..:naz:..
New member
Gülü tarife ne hacet ne çiçektir biliriz
Hilkatin Fâtiha’sı, nübüvvetin hâtimesi,
ins ü cinnin peygamberine selamdan sonra,
Varlık güzeline Gül diyeceğiz biz,
Gül çağında ıtırlarını duymak için…
ins ü cinnin peygamberine selamdan sonra,
Varlık güzeline Gül diyeceğiz biz,
Gül çağında ıtırlarını duymak için…
Beşeriyet bütün zaman ve mekan boyunca
Gül’ü bilememenin ve Gül’ü sevememenin
ıstırabıyla kıvrandı ve büyük
hakikat şu ki başını nereye vursa o
Gül’den başka Gül bulamayacak,
Gül’ü örnek almadıkça ete kemiğe
bürünmüş feryadından kurtulamayacaktır.
Eller nakış nakış, desen desen
Gül’ü dokur çünki, kağıtlar renk renk,
deste deste Gül’ü okur. Gül’ün ıtırlarında
bülbüller yaşar aşk ile, ve aşk ile
renginin şulesinden pervaneler düşer.
Kimin eline değerse Gül, elleri Gül kokar onun.
“Burada beni ancak Allah buyruğuna bağlı
Peygamber affı kurtarır /
Ben de onun öç ve adalet eline uzatıyorum
işte sağ elimi” der Sezai Karakoç’un
ağzından Ka’b b. Züheyr, ve o günden
sonra bürdesini giyer Gül’ün.
Çelikten büklümler erir Gül’ün yapraklarında.
Gül’ü bilememenin ve Gül’ü sevememenin
ıstırabıyla kıvrandı ve büyük
hakikat şu ki başını nereye vursa o
Gül’den başka Gül bulamayacak,
Gül’ü örnek almadıkça ete kemiğe
bürünmüş feryadından kurtulamayacaktır.
Eller nakış nakış, desen desen
Gül’ü dokur çünki, kağıtlar renk renk,
deste deste Gül’ü okur. Gül’ün ıtırlarında
bülbüller yaşar aşk ile, ve aşk ile
renginin şulesinden pervaneler düşer.
Kimin eline değerse Gül, elleri Gül kokar onun.
“Burada beni ancak Allah buyruğuna bağlı
Peygamber affı kurtarır /
Ben de onun öç ve adalet eline uzatıyorum
işte sağ elimi” der Sezai Karakoç’un
ağzından Ka’b b. Züheyr, ve o günden
sonra bürdesini giyer Gül’ün.
Çelikten büklümler erir Gül’ün yapraklarında.
“Eğer Gül’ün vasıflarının şerhini devamlı,
durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet
durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet
geçer de o yine bitmez.”
der Mevlana.
Lisan ve kalem Gül’ü hakkıyla anlatamaz,
bunu herkes bilir. Bilir de Asr-ı Saadet’ten
bu yana sayısız kalemler Gül’ü yazar ciltler
ve kütüphaneler dolusu; hesaba gelmez
lisanlar Gül’ü söyler manzumeler ve şiirler boyu.
bunu herkes bilir. Bilir de Asr-ı Saadet’ten
bu yana sayısız kalemler Gül’ü yazar ciltler
ve kütüphaneler dolusu; hesaba gelmez
lisanlar Gül’ü söyler manzumeler ve şiirler boyu.
Şimdiye kadar neler söylenmedi
Gül hakkında, neler yazılmadı.
Yazmakla bitirilemedi ve bitirilemeyecek.
Adına na’t dediler Gül’ü anlattılar; tazarru
dediler, Gül’e iltica ettiler. Siyer dediler
hayatını söylediler, şemail dediler vasıflarını
sayıp döktüler. Hilye yazdılar yakınlıklarını
ifade için, mi’raciye dizdiler şanını tebcil için.
Besteler yaptılar Gül terennümünde,
İlahiler söylediler Gül deminde.
Na’tî diye mahlas kullandılar,
divanlar doldurdular; adını anarak
başladılar mesnevilere bir bakışına
mazhar olmak için. Aherli kağıtlara
döküldü bin bir harf düz ve eğik,
Gül’ü yazmak için yarıştı gubari ile
şikeste ta’lik. Hamdullah’tan
âmid’e harf başına şükür diye yazdı divitler;
Levnî’den Osman’a tel tel renk verdi çivitler.
Ne yana baksa Gül’den bir iz görür gözler,
ne yöne dönse Gül’ü özler, geceler ve gündüzler
. Eşya ve varlık Gül için vardır ve Gül,
eşya ve varlık olur serâpâ. Bir milyon adı
varsa aşkın, bir eksiğiyle hep Gül’den alır ilhamını.
Kağıt, kalem ve kitap… Söz, kelam ve hitap…
Her suret ve her şekilde Gül’e mahkum.
Nitekim kimiler Gül dediler, ömür boyu
güldüler; kimiler Güldediler, Gül uğruna öldüler.
Gül hakkında, neler yazılmadı.
Yazmakla bitirilemedi ve bitirilemeyecek.
Adına na’t dediler Gül’ü anlattılar; tazarru
dediler, Gül’e iltica ettiler. Siyer dediler
hayatını söylediler, şemail dediler vasıflarını
sayıp döktüler. Hilye yazdılar yakınlıklarını
ifade için, mi’raciye dizdiler şanını tebcil için.
Besteler yaptılar Gül terennümünde,
İlahiler söylediler Gül deminde.
Na’tî diye mahlas kullandılar,
divanlar doldurdular; adını anarak
başladılar mesnevilere bir bakışına
mazhar olmak için. Aherli kağıtlara
döküldü bin bir harf düz ve eğik,
Gül’ü yazmak için yarıştı gubari ile
şikeste ta’lik. Hamdullah’tan
âmid’e harf başına şükür diye yazdı divitler;
Levnî’den Osman’a tel tel renk verdi çivitler.
Ne yana baksa Gül’den bir iz görür gözler,
ne yöne dönse Gül’ü özler, geceler ve gündüzler
. Eşya ve varlık Gül için vardır ve Gül,
eşya ve varlık olur serâpâ. Bir milyon adı
varsa aşkın, bir eksiğiyle hep Gül’den alır ilhamını.
Kağıt, kalem ve kitap… Söz, kelam ve hitap…
Her suret ve her şekilde Gül’e mahkum.
Nitekim kimiler Gül dediler, ömür boyu
güldüler; kimiler Güldediler, Gül uğruna öldüler.
Sultan, rüyalarının sevgilisine Gül rölyefleriyle
başı üzre yer vermek için sorgucunu
O’nun ayak izinden yaptırıyor ve üzerine
şu dizeleri nakşettiriyordu; o dahi Sultan Ahmed idi:
başı üzre yer vermek için sorgucunu
O’nun ayak izinden yaptırıyor ve üzerine
şu dizeleri nakşettiriyordu; o dahi Sultan Ahmed idi:
Nola tacım gibi başımda götürsem dâim
Kademi nakşını ol hazret-i şâh-ı rüsülün
Gül-i Gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o Gülün
Kademi nakşını ol hazret-i şâh-ı rüsülün
Gül-i Gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o Gülün
Ve sultanın mürşidi -ki adına Hüdâyî denir- her yüzde Gül’ün aşkını okumaktaydı:
Gül ağlama Gül bize
Ele diken Gül bize
Gülolanın yüzünde
Gülaçılır Gülbize
Ele diken Gül bize
Gülolanın yüzünde
Gülaçılır Gülbize
Ve bugün biz, bir çağa geldik, Güliçin feryâdlar çağına:
Güle gûş ettiremez boş yere bülbül inler
Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler
Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler
Şikayet değildir kasdımız Gül’e, cür’etimiz
içimizin yanışından.
Gülistanlarda savaşlar
var bugün Gül’üm
ve bülbüllerin kurşuna
dizilip kefensiz gömülüyor artık.
içimizin yanışından.
Gülistanlarda savaşlar
var bugün Gül’üm
ve bülbüllerin kurşuna
dizilip kefensiz gömülüyor artık.
Hiç bugünkü kadar yakışmadı Kâbe’ne siyahlar
ve biz seni hiç bugünkü kadar özlemedik.
Varlığa bir Gül ise sebep, kokusundan
ya renginden nasıl duralım ayrı.
ve biz seni hiç bugünkü kadar özlemedik.
Varlığa bir Gül ise sebep, kokusundan
ya renginden nasıl duralım ayrı.
Ebedî Gülşeninde tek ayak üzre duracak
bir yer de vermez misin bize Gül’üm?!..
bir yer de vermez misin bize Gül’üm?!..
alıntı