tevhideçaðrý
New member
- Katılım
- 15 Eki 2007
- Mesajlar
- 177
- Tepkime puanı
- 8
- Puanları
- 0
- Yaş
- 52
Allah ın en kıymetli hazinelerinden olan zamanı Allah ın Ayetlerini tezekkür etmek.Eksiğimiz varsa tamamlamak yerine birbirimizle çekişmek,polemik yapmak,tekfirde bulunmayı marifet sayıyoruz.Ne dersiniz ?Kime hizmet ediyoruz? Örnek zikir çok önemli bir konu çoğu müslümana göre lüzümsuz ,gereksiz,
namaz kıl oda zikir kuran oku oda zikir diyorlar.Veya dinde aşırıya gitmek ,veya hint ve yunan mistizmden çalıntılar meditasyonun islam versiyonu diyorlar.Acaba gerçek nasıl?
3/AL-I IMRAN-191: O Ulûl'elbab ki; , onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken Allah'i zikrederler. Göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda tefekkür ederler. Ve derler ki: "Ey Rabbimiz! Sen, bunlari bâtil olarak bosuna yaratmadin. Seni tesbih tenzih ederiz. Bizi, atesin azabindan koru."
Bir insan ya ayaktadir ya oturuyor vaziyettedir veya geceleyin yataginda yan üstü yatiyordur. Bir dördüncü hal hiç kimse için mevcut degildir. 24 saatlik zaman dilimi içerisinde ulûl'elbab olan kullar, üç halin üçünde de devamli olarak kalp zikriyle Allah'i zikretmektedirler. Bunun kalp zikri oldugunu nereden anliyoruz? Uykudayken hiç kimsenin baska bir türlü zikir yapmasi mümkün degil. Peygamber Efendimiz (S.A.V), hadîs-i serifinde söyle buyuruyor: " Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz. " Bu hadîs bize Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in uykudayken kalp zikri halinde oldugunu söylüyor.
Yine Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir baska hadîsinde " Âlimin uykusu cahilin ibadetinden iyidir. " buyuruyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in hadîs-i seriflerinde "âlim" diye vasiflandirdigi daimî zikrin sahibi olan kisilerdir. Nitekim bir baska hadîs-i serifinde " Hikmet sahibi âlimler, fikih açisindan nebîler gibidir. " buyuruyor. öyleyse Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in "âlim" diye vasiflandirdigi kisiler daimî zikrin sahibi olan insanlardir. Gerçekten öyle mi? Allahû Tealâ, Bakara Suresinin 269. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:
2/BAKARA-269: Yu'til hikmete men yesâu, ve men yu'tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
Allah HIKMET'i diledigine verir. Kime hikmet verilmisse andolsun ki; ona çok hayir verilmistir. Bunu da ancak ulûl' elbab tezekkür edebilir.
Ehl-i zikir
16/NAHL-43: Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve Biz, senden önce, kendilerine vahyettiğimiz ricalden (erkeklerden) başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o taktirde zikir ehline sorun!
21/ENBİYA-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve Biz, senden önce kendilerine vahyettiğimiz rical (erkekler) den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o taktirde zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
29/ ANKEBUT-45: Ütlü mâ ûhıye ileyke minelkitâbi ve ekımıssalât, innessalâte tenhâ anilfahşâi velmünker, ve lezikrullahi ekber, vallahü ya'lemü mâ tasne'ûn.
Sana kitaptan vahyedileni oku, namazı kıl çünkü namaz kötülükten ve fuhşiyattan meneder ama Allah'ın zikri en büyüktür. Ve Allah yaptığınız şeyleri bilir.
Burada da Rabbimiz Kur'ân-ı Kerîm okumanın, namazın ve zikrin birbirinden ayrı vasıtalar olduğunu açıklıyor ve soruyor;
57/ HADİD-16 : Elem ye'ni lilleziyne âmenû en tahşe'a kulûbühüm lizikrillâhi ve mâ nezele minelhakkı ve lâ yekûnû kelleziyne ûtülkitâbe min kablü fetâle aleyhimül'emedü fekaset kulûbühüm, ve kesiyrün minhüm fâsikuûn.
Âmenû olanların kalplerinde Allah'ın zikri ile ve bu zikirle Hakk'tan inen şeyle (nurla) huşûya ulaşmak zamanı gelmedi mi? Kendilerine kitap verilen ve sonra aradan uzun zaman geçen kalpleri kasiyet bağlayan ( kararan ) kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu fasıklardır (hidayete erdikten sonra yoldan çıkanlardır).
Zikirden vazgeçmenin neticesine de işaret buyuruluyor.
43/ZUHRUF-36: Ve men yağşü an zikrirrahmâni nükayyıd lehü şeytânen fehüve lehü kariyn.
Kim Rahman'ın zikrinden yüz çevirirse Biz ona şeytanı musallat ederiz. Ve onun için şeytan arkadaştır.
39/ ZÜMER-22 : Efemen şerehallahü sadrehü lil'islâmi fehüve alâ nûrin min rabbihî, feveylün lilkaâsiyeti kulûbühüm min zikrillâh, ülâike fiy dalâlin mübiyn.
Allah'ın göğsünü İslâm'a açtığı ve Rabbinden kalbine gelen bir nur üzere olan kişi kalbi kasiyet bağlamış gibi midir. Vay onlara ki kalpleri kasiyet bağlamıştır, zikir yapmadıkları için onlar açık bir dalâlet içindedirler.
39/ ZÜMER-23 : Allahü nezzele ahsenelhadîys, kitâben müteşâbihen mesâniy, takşa'ırru minhü cülûdülleziyne yahşevne rabbehüm, sümme teliynü cülûdühüm ve kulûbühüm ilâ zikrillâh, zâlike hüdallahi yehdiy bihi men yeşâ , ve men yudlilillâhü femâ lehü min hâd.
Allah ihdas ettiği nurların ahsen olanlarını ikişer ikişer kitaba müteşabih (benzer) olarak indirir. Bu nurlar dan insanların derileri ürperir ve Rablerine karşı huşu sahibi olurlar, sonra Allah'ın zikri ile kişinin derilerini ve kalbini yumuşatır titretir, aydınlatır, ve onu hidayete erdirir. İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah dilediği kişiyi hidayete erdirir. Kimi de dalâlette bırakırsa onun için bir hidayetçi yoktur.
Zikrin namazdan ve zekâttan ayrı bir ibadet olduğunu Nur Sûresi'nin 37. âyet-i kerîmesi de açıklıyor:
NUR-37: Ricalün lâ tülhîhim ticâratün ve lâ bey-un an zikrillâhi ve ikâ missalâti ve itâizzekâti yehâfûne yevmen tetekallebü fihilkulûbü vel-ebsâr.
Bunları ne ticaret ve ne de alışveriş Allah'ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyar. Bunlar kalplerinin ve gönül gözlerinin şeytana döneceğinden korkarlar.
namaz kıl oda zikir kuran oku oda zikir diyorlar.Veya dinde aşırıya gitmek ,veya hint ve yunan mistizmden çalıntılar meditasyonun islam versiyonu diyorlar.Acaba gerçek nasıl?
3/AL-I IMRAN-191: O Ulûl'elbab ki; , onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken Allah'i zikrederler. Göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda tefekkür ederler. Ve derler ki: "Ey Rabbimiz! Sen, bunlari bâtil olarak bosuna yaratmadin. Seni tesbih tenzih ederiz. Bizi, atesin azabindan koru."
Bir insan ya ayaktadir ya oturuyor vaziyettedir veya geceleyin yataginda yan üstü yatiyordur. Bir dördüncü hal hiç kimse için mevcut degildir. 24 saatlik zaman dilimi içerisinde ulûl'elbab olan kullar, üç halin üçünde de devamli olarak kalp zikriyle Allah'i zikretmektedirler. Bunun kalp zikri oldugunu nereden anliyoruz? Uykudayken hiç kimsenin baska bir türlü zikir yapmasi mümkün degil. Peygamber Efendimiz (S.A.V), hadîs-i serifinde söyle buyuruyor: " Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz. " Bu hadîs bize Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in uykudayken kalp zikri halinde oldugunu söylüyor.
Yine Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir baska hadîsinde " Âlimin uykusu cahilin ibadetinden iyidir. " buyuruyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in hadîs-i seriflerinde "âlim" diye vasiflandirdigi daimî zikrin sahibi olan kisilerdir. Nitekim bir baska hadîs-i serifinde " Hikmet sahibi âlimler, fikih açisindan nebîler gibidir. " buyuruyor. öyleyse Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in "âlim" diye vasiflandirdigi kisiler daimî zikrin sahibi olan insanlardir. Gerçekten öyle mi? Allahû Tealâ, Bakara Suresinin 269. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:
2/BAKARA-269: Yu'til hikmete men yesâu, ve men yu'tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
Allah HIKMET'i diledigine verir. Kime hikmet verilmisse andolsun ki; ona çok hayir verilmistir. Bunu da ancak ulûl' elbab tezekkür edebilir.
Ehl-i zikir
16/NAHL-43: Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve Biz, senden önce, kendilerine vahyettiğimiz ricalden (erkeklerden) başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o taktirde zikir ehline sorun!
21/ENBİYA-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve Biz, senden önce kendilerine vahyettiğimiz rical (erkekler) den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o taktirde zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
29/ ANKEBUT-45: Ütlü mâ ûhıye ileyke minelkitâbi ve ekımıssalât, innessalâte tenhâ anilfahşâi velmünker, ve lezikrullahi ekber, vallahü ya'lemü mâ tasne'ûn.
Sana kitaptan vahyedileni oku, namazı kıl çünkü namaz kötülükten ve fuhşiyattan meneder ama Allah'ın zikri en büyüktür. Ve Allah yaptığınız şeyleri bilir.
Burada da Rabbimiz Kur'ân-ı Kerîm okumanın, namazın ve zikrin birbirinden ayrı vasıtalar olduğunu açıklıyor ve soruyor;
57/ HADİD-16 : Elem ye'ni lilleziyne âmenû en tahşe'a kulûbühüm lizikrillâhi ve mâ nezele minelhakkı ve lâ yekûnû kelleziyne ûtülkitâbe min kablü fetâle aleyhimül'emedü fekaset kulûbühüm, ve kesiyrün minhüm fâsikuûn.
Âmenû olanların kalplerinde Allah'ın zikri ile ve bu zikirle Hakk'tan inen şeyle (nurla) huşûya ulaşmak zamanı gelmedi mi? Kendilerine kitap verilen ve sonra aradan uzun zaman geçen kalpleri kasiyet bağlayan ( kararan ) kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu fasıklardır (hidayete erdikten sonra yoldan çıkanlardır).
Zikirden vazgeçmenin neticesine de işaret buyuruluyor.
43/ZUHRUF-36: Ve men yağşü an zikrirrahmâni nükayyıd lehü şeytânen fehüve lehü kariyn.
Kim Rahman'ın zikrinden yüz çevirirse Biz ona şeytanı musallat ederiz. Ve onun için şeytan arkadaştır.
39/ ZÜMER-22 : Efemen şerehallahü sadrehü lil'islâmi fehüve alâ nûrin min rabbihî, feveylün lilkaâsiyeti kulûbühüm min zikrillâh, ülâike fiy dalâlin mübiyn.
Allah'ın göğsünü İslâm'a açtığı ve Rabbinden kalbine gelen bir nur üzere olan kişi kalbi kasiyet bağlamış gibi midir. Vay onlara ki kalpleri kasiyet bağlamıştır, zikir yapmadıkları için onlar açık bir dalâlet içindedirler.
39/ ZÜMER-23 : Allahü nezzele ahsenelhadîys, kitâben müteşâbihen mesâniy, takşa'ırru minhü cülûdülleziyne yahşevne rabbehüm, sümme teliynü cülûdühüm ve kulûbühüm ilâ zikrillâh, zâlike hüdallahi yehdiy bihi men yeşâ , ve men yudlilillâhü femâ lehü min hâd.
Allah ihdas ettiği nurların ahsen olanlarını ikişer ikişer kitaba müteşabih (benzer) olarak indirir. Bu nurlar dan insanların derileri ürperir ve Rablerine karşı huşu sahibi olurlar, sonra Allah'ın zikri ile kişinin derilerini ve kalbini yumuşatır titretir, aydınlatır, ve onu hidayete erdirir. İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah dilediği kişiyi hidayete erdirir. Kimi de dalâlette bırakırsa onun için bir hidayetçi yoktur.
Zikrin namazdan ve zekâttan ayrı bir ibadet olduğunu Nur Sûresi'nin 37. âyet-i kerîmesi de açıklıyor:
NUR-37: Ricalün lâ tülhîhim ticâratün ve lâ bey-un an zikrillâhi ve ikâ missalâti ve itâizzekâti yehâfûne yevmen tetekallebü fihilkulûbü vel-ebsâr.
Bunları ne ticaret ve ne de alışveriş Allah'ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyar. Bunlar kalplerinin ve gönül gözlerinin şeytana döneceğinden korkarlar.