Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Günahların Zararları

AsiL

New member
Katılım
20 Nis 2008
Mesajlar
4
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
بســـــم الله الرحمن الرحيم
Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür.
"Ey iman edenler! Âllah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak müslümanlar olarak ölünüz." (Al-i İmran; 3/103)
"Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir." (en-Nisâ; 4/1),
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur." (el-Ahzâb; 33/70-71)
Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık ta ateştedir.

Günahların kalplere zararı zehirin bedenlere zararı gibidir.
Ahmed b. Hanbel der ki:
Bize Velid b. Müslim, ona Safvan b. Amr, ona Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfey, ona babası şöyle anlattı:
"Kıbrıs fethedildiğinde halk ikiye ayrıldı ve her iki kesimdekiler diğerlerinden ayrıldığı için ağladı. Ebû Derda'yı tek başına, ağlarken gördüm.
"Ey Ebû Derdâ, Allah'ın İslâmı ve müslümanları aziz ve galip eylediği bir günde seni ağlatan nedir?" dedim.
"Yazıklar olsun sana ey Cübeyr! Emrini yerine getirmediklerinde, insanlar Allah (c.c.) nezdinde ne kadar değersiz olurlar. Bu ümmet güçlü ve galip bir ümmet iken Allah'ın emrini terkettiler ve şu gördüğün hale geldiler" dedi.
Ebû Buhturî, şöyle anlattı: Rasûlullah'tan işitenler bana, O'nun şöyle buyurduğunu rivayet ettiler: "İnsanlar ancak mazeretleri tükenince helak edilirler."
Ahmed b. Hanbel Müsned'de Ümmü Seleme'den (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Rasûlullah: "Ümmetimde günahlar yaygınlaştığında Allah onların tümünü katından bir azapla azaplandırır" buyurdu.
Ben: "Ya Rasûlullah O gün, aralarında salih insanlar olmayacak mı?" dedim.
"Evet" buyurdu.
"Peki onlara ne yapılacak?" dedim.
"Diğer insanların başına gelen onların da başına gelecek, sonra Allah'ın bağışlamasına ve rızasına kavuşacaklar" buyurdu.
Hasan-ı Basrî'nin mürsel olarak rivayet ettiği hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Bu ümmet, âlimleri zalim yöneticileri desteklemediği, salihleri günahkârları övüp temize çıkarmadığı sürece Allah'ın koruması altında olur. Onlar böyle yaparlarsa Allah (c.c.) desteğini onlardan çeker. Sonra onlara zorba ve zalimlerini musallat eder. Bunlar ümmete azabın en kötüsünü tattırırlar. Allah sonra onlara yoksulluk ve fakirlik damgası vurur."
Müsned'de, Sevban'ın rivayetiyle zikredilen hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
" Hakikaten kişi yaptığı günahtan dolayı kaderinde belirlenmiş rızıktan bile mahrum bırakılır."
Yine Müsned'de, Sevban'ın rivayetiyle zikredilen hadiste Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Milletlerin, köpeklerin kemiklere saldırması gibi, üzerinize dört bir yandan saldırması yakındır."
Ona Yâ Rasûlallah! O gün az olduğumuzdan dolayı mı öyle olacak? dedik.
"Siz o gün çok, ancak sel köpüğü gibi olacaksınız; düşmanlarınızın kalbindeki heybet ve korku giderilecek ve sizin kalbinize vehn konulacak." buyurdu.
"Vehn nedir ey Allah Rasûlü?" dedik.
"Yaşamı çok sevme ve ölümden hoşlanmamakdır." buyurdu.
Müsned'de, Enes'ten yapılan rivayette Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Miraç gecesinde bakırdan tırnakları bulunan insanların yanından geçtim. Tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. "Bunlar kim ey Cebrail?" dedim. "Bunlar insanların etini yiyen, namuslarını kirleten kimseler" dedi.
Tirmizî'nin Câmi'inde Ebû Hureyre'nin rivayetiyle zikredilen hadiste Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur:
"Ahir zamanda din karşılığı dünyayı satın alan, çok yumuşak giysiler giyen kimseler türeyecek. Dilleri şekerden tatlı, kalpleri kurtların kalbi gibidir. Yüce Allah "Benim hakkımda aldanıyorlar mı? Bana karşı cür'etkarca mı davranıyorlar? Kendime and ederim ki onlara halim-selim ve sakin kişiyi dahi şaşkın bırakacak dehşetli bir fitne göndereceğim!"
İbn Ebiddünya; Cafer b. Muhammed'in babasından, onun dedesinden, onun Hz. Ali'den şu rivayetini zikreder:
"Öyle bir zaman gelecek ki İslâm'ın ve Kur'an'ın sadece yazısı kalacak. O gün camiler yapı itibariyle mamur, hidayet yönünden harabe olacak. Âlimler gökyüzü altında (yeryüzünde) yaşayanların en şerlileri olacak; fitne onlardan başlayacak, yine onlara dönecek."
İbn Ebiddünya, Semmâk b. Harb'in Abdurrahman b. Abdullah b. Mes'ud'dan, onun da, babası ibn Mes'ud'dan rivayet ettiği şu sözü zikretmiştir.
"Bir şehirde zina ile faiz yaygınlaştığında Allah orasının helâkına izin verir."
Hasan-ı Basrî mürsel olarak Rasûlullah'tan (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle rivayet etmiştir:
"insanlar bilgiye önem verip ameli zayi ettikleri, dilleriyle birbirlerini sevip gönülleriyle birbirlerine nefret besledikleri ve akraba ilişkilerini kestikleri vakit, Allah onlara lanet eder ve onları sağır, kör kimseler haline getirir."
İbn Mace, Sünen'inde Abdullah b. Ömer'den şöyle rivayet etmiştir:
Rasûlullah'ın yanında bulunan on kişiden biriydim. Yüzünü bize çevirdi ve şöyle buyurdu:
"Ey muhacirler! Sizin şu beş hâle yetişmenizden ve yaşamanızdan Allah'a sığınıyorum.
Bir millette fuhuş yaygınlaşır ve onu açıktan yaparlarsa Allah onlara önceki milletlerde bulunmayan hastalıklar ve ağrılar verir.
Bir millet ölçü ve tartıyı eksik yaparsa, kıtlık, dar geçim ve yönetici zulmü gibi musibetlere maruz kalır.
Bir millet mallarının zekâtını vermezse gökten inecek bir damla sudan mahrum bırakılır, masum hayvanlar olmasa yağmur yüzü görmezlerdi.
Bir millet ahdi bozarsa Allah onlara başka milletlerden düşman musallat eder. Onlar da ellerindekini alırlar.
Yöneticileri Allah'ın kitabında indirdiği hükümlerle hükmetmezse Allah onları birbirine düşürür."
Müsned ve Sünen kitaplarında geçen İbn Mes'ud'dan gelen rivayette Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Sizden öncekilerde biri günah işlediğinde diğeri gelip onu bundan nehyeder, azarlardı. Ertesi günü de sanki onu dün günah işlerken görmemişçesine onunla oturur, birlikte yer, içerdi. Bunu gören Allah bunların kalplerini birbirine benzetti. Sonra onlara Davudun (a.s.) ve İsa'nın (a.s.) diliyle lanet etti.
"Bu onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyleydi" (Maide, 178)
Muhammed'in canını elinde tutan Allah'a yemin ederim ki ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, sefih ve zalimin zulmünü engeller ve onu hakka çevirir, hak üzerinde durdurursunuz, ya da Allah kalplerinizi birbirine benzetir, sonra sizi de onları (israiloğullarını) lanetlediği gibi lanetler."
İbn Ebiddünya, İbrahim b. Amr San'ânî'den şu sözünü rivayet etmiştir:
"Allah Yuşa b. Nun'a "Ben kavminin en faziletlisinden kırk bin, en şerlisinden altmış bin kişiyi helak edeceğim" diye vahyetti. O "Ey Rabbim! Bunlar kötüler... İyilerin suçu ne?" dedi. Allah (c.c.) "Onlar benim kızdıklarıma kızmıyor, kötülerle birlikte yeyip içiyorlar" buyurdu.
Ebû Amr b. Abdülber, Ebû İmran'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Yüce Allah bir kasabaya iki melek gönderdi ve kasabayı içindekilerle birlikte alt üst et!" diye emretti. Melekler orada, camide namaz kılan birini gördüler. "Ey Rabbımız, orada şu kulun namaz kılıyor" dediler Allah (c.c.) "Kasabayı da, onlarla birlikte onu da helak et; çünkü onun yüzü bunca kötülüğe karşı hiç ekşimedi" buyurdu.
Humeydî;, Mis'ar'dan şöyle rivayet etti:
"Bir meleğe, bir kasabayı yerin dibine geçirmesi emredildi; melek "Ey Rabbim! Orada filan âbid kulun var" dedi. Allah önce ondan başla; zira onun bir kez olsun yüzü ekşimedi diye vahyetti."
İbn Ebiddünya şöyle zikrediyor:
Enes b. Mâlik, adamın biriyle Aişe'nin yanına gitti.
Adam ona: "Bize depremden bahset" dedi.
Aişe (r.a.): "İnsanlar zinayı helâl saydıkları, içki içtikleri ve fütursuzca çalgı çaldıkları vakit Yüce Allah bundan rahatsız olur ve yeryüzüne "Onları sars" diye emreder. Tevbe edip bunları terk ederlerse ne âlâ. Yoksa yeri üzerlerine yıkar!" dedi.
Adam: "Ey mü'minlerin anası! onlara azap olarak mı?" dedi.
Aişe (r.a.): "Bilakis, mü'minler için nasihat ve rahmet, kâfirler için ceza, azap ve kızgınlık olarak" dedi.
Enes (r.a.) der ki: "Rasûlullah'ın vefatından sonra, bu kadar sevindiğim başka bir hadis işitmedim."
İbn Ebiddünya mürsel senedle şöyle rivayet eder:
Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında yer sarsıldı. O elini yere koydu ve:
"Dur, henüz vaktin gelmedi" dedi.
Sonra sahabilere dönerek:
"Rabbiniz sizi azarlayıp uyarıyor, hissenize düşen nasihatinizi alın" dedi.
Sonra Hz. Ömer (r.a.) döneminde bir deprem daha oldu. Ömer:
"Ey insanlar! bu deprem mutlaka türettiğiniz bir takım bidatlerden dolayıdır. Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bir daha deprem olursa kesinlikle sizinle, birlikte oturmam" dedi.
Ka'b şöyle demiştir:
"Yeryüzü, ancak orada günahlar işlendiğinde sarsılır. Allah'ın üzerinde yapılanlardan haberdar olması korkusuyla gürler, (böylece deprem olur.)"
Ömer b. Abdülaziz vilayetlere şu mektubu gönderdi:
"Bu sarsıntı Allah'ın kullarına bir uyarısıdır. Vilayetlere filan ayın filan gününde çıkmalarını ve Allah'a yakarmalarını emrettim. Yanında bir şey bulunan onu sadaka olarak versin. Zira yüce Allah "Şüphesiz arınan ve Allah'ın adını anıp namaz kılan kurtulmuştur." (A'lâ, 14, 15) buyurmuştur.
Âdem'in dediğini deyin:
"Adem ile Havva dedi ki: Rabbimiz! Nefsimize zulmettik. Bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz" (A'râf, 23)
Nuh'un söylediğini söyleyin
"Beni bağışlamaz, bana merhamet etmezsen ziyana uğrayanlardan olurum" (Hûd, 47)
Yûnus'un dediğini deyin:
"Senden başka ibadete layık ilâh yoktur. Seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Ben zalimlerden oldum." (Enbiya, 87)
Ahmed b. Hanbel der ki:
Bize Esved b. Âmir, ona Ebû Bekir, ona A'meş, ona Atâ b. Ebî Rebâh, ona da İbn Ömer şöyle anlattı:
Rasûlullah'ı (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyururken işittim:
"İnsanlar dinar ve dirhemde cimrilik yaptıkları, ayne (Hileli bir faiz alışverişi) türü alış-verişte bulundukları, ineklerin kuyruklarına tutunup cihadı terkettikleri vakit Allah onlara belâ ve musibetler verir ve dinine dönmedikleri sürece onları kaldırmaz." Bunu Ebû Davud, Hasen bir senetle rivayet etmiştir.
İbn Ebiddünya İbn Ömer'den (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Biz, hiç kimsenin dinarına ve dirhemine müslüman kardeşinden daha layık olmadığı ilkesini gördük, yaşadık. Zira Rasûlullah'ı şöyle buyururken işittim:
"İnsanlar dinar ve dirhemlerde cimrilik yaptıkları, "ayne" alışverişinde bulundukları, Allah (c.c.) yolunda cihadı terkettikleri, ineklerin kuyruklarına tutundukları vakit Allah (c.c.) onlara bir belâ gönderir ve dinlerine tekrar dönmedikçe onu kaldırmaz."
Hasan der ki:
"Fitne ve kargaşa Allah'ın insanlara verdiği bir cezadır."
İsrailoğullarının bir peygamberi, zalim hükümdar Buhtunnasır'ın onlara yaptıklarına bakarak:
"Kendi ellerimizle yaptıklarımızdan dolayı, seni tanımayan ve bize acımayanları başımıza musallat ettin." dedi.
Buhtunnasır, Peygamber Danyal'a "Beni, senin milletine musallat kılan nedir?" dedi.
Danyal "Senin azgınlığın ve milletimin nefsine zulmetmeleri" dedi.
İbn Ebiddünyâ, Ammar b. Yasir ve Huzeyfe'nin Rasûlullah'tan rivayet ettikleri şu hadisi zikretmiştir:
"Yüce Allah bir milletten intikam almak istediğinde çocuklarını vefat ettirir, hanımlarını kısır eder. Sonra içlerinde merhamete layık hiç kimse kalmayınca onlara azabını gönderir."
İbn Ebiddünyâ Malik b. Dinar'dan şöyle rivayet etmektedir:
"Hikmet" kitabında okudum, şöyle yazılıydı. Ben hükümdarlar hükümdarı Allah'ım. Hükümdarların kalpleri benim elimdedir; bana kim itaat ederse hükümdarlarını onlara rahmet kaynağı kılarım. Kim de bana isyan ederse hükümdarları onlara belâ kılarım. O yüzden kendinizi hükümdarlara sövmekle oyalamayın; bilakis bana tevbe edin, ben de onları size karşı şefkatli yapayım."
Hasan-ı Basrî'nin mürsel rivayetlerinin birinde şöyle geçmektedir:
''Allah bir millet için hayır dilerse; yönetimlerini yumuşak tabiatlı ve merhametli kimselerin, hazinelerini basiretli cömertlerine eline verir. Bir millet için de kötülük dilerse; yönetimlerini sefih ve zalimlerin, hazinelerini cimrilerin eline verir."
İmam Ahmed ve diğer muhaddisler Katâde'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Musa (a.s.) "Ey Rabbim sen göktesin biz ise yerdeyiz senin o gazabının ve rızanın alametleri nedir?" diye sordu.
Allah (c.c.) "Başınıza en hayırlılarınız yönetici yapmışsam, bu sizden hoşnut halde olduğumun alâmetidir. Başınıza en şerlilerinizi yönetici yapmışsam, bu da sizden hoşnutsuzluğumun alâmetidir."
İbn Ebiddünyâ, Fudayl b. İyaz'dan şöyle rivayet etmiştir:
Allah bir peygamberine şöyle vahyetti:
"Beni tanıyan biri bana isyan ederse, ona beni tanımayanı musallat ederim."
İbn Ebiddünyâ'nın, İbn Ömer kanalıyla rivayet ettiği bir hadiste Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur:
"Canımı elinde bulunduran Allah'a andolsun ki, Allah yalancı hükümdarlar, günahkâr vezirler, hain memurlar, zalim askerler ve ruhban görünüşlü ama leşten pis kalpli, çeşit çeşit zevk ve alışkanlıkları bulunan fasık din adamları göndermedikçe kıyamet kopmaz. Allah bu din adamlarına karanlık ve bulanık bir fitne kapısı açar ve ona kapılıp giderler. Muhammed'in hayatını elinde bulunduran Allah'a andolsun ki, İslâm bağ bağ çözülecek sonunda "Allah Allah" diyen kalmayacak. Ya iyiliği emredip kötülükten sakındırırsınız, ya da Allah size en şerlilerinizi musallat eder; onlar da size azabın en kötüsünü tattırırlar. Sonra en hayırlılarınız dua ederler de duaları kabul olunmaz! Ya iyiliği emredip kötülükten sakındırırsınız, ya da Allah size küçüklerinize merhamet etmeyen, büyüklerinize saygı göstermeyenleri yönetici olarak gönderir."
Taberânî'nin İbn Abbas'tan naklettiği hadiste Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir millet ölçüyü hileli tartıyı eksik yaparsa Allah onları bir damla yağmur suyundan bile mahrum bırakır.
Bir millette zina açıktan ve çok yapılırsa, ölüm çoğalır.
Bir millette faiz yaygınlaşırsa onlarda delilik artar.
Bir toplumda öldürme çoğalır, insanlar birbirlerini öldürürlerse Allah (c.c.) onlara düşmanlarını musallat eder.
Bir toplumda Lût kavminin yaptığı lûtilik yaygınlaşırsa onlarda yerin dibine geçirilme (deprem) çoğalır!
Bir millet iyiliği emretmeyi kötülükten men'etmeyi terkederse, hiçbir ameli Allah katına yükseltilmez hiçbir duaları kabul olunmaz."
Müsned ve diğer hadis kitaplarında, Urve'nin Aişe'den yaptığı şu rivayet geçmektedir:
"Rasûlullah bir şeyden etkilenmiş halde yanıma girdi. Bir şeyden etkilendiği, bir şey yapmaya niyetlendiği yüzünden belliydi. Hiç konuşmadı. Abdest alıp dışarı çıktı. Taşı bağlayıp minbere çıktı. Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Allah (c.c.) size şöyle buyuruyor: İyiliği emredin, kötülükten men'edin.
Yoksa bana dua ettiğinizde kabul etmem, yardım istediğinizde yardım etmem, benden bir şey istediğinizde onu vermem."
Amir Zâhid şöyle demektedir:
"Kendinden habersiz olmanın ve Allah'tan yüz çevirmenin alameti; Allah'ın sevmediği bir olayı görüp kendine dahi bir fayda ve zarar vermeyen kimselerden korkarak ses çıkarmaman, hiç bir emir ve nehiyde bulunmamandır... "
Amrî yine şöyle der:
"Her kim insanlardan korktuğundan ötürü iyiliği emir ve kötülükten nehyi terkederse, ondan "itaat edilme" özelliği kaldırılır; çocuğuna veya kölesine bir emir verse onlar emrini kâle almazlar."
Ahmed Müsned'de, Kays b. Ebî Hâzim'den Ebû Bekir'in şu sözünü rivayet etmiştir:
"Ey insanlar! Siz şu âyeti okuyor ve onu hatalı yorumluyorsunuz:
"Ey insanlar! kendinize bakın: siz doğru yolu bulduğunuzda sapanlar size bir zarar vermez." (Mâide, 105)
Ben Rasûlullah'ı (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle derken işittim:
"İnsanlar zalimi görürler de onun ellerinden tutmazlarsa kötülüğü görürler de onu değiştirmezlerse yakın bir süre sonra Allah onları katından bir azapla kuşatır."
Evzâî, Yahya b. Ebî Kesîr'den, o Ebû Seleme'den, o da Ebû Hureyre'den Rasûlullah'ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Günah gizli yapıldığında sedece sahibine zarar verir, açıktan yapıldığında ve buna engel olunmadığında ise bütün halka zarar verir."
İmam Ahmed Ömer b. Hattab'tan şöyle rivayet etmiştir:
"Kasabaların mâ'mûrken harap olması yakındır." Ona "Mâmur iken nasıl harap olur?" denildiğinde, "Kasabanın kötüleri iyileri üzerinde hakim olduğunda, kabileyi münafıkları yönettiğinde öyle olur!"
Evzâî, Hasan b. Atiyye'den, o da Rasûlullah'tan (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle rivayet etti:
"Ümmetimin en şerlileri en hayırlıları üzerinde galip ve hakim olacak. Öyle ki, bugün münafıkların aramızda gizlendikleri gibi, o gün mümin kişi onlar arasında gizlenir.
İbn Ebiddünyâ, İbn Abbas'tan şöyle rivayet etti:
Allah Rasûlü (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"Öyle bir zaman gelecek ki, mü'minin kalbi onda tuzun suda eriyişi gibi eriyecek" buyurdu.
"O nedendir ey Allah Rasûlü?" diye sorulduğunda Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"Kötülüğü görüp onu değiştirmeye güç yetirememesinden!" dedi.
İmam Ahmed, Cerîr'den, Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu Rivayet etti:
"Herhangi bir toplumda günahlar işlenir, işlemeyenler daha çok ve daha güçlü oldukları halde onu engellemezlerse Allah (c.c.) onları azabıyla kuşatır."
Sahîh-i Buhârî'de geçen ve Üsame b. Zeyd'den rivayet edilen bir hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet gününde bir kimse getirilip Cehennem'e atılır; bağırsakları karnından dışarı fırlar ve o halinde değirmen çeviren merkep gibi döner. Cehennemdekiler onun yanına toplanırlar ve:
"Ey filan, bu ne hâl? Bize iyiliği emir ve bizi kötülükten nehyeden sen değil mi idin? Derler. O da:
"Evet iyiliği emrederdim; ama onu yapmazdım. Kötülükten nehyederdim de onu kendim yapardım" der.
İmam Ahmed, Mâlik b. Dinar'dan şöyle rivayet etmiştir:
"İsrailoğullarından bir âlim erkekleri ve kadınları evine toplayıp onlara vaaz ve nasihatte bulunur. Allah'ın azabını hatırlatırdı. Bir gün oğlunun birinin göz ucuyla bir kadına baktığını gördü ve "Yavaş ey oğlum" dedi. Sonra yataktan düştü ve boynu kırıldı; ardından hanımı çocuk düşürdü ve çocukları öldürüldü. Bunun üzerine Yüce Allah israiloğullarının peygamberine şöyle vahyetti:
"O âlime haber ver ki: Benim için kızgınlığın sana sadece "Yavaş ey oğlum" dedirtiyor öyle mi? Artık senin neslinden hiçbir sıddık çıkarmayacağım" dedi."
İmam Ahmed, Abdullah b. Mes'ud'dan, Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Küçük günahlardan sakının; zira bunlar bir araya toplanıp kişiyi helak ederler.
-Rasûlullah onlara şu misali verdi-:
"Bu, açık arazide konaklayan şu kimselerin durumuna benzer: bunlardan biri gidip bir odun getirir, sonra başkası gidip başka bir odun getirir. Böylece bir odun yığını oluştururlar. Sonra ateş yakıp topladıklarını yakarlar."
Buhârî Enes b. Malik'ten şöyle rivayet etmiştir.
"Siz öyle ameller yapıyorsunuz ki bunlar sizin gözünüzde arpadan daha küçük. Oysa biz onu Rasûlullah zamanında helak edici günahlardan sayardık."
Buhârî ve Müslim'in Abdullah b. Ömer'den yaptığı bir rivayette Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Kadının biri bir kedi sebebiyle azap gördü: onu ölene kadar hapsetmişti, cehenneme girdi. Ona ne yedirip içirde, ne de haşerat vs. yemesi için onu serbest bıraktı."
Ebû Nuaym, Hilye'de şöyle demektedir:
Huzeyfe'ye "İsrailoğulları dinlerini bir günde mi bıraktılar" diye soruldu. O "Hayır! Ancak bir şeyle emrolunsalar yapmazlar, bir şeyden men'edilseler ondan kaçınmazlardı. Sonunda, kişinin gömleğinden sıyrılışı gibi dinlerinden sıyrıldılar."
"Hilye" de, İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir:
"Ey günah işleyen!
Bir günah işledikten sonra onun kötü sonucundan ve cezasından korkmaksızın güven içinde ikinci kez yapman günah işlemenden daha büyük bir cürümdür.
Günah işlerken sağında ve solunda bulunan meleklerden utanmaman günahından daha büyük bir cürümdür.
Allah'ın günahından dolayı sana ne yapacağını bilmediğin halde gülmen, yaptığın günahtan daha büyük bir cürümdür.
Günahı işleyebilmeye güç yetirdiğinden dolayı sevincin daha büyük bir günahtır.
Günahı kaçırıp işleyemediğinde üzülmen, onu işlemenden daha büyük bir suçtur.
Günah işlerken kapının örtüsünü açan rüzgardan korkman ve Allah'ın sana bakışından kalbinin titremeyişi daha büyük bir günahtır.
Yazıklar olsun sana! Eyyûb'un günahı ne idi de Allah ona hastalık verdi ve malını elinden aldı, biliyor musun?
Bir zavallı, zalimi engellemesi için ondan yardım istemişti de, o yardım etmemiş o zalimi zulmünden men'etmemişdi. Allah da ona belâ ve musibet vermişti..."
İmam Ahmed der ki:
Bilal b. Sa'd'den: "Günahın küçüklüğüne bakma, isyan ettiğinin kim olduğuna bak"
Fudayl b. İyaz der ki:
"Günah senin gözünde ne kadar küçükse Allah katında o kadar büyük, gözünde ne kadar büyükse Allah katında o kadar küçük olur."
Müsned'de ve Tirmizî'nin el-Cami'inde geçen ve Ebû Salih'in Ebû Hureyre'den onun da Rasûlullah'tan rivayetiyle gelen hadiste O şöyle buyurmuştur:
"Mü'min bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tevbe edip günahı bırakır ve Allah'tan mağfiret dilerse kalbi cilalanır. Eğer günahına günah eklerse siyah noktalar çoğalır ve sonunda kalbini kaplar. Yüce Allah'ın "Hayır, onların işleyip kazandıkları şeyler, kalplerinin üzerine pas olmuştur." (Mutaffıfin, 14) âyetinde bahsettiği pas işte budur. " Tirmizî: "Bu hasen-sahih bir hadistir" demiştir.
Huzeyfe der ki:
"Kul bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta oluşur. Sonunda kalbi gezgin (dolayısıyla her pisliğe bulaşmış) koyun gibi olur."
İmam Ahmed der ki:
Bize Yâkup, ona babası, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Utbe, ona da İbn Mesud, Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu haber verdi:
"Ey Kureyşliler, siz Allah'a asi olmadığınız sürece bu işe yani yöneticiliğe ehilsiniz. Eğer ona isyan ederseniz Allah sizi bir dalın diğerini yontuşu gibi yontar." Rasûlullah sonra dalın kabuğunu yonttu ve dalı çıplak hale getirdi.
Ahmed, Vehb'den şöyle rivayet etti:
"Yüce Allah'ın İsrail oğullarının bir peygamberine söyledikleri arasında bu vardı:
"Ben, bana itaat edildiğinde razı olurum, razı olduğumda bereket veririm ve bereketimin sonu yoktur. Bana isyan edildiğinde de kızarım, kızınca lanet ederim, lanetim ise yedinci toruna kadar ulaşır."
Ahmed, Âmir'den şöyle rivayet etmiştir: Âişe Muaviye'ye (r.a.) şöyle yazdı:
"Kul Allah'ın emirlerine aykırı hareket ettiğinde sevenleri onu yermeye başlarlar."
Ebû Nuaym, Salim b. Ebî Ca'd"dan şöyle rivayet etti:
Ebû Derdâ: "Kişi, farkında olmadan, mü'minlerin kalplerinin kendisine lanet etmesinden sakınsın" dedi.
Sonra: "Bunun nereden kaynaklandığını biliyor musun?" diye sordu.
Ben: "Hayır" dedim.
Ebû Derdâ: "Kul daha günahlarla başbaşa kalıp yaparken Allah mü'minlerin kalplerine ona karşı nefret duygusu yerleştirir ve o bunun farkına hiç varmaz."
Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah babasının Zühd kitabında şunu zikreder:
Muhammed b. Şirin girdiği bir borçtan dolayı kederlendi ve:
"Ben bu olayın kırk yıl önce yaptığım bir günahtan dolayı olduğunu biliyorum" dedi.
Günahların zararları:
Günahların dünya ve ahirette kalbe ve bedene zarar veren o kadar kötü ve çirkin etkileri, sonuçları var ki onları ancak Allah bilir.
Bunlardan biri ilimden mahrum kalmaktır. Çünkü ilim Allah'ın kalplere attığı bir nurdur. Günah ise bu nuru söndürür.
İmam Şafiî küçüklüğünde İmam Malik'in önüne oturup ondan ders almaya başlayınca, kıvrak ve parlak zekâsı ve üstün anlayışı İmam Malik'in pek hoşuna gitti. Ona:
"Ben Allah'ın (c.c.) senin kalbine bir nur atmış olduğunu görüyorum. Onu günah karanlığıyla söndürme" dedi.
İmam Şafiî bir şiirinde şöyle demektedir:
"Vekî'e ezber gücümün zayıflığından dert yandım da. Beni günahları terke irşad buyurdu. Dedi ki: Bil ki ilim üstün bir nimettir. Allah'ın üstün nimeti de âsîye verilmez."
Günahların bir başka etkisi de rızıktan mahrumiyettir. Müsned'de geçen bir hadiste Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"Hakikaten bir kul yaptığı bir günahtan dolayı rızıktan mahrum edilir" buyurmuştur.
Takva, rızkı celbettiği gibi takvayı terk de fakirliği celbeder. Rızkı çekmede günahları terk etmekten daha etkin bir şey yoktur.
Günah işleyen kişi kalbinde ve kendisiyle Rabbi arasında, hiçbir lezzetle kıyas edilmeyecek kadar büyük soğukluk ve yalnızlık duyar. Dünyanın tüm lezzetleri onda toplansa bile bu yalnızlığı ve soğukluğu gideremez. Bunu da ancak kalbinde bir parça hayat bulunan kişi hisseder. Çünkü "ölüye hiç bir yara acı vermez". Günahlar sadece bu soğukluk ve mutsuzluk haline düşmemek maksadıyla terk edilse bile bunu yapmak akıllıca bir davranıştır.
Adamın biri arif bir zâta içinde hissettiği yalnızlık hissinden dert yandı. Arif şöyle dedi.
"Seni günahlar yalnız ve mutsuz yaptığına göre, bundan kurtulmak istiyorsan terket onları ve ünsiyet bul.
Kalp için, günah üstüne günahın getirdiği mutsuzluk ve yalnızlık hissi kadar acı verici bir şey yoktur."
Günahlar kişiyle başka insanlar, özellikle salih kimseler arasında soğukluk peyda eder.
Bu soğukluk ne kadar güçlenirse onlardan ve onlarla oturup kalkmaktan o kadar uzaklaşır, böylece onlardan istifade bereketinden mahrum kalır. Kişi Rahman taraftarlarına uzak kaldığı oranda şeytan taraftarlarına yaklaşır. Bu soğukluk o kadar güçlenir ki sonunda iyice yerleşir ve onunla hanımı, çocukları akrabaları arasında, onunla kendi nefsi arasında da olmaya başlar. Onu kendisine dahi yabancı görürsün.
Seleften bir zat şöyle diyor:
"Ben Allah'a (c.c.) karşı bir günah işliyorum da, onun etkisini bineğimin ve hanımımın davranışlarında hissediyorum."
Her işin ona zor gelmesi:
Kişi hangi işi yapmaya kalksa onun kapısının kendisine kapandığını veya zorlaştığını görür. Çünkü her kim Allah'tan sakınırsa, Allah işlerini ona kolaylaştırır. Sakınmayı terk ettiğinde de işlerini zorlaştırır.
Kul tüm hayır ve fayda kapılarının kendisine kapandığı veya yollarının kendisine zorlaştığını görür ve bunun nereden kaynaklandığını bilmez.
Kalbin Kararması
Kişi bunu kalbinde, gözleriyle, gecenin zifiri karanlığını hissettiği gibi, hakiki olarak hisseder. Gözü için karanlık ne ise kalbi için günahın karanlığı odur. Çünkü itaat nûr, masiyet karanlıktır. Bu karanlık ne kadar artarsa kişinin şaşkınlığı o kadar artar. Sonunda farkına varmadan bid'atlere, sapıklıklara ve helak edici şeylere düşer. Çünkü o, gecenin karanlığında tek başına yürüyen bir kör gibidir. Kalpteki karanlık öylesine güçlenir ki bu gözde belli olur, sonra daha da güçlenir ve yüze yansır. Yüzde, herkesin gördüğü bir karartı haline dönüşür.
Abdullah b. Abbas (r.a.) şöyle der:
"İyi amel yüze parlaklık, kalbe nur, rızka bolluk/ bereket, bedene güç, insanların kalbine muhabbet verir.
Günah ise yüzde siyahlık, kalpte karanlık, bedende zayıflık, rızkta kıtlık ve insanların kalbinde nefret yapar."
Günahlar kalbi ve bedeni zayıflatır. Onun kalbe verdiği zayıflık belli bir husustur. Hatta zayıflatılması onu tamamen öldürene kadar devam eder.
Bedeni zayıflatmasına gelince;
Mü'minin gücü kalbindedir. Kalbi güçlendiği oranda bedeni de güçlenir.
Günahkâr ise bedenen güçlü olsa da, ihtiyaç halinde onun gücü son derece zayıftır. Ona en çok ihtiyaç duyduğu anda kendisine ihanet eder.
İbadetten mahrum kalması. Günahın tek cezası, bu olsaydı ceza olarak yeterdi. Günah kişiyi, onu işlemediği takdirde yapacak olduğu ibadet ve tâatten men'eder. Başka bir ibadetin yolunu keser. Yaptığı günahtan dolayı hayırların yolu kesilir. Yaptığı bir günahtan dolayı her biri dünya ve dünyadakilerden daha hayırlı bir çok ibadet ve hayır yolunun önü o kişiye kesilir. Bu, yediği bir lokmadan dolayı hastalanan, böylece ondan daha hoş bir çok lokmadan mahrum kalan kişinin haline benzer.
Günahlar, ömrü kısaltır ve bereketini götürür. Çünkü takva ömrü uzattığı gibi, günahlar da onu kısaltır.
Alimler bu hususta farklı görüşlere sahiptirler.
Bazıları ömrün kısalması bereketinin gitmesi demektir, demişlerdir. Bu görüş doğrudur. Ömrün bereketinin gitmesi günahların etkilerinden bir tanesidir.
Bazıları şöyle demişlerdi:
Masiyetler ömrü, rızık gibi hakikaten azaltır. Çünkü Yüce Allah rızkın bereketi için bir çok sebepler koymuştur; rızık bunlarla çoğalır, bollaşır. Bunun gibi ömrün bereketi (=uzunluğu) için de bir takım sebepler koymuştur; ömür bunlarla artar ve uzar.
Bunlar şöyle derler:
Ömrün, belli sebeplerden dolayı eksilmesi gibi, belli sebeplerden dolayı uzaması imkansız değildir. Zira rızıklar, eceller, mutluluk ile mutsuzluk, sıhhat ile hastalık, zenginlik ile fakirlik Yüce Rabb'in kaderi ile olsa da, O kaderde belirlediklerini bir takım sebeplerle ilintili olarak belirler.
Bazı âlimler de şöyle demişlerdir:
Günahların ömrü kısaltmasından maksat kalplerin ömrünü kısaltmasıdır. Çünkü hakiki hayat kalbin hayatıdır. O yüzden yüce Allah kâfiri diri değil ölü saymıştır. O "onlar ölüdürler, diri değildirler" (Nahl, 21) buyurur.
Öyleyse, hakikatte hayat kalbin hayatıdır. İnsanın yaşadığı süre içindeki ömrü sadece, Allah ile birlikte hayat bulduğu anlarıdır. Onun ömrü sadece o vakitlerdir. Öyle olunca, yapılan her iyilik, takva, itaat, ve ibadet vs. hakiki ömür olan bu anları artırmış olur. Onun dışındaki anlara ömür denmez.
Özetle... Kul Allah'tan yüz çevirip günahlarla iştigal ettiğinde hakiki hayatının (=kalbî hayat) günlerini zayi etmiş olur ve bunun acısını "Ah keşke hayatım için birşeyler yapsaydım" (Fecr, 24) dediği gün hisseder. Günahla iştigal eden kişi; ya bununla birlikte dinî ve dünyevî bazı faydalar için gayret gösteriyordur ya da göstermiyordur. Eğer hiç göstermemişse ömrünün tümünü zayi etmiş, hayatını tamamen boşa harcamış olur. Şayet o yolda az-buçuk gayreti varsa bu engellerden dolayı yolu uzar, o yolun aksi istikametindeki iştigali oranında hayır yolları, ona zorlaşır. Bu ise, ömründe hakiki bir kısalma demektir.
Meselenin sırrı, işin özeti şudur:
İnsanın ömrü, yaşadığı süredir. Yaşaması ise ancak Rabbine yönelmesi, peygamberini sevme, Allah'ı zikretme ve rızasını tercih etme yoluyla nimetlerinden istifade etmesidir.
Günahların bir başka etkisi de benzerlerini ekmeleri, birbirlerini doğurmalarıdır. Öyle ki sonunda onları terketmek ve sıyrılmak kul için çok güç hale gelir. Seleften bir zat şöyle der:
"Günahın cezalarından biri de başka bir günah doğurmasıdır. İyi amelin ödüllerinden biri ardından gelen ikinci bir iyi ameldir. Kul iyi bir amel işlese, yanındaki "beni de işle" der. Onu yaptığında üçüncü bir hayırlı amel de aynısını söyler... Böylece kazanç katlanır, sevap çoğalır.
Günahlar da böyledir. Sonunda taatler ve günahlar kişide yerleşik haller, ayrılmaz nitelikler ve sabit melekeler haline dönüşür. Öyle ki iyi bir insan tâat yapmaktan aciz kalsa daralır. Kendini sudan ayrılmış balık gibi hisseder. Bu durumdan ancak ona tekrar döndüğünde kurtulur; rahatlar, huzur bulur, sevinir.
Mücrim de günahı bırakıp tâate yöneldiğinde sıkılır, göğsü daralır, ve günaha tekrar dönene kadar eli kolu bağlı gibi olur. Hatta çoğu fasıklar hiçbir zevk almadıkları ve içlerinde ona karşı dürtü bulunmadığı halde sırf günahtan ayrı kalmanın verdiği elemle günaha dalarlar.
Kul bir süre kendini ibadete zorladıktan sonra ona alışır, sever ve onu başka şeylere tercih eder. Sonunda Allah rahmetiyle ona melekler gönderir. Melekler onu tâate dürtükler, teşvik eder, yattığı ve oturduğu yerden kaldırıp ibadete yöneltirler.
Masiyet ehli kimse de günahlara alışır, kalbi onlara ısınır. Sonunda Allah ona, sürekli günaha dürtükleyici şeytanlar gönderir.
Birinci kulda tâat askerleri Allah'ın verdiği yardımla güçlendiler ve onun en büyük yardımcıları oldular. İkinci kulda da masiyet askerleri verilen desteklerle güçlendiler ve onun yardımcıları oldular.
Masiyetlerin kul için en tehlikeli etkilerinden biri de kalbin hayır yapma iradesini zayıflatıp, günah işleme iradesini güçlendirmesi; tevbe irade ve isteği kalbinden tamamen çıkıncaya kadar tevbe iradesini yavaş yavaş zayıflatmasıdır. O ancak canının yarısı çıkınca tevbe eder. O vakit diliyle yalancıların tevbe ve istiğfarlarını söyler durur. Ama kalbi hâlâ günahlara bağlı onda ısrarlıdır; güç yetirdiğinde hemen yapmaya kararlıdır. Bu hastalıkların en büyüğü ve uçuruma en yakın olanıdır.
Bir süre sonra kişinin kalbinden günahların çirkinliği kaybolur ve günahlar onun adeti haline gelir. Artık insanların onu görmesini ve hakkında konuşmalarını yadırgamaz, rahatsız olmaz.
Bu, fasıklar için arsızlığın zirvesi, zevkin kemâlidir. Öyle ki bunlar yaptıkları günahlarla övünür, onu bilmeyenlere anlatır ve "Ey filan! ben şöyle şöyle yaptım" derler.
Bu tür insanlar bir türlü iyileşmezler. Bunlara genelde, tevbe kapısı kapanır, tevbe yolu tıkanır.
Nitekim Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
"Ümmetimin, günahlarını açığa vuranlar dışında hepsi iflah olur. Şu da açığa vurmaktan sayılır: Allah (c.c.) kulunun yaptığı günahı, örtmüştür. Sabah olduğunda adam kendini ifşa ederek:
"Ey filan, ben bu gün şöyle şöyle, böyle böyle yaptım" der. Rabbi geceleyin günahını gizlemişken o kendini ifşa eder."
Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah babasının Zühd kitabında, Malik b. Dinar'ın şu sözünü zikretmiştir:
"Yüce Allah israiloğullarının bir peygamberine şöyle vahyetti:
"Kullarıma söyle; düşmanlarımın yollarına girmesinler, düşmanlarımın elbiselerini giymesinler, düşmanlarımın gemisine binmesinler düşmanlarımın yiyeceklerini yemesinler. Sonra onlar gibi, düşmanlarım olurlar."
Ahmed'in Müsned'de Abdullah b. Ömer'in rivayetiyle zikrettiği hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Kıyametin biraz öncesinde, sadece ortağı bulunmayan Allah'a kulluk edilmesi için kılıçla gönderildim. Rızkım mızrağımın altındadır! Zillet ve kölelik benim emrime muhalefet edenlere kılındı! Her kim bir topluma benzerse onlardan olur."
Masiyet kulun Allah nezdinde değersizleşmesine, gözünden düşmesine sebeptir.
Hasan-ı Basri der ki:
"Onlar Allah nezdinde değersizleştiler de O'na (c.c.) âsî oldular. Nezdinde değerli olsalardı Allah (c.c.) onları korurdu."
Kul Allah nezdinde değersizleşince de ona hiç kimse değer vermez. Nitekim Yüce Allah:
"Allah her kimi hakir ve değersiz yapmışsa ona değer verecek hiç kimse yoktur" (Hac, 18) buyurmuştur.
İnsanlar muhtaç olduklarından veya şerrinden korktuklarından o günahkâra saygı gösterseler de, o kaderinde en hakir, en düşük şeydir.
Kul günahları işleye işleye onları basit görmeye, kalbinde küçümsemeye başlar. Bu ise helak alametidir. Çünkü günah kulun gözünde ne kadar küçülürse Allah nezdinde o kadar büyür.
Buhârî Sahîh'inde ibn Mesud'dan (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
"Mü'min günahlarını dibinde bulunduğu ve üzerine yıkılmasından korktuğu bir dağ gibi görür. Günahkâr ise günahlarını burnuna konan ve eliyle şöyle yaptığında uçan bir sinek gibi görür."
Kişinin yaptığı günahın uğursuzluğu çevresindeki insanlara ve hayvanlara da döner. Böylece günahları ve zulmü nedeniyle o da yanar başkaları da.
Ebû Hureyre (r.a.):
"Zalimin zulmünden toy kuşları bile yuvalarında ölürler" demiştir.
Mücahid der ki:
"Kuraklık şiddetlenip yağmur kesildiğinde hayvanlar insanların günahkârlarına lanet eder ve "Bu ademoğlunun masiyetinin uğursuzluğu sebebiyle" derler.
İkrime de şöyle der:
"Yeryüzünün hayvanları ve haşeratları, hatta papuç tartan böcekleri ve akrepler (insana lanet eder) ve "insanoğlunun günahları nedeniyle yağmurdan mahrum edildik" derler.
Kişinin günahının cezası yetmiyormuş gibi, ona bir de hiçbir günahı bulunmayanlar lanet ederler.
Masiyet sahibine, mutlaka zillet ve hakirlik verir. İzzetin tümü ise Allah'a itaattedir. Yüce Allah:
"Her kim izzet istiyorsa izzetin hepsi sadece Allah'ındır." (Fâtır, 10)
"Yani izzeti Allah'a itaatte arasın. Zira onu ancak Allah'a itaatte bulur."
Seleften bir zat şöyle dua ederdi:
"Allahım! Beni sana itaatle aziz kıl, sana isyanla zelil kılma".
Hasan-ı Basrî der ki:
"Günahkârları katırlar çatlarcasına hızlı, beygirler rahvanca keyifli götürseler yine de günahkârların kalpleri günahtan ayrılmaz. Allah kendisine âsi olanları mutlaka zelil eder."
Günahlar aklı ifsad ederler. Çünkü aklın bir nuru vardır, masiyet ise bunu kaçınılmaz olarak söndürür. Nuru sönünce de akıl zayıflar, eksilir.
Seleften bir zat:
"Aklı yardımına koşan hiç kimse, günah işlemez" der. Bu açık bir şey. Zira çağırsaydı aklı onu masiyetten men'ederdi. Çünkü kendisi yüce Rabb'in avucunda ve hükümranlığı altındadır. Allah (c.c.) onu görmektedir. Kendisi O'nun evinde, sergisinin üzerindedir. Melekler yanındalar ve onu görmekteler. Kur'an vaizi onu bundan nehyetmekte, ölüm vaizi engellemekte, cehennem nasihatçisi onu men'etmektedir. Masiyet sebebiyle elinden kaçırdığı dünya ve ahiret nimetleri onu yaptığında elde ettiği sevinç ve lezzetin kat kat fazlasıdır. Hâl böyle iken sağlıklı bir akla sahip hiç kimse tüm bunları göz ardı edebilir mi?
Günahlar çoğaldığında sahibinin kalbini mühürler ve kişiyi gafillerden eder. Nitekim seleften bir zât:
"Hayır, onların işleyip kazandıkları şeyler, kalplerinin üzerine pas olmuştur" (Mutaffifin, 14) âyetinden "Günahtan sonra günah işlemek" demek olduğunu söylemiştir.
Kalp masiyet sebebiyle paslanır. Masiyetler çoğaldıkça pas da çoğalır ve sonunda âyette "rân" diye ifade edilen hâle (kalın pas tabakası) dönüşür. Daha sonra kalp mühürlenir, damgalanır, ve kilitlenir. Böylece kalp bir örtü ve dış tabaka altında kalır. Bu durum hidayet ve basiret hâlinden sonra olursa her şey alt üst olur. Öncekinin aksine döner. Artık o noktadan sonra düşmanı ona dost olur ve dilediği yâna götürür.
Günahlar kulu Allah Rasûlü'nün (Sallallahu aleyhi ve sellem) lanetine maruz bırakır. Çünkü O belli günahların sahiplerine lanet etmiştir.
Rasûlullah saçı saça ilave edene ve ettirene, dövme yapana ve yaptırana, dişlerini birbirinden ayırtıp inceltene ve bunu yaptırana lanet etmiştir.
Faizi yiyene, yedirene, kâtibine ve şahidine lanet etmiştir.
Üç talakla boşandıktan sonra eski kocasına tekrar dönebilmesi için onunla geçici olarak evlenen adama ve bu yolla, tekrar evlenme yolu açan kadına lanet etmiştir.
Hırsıza lanet etmiştir.
İçkiyi içene, dağıtana, meyvasından çıkarana ve çıkartana, satana, alana, parasını yiyene, taşıyana ve kendisine götürülene lanet etmiştir.
Arazilerin sınırlarını ve işaret taşlarını değiştirene lanet etmiştir.
Ebeveynine lanet edene lanet etmiştir.
Canlı bir şeyi fal okuyla kura çekmede hedef gibi kullanana lanet etmiştir.
Kadınımsı erkeklere ve erkeğimsi kadınlara lanet etmiştir.
Allah'tan (c.c.) başkası adına hayvan kesene lanet etmiştir.
İslâm'da olmayan bir şeyi türetene veya onu koruyup kollayana lanet etmiştir.
Suret yapanlara lanet etmiştir.
Lût kavminin işini yapana lanet etmiştir.
Babasına ve annesine sövene lanet etmiştir.
Hakkı anlatanı susturan, böylece doğru yola kör ve bihaber kalana lanet etmiştir.
Hayvanla ilişki yapana lanet etmiştir.
Bir hayvanın yüzüne demiri ısıtıp basarak işaret yapana lanet etmiştir.
Bir müslümana zarar veren veya hile yapan kimseye lanet etmiştir.
Kabirleri ölümü hatırlama maksadını taşımaksızın sürekli ziyaret eden kadınlara ve kabirler üzerine mescid ve ışıklandırma yapanlara lanet etmiştir.
Kocasına karşı hanımının, efendisine karşı kölesinin aklını çelene lanet etmiştir.
Kadına arka tarafından yanaşana lanet etmiştir.
Kocasıyla ilişkiyi reddedene, meleklerin sabaha kadar lanet edeceklerini haber vermiştir.
Kendisini babasından başkasına nisbet ettirene lanet etmiştir.
Bir kardeşine demir (=öldürücü silah) kaldırana lanet etmiştir.
Sahabîlere sövene lanet etmiştir.
 
Üst Alt