Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Herkezin Tefsir yazması uygunmu? Kimler Tefsir yazabilir?

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Peygamber Efendimiz (S.A.V), hadîs-i serifinde söyle buyuruyor: " Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz. " Bu hadîs bize Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in uykudayken kalp zikri halinde oldugunu söylüyor.
Yine Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir baska hadîsinde " Âlimin uykusu cahilin ibadetinden iyidir. " buyuruyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in hadîs-i seriflerinde "âlim" diye vasiflandirdigi daimî zikrin sahibi olan kisilerdir. Nitekim bir baska hadîs-i serifinde " Hikmet sahibi âlimler, fikih açisindan nebîler gibidir. " buyuruyor. öyleyse Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in "âlim" diye vasiflandirdigi kisiler daimî zikrin sahibi olan insanlardir. Gerçekten öyle mi?

Allahû Tealâ, Bakara Suresinin 269. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:

2/BAKARA-269: Yu'til hikmete men yesâu, ve men yu'tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
(Allah) HIKMET'i diledigine verir. Kime hikmet verilmisse andolsun ki; ona çok hayir verilmistir. Bunu da ancak ulûl' elbab tezekkür edebilir.

öyleyse ulûl'elbab olan kisiler ayni zamanda hikmet sahibi olanlardir . Allahû Tealâ'nin kendilerine hikmet verdigi kisiler, mutlaka daimî zikrin sahipleridir.
Hikmet sahibi olmak ne saglar?
Diger insanlardan ayricaligi nedir?
Farkli olan özelligi nedir? Allahû Tealâ, söyle buyuruyor:

3/AL-I IMRAN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu mutesâbihât(mutesâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ tesâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te'vîlih(te'vîlihi), ve mâ ya'lemu te'vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)."
O (Allah) ki; Kitab'i, sana O indirdi. O'ndan bir kismi muhkem (mânâsi açik, yorum götürmez, süphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açik ve kesin âyetler)dir. Digerleri ise mütesabih (mânâsi kapali, açiklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde egrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çikarmak ve (kendi yararina uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')in mütesabih olan kismina uyarlar. Halbuki onlarin tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. Ilimde derinlesmis olan RASIHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: "O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katindan (indirilme)dir." Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.

Muhterem okuyucular, bu âyet-i kerimede 3 grup insan ifade ediliyor. Bunlardan 1. grup; kalbinde zeyg olanlar . Allah tarafindan yetkili kilinmadiklari halde Kur'ân-i Kerim âyetlerini kendi zanlarina göre tevil ederek insanlari hidayetten men edenler. Günümüzde Kur'ân'daki Islâm'i yasayan atese çagiran dîn adamlari bu sinifin içine giriyor. Ilimde köklesmis olan " rasihun " ise Kur'ân-i Kerim'in muhkem ve mütesabih âyetlerine inanan, hepsi Allah'tandir diyen ama mütesabih ayetleri tezekkür edemeyenlerdir. Kur'ân-i Kerim âyetlerini tezekkür edebilen, açiklama yetkisine sahip olan ise " ulûl'elbab "tir .
 
Son düzenleme:

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
SECDE-24: Onlardan (insanlardan) imamlar (mürşidler) kıldık, emrimizle insanları hidayete erdirsinler diye, sabırlarından dolayı ve âyetlerimize (Allah’ın âyetlerine) yakîn hasıl ettikleri için.

O zavallılar bu ayete meal verirken parantez içinde yahudiler yazarak Kuranın tüm zamanlara hitab eden bir kitap olduğunu ve bu imamları örtüyorlar.
aşağıdaki ayete dikkatle bakın inşaallah

MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Herbir grup oraya (cehenneme) atıldığında, cehennem bekçileri (vazifelileri) onlara: “Size nezir (ikaz edici, uyarıcı) gelmedi mi?” diye sorarlar.

sevgili kardeşlerim dikkatli bakarsanın ayette uyarıcı diyor çünkü her kavme peygamber gelmemiştir ve bu zamandada gelemez.Ama bir nezir mutlaka gelmiştir ve kıyamete kadarda gelecektir.

MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
(Cehenneme atılanlar) derler ki: "Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.”

ve yine dikkat edersek göreceğizki
Allah a inanan bu kişilerin Allah ın imamlarını delalette gördüğü açıkça belirtilmiş
bu zamandada Allah ın bu imamları unutulan hidayeti anlatıp hurafeleri yıktığı için bu insanlar bu nezirleri delalette görüyorlar

MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve derler ki: "Eğer biz işitmiş ve akletmiş (idrak etmiş) olsaydık burada, ateş ehlinin içinde mi olurduk?"
ve diyorlarki eğer biz kibirlenmeyip neziri dinleyip tabi olsaydık buradamı olurduk

Bu gün Diplomalı din adamlarına inanıp Allah ın tahin ettiği imamları inkar eden ler bilsinlerki Allah a teslim olmayı dilemedikleri için gidecekleri yer cehennemdir
ve bunun vebali Ateşe çağıran bu diplomalı imamlarındır

  1. 33/AHZAB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl(sebîlâ).
    Cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki; biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîm’inden) saptık.
 

andemirkan

New member
Katılım
9 Eki 2008
Mesajlar
16
Tepkime puanı
3
Puanları
0
3/AL-I IMRAN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu mutesâbihât(mutesâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ tesâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te'vîlih(te'vîlihi), ve mâ ya'lemu te'vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)."
O (Allah) ki; Kitab'i, sana O indirdi. O'ndan bir kismi muhkem (mânâsi açik, yorum götürmez, süphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açik ve kesin âyetler)dir. Digerleri ise mütesabih (mânâsi kapali, açiklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde egrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çikarmak ve (kendi yararina uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')in mütesabih olan kismina uyarlar. Halbuki onlarin tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. Ilimde derinlesmis olan RASIHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: "O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katindan (indirilme)dir." Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.

Payaşım için teşekküler,biraz büyük yazsaydınız da rahat okusaydık. :)

Ali İmran 7.ci ayette müteşabih ayetleri kimse anlamayacaksa ilimde derinleşmiş olanlar da anlamayıp sadece iman edeceklerse Allah neden Kuranda bize bildirsin ?

Y.N.ÖZTÜRK hocanın meali bana daha doğru geldi.
Selametle


Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Allah ve Kuranla aldatan adam: Yaşar Nuri

Yaşar Nuri’yi eminim ki, herkes tanır. Hafızlıkla başlayan ve politikacılıkla noktalanan enteresan bir hayat serüveni var. Bu enteresan hayat içerisinde öyle çelişkiler ve öyle gariplikler var ki, anlatmaya kalksak inanın kitap olur.

Son gösterisinin kitaplaşmış adı: ‘Allah İle Aldatanlar’
Meşhur bir söz vardır bilirsiniz, ‘Dinimi ta’n eden bari müselman olsa!’
Bu sözün asıl anlamı, ‘dindarlığımı eleştiren bari Müslüman olsa’ şeklindedir.
İşte bu söz, adeta Yaşar Nuri için söylenmiş…
Neden mi?

Çünkü hayatı boyunca Kur’an’ı istismar ederek Müslümanlara bühtan etmiştir de ondan. Bendeniz, yıllardan beridir bu şahısla ilgili periyodik aralıklarla bazı yazılar kaleme aldım. Hepsi de Yaşar Nuri’nin yanılgılarına işaret eden argümanlarla lebalep doluydu. Ama bu şahıs hepsini görmezden geldi. Kulaklarını tıkadı adeta. Son kitabını görünce, yüzleşmekten büyük bir rahatsızlık duyacağına emin olduğum ‘hayatının gafını’ bir kez daha yazmaktan kendimi alamadım.

Bundan önce bir kez Yenişafak gazetesinde, iki kez gerçek Hayat dergisinde ve Akılcı Yanılgı isimli kitabımın ikinci baskısının sonunda ek olarak yazdığım bu konuyu, mezkûr kitap vesilesiyle şimdi de sizlerle paylaşacağım.
Daha da açıkçası, Kur’an üzerinden istismara devam ettiği sürece, Yaşar Nuri kaçacak, ben kovalayacağım.
İsterseniz sözü daha fazla uzatmadan Yaşar Nuri’nin Kur’an’ı nasıl istismar ettiği hususuna geçelim.
Malum olduğu üzere, adına 28 Şubat süreci denen dö neme girildiğinde, sürecin dini açıdan tahkimi vazifesini üstlenen kişilerden birisi de işte bu baydı.

Yaşar Nuri, o günlerde, de ruhte ettiği ‘derin’ görev aşkıyla kollarını sıvadı ve gün deme ‘Türkçe namaz’ konusunu taşıdı.

Bütün tele vizyon lar yine ondan söz ediyordu. Haberlere bile tele fonla bağ lantı yapıyor ve esip savuruyordu. Bulunduğu her plat formda, İmam Hatip Okullarının kapatılmasının faziletin den dem vuruyor, mürteci diye yaftalanan Müs lümanların ‘örtülü bir şirk’ içinde olduğu iddiasıyla, imha edilmesi istenen insanlar hakkında, bir ‘Engizis yon’ cesaret ve ka rarlılığında fetvalar üretip, hüküm kesmede zerrece tered düt göstermiyordu.
İşte tam bu dönemde hızını alamayıp Türkçe namaz id dialarını, önsözünde; “Bu güne kadar yazdıklarımda ve konuş tuklarımda, bu kitaba uymayan ne varsa yanlıştır, bu kitaptaki veriler esas alınarak düzeltilecektir” ifadeleri bulu nan ve bu sözlerle neredeyse kutsal bir metin havası ve rilen Kur’an’ kitabına taşıdı.
Ama yine bir şeyi unut muştu. Zira aynı kitabın 28 Şubat öncesi baskısında, şimdi söylediklerinin tam aksini söylüyordu.
Aslında unutmuş filan değildi, o, bile isteye bir imha faaliyeti için, kendini inkâr etme pahasına da olsa böyle bir tahri fatı yapmayı kafasına koymuştu.

Klasik Yaşar Nuri opor tünizmi devreye girmiş ve okuyucuya hiçbir not düşül meden, aynı kitabın, aynı sayfasındaki, aynı konunun içeriği, küçük kalem dar beleriyle, olağanüstü derece de değiştirilmiş, bir anlamda tahrif edilmişti.
Bakınız, Yaşar Nuri’nin, yukarıdaki önsözdeki ifa deyle kutsallaştırdığı “Kur’an’daki İslam” kitabının 28 Şubat öncesi baskısının (16. Baskı), 582–583 numaralı say falarındaki “Kı raat konusunu anlatır mısınız?” sorusu nasıl cevaplanıyor:

“Kıraat, namaz sırasında Kur’an’dan bir miktarın okunma sı dır. Kur’an dışında okunan dualar kıraat kavramı içine girmez. İlahi kitap kendi bağlılarının zorunlu kulluk borçları olan namaz larda vahyin ilahi senfonisiyle az veya çok birlikte olmalarını esas almıştır. Bunun içindir ki, biz buradaki kıraat şartının an cak Kur’an’ın orijinal metniyle yerine getirile bileceğine inanmaktayız. Başka bir deyimle, na maz da Kur’an’dan okunacak kısmın, Kur’an’dan yapılmış herhangi bir dilden tercüme olmaması gerekir. İslam’a yeni girme vs. gibi zorunlu durumlarda tercüme okunabilirse de bu ancak geçici bir süre ola bilir. Esasen bunda büyütülecek ve ürkülecek bir taraf da yoktur. Çünkü Kur’an, okunacak mikta rın kişinin kolayına gelen kadar olduğunu açıkça belirtmiştir. (bk. Müzemmil,20)”

Şimdi de aynı kitabın 28 Şubat sonrası (34, baskı), aynı sayfadaki soruya verilen cevaba bakalım.

Soru aynı, ama cevap tamamen farklıdır.

Bir inkârın deklaras yonu sayıla bilecek bu tarihi cevabın, nasıl bir anlayışa hizmet ettiği apaçık ortadadır.

“Kur’an’ın “Namazda Kur’an okumak” diye bir beyanı yok tur. Kur’an okumak kutsaldır ibadettir. Geleneksel fıkha göre ise kıraat; namaz sırasında Kur’an’ dan bir miktarın okunmasıdır. Kur’an dışında okunan dualar kıraat kavramı içersine girmez. Hz. Peygamber, müminlerin zorunlu kulluk borçları olan namazlarda, vahyin ilahi senfonisiyle az veya çok birlikte olmalarını esas almış tır. Ancak, Hz Peygamber Kur’an’ı ezberleyip okumakta zorluk çeken sahabisine, fatiha yerine başka tesbih ve dualar okuyabilece ğini söylemiştir.(Bu konuda bk. Nesai, iftitah, 32; Tirmizi, mevakit, 110; İbn Hanbel, 4/353; Kurtubi Tefsiri, 1/126; Razi Tefsiri, 1/215 İşin esası şudur; Arapça okuyamamak, secde etme menin gerekçesi yapılamaz.
Arapçayı iyi okuyamayanlar kendi dillerinde çeviri ile na maz kılarlar. Esasen bunda büyütülecek ve ürkülecek bir taraf da yoktur. Çünkü Kur’an okunacak miktarın kişinin kolayına gelen kadar olduğunu açıkça belirtmiştir. (bk. Müzemmil 20)”
Gördünüz değil mi?

Hiç sıkılmadan cımbızla çıkarıl mış bir bölüm ve yerine itinasız bir biçimde monte edi len, etik değer kaygısının rafa kaldırıldığı ve doğrusunu isterseniz bir hayli komik başka bir hezeyan... Yaşar Nuri’yi bu yü züyle tanıyan birisi için, aslında hiç de sürp riz değil…

Gerçek bir pişkinlik örneği olan bu tahrifat metninde, dikkatinizi iki noktaya çekmek istiyorum. Çünkü bu hususlar sıradan bir değiştirme olmaktan çok, fıkhî ve itikadî manada bir sapmanın göstergeleridir.

Birincisi: İlk metinde; “İlahi kitap kendi bağlılarının zo runlu kulluk borçları olan namazlarda vahyin ilahi senfoni siyle az veya çok birlikte olmalarını esas almıştır.” denilerek kıraat (İlahi kitap ifadesinden ötürü) “farz” kategorisinde değerlendi rilmiş ve fakat ikinci metinde: “Hz. Peygamber, müminlerin zorunlu kulluk borçları olan namazlarda, vahyin ilahi senfonisiyle az veya çok birlikte olmalarını esas almıştır.” denilerek, kıraat (Hz. Peygamber ifadesiyle); bir anda sünnet konumuna çekilmiştir.

Dikkat edin! Bu şahıs; bir sürecin tahkimi için ‘farz’ ve ‘sünnet’ gibi hayati kav ramlarla oynamaktan zerre kadar çekinmeyerek, bir an lamda aldığı görev uğruna neleri harcayabileceğini de açıkça göstermektedir.
İkinci husus ise daha da vahim bir muhtevaya sahip tir.

Yine birinci metinde: “Namaz da Kur’an’dan okunacak kısmın, Kur’an’dan yapılmış herhangi bir dilden tercüme ol maması gere kir. İslam’a yeni girme vs. gibi zorunlu durum larda tercüme oku nabilirse de bu ancak geçici bir süre olabilir. Esasen bunda büyü tülecek ve ürkülecek bir taraf ta yoktur. Çünkü Kur’an, okuna cak miktarın kişinin kolayına gelen kadar olduğunu açıkça belirtmiştir. (bk. Müzemmil,20)” denilerek Müzemmil su resinin 20. ayeti, kıraatin; Arapça metinle olması gerektiği nin, yani farz olduğunun delili olarak kullanılmışken, ikinci metinde: “İşin esası şudur; Arapça okuyamamak, secde etmeme nin gerekçesi yapılamaz. Arapçayı iyi okuyamayanlar kendi dille rinde çeviri ile namaz kılarlar. Esasen bunda büyütülecek ve ürkülecek bir taraf da yoktur. Çünkü Kur’an okunacak mikta rın kişinin kola yına gelen kadar olduğunu açıkça belirtmiş tir. (bk. Müzemmil 20)” denilerek bu kez aynı ayet, ‘çeviri’ ile namaz kılınabileceğinin delili olarak sunulmuştur.

Bu ise kelimenin tam manasıyla faciadır.

Kur’an ayetlerini, kendi çıkarları doğrultusunda acımasızca kullanmaktan başka hiçbir şey değildir bu…

Bu kadar korkunç bir tahrifatın ve manipülasyonun al tına imza atan çıplak nezir, hiç sıkılmadan şunları söy leye bilmektedir: “Kur’an’ın tercümesiyle ibadet olmaz! İddi asının dinsel ve bilimsel bir dayanağı yoktur. Bu, bir siyasal söylemdir.”

El-hak! Bu iddianın siyasal bir söylem oldu ğunda hiç kuşku yok. Ama bu ‘siyasal söylem’ iddiası nın bütün okları ne gariptir ki, bay çıplak neziri işaret etmekte dir.

‘Yavuz hırsız ev sahibini bastı rır’ sözü ne kadar da doğruymuş meğerse, ‘Takke düştü, kel göründü’ sözü kadar doğru hem de...

Evet, işte Yaşar Nuri bu…

Ve bu şahıs, ‘Allah İle Aldatmak’ isimli bir kitap yazmaktan zerre kadar sıkılmıyor.

Allah ve Kur’an ile aldatmak başka nasıl olur, anlayan beri gelsin…

Allah ve Kur’an ile aldatmanın duayeni, kadrolu istismarcısı ve tabir caiz ise şahı olan bu şahıstaki cesarete bakın siz!

Ne demiştik başta? ‘Dinimi ta’n eden bari müselman olsa!’

Nihat Nasır
[email protected]
 

andemirkan

New member
Katılım
9 Eki 2008
Mesajlar
16
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaşar Nuri Öztürk hakkında tamamen supjektif kin ve nefret kusan bir yazı,kınıyorum.
Y.N.ÖZTÜRK bilm adamıdır,varsa yanlış görüşleri ortaya atılır,doğrusu izah edilir olur biter.Kaldı ki insan olarak herkes buna alimler de dahildir hata edebilir.Bu sebeple hakaret edilmez.
Çok ayıp.


Ali imran suresi 7.ayet için bütün meallerine baktım bana en doğru Y.Nuri hocanın meali geldi.Siz bu yanlış diyorsanız doğrusunu yazın.


Yaşar Nuri hoca yapayalnız bir adam.Karşısındakiler ise çok gçlü insanlar.Binlerce, öl denince ölecek fedaileri ,müridleri,çok büyük ekonomik ve siyasi güçleri olan kişiler.
Hocaya hem ilmine hem de ilminden de çok cesaretine saygı duyuyorum.Onun söylediklerini bilen pek çok hoca var ama cesaret edip söyleyemiyorlar.

Yiğitlik ,erdem güçlünün değil haklının yanında olmaktır.
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
Yaşar Nuri Öztürk hakkında tamamen supjektif kin ve nefret kusan bir yazı,kınıyorum.
Y.N.ÖZTÜRK bilm adamıdır,varsa yanlış görüşleri ortaya atılır,doğrusu izah edilir olur biter.Kaldı ki insan olarak herkes buna alimler de dahildir hata edebilir.Bu sebeple hakaret edilmez.
Çok ayıp.


Ali imran suresi 7.ayet için bütün meallerine baktım bana en doğru Y.Nuri hocanın meali geldi.Siz bu yanlış diyorsanız doğrusunu yazın.


Yaşar Nuri hoca yapayalnız bir adam.Karşısındakiler ise çok gçlü insanlar.Binlerce, öl denince ölecek fedaileri ,müridleri,çok büyük ekonomik ve siyasi güçleri olan kişiler.
Hocaya hem ilmine hem de ilminden de çok cesaretine saygı duyuyorum.Onun söylediklerini bilen pek çok hoca var ama cesaret edip söyleyemiyorlar.

Yiğitlik ,erdem güçlünün değil haklının yanında olmaktır.

yasarnüri görüldügü gibi dindar insan degil insan bukadar sapık olmaz size bir sözünü anlatayıp ve söyle diyor benim eşim bası açıkta ve vücüdünün heri açıkta namaz kılıyor ve kurandada namaza dururken vucunuzu komple örtün demiyor ifadesni kullanıyor ben diyor dinci degilim ben politikacıyım siyasetçiyim ve bu insan sadece zengin kısma hitap eder yani papaz gibi bir şey onun durumuda
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52


Yaşar Nuri hoca yapayalnız bir adam.Karşısındakiler ise çok gçlü insanlar.Binlerce, öl denince ölecek fedaileri ,müridleri,çok büyük ekonomik ve siyasi güçleri olan kişiler.
Hocaya hem ilmine hem de ilminden de çok cesaretine saygı duyuyorum.Onun söylediklerini bilen pek çok hoca var ama cesaret edip söyleyemiyorlar.

Yiğitlik ,erdem güçlünün değil haklının yanında olmaktır.

bu yazıdan anlaşılıyorki yaşar nuri duygu sömürüsünü iyi beceriyor.Bende onun konuşmalarından şunu anlıyorum.Kendisi mazlum zavallı idealist gerçeğin yanında hakkın yanında.Karşımdakiler dediği kişiler çok güçlü.Tamamen ajitasyon ve saptırma.Aslında tam tersi
 
H

hesab_verilecek

Guest
Namaza Kuran in neresinde kulluk borcu da bu adam öyle bir yazi kaleme almis ? Bana gösterin Kuran in neresinde namazin Allah a olan borc oldugunu yaziyor. Allah dan hic bir sey eksilmez ki Allah borc versin.

andemirkiran onlar da gücsüz Yasar Nuri ne kadar gücsüz se onlarda gücsüz. Tek Güclü tanirim oda Allah dir. En yakin zamanda bu Allah in ismini kullanip dinin icine edenlerin hesabi görülecektir ben böyle inaniyorum.

Türkce namaza karsiymis beyfendi. Bre insanoglu bütün diller zaten Allah in dir ve bütün diller Rabca dir. Her Resul ve Nebi kendi dilinde gönderilmisken ve her nebi ve resul namaz kilmisken arapca mi kiliyordu nebi ve resuller namazlarini ? Hic mi düsünmez bu insanlar ? Namazda önemli olan kendini alcaltmak ve Allah i yüceltmek zaten. En güzel kendini kendi dilinde kücültürsün ve en güzel Allah in yücelgini kendi dilinde tasdik edersin.

Takkiye ile yalan dolan islam devleti kuracaklarini inananlara da tavsiyem var. Yalan dolanla din insaa edilmez. Din gercekle hakikatle adaletle insaa edilir. Devleti soyanlara onlar nasil olsa din devleti kuracaklar diye inanan lar gaflet uykusundalardir. Dinde hakikat de benim hirsizim senin hirsizindan güzel diye bir sey yoktur hirsiz hirsizdir, sahtekar sahtekardir yalanci yalancidir.

Kiyafetle namaz konusuna gelince. Birakin insanlar önce kapidan iceri girsinler. Kapidan iceri giren saygi ile nasil giyinip kilacagini zaten birgün anlar Allah in izni ile. Ama önce birakin bir insanlar girsinler kapidan iceri. Kilitler koymayin kilitsiz kapiya.
 
H

hesab_verilecek

Guest
Duha abi ben Kuran daki yazana bakarim. Orada Namaz sizin borcunuzdur yazisi okumadim ben. Namaz kovulmusa karsi Allah in bize verdigi en büyük silah dir. Zaten silah kullanmayi ana karninda degil bu dünyada ögreniyoruz ve namazi Allah in yardimi ile daha güzel kilmayida bu dünyada ögrenicez ama birakalim önce insanlar o silahi görsünler ellerine alsinlar.
 
H

hesab_verilecek

Guest
Maide
(12) Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı da içlerinden on iki temsilci/başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı/duayı yerine getirirseniz, zekâtı verirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun denge noktasından sapmış olur."
--------------
Evet akili kullan diyor. Bende akildan hareketle dedim zaten Allah dan hic bir seyin eksilmeyecegini. Zira borc da bir artan bir eksilen olur. Borcu verenden eksilir borcu alanin yükselir. Ancak yukardaki ayet de verilen borc u Allah emanet aliyor ve günahlarimizi onunla temizliyor yani o borc gene bize dönüyor. Allah kendi borcumuzu emanet aliyor ve borcu veren icin kullaniyor. Benim anladigim budur ancak süphesiz en dogrusunu Allah bilir
 
Son düzenleme:

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
yönlendirme linkleri vermek site kurallarına aykırı sayın hesabı_verilecek forum kurallarını okumanızı tavsiye ederim...forum kuralları madde :4 .yoksa yazınızın herhangi bir yeri silinmemiştir
selam ve dua ile.....
 
H

hesab_verilecek

Guest
Zaten bizim itikadımızda senin tarif ettiğine göredir.

Namazın bir manası şükürdür. Şükür ise gelecek nimetlere değil geçmiş nimetlere karşı bir borcumuzdur.

Namaz kıldıkça o şükür borcumuz azalır. O şükrü ödemeye yetmez , ama Rahmete itimat ediyoruz. Taki borcumuzu affetsin. Yoksa halimiz harab.

Muhabbetle
Duha abi borc niyetlenince ödenir. Bizimkisi borc degil cünkü ödeyemeyiz. O verdigim ayet de de o yapilan ibadetler bize dönüyor yani hic bir eksik olmadan geri ödeniyor. Biz bunu yapamayiz biz sonsuza dek Allah in kuluyuz oda bizim Sahibimiz.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Avam ne yazıkki duha gibi düşünüyor.Namaz borç, oruç borç ,vesaire vesaire ,bu takıma sormak lazım.

*Allahın senin namazına veya orucuna ihtiyacımı var?
* Bunları yaparak hangi borcu ödedin?
*Ne aldın?
*Ne ödüyorsun?
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
gene eski kelimeler sokarak bana laf sokmuş aklı sıra neyse

gelelim verdiği mesaja

Murad edilen mana, Allah bize canımızı, malımızı emaneten verdi. O emaneti onun yolunda sarf etmemizi murad ediyor. Elbette bu manaya bakarsak hiç olmasa mecazen Allah'a o emanet borcumuzdur. Bir gün geri iade edip hesap vereceğiz.

Nedense bizler emanetlerden bahsettiğimiz zaman bu zat alerji oluyor.PVC katsayısı artıyor.Ama kendisi bu paragrafta bolca kullanmış.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
KURANDAKİ İSLAMIN 7 SAFHASI DA FARZ MIDIR?

Soru 1- Allaha yönelmek; yani Allaha ulaşmayı dilemek farz mıdır?
30/RUM-31:
Munibine ileyhi vettekuhu ve ekimus salate ve la tekunu minel muşrikin(muşrikine).
Ona (Allaha) yönelin (Ona ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

39/ZUMER-54: Ve enibu ila rabbikum ve eslimu lehu min kabli en yetiyekumul azabu summe la tunsarun(tunsarune).
Allaha yönel (ruhunu Allaha ulaştırmayı dile) ve Allaha teslim ol. Üzerine azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölümden önce). Yoksa sonra yardım olunmazsın.

31/LOKMAN-15: Ve in cahedake ala en tuşrike bi ma leyse leke bihi ilmun fe la tutıhuma ve sahıbhuma fid dunya marufen vettebi sebile men enabe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bima kuntum tamelun(tamelune).
Ve eğer annen, baban bilmediğin bir şeyi, Bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Kim Bana yönelmişse (ruhunu Bana ulaştırmayı dilemişse), sen de onun yoluna tabi ol (aynı yolu takip ederek sen de Bana ulaş). Sonra (ölümden sonra) hepiniz Bana döneceksiniz (Azrail (A.S) sizi Bana getirecek). Size yaptıklarınızı haber vereceğim.

Soru 2- Mürşide ulaşmak ve tabi olmak farz mıdır?

5/MAİDE-35: Ya eyyuhellezine amenuttekullahe vebtegu ileyhil vesilete ve cahidu fi sebilihi leallekum tuflihun(tuflihune).
Ey amenu olanlar (Allaha teslim olmayı dileyenler), Allaha karşı takva sahibi olun ve Ona ulaştıracak vesileyi isteyin! Ve Onun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felaha erersiniz.

16/NAHL-9: Ve alallahi kasdus sebili ve minha cair(cairun), ve lev şae le hedakum ecmain(ecmaine).
Ve sebillerin (dergahlardan Sıratı Mustakime ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allahın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

18/KEHF-17:
Ve tereş şemse iza talaat tezaveru an kehfihim zatel yemini ve iza garabet takriduhum zateş şimali ve hum fi fecvetin minh(minhu), zalike min ayatillah(ayatillahi), men yehdillahu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşida(murşiden).
(Ey Resulüm! Orada olsaydın) görürdün ki; güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına ulaşır. Battığı zaman ise onları sol taraftan terkederdi. Onlar mağaranın geniş bir yerindeydiler. Bu, Allahın ayetlerindendir. Allah kimi Kendine ulaştırırsa o hidayete erer. Ve kim dalalette ise onun için veli mürşid bulunmaz.

72/CİN-14: Ve enna minnel muslimune ve minnel kasitun(kasitune), fe men esleme fe ulaike teharrev reşeda(reşeden).
Muhakkak ki; bizlerden Allaha teslim olanlar da var, (kalpleri) kasiyet (bağlamış) olanlar da var. Kim (Allaha) teslim olmayı dilerse, mürşidini arar.

Soru3- Ruhu ölmeden evvel Allaha ulaştırmak farz mıdır?

89/FECR-28: İrcii ila rabbiki radıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allahtan razı ol ve Allahın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allaha (Rabbine) geri dönerek ulaş.

10/YUNUS-25: Vallahu yedu ila daris selam(selami), ve yehdi men yeşau ila sıratın mustekim(mustekimin).
Ve Allah, teslim (selam) yurduna davet eder ve (teslim yurduna ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakime ulaştırır.

10/YUNUS-26: Lillezine ahsenul husna ve ziyadeh(ziyadetun), ve la yerheku vucuhehum katerun ve la zilleh(zilletun), ulaike ashabul cenneh(cenneti), hum fiha halidun(halidune).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allahın Zatına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allahın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.

13/RAD-21: Vellezine yasılune ma emerallahu bihi en yusale ve yahşevne rabbehum ve yehafune suel hisab (hisabi).
Ve onlar, Allahın (ölümden evvel), Allaha ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), Ona (Allaha) ulaştırırlar. Ve Rablerine karşı huşu duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

Soru4- Fizik vücudu Allaha teslim ederek Allaha kul etmek farz mıdır?

36/YASİN-60: E lem ahad ileykum ya beni ademe en la tabuduş şeytan(şeytane), innehu lekum aduvvun mubin(mubinun).
Ey Ademoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki; o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

36/YASİN-61: Ve enibuduni, haza sıratun mustekim(mustekimun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakim (üzerinde bulunmak)tır.

Soru5- Nefsi Allaha teslim ederek halis kılmak farz mıdır?

98/BEYYİNE-5: Ve ma umiru illa li yabudullahe muhlisine lehud dine hunefae ve yukimus salate ve yutuz zekate ve zalike dinul kayyimeh(kayyimeti).
Onlar emrolunmadılar. Sadece hanifler olarak, Allah için dinde halis (nefslerini halis kılmış) kullar olmakla emrolundular. Ve namaz kılmakla ve zekat vermekle emrolundular. İşte kayyum olan din budur.

Soru6- İrşada ulaşmak farz mıdır?

2/BAKARA-186: Ve iza seeleke ıbadi anni fe inni karib(karibun) ucibu daveted dai iza deani, fel yestecibuli vel yuminu bi leallehum yerşudun(yerşudune).
Ve kullarım, sana Benden sorduğu zaman, Ben muhakkak ki (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Benim (davetime) icabet etsinler ve Bana amenu olsunlar. Böylece irşada ulaşsınlar (irşad olsunlar).

Soru7- İradeyi Allaha teslim ederek bihakkın takvaya ulaşmak farz mıdır?

3/AL-İ İMRAN-102: Ya eyyuhellezine amenuttekullahe hakka tukatihi ve la temutunne illa ve entum muslimun(muslimune).
Ey iman edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allaha karşı takva sahibi olun ve ölmeden (önce) Allaha teslim olun.

SAHABE KURANDAKİ İSLAMIN 7 SAFHASINI DA YAŞAMIŞ MI?

Soru1- Allaha ulaşmayı dilemişler mi, Allaha yönelmişler mi? Taguta kul olmaktan kurtulmuşlar mı?

39/ZUMER-17: Vellezinectenebut tagute en yabuduha ve enabu ilallahi lehumul buşra, fe beşşir ibad(ibadi).
Onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinab ederler (kaçınırlar, kendilerini kurtarırlar) ve Allaha yönelirler. Onlara müjdeler vardır. Kullarımı müjdele.

Soru2- Mürşidlerine tabi olmuşlar mı? Kainatın en büyük mürşidine, Peygamber Efendimiz (S.A.V)e tabi olmuşlar

48/FETİH-10: İnnellezine yubayiuneke innema yubayiunallah(yubayiunallahe), yedullahi fevka eydihim, fe men nekese fe innema yenkusu ala nefsih(nefsihi), ve men evfa bi ma ahede aleyhullahe fe se yutihi ecren azima(azimen).
Muhakkak ki onlar, sana biat ettikleri zaman Allaha biat etmiş oldular. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allahın eli vardı. Kim (derecesini nakısa) düşürürse, muhakkak ki o, nefsi sebebiyle (Allaha verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için) derecesini nakısa düşürmüştür. Kim de Allaha olan ahdlerini (yeminini, misakini ve ahdini) yerine getirirse, ona en büyük mükafat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

60/MUMTEHİNE-12: Ey Nebi! Sana biat etmek üzere mümin kadınlar geldiğinde, onlardan Allaha hiçbir şeyle ortak (şirk) koşmamak, hırsızlık etmemek, zinada bulunmamak, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek ve kendilerine emrettiğim şeylerde sana asi olmamak üzere söz verdikleri vakit onların biatlerini kabul et. Ve onlar için Allahtan mağfiret dile. Muhakkak ki; Allah, mağfiret edici (günahları sevaba çevirici) ve rahmet sahibidir.

Soru-3- Bütün sahabe ruhlarını Allaha teslim ederek hidayete ermişler mi?

39/ZUMER-18: Ellezine yestemiunel kavle fe yettebiune ahseneh(ahsenehu), ulaikellezine hedahumullahu ve ulaike hum ulul elbab(elbabi).
Onlar (sahabe), sözleri işitirler ve onların (sözlerin) ahsen olanına (Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından söylenilenine) tabi olurlar. İşte onlar, hidayete erenlerdir (ruhlarını ölmeden evvel Allaha ulaştıranlardır). Ve onlar, ululelbabtır (daimi zikrin sahipleridir).

Soru4- Bütün sahabe vechlerini (fizik vücutlarını) Allaha teslim etmişler mi?

3/AL-İ İMRAN-20:
Fe in haccuke fe kul eslemtu vechiye lillahi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezine utul kitabe vel ummiyyine e eslemtum, fe in eslemu fe kadihtedev, ve in tevellev fe innema aleykel belag(belagu), vallahu basirun bil ıbad(ıbadi).
Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki:Ben ve bana tabi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allaha teslim ettik. O kitap verilenlere ve ümmilere de ki:Siz de (fizik vücudunuzu Allaha) teslim ettiniz mi? Eğer teslim ettilerse; o zaman (onlar), andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse; o zaman sana düşen (görev), ancak tebliğdir. Allah kullarını Basirdir (görendir).


Soru7- Bütün sahabe (ensar da muhacirin de) irşad makamının sahibi olmuşlar mı? Kendilerine tabi olunmuş mu?

9/TEVBE-100: Ves sabikunel evvelune minel muhacirine vel ensari vellezinettebeuhum bi ıhsanin radıyallahu anhum ve radu anhu ve eadde lehum cennatin tecri tahtehel enharu halidine fiha ebeda(ebeden), zalikel fevzul azim(azimu).
O sabikun-el evvelin (evvelki hayırlarda yarışanlardan ululelbab, ihlas ve salah makamlarını, en üst üç makamı işgal edenler), onların bir kısmı muhacirinden (Mekkeden Medineye göç edenlerden), bir kısmı ensardan (Medinedeki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirine) ihsanla tabi olanlardandı. (Sahabe, irşad makamına sahip oldukları için onlara tabi olundu.) Allah, onlardan razı ve onlar da Ondan (Allahtan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azim) mükafattır.


Görüyorsunuz ki; bütün sahabe Kurandaki İslamın 7 safhasını da yaşamışlar ve irşad makamının sahibi olmuşlar.
Biz de sizleri İslamın 7 safhasını da yaşayarak ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allaha teslim etmeye çağırmıyor muyuz?
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
siz merak etmeyiniz.O kitaba cevap yazıldı.Cevap kitabını okuyanlar gerçek aldatanların kim olduğunu anladı elhamdülilah
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Rica ederim uslubunuz ve sözlerinizi tamir ediniz. Bizler sapıkları ifşa ve ilan ile mükellef değiliz.

Sayın Duha bu söyledikleriniz etik değil.Takiye yaparak biryere varamazsınız.Gizli düşmanlığınızı sadece örtmeye çalışırsınız.Üstelik siz inanmasanızda ortak yanımızda var.Sizin kadar derine inmesemde kıyısından köşesinden risale-i nur tedrisatından geçtim.

Selam ve dua ile


"O ileride gelecek acib şahsın bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı ve o büyük kumandanın pişdâr bir neferi olduğumu zannediyorum." (Barla Lahikası, 162)


Kadir-i Zülcelal Hz. Mehdi ile de, alem-i İslam'ın zulümatını dağıtabilir. Ve vaadetmiştir, vaadini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab ve hikmet-i Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua layıktır ki; Eğer muhbir-i Sadık'tan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lazım gelir. Ve olacaktır diye ehl-i tefekkür hükmeder." (Mektubat, 411-412)

"Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat herbiri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını alamamışlar." (Emirdağ Lahikası, 260)

"Şark tarafından bir nur zuhur edecek (ortaya çıkacak), bid'atlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz)".(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189)

"Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138- Kastamonu Lahikası, 72)

"Ümmetin beklediği, ahir zamanda gelecek zatın üç vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan iman-ı tahkikiyi neşr ve ehl-i imanı delaletten kurtarmak" (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)

"...Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini haklı olarak Hz. Mehdi telakki ediyorlar. O şahs-ı manevinin de bir mümessili, Nur şakirdlerinin tesanüdünden gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden bir nevi mümessili olan biçare tercümanını zannettiklerinden, bazen o ismi O'na veriyorlar. Gerçi bu, bir iltibas ve bir sehivdir, fakat onda mes'ul değiller." (Tılsımlar Mecmuası, 201)

. "Ta 1371 senesinden sonraki alem-i İslam'ın mukadderatına nazar eden Hutbe-i Şamiye'deki hakikatler... Evet şimdi olmasa da 30-40 sene sonra fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasini o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşallah yarım asır sonra onları darmadağın edecek." (Hutbe-i Şamiye, 25)

"Hz. İsa (AS) geldiği vakit, herkesin onun İsa olduğunu bilmesi gerekmez. O'nun yakınları ve ileri gelen kişiler, imanın nuru ile onu tanırlar. Yoksa açıkça herkes onu tanımayacaktır." (Mektubat, s. 54)

"Hazret-i İsa Aleyhisselam gelir, Hz. Mehdi'ye namazda iktida eder, tâbi olur." diye rivâyeti bu ittifaka ve hakikat-ı Kurâniye'nin matbuiyetine ve hakimiyetine işaret eder." (Şualar, 493)
"O zatın üçüncü vazifesi, Hilafet-i İslamiyeyi İttihad-ı İslam'a bina ederek, İsevi ruhanileriyle ittifak edip din-i İslam'a hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakarlarla tatbik edilebilir. Birinci vazife, o vazifeden üç dört derece daha ziyade kıymetdardır, fakat o ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şa'şaalı bir tarzda olduğundan umumun ve avamın nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s9

"Şimdi, Hz. Mehdi gibi eşhasın hakkındaki rivayatın ihtilafatı ve sırrı şudur ki: Ehadisi tefsir edenler, metn-i ehadisi tefsirlerine ve istinbatlarına tatbik etmişler. Mesela: Merkez-i saltanat o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, vukuat-ı Hz. Mehdiyye veya Süfyaniyye'yi merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kufe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler." (Sözler, 359)

"Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." 9/TEVBE32 ayeti hakkında Bediüzzaman şöyle demektedir:
"Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin Şakirtleri olabilir." (Şualar / 605)Bu ayetin ebced değeri ise "1424-Miladi: 2004" tür. Mehdi önderliğinde İslam'ın hakimiyeti devrelerine işaret etmektedir.
 
Üst Alt