Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hanefi, Hanbeli, Maliki ve Şafi

gizem

New member
Katılım
31 Ocak 2012
Mesajlar
95
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
bu dört mezhep hakkında biraz bilgilenmek istiyorum. sanırım bu dört mezhep sunniliğin bir alt kolu. eğer bu dördüne sunni deniyorsa sunni olmayanlara ne denir ve onlar hak mıdır?

ikinci malumatımda bu dört mezhebi bir birinden ayıran uygulamaları madde madde yazabilir misiniz?
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Forum sayfalarından alıntılanan aşağıda ki yazı sizi aydınlatabilir. Ayrıca Arama yahut Geniş Arama kısımlarından aramalar yaparak daha kapsamlı bilgilere ulaşabilirsiniz. Sorularınızın cevapları oldukça uzun olduğundan kısa ve yanıltıcı cevaplar vermek istemedim.



Dünyanın her tarafına yayılmış olan milyonlarca müslüman, İslam tarihinin ilk asırlarından zamanımıza kadar ibadet ve hukuk meseleleri hususunda dört büyük müctehidden birine bağlana gelmişlerdir. Bu dört müctehid şu zatlardır:

1- İmam-ı Azam Ebu Hanife: Adı Numan'dır. Babasının adı da Sabit'dir. Hicretin 80. yılında Kûfe'de doğmuş ve 150 tarihinde Bağdad'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
Sabit, İmam Hazret-i Ali'nin hizmetinde bulunmuş ve kendi nesli için onun duasını almıştır.

İmam-ı Azam'ın annesi, babası Sabit öldükten sonra, İmam Caferi Sadık ile evlenmişti. İmam-ı Azam bu muhterem zatın yanında yetişmişti. Ashab-ı Kiram'dan birkaç zatı görmüş olmak şerefini kazanmıştır.
İmam-ı Azam'a uyanlardan her birine Hanefî veya Hanefiyyü'l Mezheb denir. Biz Türkler ve diğer ırklara bağlı olan birçok müslümanlar bu büyük müctehidin mezhebine uymuş bulunmaktayız. Onun için amel bakımından imamımız, İmam-ı Azam'dır.

İmam Ebu Hanife Hazretleri bütün Ehl-i Sünnet tarafından saygı duyulan dört büyük müctehidin birincisidir. İmam-ı Azam denilince yalnız bu hatıra gelir. İlmi, zekası, zühd ve takvası çok yüksekti. İçtihadındaki yükseklik, mezhebindeki kolaylık ve mükemmellik bütün müslümanlar tarafından benimsenmiştir.

İmam-ı Azam'ın yetiştirdiği alimler arasında güçlü müctehidler vardır; fakat hepsi de esas bakımından hocalarına uymuş, hepsi de Hanefî mezhebinin fıkıh alimlerinden sayılmışlardır. Bunların en ünlüleri İmam Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züfer'dir.

İmam Ebû Yusuf'un adı Yakub İbni İbrahim El-Ensarî'dir. Dedesi Sa'd ashab-ı Kiram'dandır. Hicretin 113 yılında Kûfe'de doğmuştur. 182 veya 192 tarihinde Bağdad'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun... Harunürreşid'in Kadılar Kadısı (Kadı'l-Kudat'ı) olarak görev yapmıştı.
İmam Muhammed, Hasan Şeybanî'nin oğludur. Babası Şamlıdır. Hicretin 135. yılında Vasıt'da doğmuş olup Kûfe'de yetişmiştir. 189 tarihinde Rey şehrinde vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun... Din ilimleri üzerinde doksan dokuz kitab yazdığı rivayet ediliyor. El-Mebsut, El-Ziyadat, El-Camiu's-Sağır, El-Siyeru'l-Kebir, El-Siyeru'l-Sağir adlı kitablar bunlardan bazılarıdır. Bu kitablardaki meselelere "Zahirü'r-Rivaye" denir. Kitablara da "Zahirü'r-Rivaye Kitabları" denir.

Hanifî mezhebinde en geçerli rivayetler de bunlardır. İmam Muhammed, İmam Malik'den ders okumuştur. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e İmameyn (İki imam) denir.
İmam Züfer İsfahan'da ve Basra'da valilik etmiş olan Hüzeyl adında bir zatın oğludur. İmam-ı Azam'ın Züfer'e verdiği değer büyüktü. Hicretin 110 yılında doğmuş ve 158 tarihinde Basra'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
Hanefî mezhebinin ihtilaflı meselelerinde önce İmam-ı Azam'ın sonra İmam Ebû Yusuf'un, sonra İmam Muhammed'in, sonra İmam Züfer'in görüşü ile işlem yapılır. Bu bir esastır. Bunlardan yalnız bazı meseleler ayrı tutulur ki, sırası gelince açıklanacaktır.

2- İmam Malik İbni Enes: Hicretin 93. yılında Medine-i Münevvere'de doğmuş ve 179 tarihinde Medine'de vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun. İmam Malik, müslümanların haklı olarak kendileriyle övündükleri dört büyük müctehidin ikincisidir. Çok yüksek bir ilme, üstün bir zekaya, büyük bir zühd ve takvaya sahib idi. Mezhebi önceleri Endülüs'e, bütün Mağrib'e (Fas'a) yayılmıştı. Bugün de Fas, Sudan, Trablusgarb, Cezayir ve Yemen taraflarında benimsenmiş bulunmaktadır.

3- İmam Muhammed İbni İdris El-Şafiî: Hicretin 150. yılında Askalan'da veya Şam beldelerinden Gazze'de doğmuş, 240 tarihinde Mısır'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
İmam Şafiî soyca Kureyş kabilesindendir. Büyük dedesi Şafiî gençliğinde Resül-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimize kavuşma şerefine ermişti. Onun babası Sabit de, Bedir Savaşı'nda İslamiyeti kabul etmişti. Saygıdeğer bir sahabî idi.
İmam Şafiî, dört büyük müctehidin üçüncüsüdür. Büyük bir alimdir. Çok büyük bir tefsir ve hadis alimidir. Tıb ilminde şiir ve edebiyatta da ehliyeti vardı. Mezhebi doğu ve batı yönlerine yayılmıştır.

4- İmam Ahmed İbni Muhammed İbni Hanbelî: Şeyban kabilesidendir. Aslen Mervez'lidir. Hicretin 164 yılında Bağdad'da doğmuş ve 241 tarihinde yine Bağdad'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun.
İmam Ahmed de pek büyük bir alimdir ve dört büyük müctehidin dördüncüsüdür. Hadîs ilminde üstün bir yetkiye sahibdi. Ezberinde bir milyon hadisi şerif bulunduğu rivayet edilir. "Müsned" adındaki kitabında otuz bin hadis vardır. Büyük alim Kuhistanî'nin sözüne göre, hadislerin sayısı elli bin yedi yüzdür. Zühd ve takvası, yüksek ahlakı her türlü övgünün üstünde idi. Mezhebi, Necd ülkesine ve İslam aleminin diğer bazı yerlerine yayılmıştır.
Bu yetkili dört büyük imamın mezhebleri, kitab, sünnet, ümmetin icmai ve fukahanın kıyası üzerine kurulmuştur.

Kitab'dan maksad Kur'an-ı Kerîm'dir. Sünnet'den maksad, Peygamberimizin mübarek sözleri, yaptığı veya yapıldığını görüp de yasaklamadığı işlerdir. Peygamber Efendimizin evvelce yasaklamadığı bir şeyi görüp de ona karşı susmaları, o şeyin meşru olduğunu gösterir.

Ümmet'in icmaından maksad, bir asırda bulunan bütün müctehidlerin bir olayın şer'î hükmü hakkında birleşmeleridir. Peygamber Efendimiz: "Ümmetim (sapıklık) üzerinde toplanmaz," buyurmuştur. Bir hadis-i şerifte de: "Müslümanların güzel gördüğü bir şey, Allah yanında da güzeldir," buyurulmuştur. Onun için müslümanların din varlıklarını temsil eden bütün müctehidlerin bir mesele üzerinde aynı görüş ve fikirde bulunmaları, o meselede şer'an geçerli bir delil, bir hüccettir.

Kıyas-ı Fukahaya gelince: Bundan maksad da, bir olayın kitab, sünnet veya icma-i ümmet ile sabit olan hükmünü, aynı illet ve sebebe, aynı hikmete bağlayarak o olayın tam benzerinde de göstermekten ibarettir. Bu ikinci olay üzerinde varılan hüküm de güzel düşünülünce, anlaşılır ki, yine hüküm, kitab, sünnet ve icma-i ümmet ile sabit olmuştur. Müctehid yaptığı kıyas ile bu hükmü yeniden meydana çıkarmış oluyor.

Kıyas-ı Fukaha, bir ictihad meselesidir. Bunun meşru ve makbul olması şeriatça sabittir.
"Ey akıl ve düşünce sahibleri! İbret alınız"
mealindeki Kur'an emri buna delildir. Resûl-i Ekrem Efendimiz ümmetinin fıkıh alimleri için böyle bir içtihadı caiz görmüş ve övmüşlerdir.

Bir örnek gösterebiliriz: Peygamberimiz ashab-ı kiramdan Muaz İbni Cebel'i (radıyallahu anh) kadı tayin etmişti. Peygamberimiz ona: "Ey Muaz, ne ile hükmedeceksin?" diye sorunca:

- Kitab ile hükmedeceğim, onda bulamazsam sünnet ile hükmedeceğim, onda bulamazsam ictihadımla hükmedeceğim cevabını vermişti.

Peygamber Efendimiz de bu cevap üzerine: "Yüce Allah'a hamd olsun ki, peygamberinin görevlendirdiği elçisini, peygamberinin razı olduğu şeye kavuşturmuştur," buyurarak memnuniyetini açıklamıştı.
Bu bakımdan yetkili alimlerin kıyas yolu ile ictihad yapmaları da şeriatça pek güzel bulunmaktadır.

Kitab, Sünnet, İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha'ya Edille-i Erbaa, Usul-i Erbaa (dört delil, dört esas) denir. Bütün müctehidler tüm olarak bu dört delili kabul etmişler ve bütün şer'î hükümleri bu dört delilden birine veya bir kaçına dayamışlardır. Artık bu delillerin hepsini kabul etmek de bir vecibedir. Bu deliller, insanların hak ve vazifelerini bildiren İslam hukukunun gelişmesini sağlayan birer yüksek feyiz ve hikmet kaynağıdır. Müslümanların dinî hayatı, bu feyizli hikmet ve ihtiyaç kaynağından asla uzak kalamaz.
Yukarda adlarını yazdığımız dört büyük İmam, müslümanlar için Allah'ın bir rahmetidir. Bunlar dört delilden dinî hükümleri çıkarmışlar ve müslümanlara izleyecekleri yolu göstermişlerdir. Artık bunlardan herhangi birinin mezhebine uyan kimse, hak bir mezhebe bağlanmış, peygamberimizin yolunda bulunmuş demektir.

Bu saygıdeğer büyük müctehidlerin hepsi de dinî meselelerin esasında birleşmişlerdir. Bu bakımdan aralarında ayrılık yoktur. Ancak ikinci derecede bulunan bir kısım meseleler üzerinde ayrılık göstermişlerdir. Fakat güzelce incelenirse görülür ki, bunların çoğu görünüşte olan bir ayrılıktan başka birşey değildir. Çünkü bu meselelerin bir çoğunda bu büyük zatlardan biri "Azimet-Takva" yolunu, diğeri de bir "Ruhsat-Müsaade" yolunu seçmiştir. Böylece mü'minlerin önüne geniş bir rahmet sahası açılmıştır. İşte: "Ümmetim arasında bulunan görüş ayrılıkları bir rahmettir", hadis-i şerifi ile buna işaret buyurulmuştur.

Düşünelim: Müslümanlıkta ibadetlere, muamelelere ve diğer konulara ait ne kadar çok mesele vardır. Bunların hükümlerini Kur'an'dan, Sünnet'ten ve Ümmetin icmaından bulup meydana çıkarmak öyle her müslüman için kolay bir şey değildir. Bu çok büyük bir ilim ve dirayet işidir. İşte bu büyük müctehidler yalnız Allah rızası için, müslümanlara gerekli olan bütün meseleleri açıkça bildirmişlerdir. Her asırda milyonlarca müslümana ışık tutmuşlardır. Artık bu büyük zatların müslümanlık alemine ne büyük hizmetlerde bulunduklarından, ne kadar teşekküre hak kazandıklarından kim şübhe edebilir?!..

Bu kıymetli alimler, büyük bir ihlas ve ciddiyetle ve çok güzel bir niyetle ictihad alanında çalıştıkları içindir ki, doğruyu buldukları meselelerden dolayı ikişer kat, hata ettikleri meselelerden dolayı da birer kat sevab kazanmışlardır.

Şunu da ekleyelim ki, bu dört müctehide ait dört mezhebden her birinin bağlıları, kendi mezheblerinin daha doğru, daha isabetli, sünnet ve maslahata daha uygun ve daha elverişli olduğuna inanır. Aksi halde o mezhebi seçmelerinin bir manası kalmaz. Bununla beraber diğer mezheblerin kıymetini azaltmak da akıllarından geçmez. Bu dört mezhebin dördüne de saygı duyarlar. Bu saygı Ehl-i Sünnet'in bir alametidir.
Bilindiği gibi, İslam hukukuna ait ilme "Fıkıh" denir. Fıkıh, lügat anlamında bir şeyi olduğu şekilde tam olarak bilmek ve anlamak demektir. İbadetlere, muamelelere ve cezalara dair dinî hükümleri bildiren ilme de "Fıkıh İlmi" adı verilmiştir. Yazdığımız "İlmihal" bu fıkıh ilminin bir bölümüdür.
Dinî hükümleri ayrıntılı delillerden, yukarda yazdığımız dört delilden anlayıp çıkarmaya yetkisi olan İslam alimlerinden her birine "Fakih", çoğuluna da "Fukaha" denir. Müctehidler ise, fukahanın en yüksek tabakasını teşkil ederler.

Dinî hükümleri göstermek ve açıklamak yetkisi, bu ehliyetli Fukaha'ya aittir. Ezberlerinde binlerce hadis-i şerîf, binlerce ilmî mesele bulunan nice insaflı alimler, dinî hükümleri belirlemek hususunda sözü Fukaha'ya bırakmış, bu çok ince ve zor görevi yerine getirmek için kendilerinde yetki görmemişlerdir.

Gerçek şu: Mübarek isimleri ile sayfalarımızı süslediğimiz dört büyük imamdan ve muhterem müctehidden her birine uyan zatlar arasında öyle derin ve geniş muhtelif ilimlere sahib kudretli alimler vardır ki, her biri üstün ilim ve irfana sahib iken, ictihad yapmaya cesaret göstermemiş, bu imamdan birine uymayı şeref kabul etmiştir.
Artık dar bilgili kimselerin kendilerinde böyle bir yetki görmeye nasıl hakları olabilir?

Kabul etmeliyiz ki, dinî meselelerle ilgili olayların hükümlerini öteden beri herkes tarafından kabul edilen bu büyük müctehidlerden öğrenmek zorundayız. İctihad gücünde olmayan kimselerin dinî konular üzerinde, müctehidlerin mezhebine aykırı olarak, kendi anlayışlarına göre hüküm vermeleri, kendi düşüncelerine göre cevab vermeleri, Allah katında çok büyük bir sorumluluğa sebeb olur. Bu şekilde bir kimse vereceği cevabda doğru olsa bile, bilmeksizin cevab vermiş olacağından yine sorumluluktan kurtulamaz. Bu konuda bir hadis-i şerîfin meali şöyle: "Sizin ateşe atılmaya en cesaretliniz, fetvaya (dinî meselelere) cevab vermeye en çok cesaret göstereninizdir."

Bir düşünelim: Bir kimse tababet, matematik veya astronomi ilmine dair bilgisi olmadığı halde, bunlar üzerinde söz söylemeye ve yazı yazmaya cesaret edemez. Cesaret edecek olursa, büyük hatalara düşmüş ve kendini çok küçük düşürmüş olur. Artık bu ilimlerden çok daha önemli ve geniş olan, üstelik sorumluluğu büyük olan dinî ilimler üzerinde yeterince bilgisi olmayanların söz söylemeye ve cevab vermeye cesaret göstermeleri nasıl doğru olabilir? Böyle bir cesaret, büyük sorumlulukları gerektirmez mi? Bunun benzeri, insanların yapmış oldukları kanun maddelerini bilmeyen kimselerin bu maddeler konusunda gelişi güzel söz söylemeleri, bunların nelerden ibaret olduğunu ve nasıl uygulanacağını açıklamaya kalkışmaları asla doğru görülmez. O halde Allah kanunu olan yüce dinin yüksek hükümleri hakkında yeterli bilgi sahibi olmayanların söz söyleyip cevab vermeye kalkışmaları nasıl doğru olabilir? İnsan bunun manevî sorumluluğunu düşünüp titremelidir. Maddî çıkarlar, hiç bir zaman manevî sorumlulukları karşılayamaz.

Eğer din konusunda herkes, müslümanlar tarafından kabul edilen muhterem bir müctehide uymaz da kendi düşüncesine göre söz söyleyecek olursa, hak dinin yüce aslını kaybetmiş ve büyük bir sapıklık içine düşmüş olur. Nitekim böyle karanlık bir durum, geçmiş ümmetlerden bir çoğunun başına gelmiştir. Bu sebebden dolayı, müslümanlar böyle bir sapıklığa düşmemek için, öteden beri bu dört büyük müctehidden birine uymuşlar ve onu yol gösterici kabul etmişlerdir. Bu sayede de manevî sorumluluktan kurtulmak çaresini elde etmişlerdir.

Sonuç: Bu dört müctehidin büyüklüğü üzerinde ve onların mezheblerinin hak olduğunda müslümanlar çoğunluğunun birliği vardır. Bu dört mezhebden başkasına uyulmaması konusunda da yine bütün müslümanların sanki bir birlik anlaşmaları olmuştur. Çünkü bu dört mezhebi kuran dört müctehidden her biri, Hazret-i Peygamberimizin devrine çok yakın bir zamanda yetişmiş, büyük bir ilim ve güzel amellerle vasıflanmışlardı. Üstün bir zekaya sahib olan, eserleri zamanımıza kadar ulaşan ve bütün müslümanların takdirini kazanan kimseler olmuşlardır. Böylece müslümanlar arasında fazla ayrılık kapısı kapanmış, tam yetki sahibi olmayanların içtihada kalkışmalarına meydan kalmamıştır.

Ara sıra meydana çıkacak bazı mesele ve olayların hükümlerini belirlemek için bu dört müctehidden birinin uygulamış olduğu esasa ve benimsemiş olduğu usule başvurmak yeterlidir. Bunlara uyarak din ilimlerinde yetki ve faziletleri kabullenilmiş olan kimseler tarafından, bu gibi mesele ve olayların hükümleri çözümlenip belirlenebilir.

Bu saygıdeğer dört müctehide, Eimme-i Erbaa (Dört İmam) denir. İmam-ı Azam'dan başka üçüne de, Eimme-i Selâse (Üç İmam) denir. Yüce Allah hepsinden razı olsun. Amîn...


Ömer Nasuhi Bilmen
 

gizem

New member
Katılım
31 Ocak 2012
Mesajlar
95
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
yukarıda ki yazınızı okudum. Allah razı olsun. her kafadan bir ses çıkarsa, herkes kendine göre yorumlarsa insanlar sapkın yollara girer. bunun için müctehidlerin yolundan birini seçmemiz lazım. geniş arama yaptırdım ama çok fazla konu çıktı ve hangisinin içinde benim aradığım cevap var bilmiyorum. bana kısaca cevap verebilir misiniz?

bunların hepsine birden sunni mi diyoruz?

ülkemizin yüzde kaçı hanefi?

her mezhebin yaygın olduğu bölgeler vardır, bunları sayar mısınız?

bir de mezhepleri birbirinden ayıran uygulamaları merak ediyorum...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
yukarıda ki yazınızı okudum. Allah razı olsun. her kafadan bir ses çıkarsa, herkes kendine göre yorumlarsa insanlar sapkın yollara girer. bunun için müctehidlerin yolundan birini seçmemiz lazım. geniş arama yaptırdım ama çok fazla konu çıktı ve hangisinin içinde benim aradığım cevap var bilmiyorum. bana kısaca cevap verebilir misiniz?

bunların hepsine birden sunni mi diyoruz?

ülkemizin yüzde kaçı hanefi?

her mezhebin yaygın olduğu bölgeler vardır, bunları sayar mısınız?

bir de mezhepleri birbirinden ayıran uygulamaları merak ediyorum...

Hanefilik, Şafiilik, Hanbelilik ve Malikilik Ehli Sünnet itikadını temsil eder, bunlara kısaca Sünni denir.

Türkiye de hanefi oranı yüzde 60'a yakındır. Bu yüzdenin büyük çoğunluğu Güneydoğu harici bölgelerdedir.

4 Hak mezhep arasında itikadi bir ayrılık yoktur, farklılıklar sadece ameli olanlardadır ki bunlar imanın aslını etkileyici değildir. Bu farklılıkları ayrı ayrı mezhep fıkıh kitaplarından okumak lazımdır ki sağlam kanaat hasıl olsun. Ancak çok bilinenlere aşağıda ki örnekleri verebiliriz.


Hanefi Maliki Şafii Hanbeli


İlk iki rekatta Fatiha okumanın hükmü nedir? Vacip Farz Farz Farz

Rüku ve secdelerde tesbih etmek nedir? Sünnet – Sünnet Vacip

İlk iki rekatta Fatiha’dan sonra sure okumak nedir? Vacip Mübah Sünnet Sünnet

Fatiha’dan evvel Besmele çekmek nedir? Sünnet Mekruh Farz –

Namazda ayakların arası ne kadar açık olmalı? 4 parmak 2 karış 1 karış 2 karış

Vitir namazının hükmü nedir? Vacip Sünnet Sünnet Sünnet
Namaz kılan kimsenin önünden geçilmesinin haram olduğu mesafe ne kadardır? 40 kulaç 1 kulaç 3 kulaç 3 kulaç

Namazda af ve of demek namazı bozar mı? Evet Hayır Evet Evet
Abdesti belli bir sıra ile almak farz mıdır? Hayır Hayır Evet Evet
Abdesti ara vermeksizin almak farz mıdır? Hayır Evet Hayır Evet

Abdestin sünnetlerinin sayısı kaçtır? 18 8 30 20

Kan akması abdesti bozar mı? Evet Hayır Hayır Hayır
Satranç oynamak haram mıdır? Evet Evet Hayır Evet
 

gizem

New member
Katılım
31 Ocak 2012
Mesajlar
95
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
Allah razı olsun. bu bilgilere bu kadar kısa sürede ve bu kadar derli toplu ulaşamazdım. Allah razı olsun. bir kaç sorum daha olacak:

mezheplere göre kadınla tokalaşmak abdesti bozar mı?

mezheplere göre kadınların saçının gözükmesi tekrar abdest almasını gerektirir mi?

mezheplere göre namaz kılınan yerde resim ya da fotoğraf olması namazı bozar mı?

mezheplere göre ayaktayken ellerin bağlandığı esnada ve otururken işaret parmağı nasıl olmalı?

mezheplere göre namaz kılarken; namaz kılanla yolda yürüyen biri arasına ayakkabı konması namazı kurtarır mı? kulaç hesabına gerek kalır mı?

mezhepler arasında oruçla ilgili ameli olarak farklılıklar var mı?

mezhepler arasında kurbanla ilgili ameli olarak farklılıklar var mı?
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Allah razı olsun. bu bilgilere bu kadar kısa sürede ve bu kadar derli toplu ulaşamazdım. Allah razı olsun. bir kaç sorum daha olacak:

mezheplere göre kadınla tokalaşmak abdesti bozar mı?

mezheplere göre kadınların saçının gözükmesi tekrar abdest almasını gerektirir mi?

mezheplere göre namaz kılınan yerde resim ya da fotoğraf olması namazı bozar mı?

mezheplere göre ayaktayken ellerin bağlandığı esnada ve otururken işaret parmağı nasıl olmalı?

mezheplere göre namaz kılarken; namaz kılanla yolda yürüyen biri arasına ayakkabı konması namazı kurtarır mı? kulaç hesabına gerek kalır mı?

mezhepler arasında oruçla ilgili ameli olarak farklılıklar var mı?

mezhepler arasında kurbanla ilgili ameli olarak farklılıklar var mı?

Bunları araştırmak lazım, ezbere konuşmak hatalara sebep verebilir. Sizi ilgilendiren mezheb ile alakalı sorarsanız daha kolay cevaplanır.
 

gizem

New member
Katılım
31 Ocak 2012
Mesajlar
95
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
ben hanefiyim. daha doğrusu annem babam hanefi olduğu için hanefiyim. ama kendi mezhebimi kendim seçmek istiyorum. bu arada bi mahsuru yoksa sizin mezhebinizi öğrenebilir miyim?

o yüzden tüm mezhepleri araştırmaya çalışıyorum. ameli farklılıkları öğrenmeye çalışıyorum. sorularımı cevaplamak istemezseniz bunu anlarım
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Ben de Hanefi mezhebindenim.
Anneniz, Babanız da Hanefi mezhebinde ise, Siz zaten bu güne kadar bu mezhebi yaşamışsınızdır. Bu saatten sonra farklı bir mezhebe uymanız da çok caiz görülmez. Bunları burada bir liste halinde yazabilmek çok zordur. Yani buraya 4 ayrı ilmihali yazmak demektir. Ama bu konuda çok ısrarlı iseniz bu 4 mezhebe ait ilmihalleri tek tek okumanız gerekecektir zannederim.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Allah razı olsun. bu bilgilere bu kadar kısa sürede ve bu kadar derli toplu ulaşamazdım. Allah razı olsun. bir kaç sorum daha olacak:

mezheplere göre kadınla tokalaşmak abdesti bozar mı?

mezheplere göre kadınların saçının gözükmesi tekrar abdest almasını gerektirir mi?

mezheplere göre namaz kılınan yerde resim ya da fotoğraf olması namazı bozar mı?

mezheplere göre ayaktayken ellerin bağlandığı esnada ve otururken işaret parmağı nasıl olmalı?

mezheplere göre namaz kılarken; namaz kılanla yolda yürüyen biri arasına ayakkabı konması namazı kurtarır mı? kulaç hesabına gerek kalır mı?

mezhepler arasında oruçla ilgili ameli olarak farklılıklar var mı?

mezhepler arasında kurbanla ilgili ameli olarak farklılıklar var mı?
Burada sorduklarınız ameli konulardır. itikadi noktalar değildir. mesela bir kadının eli bir hanefiye değdiğinde abdest bozulur. Ama bu annesi yada hanımı yada kızkardeşi ise bozmaz. Fakat şafi de bu abdest tazelemeye ruhsat doğuran bir noktadır. Abdest tazelediğiniz zaman itikaden ayrılmış olmuyorsunuz, sadece ameli noktada biraz daha takvaa yolunu tercih etmiş oluyorsunuz. Bazı durumlarda da hanefiyi taklid ettğinizde takvaa olanı tercih etmiş olursunuz. Mesela; ayağınız kanıyor ve nazma vakti geçiyor siz o helde namazı kılmalısınız aksi takdirde kazaya kalacak namaz. O zaman Şfii'yi taklid edersiniz. Oysa, hanefide avuç ayasını ıslatacak kadar kan abdesti bozmaya yeter. Diğer yandan ayakkabınızın içini dolduracak kadar akan kan dışına taşmadığı sürece sahihtir. Siz burada abdest tazelemek ile Hanefi yolunu tercih etmiş oldunuz ki; bu seferde takvaaya daha yakın nokta burası olmuş oldu. Bunun gibi, itikadi olarak bir ayrılık yok, sadece ameli noktada tercihler var. Ki; her ikisi de sünnettir. Hangisine uymuş olursanız olun, kaybınız yok.

Ama bu güne kadar amel ettiğiniz hanefi mezhebinden dışarı çıkmanıza da gerek olduğunu sanmıyorum. Çünkü mezhepler arasında ihtilaf yoktur, işgüzarların sesine kulak vermenize de gerek yok bu neden ile. Ben bir şafii imamın arkasında namaz kılarken toplu iğne başı kadar da rahatsızlık duymuyorum, çünkü inanıyorum ki o şafii imam mümkün olan en takvaalı yönü tercih etmiştir. Bunda zerre şüphe olamaz.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
O ilme ve istidada sahibsen mümkündür. Mezhepler farz değildir sadece gereklilik ve ihtiyactan doğmuştur. İslam dini kolaylık dini olduğundan fıkhi meseleler kolaylaştırılmıştır. Tabi kolaylaştırma her önüne gelenin yaptığı gibi mezhepler kurmak değildir. Sapık mezheplerde vucu bulmuştur. Ancak Ehli sünnet vel cemaat mezhepler hak kabul edilmiştir. Çünkü fıkhi meseleler beşeri düşünceye göre değil Kuran, sünnet, icma ve kıyas ile tespit olunmuştur. Eğer bir müslüman Kuran, sünnet, icma ve kıyasa muktedir bir ilme sahipse bir mezhebe tabi olmak zorunda değildir. Ama burada şu husus peyda edecektir ki o da kolaylaştırma olan mezhepleri terk ederek zorlaştırma yoluna girmiş olmasıdır. Hatta şu da unutulmasın ki zamanın mühim alimleri dahi islam akaidlerini bilmelerine rağmen o hak mezheplere tabi olmuşlardır. Bunun nedeni ise eğer bu alim kırsal kesimde yaşıyorsa zati şafii mezhebine göre hareket edecektir. Çünkü islamın kaynakalarında böyle fıkıh ediliyor. Hem unutulmasın ki bir nevi o mezheplere tabi olmayı Allah işaret ediyor. Nisa süresinde :

83. Onlara güvenlik veya korkuya dair bir haber geldiğinde doğru olup olmadığını araştırmadan ve yaymakta mahzur bulunup bulunmadığını danışmadan hemen onu yayarlar.Halbuki onlar bu haberi peygambere ve aralarındaki yetkili zatlara arzetselerdi elbette işin içyüzünü araştırıp ortaya çıkaranlar, onun mahiyetini, haberin neye delâlet ettiğini bilirlerdi.Eğer Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız hariç hepiniz şeytana uymuş gitmiştiniz.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Kadınla erkeğin birbiriyle fâhiş mübâşeretleri de abdesti bozar. Fâhiş mübaşeret, erkekle kadının arada hiçbir örtü olmaksızın veya çok ince bir bez olduğu halde mahrem yerlerini birbirine dokundurmaları, temas ettirmeleridir. Bu temas sebebiyle tahrik olup kendilerinden yaşlık (mezi) gelip gelmemesi müsavidir. Abdest her hâlükârda bozulur. İmam-ı Muhammed'e göre, fâhiş mübaşeretin abdesti bozması, ancak taraflardan yaşlık (mezi) gelmesi hâlindedir. Yaşlık belirmezse, abdest bozulmaz.
 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
Gizem hanımın açtığı “Hanefi, Hanbeli, Maliki ve Şafi” konulu mesajda saygıdeğer Bekir Bey’in yazısında; Peygamberimiz ashab-ı kiramdan Muaz İbni Cebel'i (radıyallahuanh) kadı tayin etmişti. Peygamberimiz ona: "Ey Muaz, ne ile hükmedeceksin?" diye sorunca:

- Kitab ile hükmedeceğim, onda bulamazsam sünnet ile hükmedeceğim, onda bulamazsam ictihadımla hükmedeceğim cevabını vermişti.

-Peygamber Efendimiz de bu cevap üzerine: "Yüce Allah'a hamd olsun ki, peygamberinin görevlendirdiği elçisini, peygamberinin razı olduğu şeye kavuşturmuştur," buyurarak memnuniyetini açıklamıştı. Bu bakımdan yetkili alimlerin kıyas yolu ile ictihad yapmaları da şeriatça pek güzel bulunmaktadır. “


diye güzel bir açıklama mevcuttur. Aynı şekilde İmamı Âzam Ebu Hanifenin kurduğu fıkıh mezhebi sırasıyla kitab, sünnet, ictihat başta olmak üzere, o zamana kadar dinleme yöntemini bırakarak yazmaya ağırlık veren Ebu Hanife, ortaya atılan sorunları önce tartışmaya açtığı, görüş ve değerlendirmeleri dikkatle dinlediği, sonra kendi düşünce ve içtihatını kanıtlarıyla birlikte ortaya koyduğu, konuya ilişkin gerekli son düzenlemeleri yapıldıktan sonra sonucu kısa ve özlü bir anlatımla kâğıda geçirdiği, o zamanlardaki ilk hanefilerin bilimsel görüşme ve danışmayla sürdürdükleri konularda müslümanlığın amelleri ile ilgili bütün öğretileri yeni baştan ele alarak incelediği bilinmektedir. Dört mezhep imamıda saygıdeğer imamlardır. İmam Muhammed İbni İdris El-Şafiînin babasının sahabi olduğu bilinmektedir. Bu sıralamanın kitap, sünnet, sahabi, içtihat olarak uygulandığı zamanlarda olduğu yine bilinmektedir.

Bir kız Hanefi mezhebinde anne-babanın rızası olmadan evlenebilir diğer fıkıh mezheplerinde evlenemez.

Midye, istiridye Hanefide yenmesi uygun değildir, diğer fıkıh mezheplerinde uygundur.

Şimdi gelelim esas olarak herkesin bu dört mezhepten birine kesin uyup uyamadığına, dört mezhep sahibi imamlar ve diğer büyük zatlar sakalı kesmenin haram ve kesenin de fâsık olduğu görüşündedirler. Şimdi etrafınıza bakın sokağa çıkın bu dört imamın aynı kanaate vardığı hususu hangi Müslüman dikkate alıyor. Siz kimin hangi mezhepten olduğunu bilebilirmisiniz. Hatta kadınsı hareketleri davranış olarak toplumumuzda rahatça sergileyen insanları gördükçe Müslüman bir ülkedemi yaşıyoruz diye kendi kendinize şüpheye düşmüyormusunuz? Bir soru daha; bir insanda iman vardır veya yoktur, imanın azı çoğu olmaz, ya inanır yada inanmaz (ALLAH’ın emrine boyun eğer ve teslim olur veya iblis gibi itaat etmez, ALLAH’a (c,c) malıyla canıyla, her şeyiyle teslim olan kulda ona sığınıp her zarardan korunmayı bekler), Müslümanlıkta ılımanlık olurmu “Ilıman Müslüman” diye bir söz var, yine çıkın bakın sokağa Müslümanlık varmı ? yokmu ? ılımanmı ?
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

gizem

New member
Katılım
31 Ocak 2012
Mesajlar
95
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
bana hangisi uygunsa o mezhebin itikadını seçemez miyim? bir mezhep anne babanın rızasını almadan evlenebilirsin diyor, başka bir mezhep satranç oynayabilirsin diyor, başka bir mezhep midye yiyebilirsin diyor... ben kendim hangisi bana uygunsa her mezhepten biraz biraz uygulayamaz mıyım?
 

CENGÝZHAN

New member
Katılım
15 Ara 2011
Mesajlar
297
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Konum
Ankara
bana hangisi uygunsa o mezhebin itikadını seçemez miyim? bir mezhep anne babanın rızasını almadan evlenebilirsin diyor, başka bir mezhep satranç oynayabilirsin diyor, başka bir mezhep midye yiyebilirsin diyor... ben kendim hangisi bana uygunsa her mezhepten biraz biraz uygulayamaz mıyım?


İnancınızla ilgili tüm uygulamalarınız için Kur'an-ı Kerimi okuyunuz.
Kur'an-ı Kerim'de tüm sorularınızın cevabı vardır.....

Sadece ve sadece Kur'an-ı kerimden sorumlusunuz....
 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
İnancınızla ilgili tüm uygulamalarınız için Kur'an-ı Kerimi okuyunuz.
Kur'an-ı Kerim'de tüm sorularınızın cevabı vardır.....

Sadece ve sadece Kur'an-ı kerimden sorumlusunuz....
kuranla birlikte "benim sünnetimi terkeden benden değildir" diyen Peygamberimizin (sav) örnek İslam yaşayışına bakmak gereklidir. Kuran nasıl gerekli ise Peygamberde gereklidir. Orda burda sağda solda türemiş dini menfaat, siyaset aracı olarak kullanmak isteyenlere kanmadan her müslümanın kendini yetiştirmesi doğru bilgileri ayırt edebilecek bir insan olması gereklidir. selam ile...
 

CENGÝZHAN

New member
Katılım
15 Ara 2011
Mesajlar
297
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Konum
Ankara
kuranla birlikte "benim sünnetimi terkeden benden değildir" diyen Peygamberimizin (sav) örnek İslam yaşayışına bakmak gereklidir. Kuran nasıl gerekli ise Peygamberde gereklidir. Orda burda sağda solda türemiş dini menfaat, siyaset aracı olarak kullanmak isteyenlere kanmadan her müslümanın kendini yetiştirmesi doğru bilgileri ayırt edebilecek bir insan olması gereklidir. selam ile...




Orda burda sağda solda türemiş dini menfaat, siyaset aracı olarak kullanmak isteyenler

İnsanları Kur'an-ı Kerimle kandıramazlar. Kur'a-ı Kerim buna müsait değildir ve buna müsaade etmez...

İnsanları kandırmak ,Kur'anla mümkün olmadığı için ,onları kandırabilmek ve insanları aldatıp
kullnabilmek için yüzbinlerce hadis uydurulmuş ve insanlar bu uydurma hadislerle kandırılıp
kullanılmışlardır.....
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Son bir kaç mesaj farklı bir konu olarak yeniden düzenlenme/taşınma esnasında bozulmuştur. Bu mesajlarınızı tekrarlamak isterseniz yeniden yazınız.

Ayrıca konu gösterim sırası ile alakalı ve benzer problemler için "üye kontrol paneli"nizden, "seçenekleri düzenle " kısmına, oradan da "konu ve mesaj gösterimi" kısmına girerek istediğiniz ayarı yapabilirsiniz.
 
Üst Alt