Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Haşr 7. ayeti üzerine..

CENGÝZHAN

New member
Katılım
15 Ara 2011
Mesajlar
297
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Konum
Ankara
Haşr 7. ayeti üzerine..
Bizler İslam ı birilerinin güdümünde yaşayıp, öğretilenleri Rabbimin rehberinden kontrol etme gereği duymadığımızda, ortaya çıkan imanın, Rabbimin önerdiği bir iman şekli olduğunu asla bilemeyiz.


Allahın huzuruna vardığımızda eğer, üzücü bir durumla karşılaşmak istemiyorsak imanımızı, inancımızı mutlaka Allahın, sizler için rehber olsun diye gönderdim dediği KUR’AN İLE KARŞILAŞTIRMALIYIZ.


Allah bizlere rehber olsun diye gönderdim dediği kitabını, asla anlaşılması zor yapmaz. Allah yine gönderdiği kitap için, yemin ederek sizler için kolaylaştırdım diyorsa birçok kez, bu kitap anlaşılması zor asla olamaz.


Bizler İslam ı, Kur’an ın güdümünde yaşamadığımız takdirde, beşerin güdümüne gireriz ki, bu bizleri Rabbimden uzaklaştırır. Allah velilerin ardına düşmeyin diyorsa, bu bizleri Allah ın yani Kur’an ın güdümünde olmamızı istediğindendir. Bizler bu Dünyada imtihandayız. İmtihanımızın da, yalnız ve yalnız KUR’ANDAN OLACAĞINI RABBİM SÖYLÜYOR. Ne diyordu hatırlayalım.


Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.


Allah açıkça imtihan olacağımız kitabın Kur’an olduğunu söylediği ve bu kitapta her şeyden nice örnekler verdim dediği halde bizler, hayırrrr yalnız Kur’an dan sorumlu değiliz, Kur’an da her şey yoktur, özet bilgiler vardır diyenlere inanırsak, sizce gittiğimiz bu yol, Rabbim e ulaşır mı?


Bu sözleri söyleyenlere şunu hatırlatmak isterim. Allah sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum dediği halde (HÂŞÂ)sözünden cayacağını, daha sonrada Kur’an dışından da hükümlerden bizleri sorumlu tutacağını mı söylüyorsunuz? Bunu söyleyenin Rabbimle inatlaştığını, adaletini küçümsediğini, hatırlatmak isterim. Bunu yapmanın, buna inanmanın da cezasını, hayal bile etmek istemiyorum.


Allah Maide suresi 45. ayetinde, Allahın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendisidir diyorsa, Allah ın indirdiği Kur’an a özet bilgidir, orada her şey yoktur diyen, ZALİMLERİN TA KENDİSİDİR. Şunu da sakın unutmayalım. Hesabın görüleceği gün, peygamberimizin Furkan suresi 30. ayetinde söylediği gibi, Ey Rabbim benim toplumum bu Kur’an ı devre dışı bıraktılar diyecekse, bu sözden ibret almayan, burada anlatılmak isteneni anlamak istemeyenler, Rabbin huzurunda hiçbir yardımcı bulamayacaklardır.


Bu yazımı yazmakta ki maksadım, Haşr suresi 7. ayette geçen bir cümleyi alıp, ona bahsedilen konuda geçmeyen anlamları verip, beşerin yalan ve yanlışlarına delil göstermenin, bizleri nerelere sürükleyeceğini göstermek içindir.


Bizler Kur’an ayetlerinde geçen bir kelime ya da cümleyi alıp, ona eğer kendi inanç ve hurafe itikatlarımıza delil yaparsak, bizleri nasıl dinden saptıracağını bu örnekte görebiliriz. Ne yazık ki bu yöntem o kadar çok kullanılıyor ki günümüz İslam inancında, bunu yaptığımızda bu inancın nerelere varacağını sizler tahmin edin.

Haşr suresi 7. ayettin içinde şöyle bir cümle geçer.

(Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.)

Yukarıdaki cümleyi bahsedilen ayetten ayırıp düşündüğünüzde, inanılmaz yerlerde kullanıp, dinde açıkça kargaşa yaratabiliriz. İşte ne yazık ki İslam düşmanları içimize öyle yanlış inançları, yine Kur’an danmış gibi gösterip, bizleri can elinden vurmuşlardır, ama bunun farkında bile değiliz. Bizlere Kur’an ı tercüme ederken, öyle cümlelerle naklediyorlar ki, kafalarda soru işaretleri kalıyor.


Peki, Allah yukarıdaki sözüyle nelerden bahsediyor da, peygamber size ne verdiyse alın, vermediğinden sakının itiraz etmeyin diyor? Bu cümleyle Kur’an dışından bir şey vermesini asla anlayamayız, çünkü sana indirdiğim ile topluma hükmet diyordu elçisine Allah hatırlayalım. Sana indirdiğime ilaveler yaparsan, senin canını alırım diye de uyarıyordu. Peki, bu cümleyle bu sözlerle Allah ne anlatmak istiyor bizlere, gelin bu ayetin öncesine ve sonrasına da bakarak, ne anlatmak istiyor Rahman, onu Allah ın izniyle anlamaya çalışalım. Önce bahsettiğimiz ayetin, bir öncesine bakalım.



Haşr 6: Allah'ın, onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir.


Bahsettiğimiz Haşr 7. ayetin bir öncesinde, savaşlarda kazanılan ganimetlerden bahsediyor ve bir konuda toplumun dikkatini çekiyor. Bu ganimetleri savaşlarda aldığınızda, hepiniz Allah adına at ve deve koşturup savaşmadınız diyor. Bakalım devamındaki ve bahsettiğimiz ayette ne diyor.


Haşr 7: Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.


Yukarıdaki ayeti bir başka mealden de verelim ki daha iyi anlaşılsın.


Haşr 7: Bu beldelerin halkından [ganimet olarak] ne alındıysa Allah, hepsini Elçisi'ne devretti, [ganimetin tümü,] Allah'a ve Elçisi'ne, [ölen müminlerin] yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir; (böyle yapıldı) ki o, içinizden [zaten] zengin olanlar arasında dolaşıp duran [bir servet] haline gelmesin. Bu nedenle, Elçi size [ondan] ne kadar verirse [gönülden] kabul edin ve size vermediği şey[i istemek]ten kaçının ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: çünkü Allah misillemesinde çetindir.




Allah elçisinin, İslam a karşı savaş ilan edenlerle savaşması neticesinde elde ettikleri ganimetleri, nasıl dağıtacağını topluma anlatıyor. O anı önce hayal edelim isteseniz. Müslüman olduğunu söyleyen birçok insan var, ama bir kısmı malını, karısını, çocuklarını bırakıp savaşa gitmeyi göze almayanlar da var içlerinde. Bu durumda bu insanların nefsi de bu ganimetlerden pay isteyecek, ya da bekleyecektir. Bakın bu insanlara Haşr 6. ayette gerekeni zaten Allah söylemişti. Peki devamındaki ayette neler söylüyor? Bakın toplanan ganimetlerin nasıl dağıtılacağını anlatıyor Allah. Rabbim her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız diyorsa, buna da açıklık getirmiş demektir. Bakın kimler içindir diyor.

(Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir.)

Bu açıklamayı yapıyor ki herkes ganimetten pay istemesin. Allah ve peygambere ait kısım, zaten devletin yönetimi için harcanacak bölümdür. Devamında yaptığı açıklamada ise bunun nedenini söyleyip, bu malların yalnız zenginler arasında dolaşması değil, fakirlere de fayda sağlaması içindir diyor. İşte tam burada o toplumun halini, içlerinden çıkacak itirazları düşünün ve hayal edin. Acaba nasıl itirazlar olmuştur ya da olacağını Rabbim bildiği için bakın topluca uyarıp ne diyor?


(Bu nedenle, Elçi size [ondan] ne kadar verirse [gönülden] kabul edin ve size vermediği şey[i istemek]ten kaçının.)


Şükürler olsun Rabbim e aklı olanın, ayetleri düşünerek anlamaya çalışanlara ne kadar güzel anlatıyor her şeyi. Allah bu sözleriyle, ganimeti dağıtırken, benim elçime itiraz etmeyin diyor. O en doğru bir şekilde sizlere dağıtacaktır. Peygamberiniz size neyi verdiyse onu alın, size bu konuda yasakladıklarına, vermediklerine de itiraz etmeyin ondan sakının. Vermediyse sizin hakkınız olmadığı içindir, başkalarının hakkına müdahale etmekten sakının diyor. Şimdide bu ayetin devamına bakalım ki konuyu daha iyi anlayalım.


Haşr 8: (Allah'ın verdiği bu ganimet malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır.



İşte Yüce Rabbim çok daha net bir açıklama yapıyor ganimetlerle ilgili. Peygamberimizin ganimet dağıtımında kimsenin itiraz etmemesi için, elçisinin ganimetten kime ne verdiyse onu almasını, kimlerin hakkı yokta istemeye kalkıyorsa, ondan sakınmasını açıkça söylemiştir. Bu malların elçisi tarafından, yurtlarından uzaklaştırılmış, Allahtan yardım dileyen yoksullara, peygamberine canla başla yardım eden fakir muhacirlere dağıtılmasını istiyor. Sonunda da Rabbim ganimetlerin dağıtımında, en doğru bu yolun olduğunu söylüyor.


Lütfen yukarıdaki üç ayeti birleştirip düşünün. Üçü de savaşlarda alınan ganimetlerin nasıl dağıtılmasına dair açıklamalar yapıyor. Peki, bu ayetlerin içinde geçen şu cümleyi nasıl olurda konunun dışında anlamlar yükleriz?


( Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.)


(Bu nedenle, Elçi size [ondan] ne kadar verirse [gönülden] kabul edin ve size vermediği şey[i istemek]ten kaçının.)


Allah açıkça ganimetin dağıtımında, peygamberiniz sizlere ne verdiyse onu alın, vermediyse itiraz edip, almak için uğraşmayın bu hareketten sakının diyecek, fakat bizler bu cümleyi alıp, Rabbin asla bahsetmediği başka yerlerde, başka anlamlarda kullanacağız. Bunun bizleri dinden ne derece saptırdığının farkın damıyız dostlar? Eğer farkında değilsek, lütfen Rabbin ayetleri üzerinde dikkatle ve hiçbir etki altında kalmadan, hesabın görüleceği gün gelmeden, çok iyi düşünelim ve inancımıza yön verelim.

Hepimiz hesabımızı kendimiz tek başımıza vereceğiz. Huzuru mahşerde yanımızda, bu Dünyada edindiğimiz, hatta yardımı olacağına çok güvendiğimiz, inandığımız hiç kimse olmayacak. Çünkü onlarda kendi hesabının telâşesin de olacaklar. Gelin el birliğiyle Kur’an a müracaat edelim. Onu anlamaya çalışalım. Onun onaylamadığı hiçbir sözün ardı sıra gitmeyelim.


Peygamberimizin yolunu izlemek istiyorsak, bizlerde Kur’an ın yolunu izleyerek, peygamberimizin gerçek ümmeti olduğunu gösterelim. Hesabın görüleceği gün, yüzlerimizin ak olmasını isteyen, emin olduğumuz bilginin ardında gitmelidir. Rabbim bizleri, hesaba çekeceği kitabı apaçık söylemiş ise, bunun dışındaki kitaplara bizleri yönlendirmek isteyenlere, lütfen artık kanmayalım. Kur’anı anladığımız dilden bolca okuyalım, ayetler üzerinde düşünelim, aklımızı kullanalım. Çevremizden yardımlar alıp, Kur’an ı çok daha iyi anlamanın yollarını bulalım, araştıralım. Bunu yapmamızı Rabbim söylüyorsa, en doğru yol bu yol demektir.



Birileri bizlere, sen Kur’an dan anlayamazsın, anladığın dilden okusan da işe yaramaz, sen hüküm çıkaramazsın, Kur’an da her şey yoktur, Kur’anı anlamak için büyük ilim tahsil etmen gerekir diyorsa, bilmeliyiz ki bu insanlar, bizleri Kur’an dan uzaklaştırmak isteyen, İslam ı kendi çıkarları doğrultusunda kullanan, Allahın emrettiği dışında çok farklı bir inanç yaratan insanlardır. Çünkü Allah sizlere gönül gözlerinizi açacak, sizlere doğruyu gösterecek, kolaylaştırılmış, her şeyden nice örnekler verilen, anlaşılacak bir rehber gönderdimdiyor. Beşerin bile bir konuda yazdığı rehber kitap anlaşılıyor da fayda sağlıyorsa, nasıl olurda Yüce Rabbimin imtihan edeceği rehber kitap, güneş, gönül gözü anlaşılması zor olur? Hepimiz vaktimiz dolmadan, bu soruyu düşünelim ve imanımıza bu doğrultuda yön verelim.


Rabbim cümlemizi Kur’an ın rehberliğinden, onun ışığından, nurundan ayırmasın. Aklını kullanarak iman eden, kulları arasına alsın inşallah cümlemizi.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Alıntıdır
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Sayın Cengizhan,

Yazılan konu ile siz, çok tezat bir görüntü sergiliyorsunuz. Neden ? Çünkü; Siz de bir beşerin yazdığına ram olmuşsunuz.

Kaldı ki, bu alıntı yaptığınız kişi, sayısız defa bizim forumda açtığı bu ve bunun gibi kendinden menkul hezeyanlarının cevaplarını sayısız defa alıp forumdan uzaklaştırılmıştır. Üstelik, ilimsizdir. İlimsiz olduğunu da yine biz veya Bekir veya diğer arkadaşlarımız tarafından yapılan yorumlar ile ortaya konulmuştur. Bir nevi islam mikseridir. Sadece bizim forumdan değil, bir çok forumdan uzaklaştırılmıştır.

Ehli sünnet alimleri hiç bir zaman müslümana "Kur'an" dan uzaklaşınız demez, dememiştir, bilakis; yaklaşın elinize alın ve kitabınızla barışın demiştir. Bu nedenle milyonlarca defa Kur'an kursları düzenleyerek Allah rızası adına hizmet etmeye çalışmıştır. Bakın, hadisi şerif bize ne buyuruyor: " Sizin en hayrlınız, Kur'an'ı öğrenenleriniz ve öğretenlerinizdir." (Hz. Muhammed Mustafa [s.a.v.] )

İlk ayetimiz de "iqra (oku) !" (Alak : 1 ) olan bu mukaddes kitabımızdan hiç bir alim uzaklaştırmaz, bilakis yakınlaştırır. Elbette anlamına erilemeyecek yerleri varsa da, ilmen bizden derece olarak üstün alimlerin anlatımları ve yazımları ile her zaman eksiğimizi de tamamlamak ile mükellefiz.

Yani; yazısından alıntı yaptığınız cahil arkadaşımızın sözleri (ayetler haricinde) saçmadır ! Kuru bir çabadır, kimseye faydası olmayan, ahirette de kendisine bu mikserliğinden dolayı ateşin dokunacağı bir boş çaba.

Ne mutlu Kur'an okuyanlara ve okutanlara.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Hırsız, haddizatında kendi ihtiyacından daha çok, nefsinin hased ile yanmasından dolayı hırsızlık yapar. “Bende yok, o halde; onda neden olsun ki!” mantığıdır bu. Açlık için hırsızlık yapan çok nadirdir. Hele hele Müslümanlığın yaşandığı bir beldede yaşıyorsa, hemen hemen imkansızdır. Mezarlıkta acından ölen bir tane mevta bulunmaz. Ama nefsinin esiri olarak yaşamış bir çok mevta mevcuttur.

Bir de din hırsızları vardır ki; bunlar, kendilerinde olmayan, karşısındaki insanda müşahede ettiği iman olgusuna takılır. Bu gibi hırsızlar da buna hased eder. Karşısındaki, muhabbet ile namaz kılar, vecd ile Kur’an okur, aşk ile Peygamberine ittibaa eder. Neredeyse, Kur’an pusulası ile bire-bir peygamber yaşantısını günlük hayatına derc eder. O’nun (s.a.v.) gibi yürümeye çalışır, O’nun (s.a.v.) gibi tane tane konuşmak ister, O’nun (s.a.v.) gibi eş olmaya azm eder, O’nun (s.a.v.) gibi baba olmaya çalışır… Bunu gören din hırsızı da böyle yapmak ister, ama; itikadındaki eksiklikler nedeni ile başarılı olamaz. Eğer kendi nefsinin bu konuda eksikliğini görürse ne ala. Göremez ise; işte bu noktada inkara gider.

“Kalblerinde bir maraz vardır da Allah marazlarını arttırmıştır ve yalancılık ettikleri için bunlara elim (gayet acı) bir azap vardır!” (Bakara : 10)

Mügmin vasıflı insanların Din’i ve ictimai hayatındaki düsturlarını, haram – helal ölçülerini, itikadi bilgilerini sorgular. Hiçbir zaman bire-bir anlatım ile anlayamaz, yaşayamayacağını bildiği için anlamak istemez. “Yaşayan bilir, bilen yaşar!” cümlesini, çocukken oynadığı tekerlemelerden bir kesit olarak algılar. Bu gibi insanların biyografilerine bakıldığı zaman görülecektir ki, bu inkar edegeldikleri konuya daha öncesinde azami gayret sarfetmişlerdir. Bir yerde eksiklik ve noksanlık olduğu için başarılı olamamışlar ve sonuçta kolay olan tarafı seçmişlerdir: var olanı inkar etmek!

Artık bu noktadan sonra kendisinde eksik olan bütün yönleri sorgulama eğilimine girer. Gayb’a imanı bilmez, gayb’ı sorgular. Kader’i anlamaz, Kader’i sorgular. Velhasıl derin ve tehlikeli ne kadar sular varsa hepsinde sörf yapmaya çalışır. Sörf tahtası (itikadı) olmadığı için de her seferinde başarısız olur. Bu sefer kendi inanış şeklini benimsetmeye çalışır. Bunun davasını güder. Felsefesini haklı çıkartmak adına eğer, büker, ta ki istediği anlamı çıkarıncaya kadar uğraşır. Çok ciddi araştırmalar yapar, bir nevi ilim erbabından eksiksizdir. Edindiği ilim kendisine daha da perde olur, gerçeği göremez hale gelir.

“Yine bunlara ‘Nasın (insanların) iman ettiği gibi iman edin!’ denildiği zaman; ‘Ya!...Biz o süfeha’nın (budalaların) iman ettikleri gibi mi iman ederiz?’ derler. Ha!...Doğrusu süfeha kendileridir ve lakin bilmezler!” (Bakara : 13)


En büyük destek, ezelden beri gönüllü yardımsever! şeytan aleyhillane yolu ile gelir. Kafir şeytanın mesleği inkar, mayası da hased olması nedeni ile bu gibi insanları kendi yoluna çeker. Doğru yol çizgisinden artık çoktan sapılmış ve tali yollara girilmiştir. Şeytan her yönden çalışır, kah namaz kıldırır, kah Kur’an okutturur, kah zikir ettirir. Ama sisli havada değişmeyen gerçek vardır; yol görünmez olmuştur. İstidraç (gerçeğin zıttı) yaşam tarzı olmuştur artık bu gibi insanların. Nereye kadar, elbette bu şekilde devam ettiği sürece ölene kadar!

Bunları yaptıkça, kibr yüklenir, kibr bindikçe üzerine gerçek olandan daha da uzaklaşır. Artık istediği anlamı bulamayacak olursa, eksiltir, çoğaltır bir şekilde anlam yüklemeye çalışır. Buna yapmaya yetkili görür kendisini. İnsanlık buna muhtaçtır, o’nun tarafından kurtarılmayı beklemektedir. Attığı her adımda daha da gerçeğe yaklaştığını sanarken, gerçeğin fersah fersah ötesinde kaldığını göremez.

“Ayetlerimden uzaklaştıracağım yeryüzünde o haksızlıkla büyüklenenleri ki her ayeti görseler de ona iman etmezler, rüşd yolunu görseler de onu yol tutmazlar ve eğer sapıklık yolunu görürlerse onu yol tutarlar. Öyle! Çünkü onlar ayetlerimizi tekzib etmeyi (yalanlamayı) adet edinmişler ve hep onlardan gafil olagelmişlerdir. Halbuki ayetlerimizi ve ahiret’e kavuşacaklarını tekzib edenlerin bütün amelleri heder (bir hiç) olagelmiştir. Her halde çekecekleri sırf kendi amellerinin cezasıdır!” (A’raf : 146 – 147)

Ayetlerin ne geliş sırası, ne geliş zamanındaki izlediği yol, ne şu, ne bu. Zahirde kaldığı için her söylenilenin görünürde de var olması gerekliliği, düstur olmuştur artık. Her şey ispat ile yükümlüdür. Şeytan; kendisinin aslında çok iyi bildiği, bizzat; hakkel yakin olarak yaşadığı gerçeği bunlara yeni bir şeymiş gibi telkin eder: La İlahe İllallah. Bundan sonraki bölüm ise faso, fisodur. Peygamber, peygamberdir. Ötesi olmamıştır, olmayacaktır. Sonuç itibari ile O’da kuldur. Yüce Allah’ın (cc) Zat’ı Kibriya’sının olduğu yerde O’nun ve diğerlerinin adının anılması dahi kalın bir şirk’tir! Rabbi Zülcelal’in yarattığı kul sayısınca kendine varılması içinde yol yarattığını idrakden yoksundur. Tek yol vardır, kendi yolu. Kendi yolunda ise, yolun en başında oturmuş şeytan vardır. Bu şeytan; kendisinden başka mürşit (öğretmen) kabul etmediği için, bütün mürşidleri inkar eder, kendine uyanları da inkar ettirir. Peygamber (s.a.v.) o’na göre mürşit değildir, görevli, vazifeli bir kuldur. Görevi bitmiş, emaneti teslim etmiştir. Bu görevi ifa ederken kullandığı yolun izlenmesi yine şirk’tir. Kur’an’ın açıklanması, tebliğ edilmesi için kullanılan sözcükler (hadisler) güzel söz, yaşama aktarılması için verilen örnekler (sünnet) kişiye özel örneklerdir. Din’i hükümler, haram helal ölçüsü O’na sorulamaz! Bunları tekzib eden ayetleri ise her halukarda görmezden gelmek; varoluşçuluğun dayanılmaz hafifliğidir!

“Bir de Peygamber size her ne emr verirse tutun, nehy ettiğinden de sakının ve Allah’tan korkun; çünkü Allah şedid’ul İkab’dır!” ( Haşr : 7)

Din hırsızlarının, bu ayetleri gördükleri halde görmezden gelmelerinin tek nedeni; kendi inançlarının red olunacağını bilmelerinden kaynaklanır. Nefsleri bunu bildiği halde, firavun misali inatlarında devam ederler. Çünkü nefs; kendileri için İlah hükümüne girmiştir bir kere, geriye dönüş olamaz! İlahlığı kendisine rol olarak seçen bir nefs, nasıl olsun ki bir peygamberi mürşit (öğretmen) yada vekil kabul etsin ?

“Gördün mü o ilahını hevası (arzusu) ittihaz edeni ? Artık ona sen mi vekil olacaksın ?” (Furkan : 43)

Zaten vekil kabul etmediği için, bu Din’i O’nun (s.a.v.) yolundan gitmeyerek, kendi çabaları ile öğrenmeye çalıştığı için değilmiydi bu sapkınlığı ? Sonuç; gerçeği değiştirmiyor.

Bir de onlara “uyun peygambere” denildiği zaman, kılıf olarak şunları söylerler: “Biz Kur’an’da var olan peygambere uyuyoruz.” Kur’an’da var olan Peygamber; uzaydamı yaşadı ? Bu halkının, ümmedinin içinde yaşamadı mı ? (Haşa!) ahrazmıydı, hiç konuşmadı mı?

Davette ısrar etmenin faydası var gerçeğine binaen: “Ey iman edenler! Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin, işitip durduğunuz halde ondan dönmeyin!” (Enfal : 20)
Hırsızların ceza olarak, elleri ile yaptıklarının karşılığı olarak zahiri ve manevi açıdan kesintiye uğramaları bir emr’dir. Bu emr’in uygulanma safhası ve zamanı henüz gelmeden, en başta yapmanız gerekeni yapın: Euzubillahimeneşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim.


“Muhammed sizin ricalinizden hiç birinin babası değil ve lakin Allah’ın Rasulü ve Peygamberlerin hatemidir (mühürüdür). Allah her şeye alim bulunuyor.” (Ahzab : 40)


Not: Daha önce yazdığım bir yazımdı. Tam yerine rast geldi, manzara resmi koymaktansa, bu yazıyı asmayı uygun buldum.
 
Üst Alt