Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Geyik Ve Yavrularin Duasi

hannane

New member
Katılım
19 Ocak 2007
Mesajlar
1,172
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
kayýp þehirden
Azizlerden birisi daima bir arkadaşına ziyarete gider ve evinde misafir olarak kalırdı. Hane sahibi de her defasında kendisine av eti ikram ediyordu. Bir gün yine misafir olarak gittiğinde, başka şeyler ikram edilir ve ev sahibine:
“Her zaman bana av eti ikram ederdin , bugün başka bir şey ikram etmene sebep nedir?” diye sorar. Ev sahibi de şöyle anlatır:
“Benim adetim daima av yapmaktır. Bir gün yine su içersine tuzağımı kurmuş ve bir yere gizlenmiştim. Biraz sonra yanında üç tane yavrusu olduğu halde bir geyik geldi. Su içmek için suya yaklaştığı zaman tuzağı görünce, içmekten vazgeçip gittiler. Ertesi gün tekrar geldiler. Fakat tuzağı görüp yine içmeden gittiler. Üçüncü gün geldiklerinde susuzluktan ayakta duracak halleri kalmamıştı. Yine su içmek için yaklaştıkları zaman tuzağı gördüler. Fakat bir türlü cesaret edip yaklaşamıyorlardı. Suyun etrafında dolaşmaya başladılar. Başka bir suda bulamayınca, geyik yüzünü semaya doğru kaldırdı gözlerinde yaşlar aktığı halde tazarru etmeye başladı. Bir müddet sonra bulutlar peyda oldu. , gök gürleyip şimşekler çakmaya başladı. O derece yağmur yağdı ki, dereler ve göller dolup taştı. Geyik ve yavruları da sulanıp gittiler. Ben de bir hayvanın dergah-ı izzette duası kabul olduğu halde, insan olan niçin gafletten uyanmaz diyerek o günden sonra avlanmayı bıraktım” diye hikaye eder.
 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Gercek Aşk

Gercek Aşk

Ey Alemlerin Rabbi olan Allah’ım! İnayetinle bizim için her hayırlı konuda, kolaylıklar ihsân eyle ! Aşk; canı cânâna teslim etmektir. Hem can hem de cânan varsa o aşk, aşk değildir. Kim; herhangi bir şeyi veya varlığı öylesine sever de, kendinden bir duygu, düşünce, istek, irade koymadan, hiç itiraz etmeden, sevgilisinin her istediğine kayıtsız şartsız teslim olur?
Herkes eşini, çocuklarını, anne ve babasını, kısaca ailesini çok sevdiğini düşünür ve bu kendisi açısından doğrudur da..onlar için malını, canını, her şeyini hiç düşünmeden ortaya koyabilir ve feda edebilir.Bu davranış, elbette o kişinin sevdiklerine olan derin hislerinin sonucudur.

Peki hangimiz, sevdiklerimizin her istediklerine, hiçbir şey düşünmeden uyar, her dediklerini kabul edebiliriz? Hangimiz onların iradelerini, kendi irademizin yerine geçirip, buna göre davranabiliriz? Elbette ki hiç birimiz…

Demek ki yaratılmış olanlara duyulan sevginin, bir sınırı mutlaka vardır. Zira bu noktadan sonra, insanların “benlik” duygusu devreye girecek ve iradesini, şu veya bu şekilde mutlaka ortaya koyacaktır. Canı, malı feda edebilirlim derken bile, öz benlik devreye girecek ve can ile cananı ayıracak, mutlaka ortaya bir ikilik çıkacaktır.

İşde bütün bunlardan da anlıyoruz ki; can ile cananın, ben ile senin, sevenle sevilenin ayrıldığı bir yer var ve bu yerde hissedilen sevgi de içinde irade, benlik olan sevgi..konumuzda anlattığımız gerçek aşk değil..

Peki nedir gerçek aşk?

Gerçek aşk; bu ikiliğin ortadan kalkmaya başladığı anda ve yerde ortaya çıkan, sonsuza kadar ilelebet sürüp giden aşk dır diyoruz.

İşde bu aşk; “ALLAH AŞKI” dır ki, aklımızın erdiği, dilimizin döndüğü kadarı ile onu tarife çalışalım..

Sözümüzün başında dedik ki; Aşk; can’ı, canan’a teslim etmektir. Bundan da anlaşılıyor ki; gerçek aşkın en önemli unsuru, teslimiyettir. Yani benlik duygusunun tamamından kurtularak ve bunu bilerek, isteyerek, kendi iradesi ile yapmak suretiyle, madde ve manasıyla, gönül ve düşüncesiyle, tam olarak Allah’a, O’nun ezeli ve ebedi iradesine teslim olmaktır.

Teslim olmanın da çeşitli tezahürleri elbette olacaktır..”Kendimi Allah’a teslim ettim” demekle iş bitmemektedir. Teslim olunan, teslim oldum diyeni mutlaka çeşitli şekillerde deneyecektir.

Aşk yoluna giren kişi, kullardan her ne gelirse gelsin, sükuneti bozmayacak, kendisine yapılana hoşgörü ile davranacaktır. Zira hoşuna gitmeyen davranışı yapan her ne kadar cüz’i irade sahibi kul ise de, ona o davranışı yaptıran Külli irade sahibi Zât-ı Kibriya’dır. Bunu hiçbir zaman unutmayacak..

Her şeye şükredecektir..maddi ve manevi dayanılmaz acılar içinde kıvransa bile, Hakk’a şükür içinde olacak, halinden şikayetçi olmayacaktır. Her ne olursa olsun, mutlaka başına gelenlerin kendisi için hayr olduğunu düşünerek, hiçbir zaman, neden, niçin, nasıl, niye sorularını sormayacak, her şeyin Hakk takdiri olduğunu idrak ile şükredecektir.

Bu teslimiyet öyle olmalıdır ki, hiçbir şek, şüphe ve endişe ile bozulmasın. Buna verilecek güzel örnek vardır;

Hz. İbrahim (a.s) ‘ın oğlu Hz. İsmail (a.s)’a, kendisine vahiy geldiğini ve onu Allah’a kurban etmesi gerektiğini söylediğinde, oğlunun ona; “ Babacığım sana söyleneni yap, ben hazırım beni boğazla..” sözüdür ki Kur’an-ı Kerim de ( Saffat suresi/ 102. Ayet) şöyle geçer:

“ Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa gelince: “Yavrucuğum; rüyamda seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün ne dersin? Dedi. O da cevaben “ Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulursun” dedi.

Burada görmemiz gereken; bir babanın oğlunu kurban edecek kadar, bir oğlun da Allah için hiç düşünmeden canından vazgeçebilecek kadar teslimiyet içinde olduğudur.

Gerek Kur’an-ı Kerim’de, Hadislerde, gerekse evliye menkıbelerinde bunun gibi yüzlerce örnek bulabiliriz. Burada ancak bir tanesini zikrettik.

Demek ki; gerçek aşkı tadabilmek gibi bir amacımız ve niyetimiz varsa, tam anlamı ile Hakk’ın iradesine, kazasına ve rızasına teslim olacağız. Neden, niçin gibi sorular sorarak, zor anlarımızda isyana kalkışmayacağız. Konu hakkında nefsi fikirler yürütmeyeceğiz.

Bu hususta Kur’anı-ı Kerim Kehf Suresi 70. Ayette; Peygamber efendimize hitaben;

“ Eğer bana tabi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbirşey hakkında soru sorma”

Denilmesi bu hususu açıklamaktadır. Eğer Hakk Teâla katından ilim ve O’nun aşkını talep ediyorsak, bütün davranışlarımı ve düşüncelerimiz, anlatmaya çalıştığımız teslimiyet ölçüsüne göre olmalıdır.

İlahi aşkın bir unsuru da tevekkül’dür.

Tevekkül; kulun bütün varlığı ile, özellikle de gönlü ile, Allah’tan başka her şeyden ümidini ve bağlarını kesmesi, hatta yalnızca O’nu istemesidir.

Bu konuyu bir Hadis-i Kudsi şöyle açıklamaktadır.

Ey Ademoğlu! Bana dayan, sana hidayet vereyim, bana tevekkül et, sana yeteyim. Eğer benden başkasına tevekkül edersen, yer ve göğün sebeplerini senden keserim.

İlahi aşkın bir diğer unsuru da; kazaya rızadır.

Zira kulların başına gelen her dert, darlık ve sıkıntı; tekamülü sağlamak üzere ona verilmiş olan ve Allah’ın fazl-ı kereminden doğan bir ilahi lütuftur.

Bu nedenle bize kolay da gelse, zorluk da verse, her şeyde bir hayr olduğunu sezerek, sabırla davranmak, yani kazaya razı olmak, bizim için davranışların en güzelidir.

Yine bir Hadis-i Şerif’de;

“ Hiçbir cüz-i şer yoktur ki, külli bir hayrı tazammun etmiş olmasın”

denilmektedir.

Bakara Suresi/ 216 Ayette:

“ …Sizin için daha hayırlı olduğıu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” Burulmaktadır.

Her verileni hayr bilmenin, aşktaki ikiliği ortadan kaldırmak için bir zorunluluk olduğu bu hükümle de açıkça ortaya konulmuştur. Bu konuyu Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri şöyle açıklar:

“ Hak şerleri hayr eyler..

Zannetme ki gayr eyler,

Mevla görelim neyler,

Neylerse güzel eyler..



Neticede; aşk gerçek aşk olduğu zaman, meşk edilen yalnızca Hakk olur. Gönül Hakk der, düşünce Hakk’ı tefekkür eder ve dil yalnızca Hakk’ı söyler.

İşde o zaman kullar bu alemde fenâ bulup, bâki olanla bekâ bulurlar. İşde o zaman da fâni olanlar, bâki olurlar.

Allah; cümlemizin gönüllerini her nefeste Hakk diyen gönüllerden eylesin..

Allah; cümlemizin aklını her daim Hakk’ı tefekkür eden akıllardan eylesin..

Allah; cümlemizin dillerini her iş de Hakk söyleyen dillerden eylesin..
 
Üst Alt