Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Her Resul Peygamber değildir

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
HER PEYGAMBER RESÛLDÜR AMA
HER RESÛL PEYGAMBER DEĞİLDİR


Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'de Taha Sûresi'nin 123. âyet-i kerîmesinde (Bütün Âdemoğullarından yemin aldıktan sonra) şöyle buyurmaktadır ;
20/ TAHA-123: Birbirinize düşman olarak oradan hepiniz aşağı inin. Bizden size yaşadığınız devrede hidayetimiz geldiği zaman, kim hidayetçimize tâbî olursa o dalâlette kalmaz ve şâkî de olmaz.
2/ BAKARA -38: Biz dedik ki: " Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Ben'den size; (hangi zamanda yaşarsanız yaşayın) bir hidayetçi gelecektir. O zaman kim o hidayetçiye tâbî olursa, artık onların üzerine bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar"

Kimdir bu hidâyetçiler? Bu hidâyetçiler, insanları Allah'ın emriyle Allah'a ulaştırmaya (Hidâyet etmeye) yetkili kılınanlardır. Bunların bir kısmı peygamberler bir kısmı da Rabbimizin adına, RESÛL, İMAM, MÜRŞİD, SULTAN ve HİDAYETÇİ dediği vazifelilerdir. Bunlar hem peygamberler zamanında hem de peygamberlerin olmadığı devirlerde yaşayan ve görevleri kıyamete kadar devam edecek olan önderlerdir.

PEYGAMBER OLAN VE PEYGAMBER OLMAYAN, ALLAH'A ULAŞTIRAN İMAMLAR
Peygamberlerin Allah'a ulaştıran (Hidâyet eden) İMAMLAR olduğunu Enbiya Sûresi'nin 72 ve 73. âyet-i kerîmelerinde görmekteyiz.
21/ ENBİYA-72: İbrâhîme, İshak ve istemeksizin Yakub'u ihsan ettik. Onların hepsini salihlerden kıldık.
21/ ENBİYA-73: Ve Biz onları emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık. Onlara hayırlar işlemeyi, namazı kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar bize kul oldular.
Görülüyor ki söz konusu imamlar peygamberlerdir. Peygamberlerin dışındaki huzur namazının imamları için de Secde Sûresi'nin 24. âyet-i kerîmesinde şöyle buyrulmaktadır.
32/ SECDE-24 : Onlardan (insanlardan) imamlar (mürşidler) kıldık, emrimizle insanları hidâyete erdirsinler (Allah'a insanların ruhlarını ulaştırsınlar) diye, sabırlarından dolayı ve âyetlerimize (Allah'ın âyetlerine) yakîn hasıl ettikleri için.
Âyet-i kerîmelerin metni birbirine çok benzemektedir. Ama Secde-24 de Allah'ın âyetlerine sabırla uzun çalışmalardan sonra yakîn hasıl edebilen Mürşidlerden bahsedilmektedir. Allah'dan aldıkları vahiyle başkalarının bilmediklerini biliyor (Enbiya-7) ve Kur'ân-ı Kerim'in müteşabih âyetlerini tezekkür edebiliyorlar (Al-i İmran-7) Bu sebeple Kur'ân-ı Kerim âyetlerine yakîn olma vasfını taşıyorlar.
21/ ENBİYA-7 : Senden önce sadece kendilerine vahyettiğimiz erkekler gönderdik (vazifeli kıldık). Bilmiyorsanız zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine, ulûl'elbab'a) sorun.
3/ÂL-İ İMRAN-7 : Hüvellezî enzele aleykel kitâbe minhü âyâtün muhkemâtün hünne ümmül kitâbi ve uharu müteşâbihât. Fe emmellezine fî kulûbihim zeygun feyettebi'ûne mâ teşâbehe minhübtigâel fitneti vebtigâe te'vîlihi, ve mâ ya'lemü te'vîlehü illâllahü, verrâsihûne fîl'ılmi yekûlüne âmenna bihi, küllün min ındi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illa ülülelbâbi
O (Allah) ki; Kitab'ı sana O indirdi. O'nda bir kısmı muhkem (manâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar (Levh-i Mahfuz'daki) Ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir. Diğerleri ise müteşâbih (manâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) teviylde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab'ın) müteşabih olan kısmına uyarlar. Halbuki onların teviylini, kimse bilmez ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan RASİHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki; "O'na îmân ettik, hepsi de Rabb'imiz katından (indirilme) dir." Bunu kimse tezekkür edemez, ancak ulûl'elbâb tezekkür edebilir.

PEYGAMBERLERİN VAZİFELERİ
Peygamberlerin insanları hidâyete erdirmelerinin nasıl gerçekleştiğini Bakara Sûresi'nin 150. ve 151. âyet-i kerimelerinde Rabbimiz şöyle açıklamıştır.
2/ BAKARA-150: Nereden (yola) çıkarsan çık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olursanız olun, yüzlerinizi o yöne çevirin ki; insanların sizin aleyhinizde (kullanabilecekleri) delil olmasın. Onlardan zulmedenler hariç. Öyleyse onlardan korkmayın, Ben'den (sizin üzerinizdeki sevgimin azalacağından) korkun ki; sizin üzerinizdeki ni'metimi tamamlayayım da böylece hidayete eresiniz.
2/ BAKARA-151: Nitekim size; içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup, açıklasın) ve sizi (nefslerinizi) tezkiye etsin, size Kitap ve hikmet öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.
Zaten Fatır Sûresi'nin 18. Âyet-i Kerîmesinde de Rabbimiz; "Allah'a ulaşmanın ancak nefsin tezkiyesiyle mümkün olabileceğini buyuruyor."
35/ FATIR-18 : Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez. Eğer (başkasını) çağırırsa yüklensinler diye, hiçbiri yüklenilmez. Akrabası olsa bile. Muhakkak ki sen ancak Rablerine gaybta huşû duyanlar ve namaz kılanları uyarırsın. Kim nefsini tezkiye ederse bunu kendi nefsi için yapmış olur ve (ruhu) Allah'a doğru yola çıkar (Allah'a ulaşır).
Hidâyete ulaşmayı da Rabbimiz Bakara Sûresi'nin 120. ve Enam Sûresi'nin 71. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor:
6/ EN'AM-71: De ki; "Allah'ı bırakıp da bize ne fayda ne de zarar vermeyen şeylere mi tapalım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra şeytanların şaşırtıp sersem bir halde çöle düşürmek istedikleri adam gibi geriye mi dönelim? Halbuki arkadaşları onu "bize gel" diye hidayete çağırıyorlar. De ki, "Allah'a ulaşmak işte o hidayettir. Biz kendimizi âlemlerin Rabbine teslim etmekle emrolunduk."
2/ BAKARA-120 : Ve lenterda ankelyehüdü ve lannasara hatta tettebi'a milletehüm. Kul inne hüdallahi hüvelhüdâ. Ve leinitteba'te ehvaehüm ba'dellezi caeke minel ılmi, ma leke minallahi min veliyyin ve lanasir.
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne Yahudiler ve ne de Hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki; "Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya); işte o, hidayettir." Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan; andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olmaz.
3/ ÂL-İ İMRAN-73 : Velâ tü'minü illâ limen tebi'a dineküm. Kul innel hüdâ hüdallah, en yü'tâ ehadün misle mâ ûtîtüm ev yuhaccûküm ınde rabbiküm. Kul innel fadla biyedillâh, yü'tihi men yeşâü. Vallahü vâsi'un alîm.
Ve sizin dininize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki "Hiç şüphesiz hidayet, Allah'a ulaşmaktır." (İnsan ruhunun ölmeden evvel Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi), veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)? De ki; " Hiç şüphesiz fazl, Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir. Ve Allah, VÂSİ'un ALÎM'dir (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir).

Demek ki Resûller (burada peygamberler):
1- İnsanları hidâyete ulaştırmak için gönderiliyor.
2- İnsanların üzerine bir ni'met olarak gönderiliyor.
3-Nefs tezkiyesi yaparak insanları önce hidâyete ulaştırıyorlar (Allah'a ulaştırıyorlar)
Demek ki peygamberlerin 5 görevi şunlar oluyor.
1- Önce Kur'ân-ı Kerîm âyetlerini tilâvet ediyorlar. (Başkalarına okuyorlar) Kur'an'n lafzı - İlk 14 basamak.
2- Onların nefslerini yedi kademede tezkiye ediyorlar.
Bu kademeler şunlardır:
1. Nefs-i Emmare
2. Nefs-i Levvame
3. Nefs-i Mülhime
4. Nefs-i Mutmainne
5. Nefs-i Radiye
6. Nefs-i Mardiye
7. Nefs-i Tezkiye
(15 ve 21. basamaklar - Kur'an'n Lafzı)
3- Onlara kitap (Kur'ân-ı Kerîm) öğretiyorlar. Burada Kur'ân-ı Kerîmin 4 ruhunu öğretiyorlar.
1. Fena kademesinde 1. ruh
2. Beka kademesinde 2. ruh
3. Zühd kademesinde 3.ruh
4. Teslim kademesinde 4.ruh
(22 - 25.basamaklar )
4- Onlara hikmet öğretiyorlar.
5. Ulûl Elbab kademesinde 5. ruh (26. basamak)
6. İhlas kademesinde 6. ruh (27. basamak)
5- Onlara hikmetin ötesinde daha bilmedikleri şeyleri öğretiyorlar.
7. Salâh kademesinde 7. ruh (28. basamak)
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

PEYGAMBER OLMAYAN RESÛLLERİN VAZİFELERİ
Peygamber olmayan hidâyetçilerin vazifelerini 2 âyet-i kerîmede net olarak görüyoruz.
62/CUMA-2: Onlara onların içinde Allah'ın âyetlerini okusun, onları tezkiye etsin ve onlara kitap ve hikmeti öğretsin diye, ümmîler için onların aralarından Resûl be'as eden (vazifeli kılan, hayata getiren) O Allah'tır. Ondan evvel (bu Resûle tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.
Bu Resûl,
1- Onların üzerine Allah'ın âyetlerini tilavet eder.
2- Onların nefislerini tezkiye eder.
3- Onlara kitap öğretir.
4- Onlara hikmet öğretir.
Onlar daha önce (bu hidâyetçilere tâbi olmadan evvel) açık bir dalâlet içinde idiler.
Al-i İmran Sûresi'nin 164. âyet-i kerîmesinde ise şöyle buyrulmaktadır.
3/ ÂL-İ İMRAN-164: Lekad mennallahü alel mü'minîne iz be'ase fîhim resûlen min enfüsihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkihim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefî dalâlin mübîn.
Andolsun ki mü'minlerin (başlarının) üzerine (Resûllerin ruhları) bir ni'met olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinden bir Resûl be'as ederiz, onların aralarında (her kavmin içinde) onlara Allah'ın âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (bu Mürşid Resûllere tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.
Bu Resûl:
1- Onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder (anlatır),
2- Onların nefislerini tezkiye eder,
3- Onlara kitap öğretir,
4- Onlara hikmet öğretir,
Daha önce onlar, açık bir dalâlet içinde idiler.
Görülüyor ki, peygamber olmayan resûllerin dört görevi vardır. Bunlar peygamber olmadıkları için, peygamberlere has olan hikmetin ötesini öğretmeye ehil ve yetkili kılınmamışlardır.
Bu resûllerin her devirdeki insanlar için vazifeli oldukları bellidir. Çünkü:
1- Bu resûller her devirde, yaşayan insanların arasında yaşamakta olmalıdır ki onlara fiilen âyetleri okuyabilsin.
2- Onun için yüce Rabbimiz onların arasında fiilen görev yaptığını anlatmak üzere (Filümmiyyiyne kelimelerini Cuma 2'de) (Fiyhim kelimesini de Al-i İmran 164`de) kullanmıştır. Bu 2 kelime ümmilerin içinde, onların içinde anlamlarına gelmektedir.
3- Yüce Rabbimiz her 2 âyet-i kerimede de (Resûlen minhüm) kullanmaktadır. "Onlardan, o kavimden bir resûl" demektir. Yani yaşayan insanların arasında bir resûl oluyor her devirde.
4- Resûl olan peygamberin 5 görevi vardır.
Buna karşılık peygamber olmayan resûllerin dört görevi vardır.
1- Kur'ân-ı Kerim'i tilavet etmek,
2- Nefsleri tezkiye etmek,
3- Kitap öğretmek,
4- Hikmet öğretmek,
Görülüyor ki peygamberlerin,
5- Hikmetin ötesinde bilinmeyen şeyleri öğretmek, görevi peygamber olmayan Resûllere verilmemiştir. Çünkü onlar bu konuda yetkili değillerdir.
6- Bu Resûllerin görevinin her devirde yaşayan insanları hidâyete ulaştırma olduğu açıktır. Çünkü Allahû Zülcelal Hz. buyuruyor:
Ondan önce (Resûl'e tâbi olmadan önce) onlar açık bir dalâlet içinde idiler. Resûle (Mürşide) tâbi olabilmeleri için resûl'un mevcut olması, var olması gerekir.
7- Yüce Rabbimizin burada mürşidler için kullandığı "bease" ba's etmek hayata getirmek (hay etmek) demektir. Onların (her devirde yaşayan insanların) devrinde doğan resûller olduğu anlaşılmaktadır.
8- Allahû Zülcelâl Hz., Peygamber Efendimiz (S.A.V.) zamanında yaşayanlara hitap ettiği zaman "küm" (siz) kelimesini kullanıyor. Bu âyetlerde ise "hüm" (onlar) kelimesini kullanıyor. Âyet-i kerimelerin Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinden evvelki ve özellikle sonraki dönemleri kapsadığı açıktır. Öyleyse bu açıdan da bunlar peygamber olamazlar.
Görülüyor ki; Yüce Rabbimiz resûl adını kullanmakla peygamberleri değil, peygamber olmayan Allaha ulaştırıcı resûlleri kastetmektedir.


BÜTÜN NEBİLER KENDİLERİNE KİTAP VERİLEN PEYGAMBERLERDİR
Rabbimiz bütün peygamberler için hem "Nebi" hem de "Resûl" kelimelerini kullanmıştır. Peygamber Sallallâhü Aleyhi ve Sellem için Araf Sûresi'nin 158. âyet-i kerîmesinde:
- Ve Resûlen-nebiyyel-ümmiyyi buyurmaktadır.
Bugün yanlış değerlendirilmiş olan bir konu nebilerin kendilerine kitap verilmeyen peygamberler olduğu ve resûllere verilen kitaplardaki şeriatla amel ettikleri konusudur.
Aslında bu görüşte peygamberler ikiye ayrılmaktadır.
1- Nebîler (Kitap verilmeyen)
2- Resûller (Kitap verilen)
Oysa ki yüce Allah bütün nebîlerine diğer bir ifadeyle bütün peygamberlerine kitap verdiğini Al-i İmran 81'de açıklıyor.
3/ ÂL-İ İMRAN-81 : Ve iz ehazallahü mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytüküm min kitâbin ve hikmetin sümme câ'eküm rasûlün musaddikun limâ me'aküm letü'minünne bihî ve letensurunneh. Kâle eakrartüm ve ehaztüm alâ zâliküm isrî. Kâlû ekrarnâ. Kâle feşhedû ve ena me'aküm mineşşahidîne.
Hani o zaman ki, Allah Nebîlerin (Peygamberlerin) MİSAKini (yeminini) almıştı: " Andolsun ki size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah'ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, ona mutlaka imân edecek ve ona mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi, bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" "İkrar ettik" dediler. "Öyle ise şahit olun, ben de sizinle beraber şahitlerdenim" buyurdu.
Şu sonuca ulaşıyoruz ki bütün nebîler kendilerine kitap verilen peygamberlerdir.
Ayrıca yukarıda açıkladığmız yanlış ifade insanların "bütün resûllerin peygamber olduğu" gibi büyük bir yanlışa daha sürüklemektedir.
Bütün peygamberlerin hepsi resûl olduğu halde, her devirde yaşamakta olan Allah'ın peygamberi olmayan resûlleri vardır
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

HER DEVİRDE HİDÂYETÇİLER MUTLAKA VARDIR
Bütün insanlar nefslerini tezkiye edeceklerine dair Allah'a yemin vermişlerdir.
74/ MÜDESSİR-38: .Bütün nefsler iktisap ettikleri dereceler itibariyle rehinedirler.
74/ MÜDESSİR-39: Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.
74/ MÜDESSİR-40: Onlar cennette olacaklar.
Allah'da bu görevi bütün insanlara farz kılmıştır.
5/ MAİDE-105: Ey âmenû olanlar! (ilk 7 basamağı aşanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler) nefslerinizin sorumluluğu, (nefslerinizi tezkiye etmek) üzerinizedir (üzerinize borçtur) siz (nefsinizi tezkiye ederek) hidayete erdiğiniz zaman dalâlette olanlar size bir zarar veremezler. Hepiniz Allah'a döndürüleceksiniz. Böylece size yaptıklarınız bildirilecektir.
Bu yemine ve farza rağmen insanların kendi kendilerine nefslerini tezkiye etmeleri mümkün değildir.
4/ NİSA-49 : (Habibim) nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz) ancak Allah dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlara kıl kadar zulmedilmez
53/ NECM-32: Onlar küçük hatalar hariç büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Muhakkak ki senin Rabbinin mağfireti boldur. Sizi (Âdem A.S) topraktan var ettiği zaman ve anne karnında size şekil verdiği zaman O sizi biliyordu. (boşuna) nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi boşuna iddia etmeyin) (çünkü) Allah, Takva sahibi olanı bilir.
24/NUR-21: Ey âmenû olanlar! Şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o muhakkakki (nefsi ve şeytan tarafından) fuhuşla ve münkerle emredilmiştir. Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti üzerinize olmazsa (nefsinizin kalbine giremezse) içinizden hiçbiriniz ebediyyen nefsinizi tezkiye edemezsiniz. Ve lâkin Allah (nurlarını kalbine göndererek) dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah işitir ve bilir.
İnsanların nefslerini tezkiye etmekle görevli kılınanlar öncelikle peygamberlerdir.
2/ BAKARA-151: Nitekim size; içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup, açıklasın) ve sizi (nefslerinizi) tezkiye etsin, size Kitap ve hikmet öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.

Fakat peygambersiz geçen devrelerde ne olacaktır? Peygamber Efendimiz (SAV) Hz. İsa'dan 600 sene sonra yaşamıştır. O'ndan sonra da 1400 sene peygambersiz geçmiştir. Bu devrede yaşayanlar da Allah'a nefslerini tezkiye yemini vermişlerdir. Yetmez, Allah bu devrede yaşayanlara da nefs tezkiyesini farz kılmıştır.
Ayrıca nefs tezkiyesini yapmayanların felaha ulaşamayacakları da (yani cennete giremeyecekleri) hükme bağlanmıştır, Kur'ân-ı Kerimimiz'de.

91/ ŞEMS-9: Andolsun ki nefsini tezkiye eden felâha erer (cennete girer).

Peygambersiz devrede yaşayan insanların, peygamber mevcut olmadığı için peygambere tâbi olmaları ve nefs tezkiyesine ulaşmaları mümkün olmayacaktı. Böylece bu insanlardan liyakat sahibi olanlar, liyakatlerine rağmen felâha ulaşamayacaklar ve cennete giremeyeceklerdi.
Elbette Yüce Rabbimizin böyle bir haksızlık yapması mümkün değildir. Allahû Teâlâ Hz.nin bir ismi El Hakk, diğer bir ismi de El Adl'dir. Hakkın ta kendisi olan ve Adaletin en yüce mercii olan Allahû Zülcelal Hz. buyuruyor ki "Kimseye kıl kadar haksızlık yapılmaz". Öyleyse peygambersiz devrelerde mutlaka hidâyetçiler mevcut olacaktır.
17/ İSRA-15 : Menihtedâ feinnemâ yehtediy linefsih, ve men dalle feinnemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ tezirü vâziretün vizre uhrâ, ve mâ künnâ mu'azzibiyne hattâ neb'ase resûlâ
Kim hidayete ererse kendi nefsi için hidayete erer, kim de dalâlette ise dalâlette olmak onun aleyhinedir. Nezirin (ikaz edenin, resûlün) nezrettiğini (ikazını, uyarısını) yerine getirmeyenlerin (bu sebeple günah yüklenenlerin) günahlarını başkaları yüklenmez. Bir Resûl göndermedikçe (hiçbir kavme, hiç kimseye) azap etmeyiz.
Öyleyse her devirde bir nezir (resûl) mutlaka vardır. Her devirdeki insanların bir kısmı mutlaka cehenneme gireceğine göre her devirde bu insanları uyaracak resûllerin yaşamış olması gerekir.
13/ RAD-7: Ve kâfirler derler ki "Onun üzerine Rabbin'den bir mucize indirilmeli değil miydi?" Sen sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).
Görülüyor ki tarih boyunca yaşayacak her kavim için hidâyetçi mutlaka vardır. Bütün kavimlere peygamber gönderilmediğine göre bunlar peygamber değil mürşiddirler.
35/ FATIR-24 : Muhakkak ki Biz seni hakla müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki orada (içlerinde) nezir (hidayetçi, uyarıcı, resul) bulunmasın.
Görülüyor ki ne kadar ümmet geçmişse tarih boyunca hepsinin içerisinde kendilerinden bir uyarıcı mutlaka olmuştur. Her devirde mutlaka var olan bu hidâyetçiler için Yüce Rabbimiz İmam-Mürşid-Hidâyetçi-Nezir ve Resûl isimlerini kullanıyor.
Resûl ismi hem peygamber için, hem de peygamberler dışındaki bütün kavimlerde her devirde mutlaka var olan resuller için kullanılmaktadır.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
PEYGAMBER OLMAYAN RESÛLLER
Yüce Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'inde her kavme kendi dilleri ile açıklama yapacak resûller gönderdiğini beyan ediyor.
İbrahim Sûresi'nin 4. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurulmaktadır :
14/ İBRAHİM-4 : Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bilisani kavmihî liyübeyyine lehüm, feyudillullahü men yeşâü ve yehdiy men yeşâ', ve hüvel aziyzülhakiym.
Hiçbir Resûlümüz yoktur ki Biz onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye.
Öyleyse Allah dilediğini (Resûllere tâbî olmayanları) dalâlette bırakır. Dilediğini (Resûllere tâbî olanları) hidayete erdirir. Ve o azîzdir, hikmet sahibidir.
Her kavme peygamber gönderilmemiştir. Meselâ Türk kavmi için Türkçe açıklama yapacak peygamber gönderilmemiştir.
Buradan kesin bir noktaya ulaşıyoruz. Allahû Teâlâ burada resûl kelimesini kullanmıştır ama bu resûl kesin olarak peygamber değildir.
39/ ZÜMER-71 : Kâfirler zümre zümre cehenneme sürülürler, kapılara geldikleri zaman kapılar açılır. Cehennem bekçileri onlara derler ki, "Size sizden (sizin aranızdan) olan Resûller gelmedimi ki size (üzerinize) Allah'ın âyetlerini okusun (anlatsın izah etsin) ve sizi bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın, ikaz etsin. (Cehenneme girenler) dediler ki "Evet (geldiler). Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu."

Demek ki kıyametten sonraki hayatımızdan bize bir uyarma yapan Rabbimiz cehenneme gidenlerin kendi içlerinde yaşayan resûllere tâbi olmadıkları için cehenneme gittiklerini açıklıyor.
Cehenneme şüphesiz her devirde yaşayan insanlar gidecektir. Hepsine "Rüsulan minküm" (sizin içinizden resûller) gelmedi mi? diye sorulduğuna göre bu resûllerin her devrede yaşadığı muhakkaktır.
Her devirde peygamberler yaşamadığına göre ve buradaki resûllerin peygamberlerin yaşamadığı devrelerde de yaşadıkları muhakkak olduğuna göre peygamber olmadıkları kesinlik kazanmaktadır.
Aşağıdaki âyet-i kerimede cinler de devreye girmektedir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :
6/ EN'AM- 130: Ey cin ve insan topluluğu! Sizlere âyetlerimi kıssa etmek (anlatmak) üzere sizlerden Resûller gelmedi mi? Ve sizleri buraya (cehenneme) geleceğiniz günlerle uyarmadı mı? Dediler ki "Biz nefslerimize şahidiz." Dünya hayatı onları aldattı. Nefsleri üzerine şahit oldular ki şüphesiz onlar kâfirdirler.
Bu âyet-i kerimede gene "Resûl" kelimesi kullanılmakta ve cinlere de kendi içlerinden resûller (Rüsulun minküm) gelmedi mi? diye sorulmaktadır.
Cinlerden hiçbir devrede hiçbir peygamber çıkmadığına göre, burada geçen resûl kelimesinin peygamber olmadığı muhakkaktır.
72/ CİN-26: Gaybı bilen Allah, gaybı kimseye açıklamaz.
CİN / 27. ayet-i kerime
İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden).

Ancak resûllerden rızaya (Tasarruf rızası) ulaşanlar müstesna. Öyleyse muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve ardından muhafız gönderir.



Allah'ın gaybı bildirdiği resûller, resûllerden sadece rızaya ulaşanlardır. Öyleyse bu âyet-i kerime 2 çeşit resûlden bahsediyor. Allah'ın rızasına ulaşan ve ulaşamayan resûller. Hiçbir peygamberin Allah'ın rızasına ulaşmaması düşünülemez. Bu sebeple Allah'ın rızasına ulaşamayan resûllerin peygamber olması mümkün değildir.
Bu durumda resûl kelimesinin peygamber olmayan resûlleri de kapsadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Demek oluyor ki her peygamber resûldür ama her resûl peygamber değildir.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
HER PEYGAMBER İMAM (Halife) VE RESÛLDÜR,
HER İMAM (Halife) VE RESÛL
PEYGAMBER DEĞİLDİR
Her peygamber, Allah'ın yeryüzünde tayin ettiği bir halifedir. Kısaca her peygamber kendi döneminin Allah tarafından tayin edilen halifesidir.
2/ BAKARA -30: (Hani) o zaman Rabbin meleklere: "Ben muhakkak ki yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler de): "Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz Seni hamdinle tesbih ve takdis ediyoruz" demişlerdi. (Rabbin de) "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" buyurdu.
Âyet-i kerîmede sözü geçen halife Allahû Zülcelâl Hz.lerinin ahkâmını icra ve kâinatın idaresine dair iradesini yerine getirme hususunda Allah tarafından seçilen resûl ile izah edilebilir. Allah tarafından seçilen her peygamber yeryüzünde Allah'ın ahkâmını hakim kılmak ve kâinatta Allah'ın emirlerini yerine getirmek konusunda görevlendirildiği için zamanın halifesidir. Aşağıda açıklanan âyet-i kerime bunun en sağlam delilidir.
7/ ARAF -128 : Ey Musa! Kavmine de ki: "Allah'tan sabır dilesinler. Sonunda kurtuluş takva sahipleri içindir. Yeryüzü muhakkak ki Allah içindir. Kullarından dilediği kişiyi ona varis kılar. Ve akibet (güzel sonuç) takva sahipleri içindir.
Araf suresinin 128. ayetindeki yüce Rabbimiz'in varisi her devir için geçerlidir. Peygamberler devrinde bu varis peygamberlerdir. Onların olmadığı devirde ise Allah'ın tayin ettiği o devrin imamıdır.
38/ SAD-26: Ey Davud! Seni yeryüzünün halifesi kıldık. İnsanlar arasında hakla hükmet ve hevaya (nefse) tâbî olma, hevaya tâbî olmak seni Allah yolundan dalâlete düşürür. Muhakkak Allah'ın yolundan sapanlara hesap gününü unuttukları için şiddetli azap vardır.
Âyet-i kerimede ismi geçen Dâvut (AS)'ı Allah'ın kendisine kutsal kitap Zebur'u verdiği peygamberidir. Allah, bir peygamber olan Dâvut (AS) yeryüzünde halife olarak tayin ettiğini beyan ediyor. Kur'ân-ı Kerim'in her âyet-i kerimesi zaman ve mekân itibari ile evrenseldir. Bu sebeple halife olarak beyan ettiği bu makam kâinatın idaresine memur edilen her peygamber için geçerlidir.
O halde her peygamber aynı zamanda yaşadığı zamanın halifesidir. Her halife aynı zamanda Allah'ın insanlara gönderdiği resûlüdür (elçisidir).
Bu nedenle Peygamber Efendimiz (SAV) "Kim devrinin halifesine biat etmediyse o cahiliyet hükmü ile ölmüştür ya da küfür üzere ölmüştür." buyurmaktadır.
3/ ÂL-İ İMRAN-81 : Ve iz ehazallahü mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytüküm min kitâbin ve hikmetin sümme câ'eküm rasûlün musaddikun limâ me'aküm letü'minünne bihî ve letensurunneh. Kâle eakrartüm ve ehaztüm alâ zâliküm isrî. Kâlû ekrarnâ. Kâle feşhedû ve ena me'aküm mineşşahidîne.
Hani o zaman ki, Allah Nebîlerin (Peygamberlerin) MİSAKini (yeminini) almıştı: " Andolsun ki size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah'ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, ona mutlaka imân edecek ve ona mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi, bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" "İkrar ettik" dediler. "Öyle ise şahit olun, ben de sizinle beraber şahitlerdenim" buyurdu.
Burada bahsi geçen resûl Peygamber Efendimiz (S.A.V) olarak düşünülebilirdi. Ancak Ahzab 7'de Rabbimiz o sonra gelecek resûle yardım için Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den de misak aldığını söylemektedir. O halde bu resûlün peygamber olmadığı ve bütün peygamberlerden sonra geleceği kesindir.
Bütün peygamberlerden sonra peygamberlerin bütün mirasına sahip olan resûl (halifeye) peygamberlerin îmân ve yardım etmeleri konusunda Allah onlardan misak almıştır.
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Bak demişsinki bütün nebiler kendilerine kitap verilen Resüllerdir.

O zaman savundugun kişi Nebi çünkü kendisine kitap inmiş.

Oysa Hz.Muhammed son Nebidir.

Her resül kendi kavmine gelir, oysa sizinki alemlere rahmet gelmiş, yani resül değil nebi? Peygamber oldugu söyleniyor.

İslam Forumda ne işin var? Misyoner misin?
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Bak demişsinki bütün nebiler kendilerine kitap verilen Resüllerdir.

O zaman savundugun kişi Nebi çünkü kendisine kitap inmiş.

Oysa Hz.Muhammed son Nebidir.

Her resül kendi kavmine gelir, oysa sizinki alemlere rahmet gelmiş, yani resül değil nebi? Peygamber oldugu söyleniyor.

İslam Forumda ne işin var? Misyoner misin?



Fazla ugrasmayacaksin hemen damgalar bu herifler agizlari alemminki kadar xxxx icerir cünki Tagutlarida ayni...Cevizoglunun programindan hatirliyorumda!!!!!
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
Risaletle vazifeli olan veli insan resuller
16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin içinde resûl beas ettik Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler diye. Onlardan bir kısmını, Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın
23/MU'MİNUN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etba'nâ ba'dahum ba'dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu'den li kavmin lâ yu'minûn(yu'minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda gönderdik. Hangi kavme resûlü gelse hepsi onu tekzip ettiler (yalanladılar, reddettiler). O zaman Biz, birbiri ardından onları yok ettik ve onları efsane kıldık. Mü'min olmayan kavim artık uzak olsun.
14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’, ve huvel azîzul hakîm.
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara lisanlarıyla beyan etsin diye. Öyleyse Allah, dilediğini dalâlette bırakır. Dilediğini hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, hikmet sahibidir.

Tassaruf rızasının sahibi veli resuller

3/AL-İ İMRAN-179: Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî) , ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm Allah mü’minleri; pisi, temizden ayırıncaya kadar, şu üzerinde bulundukları hâl üzere bırakacak değildir. Allah sizi gayb üzerine haberdar edecek de değildir. Fakat Allah,resûllerinden dilediği kimseyi seçer, O halde, Allah’a ve O’nun resûllerine îmân edin. Ve eğer îmân eder ve takva sahibi olursanız, o zaman sizin için ECRUN AZÎM (büyük mükafat) var.72/CİN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ Gaybı bilen Allah, gaybı kimseye açıklamaz.
72/CİN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ Ancak resûllerden rızaya ulaşanlar müstesna. Öyleyse muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve ardından muhafız gönderir.
17/İSRA-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe “azap edici “ olmadık.

Nebi resuller
33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi'dir (Sonuncusu ). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
Resul kavramı piyasa daki meallerde yanlış bir şekilde açıklanmaktadır..her resul ün karşısına peygamber yazılmıştır..Kuranı Kerim de peygamber kelimesinin karşılığı nebi dir..Peygamber kelimesi fars çadan dilimize girmiştir..örneğin..h.z İsa ile Peygamber efendimiz H.Z Muhammed S.A.V arasında 6oo yıllık bir zaman söz konusudur..peki bu zaman içerisinde insanları kim hidayete erdirecek..elbette veli resuller..Allahü Teala Peygamberlerin arasının kesildiği bir fetret döneminde size ap açık anlatan bir Resulumüz geldi diye Kuranı Kerimde bizlere apaçık bildiriyor..Müminun süresinin 44. ayetinde Resullerimizi ard arda gönderdik diye buyuruyor Allahü teala. yetmez..İbrahim süresinin 4. ayetinde ..hiçbir resulümüz yoktur ki onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. yani şu anda bile Dünyanın her yerinde her kavmin içinde bir veli yani evliya resul bulunmaktadır..onları kendi dilleriyle konuşup hidayete erdirmek için..
Bugün Kenyada , kanada da , Avusturalya da yada Meksikada bir veli Resul bulunmaktadır. Yani Dünyanın her yerinde..çünkü Allahü teala biz bir Resul göndermedikçe azap edici olmadık diye buyuruyor.. bu ayette isra 15
17/İSRA-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih (nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ (resûlen).
Kim hidayete erdiyse sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe “azap edici “ olmadık.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Aleyküm selam.

Biz bu başlığı yanlış bulduk her Resul peygamber değilden Risaletin Allah'ın korumasında bir makam olduğu kesindir,görevlidir,şuda varki gönderildikleri topluluklarda Allah'tan sonra o risalet sahibine imanı Allah cc ister.Şunu söyleyebiliriz,her resul şeriat sahibi değildi veya her resul tüm bir insanlık adına gönderilmedi,bunlar doğrudur,lakin her resul risalet sahibiydi ve bu yetkilerle donatılmıştı,vahye açıktı.Diğer ulemadan ise bunların beklenemeyeceği açıktır.Başlık yanlış veya kast içeriyor,düşüncesi doğdu bizde,Rabbim en doğrusunu bilir.Allah cümlemize selamet versin.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

resul kelimesi çok mana içeriyor hiçbir kasıtta yok yusuf 50 de ki de bir resul ama alalede bir haberci muhtemelen müslüman bile değil çünkü firavunun habercisi

12/YUSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun). Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Ya güzel kardeşim tamamda sen şunu iddaa edersen olmaz.Peygamber efendimiz.Muhammed-i Arabi sav. sonra her ne şekilde olursa olsun risalet sahibi kişi yahut kişiler çıktı desen yanlıştır.Vahiy kelimesi ile resul kelimeleri değişik anlamlarda kullanılmış olabilir,lakin bizim için ölçü değil.İslam dinin nass olarak ifade edilen menşei ve menbağı Kur'an ve sünnettir.gördük delil getiriyorsun lakin olmuyor,şimdi buna göre iskender efendi veli resul ve vahy alıyor,sen bunun davasındasın.Birde sünneti yine bazı deliller getirerek zayıflatıyorsun.Kur'an anayasamız ise sünnet yasa ve tüzüklerimizdir.Din tamamlanmıştır,ihtiyaç artık yok.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
en az 10 defa yazdım birdaha yazayım nübüvvet nebiliğe(peygamberliğe özgüdür)risalet ise peygamber yolundan izinden giden veli resullerin vazifesidir
peygamberler arasında geçen yüzyıllar boyunca insanları veli resuller uyarır ayetler bunu ispatlamıyormu? sadece kafanıza yatmıyor diye sizin dediğiniz mi doğru olacak? sünneti zayıflatmak benim vede kimsenin haddine değil onuda defalarca yazdım islam dünyasındaki keşmekeşliğin ayrılıkların fitnelerin sebeplerinden bir tanesi uydurma hadislerdir



Nebi resuller
33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi'dir (Sonuncusu ). Allah, herşeyi en iyi bilendir

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin içinde resûl beas ettik Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler diye. Onlardan bir kısmını, Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın
23/MU'MİNUN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etba'nâ ba'dahum ba'dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu'den li kavmin lâ yu'minûn(yu'minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda gönderdik. Hangi kavme resûlü gelse hepsi onu tekzip ettiler (yalanladılar, reddettiler). O zaman Biz, birbiri ardından onları yok ettik ve onları efsane kıldık. Mü'min olmayan kavim artık uzak olsun.
14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’, ve huvel azîzul hakîm.
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara lisanlarıyla beyan etsin diye. Öyleyse Allah, dilediğini dalâlette bırakır. Dilediğini hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, hikmet sahibidir.
17/İSRA-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe “azap edici “ olmadık.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

şimdi mederatörler diyecekki aynı yazıları kopyalıyorsun kardeşim sataşma var yazılarda amaç sünneti zayıflatma değil dikkatli yaklaşalım diyoruz

benim bir ricam var:
aşağıda yazdığım ayet-sünnet çelişkilerine ve hadis-hadis çelişkilerine birisi çıkıp cevap versin ki işin doğrusunu biz de bilmiyorsak öğrenelim ve memnuniyetle kabul edelim inşallah.
Ama şunu anlayın artık:
Hadislere dikkatli yaklaşalım derken, peygamber efendimizi reddetmek diye bir şeyi kastetmiyoruz. Konuyu bu şekilde anlatmayın, böyle algılamayın. Vebale girersiniz.
hadislere neden dikkatli yaklaşalım?
1-Peygamberimize isnat edilen yalanları dinimizden temizlemek
2-Söylemediği sözler yüzünden yanlış tanınmasına ve anlaşılmasına mani olmak

için.......

İŞTE AMAÇ BUDUR

Ebubekir Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”
Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

ayrıca kimseye hedef göstermiyoruz x kişinin peşinden git diye amacımız kuran hakikatleri mürşid bir tane değil mürşidlere ihtiyaç yok diyemeyiz nefs teskiyesi iradenin güçlenmesi için mürşidlere ihtiyaç var Allahdan sorulması gerekiyor birilerinin yönlendirmesi ile olmuyor mürşide tabiyet


2/BAKARA-45 Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

HACET NAMAZI
Hacet namazinin persembeyi cumaya baglayan gecelerde veya kandil gecelerinde kilinmasi asildir. Ama bütün gecelerde kilinabilir. Önce boy abdesti alinir. Sonra hacet namazina niyet edilir.
Namazda asagidaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtin sonunda : Ettehiyyâtü + Allahümme salli + Allahümme bârik
3. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandiktan sonra Allah'tan hacet neyse o istenir. Allah'tan mürsid istemek için bu namaz kilindiysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konusmadan yatmak gerekir. Yatarken kibleyi saga alacak sekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kibleye çevrilerek yanüstü yatilir, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah'tan mürsid istenir. Eger kisinin haceti mürsid degil de baska bir hedefe ulasmaksa (zahirî veya batinî bir hedef olabilir) o hedefe ulasmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatildigi için sag kulak yastiga gelecektir. Bas biraz saga, sola oynatilarak kulakta kalbin atislarinin, basinç sebebiyle rahatça duyulacagi pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atisinda "Allah, Allah" diyerek kisi Allah'i zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eger ilk namazdan sonra yatildiginda birsey görülmez ise tekrar tekrar, her persembeyi cumaya baglayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kilinabilir
 
Üst Alt