Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gıpta Damarı Nasıl Tahrik Olur?

ehli-sükut

New member
Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
29
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Bu hizmet-i Kur'âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev'inden gıpta damarını tahrik etmemektir. 21. lema



burada geçen ifadelerden anlamamız gereken ne olmalıdır? Nefsimize tatbik etme şekli nasıl olmalı?burada kastedilen kendi gıpta damarı ise bu bu gıpta damarı nasıl tahrik olur veya olmaz ?Lütfen izah edermisiniz .Fikirlerinizi bekliyorum. Allah razı olsun.
 

akell

New member
Katılım
14 Eki 2007
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Müslümanların fiili olarak içinde bulunduğu hal, değişik mezhepler, tarikatlar ve cemaatler, bunların birbirleriyle uzlaşmaları için fiili olarak hangi ilkelere ihtiyaç duyulmaktadır?

Değillemeler, ispatlar ve nef’iler bu ilkeler arasında olmalıdır. Bu yüzden isbatlı ve nef’ili konuşmak durumundayım.

1- Birbirleri arasındaki konuşma önceliğini ihtilaflı meselelere kesinlikle vermemeleri lazım. Bir araya gelince ihtilaflı meseleleri değil ittifakları konuşmaları gerekmektedir. Bu çok mühim olduğu gibi aynı zamanda ahlakidir de.

2- Müslümanlar buluştuklarında Müslümanların bu konudaki şaşmaz, mutlaka olması gereken ilkeleri, birbirleriyle paylaşım içinde olmaları gerektiğinin taktik veya stratejik bir mevzu değil konsept olduğudur. Bunun paradigmadan kaynaklanan bir zorunluluk olduğuna inanmaları lazım gelmektedir. Bugün Müslümanlar bunun taktik bir mevzu olduğunu düşünüyor. Taktik mevzu ortam ve şartlara göre değişebilir. Ama paradigma değişmez. Müslümanların birbirleriyle yüreklerini, sevgilerini, dostluklarını paylaşmaları taktik bir mevzu değildir. Taktik mevzu Müslüman’ın kafir ile paylaşımıdır. Müslüman’ın kafir ile ilişki biçimi bugün Müslüman’ın Müslüman’la ilişki biçimine dönüşüyor. Müslüman’ın paylaşması gereken değerlerini paylaşma ahlakı taktik ve de stratejik bir konu olamaz. Taktiğe de stratejiye de feda edilemez. Konseptir, yani olmazsa olmazımızdır.

3- Müslümanlar birbirlerinin bir tek tırnağını feda etmeme konusunda yeminli olmalıdır. Yani dostlarıyla dalaşanlar düşmanlarıyla savaşamaz. Düşmanlarıyla savaşanlarsa dostlarıyla dalaşamazlar. Bu bir ilkedir. Dünya alem birleşse Müslüman Müslüman’ın bir tek tırnağını vermemelidir. Bu da aslında dördüncü ilkeyi getiriyor.

4- Kardeşlikte taassup sahibi olmalıyız. Tek taassubumuz kardeşlik olmalıdır. Nedir kardeşlikte taassup? O benim kardeşim ve bunu Allah yazdı. Bunu söyledikten sonra beşinci ilke de ortaya çıkıyor.

5- Müslümanlar birbirlerinin hatalarına dürbünün büyüten tarafıyla değil küçülten tarafıyla bakmalıdır. Yani, iman Ağrı Dağı ise hata çakıl taşı olmalıdır. Hiçbir çakıl taşı Ağrı Dağı’ndan büyük olamadığı gibi hiçbir hata da imandan büyük olamaz. Bu ilke olmalıdır. Dolayısıyla da hiçbir hata için de Müslüman feda edilemez.

6- Dahası, ki bu da çok önemli, yine değilleme ilkesinden yola çıkacağım, birliği temin için gelenekten gelen bazı değerlerin yok olmasını istememeli, beklememeli ve ummamalıdır. Mezhebinizi yok sayın gibi bir taleple birliğe gelinmemelidir. Böyle bir istek olmayacak, gerçekleşmeyecek bir şeydir. Bunu yaptığınızda daha baştan rezerv koymuş olursunuz. Siz siz olarak geleceksiniz biz de biz olarak geleceğiz. Siz kendi usulünüzü tatbik edin, ancak bu bizim birliğimize mani olmasın. Bunun için de gerçekçi olmak gerekmektedir. Siz siz olmaktan çıkıp biz olun demek ne diyalog ne de birlikteliktir. Bu birleşmekten öte ilhak etme arzusudur. İlhak bir tür işgaldir. Bu doğru değil ve diyaloga geçmek için böyle bir başlangıç yapılamaz. Bundan dolayıdır ki tali bir takım unsurları İslami birleşmenin önünde engel olarak görmemek lazımdır. Diğer yandan geleneksel, tarihi, mezhep, meşrep, mektep gibi bir takım unsurları da birleşme adına ilhak edemezsiniz. Bu ilkeler etrafında birliğin gerçekleşebileceğini düşünüyorum.

Allah birliğimizi ve dirliğimizi korusun…..

(Özgün İrade Dergisi)
 

ehli-sükut

New member
Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
29
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Ey zîhassa-i meşhure! Taayyünle zulmetme. Ger perde-i hafânın altında sen kalırsan, ihvânına verirsin ihsan ve bereketi.

Herbir ihvânın altında sen çıkması, hem de o sen olması imkân ve ihtimâli, herbirine celb eder bir nazar-ı hürmeti.

Eğer taayyün edip, perde altından çıksan, mükerrem iken altında, üstünde zâlim olursun. Güneş iken orada, burada gölge edersin,

İhvânını düşürttürüp hem nazar-ı hürmetten. Demek taayyün ve teşahhus, zâlim birer emirdir. Sahih doğru böyle ise, hem de böyle görürsün.

Nerede kaldı yalancı tasannu’ ve riyâ ile kisb-i teşahhus, şöhret? İşte bir sırr-ı azîm ki hikmet-i İlâhî, hem o nizâm-ı ahsen.

Bir ferd-i fevkalâde, kendi nevi içinde setr ile perde çeker, bununla kıymet verdirir, hem de eder müstahsen.

İşte sana misâli: İnsan içinde velî, ömür içinde ecel, olmuş meçhul ve mühmel. Cumada müstetirdir bir saat, kabul olur duâ edersen.

Ramazan’da münteşir bir leyle-i zû-kadir. Esmâü’l-Hüsnâda muzmer iksir-i İsm-i âzam. Bu misâllerin haşmeti, hem de o sırr-ı hasen,

İbhamda izhâr eder, ihfâda ispat eder. Meselâ, ecelin ibhamında bir muvâzene vardır; her dakikada tutar ne vaziyet alırsan.

Kefeteyn-i havf ü recâ, hizmet-i ukbâ-dünya tevehhüm-ü bekàî, lezzet-i ömrü verir. Yirmi sene müphem bir ömür olsa ahsen.

Nihayeti muayyen bin senelik bir ömre. Zîrâ nısfı geçerse, her saati geldikçe güyâ adım atarak darağacına gidersin.

Şey’en şey’en üzülmek ve hem de teselli vermez; sen de rahat etmezsin.
 
Üst Alt