Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Hiç Ölmeyecekmiş Gibi Dünya İçin, Yarın Ölecekmiş Gibi Ahiret İçin Çalış"

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Günlük hayatta tembelliği İslami bir söylemle reddetmeyi gayeleyen bir hadis dikkat çekicidir. Bu hadisi hemen hemen herkes "Hiç Ölmeyecekmiş Gibi Dünya İçin, Yarın Ölecekmiş Gibi Ahiret İçin Çalış" şeklinde bilir ve aynen lafzı gibi de idrak eder.

Gerçi bu hadisi beyan edenler, her nedense sadece "Hiç Ölmeyecekmiş Gibi Dünya İçin Çalış" kısmıyla örneklendirirler. Fakat yanlış tevil edilen bu hadisin aslı nedir?

Kesb, kelime olarak mal gibi maddî kazançlar için kullanıldığı gibi, ilim gibi, hayır veya şer gibi mânevî kazançlar için de kullanılır.

Gerçi dinimiz, ahirete öncelik verilmesini esas almış ise de, müntesiblerinden dünyayı ihmal etmemelerini de talep eder. Dünyanın ihmal edilmemesi, maddî kesbe yer verilmesi demektir.

Ancak, dilimizde "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi âhiret için çalış" şeklinde şöhret yapan hadis, daha farklı bir şekilde Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan rivayet edilmiştir. Suyûtî'nin Câmiu's-Sağîr'de kaydettiği bir veçhi şöyledir ki, İslami düşüncede bunu teyid eder;


"Hiç ölmeyeceğini zanneden kişi gibi (dünya için) çalış, yarın öleceğinden korkan kimse gibi de (dünyaya bağlanmaktan) kaçın."

Bu hadise, ulemânın verdiği cevaplardan biri şöyledir. "Eğer insan ebedî yaşayacağını bilirse dünyaya hırsı azalır ve bilir ki, arzu ettiği dünyalık, onu talepteki hırs ve koşuşturmayı bir kenara bıraksa bile elinden kaçıcı değildir. Şöyle der: "Dünyalığımı bugün kaçırsam bile yarın elde ederim, nasıl olsa ben ebedî yaşayacağım." Bu sebeple Resûlullah: "Dünyalık hususunda ebedî yaşayacağını zanneden kimsenin ameliyle amel et, dünya işleri için hırslı olma" buyurulmuştur."


Bu te'vile göre, hadis hoş bir metod ve tatlı bir lafızla dünyalık talebinde teenni ve hafifliğe teşvik etmiş olmaktadır. Hadis, diğer taraftan âhiret ameliyle ilgili olarak da, -hadisin zahirinde görüldüğü üzere- "yarın öleceğini zanneden kimsenin gayretiyle gayret göster" irşadında bulunmuş olmaktadır.

Kur'ân-ı Kerîm, "Ailene namazı emret!" (Tâha 132) açıklığında bir emirle, dünya işlerine teşvîke yer vermez. "Namaz kıl!", "Oruç tut!", "Zekat ver!", "Ahiret dünyadan daha hayırlıdır" gibi pek çok irşatlarla ibadet hayatımızla ilgili açık emirlerde bulunduğu halde, insanları iş hayatına ve dünyevî kazanca teşvîk edici sarîh emirlerde bulunmaz. Fakat bu, Kur'ân'da o meselenin yer almadığı manasına da gelmez.


Ancak dünyanın, ahiret ile mukayese edilemeyeceği ve aynı değerde olmayacağı hadisle vurgulanmıştır. Bu meselenin zihinlerde yanlış yer etmemesi için hadisin doğru yevili önemlidir.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
HİÇ ÖLMEYECEKMİŞ GİBİ AHİRETE, YARIN ÖLECEKMİŞ GİBİ DÜNYAYA ÇALIŞ

Resûlullah’ın yanlış bilinen bir hadis-i şerifini düzelterek açıklayalım. Resûlullah (S.A.V) Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Hiç ölmeyecekmiş gibi ahirete, yarın ölecekmiş gibi dünyaya çalış.”
Kurân-ı Kerim âyetleriyle uyuşan yukarıdaki hadis-i şeriftir. Ama insanlar bunun tersini söylemektedirler. Yâni, “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış” demektedirler. Böyle kabul ettiğimiz zaman, dünya hayatının ahiretten önce geldiğini benimsemiş oluyoruz, dünyayı ahirete tercih ediyoruz. Halbuki, Kur’ân-ı Kerim âyetlerine baktığımız zaman, Yüce Rabbimiz daima ahiret hayatının önde olduğunu ifade etmiştir.

87- A’LÂ-16, 17; Fakat siz dünya hayatını ahirete tercih ediyorsunuz. Oysa ki ahiret, dünya hayatından daha iyi ve daha bâkidir.
57/HADİD 20: Bilirsiniz ki dünya hayatı; Bir oyun, eğlence, süslenme, aranızda övünme ve daha çok da mal, evlat sahibi olma davasından başka birşey değildir. Bu durum bir yağmurun bitirdiği, çiftçinin de hoşuna giden bitkiye benzer; sonra o bitki kurur. Sonunda da çer çöp haline gelir. (İşte böyle olanlar için) ahirette şiddetli bir azap, (Allah’ın rızasını dileyen insanlar için ise) Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçinmedir.

Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, bir başka hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Dünya hayatına dünyada kalacağın kadar çalış, ahirete de sonsuz kalacağın kadar çalış.”
Dünya hayatımızla ahiret hayatımızı mukayese edecek olursak, Yüce Rabbimiz âyetlerde dünya hayatının adeta bir kuşluk vakti kadar olduğunu ifade buyurmaktadır. Halbuki, ahiret hayatı sonsuzdur.
Öyleyse, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz buyuruyor ki: “Hiç ölmeyecekmiş gibi, (sonsuz bir hayatla yaşayacağın ahirette kalacağın kadar) ahiret hayatına, yarın ölecekmiş gibi, (dünyada kalacağın kadar da) dünya hayatına çalışmalısın.”

75- KIYAME-20,21;“Kellâ bel tühıbbûnel’acilete ve tezerûnel’ âhıreh.”
Hayır, siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz. Ve ahireti terkedip, bırakıyorsunuz.

Dünya hayatının esiri olan insanlar için durumun ne olacağını ise Allahû Teâlâ Naziat Suresi’nin 35, 36, 37, 38, 39, 40 ve 41. âyet-i kerimelerinde dile getirmiş.
79- O gün insan ne yaptığını, (çalışmasını) görecektir. (Kişinin kendi çalışması önüne gelecektir.) Cehennem, (her bakanın görebileceği şekilde) kendisine gösterilir. Artık her kim azgınlık edip dünya hayatını tercih ederse şüphesiz ki cehennem öyle kimselerin varacağı bir yerdir. Fakat kim Rabb’inin makamından korkar da, nefsani arzularından kendisini alıkoyarsa onun varacağı yer de elbetteki cennettir.

İnsanoğlu nefsine uyarak dünya hayatını tercih edebilir, ya da ruhun talebine uyarak ahiret hayatını tercih edebilir. Bu iki tercihten insan için doğru olan kesinlikle ahiret hayatıdır. Hatta dünya hayatını ahiret için kullanmasıdır. Kur’ân-ı Kerim’de dünya hayatı, mal ile temsil ediliyor.

18- KEHF- 46; Mal ve çocuklar dünya hayatının süsüdür, ziynetidir. Allah katında bâki olan ise derecat kazandıran salih amellerdir.
89- FECR-20; Malı bir yığma tutkusu ve hırsı ile çok seviyorsunuz.
90-BELED-6; O: “yığınla mal tüketip, yok ettim diyor.”
9-? TEVBE-34 Ey iman edenler! Gerçek şu ki (Yahudi) bilginlerinden ve (Hristiyan) rahiplerinden çoğu insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar.
35- FATIR-15; Ey insanlar! Siz Allah’a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise ganiy (hiç birşeye ihtiyacı olmayan)dır, hamid (övülmeye layık)tır.
Eğer biz sürekli Allahû Teâlâ’ya ihtiyaç içindeysek, Allah’ın emrine tâbî olmamız, teslim olmamız gerekir.
47- MUHAMMED-38 İşte siz öyle kimselersiniz ki, Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz ama buna rağmen sizden kimi cimrilik etmektedir. Kim cimrilik ederse artık o ancak kendi nefsine cimrilik etmektedir. Allah ise ganiydir.
Fakir olanlar ise sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip değiştirir, sonra onlar sizin benzerleriniz de olmazlar, sizin gibi mala cimrilik etmezler. Onlar Allah’ın yolunda infak ederler.

Yüce Rabbimiz her zaman dünya hayatını kazanmamızı ama bunu Allah yolunda feda etmemizi, Allah yolunda tüketmemizi istiyor.
Mal sahibi olmamak demek, aç susuz durmak, çalışmayı terketmek anlamına gelmiyor. Fark Allah’tan kaynaklanan değerleri, maddeden kaynaklanan değerlerin üstünde tutmaktır. Yâni ilmi mala tercih etmektir. Mü’min, ölümlüye (faniye) yâni mala teslim olmak pahasına kendisine sunulan Allah’ın ilim, irfan nimetini terketmez. Çünkü, dünya hayatının mal nimeti, önde tutulursa, tercih edilirse Allah’a ulaşma yolunun üzerindeki kişi için bir engel oluşturur ve kişinin Allah’a teslimiyetine mani olur. O halde eğer dünya malı, dünya hayatı bizimle Allah arasında bir engelse, bu engelin kaldırılması ancak Allah’ın emrettiği biçimde bu malın Allah yolunda harcanmasıyla mümkündür. Allahû Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de bunu dile getiriyor. Sırat-ı Müstakiym’den sapmak anlamındaki, kökten türeyen malın, kendi ümmetinin dengelerini alt üst edeceğini Resûlullah (S.A.V) Efendimiz 14 asır evvel haber vermiştir: “Sizler artık putperest olmazsınız, ama sizler dünyaperest olursunuz, malperest olursunuz.”
O halde görülüyor ki, Resûlullah (S.A.V) Efendimiz Allah’a giden yolun üzerinde en büyük put olarak dünya hayatını ve malı göstermiştir ve yine Resûlullah (S.A.V) Efendimiz hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Allah’a yemin ederim ki, sizin için korktuğum şey yoksulluk değildir. Sizin adınıza korktuğum şey, dünya nimetlerinin önünüze saçılması ve tıpkı eski toplumlar gibi bu nimetler yüzünden birbirinize girmenizdir.”
Resûlullah (S.A.V) Efendimiz buyuruyor ki: “Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi de maldır. Yâni dünya hayatıdır.”
Resûlullah (S.A.V) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Bizans hazineleri elinize geçtiğinde nasıl bir topluluk haline geleceğinizi biliyor musunuz? Allah’ın istediği topluluktan başka bir şey olacaksınız. O zaman çekişeceksiniz, hasetleşeceksiniz. Birbirinize sırt çevireceksiniz. Ve nihayet kin ve öfkeyle birbirinize girip muhacirlerin barınaklarına üşüşeceksiniz ve birbirinizin boynunu mal için vuracaksınız.”
Ümmeti kavgaya, kine, nefrete ve nihayet can alıp, kan dökmeye götürebilecek bir felaket olan mal fitnesi, ümmet-i Muhammed’in en büyük imtihanıdır.
İşte olay buysa, tercihimizin ahiret hayatı olması lâzımdır. Dünya hayatını da ahiret hayatı için harcamamız, feda etmemiz gerekir. Bunu gerçekleştirebilmek için Allahû Teâlâ başlangıç noktasında iki tane temel alternatifle bizi serbest bırakmış.
 
Son düzenleme:

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
10/ YUNUS -7: Innelleziyne lâ yercûne likaâenâ ve radû bilhayâtiddünyâ vatme’ennû bihâ velleziyne hüm an âyâtinâ gaâfilûn .
Onlar ki bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allaha ulaştırmayı) dilemezler, dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır, onlar ayetlerimizden gâfil olanlardır.
Allah’ın âyetleri Allah’ın ilmini ifade ediyor. O halde, dünya hayatını temsil eden mal, ahiret hayatını temsil eden ilim.
Hz. Ali (R.A)’a şöyle bir soru soruluyor:
-Dünya malı mı, ilim mi?
Buyuruyor ki;
-İlim. Çünkü, dünya malını siz korursunuz ama ilim de sizi korur.
Buradan hareketle biz bir sonuca gitmek istersek, bizimle Allah arasındaki ilişkilerde 28 basamağın üçüncü basamağındaki tercihimiz; Allah’ın Zat’ına ulaşmak olmalı, yani dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmayı dilemeliyiz.
Ruhun talebine uyan insanlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Nefsin talebine uyan insanlar da dünya malını, dünya hayatını dileyenlerdir.
Allah’ın Zat’ına ulaşmayı dileyen insan için Allah’ın 99 esmasından bir tanesi “Er Rahim” esmasıyla Allah o kişinin üzerine tecelli eder. Ve ondaki Hicab-ı Mesture’yi kaldırır, onun kulaklarında işitmeye mani olan engeli, vakrayı kaldırır. Onun kalbinde fıkıh etmeye mani olan engeli, ekinneti kaldırır ve ihbatı yerleştirir. Ve kişi âmenû olur.
Âmenû olan insan için dünya hayatı açısından yapabileceği şey, Allah’ın emrine uygun olarak üzerine farz kılınan zekâtı vermesidir. Çünkü, zekât mal ile yapılan bir ibadettir ve kul hakkıdır. Hz. Ebubekir (R.A) buyuruyor ki: “Özellikle zekâtını vermeyen kişilere karşı savaşacağım.” Hz. Ebubekir (R.A) hiç bir zaman “Namaz kılmayanlara savaş açacağım.” dememiştir. O halde bir tarafta kul hakkı, diğer tarafta namaz var. Bu noktada tercihin öncelikli olarak kul hakkına verilmesi emredilmektedir. Eğer kul hakkının verilmesiyle gerçekleştirilen bir ibadet olan zekât varsa, mutlaka önce zekâtı vermemiz lâzımdır.
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, hadis-i şerifinde buyuruyor ki: “Herşeyin başı helâl lokmadır.”Kazancımızın kursağımıza giren bölümünün helâl olmasını istiyorsak mutlaka malımızın Allahû Teâlâ’nın üzerimize farz kıldığı %2,5 olan zekâtını vermemiz lâzım. Zekâtını vermeyen bir insan kursağına haram lokmayı indirmiş oluyor.
Zekâtın kimlerin hakkı olduğunu Allahû Teâlâ Tevbe Suresi’nin 60. âyet-i kerimesinde dile getiriyor:
9-TEVBE-60 ,“Sadakalar, zekâtlar Allah tarafından bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere, zekât toplamaya memur olanlara, gönülleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda savaşanlara ve yolculara sarfedilir. Allah âlimdir, hakimdir.


FECR-27: Yâ eyyetühennefsülmutmainne.
Ey mutmain olan nefs!
FECR-28: İrci’ıy ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh.
Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. (Ey ruh) Allah’a (Rabbine) geri dönerek ulaş,
FECR-29 : Fedhuliy fiy ibâdiy.
(Ey fizik vücud) o zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman), (bana kul olursun) kullarımın arasına gir.

Evvela âyet-i kerimede de ifade buyurulduğu gibi, Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne kişi tarafından geçilmiş ve mutmain olan bir nefse Allah hitap ediyor: “Sen şimdi (beşinci basamağa ulaş) Rabb’inden razı ol, (altıncı basamakta) Rabb’in de senden razı olsun, (ve yedinci basamakta) nefsini tezkiye et” diyor.
Nefs tezkiyesini gerçekleştiren kişinin ruhu mutlaka Allah’ın Zat’ına ulaşmış, vuslatı gerçekleştirmiştir. Ve fizik beden de bunlara paralel olarak Allah’a kul olmuştur.
Yaratılış gayemiz Allah’a kul olmaktır.

ZARİYAT-56 : Ve mâ halaktülcinne vel’inse illâ liya’büdûn.
Biz insanları ve cinleri başka bir şey için değil bize kul olsunlar diye yarattık.
Allah’a kul olabilmenin ön şartı, ahireti tercih etmektir. Allah’a kul olmanın ön şartı mutlaka dünya hayatını ahiret için harcamaktır ve kalubelâ gününde Allah’ın bizden almış olduğu misak, ahd ve yemini yerine getirerek, ahiret saadetine ulaşmaktır.
Ahiret saadetine ilaveten kişi bu noktadan itibaren Allah yolunda mücahadesine devam ederse; nefsini tasfiye edebilirse mutlaka ve mutlaka nefsini Allah’a teslim etmiş olur ve böylece o kişi için dünya da cennet olur.

Bütün insanların peşinden koştuğu ahiret ve dünya saadetidir. O halde peşinden koştuğumuz ahiret ve dünya saadetini elde edebilmek, başlangıç noktasında ahireti dünyaya tercih etmektir. Veya başka bir deyimle, nefsimizin talebine değil, ruhumuzun talebine uymaktır.
Üçüncü basamakta Allah’a ulaşmayı dileyen kişi Allah’ın yardımıyla 21. basamağa ulaşır. Ve ahiret hayatını dünya hayatına tercih eder. Dünya hayatını ahiret için harcamaya başlar. Sonunda sonsuz olan ahiret saadetini bu dünyada da ölünceye kadar yaşar.

Tabii buradaki dünya hayatındaki çalışmak Allah’ın âyetlerinden bağımsız olarak çalışmak anlamına gelmez. İnsanların, dünya hayatının bir ibadet olduğunu söylediklerini biliyoruz. Ama Allah’ın evliyası, dünya hayatının zikirle ikâme edilmesi halinde ibadet olacağını hep açıklamışlardır. Abdülhalik Gücdevanî Hazretleri bunların başında gelmektedir. Dünya hayatımızın ibadet olabilmesi için, o çalışmanın muhakkak ki zikirle yapılmasıyla mümkündür. Çünkü, Yüce Rabbimiz buyuruyor ki:

73/ MÜZEMMİL-8: Vezkürisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtiylâ.
Rabb’inin (Allah'ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş, vasıl ol).

Allah’ın ismiyle yapılan zikrin farz olduğunu, Allah bu âyet-i kerimede açıklamaktadır. Ama sadece Allah’ın isminin kalbimizde tekrarı değil, aynı zamanda bu zikrin daimî olarak yapılması da üzerimize farzdır.

4/ NİSA-103: Namaz kıldıktan sonra, otururken de ayaktayken de, yanüstü yatarken de hep Allah’ı zikredin. Emniyete kavuşunca namazı erkânıyla kılın.

Muhakkak ki namaz mü’minlerin üzerine vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.
İnsan hayatında sadece bu üç fiil söz konusudur. Ya kişi oturuyordur, ya ayakta çalışıyordur veya yatağında yan üstü yatıyordur. Öyleyse hayatımızı tamamiyle kaplayan bu üç fiilin herhangi birisinde olmamız halinde, mutlaka zikretmemiz emir buyuruluyor. Eğer dünya hayatı içinde çalışıyorsak, bu çalışmanın muhakkak ki âyet-i kerimede belirtildiği gibi zikirle yapılması lâzım. İnsanların dünya hayatını daima ahiretten önde tuttuklarını da, Allahû Teâlâ bizlere açıklıyor.
 
Üst Alt