yok ki, biz kat'i sûrette inanmışlarız, derler." (32/12)
O gün Rabbimizin huzuruna çıktımızda bir takım kimseler başlarını kaldıramayacak, boyunları bükük bir vaziyette duracaklar. Onlar o kadar rezil–i rusvay olacaklar ki, onların durumlarını kelimelerle anlatmanın imkânı yok. Onların bu rezil duruma düşmelerinin sebebi Mevla Teala'nın emirlerini yerine getirmemeleridir. Mevla'nın emirlerini ciddiye almamalarıdır.
O gün bu reziller şöyle yalvaracaklar:
–Ya Rabbi! Sana ibadet etmenin ne kadar önemli olduğunu şimdi anladık. Bizi dünyaya gönderde sana ibadet edelim. Güzel ameller işleyerek huzuruna gelelim.
Görüyor musunuz ne büyük nimet içinde olduğumuzu. Onlar Rabbimizin emirlerini dikkate almadılar, dikkate almamakla kalmadılar, Mevla'mızın ayetlerine savaş açtılar. Onların İslam dinine açtıkları savaşın yanlışlığını daha ölüm meleğini görür görmez anlamaya başladılar.
Ahirette Mevla'nın huzuruna çıkıldığında pişmanlığın bini bir para, yalvarmanın ağlamanın haddi hesabı yok. Gerçeği görecekler, yakinen bilecekler ama çare yok.
Şöyle diyecekler:
–Ey Rabbimiz! Gördük, işittik, bizi bir daha dünyaya gönder.
Şimdi niçin aşamıyorsunuz? Şimdi şeytanı işlerle uğraşmaktan Mevla'ya kulluk etmek akıllarına gelmiyor. Şimdi elinizde imkân var, gerektiği şekilde iman edip ibadet etmezseniz pişmanlık kesindir.
Görüyorsunuz değil mi? İşte bu durumdan ders çıkaralım, ibadetlerimizi edeple, ihlâsla yapalım.
NİMETİN KIYMETINI BİLMEK GEREK
Nefsimizi bizim düşmanımızdır. Düşmanımızın ne yapıyoruz? Devamlı şımartıyor, onun bir dediğini iki etmemeye çalışıyoruz. Aman Ağlatmayalım, aman sızlatmayalım, aman korkutmayalım el üstünde tutalım. İnsan cahıl olursa böyle davranır.
Bu durumu Rabbimiz şöyle haber veriyor:
"İnsana nîmet verdiğimiz zaman kaçınır, yan çizer ve ona bir şer isabet edince de ye'se düşer." (17/83)
Rabbimiz yağmuru devamlı ve insanlara lazım olduğu kadar yağdırsa, bu durum bizim kârımıza mı yoksa zararımıza mıdır? Hiç tereddütsüz bizim zararımızadır. Çünkü biz bir şeyin ihtiyacını hissetmezsek, o şeyin Allah'tan geldiğini unutacağımız gibi Allah'ı da unuturuz.
Bazen şahit oluyoruz, yağmurlar kesiliyor, insanlar, hayvanlar, bitkiler ve toprak yağmura hasret kalıyor. İşte o anda rabbimiz hatırlıyor ve ondan yardım istiyoruz. Rabbimiz yağmuru kesiyor ve kullarını kendisine yalvarttırıyor. Bu çok önemli bir durumdur, işte bu duruma gelen kişi yada kişiler Mevla'mızdan talepte bulunurken mühim ve önemli şeyler isteyelim. Boş şeyler istemeyelim.
Rivayet edilir ki; bir adama üç makbul dua hakkı verilir. O sırada hanımı da adamın yanında bulunuyordu. Adam dualarını yapmaya başladı, birinci duasında:
–Ya Rabbi! Şu hanımımı dünyanın en güzel kadını yap!
Dua kabul oldu ve kadın öyle bir güzelliğe kavuştu ki, dünya da bir eşi daha yok. Kadın bir kendi haline birde kocasının haline baktı ve kararını verdi:
–Bu saatten sonra seninle evli kalamayız, ayrılacağız. Ben bu halimle krallara, padişahlara layığım.
Adam şaşırdı, yılardır beraber yaşadığı hanımına bir iyilik yapayım derken, kadın elden gidiyor, ne yapalım bu seferde ikinci makbul duasını yaptı:
–Ya Rabbi! Şu hanımımı çok çirkin bir kadın eyle!
Oda ne, kadın o kadar çirkin bir hal aldı ki, bu çirkinlikle bir arada durmak mümkün değil. Baktı olacak gibi değil bu seferde üçüncü makbul duasını yaptı:
–Ya Rabbi! Hanımını eski haline döndür!
Üç makbul dua da heba oldu gitti. Böyle mi olmalıydı, eline geçen büyük nimeti nasılda heba etti. Hâlbuki bu adamın yerinde olsak nasıl dua ederdik? İlk makbul duayı "ya Rabbi! Bana rızanı kazanmayı nasıp et!" ikinci makbul duada, "ya Rabbi! Bizi Resulünün yolunda yaşat!" üçüncüde de, "ya Rabbi! Son nefesimizi şehit olarak vermeyi nasıl et!"
SEBEPLERE TAKILIP KALIYORUZ
Mevla'mızın kurduğu şu muazzam nizama kimsenin aklı sırrı ermez. Şu yağmuru düşünün, bunun sırrını anla bakalım, anlayabiliyor musun? Uçakla yolculuk yapıyoruz, bir bakıyorsun bulutların üstündesin, masmavi bir gökyüzü, her taraf güllük güneşlik. Sonra bir bakıyorsun, uçak bulutun içine girmiş, şiddetli bir yağmur yağıyor. Az önce güneş, az sonra bulut ve yağmur, anla bakalım anlayabilirsen, bunun hikmetini.
Yağmurun hikmetini bilemezsiniz, sakın bilirim deme. Madem bilirsin, al dumanı yağdır bakalım yağmuru da görelim seni. Bunlar Rabbimizin ayetlerindendir.
Bir gün Aişe validemiz Efendimiz Sallalahu Aleyhi ve Sellem'e:
–Bulutsuz yağmur gördüm, der.
Efendimiz Sallalahu Aleyhi ve Selem buyurdular ki:
–Elhamdülillah! Mevla gözünden sebepleri kaldırdı.
Efendimizin bu sözünden ne anlıyoruz, yağmur için bulut sadece sebeptir.
Düşünün bakalım, yağan yağmuru özelliği tektir. Yağmur suyunu inceleseniz, yağan yağmurların sularının aynı olduğu görülür. Bütün meyveler yağmurdan aldığı rahmet ile gelişir ve olgulaşır. Toprak tek, yağmur tek ama meydana gelen, meyveler rengârenk, tatları çeşit çeşit, ebatları farkı. Hatta kokuları farklı, bazen insana farklı farklı faydalar sağlıyor. Bu kadar farklılık nereden geliyor.
Muhassıs olmasaydı, mütehassıs olur muydu?
Yanı rengi, o renk yapan.. O tadı, o tat yapan.. Kokuyu o koku yapan.. Kimdir? Bunlar olmasaydı, bu meyvelerin bu özellikleri olur muydu?
İnsan bunları düşünür mü? Sadece yemesini bilir. Yediğin bu meyve nasıl yaratıldı, ne hikmet ile senin yanına kadar geldi. Bunları düşünen yok..
Efendi Hazretleri'nden
Mevlâ ile aramızı iyi tutalım
Ey insanlar! Ne zannediyorsunuz? Bir insan öldüğü zaman, onun yok olup gittiğini mi zannediyordunuz? Elbette ki hayır. Öldükten sonra, toprağa konacağız, toprak olacağız, toz olacağız, havalarda uçuşacağız. Hangi şartlarda ne olursa, Allah Celle Celaluhu her bir zerremizi bir araya toplayacak, bizi biz olarak yaratacak.
Rabbimizin ne büyük güç ve kudret sahibi olduğunu anlamak için şu meseleye dikkat edin. Bir mezarlığı düşünün binlerce kabir, her kabrin içinde çürümüş bedenler, hiçbir bedenin cüzleri başka bedenin cüzleri ile birleşmez. Her beden kendi cüzi ile tekrar meydana gelecek. Her beden kendi ruhu ile buluşacak.
Allah Celle Celaluhu şöyle buyurdu:
"Ruhlar çiftleştirildiği zaman" (81/7)
Bu işler çok acayip işlerdir. Bunları, felsefi ilimlerle anlamak mümkün değildir. Kıyas kabul etmez. Rabbimizin yaptığı işlere aklımız sırrımız ermez. Hiçbirimizin ruhu başkasının bedeni ile birleşmez. Her beden kendi ruhu ile birleşecek.
Ya Rabbi! Bize yardım et.
Kardeşlerim! Bu meseleleri böyle bilelim. Hiçbir zaman kendimize güvenmeyelim. Yarın ne olacağımızı biz bilemeyiz ama Rabbimiz biliyor. Yarın ne ile karşılaşacağımızı O biliyor. Mademki her şey onun kudret elindedir, O'nunla barışık olalım.
Bir zaman gelecek yer yüzü başka bir yeryüzüne, göklerde başka göklere dönüşecek. İşte o zaman insanlar kabirlerinden çıkacaklar. İnsanların yeniden dirildikleri o gün Rabbimiz şöyle buyuracak:
"… Bu gün mülk kimindir? Vahid kahhar olan Allah'ındır." (40/16)
Vay başımıza geleceklere! İşte o zaman sorarım size:
Nerede tapularınız?
Nerede apartmanlarınız?
Nerede arabalarınız, yatlarınız?
Rabbimiz bizleri dinsizlikten, imansızlıktan muhafaza etsin.
Bu insana Allah Teala'dan başka vaaz edecek kimse yoktur.
"Din ilahi bir konudur."
Bu düsturu Rabbimiz vaaz etti, bu düsturu O ortaya koydu başkası koymadı ve koyamaz. Peygamberanı İzam, Rabbimizin emrettiği şeyler insanlara haber verirler, başka bir şey yapamazlar.
PİŞMANLIĞIN BİR FAYDASI OLMAYACAK
Ne mutlu o kimseye ki, sadece Rabbimizin dinine bağlıdır, onun vaazı nasihatlerini dinler. Başka da kimseyi dinlemezler. Kıyamet saati yaklaştığında İsa Aleyhisselam dünyaya teşrif edecekler. O yeryüzüne indiği zaman Hıristiyanları ele alacak ve onlara:
–Benim şeriatımı mahvettiniz, ben size İncil'i böyle mi bıraktım. İncil'imi ne hale getirdiniz?
İsa Aleyhisselam şeriatını bozan, İncil'i tahrif edenler en ağır şekilde cezalandıracak.
Sonrada ahirete hayatında ebedi kalacakları cehenneme gönderilecekler.
Kitabı tahrip etmeden, Mevla'dan geldiği gibi niçin okumadınız? Kitabı niçin tahrip ettiniz? Maksadınız nedir? Bütün yaptıklarınız eğer Mevla'ya ibadet etmek içinse, bunda da büyük yanlış yaptınız. Mevla size dini nasıl vaaz etti ise, öyle uygulayacaksınız. Bunda değişiklik yapmak, beğenmemek, yanlış değerlendirmeler yapmak kimsenin haddine değil. Bunun hesabı ahiret de çok acı bir şekilde sorulacak, pişmanlıkta olacak ama iş işten geçmiş olacak.
Bu konuda Rabbimiz şöyle buyuruyor
"Görecek olsan o vakit ki, günahkârlar Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş oldukları halde, "Rabbimiz! Gördük ve işittik, artık bizi geri çevir. Biz sâlih amel işleyelim. Şüphe yok ki, biz kat'i sûrette inanmışlarız, derler." (32/12)
O gün Rabbimizin huzuruna çıktımızda bir takım kimseler başlarını kaldıramayacak, boyunları bükük bir vaziyette duracaklar. Onlar o kadar rezil–i rusvay olacaklar ki, onların durumlarını kelimelerle anlatmanın imkânı yok. Onların bu rezil duruma düşmelerinin sebebi Mevla Teala'nın emirlerini yerine getirmemeleridir. Mevla'nın emirlerini ciddiye almamalarıdır.
O gün bu reziller şöyle yalvaracaklar:
–Ya Rabbi! Sana ibadet etmenin ne kadar önemli olduğunu şimdi anladık. Bizi dünyaya gönderde sana ibadet edelim. Güzel ameller işleyerek huzuruna gelelim.
Görüyor musunuz ne büyük nimet içinde olduğumuzu. Onlar Rabbimizin emirlerini dikkate almadılar, dikkate almamakla kalmadılar, Mevla'mızın ayetlerine savaş açtılar. Onların İslam dinine açtıkları savaşın yanlışlığını daha ölüm meleğini görür görmez anlamaya başladılar.
Ahirette Mevla'nın huzuruna çıkıldığında pişmanlığın bini bir para, yalvarmanın ağlamanın haddi hesabı yok. Gerçeği görecekler, yakinen bilecekler ama çare yok.
Şöyle diyecekler:
–Ey Rabbimiz! Gördük, işittik, bizi bir daha dünyaya gönder.
Şimdi niçin aşamıyorsunuz? Şimdi şeytanı işlerle uğraşmaktan Mevla'ya kulluk etmek akıllarına gelmiyor. Şimdi elinizde imkân var, gerektiği şekilde iman edip ibadet etmezseniz pişmanlık kesindir.
Görüyorsunuz değil mi? İşte bu durumdan ders çıkaralım, ibadetlerimizi edeple, ihlâsla yapalım.
NİMETİN KIYMETINI BİLMEK GEREK
Nefsimizi bizim düşmanımızdır. Düşmanımızın ne yapıyoruz? Devamlı şımartıyor, onun bir dediğini iki etmemeye çalışıyoruz. Aman Ağlatmayalım, aman sızlatmayalım, aman korkutmayalım el üstünde tutalım. İnsan cahıl olursa böyle davranır.
Bu durumu Rabbimiz şöyle haber veriyor:
"İnsana nîmet verdiğimiz zaman kaçınır, yan çizer ve ona bir şer isabet edince de ye'se düşer." (17/83)
Rabbimiz yağmuru devamlı ve insanlara lazım olduğu kadar yağdırsa, bu durum bizim kârımıza mı yoksa zararımıza mıdır? Hiç tereddütsüz bizim zararımızadır. Çünkü biz bir şeyin ihtiyacını hissetmezsek, o şeyin Allah'tan geldiğini unutacağımız gibi Allah'ı da unuturuz.
Bazen şahit oluyoruz, yağmurlar kesiliyor, insanlar, hayvanlar, bitkiler ve toprak yağmura hasret kalıyor. İşte o anda rabbimiz hatırlıyor ve ondan yardım istiyoruz. Rabbimiz yağmuru kesiyor ve kullarını kendisine yalvarttırıyor. Bu çok önemli bir durumdur, işte bu duruma gelen kişi yada kişiler Mevla'mızdan talepte bulunurken mühim ve önemli şeyler isteyelim. Boş şeyler istemeyelim.
Rivayet edilir ki; bir adama üç makbul dua hakkı verilir. O sırada hanımı da adamın yanında bulunuyordu. Adam dualarını yapmaya başladı, birinci duasında:
–Ya Rabbi! Şu hanımımı dünyanın en güzel kadını yap!
Dua kabul oldu ve kadın öyle bir güzelliğe kavuştu ki, dünya da bir eşi daha yok. Kadın bir kendi haline birde kocasının haline baktı ve kararını verdi:
–Bu saatten sonra seninle evli kalamayız, ayrılacağız. Ben bu halimle krallara, padişahlara layığım.
Adam şaşırdı, yılardır beraber yaşadığı hanımına bir iyilik yapayım derken, kadın elden gidiyor, ne yapalım bu seferde ikinci makbul duasını yaptı:
–Ya Rabbi! Şu hanımımı çok çirkin bir kadın eyle!
Oda ne, kadın o kadar çirkin bir hal aldı ki, bu çirkinlikle bir arada durmak mümkün değil. Baktı olacak gibi değil bu seferde üçüncü makbul duasını yaptı:
–Ya Rabbi! Hanımını eski haline döndür!
Üç makbul dua da heba oldu gitti. Böyle mi olmalıydı, eline geçen büyük nimeti nasılda heba etti. Hâlbuki bu adamın yerinde olsak nasıl dua ederdik? İlk makbul duayı "ya Rabbi! Bana rızanı kazanmayı nasıp et!" ikinci makbul duada, "ya Rabbi! Bizi Resulünün yolunda yaşat!" üçüncüde de, "ya Rabbi! Son nefesimizi şehit olarak vermeyi nasıl et!"
SEBEPLERE TAKILIP KALIYORUZ
Mevla'mızın kurduğu şu muazzam nizama kimsenin aklı sırrı ermez. Şu yağmuru düşünün, bunun sırrını anla bakalım, anlayabiliyor musun? Uçakla yolculuk yapıyoruz, bir bakıyorsun bulutların üstündesin, masmavi bir gökyüzü, her taraf güllük güneşlik. Sonra bir bakıyorsun, uçak bulutun içine girmiş, şiddetli bir yağmur yağıyor. Az önce güneş, az sonra bulut ve yağmur, anla bakalım anlayabilirsen, bunun hikmetini.
Yağmurun hikmetini bilemezsiniz, sakın bilirim deme. Madem bilirsin, al dumanı yağdır bakalım yağmuru da görelim seni. Bunlar Rabbimizin ayetlerindendir.
Bir gün Aişe validemiz Efendimiz Sallalahu Aleyhi ve Sellem'e:
–Bulutsuz yağmur gördüm, der.
Efendimiz Sallalahu Aleyhi ve Selem buyurdular ki:
–Elhamdülillah! Mevla gözünden sebepleri kaldırdı.
Efendimizin bu sözünden ne anlıyoruz, yağmur için bulut sadece sebeptir.
Düşünün bakalım, yağan yağmuru özelliği tektir. Yağmur suyunu inceleseniz, yağan yağmurların sularının aynı olduğu görülür. Bütün meyveler yağmurdan aldığı rahmet ile gelişir ve olgulaşır. Toprak tek, yağmur tek ama meydana gelen, meyveler rengârenk, tatları çeşit çeşit, ebatları farkı. Hatta kokuları farklı, bazen insana farklı farklı faydalar sağlıyor. Bu kadar farklılık nereden geliyor.
Muhassıs olmasaydı, mütehassıs olur muydu?
Yanı rengi, o renk yapan.. O tadı, o tat yapan.. Kokuyu o koku yapan.. Kimdir? Bunlar olmasaydı, bu meyvelerin bu özellikleri olur muydu?
İnsan bunları düşünür mü? Sadece yemesini bilir. Yediğin bu meyve nasıl yaratıldı, ne hikmet ile senin yanına kadar geldi. Bunları düşünen yok..