İmandan uzak insanlar tarafından çok sorulan bir sorudur. Bu soruya değişik şekillerde cevaplar verebiliriz.
İnanmak kalbe ait bir fonksiyondur. İnsan inanmaya çeşitli yollarla gider. Görme bunlardan sadece biridir ve tek başına yeterli değildir. Gerçekleri bulmada görmeyi tek ölçü kabul edenler, insanın duyu organlarını bire indirmiş olurlar.
Kainatta var olan şeylerin varlığını anlamada gözün yanında başka organlarımızda vardır. Göz, tatları görmez. O işi dil yapar. Göz kokuları görmez o işi burun yapar. Göz sesi görmez, o işi kulak yapar. Göz soğuğu ve acıyı hissetmez, o işi hislerimiz yapar. Göz sebeplerden sonuçlar çıkarmayı yapamaz, o işi akıl yapar. Şimdi var olan şeylerin varlığını ispatlamada gözü tek ölçü kabul edersek, tatları, kokuları, sesleri, hisleri, ve düşünceleri hep inkar etmemiz gerekir. Bunları inkar etmenin zorluğu yanında, gözün her şeyin varlığını anlamada tek ölçü olmadığı gerçeğini kabul etmek daha kolaydır.
Görüş alanımızın dışında olan manevi şeylerin varlığını aklımızla anlar kalbimizle tasdik ederiz. Aklımızla anlamasak ta tasdik ederiz. Çünkü Akıl kendisi sınırlı ve acizdir. Biz aklımızın haddini bilir. Onunla anlayabildiğim yerler kadar gider, ondan sonrasına da iman ederiz.
Mesela kışın yağan karın üzerinde gördüğümüz bir ayak izine baktığımızda oradan bir insanın geçtiğini anlıyoruz. O izin derinliğinden, genişliğinden, bıraktığı şekillerden belki bu izi bırakanın küçüklüğü büyüklüğü yönü ile nasıl biri olduğunu da anlarız. Yani görünen şeylerle görülmeyenleri anlayabiliyoruz. Bizim gördüğümüz ayak izine gözleri var diye ineği de getirip baktırsak, inek gördüğümüzü görecek ama anladığımızı anlayamayacak. Her şeyin varlığını anlamada gözü tek başına yeterli görenler, gözümle görmediğimi inkar ederim diyenler, Göz sahibi hayvanların seviyesine indiklerini görmelerini (!) isteriz.
Alıntı.
İnanmak kalbe ait bir fonksiyondur. İnsan inanmaya çeşitli yollarla gider. Görme bunlardan sadece biridir ve tek başına yeterli değildir. Gerçekleri bulmada görmeyi tek ölçü kabul edenler, insanın duyu organlarını bire indirmiş olurlar.
Kainatta var olan şeylerin varlığını anlamada gözün yanında başka organlarımızda vardır. Göz, tatları görmez. O işi dil yapar. Göz kokuları görmez o işi burun yapar. Göz sesi görmez, o işi kulak yapar. Göz soğuğu ve acıyı hissetmez, o işi hislerimiz yapar. Göz sebeplerden sonuçlar çıkarmayı yapamaz, o işi akıl yapar. Şimdi var olan şeylerin varlığını ispatlamada gözü tek ölçü kabul edersek, tatları, kokuları, sesleri, hisleri, ve düşünceleri hep inkar etmemiz gerekir. Bunları inkar etmenin zorluğu yanında, gözün her şeyin varlığını anlamada tek ölçü olmadığı gerçeğini kabul etmek daha kolaydır.
Görüş alanımızın dışında olan manevi şeylerin varlığını aklımızla anlar kalbimizle tasdik ederiz. Aklımızla anlamasak ta tasdik ederiz. Çünkü Akıl kendisi sınırlı ve acizdir. Biz aklımızın haddini bilir. Onunla anlayabildiğim yerler kadar gider, ondan sonrasına da iman ederiz.
Mesela kışın yağan karın üzerinde gördüğümüz bir ayak izine baktığımızda oradan bir insanın geçtiğini anlıyoruz. O izin derinliğinden, genişliğinden, bıraktığı şekillerden belki bu izi bırakanın küçüklüğü büyüklüğü yönü ile nasıl biri olduğunu da anlarız. Yani görünen şeylerle görülmeyenleri anlayabiliyoruz. Bizim gördüğümüz ayak izine gözleri var diye ineği de getirip baktırsak, inek gördüğümüzü görecek ama anladığımızı anlayamayacak. Her şeyin varlığını anlamada gözü tek başına yeterli görenler, gözümle görmediğimi inkar ederim diyenler, Göz sahibi hayvanların seviyesine indiklerini görmelerini (!) isteriz.
Alıntı.