Peygamberlik görevi sadece Kurânı getirmekle bitmez; onu açıklamak, izah etmek ve nasıl tatbik edileceğini göstermek, onun görev sınırları içindedir. Meselâ şu âyetler Peygamberlerin (selamun alel murselin) İlâhî görevlerinden bir kısmını belirtiyor:
Hak dini onlara açıklasın diye, her peygamberi Biz kendi kavminin lisanıyla gönderdik.(İbrahim Sûresi,14/4)
O kimseler ki, yanlarındaki Tevrat ve İncilde vasıflarını yazılı buldukları ümmî peygamber olan Resulullaha uyarlar. O peygamber ise kendilerini iyiliğe sevk edip kötülükten sakındırır; temiz ve güzel nimetleri onlara helâl, habis olanları ise haram kılar; daha önce kendilerine yüklediğimiz ağır yükleri ve üzerlerindeki bağları onlardan kaldırır. İşte ona îmân eden, ona hürmet eden, düşmanlarına karşı ona yardımda bulunan ve onunla indirilmiş olan nûra uyanlar, kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.(A'raf Sûresi, 7/157)
Allah ve Resulü bir meselede hükmünü verdiği zaman, bir mümin erkeğin yahut bir mümin kadının artık işlerinde başka bir yolu seçme hakkı yoktur. Kim Allaha ve Resulüne isyan ederse, apaçık bir sapıklığa düşmüştür. (Ahzab Sûresi, 33/36)
Hayır! Rabbine and olsun ki, onlar, aralarındaki anlaşmazlıklar için senin hükmüne müracaat edip, sonra da verdiğin hükme gönüllerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle râzı olup uymadıkça iman etmiş olmazlar. (Nisa Sûresi, 4/65)
Peygambere itaat eden Allaha itaat etmiş olur. Kim bundan yüz çevirirse, seni öylelerinin üzerine muhâfız olarak göndermedik; sen ancak doğru yolu gösterip tebliğ etmekle mükellefsin.(Nisa, 4/80)
Peygamber size ne emretmişse alın, neyi yasaklamışsa ondan da kaçının. Allahtan korkun. Muhakkak ki Allahın azâbı pek şiddetlidir.(Haşir Sûresi, 59/7)
De ki: Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. (Âl-i İmran Sûresi, 3/31)
Benzer âyetler Peygamberimizin (a.s.m.) görevini, sadece Kurânı insanlara getirmekle sınırlı olmadığını belirtiyor.
Bunları örneklendirirsek;
1. Efendimizin (sav) bir görevi özet şeklinde olan âyetleri açıklamaktır: Meselâ Kurân Namaz kılın diyor, ama namaz nasıl kılınacak? Rükû ve sücud yapın diyor, ama rükû ve sücud nasıl yapılacak, teferruat vermiyor. Kıyam nasıl yapılacak, ayrıntı yok. İşte Peygamberimiz (sav) Ben nasıl namaz kılıyorsam öyle kılın diyerek âyet-i kerimeyi şekil ve muhteva olarak açıklıyor ve nasıl tatbik edilebileceğini gösteriyor. Namaz, oruç, zekât, hac gibi Kurân-ı Kerimde mücmel (özet) olarak gelip açıklanmayan emirleri Peygamberimiz açıklıyor.
2. Efendimizin görevleri arasında, anlaşılması zor olan âyetleri açıklamak da vardır.
Meselâ âyet-i kerîmede, Onlara karşı gücünüzün yettiği her türlü kuvveti ve cihad için ayrılıp eğitilmiş atları hazır tutun ki, onunla Allahın ve sizin düşmanlarınızı ve bunlardan başka sizin bilemediğiniz, fakat Allahın bildiği düşmanlarınızı korkutasınız. (Enfâl Sûresi,8/60) buyuruluyor. Bu âyette Kuvvet ve savaş atlarını hazır bulundurun. tabiri geçiyor. Sahabe Peygamberimize sormuş: Kuvvet nedir? Peygamberimiz (sav), Bilin, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır. diye üç defa tekrar etmiştir. Her devrin değişen atma vasıtalarına süratle, vakit kaybetmeden ayak uydurmamızı emir buyurmuştur.
3. Sonra Kurân-ı Kerimin mutlak ve âm (sınırsız ve genel ifadeli olan) âyetlerini takyitle tahsis ediyor, yani onlara sınır getiriyor. Meselâ, Allah alışverişi helâl, faizi ise haram kıldı.(Bakara Sûresi, 2/275) buyuruyor. Bu âyet-i kerîmeye göre her şeyin alışverişi helâldir. Ama Peygamberimiz (sav) buna bir sınır getirerek domuzun ve içkinin alışverişini yasaklamıştır. Demek meşru alışverişin sınırlarını bu şekilde açıklamış oluyor.
Yine bir örnek ise şu âyet-i kerimedir: İman eden ve imanlarına zulüm bulaştırmamış olanlar, korkudan emin olmak işte onların hakkıdır ve doğru yola eriştirilenler de onlardır.(En'am Sûresi, 6/82) Sahabe bu âyet gelince telâşlanıp Peygamberimize sormuş: Hepimiz nefsimize zulmediyoruz. Yâ Resulallah, bizde zulme düşmeyen var mı? Peygamber (sav) Şirk pek büyük bir zulümdür. âyetini hatırlatarak buradaki zulmün şirk olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla bu neviden olan Kurân-ı Kerim'deki anlaşılması zor olan âyetleri Peygamberimiz (sav) açıklıyor.
4. Sonra Kurânda olan meseleler ayrıca Peygamberimiz (sav) tarafından tekraren teyit ve tekid edilmiştir. Böylece onun daha iyi anlaşılması sağlanmıştır.
5. Peygamberimizin bir de şâri yönü, yani, Kurânda olmayan hükümleri koyma yetkisi var. Meselâ, yiyeceklerden haram olanların isimleri iki âyet-i kerimede belirtilir. Ama onların hiçbirisinde eşek eti geçmez. Peygamberimiz (sav) Hayber Seferi sırasında, ehlî eşek etini haram etmiştir.
Bunlar niçin Kurânda açıklanmamış da Peygamberimize bırakılmıştır?
Kurân bütün teferruatı verseydi ciltlerle dolu bir kitap olurdu. Halbuki bu da Kurândan istifademizi zorlaştırır. Bu bakımdan meselelerin bir kısmının açıklamasını Peygamberimize bırakmıştır. Peygamberimize bıraktırmasının da ayrıca birtakım maslahatları var. Çünkü birtakım meseleler zaman içerisinde neshedilmiş, yürürlükten kalkmıştır.
Peygamberimiz (sav) de âlimlere bir marj bırakmıştır. Dinimizin güzelliğidir bu. Âlimler Kurân-ı Kerim ve Sünnetten hareketle hüküm koymada birtakım temel kaideler belirtmiş ve usul koymuştur. Âlimler bu usullerle yeni meseleleri yoruma kavuşturuyor. Böylece başka şeriata ve kültür sistemine ihtiyaç hasıl olmadan, kanun alma ihtiyacı duymadan yeni şartlara göre kanunlarımızı kendimiz koyabiliyoruz. Nitekim Osmanlının son dönemlerine kadar bütün ortaya çıkan yeni ihtiyaçlarımız kendi değerlerimiz çerçevesinde kanunlaştırılmış, Kurân ve Sünnetten çıkartılmıştır.
Hadislerle Kurân-ı Kerimi nasıl öğrenilir? Meselâ Yâsin Sûresini hepimiz çok okuyoruz. Peygamberimiz acaba bu sûreyi nasıl tefsir etmiş diye öğrenmek istesek, bunu nereden bulacağız. Bir usulü, yöntemi var mı bunun?
Öncelikle Kurân, Kurân ile tefsir edilir. Çünkü bir âyet diğer bir âyeti açıklar. Bir konu bir yerde bir yönü anlatılır, diğer bir yerde diğer bir yönü anlatılır ve hakeza. Fakat Peygamberimizin de Kurânla ilgili çokça tefsiri vardır. Buharînin en geniş bölümlerinden birisi Tefsirdir. Tirmizînin en geniş bölümlerinden birisi yine Tefsir bölümüdür. Kaldı ki Buharî ve Tirmizîde yer almayan tefsire müteallik hadisler, başka kaynaklarımızda verilmiştir.
Hadislere güvenmemek için bir sebep yok. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kurân-ı Kerim insanları Peygamberimize (sav) yöneltiyor, Onun getirdiğini alın, onun yasakladıklarından kaçının diyor. Yani Kurân ikinci bir kaynağı olarak devamlı şekilde Peygamberimizi devreye koyuyor.
İkincisi Peygamberimiz (sav) kendisini öne sürüyor, Sünnetine dikkat çekiyor ve Sünnetle bu işin yürüyeceğini Peygamber Efendimiz (sav) ifade ediyor. Meselâ Peygamberimiz Hz. Muazı Yemene gönderiyor. Orada ne ile amel edeceksin? diyor. Hz. Muaz Kurânla amel edeceğim. diyor. Kurânda bulamazsan? diye soruyor Peygamberimiz. Sizin sünnetinizle, diyor Hz. Muaz. Sizin sünnetinizde bulamazsam, içtihadımla diyor. Peygamberimiz (sav) bundan çok memnun kalıyor. İslâm ulemasının hepsinin elinde delildir bu hadis. İçtihadın gerekli olması hususunda, Sünnetin delil olması hususunda bu delildir. Dolayısıyla Resulullahın sağlığında Sahabe ikinci kaynak olarak hadisi bilmektedir.
Bir Sahabî diyor ki: Ben Resulullahtan her duyduğumu yazardım. Bana dediler ki, Resulullah da bir insandır. Bazan öfkeli halde konuşur, bazan sükûn halinde konuşur. Herşeyini yazmak doğru değildir. Bunun üzerine vazgeçtim. Ama duyduklarım aklımda kalmaz hale geldi. Onun için yine Peygambere gidip durumu anlattım. Yâ Resulallah, senden güzel şeyler işitiyor ve bunları yazıyordum. Fakat Ensar böyle böyle söyledi. Bunun üzerine vazgeçtim. Ama şimdi yazmayınca da rahatsızım, ne yapayım? dedim. Resulullah mübarek ağzını göstererek Bundan hayırdan başka birşey çıkmaz, yaz buyurdu.
Yine Resulullaha uğrayanlar oluyor ve hafızalarından şikâyet ediyorlar. Peygamberimiz onlara Sağ elini yardıma çağır. buyuruyor, yazmalarını söylüyor.
Hak dini onlara açıklasın diye, her peygamberi Biz kendi kavminin lisanıyla gönderdik.(İbrahim Sûresi,14/4)
O kimseler ki, yanlarındaki Tevrat ve İncilde vasıflarını yazılı buldukları ümmî peygamber olan Resulullaha uyarlar. O peygamber ise kendilerini iyiliğe sevk edip kötülükten sakındırır; temiz ve güzel nimetleri onlara helâl, habis olanları ise haram kılar; daha önce kendilerine yüklediğimiz ağır yükleri ve üzerlerindeki bağları onlardan kaldırır. İşte ona îmân eden, ona hürmet eden, düşmanlarına karşı ona yardımda bulunan ve onunla indirilmiş olan nûra uyanlar, kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.(A'raf Sûresi, 7/157)
Allah ve Resulü bir meselede hükmünü verdiği zaman, bir mümin erkeğin yahut bir mümin kadının artık işlerinde başka bir yolu seçme hakkı yoktur. Kim Allaha ve Resulüne isyan ederse, apaçık bir sapıklığa düşmüştür. (Ahzab Sûresi, 33/36)
Hayır! Rabbine and olsun ki, onlar, aralarındaki anlaşmazlıklar için senin hükmüne müracaat edip, sonra da verdiğin hükme gönüllerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle râzı olup uymadıkça iman etmiş olmazlar. (Nisa Sûresi, 4/65)
Peygambere itaat eden Allaha itaat etmiş olur. Kim bundan yüz çevirirse, seni öylelerinin üzerine muhâfız olarak göndermedik; sen ancak doğru yolu gösterip tebliğ etmekle mükellefsin.(Nisa, 4/80)
Peygamber size ne emretmişse alın, neyi yasaklamışsa ondan da kaçının. Allahtan korkun. Muhakkak ki Allahın azâbı pek şiddetlidir.(Haşir Sûresi, 59/7)
De ki: Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. (Âl-i İmran Sûresi, 3/31)
Benzer âyetler Peygamberimizin (a.s.m.) görevini, sadece Kurânı insanlara getirmekle sınırlı olmadığını belirtiyor.
Bunları örneklendirirsek;
1. Efendimizin (sav) bir görevi özet şeklinde olan âyetleri açıklamaktır: Meselâ Kurân Namaz kılın diyor, ama namaz nasıl kılınacak? Rükû ve sücud yapın diyor, ama rükû ve sücud nasıl yapılacak, teferruat vermiyor. Kıyam nasıl yapılacak, ayrıntı yok. İşte Peygamberimiz (sav) Ben nasıl namaz kılıyorsam öyle kılın diyerek âyet-i kerimeyi şekil ve muhteva olarak açıklıyor ve nasıl tatbik edilebileceğini gösteriyor. Namaz, oruç, zekât, hac gibi Kurân-ı Kerimde mücmel (özet) olarak gelip açıklanmayan emirleri Peygamberimiz açıklıyor.
2. Efendimizin görevleri arasında, anlaşılması zor olan âyetleri açıklamak da vardır.
Meselâ âyet-i kerîmede, Onlara karşı gücünüzün yettiği her türlü kuvveti ve cihad için ayrılıp eğitilmiş atları hazır tutun ki, onunla Allahın ve sizin düşmanlarınızı ve bunlardan başka sizin bilemediğiniz, fakat Allahın bildiği düşmanlarınızı korkutasınız. (Enfâl Sûresi,8/60) buyuruluyor. Bu âyette Kuvvet ve savaş atlarını hazır bulundurun. tabiri geçiyor. Sahabe Peygamberimize sormuş: Kuvvet nedir? Peygamberimiz (sav), Bilin, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır. diye üç defa tekrar etmiştir. Her devrin değişen atma vasıtalarına süratle, vakit kaybetmeden ayak uydurmamızı emir buyurmuştur.
3. Sonra Kurân-ı Kerimin mutlak ve âm (sınırsız ve genel ifadeli olan) âyetlerini takyitle tahsis ediyor, yani onlara sınır getiriyor. Meselâ, Allah alışverişi helâl, faizi ise haram kıldı.(Bakara Sûresi, 2/275) buyuruyor. Bu âyet-i kerîmeye göre her şeyin alışverişi helâldir. Ama Peygamberimiz (sav) buna bir sınır getirerek domuzun ve içkinin alışverişini yasaklamıştır. Demek meşru alışverişin sınırlarını bu şekilde açıklamış oluyor.
Yine bir örnek ise şu âyet-i kerimedir: İman eden ve imanlarına zulüm bulaştırmamış olanlar, korkudan emin olmak işte onların hakkıdır ve doğru yola eriştirilenler de onlardır.(En'am Sûresi, 6/82) Sahabe bu âyet gelince telâşlanıp Peygamberimize sormuş: Hepimiz nefsimize zulmediyoruz. Yâ Resulallah, bizde zulme düşmeyen var mı? Peygamber (sav) Şirk pek büyük bir zulümdür. âyetini hatırlatarak buradaki zulmün şirk olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla bu neviden olan Kurân-ı Kerim'deki anlaşılması zor olan âyetleri Peygamberimiz (sav) açıklıyor.
4. Sonra Kurânda olan meseleler ayrıca Peygamberimiz (sav) tarafından tekraren teyit ve tekid edilmiştir. Böylece onun daha iyi anlaşılması sağlanmıştır.
5. Peygamberimizin bir de şâri yönü, yani, Kurânda olmayan hükümleri koyma yetkisi var. Meselâ, yiyeceklerden haram olanların isimleri iki âyet-i kerimede belirtilir. Ama onların hiçbirisinde eşek eti geçmez. Peygamberimiz (sav) Hayber Seferi sırasında, ehlî eşek etini haram etmiştir.
Bunlar niçin Kurânda açıklanmamış da Peygamberimize bırakılmıştır?
Kurân bütün teferruatı verseydi ciltlerle dolu bir kitap olurdu. Halbuki bu da Kurândan istifademizi zorlaştırır. Bu bakımdan meselelerin bir kısmının açıklamasını Peygamberimize bırakmıştır. Peygamberimize bıraktırmasının da ayrıca birtakım maslahatları var. Çünkü birtakım meseleler zaman içerisinde neshedilmiş, yürürlükten kalkmıştır.
Peygamberimiz (sav) de âlimlere bir marj bırakmıştır. Dinimizin güzelliğidir bu. Âlimler Kurân-ı Kerim ve Sünnetten hareketle hüküm koymada birtakım temel kaideler belirtmiş ve usul koymuştur. Âlimler bu usullerle yeni meseleleri yoruma kavuşturuyor. Böylece başka şeriata ve kültür sistemine ihtiyaç hasıl olmadan, kanun alma ihtiyacı duymadan yeni şartlara göre kanunlarımızı kendimiz koyabiliyoruz. Nitekim Osmanlının son dönemlerine kadar bütün ortaya çıkan yeni ihtiyaçlarımız kendi değerlerimiz çerçevesinde kanunlaştırılmış, Kurân ve Sünnetten çıkartılmıştır.
Hadislerle Kurân-ı Kerimi nasıl öğrenilir? Meselâ Yâsin Sûresini hepimiz çok okuyoruz. Peygamberimiz acaba bu sûreyi nasıl tefsir etmiş diye öğrenmek istesek, bunu nereden bulacağız. Bir usulü, yöntemi var mı bunun?
Öncelikle Kurân, Kurân ile tefsir edilir. Çünkü bir âyet diğer bir âyeti açıklar. Bir konu bir yerde bir yönü anlatılır, diğer bir yerde diğer bir yönü anlatılır ve hakeza. Fakat Peygamberimizin de Kurânla ilgili çokça tefsiri vardır. Buharînin en geniş bölümlerinden birisi Tefsirdir. Tirmizînin en geniş bölümlerinden birisi yine Tefsir bölümüdür. Kaldı ki Buharî ve Tirmizîde yer almayan tefsire müteallik hadisler, başka kaynaklarımızda verilmiştir.
Hadislere güvenmemek için bir sebep yok. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kurân-ı Kerim insanları Peygamberimize (sav) yöneltiyor, Onun getirdiğini alın, onun yasakladıklarından kaçının diyor. Yani Kurân ikinci bir kaynağı olarak devamlı şekilde Peygamberimizi devreye koyuyor.
İkincisi Peygamberimiz (sav) kendisini öne sürüyor, Sünnetine dikkat çekiyor ve Sünnetle bu işin yürüyeceğini Peygamber Efendimiz (sav) ifade ediyor. Meselâ Peygamberimiz Hz. Muazı Yemene gönderiyor. Orada ne ile amel edeceksin? diyor. Hz. Muaz Kurânla amel edeceğim. diyor. Kurânda bulamazsan? diye soruyor Peygamberimiz. Sizin sünnetinizle, diyor Hz. Muaz. Sizin sünnetinizde bulamazsam, içtihadımla diyor. Peygamberimiz (sav) bundan çok memnun kalıyor. İslâm ulemasının hepsinin elinde delildir bu hadis. İçtihadın gerekli olması hususunda, Sünnetin delil olması hususunda bu delildir. Dolayısıyla Resulullahın sağlığında Sahabe ikinci kaynak olarak hadisi bilmektedir.
Bir Sahabî diyor ki: Ben Resulullahtan her duyduğumu yazardım. Bana dediler ki, Resulullah da bir insandır. Bazan öfkeli halde konuşur, bazan sükûn halinde konuşur. Herşeyini yazmak doğru değildir. Bunun üzerine vazgeçtim. Ama duyduklarım aklımda kalmaz hale geldi. Onun için yine Peygambere gidip durumu anlattım. Yâ Resulallah, senden güzel şeyler işitiyor ve bunları yazıyordum. Fakat Ensar böyle böyle söyledi. Bunun üzerine vazgeçtim. Ama şimdi yazmayınca da rahatsızım, ne yapayım? dedim. Resulullah mübarek ağzını göstererek Bundan hayırdan başka birşey çıkmaz, yaz buyurdu.
Yine Resulullaha uğrayanlar oluyor ve hafızalarından şikâyet ediyorlar. Peygamberimiz onlara Sağ elini yardıma çağır. buyuruyor, yazmalarını söylüyor.