Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hamd ve şükür

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Kulluk icabı olan amellerin en ehemmiyetlilerinden biri de hamd ve şükürdür.Bu keyfiyet, Kur’an-ı Kerim’in ilk ayeti kerimesinin;

“Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur”

suretinde varid olmasıyla sabittir.Nitekim Hazreti Peygamber (sav) bir hadis-i şeriflerinde buyururlar:

“Sen «Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur» dediğin zaman, Allah’a şükretmiş olursun;O da, sana olan nimetini artırır!”
Cenab-ı Hakk’ın sonsuz azamet,ilahi san’at ve sıfat tecellilerinin medih ve senada bulunulması “hamd”;O’nun sayısız lutuf,nimet ve ikramlarına karşı lisanen ,fiilen ve kalben medih, sena ve teşekkürde bulunulması da “şükür”dür.Mana olarak her iki lafız da birbirine çok yakındır.
Gerçekten varlıkların en basitinden en mütekamiline kadar hiyerarşik teselsülünde zirve noktasını teşkil eden insanın , böylece “eşref-i mahlukat” olmasının tabii bir icabı olan hamd ve şükür, dinin en derin ve en hassas meselelerinden biridir.
Yaradılışındaki asliyeti muhafaza etmiş olan her kimsenin , kendisine bir bardak su ikram edene karşı vicdanen bir teşekkür borcu hissederken, bütün nimetlerin kaynağı ve ikram edeni olan Rabb’e karşı alık ve abus kalması iz’an dışıdır.Bu hal ,düşünce yoksulluğu ve his durgunluğunun ifadesidir.
Hazret-i Peygamber(sav), her tecelli karşısında:
“Her halükarda Allah’a hamd olsun!” ifadesini zikredilmesini tavsiye ve telkinde buyurmaktadırlar.
Bu halin dışında kalanlar, kadere karşı gafleten bir nevi ilan-ı harb ilan etmiş olurlar.
Her türlü musibetten,şükür ve hamd halini devam ettirerek kazançlı çıkmayı becerebilenler,bu dinin insanlara vaat ettiği huzurun zirve noktasındadırlar.Gönüller,bu noktaya ulaşabildiği nisbette kalbi huzur ve sükunetten nasib almış olurlar.
Kulların elinde ne varsa Allah’a aittir.Tabiattan ve insanlardan gelen nimetlerin sahibi Halık Teala’dır.Bundan gafil kalmamak kalb-i selim icabıdır.Mahlukat , bir vasıtadan ibarettir.Çünkü her varlık ,bir memuriyeti ifa etmekle mükelleftir.
Nimeti tevzi işinde bütün vasıtalar,memur ve ameledir.nimetin hakiki sahibi ve ihsan edeni kainatın Rabbi’dir.getirenden ziyade gönderene şükür hisleri ile medyun olmalı ve şükranlı bir hayat yaşamalıdır.nimetleri bize ulaştıran sebeplere veya kişilere bağlanıp nimetin sahibini unutmak,insanlık haysiyeti ile bağdaşmaz.
Ancak mahluka,yani vesile olana teşekkür etmek de , bir ahlak ve nezaket meselesidir. Üsame İbnu Zeyd (ra) 'dan nakledildiğine göre Peygamber Efendimiz(sav) bir hadis-i şeriflerinde,
“Kendisine iyilik yapılan kimse, yapana:«Allah sana hayırlar versin!»diyerek dua ederse, şükür borcunu pek yüksek bir şekilde ifa etmiş olur.”Kütüb-i Sitte,Tirmizi,Birr 86,(2036).
buyurulmaktadır.

Bu halin zıddı olarak, nimet sahibini unutup da sadece veznedarlık yapan veya vasıta olan kimseye teşekkür,gülünç ve yersiz olur. Sünnetullah icabı kainatta her şey, bir sebebe bağlanmıştır.ancak sebeplere takılıp “müsebbibü’l-esbab”ı, yani sebeplerin Halık’ını unutmamak icap eder.
Hadis-i şerifte :

“Nefsini (yani onda tecelli eden ilahi sanat ve nimet karşısında kendi acziyetini) bilen , Rabbini bilir!”
buyurulmaktadır.

Nimetler sonsuz,lisanlar aciz,bünyeler zayıf.En büyük nimetlerden biri de, o nimetlerin sahibini unutmamaktır. Nimetlere şükür, iyi kullarda bu nimetlerin artmasına vesile;şükürsüzlük ise,azalmasına sebep olur. Şükürsüzlük hali, küfran-ı nimet,yani nimetin inkarıdır. Bu, ahmakça bir nankörlüktür. Mesela zekatı verilmeyen bir mal, nimet olmaktan çıkıp bir fitne haline gelir. Sahibi için bir musibet sebebi olur.
Cabir (ra) Hazretleri'nin naklettiğine göre, Peygamber Efendimiz (sav) Hazretleri buyuruyorlar ki:
"Kim bir ihsana mazhar olursa, bulduğu takdirde karşılığını hemen versin;bulamazsa verene senada bulunsun.Zira onu övmekle teşekkürünü yerine getirmiş olur. Ketmeden (karşılık vermeyen) nankörlük etmiş olur".
Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade var:
"...Kim de kendisine verilmeyenle süslenirse iki yalan elbisesi giyen gibi olur." Kütüb-i Sitte,Tirmizi,Birr 86,(2035);Ebu Davud,Edeb 12,(4813,4814)
Enes(ra) Hazretleri'nin rivayet ettiğine göre:
Muhacirler hicretle Medine'ye gelip (Ensar'ın yardımlarını gördükleri) vakit şöyle dediler : "Ey Allah'ın Rasülü!Biz,çok maldan böylesine cömertçe veren,az maldan da yardımı böylesine güzel yapan aralarına inmiş bulunduğumuz şu Medinelilerden başka bir kavmi hiç görmedik!Bize bedel işlerimizi yaptılar, hayatımızı düzene koymada yardımcı oldular. Biz (hicret ve ibadetlerimizle kazandığımız) sevapların hepsini onlar alacak diye korkuyoruz" Resülüllah (sav) onlara çu cevabı verdi :
"Hayır! Onlar sizin dua ve teşekkürlerinizden hasıl olan sevabı alacaklar." Kütüb-i Sitte,Tirmizi,Kıyamet 46,(2489);Ebu Davud,Edeb 12,(4812)

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor:
"Resülullah (sav) buyurdular ki: "Şanı ve ehemmiyeti olup da "el-Hamdü lillah" ile başlanmamış olan her iş bereketten kesiktir."Ebu Davud,Riyaz'üs-Salihin,(2/1394)
Ebu Musa el-Eşari(ra) anlatıyor :
"Resülullah(sav) buyurdular ki: "Müslüman bir kulun çocuğu ölünce,
Allah-u Teala meleklerine:
"Kulumun çocuğunu aldınız öyle mi?" diye sorar.
Melekler:
"Evet" cevabını verirler.
Yüce Allah:
"Demek onun gönül meyvaını aldınız ha?" diye buyurur.
Melekler:
"Evet" derler.
Mevla-i Zülcelal:
"Peki kulum ne söyledi?" diye sorar.
Melekler:
"Sana hamd etti ve : "İnna lillah ve inna ileyhi raciun"(Şüphesiz biz Allah'ınız ve O'na döneceğiz) dedi." cevabını verirler.
Bunun üzerine Allah-u Teala:
"(O halde) kulum için cennette bir köşk inşa edin ve ona : "Hamd Köşkü" adını koyun." buyurur. Tirmizi, Riyaz'üs-Salihin, (3,1395)

Hz. Enes (ra) anlatıyor:
"Resülullah (sav) buyurdular ki: "Şüphesiz Allah-u Teala, yemeğini yedikten sonra üzerine kendisine hamd eden ve içeceğini içtikten sonra üzerine kendisine hamd eden kulundan elbette hoşnut kalır."Riyaz'üs-Salihin,(4,1396)
 
Üst Alt