Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gıybetten Mubah Olanlar

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bil ki, gıybet haram olmakla beraber, durum gereği mubah olan halle*ri de vardır. Bunları mubah kılan şeyler, ancak sahih olan şer'i maksad-lardır. Altı sebebden biri ile gıybet mubah olur:

Birincisi:


Zulme (haksızlığa) uğramaktır. Haksızlığı uğrayanın ida*reciye, hakime ve yetkili başka kimselere başvurup derdini anlatması ve zalimden hakkının alınmasını istemesi caizdir. Bunun için falan kimse bana haksızlık etmiştir, bana şöyle yapmıştır, beni yakalayıp doğmuştur gibi sözler söyler.


İkincisi:


Kötülüğü ve günahı iyiliğe ve doğruluğa çevirmek için baş*kasından yardım istemek. Bunun için kötülüğü kaldırmak isteyen adam, gücünü ve yardımını umduğu adama der ki, falanca şu kötülüğü işliyor, ona engel ol, onu yola getir. Bunun benzeri sözleri söyler. Maksadı kötü*lüğü gidermek olur. Eğer bu maksadı taşımazsa, haram olur.


Üçüncüsü:


Bir mesele için fetva istemektir. Müftüye der: Babam, yahut kardeşim, yahut falanca bana haksızlık etti. Bunu bana yapmaya hakkı var mıdır, yok mudur? Bundan kurtulmak için tutacağım yol nedir ve hakkımı nasıl alırım, benden haksızlığı nasıl kaldırırım ve benzer söz*ler?... Yine zevcem bana şunu yapıyor, yahut kocam şu işi yapıyor ve ben*zeri sözler söylenir. Bunları yapmak ihtiyaç halinde caizdir. Fakat ihtiyatlı olan yol, şu işi yapan adam hakkında ne dersin, yahut şu şu işleri yapan koca veya zevce için ne dersin şeklinde (isim belirtmeden) sormaktır. Çünkü insanı belirtmeden maksad elde edilmiş olur. Bununla beraber şahıs tayi*ni de caizdir. Çünkü buna dair İnşa Allah anlatacağımız Hind'in hadisi vardır. Onun sözü şu:
"Yâ Resûlellah, Ebû Süfyan kıskanç bir adamdır." böyle söyleyerek hadisi anlattı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onu böyle ko*nuşmaktan yasaklamadı.


Dördüncüsü:


Müslümanları kötülükten sakındırmak ve onlara öğüt vermektir. Bu da bir kaç şekilde olur:
Birisi hadis ravilerinden ve şahidlerden sakat olanları göstermektir ki, müslümanların icmaı ile caizdir. Daha doğrusu ihtiyaç halinde vacibdir.
Birisi de, bir insanın kuracağı hısımlık işinde, yahut yapacağı ortaklık*ta, yahut bırakacağı emanette, yahut kendisine bırakılacak emanet üze*rinde, yahut bunlardan başka yapacağı işlerde sana danışmasıdır. Seningörevin nasihat üzere bildiğin şeyi ona anlatmaktır. Eğer onunla iş yap*man, akrabalık kurman uygun olmaz sözünü söylemen yeterli olursa, ada*mın kötülüklerini bildirmen gerekmez. Eğer maksad elde edilemez de açıklamak zorunlu olursa, o zaman açık olarak kötülükleri anlatılır.
Bunlardan birisi de şudur: Hırsızlık ile, zina ile, şarab içmekle yahut bunlardan başka kötü hallerle tanınan bir köleyi satın almakta olan bir adamı gördüğün zaman, eğer müşteri bu durumu bilmiyorsa ona bildir*men gerekir. Yalnız iş bu köle durumuna bağlı değildir. Satılacak bütün ticarî eşyada kusur ve ayıp arsa, bunları bilenin müşteriye ayıbları açıkla*ması lâzım gelir. Tabii ki müşteri bunları bilmiyorsa...
Bunlardan biri de: Fıkıh ilmi öğrenmek isteyen bir adam ilim öğren*mek istediği kimsenin bid'at sahibi yahut fasik olduğunda tereddüt gös*teriyorsa, sen de adamın zarar göreceğinden korkuyorsan o ilim öğrencisine öğüt niyeti ile adamın halini ona açıklaman gerekir. Bunda da maksad öğüt vermek olmalıdır. Burada yanılma olur. Konuşan kimseye hased duy*gusu yahut şeytan dürtüsü tesir eder de, insan öğüt verdiği, merhamet et*tiği düşüncesine kapılır. Burada iyi düşünmek ve işi anlamak lâzım gelir.
Bunlardan diğer biri de: Üzerinde idarecilik görevi olup da onu gereği üzere başaramamaktır. Ya idarecilikte ehliyeti yoktur, yahut fasıktir, ya*hut gaflet içindedir, yahut benzeri uygunsuz halleri vardır. Onun bu ha-lerini, yetki sahibi olan amirine söylemek icab eder. Böylece onu yerinden aldırmış, başka ehil bir kimseyi yerine getirmiş olur. Yahut ona aldan*mamak için onunla muamele etme şeklini öğretmiş olur. Yahut onu isti*kamet üzere bulunmaya teşvik etmiş veya değiştirilmesine sebebiyet verilmiş olur.


Beşincisi:


Gıybet edilenin fışkı yahut bid'atı açıkta olmaktır. Açık*ça şarab içen, yahut insanların açıkça mallarım aşıran gibi. Yine insanla*rın mallarını düşük bir ölçü ile alan, zulüm yaparak vergi tahsil eden, ba*tıl işlere sahip çıkan gibi. Bu gibileri açıkta yaptıkları işleri ile anmak ca*izdir. Fakat diğer ayıplarını anlatmak haramdır. Ancak anlattıklarımız*dan başka bir sebeb cevaz teşkil ediyorsa, yine onun gıybetinde bulun*mak haram olmaz.


Altıncısı:


Bildirmek ve tanıtmak için gıybettir. Bir insan şaşı, to*pal, sağır, kör, kel, çapraz gözlü gibi lâkabı olursa, onu tanıtmak niyeti ile böyle bir lâkabla anılabilir. Fakat noksanlık ciheti ile söylemek haram olur. Eğer başka bir ifade ile tanıtmak mümkün olursa, onu yapmak ev*ladır. İşte anlattığımız şekilde alimlerin beyan etmiş oldukları mubah olan gıybetin sebebleri altıdır.
İmam Ebu Hamid El-Gazalî ihya kitabında ve diğer alimler gıybet üze*rindeki hükümleri bu şekilde tesbit etmişlerdir. Bunun delilleri sahih ve meşhur olan hadislerde açıkça vardır. Bu sebeblerin çoğu üzerinde gıybe*tin cevazında icma vardır.
904- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edilmiştir. "Bir adama (içeri girmek için) Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den izin istedi. Peygamber (s.a.v): Ona izin verin; o ne kötü kabile kardeşidir! dedi." Fesad ehli olanların, imanlarında şübhe bulunanların gıybet edilmesinin caiz olduğuna Buhârî bu hadisi delil göstermiştir. (O kimsenin kötü hali*ni Peygamber bildiği için, ondan sakınılsın diye böyle buyurmuştur.)
905- İbni Mes'ud'dan yapılan rivayetde şöyle demiştir: Resûlüîlah Sal*lallahu Aleyhi ve Sellem ganimetleri böldü. Ensardan bir adam: Vallahi Muhammed bu işle Allah Tealânm rızasını dilemedi, dedi. Ben Resûlü-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip ona (adamın sözünü) bildirdim. Bunun üzerine Peygamberin yüzü değişti ve şöyle buyurdu: Allah Musa'*ya rahmet etsin. Doğrusu ona bundan daha çok eziyet edildi de sabret*ti. "
Rivayetlerinin birinde de İbni Mes'ud şöyle demiştir: "Bundan sonra Peygambere bir söz iletmeyeceğim, dedim."
Kardeşi hakkında söylenen bir sözün ona bildirilmesinin caiz olduğu*na Buhârî bu hadisi delil göstermiştir.
906- Hazreti Aişe'den (Radıyalîahu Anha) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Falanca ve falancanın bizim dinimizden bir şey bildiklerini sanmıyorum." Raviler-den biri olan Leys İbni Sa'd demiştir ki: O iki kimse, münafıklardan iki adamdı.
907- Zeyd İbni Erkam'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bir sefere çıktık. İn*sanlara o seferde şiddetli açlık isabet etti. (Münafık olan) Abdullah İbni Ubeyy: Resûlüllah'ın yanında bulunanlara yiyecek vermeyin ki, onun çev*resinden dağılmış olsunlar, eğer Medine'ye dönersek güçlü olanımız güç*süzü oradan çıkaracaktır, dedi. Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip bunu ona haber verdim. Bunun üzerine Peygamber onu ça ğırmak için adam gönderdi. (Abdullah inkâr etti) Allah şu âyeti indirerek Zeyd'i doğruladı:"
"Münafıklar sana geldiği zaman..."
Buhârî'nin Sahihinde Ebû Süfyan'ın karısı Hind'in hadisi vardır. Onun Peygambere sözü şu idi: "Ebu Süfyan kıskanç bir adamdır..."
Kays'ın kızı Fatma'nın da hadisi vardır. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (evlenmek için kendisine danışan Kaysın kızı Fatma'ya) sö*zü şu oldu: "Muaviyeye gelince o fakirdir.
Ebu Cehm ise, o parasını boynundan bırakmaz (hanımları döğer).
 
Üst Alt