Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Helal - Haram

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
İnsanın kendi nefsine karşı sorumluluklarını, insan eşya ilişkilerini ve insanın birbiri ile olan ilişkilerini izah edebilmek için, öncelikle teklif ve mükellef kavramlarını izah etmek durumundayız. Allahû Teâla (cc)'nın imtihan için beyan buyurduğu emir ve nehiylerin tamamına teklif adı verilmiştir. Malûm olduğu üzere, insanın lehindeki ve aleyhindeki haklarına sahip olabilmesine de "ehliyet" denilmiştir.

Allah Teâla (cc)'nın tekliflerine muhatap olabilmek için ehliyet şarttır. İslâm'ın emir ve yasakları karşısında sorumlu olan insana (erkek veya kadın) mükellef denilir. Her mükellefin, yapmak veya yapmamak hususunda sorumlu tutulduğu amelleri ef al-i mükellefin (mükellef olan kimsenin fiilleri) şeklinde ifade etmek mümkündür. Bu noktada karşımıza hüküm vezen (hâkim) ve hükme muhatab olan (mahkûm) çıkar. Kelime-i şehadeti ikrar ve tasdik eden her insan, Allahû Teâla (cc)'nın Hakim-i Mutlak olduğunu ve O'nun her emrini "işittim ve itaat ettim" tavrıyla karşılayacağını taahhüt etmiştir.


Dolayısıyla helâl ve haram hudutları, imtihan hayatının en önemli unsurlarıdır. Zira bir kimse; helâlin haram olduğuna veya haramın helâl olduğuna inanırsa kâfir olur. (1)Bu sebeple; her mükellefin; "helâl" ve "haram" hususunda ilim sahibi olması farz-ı ayndır. Bu girişten sonra meselemize geçebiliriz.Önce kelime üzerinde duralım. Helâl kelimesi; Halleyehıllû-hıllen-hâlen fiil kökünden masdardır. Lûgatte; düğümü çözmek, yükü indirnıek, borcu ödemek ve ağırlıktan kurtulmak gibi manâlara gelir.(2) İmam Fahrüddin-i Razi: "Helâl, kendisinden mahzurluk düğümü çözülen mübah demektir. Bu kelimenin aslı akd (düğümlemek) kelimesinin zıddı olan hall (çözmek) masdarıdır."(3) diyerek, meseleye açıklık getirmiştir.

nitekim İslâm ümmetinin işlerini düzene koyan kimseler ehl-i hal ve'1- akd denilmiştir. İslâmî ıstılâhta "yapılması caiz olan bütün ameller ve yenilmesi-içilmesi mübah olan bütün nimetler" helâl kavramı ile açıklanmıştır.Kur'ân-ı Kerîm'de halle kelimesi, muhtelif âyetlerde geçmektedir. Şimdi birkaç misal verelim:"(Musa) Dedi ki: `Rabbim, benim göğsüme genişlik ver. İşimi kolaylaştır. Dilimden şu düğümü çöz ki (ûhlûl) sözümü iyi anlasınlar."(4)"Allah'ın nimetlerine bedel (olarak) küfrü ihtiyar edenleri ve kavimlerini de helâk yurduna (cehenneme) indirip sokanları (ehallû) görmedin mi? onlar oraya gireceklerdir. Orası ne körü bir karargâhtır."(5)"Allah yeminlerimizin (keffaretle) çözülmesini (tehillete) size farz kılmıştır. Allah sizin velinizdir ve O, hakkı ile bilendir


Tam hüküm ve hikmet sahibidir."(6)Bir padişahı veya sultanı tahtından indirmeye hall denilir. Türkçe'de kullanılan halletmek (meseleyi çözmek) aynı kökten gelmektedir. Günümüzde en çok kullanılan (ve sık sık başvurulan) ihtilâl kelimesi de halde fülinin ifti'âl babındandır. İktidarı (şöyle veya böyle) indirmek mânâsınadır. Yine hastahanelerde sık sık kullanılan tahlil (çözme, analiz etme) kelimesi aynı kökten gelir.Haram; Ha-Ra-Me kökünden gelir ve sebep ne olursa olsun, yapılması yasak olan şeydir. Bir kimsenin herhangi bir şeyden yoksun olmasına "mahrumiyet" denilmiştir. Hacc ve ûmre ibadeti esnasında giyilen özel kıyafete de ihram denilmiştir. Lûgatta ihram; "ayaklar altına alınmayan bir hürmete girdi" mânâsına gelen ahrame fiilinin masdarıdır.(7) Haram kelimesinde masdar olarak hürmet ve muhterem kelimeleri türetilmiştir. Bilindiği gibi insan, yeryüzünde Allahû Teâla (cc)'nın halifesi olması hasebiyle, hürmet edilmesi gereken bir varlıktır.

İnsanı öldürmek veya haksız yere her hangi bir uzvuna zarar vermek "haram"dır. Dolayısıyla muhterem; "zarar verilmesi haram olan, saygı duyulması gereken" insan mânâsınadır.(8) İslâmî ıstılâhta: "Kat'i nasslarla işlenilmesi yasaklanan fiillere haram denilir" şeklinde tarif edilmiştir. Haramın sabit olması için, kat'i ve şüphesiz bir delil şarttır. Zira Kur'ân-ı Kerîm'de: "Dillerinizin yalan yere vasıflandıra geldiği şeyler için: `Şu helâldir bu haramdır demeyin. Çünkü (bu suretle) Allah'a karşı yalan düzmüş olursunuz. Allah'a yalan düzenler ise, şüphe yoktur ki, asla felâh bulamazlar."(9) hükmü beyan buyurulmuştur. Hesap gününü düşünen her mükellef; "helâl" ve "haram" kelimelerini kulanırken, mutlaka delile dayanmak durumundadır.Haram olan fiiller liaynihi ve li-gayrihi olmak üzere ikiye ayrılırlar. İnsanların can, mal, nesil, akıl ve din emniyetini tahrip eden füller li-aynihi haram sınıfına girer: Adam öldürmek, eşkiyalık (yol kesme) ve hırsızlık yapmak şarap içmek, domuz eti yemek zina etmek, mü'min ve muhsan kadınlara zina isnadında bulunmak... Li gayrihi haram ise; bizzat haram olmadığı halde, bir başka saik sebebiyle haram haline gelmektir. Mesela: Elma yemek haram değildir, helâldir. Ancak bir başkasına ait bahçeden, sahibinin izini olmaksızın alınan elmayı yemek haramdır.

Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar için "müşterek helâller" ve "müşterek haramlar" vardır. Esasen bir şeyin helâl veya haram olarak nitelendirilebilmesi için tek ölçü vahydir. Nitekim İbn-i Abidin: "Hiçbir şey akıl ile haram olmaz. Yani bir şeyin haram olduğuna akıl hüküm veremez. Bir şeyin haram olduğuna hüküm vermek ancak Allahû Teâlâ ya (cc) mahsustur (...) Bir şeyin güzel veya çirkin olduğunu isbat eden şeriattır. Akıl ise, güzellik ve çirkinliği idrak etmek için vasıtadır."(10) diyerek önemli bir inceliği gündeme getirmiştir.Kur'ân-ı Kerîm'de: "Ey iman edenler!.. Allah'ın size helâl ettiği temiz ve güzel şeyleri (nefsinize) haram kılmayın. (Sakın) haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez." (11)hükmü beyan buyurulmuştur. İbn-i Abbas (ra), "haramı helâl etmek ne kadar tehlikeli ise, helâlin haram olduğunu söylemek de aynıdır" demiştir.


Esasen helâl ve haram hududlarını, hevâ ve heveslerine göre tayin etmeye gayret edenlerle cihad etmek emredilmiştir."Kendilerine kitap verilenlerden ne Allah'a ne ahiret gününe inanınayan, Allah'm ve rasûlü'nün haram ettiği şeyleri haram tanımayan, İslâm dininini din olarak kabul etmeyen kimselerle zelil ve hakir olup, kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar muharebe (savaş) edin."(12)Dürri'l-Muhtâr'da, "Cizye, mülhidlerin dediği gibi, müslümanlarm kâfirlerin küfrüne râzı olmaları değildir. Bilâkis cizye, kâfirlerin küfürleri üzere kalmalarının cezasıdır.

İmânâ davet etmek için kâfirlere cizyesiz mühlet vermek caiz olduğu takdirde, cizye ile mühlet vermek evveliyetle caizdir. Nitekim Allahû Teâla (cc)'nin "Kâfirlere, zelil ve hakir olarak kendi elleriyle cizye verecekleri zamânâ kadar onlarla muharebe ediniz" âyet-i kerimesi ve Peygamberi efendimizin Hacer mecûsiIerinden, Necran hıristiyanlarından cizye alıp kendilerini dinleri üzerinde bırakmaları da cizyenin caiz olduğunun delilidir."(13) hükmü kayıtlıdır. İnsanlardan bir zümrenin veya siyasî iktidarın "helâl" ve"haram" hududlarını değiştirmesi sözkonusu olamaz. Eğer bu fiil tahakkuk eder ve diğer insanlar râzı olurlarsa, Allahû Teâla (cc)'yı inkâr ederek yeni bir ilâha (tâgûta) inanmış olurlar. Sünen-i Tirmizi de kayıtlı olan şu hadis-i şerif meseleyi kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Adiy b. Hatem (r.a)'den rivayet edilen hadis şudur: "Henüz İslâm'a girmeden önce, Resûl-i Ekrem (sav)'in: `Onlar Allah'ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i ilâhlar edindiler.

(14) âyetini okuduğunu işittim. Bunun üzerine: `Yâ Muhammed!.. Onlar, bunlara ibadet etmediler' şeklinde itirazda bulundum. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav); `Gerçi onlar bunlara ibadet etmiyorlardı. Fakat bunlar herhangi bir şeyi onlara (helâl) kıldıkları vakit, onu helâl kabul ediyorlar veya herhangi bir şeyi onlara (haram) kıldıkları vakit, onu haram kabul ediyorlardı.' buyurdu."Hevâ ve heveslerini ilah edinen ve keyiflerine göre helâl ve haram sınırlarını tesbit eden zümrelere itaat edenler büyük bir tehlike içerisindedirler. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Üzerlerine Allah'ın ismi anılmadan boğazlananlardan yemeyin. Çünkü bu muhakkak ki bir fısktır. Hakikaten şeytanlar sizinle mücadele etmeleri için dostlarına (evliyalarına) mutlaka telkinde bulunurlar. Eğer, onlara (müşriklere) itaat ederseniz, şüphesiz siz de müşriklerden olursunuz."(16) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Kurtubî; "Müşrikler müslümanlarla mücadele ederek şöyle derlerdi: `Size ne oluyor ki, Allah'ın öldürdüğünü (eceliyle ölen, meyte) yemiyorsunuz, fakat bizzat sizin öldürdüğünüzü (kestiğinizi) yiyorsunuz?' diyorlı... Mücadele, delil göstermek sûretiyle ve kuvvetle bir sözü geri çevirmektir. Eğer onlara (müşriklere) meytenin yenmesinin heâl kılınması hususunda itaat ederseniz, siz de onlardan olursunuz."(17) diyerek, meselenin inceliğine işaret etmiştir.


Allahû Teâla (cc)'nın haram kıldığı bir şeyi, helâl kılma konusunda gayret sarfeden ve delil ileri süren müşriklere itaat etmek, onlardan (müşriklerden) olmayı beraberinde getirmektedir.Şurası unutulmamaladır ki; haram ve helâl hudutları, kat'i nasslarla tesbit edilen sınırlardır. İnsanlardan bir zümre (bilginler, rahipler, şahlar, meclisler, vs.) insanlardan aldıklarını iddia ettikleri hak ve yetkilerle, bu hudutları değiştiremezler. Eğer de ğiştirnıeye kalkarlarsa, mü'minlere düşen vazife, meşrû her türlü vasıta ile cihad etmektir.


KAYNAKLAR
(1) Molla Hüsrev, Dürerû'l-Hükkam fi Şerhi'l Gûreri'I Ahkâm, İst. 1307, c. I, sh. 324; Feteva-ı Nindiyye, Beyrut,1400, c. II, sh. 272; Şerh-i Akaidi'l Kesteli, İst.1973, S. Bilici Yay. sh.191.
(2) el-Müfredat, İst.1986, Kahraman Yay sh.182.
(3) İmam Fahrüddin-i Razi, Tefsir-i Kebir (Mefatihû'l Gayb), Ank.1989, c. IV, sh.198
(4) Tâhâ sûresi: 25-28.
(5) İbrahim sûresi: 28
(6) Tahrim sîıresi: 2.
(7) Râğıb el-Isfahani,a.g.e., sh.164-165.
(8) Her müslüman muhteremdir. İslam'a karşı savaşanların (harbîlerin) canlarına ve mallarına karşı hürmet ortadan kalkar. Fûkaha; gasb fülinin teşekkülü için "malın mütekavvim ve muhterem olmasını" şart görmüştür. Meseleyi izah ederken, harbîlerin malının muhterem olmadığın beyan etmiştir.
(9) Nahl sûresi:116.
(10) İbn-i Abidin, Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'! Muhtar, İst.1983, Şamil Yay, c. VIII, sh. 212.
(11) Maide sûresi: 87.
(12) Tevbe sûresi: 29
(13) İbn-i Abidin, a.g.e., c. VIII, sh. 482.
(14) Tevbe sûresi: 31
(15) Sünen-i Tirmizi, İst. 1401, K. Tefsirû'1 Kur'ân: 10, (Türkçe Nüsha, İst. ty. Yunus Emre Yay. c. V, sh. 206 Had. No: 3292).
(16) En'âm sûresi:121.
(17) İmam-ı Kurtubi, el-Camü li Ahkâmi'I-Kur'ân, Kahire 1967, c. VII, sh. 77-78.
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Allah razı olsun abi çok güzel bir yazı..Bu konuyu 10 kişi açmış bi kişi bile okumaya tenezzül etmemiş..Ama sakal harammı helal mi diye sorunca 30 kişi cevap yazar..İlginç gerçekten!..
 
Z

zeynep_hearty

Guest
özellikle son günlerde helal haram tartışmalarının yapıldığı konulara çok detaylı ve çok faideli olduğunu düşündüğüm cevap niteliğinde muazzam bir derleme ..rabbim kez kere razı olsun..selam ve dua ile..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Allah razı olsun abi..

selametle...
 

sulhiye

New member
Katılım
6 Haz 2007
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Deve eti haram iken neden helal sayildi?
Tevrat 14.7Ancak gevis getiren, catal ve yarik tirnakli hayvanlardan etini yememeniz gerekenler sunlardir: Deve, tavsan, kaya tavsani.
Kuran der kiBakara 91:Onlara "Allah`in indirdigine inanin" dendigi zaman "Bize indirilene inaniriz" dediler. Ellerinde bulunan Tevrat`i tasdik eden Kuran`i inkar ederler.
Ama deve etini Kuran haram saymaz. Ali Imran 3-4 Kendisinden önceki kitaplari dogrulayan Hak kitabini sana indirdi.
Hani deseniz Tevrat Incil degismis. O zaman dünyanin degisik yerlerinden bulunmus kopyalar neden birbirini dogruluyor acaba? Üstelik bir cok emin yerde her arastirmaya acik olarak?
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Deve eti haram iken neden helal sayildi?
Tevrat 14.7Ancak gevis getiren, catal ve yarik tirnakli hayvanlardan etini yememeniz gerekenler sunlardir: Deve, tavsan, kaya tavsani.
Kuran der kiBakara 91:Onlara "Allah`in indirdigine inanin" dendigi zaman "Bize indirilene inaniriz" dediler. Ellerinde bulunan Tevrat`i tasdik eden Kuran`i inkar ederler.
Ama deve etini Kuran haram saymaz. Ali Imran 3-4 Kendisinden önceki kitaplari dogrulayan Hak kitabini sana indirdi.
Hani deseniz Tevrat Incil degismis. O zaman dünyanin degisik yerlerinden bulunmus kopyalar neden birbirini dogruluyor acaba? Üstelik bir cok emin yerde her arastirmaya acik olarak?


İncil; Allah tarafından Hz. İsa'ya gönderilen; Tevrat'ın aslını doğrulayan, Kur'ân-ı Kerîm tarafından tasdik edilen ve bir anlamı da "yol gösterici, aydınlatıcı" olan (5/Mâide, 46-48), dört büyük kitaptan birisidir. Yunanca "Evangelion"; iyi haber, müjde demektir. Esas itibariyle Hz. İsa'nın hayatını, mûcize ve faâliyetlerini, söylediği hikmetli sözleri, tebliğ etmiş olduğu şeriat hakkındaki peygamberane hakikatleri anlatmak için kullanılmıştır. Bu kelime ile ilk hristiyanlar; İsa'nın insanlara bildirisini, onları kötülük ve günahtan kurtarmağa ve selâmete götürmeğe geldiğine dair vaadini anlatmış ve adlandırmışlardı. Hz. İsa da onu; "Tanrı'nın Krallığı'nın müjdesini (iyi haberini) duyurma" olarak tanımlar (Kitâb-ı Mukaddes, Matta, I/1, 14; S.C.F.Brandon, A Dictionary of Comparative Religion, London, 1970, s. 310; Anne Merie Sechimmel, Dinler Tarihine Giriş, Ankara 1955, s. 210).


Her ne kadar Kur'an-ı Kerîm, Hz. İsa'ya gönderilen İncil'i tasdik ederse de, bugünkü İncillerin Hz. İsa'ya gönderilen İncil'in tahrif edilmiş şekilleri olduğuna âyetlerde şöyle işaret edilir: "İncil sahipleri Allah'ın onda indirdiği ile hükmetsinler. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar fâsık olanlardır" (5/Mâide, 47). “Ey Kitab ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabb'inizden size indirileni gereği gibi uygulamadıkça bir temeliniz olmaz’ de” (5/Mâide, 68). "Onların izleri üzerinden peygamberlerimizi ardarda gönderdik; Meryem oğlu İsa'yı da artlarından gönderdik ve ona İncil'i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet duyguları koyduk; üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya attıkları ruhbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler; içlerinde inanmış olan kimselere ecirlerini verdik; ama çoğu yoldan çıkmışlardır" (57/Hadîd, 27).


Geçmiş peygamberlerde olduğu gibi, Hz. İsa'nın sağlığında da İncil, yazılı kitap hâline getirilmemiştir. Çünkü İsa (a.s)'nın tebliğ süresinin kısa oluşu ve yaşadığı devrin şartları buna elvermiyordu. En erken yazılan İncil, İsa'dan sonra 70'li yıllarda kaleme alınmıştır. Dolayısıyla Hz. İsa'nın tebliğ ettiği hakikatler ânında kaydedilememiş, sonradan yazılan İncillere insan sözü karışmış ve böylece kitabın aslı tahrife uğramıştır.


Bugün kilisece kabul edilmiş dört resmî İncil vardır: Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri. Bunların Havarilerden geldiği ve sahih olduğu kabul edilir. Bunlardan ilk üçü -birtakım ayrılıklara rağmen- ana mesele ve bölümlerinde birbirlerine yakındırlar. bunlara, "aynı bakış açısıyla yazılmış anlamında", "Sinoptik" İnciller adı verilir. Bu üç İncil, zaman bakımından dördüncü İncilden öncedirler (Maurice Bucaıller, Kitâb-ı Mukaddes Kur'an ve Bilim (trc. Suat Yıldırım, İzmir, 1981, s. 90 vd.; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, İstanbul 1983, s. 206-207).


Bu dört incilden Markos'un incilinin en eskileri olduğu, Matta ve Luka incillerinin, hem bunun eski şeklinden, hem de kaybolan ve "o" denilen bir kaynaktan metinlerini aldıkları söylenmektedir. Bu incillerin dördüncüsü olan Yuhanna incili ise, oldukça geç yazılmış, mistik yönü ağır basan bir incildir (Schimmel a.g.e., s. 118; Bucaılle, a.g.e., s. 96).


Dört incil ve yazarları şunlardır:


Matta İncili: 28 babtır. Matta, Havarilerden biri olup, M. 70 yılında hristiyanlığı yaymak için yerleşmiş olduğu Habeşistan'da ölmüştür. İncilde Hz. İsa'nın Mesihliği üzerinde durur.


Markos İncili: Markos, Havarilerin reisi olan Petrus'un talebesidir. Hristiyanlığı yaymak için yerleşmiş olduğu Mısır'da M. 62 yılında ölmüştür. İncili 16 bab olup Hz. İsa'nın hayatından bahsetmektedir.


Luka İncili: Doktor veya ressam olduğu söylenen Luka, Pavlos'un talebesidir, Havari değildir. İncili M. 60 yıllarında yazmıştır. 24 babtır. İsa'nın hayatı ve tebliğ ettiği şeylerden bahsetmektedir.


Yuhanna İncili: 24 bab olan bu incili yazanın Yuhanna'nın talebesi olduğu sanılmaktadır. Bu İncil'de İsa'nın, Allah'ın oğlu olduğu tezi üzerinde ısrarla durulmaktadır. Aslında bugün elimizde bulunan Kitab-ı Mukaddes'te bu dört İncilin dışında 23 kitap daha olup toplam 27 kitaptan (bölümden) meydana gelmiştir. Halbuki Allah'ın Hz. İsa'ya indirmiş olduğu İncil birdir.


Bir ilim adamının tespitlerine göre bugünkü İncillerin gâyesi; Hz. İsa'nın sözlerini ve işlerini aktarmakla, onun yeryüzündeki risaletinin tamamlandığı sırada, insanlara bırakmak istediği tâlimatları onlara tanıtmak olmuştur. Talihsizlik İncil yazarlarının, bildirdikleri olayların görgü tanığı olmamalarından ileri gelir. Onlar, Hz. İsa'nın hayatı hakkında muhtelif Yahudi-Hristiyan cemaatlerinin, bugün kaybolmuş bulunan ve sözlü rivayetle nihai metinler arasında vasıta rolü oynamış olan, sözlü veya yazılı durumda korunan bilgilerin, o toplulukların sözcüleri tarafından anlatılmalarından başka bir şey değildir (Maurıce Bucaılle, a.g.e., s. 369). (1)


Hıristiyan inancına göre İnciller, Tanrı'nın yönetmesi ile, İncil yazarları tarafından hatasız olarak yazılmış olmak özelliğini korumaktadırlar. Havâriler ve İncil yazarları, konuşurken ve yazarken tamamıyla Tanrı'nın irâdesi ile konuşmuş ve yazmışlardır. Kutsal ruh'un Hz. İsa ile bütünleşmesiyle, Hz. İsa'da ortaya çıkan müjdeli haber ve vahiy için hiçbir sınırlama yoktur.


İslâm kaynaklarına göre İncil, Allah tarafından, Hz. İsa'ya vahyedilen kitabın adıdır (5/Mâide, 46-47). Nasıl diğer peygamberlere vahiy yoluyla kitaplar gönderilmiş ise, Hz. İsa'ya da kendisi dünyada olduğu sırada vahiy yoluyla İncil gönderilmiştir. İslâmî inanca göre Hz. İsa bir peygamberdir, İncil de ona vahyedilen kitabın ismidir.


Hıristiyan kaynaklar, Hz. İsa'ya vahiy yolu ile nâzil olmuş bir İncilin varlığını kabul etmemektedir. Kitap olarak bugün elde mevcut olan İnciller, Hz. İsa'nın herhangi bir emir ve direktifi olmadan, onun öğrencileri tarafından yazılmışlardır. Bunlar, Yahûdilikteki Tevrat ve İslâmiyetteki Kur'ân-ı Kerim gibi vahiy yoluyla nâzil olmuş kitaplar değildir. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılan dört kitaba İncil adı verilmekle beraber, bazen bu "İncil" sözü ile, bu kitapların yanı sıra Yeni Ahid'in diğer yirmi üç kitabı da kast edilmektedir. Hıristiyanlıkta hemen hemen her kavramda görülen karışıklık ve muğlaklık, İncil kelimesinde de görülmektedir. Bir yandan, yazılmamış durumda olan Hz. İsa'nın topyekün mesajının adı İncil, öbür yandan dört Evangelist'in yazmış olduğu dört ayrı hayat hikâyesinin isimleri İncil, diğer yandan bu dört hayat hikâyesiyle beraber, Resullerin İşleri, yirmi bir Mektup ve bir Vahiy'den müteşekkil yirmi yedi kitabın isimleri de İncil oluyor. (Yeni Yaşam Yayınları tarafından bir kurula hazırlatılan Yeni Ahidin tercümesinin tamamına "Müjde, İncilin Çağdaş Bir Çevirisi" adı verilmiş, böylece sadece Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'nın yazmış olduğu eserlere değil; Yeni Ahid'in tamamına İncil adı verilmiştir. Bkz. Müjde, İncilin Çağdaş Bir Çevirisi, İstanbul, 1987). Dördüncü asrın ortalarından günümüze kadar intikal etmiş dört İncil metni bulunduğu ve bu dört ayrı metinde büyük farklılıklar görüldüğü halde, yine İncil'in bir olduğundan bahsedilebiliyor!
 

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
(14) Mikdam b. Madi Kerib (r) den Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Dikkat edin! Bana Kur’an verildi, Kur’an’la beraber O’nun bir benzeri daha verildi. Dikkat yakında midesi tok, rahat koltuğunda oturan bir kimse şöyle der: ‘Şu Kur’ana sımsıkı sarılın, Onda helal olarak bulduğunuzu helal sayın, haram olarak bulduğunuzu da haram sayın, dikkat, size ehli eşeklerin eti helal değildir. Yırtıcı hayvanlardan, parçalayıcı dişi olanların eti helal değildir. Kendileri ile aranızda anlaşma bulunan kimselerin yitirdiklerini almanız size helal değildir. Ancak sahi-binin ona ihtiyacı yoksa o zaman helal olur.

Allah(c.c) razı olsun Muhammet abi.
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Deve eti haram iken neden helal sayildi?
Tevrat 14.7Ancak gevis getiren, catal ve yarik tirnakli hayvanlardan etini yememeniz gerekenler sunlardir: Deve, tavsan, kaya tavsani.
Kuran der kiBakara 91:Onlara "Allah`in indirdigine inanin" dendigi zaman "Bize indirilene inaniriz" dediler. Ellerinde bulunan Tevrat`i tasdik eden Kuran`i inkar ederler.
Ama deve etini Kuran haram saymaz. Ali Imran 3-4 Kendisinden önceki kitaplari dogrulayan Hak kitabini sana indirdi.
Hani deseniz Tevrat Incil degismis. O zaman dünyanin degisik yerlerinden bulunmus kopyalar neden birbirini dogruluyor acaba? Üstelik bir cok emin yerde her arastirmaya acik olarak?

Forumumuza hoşgeldiniz kardeşim..

Onlara, "Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) iman edin" denilince, "Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a) inanırız" deyip, ondan sonra geleni (Kur'an'ı) inkâr ederler. Halbuki o ellerinde bulunanı (Tevrat'ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki, "Eğer inanan kimseler idiyseniz daha önce niçin Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"(Bakara 91)

RAB Musa'yla Harun'a şöyle dedi:


2 "İsrail halkına deyin ki, karada yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz:
3 Çatal ve yarık tırnaklı, geviş getiren hayvanların tümü.
4 Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.
5 Kaya porsuğu geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.
6 Tavşan geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.
7 Domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır.
8 Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız, sizin için kirlidir.

Öncelikle Tevrat'ta deve eti neden yasaklanmış ona bir bakalım...

"Hz. Yakup (a.s.m.) bir hastalığa tutulunca, bu hastalığın geçmesi halinde deve eti yemeyeceğini nezretmiş, akabinde hastalıktan şifa bulunca, ömrünün sonuna kadar bir daha deve eti yememiştir. Yahudi toplumu, Hz. Yakub'a hürmeten deve eti yemeyince, gelen vahiy, onların bu temayülüne ınkıyad ederek deve etini yemeyi yasaklamıştır."

Hz.Yakup(a.s.m) hastalığı gerçekten deve etinden mi ileri geliyordu onu bilemeyiz..Bu tartışmaya açık bir konudur..Ama tek bildiğimiz şey Yahudi toplumunun bi örneğe uygun olarak deve etini haram ettiğidir..Zaten Tevrat insan eliyle değiştirildiği için bu şekilde günümüze kadar gelmesi olasıdır..Görüyorsunuz ki Yahudiler hükümlere göre değil, olaylara bağlı kalarak Tevrat'ı yazmışlar..

"Tevrat indirilmeden önce İsrail'in kendine haram kıldıklarının dışındaki bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldi. De ki: "Eğer doğru sözlü iseniz getirin Tevrat'ı da okuyun."(Ali imran-93)

 
Üst Alt