Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hiçret Ama Nereye.......

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
HİCRET… AMA NEREYE?
Çocuk, babasına -“ Babacığım! Öğretmenimiz bir ödev verdi, yardım eder misin?” dedi. Baba da -“ Neden olmasın oğlum, nedir konu?” Çocuk -“ Hicret nedir? Neden hicret edilir? Hicretin sonuçları nedir? Bu konuda beni aydınlatabilir misin?” –“ Tabi yavrum derhal!” “Hicret, Mekke’ de müşriklerin ağır sosyal ve ekonomik baskılarına maruz kalan ve inançlarını yaşamakta sıkıntı çeken Müslüman’ların, dinlerini rahatça yaşayabilecekleri bir başka yere göç etmeleridir. Bu göçte en azından, durum değişinceye kadar geri dönmeme düşüncesi vardır
Bu nedenle ilk göç Habeşistan’a olmuş ve bir kısım Müslümanlar dinlerini rahatça yaşamak ve hayatlarını buna göre düzenlemek üzere oraya gitmişlerdir. Giderken de Hz. Peygamber’in bir mektubunu Habeş İmparatoru’na götürmüşler, müşriklerin aleyhte baskılarına rağmen onun şahsında bir koruyucu bulmuşlardır. Bunun sonucunda da İslam’ın orada temeli atılmış ve tebliğ yerini bulmuştur.



Daha sonra esas hicret Mekke’den Medine’ye olmuş, hem İslam’ın gelişmesi, hem tebliğin yayılması, hem de İslam Devleti’nin temeli orada gerçekleştirilmiştir.”



- “ Teşekkür ederim babacığım.”



Adam daha sonra kendi kendine düşünceye daldı. Hicret sadece bunlarla sınırlı ve bu kadar mıydı? Başka hicretlerde olabilir miydi acaba? Daldı gitti…



Düşünürken, yasaklardan uzaklaşıp emirlere uymanın, şerlerden ayrılıp hayırlara varmanın da bir çeşit hicret olduğu geldi aklına. Öyle ya bir alemden ( günahlar ve şerler ), bir başka aleme ( hayırlar ve güzellikler ) geri dönmemek üzere gidiş de bir hicret değil miydi?



Biraz daha düşününce bir başka bakış açısına ulaştı:



Ben düşüncesinden uzaklaşıp biz düşüncesine varmak, kendisi için yaşamakla yetinmeyip diğer insanlar için yaşamak da, benlikten bizliğe bir hicret sayılmaz mıydı? Öyle ya! Yalnızca kendi duyguları, düşünceleri ve maddi varlığı için yaşayan bir insan olup; herkesi, her şeyi kendi hizmetinde kullanma düşüncesinden uzaklaşıp, kendini gerek fizik, gerekse manevi varlığıyla insanların hizmetine adamak da bir çeşit hicret olmalıydı.



Ama bununda ötesi, bunun da üstü olmalı değil miydi?



Düşünürken beyni patlayacaktı bu daha ötesi konusunda. Sonuçta biz düşüncesinin de yeterli olmayabileceği, bunun ötesinde bir “O“ düşüncesi olması gerektiği geldi aklına. Öyle ya, her şeyi yoktan, sevgisiyle ve sevgisinden var eden bir “O” vardı. Peki, O’na hicret nasıl olacaktı? Her şeyde O’nu görmek her şeyi O’ndan bilmek mutlaka gerekliydi; ama yeterli miydi? Her yaptığını O’nun için yapmak, her söylediğini O’nun için söylemek ve bütün düşüncelerini O’nun rızası doğrultusunda düzenlemek… Evet, işte buydu!



O zaman gerçek hicret “BEN” den “BİZ” e “BİZ” den “O” na olan hicretti. O zaman O, kulunun gözüyle görür, diliyle söyler ve eliyle işlerdi. İşte gerçek hicret “O” na ve yalnızca “O” nun rızasına idi.



Çok rahatlamıştı adam.
 
Üst Alt