Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gerçekte Ne Olmuştu ?

EBU ZER GAFFARÝ

New member
Katılım
24 May 2007
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
41
1. KONU : İSLAM'IN İLK DÖNEMİNDE HÜKÜMETİ ELE GEÇİRME KONUSUNDA YAŞANAN TARİHÎ OLAYLAR




Bu konuyu şu başlıklar altında ele alıp inceleyeceğiz:


− Resulullah'ın (s.a.a) Vasiyeti


− Resulullah'ın (s.a.a) Vefatı ve Ömer'in Tepkisi


− Sakife ve Ebu Bekir'e Biat


− Resulullah'ın (s.a.a) Toprağa Verilişi ve Cenaze Törenine Katılanlar


− Fâtıma'nın (s.a) Evine Sığınmak


− Ebu Bekir'e Biat Etmeyenler


− Ebu Bekir, Kendinden Sonra Hilâfete Ömer'i Tanıtıyor


− Şûra ve Osman'a Biat


− İmam Ali (a.s) Hilâfeti Kendisine Bırakmayacaklarını Biliyordu



− Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) Biat

İmamet ve hilâfet konusunda iki ekolün görüşlerini incelemeden önce İslâm'ın ilk döneminde hükümet ve hilâfetin teşkili hususunda vuku bulan tarihî olaylara bir göz atmamız daha uygun olacaktır. Müslümanların önderliğini üstlenmek konusundaki ihtilâflar, Resulullah (s.a.a) vefat ettiği günden itibaren başladı. Olay şöyleydi: Resulullah (s.a.a) ordu kumandanlık sancağını kendisinin azat ettiği kölesi ve kölesinin oğlu Usame b. Zeyd'e vererek onu aralarında Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde Cerrah ve Sa'd b. Ebî Vakkâs, Said b. Zeyd gibi ilk muhacirler ve ensarın ileri gelenleri olan kişiler üzerine ordu kumandanı olarak tayin edip Rumlarla savaşa gönderdi.

Usame, Resulullah'ın (s.a.a) emrine itaat ederek Medine'ye üç mil uzaklıktaki Curuf denilen bölgede konakladı. O sırada Resul-i Ekrem (s.a.a) hastalanarak yatağa düşmüştü. Resulullah'ın (s.a.a), ensar ve muhacirlerin önde gelenlerini daha on yedi yaşında olan Usame'nin emrine vermesi onları rahatsız etmişti. Dolayısıyla, "Bu genç ilk muhacirlerin kumandanı mı olacak?!" diye itiraz ettiler. Resulullah (s.a.a) bunu duyunca öfkelenerek başına bir mendil bağlayıp omzuna bir havlu atmış olduğu hâlde evden ayrılıp minbere çıkarak şöyle buyurdu: Bazılarınızdan Usame'nin kumandanlığı hakkında duyduklarım da nedir?! Siz daha önce babasının kumandanlığına da itiraz etmiştiniz. Oysa vallahi hem Zeyd (Usame'nin babası) kumandanlığa lâyıktı, hem de oğlu Usame. Resulullah (s.a.a) bu konuşmasından sonra minberden inerek eve gitti. Bunun üzerine Usame'nin ordusuna katılması gerekenler Resulullah'la (s.a.a) vedalaştıktan sonra ordugâha döndüler. Onlar gittikten sonra Resul-i Ekrem'in hastalığı ağırlaştı.

O hâliyle devamlı "Derhal Usame'nin ordusunu gönderin gitsin." buyuruyordu. Nihayet pazar günü Resulullah'ın (s.a.a) ağrıları şiddetlendi ve pazartesi günü Usame ordusuna hareket emri verdi. Ama o sırada onlara Resulullah'ın (s.a.a) ihtizar (ölüm) hâlinde olduğu haber verilince Usame, Ömer ve Ebu Ubeyde Medine'ye döndüler.[244]




RESULULLAH'IN (s.a.a) VASİYETİ



İbn Abbas der ki: Resulullah (s.a.a) ihtizar hâlindeyken halkın ileri gelenleri odaya doluşmuş, Hz. Peygamber'in yatağının etrafını sarmışlardı; Ömer de onların arasındaydı. Resulullah (s.a.a) bir ara şöyle buyurdu: Bana kâğıt getirin de ondan sonra sapmamanız için size bir şeyler yazayım.
Ama Ömer şöyle dedi: Resulullah'a ağrıları galip gelmiştir. Sizin aranızda Allah'ın Kitabı var. Gerçekten Allah'ın Kitabı bize yeter! Ömer, Resulullah'ın (s.a.a) isteğine muhalefet edince oradakiler arasında tartışmalar başladı. Bazıları Resulullah'ın (s.a.a) emrinin yerine getirilmesini isterken bazıları da Ömer'in sözünü tekrarlıyordu. Gürültü ve tartışmalar yükselince Resulullah (s.a.a), "Çıkın yanımdan; benim yanımda tartışıp kavga etmeniz yakışmaz." buyurdu. [245]

Diğer bir rivayete göre, İbn Abbas gözyaşları ayağının altındaki kumları ıslatıncaya kadar ağladıktan sonra şöyle dedi: Resulullah'ın (s.a.a) ağrıları şiddetlenmişti. O haliyle şöyle buyurdu: "Bana kâğıt getirin de size benden sonra asla sapmamanız için bir şeyler yazayım." Resulullah'ın (s.a.a) bu buyruğu üzerine oradakilerin arasında tartışma başladı; oysa hiçbir peygamberin huzurunda tartışmak yakışmaz. Sonunda, "Resulullah sayıklıyor." dediler![246]

Başka bir rivayette ise, İbn Abbas'ın sürekli şöyle dediği geçer: Bütün bu kötü durumlar orada olanların ihtilâf edip gürültü çıkararak Resulullah'ın (s.a.a) o yazıyı yazmasına engel olmasıyla başladı.[247]


Resulullah'ın (s.a.a) Vefatı ve Ömer'in Tepkisi



Pazartesi günü öğleye doğru Resulullah (s.a.a) vefat etti. O zaman Ebu Bekir Medine'nin dışında Senh denilen yerdeydi. Ama Medine'de olan Ömer Resulullah'ın (s.a.a) yanı başına gitmek için izin istedi. Daha sonra Muğiyre b. Şu'be ile birlikte odaya girerek Resul-i Ekrem'in (s.a.a) üzerine attıkları bezi kaldırıp, "Resulullah (s.a.a) kötü bir şekilde baygın düşmüştür!" dedi. Ama Muğiyre, "Vallahi Resulullah ölmüştür." dedi. Ömer bağırarak, "Yalan söylüyorsun! Resulullah ölmemiştir; sen fitneci bir adamsın. Allah'ın Resulü münafıkların kökünü kazımadıkça asla ölmez." dedi.[248]

Daha sonra Ömer dışarı çıkarak orada bulunanların arasında şunları söylemeye başladı: Bazı münafıklar Resulullah'ın öldüğünü sanıyorlar.

Resulullah ölmemiştir; o, ümmetinin gözünden kırk gün kırk gece gayba çekilen Musa gibi Allah Teâla'nın yanına gitmiştir. Vallahi o yakında dönerek öldüğünü sananların ellerini ve ayaklarını kesecektir![249]

Resulullah'ın öldüğünü söyleyenin kılıcımla boynunu vururum. Resulullah ölmemiştir; o gökyüzüne çıkmıştır![250] O sırada mescitte Kur'ân-ı Kerim'in şu ayetlerini okudular: Muhammed, yalnızca bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?[251]

Yine Resulullah'ın (s.a.a) amcası Abbas b. Abdulmuttalib şöyle dedi: Şüphesiz Peygamber ölmüştür. Ben Abdulmuttalib Oğulları'nın ölüm anında yüzlerindeki ifadeyi bilirim. Ben bu ifadeyi onun yüzünde gördüm." Daha sonra oradakilere, "Aranızda Resulullah'tan (s.a.a) kendi ölümü hakkında bir şey söylediğini duymuş olanınız var mı? Eğer varsa kalksın bize de söylesin." dedi. Oradakilerin, "Hayır." demeleri üzerine Abbas tekrar halka hitap etti: "Ey insanlar! Şahit olun ki, Resulullah'ın (s.a.a) kendi ölümü hakkında bir şey söylediği kimse yoktur..."[252]

Ne Resulullah'ın (s.a.a) amcası Abbas'ın sözleri, ne halkın onayı ve ne de Ümmü Mektum'un yüksek sesle okuduğu açık ayet Ömer'i ikna edip susturamadı. Ömer ağzından köpükler çıktığı hâlde öylece etrafındakilere tehdit savurmaya devam ediyordu![253] Nihayet Ebu Bekir gelip -Ümmü Mektum'un okuduğu- Muhammed, yalnızca bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler gelipgeçmiştir..." ayetini okuyarak[254] Resulullah'ın (s.a.a) vefat ettiğini doğrulayınca Ömer, Ebu Bekir'e "Kur'an'da böyle bir ayet var mıdır?" diye sordu. Ebu Bekir, "Evet!" deyince Ömer sustu ve artık sesini çıkarmadı![255]




Sakife ve Ebu Bekir'e Biat



Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra ensar, Benî Sâide Sakifesi'nde toplandı. muhacirlerden bir grup da onlara katıldı. Böylece Resulullah'ın (s.a.a) akrabalarından başka onun cenazesinin yanında hiç kimse kalmadı. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) cenazesinin yanında kalanlar şunlardı: Ali b. Ebu Talib (Resulullah'ın amcası oğlu), Abbas b. Abdulmuttalib (Resulullah'ın amcası), Fazl b. Abbas (Resulullah'ın amcasının oğlu), Kasım b. Abbas (Resulullah'ın amcasının oğlu), Usame b. Zeyd (Resulullah'ın azat etmiş olduğu kölesi), Salih (Resulullah'ın azat ettiği kölesi), Evs b. Hulî (ensardan).[256] Resulullah'ı (s.a.a) yıkayıp kefenleyenler yalnız bunlardı. Çünkü dediğimiz gibi ensar ve muhacirlerden bir grup Benî Sâide Sakifesi'nde toplanmışlardı.



Ömer'in Rivayetinde Sakife


Ömer, Sakife olayını şöyle anlatır:
Resulullah vefat edince ensarın Benî Sâide Sakifesi'nde
toplandığını haber aldık. Ben Ebu Bekir'e, "Gidip ensardan olan kardeşlerimize katılalım." dedim. Ebu Bekir önerimi kabul edince birlikte Sakife'ye gittik. Ali, Zübeyir ve beraberindekiler bizimle birlikte değildi. Sakife'ye ulaştığımızda ensarın, Sa'd b. Ubâde olduğunu söyledikleri ve ateşi olduğu için kilime sardıkları birini oraya getirdiklerini gördük. Biz de onların arasında oturduk. Çok geçmeden ensardan biri kalkarak Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi: "Biz; Allah'ın dostları, İslâm'ın kalabalık savaşçılarıyız. Fakat siz muhacirler sayıca az olan bir grupsunuz..." Ben ona cevap olarak bir şeyler söylemek istedim. Fakat Ebu Bekir, "Soğukkanlı ol" dedi ve kendisi yerinden kalkarak konuşmaya başladı. Vallahi o konuşmasında benim söylemek istediğim hiçbir şeyi bırakmayıp ya aynısını ya da daha iyisini söyleyerek dedi ki: "Ey ensar! Şüphesiz siz bu saydığınız güzel özelliklere lâyıksınız.

Fakat hilâfet ve önderlik sadece Kureyş'e lâyıktır; çünkü onlar soy açısından Arapların en seçkinidirler. Dolayısıyla ben hayırınızı düşünerek hilâfet için bu ikisinden birini öneriyorum; hangisini isterseniz seçip biat edin. Daha sonra benimle Ebu Ubeyde'nin elini tutup kaldırarak onlara tanıttı. Sadece Ebu Bekir'in bu son sözünden hoşlanmadım!" O sırada ensardan biri kalkarak, "Biz ensar develerin sırtlarını sürterek kaşıdıkları ve gölgesine sığındıkları ağaç gibiyiz. Öyleyse siz muhacirler kendinize, biz de kendimize bir önder seçelim." dedi.

Bu sözlerden sonra her taraftan tartışma yükseldi. İkilik ve ihtilâf baş gösterdi. Ben bu ortamdan yararlanarak Ebu Bekir'e, "Ey Ebu Bekir! Elini uzat da sana biat edeyim." dedim. Ebu Bekir de elini uzatınca ona biat ettim. Muhacirler de ona biat ettikten sonra ensar da bize katılarak biat ettiler. Ebu Bekir'e biat ettikten sonra Sa'd b. Ubâde'nin üzerine yürüdük... Bütün bunlardan sonra, bundan böyle hiç kimse Müslümanlara danışıp onların görüşünü almadan hilâfet konusunda birine biat ederse ne ona ve ne de biat alana itaat etmeyin.


Çünkü onların her ikisi de ölümü hak etmiş olurlar.[257]


Taberî, Sakife ve Ebu Bekir'e biat konusunda şöyle yazar:[258] Ensar, Resulullah'ın (s.a.v) cenazesini defnetme işini ailesine bıraktı ve Benî Sâide Sakifesi'nde toplanarak, "Biz Muhammed'den sonra, hilâfet için kendimize Sa'd b. Ubâde'yi seçiyoruz." dediler. Onlar hasta olan Sa'd b. Ubâde'yi kendileriyle birlikte oraya getirmişlerdi...

Sa'd b. Ubâde Allah'a hamd ve sena ettikten sonra dinde ensarın geçmişini, İslâm'da fazilet ve üstünlüğünü saydı; kendilerinin Resulullah'a (s.a.v) ve ashabına kaşı saygılarını, düşmanlarla savaşlarını hatırlatarak Resul-i Ekrem'in endilerinden
razı olarak dünyadan göçtüğünü vurguladı. Sonra dedi ki: "Ey ensar! Şimdi hilâfete kendiniz geçin ve onu başkalarına bırakmayın." Sa'd'ın bu konuşmasından sonra ensar, hep bir ağızdan bağırarak, "Doğru söylüyorsun. Biz asla senin sözünden çıkmayız ve seni halife seçiyoruz." dedi.

Bu kesin karardan sonra aralarında bazı konuşmalar geçti ve sonunda dediler ki: "Kureyş muhacirleri bizim bu kararımızı kabul etmeyip, 'Biz muhacirler, Resulullah'ın ilk yardımcıları ve akrabalarıyız. Resulullah'ın hilâfeti konusun-da bize karşı muhalefet etmeye hakkınız yoktur.' derlerse, onlara ne cevap verelim?" Bunun üzerine onlardan bazıları, "Bu durumda, biz kendimize, siz de kendinize bir halife seçin, diyelim." dedi. Bunun üzerine Sa'd b. Ubâde, "Bu bizim ilk yenilgimiz ve gerilememiz olur." dedi.[259]

Ebu Bekir ve Ömer bunları duyunca hemen Ebu Ubeyde Cerrah'la birlikte Benî Sâide Sakifesi'ne koştular. Useyd b. Huzeyr,[260] Uveym b. Sâide,[261] Asım b. Adiy[262] ve Aclan Oğulları'ndan[263] bir grup da onlara katılıp hep birlikte orada düzenli bir şekilde oturdular. Ebu Bekir, Ömer'in o toplulukta konuşmasını engelledikten sonra kendisi yerinden kalkarak Allah'a hamd ve senâ edip peşinden muhacirlerin geçmişini, onların Resulullah'ın peygamberliğini diğer Araplardan önce doğruladıklarını hatırlatıp şöyle dedi: Muhacirler yeryüzünde Allah'a ibadet eden ve Peygamber'ine iman eden ilk insanlardır.


Onlar Resulullah'ın yakın dostları ve akrabalarıdır. Bu yüzden ondan sonra hilâfete diğerlerinden daha lâyıktırlar. Bu konuda zalimlerden başka hiç kimse onlarla tartışmaz. Ebu Bekir bu konuşmasından sonra ensarın fazileti hakkında da konuşarak şöyle devam etti: Elbette ilk muhacirlerden sonra bizim yanımızda hiç kimse sizin makamınıza sahip değildir. Hükümet bizim, vezirlik de sizin olsun! Bunun üzerine Hubab b. Munzir[264] yerinden kalkarak ensara şöyle hitap etti:

Ey ensar! Hükümeti kendiniz ele geçirin. Muhacirler sizin hissenizden geçinmektedirler. Onlar sizin sayenizde yaşamaktadırlar; hiç kimse size itaatsizlik etme cesaretini gösteremez. O hâlde ikilik ve ihtilâftan sakının; çünkü ihtilâf işinizi bozar, sizi yenilgiye uğratıp hükümeti elinizden çıkarır.


Eğer bunlar kabul etmez ve duyduklarınızdan başka bir şey söylemezlerse, bu durumda biz kendi aramızdan birini önder seçeriz, onlar da kendi aralarında birini seçsinler! O sırada Ömer yerinden kalkarak şöyle dedi: Böyle bir şey imkânsızdır. İki kılıç bir kına sığmaz! Vallahi Arap sizin hükümetinizi kabul etmez; çünkü peygamberleri sizden değildir! Arap, Peygamber'in kavminin hükümetini kabul eder; buna asla karşı çıkmaz. Bize muhalefet edenlere karşı bizim şöyle bir sağlam delilimiz var: Hükümet konusunda günahkâr, sapık ve helâk vadisine düşenlerden başka kim Resulullah'ın kavminden olan bize karşı muhalefet edip Muhammed'in hükümetini bizim elimizden çıkarmaya çalışır?![265]

Hubab tekrar kalkarak şöyle konuştu: Ey ensar! El ele verin, bu adamla arkadaşlarının sözlerini dinlemeyin; aksi durumda hükümet ve önderlik konusunda hakkınızı kaybedersiniz. Sizin isteğinizi kabul etmezlerse, onları topraklarınızdan çıkarıp kendi istediğinizi yapın ve hükümeti kendi elinize alın. Vallahi siz hükümete onlardan daha lâyıksınız. Çünkü kâfirler sizin kılıçlarınız karşısında teslim olup bu dini kabul ettiler. Biz zayıfların ve güçsüzlerin sığınağı ve develerin, sırtlarını kaşımak için sürttükleri ağaç gibiyiz. İşte bu yüzden tekrar savaş ve kan dökmeye başlamak için sizin iradeniz yeterlidir diyorum. Bunu duyan Ömer, "Allah canını alsın senin!" dedi. Hubab ise, "Allah senin canını alsın!" cevabını verdi. Bu durumu gören Ebu Ubeyde, ensara şöyle hitap etti: Ey ensar! Siz Resulullah'ın (s.a.a) yardımına koşan ve kutlu İslâm dinini savunan ilk kişilersiniz.


O hâlde şimdi de dini değiştiren ve dönüştüren ilk kimseler olmayın! Daha sonra Beşir b. Sa'd el-Herzecî Ebu Nu'man b. Beşir kalkarak şöyle konuştu: Ey ensar! Vallahi bizler müşriklerle savaşta ve İslâm dinini kabul etmede yüce bir makama ulaştık. Bu yolda Rabbimizin rızasına, Peygamberimizin (s.a.a) emrine itaat ve nefsimizi yetiştirmek dışında bir şey istemiş değiliz. O hâlde o kadar faziletlere sahipken insanlara zorbalık etmemiz, onları minnet altında bırakmamız ve dünya mal ve mevkilerine kavuşmak için onu araç etmemiz yakışmaz. Allah bizim velinimetimizdir; bu konuda O, bizi minnet altında bırakmıştır. Ey insanlar! Şunu bilin ki Muhammed (s.a.a) Kureyş'tendir ve onun kabilesinden olanlar ona daha yakındırlar. Dolayısıyla onun hükümetine geçmeye, onun kabilesi diğerlerinden daha lâyıktır. Allah Tealâ hükümet konusunda onlara muhalefet etmeyi bana göstermesin.


O hâlde siz de Allah'tan korkun ve onlara muhalefet etmeye kalkışmayın. Hükümet konusunda onlarla kavga etmeyin. Beşir'den sonra Ebu Bekir kalkarak dedi ki: "Bu Ömer ve Ebu Ubeyde'den hangisine isterseniz biat edin." Ama Ömer'le Ebu Ubeyde bir ağızdan, "Vallahi aramızda sen olduğun hâlde biz böyle bir makamı üzerimize alamayız..." dediler.[266]

Sonra Abdurrahman b. Avf şöyle dedi: Ey ensar! Her ne kadar sizin yüce bir makamınız varsa da, buna rağmen aranızda Ebu Bekir, Ömer ve Ali gibileri yoktur! Munzir b. Erkam da kalkarak Abdurrahman'a şöyle dedi: Biz ismini söylediğiniz kimselerin üstünlüğünü inkâr etmiyoruz; özellikle onların arasında öyle birisi var ki hükümet ve önderlik için ileri çıksaydı, hiç kimse ona muhalefet etmezdi. (Maksadı Ali b. Ebu Talib'dir.)[267]

Bunun üzerine ensarla bazı muhacirler, "Biz yalnız Ali'ye (a.s) biat ederiz." diye bağırdılar.[268] Ömer şöyle nakleder: Bunun üzerine her taraftan gürültü ve bağrışma sesleri yükseldi. Her köşeden anlaşılmayan sözler duyuluyordu. İhtilâfın düzenimizi bozmasından korkarak Ebu Bekir'e, "Elini uzat da sana biat edeyim." dedim![269] Ama Ömer Ebu Bekir'in elini tutup biat etmeden önce Beşir b. Sa'd daha önce davranarak Ebu Bekir'in elini tutup ona biat etti! Olayı seyreden Hubab b. Munzir bağırarak Beşir'e şöyle dedi: Ey Beşir! Ey ailesinin lânetine uğramış! Amcan oğlunun hükümete geçmesini kıskanarak akrabalık bağlarını mı kopardın?[270]

Beşir dedi ki: Hayır vallahi; ben sadece Allah'ın bu kavime vermiş olduğu hak üzerinde onlarla kavga etmek istemedim. Evs kabilesi bir taraftan Beşir b. Sa'd'ın bu hareketini ve Kureyş'in iddiasını, diğer taraftan Hazrec kabilesinin Sa'd b. Ubâde'yi hükümete geçirmekten güttükleri hedefi görünce aralarında Useyd b. Huzeyr'in de bulunduğu bazı kişiler kendi kabilelerinden olan diğer bazılarına şöyle dediler: Vallahi Hazrec kabilesi bir kere de olsa hilâfete geçecek olursa, devamlı size karşı övünecek ve hiçbir zaman sizleri hilâfete ortak etmeyecektir. O hâlde kalkın Ebu Bekir'e biat edin![271] Bunun üzerine hepsi kalkıp Ebu Bekir'e biat ederek Sa'd b. Ubâde'nin ve Hazrec kabilesinin hilâfete ulaşma yolundaki plânlarını suya düşürdüler. Oradakiler Ebu Bekir'e biat etmek için her taraftan gelip izdiham yarattılar; neredeyse bu arada hasta olan Sa'd b. Ubâde ayaklar altında ezilecekti. Sa'd b. Ubâde'nin akrabalarından biri, "Sa'd'ı ayaklarınızın altında ezmemeye dikkat edin." diye bağırdı.


Ömer ise, "Allah canını alsın, öldürün onu!" diye cevap vererek önündeki insanları kenara itip Sa'd'a ulaşarak, "Vücudunda sağlam bir uzuv kalmayacak şekilde ayaklarım altında çiğnemek isterim seni." dedi. Babasının yanı başında olan Kays b. Sa'd yerinden kalkarak Ömer'in sakalını tutup, "Vallahi babamın başından bir kıl eksiltecek olursan, ağ zında sağlam bir dişin kalmaz!" dedi. Ebu Bekir de Ömer'e, "Sakin oley Ömer! Böyle bir durumda yumuşaklık göstermek daha etkilidir."dedi![272]

Ebu Bekir'in bu sözlerinin üzerine Ömer, Kays'a sırtını dönerek oradan uzaklaştı. O sırada Sa'd b. Ubâde Ömer'e dedi ki: "Vallahi eğer hasta olmayıp ayağa kalkabilseydim, Medine sokaklarında öyle kükrerdim ki, korkudan sen ve arkadaşların saklanacak bir köşe arardınız. Bu durumda vallahi seni düne kadar elleri altında olduğun kimselerin yanına gönderirdim; onların efendisi olamazdın!" Sonra kendi arkadaşlarına dönerek, "Beni buradan uzaklaştırın." dedi. Bunun üzerine Sa'd'ı evine götürdüler. Ebu Bekir Cevherî es-Sakife adlı kitabında şöyle der: Benî Sâide Sakifesi'nde Ebu Bekir'e biat ettikleri gün, Ömer kollarını sıvayıp Ebu Bekir'in önünde koşarak, "Dikkat! Dikkat! Halk Ebu Bekir'e biat etti." diye bağırıyordu.[273]

Böylece Ebu Bekir'e biat ettiler ve diğerlerinin de biat etmesi için onu mescide götürdüler. Bu arada daha Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini yıkamakta olan Ali (a.s) ve Abbas mescitten tekbir seslerinin yükseldiğini duydular. Hz. Ali (a.s) amcası Abbas'a, "Neler oluyor?" diye sordu. Abbas, "Böyle bir şeye rastlamamıştık hiç!" cevabını verdi; daha sonra, "Demedim mi sana?!" dedi.[274]

O sırada Berâ b. Azib, Hâşim Oğulları'nın evlerinin kapılarını çalarak, "Ey Hâşim Oğulları! Ebu Bekir'e biat ettiler." diye bağırıyordu. Bu uyarıyı duyan Haşim Oğulları'ndan bazıları dediler ki: "Biz olmaksızın Müslümanlar böyle bir şey yapamazlar; çünkü Muhammed'in hilâfetine geçmeye biz herkesten daha layığız." Bunun üzerine Abbas "Ama Kâbe'nin Rabbi'ne yemin ederim, bunu yaptılar!" dedi. Oysa muhacirlerin hepsinin, ensarın ise çoğunun Ali'nin (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) halifesi olduğu konusunda en küçük bir şüphesi yoktu.[275]

Evet, ensarın ve muhacirlerin Hz. Ali (a.s) hakkında şüp-heleri yoktu. Taberî şöyle yazar: Benî Sâide Sakifesi'ndeki olayın gerçekleştiği gün bütün Eslem Kabilesi Medine'ye gelmişti.
Onlar öyle bir izdiham yaratmışlardı ki, Medine sokaklarında hareket etmek zordu. Bu kabileye mensup olanlar Ebu Bekir'e biat ettiler. Ömer bu konuda şöyle diyor: "Eslem kabilesini görünce, muvaffak olduğumuza emin oldum![276]

Sakife'de Ebu Bekir'e biat edildikten sonra biat edenler gelin götürüyormuşçasına onu esenlikle mescide götürdüler. Ebu Bekir çıkıp Resulullah'ın (s.a.a) minberine oturdu. Akşama kadar halk gelip ona biat etti. Biat işi salı akşamına kadar sürmüş, Onlar, Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini defnetmeyi unutmuş kendi işleriyle meşgul olmuşlardı![277]



Umumî Biat


Benî Sâide Sakifesi'nden Ebu Bekir'e biat edilmesinin ertesi günü Ebu Bekir çıkıp Resulullah'ın (s.a.a) minberine oturdu. Önce Ömer yerinden kalkarak Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra şöyle konuştu: Dünkü konuşmalarım ne Allah'ın Kitabı'na ve ne de Resulullah'ın emrine göreydi; aksine, ümmetin bu sorununu Resulullah'ın kendisinin şahsen hallettikten sonra vefat edeceğini sandım. Ömer bu konuşmasının sonunda şöyle dedi:

Şimdi ise Allah Teâla aranıza Resulü için de hidayet kaynağı olan Kur'ân'ı bırakmıştır. Ona sarılacak olursanız Allah Teâla sizleri Resulü'nü hidayet ettiği yola hidayet edecektir. Şimdi Allah Teâla sizleri en üstününüz olan Resulullah'ın mağaradaki arkadaşıyla uzlaştırmıştır; o hâlde hepiniz kalkıp
ona biat edin. Ömer'in bu sözlerinden sonra halk Sakife'den sonra bir kez daha Ebu Bekir'e biat etti!


Sahih-i Buharî'de şöyle geçer:

Ondan önce Sakife'de bir grup Ebu Bekir'e biat etmişti. Ama umumi biat minberde oldu. Enes b. Malik der ki: O gün ben Ömer'in sürekli olarak Ebu Bekir'e minbere çıkmasını önerdiğini kulaklarımla duydum. Nihayet Ebu Bekir minbere çıktı ve herkes ona biat etti. Sonra Ebu Bekir Allah'a hamd ve senâ ederek şöyle dedi: "Ey insanlar! Ben sizlerden daha üstün olmadığım hâlde sizin halifeniz oldum. O hâlde işimi iyi ve davranışlarımı güzel bulursanız bana yardımcı olun ve eğer kötülük yaptığımı, hata edip saptığımı görürseniz beni doğru yola getirin... Allah ve Resulü'ne itaat ettiğim sürece bana itaat edin; Allah ve Resulü'ne itaatsizlik ettiğimi gördüğünüzde ise bana itaat etmeye hakkınız yoktur. Şimdi kalkıp namazınızı kılın; Allah size merhamet etsin."[278]



Umumî Biatten Sonra Vuku Bulan Olaylar



Pazartesi günü güneşin yükselmesiyle Resulullah (s.a.a) gözlerini dünyaya kapayıp ebedî yurda göçtü. Peşinden Resul-i Ekrem'i (s.a.a) defnetmeleri gerekirken hilâfet konusuyla uğraşıp durdular![279]

Onlar pazartesiden salı günü ikindi vaktine kadar peygamberlerinin durumundan habersiz diğer işlerle uğraşıyorlardı! Bu müddet içinde ilk önce Benî Sâide Sakifesi'ndeki konuşmalarla, daha sonra Ebu Bekir'e yapılan ilk biatle, peşinden de mescitteki umumî biatle ve Ebu Bekir ve Ömer b. Hattab'ın konuşmalarıyla uğraşıp durdular. Sonra da hep birlikte Ebu Bekir'in ardında namaza durdular! Ebu Bekir'e biat töreni bitince salı günü Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini hatırlayarak[280]

Hz. Peygamber'e yöneldiler[281] ve birkaç kişilik gruplar hâlinde gelerek hiç kimse kendilerine imamlık yapmaksızın gıyabî olarak Hz. Resulullah'ın (s.a.a) cenazesine namaz kıldılar![282]





Resulullah'ın (s.a.a) Toprağa Verilişi ve Cenaze Törenine Katılanlar



Resulullah'ın (s.a.a) tertemiz ve mukaddes cenazesini yıkayan Abbas, Ali b. Ebu Talib, Fazl b. Abbas ve Resulullah'ın (s.a.a) azat ettiği kölesi Salih, Hz. Peygamber'i toprağa verdiler. Sahabîler, Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini ailesiyle baş başa bıraktılar. Hz. Peygamber'in gusül, kefen ve defin işiyle bu birkaç kişi uğraştı.[283]

Başka bir rivayete göre,

Ali, Abbas Oğulları'ndan Fazl ve Kasım ile Resulullah'ın (s.a.a) Şekra adında azat ettiği kölesi ve bir rivayete göre de Usame b. Zeyd'le birlikte cenaze işiyle uğraştı.[284] Ebu Bekir'le Ömer ise bu törene katılmamışlardı![285]
Ümmü'l-Müminin Aişe der ki: Resulullah'ın (s.a.a) toprağa verildiğinden bizim haberimiz yoktu. Ancak çarşamba gecesi kürek seslerini duyduğumuzda bundan haberimiz oldu.[286]

Diğer bir rivayette ise şöyle geçer: Resulullah (s.a.a) toprağa verilirken yanında yakınlarından başka kimse yoktu. Ganem Oğulları, evlerinde dinlenirken kürek seslerini duydular.[287] Yine Ganem Oğulları'ndan olan ensarın ileri gelenleri, kürek seslerini gecenin sonunda duyduklarını söylerler![288]




Resulullah'ın (s.a.a) Defninden Sonra


Benî Sâide Sakifesi'nden çıkan sonuç şuydu: Ebu Bekir ve taraftarları muvaffak oldular, Sa'd b. Ubâde ve taraftarları ise tamamen siyaset sahnesinden çıkarıldılar. Ancak -ne Sakife'ye katılan ve ne de onda bir rol oynayan- azınlığa düşen Ali'yle (a.s) arkadaşları en ciddi muhalif sayılmaktaydılar. İşte bu yüzden bir taraftan Ebu Bekir'le taraftarları, diğer taraftan ise Ali'yle (a.s) arkadaşları, ensarın oyunu almak için sıkı bir çaba harcadılar. Zübeyir b. Bekkar el-Muvaffakiyat adlı kitabında şöyle yazar: Ebu Bekir'e biat edilip, o kesin olarak halife olduktan sonra, ensarın büyük bir çoğunluğu Ali'yi hatırlayarak Ebu Bekir'e biatlerinden dolayı pişman oldular ve Ali adına sloganlar attılar.[289]

Yakubî, Tarih'inde şöyle yazar:[290] Ensar ve muhacirlerden bir grup Ebu Bekir'e biat etmekten sakınıp, Ali b. Ebu Talib'in tarafını tuttular. Onların arasında Abbas b. Abdulmuttalib, oğlu Fazl, Zübeyir b. Avam, Halid b. Said, Mikdad b. Amr,[291] Selman-i Farsî, Ebuzer Gıfârî, Ammar b. Yasir, Berâ b. Azib[292] ve Ubey b. Kâ'b[293] görülmektedir. Ebu Bekir bu durumu görünce birini Ömer b. Hattab, Ebu Ubeyde Cerrah ve Muğiyre b. Şu'be'nin peşine gönderdi. Onlar gelince durumu anlatıp "Görüşünüz nedir?" diye sordu.
Onlar Ebu Bekir'in bu sorusuna şöyle cevap verdiler:[294]


En iyisi Abbas'la görüşerek, ona Ali'den ayrılıp seni desteklemesi için bu hükümetten kendisine ve evlâtlarına da bir pay vereceğini vaat et. Onun bu hareketi senin için Ali'ye karşı kesin bir delil sayılacaktır.[295] Bu öneri beğenildi ve geceleyin hep birlikte (Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde ve Muğiyre) Abbas'ın evine gittiler.[296]

İlk önce Ebu Bekir konuşmaya başlayarak Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle dedi: Allah Teâla Muhammed'i peygamber seçip onu müminlerin velisi kıldı ve aralarında böyle bir peygamberin olmasıyla müminlere de lütufta bulundu. Nihayet onu kendisine çağırdı, kendi yanında onun için seçmiş olduğu şeyi verdi ona. Resulullah (s.a.a) vefat edince kendi yararlarına gördüklerini seçmeleri için[297] insanların işini kendilerine bıraktı.
Onlar da beni seçerek kendilerine halife ve önder, işlerine bekçi ettiler. Ben de bunu kabul ettim. Ben Allah'ın isteği, yardımı ve desteğiyle üzerime aldığım bu sorumlulukta ne işlerde gevşeklik göstermekten ve ne de bir şeyin beni dehşete düşürmesinden korkuyorum.

Bu konuda ne kadar muvaffak olacağım da Allah'ın elindedir; ben O'na tevekkül ediyor, O'na yöneliyorum. Ama bana, yapılan umumî biatin aksine, garazlı birinin bunu eleştirerek sizi ve toplumdaki konumunuzu istismar ettiğini, kamuoyunu saptırmak için bizimle yardımlaşmamanızı araç olarak kullandığını bildirdiler. Siz de ya halkla birlikte onların üzerinde birleştikleri şeye girin (diğerlerine uyun) veya bu fırsatçıları tuttukları yoldan vazgeçirin. Şimdi biz bu hükümetten sana da bir pay vermek için geldik; bundan kendin şahsen yararlanırsın ve senden sonra da evlâtlarına kalır. Çünkü sen Peygamber'in amcasısın. Fakat insanlar seninle arkadaşın Ali'nin makam ve mevkiini bilmesine rağmen (sizleri hilâfete geçirmediler).[298]

Dolayısıyla ey Hâşimoğulları ileri gitmeyin; çünkü Resulullah hem bizdendir, hem de sizden! Burada Ömer, Ebu Bekir'in sözüne girerek şöyle dedi: Elbette bunu da bilin ki, biz çaresiz kalarak buraya gelmedik, size ihtiyacımız da yoktur. Fakat bütün Müslümanların görüş birliğiyle kabul ettikleri bir meselede sizin tarafınızdan farklı bir sesin duyulmasını ve hakkınızda kötü şeyler söylenmesini, size dil yarası vurulmasını istemedik; çünkü bunun zararı hem size ulaşır ve hem de ona. O hâlde dikkatli davranın! Bunun üzerine Abbas Allah'a hamd ve sena ettikten sonra Ebu Bekir'e dönüp şöyle konuşmaya başladı: Senin dediğin gibi yüce Allah, Muhammed'i peygamber seçip onu müminlerin velisi kıldı ve onun varlığıyla İslâm ümmetine lütufta bulundu. Nihayet onu kendi huzuruna davet ederek özel nimetlerinden yararlandırdı.

 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Bu ne yaman çelişki kardeş
Koca ömer, vahyin inişine şahitlik yapan ömer, her nefisin ölümü tadacağını.. Artı, Ey muhammed, sen de öleceksin...... ayetini bilmiyordu ve Peygamber ölünce çıkıp yukarıda alıntıladığınız akideye zarar verici sözleri sarfetti öyle mi,
Bütün bunlar, Ali'nin masumiyetinin birer göstergesi size göre,
Şunu söyleyim, Ateşle oynamaktasınız,
Ne Ömeri ne Aliyi değerlendirip, hangisinin üstün olduğuna karar vermek bizlere düşmemiştir, bu bilgi Allah katındadır, hadi sahabeye saygıyı bir kenara attınız, bari Allah'a saygılı davranın da Allah'a ait alanlara müdahele etmeye kalkışmayın,
Metin mete LA ŞİA LA SÜNNİYE derken sanırım bunu kastediyormuş..
La havle ve la kuvvete..
 

EBU ZER GAFFARÝ

New member
Katılım
24 May 2007
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
41
Kaynaklar

Kaynaklar

KAYNAKLAR



[1]- Kur'ân-ı Kerim'de şöyle geçer: "Hiç şüphesiz, Allah katında kabul edilen) din, İslâm'dır." (Âl-i İmrân, 19) Yine şöyle geçer: "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez." (Âl-i İmrân, 85)

[2]- Kur'ân'da öyle geçer: "Rabbinin yüce ismini tesbih et. Ki O, yarattı, bir düzen içinde biçim verdi. Takdir etti, böylece yol gösterdi. Yemyeşil otlağı çıkardı. Ardından onu kuru, kara bir duruma soktu. Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın." (A'lâ, 1-6)

Yine: "Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir." (Tâhâ, 50) Yine: "Rabbin bal arısına vahy (ilham) etti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin." (Nahl, 68) Yine: "(Rabbiniz) güneşe, aya, yıldıza kendi buyruğuyla baş eğdirendir." (A'râf, 54) Yine: "Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanırsınız diye. Oysa o kitaptan değildir. Bu Allah katındandır, derler. Oysa o, Allah katından değildir. Ve onlar, kendileri de bildikleri hâlde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler." (Âl-i İmrân, 78) Ve yine: "Siz Müslümanlar,) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir bölümü, Allah'ın sözünü işitiyor, (iyice algılayıp) akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı." Yine bk. Bakara, 42, 146, 195, 176; Âl-i İmrân, 178; Nisâ, 46; Mâide, 13-15, 41 ve 59-61.

[3]- Allah-u Teâlâ buyuruyor ki: "(Onları) apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'ân'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye." (Nahl, 44)

[4]- Ahzâb, 21

[5]- Yüce Allah, "Andolsun... Allah Resulü'nde güzel bir örnek vardır." (Ahzâb, 21) ayetinde Resulullah'ın (s.a.a) siretini izlemeyi ve "Peygamber size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının." (Haşr, 7) ayetinde Hz. Peygamber'in hadisine göre amel etmeyi emretmiştir.

[6]- Bu alandaki hadisler, "Yüz Elli Uydurma Sahabî" kitabımızın ikinci cildinin giriş bölümünde, beşinci bahsinde geniş bir şekilde verilmiştir. Bu alanda yine bk.

a) İkmalu'd-Din (Şeyh Saduk), s.576. Aynı kitaptan naklen Meclisî, Biharu'l-Envar'ın 1. cildinde, s.3'te. Yine Tebersî'nin Mecmau'l-Beyan tefsirinde ve Gazir Celâü'l-Ezhan kitabında "Siz, gerçekten tabakadan tabakaya bineceksiniz." ayetinin tefsirinde.

b) Sahih-i Buhârî'nin Kitabu'l-Enbiya bölümü, "Men Zukire An Benî İsrail"bölümü, c.2, s.171, hadis: 3 ve Kitabu'l-İ'tisam-i Bi'l-Kitab-i ve's-Sünne, "Kavlu'n-Nebi: Le-Tetbeunne Sünene Men Kane Kablekum", c.4, s.168, hadis: 1 ve 2;Fethu'l-Bârî Bi-Şerhi'l-Buhârî, c.17, s.63-64.

c) Sahih-i Müslim, -Nevevî Şerhi- c.16, s.219.

d) Sünen-i İbn Mâce, hadis: 3994.

e) Müsned-i Teyalisî, hadis: 1346 ve 2178.

f) Müsned-i Ahmed, c.2, s.327, 367, 450, 511, 527 ve c.3, s.84, 94 ve c.4, s.125 ve c.5, s.218 ve 340.

g) Mecmaü'z-Zevâid, c.7, s.261 Taberânî'den naklen.

h) Kenzü'l-Ummâl, c.11, s.123, Taberânî'nin Evsat'ından ve Hâkim'in Müstedrek'inden naklen.

i) Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr kitabında, Âl-i İmrân Suresi'ndeki "Dağılanlar gibi olmayın." ayetinin tefsirinde, Hâkim'in Müstedrek'inden naklen.

[7]- Hicr, 9.

[8]- Fussilet, 42.

[9]- İbn Kuteybe, Abdullah b. Müslim'in eseri (öl. 280 veya 268 hicrî yılı).

[10]- İbn Fevrek, Muhammed b. Hasan'ın eseri (öl. 406 hicrî).

[11]- Tehavî diye meşhur olan Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed el-Ezüdî'nin eseri (öl. 331 veya 332 hicrî).

[12]- Ehlikitab'ın hadislerinin İslâm kaynaklarına yayılması ve yine zındıkların bozuculuklarını "Nakş-i Eimme Der İhya-i Din" kitabının sekizinci cildinde, müsteşriklerin bozuculuklarını aynı kitabın üçüncü ve dördüncü cildinde okuyabilirsiniz. Ayrıca, zındıkların bozuculukları "Yüz Elli Uydurma Sahabî" kitabının girişinde

genişçe kaydedilmiş, Seyf b. Ömer et-Temimî'nin tahrif ve hakaretleri bu kitabın "Tarih ve Hakikatler" bölümünde ve yine "Abdullah b. Saba Masalı" kitabında incelenmiştir.

[13]- Elbette her dönemde hakka teslim olan müsteşrikler olmuştur, ancak sayıları çok azdır.

[14]- Hâricîler şimdi de Arap Yarımadası'nın doğu bölgelerinde ve Kuzey Afrika'da dağınık olarak varlıklarını sürdürmektedirler.

[15]- Hicrî şemsî yılı, 1342 (M. 1963) Kanlı 15 Hordad Kıyamı

[16]- Mevdûdî'nin açılış toplantısı için davet edilmiş olduğu Râbıtatu'l-Âlemi'l-İslâmîye Kongresi'nde konuşması kararlaştırılmıştı. Ama buna müsaade etmedikleri için konuşmasını "Hindî Camisi"nde yaptı.

[17]- Bu yolculuktaki konuşmalarıma değinmemin sebebi, sunduğum plânda ve tasarladığım hedefte ne kadar samimi olduğumu bir nebze olsun ortaya koymak içindi. Bugün yıllar geçtikten sonra halâ bazen o olayları ve o adamın konuşmalarını hatırladığımda acı uymaktayım ve gözlerimden yaşlar akmaktadır.

[18]- Fâtır, 14

[19]- Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-İstizan, "Bedu'l-İslâm" babı; Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cenne ve Sıfat-ı Naîmiha, "Yedhulu'l-Cennete Akvamun Ef'idetuhum Mislu Ef'ideti't-Tayr" bölümü, hadis: 28 ve Kitabu'l-Birr, "en-Nahy An Darbi'l-Vech" bölümü, hadis: 15; Müsned-i Ahmed, c.2, s.244, 251, 365, 323, 424, 462, 569.

[20]- Sahih-i Buhârî, Zümer Suresi tefsiri, c.2, s.122 ve Kitabu't-Tevhid, "Kavlullah Li-ma Haleqtu Bi-Yedî" bölümü, c.4, s.186 ve "Vucûhun Yevmeizin Nadire" bölümü, c.4, s.192; Sahih-i Müslim, Kitab-u Sıfati'l-Kıyamet-i ve'l-Cenne" kitabı, hadis: 19, 21, 22.

[21]- Sahih-i Buhârî, Kalem Suresi 43. ayetin yani "Yevme Yukşefu An Sakin" ayetinin tefsiri ve Kitabu't-Tevhid, "Vucuhun Yevmeizin Nadire" ayetinin tefsiri bölümü, c.4, s.189.

[22]- Sahih-i Buhârî, Kâf Suresi tefsiri, Kitab-ı Tevhid, "İnne Rahmetellahi Karîbun Mine'l-Muhsinin" bölümü, c.4, s.191; Sünen-i Tirmizî, Kitab-u Sı-fati'l-Cenne, "Ma Cae Fi Hulud-i Ehli'l-Cenneti ve Ehli'n-Nar" babı; Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cenneti ve Sıfat-ı Naimiha ve Ehliha, "en-Nar-u Yedhulu-ha'l-Cebbarûn ve'l-Cennetu Yedhuluha'z-Zuafa" bölümü, hadis: 35, 36, 37, 38.

[23]- Sünen-i İbn Mâce, el-Mukaddime, "Ma Enkereti'l-Cehmiyye" bölümü, hadis: 182; Sünen-i Tirmizî, Hûd Suresi tefsiri, "el-Ema" kelimesi "Leyse Ma-ehu Şey" diye tefsir edilen birinci hadis; Müsned-i Ahmed, c.4, s.11-12.

[24]- Sünen-i Ebî Davud, Kitabu's-Sünne, "Fi'l-Cehmiyye" bölümü, hadis: 4726; Sünen-i İbn Mâce, "Fi Ma Enkereti'l-Cehmiyye" babı; Sünen-i Daremi, Kitabu'r-Rekaik, "Fi Şa'ni Saat-i ve Nuzuli'r-Rabbi Teâlâ" babı; Kitabu't-Tev-hid, Muhammed b. Abdulvehhab; Minhacu's-Sünne, İbn Teymiyye.

[25]- Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Teheccüd, "ed-Dua ve's-Salat Fi Ahiri'l-Leyl" babı ve Kitabu't-Tevhid, "Yurîdûne an Yubdilû Kelâmellah" babı, Kitabu'd-De-avat, "ed-Dua Nisfu'l-Leyl" babı; Sahih-i Müslîm, Kitabu'd-Dua, "et-Terğib-u Fi'd-Dua ve'z-Zikri Fi Ahiri'l-Leyl" babı; Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Sünne, "Fi'r-Reddi Ale'l-Cehmiyye" babı, hadis: 4733; Sünen-i Tirmizî, Kitabu's-Salat, "Ma Cae Fi

Nuzuli'r-Rabb İle's-Semai'd-Dünya Kulle Leyletin" babı, c.2, s.233 ve 235 ve Kitabu'd-Deavat, "Haddeseni'l-Ensarî" babı, c.13, s.30; Sünen-i İbn Mâce, Kitabu İkameti's-Salat, "Ma Cae Fi Eyyi Saati'l-Leyl Afdal" babı, hadis: 1366; Sünen-i Daremî, Kitabu's-Salat, "Yenzilullah İle's-Semai'd-Dünya" babı; Muvatta-ı Mâlik, Kitabu'l-Kur'an, bab: 30; Müsned-i Ahmed, c.2, s.264, 267, 282, 419, 433, 487, 504, 521 ve c.3, s.34 ve c.4, s.16.

[26]- Sünen-i Tirmizî, Ebvabu's-Savm, "Ma Cae Fi Leyleti'n-Nisfi Min Şaban" bölümü, Kitab-u İkameti's-Salat, "Ma Cae Fi Leyleti'n-Nisfi Min Şaban" babı; Müsned-i Ahmed, c.2, s.433.

[27]- Her iki rivayet Sahih-i Buhârî'de c.3, s.128, Tevhid kitabı, "Vucuhun Yevmeizin Nazire" babı, c.4, s.191'de Kâf Suresi'nin tefsirinde Ebu Hüreyre'-den nakledilmiştir. Yine Enes'ten, Hadisu'l-Kadem, Tevhid kitabı, "ve Huve'l-Azizu'l-Hekim, Subhane Rabbike..." ayeti babı, c.4, s.129; Sünen-i Tirmizî, Ki-tabu'l-

Cenne, "Ma Cae Fi Hulud-i Ehli'l-Cenneti ve Ehli'n-Nar" babı, c.10, s.29 ve Müsned-i Ahmed, c.2, s.396.

[28]- Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tevhid, "Li-ma Halektü Bi-Yedî" bölümü, c.4, s.185 ve "Vucuhun Yevmeizin Nazire" bölümü, c.4, s.190 daha genişaçıklamayla.

[29]- Sünen-i Tirmizî, Kitabu'z-Zuhd, "Ma Cae Fi'r-Riya ve's-Sum'e" bölümü, c.9, s.229.

[30]- Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tevhid, "Vucuhun Yevmeizin Nazire" bölümü, c.4, s.188.

[31]- Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tevhid, "Vucuhun Yevmeizin Nazire" babı ve Kitabu's-Salat, "Fazlu Salati'l-Asr" babı ve "Babu Vakti'l-İşâ İla Nisfi'l-Leyl" babı ve Kitabu't-Tefsir, "Kâf Suresi" babı; Sahih-i Müslim, Kitabu's-Salat, "Fazlu Salateyi's-Subhi ve'l-Asr ve'l-Muhafezeti Aleyhima" babı; Sünen-i Tir-mizî, Kitabu Sıfati'l-Cenne, "Ma Cae Fi Ru'yeti'r-Rabbi Tebareke ve Teâlâ" babı, c.10, s.18 ve 20.

[32]- Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, "Marifetu Tariki'r-Ru'yet" bölümü; Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tevhid, "Vucuhun Yevmeizin Nazire" bölümü, c.4, s.188 ve yine Kâf Suresi tefsiri.

[33]- Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, "Marifetu Tariki'r-Ru'yet" bölümü, hadis: 229, metindeki alıntı aynen bu kaynaktan alınmıştır; Sahih-i Buhârî, Nisâ Suresi tefsiri, "İnnellahe La Yezlimu Miskale Zerretin..." ayeti, c.3, s.80, bu kaynakta özetle gelmiştir. Kitabu't-Tevhid, "Vucuhun Yevmeizin Nazire" bölümü, c.3, s.189. Allah'larıyla görüşenler O'nun yüzünü gördükleri gibi, özellikle kendileriyle rableri arasında ayak bileğinde olan belirtiyi bize anlatsaydılar minnettar olurduk!

[34]- Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tevhid, "Vucuhun Yevmeizin Nazire" bölümü, c.4, s.191; Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, "İsbatu Ru'yeti'l-Müminin Fi'l-Ahi-reti Rabbehum" bölümü, hadis: 296.

[35]- Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, "İsbatu Ru'yeti'l-Müminin Fi'l-Ahireti Rabbehum" bölümü, hadis: 297.

[36]- Sünen-i İbn Mâce, Kitabu'l-Mukaddime, "Fi-Ma Enkereti'l-Cehmiyye" bölümü, hadis: 184.

[37]- Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Cenne, "Ru'yetu'r-Rabb" babı, c.10, s.18-19

[38]- Sünen-i Tirmizî, Ebvabu Sıfâti'l-Cenne, "Ma Cae Fi Sevki'l-Cenne" bölümü, c.10, s.16; Sünen-i İbn Mâce, Kitabu'z-Zuhd, "Sıfat-u Ehli'l-Cenne" bölümü, hadis: 4336, s.1451.

[39]- Hafız-ı Kebir, İmamu'l-Eimme Muhammed b. İshak b. Huzeyme (öl. 311 hicrî), hadis ilminde Buhârî ve Müslim'in hocasıydı. Mezkur kitap, hicrî 1378'de Kahire'de Mektebetu'l-Kulliyati'l-Ezheriyye tarafından basılmış ve yazarın hayatı bu kitabın önsözünde kaydedilmiştir.

[40]- Leiden baskısı, 1960 miladî.

[41]- İmam Hafiz Şemsuddin Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kaymaz ez-Zehebî'dir (öl. 748 hicrî). Zehebî'nin kitabı Medine-i Münevvere'nin Selefiyye Yayınevi, Babu'r-Rahmet tarafından basılmış, 1388 hicrî yılında ikinci baskısını yapmıştır.

[42]- En'âm, 103

[43]- Yûsuf, 82

[44]- Usul-i Kâfi, Kitabu't-Tevhid, "Arş ve Kürsü" babı, c.1, hadis: 7 ve "Hareket ve İntikal" babı, hadis: 3 ve 9; Tevhid-i Saduk, "Nefyu'l-Mekân ve'z-Zaman ve'l-Hareke Anhu" babı, hadis: 9, 10, 12 ve "Kane Arşuhu Ala'l-Ma" babı, hadis: 1, "er-Rahman Ale'l-Arşi'steva"nın anlamı babı, hadis: 5, 6, 7, 8; Bi-haru'l-Envar,

yeni baskı, Kitabu't-Tevhid, "Nefyu'l-Cism ve's-Sureti ve't-Teşbihi ve'l-Hululi ve'lİttihad" babı, c.3, s.87, hadis: 23.

[45]- Usul-i Kâfi, Kitabu't-Tevhid, "Hareket ve İntikal" bölümü, hadis: 1; et-Tevhid, Şeyh Saduk, "Nefyu'l-Mekân ve'z-Zaman ve'l-Hareket-i Anhu Teâlâ" bölümü, hadis: 18; Biharu'l-Envar, Kitabu't-Tevhid, "Nefyu'z-Zamani ve'l-Mekân ve'l-Hareketi ve'l-İntikal Anhu Teâlâ" bölümü, c.3, s.311, hadis: 25.

[46]- et-Tevhid, Şeyh Saduk, s.111-112 özetle. Yine bk. Biharu'l-Envar,

Kitabu't-Tevhid, "Nefyü'r-Ru'yeti ve Te'vilü'l-Ayât" bölümü, c.4, s.31, hadis: 14; Usul-i Kâfi, Kitabu't-Tevhid, "Fi İbtâli'r-Ru'ye" bölümü, hadis: 2.

[47]- Yüce Allah'ın sıfatları hakkında Usul-i Kâfi (Kitabu't-Tevhid), et-Tev-hid, Şeyh Saduk ve Uyun-u Ahbari'r-Rıza kitaplarına müracaat ediniz.

[48]- Sahih-i Buhârî, Kitâbu'l-Meğâzi, "Gazvetu'l-Hayber" babı, c.3, s.35 ve Kitabu'l-Cihad ve's-Seyr, bab: 102, c.2, s.108 ve "Ma Kîle Fi Livâi'n-Nebi" babı, c.2, s.111 ve "Men Esleme Ala Yedihi Reculun" babı, c.2, s.115 ve "Fezailu Ashabi'n-Nebi" kitabı, "Menakıbu Ali b. Ebitalib" babı, c.2, s.199; Sahih-i Müslim, "Fezailu's-Sahabe" kitabı, "Min Fezaili Ali b. Ebitalib (r.a)" babı, hadis: 32 ve 34 ve "Gazvetu Zi Kerd ve Gayriha" babı, hadis: 132; Sünen-i Tirmizî, "Menakıb"

kitabı, "Menakıbu Ali b. Ebitalib" babı, c.13, s.172.

[49]- Sahih-i Buhârî, "Duau'n-Nebi İle'l-İslâm" babı, c.2, s.107.

[50]- Sahih-i Buhârî, "Kitabu'l-Cihad ve's-Seyr, hadis: 132.

[51]- Sahih-i Buhârî, "el-Vuzu" kitabı, "İltimasu'l-Vuzui İza Haneti's-Salat" babı, c.1, s.31.

[52]- Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Eşribe, "Şurbu'l-Birket ve'l-Mai'l-Mübarek" ba-bı, c.3, s.219; Sünen-i Neseî, Kitabu't-Tahare, "el-Vuzu Mine'l-İna" babı, c.1, s. 25; Müsned-i Ahmed, c.1, s.402; Sünen-i Dâremî, Abdullah b. Ömer'den naklen, "Ma Ekremellahu en-Nebiyye (s.a.a.) Min Tefciri'l-Mai Min Beyn-i Asabi-ihi" babı, c.1, s.15.

[53]- Sahih-i Buhârî, "Şurut" kitabı, "eş-Şurut-u Fi'l-Cihad ve'l-Musalahati Mea Ehli'l-Harbi ve Kitabetu'ş-Şurut" babı, c.2, s.82 ve Kitabu'l-Vuzu, "el-Bu-zak ve'l-Muhat ve Nehvuhu..." babı, c.1, s.38 ve "İsti'mal-u Fazli Vuzui'n-Nas ...", c.1, s.33; Müsned-i Ahmed, c.4, s.329 ve 330.

[54]- Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Hac, "Beyanu Enne's-Sünnete Yevme'n-Nehri En Yermiye Sümme Yenhere Sümme Yahlika ve'l-ibtidau Fi'l-Halki Bi'l-Cani-bi'l-Eymeni Mine'r-Resi'l-Mehlûk, hadis: 323, 324, 325, 326, Sünen-i Ebu Da-vud, Kitabu'l-Menasik, "el-Halku ve't-Taksir" babı, c.2, s.203, hadis: 1981; Ta-bakât-ı İbn Sad, c.1, s.135; Müsned-i Ahmed, c.3, s.111, 133, 137, 146, 208, 214, 239, 256, 287 ve c.4, s.42; el-Meğazi, Vâkidî, s.429.

[55]- Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fazail, "Kurbu'n-Nebi (s.a.a) Mine'n-Nas ve Teberrükuhum Bihi" babı, s.1812, hadis: 74.

[56]- el-Müstedrek, Hâkim, Kitabu'l-Marifeti's-Sahabe, "Menakıb-ı Halid" babı,

c.3, s.299. Ayrıca bk. Halid b. Velid'in hayatı, Usdu'l-Gabe, el-İsâbe ve özetle Kenzü'l-Ummâl, Müsned-i Ahmed'in haşiyesinde, c.5, s.178; Tarih-i İbn Kesir, c.7, s.113.

[57]- Biz bunu özetle Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Libas, "Ma Yuzkeru min Şeyb" babı, c.4, s.27'den naklettik.

[58]- Tabakât-ı İbn Sa'd, c.6, s.63; Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Vuzu, "el-Maul-lezi Yuğselu Bihi Şe'ru'l-İnsan" babı, c.1, s.31.

[59]- Sahih-i Buhârî, "Şurut" kitabı, "eş-Şurutu Fi'l-Cihadi ve'l-Musalahatu Mea Ehli'l-Harbi ve Kitabetu'ş-Şurut" babı, c.2, s.81, Kitabu'l-Meğazi, "Gazve-tu'l-Hudeybiyye" babı; Tabakât-ı İbn Sa'd, c.3, s.29 ve "Zikru Alamatin Ba'de Nüzuli'l-Vahy", c.1, k. 1, s.118; Meğazi-i Vakidî, s.248.

[60]- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.5, s.68. Bu olay geniş bir şekilde el-İsâbe kitabında, Hanzala'nın hayatı bölümünde kaydedilmiş ve sonunda bu rivayetin diğer senetlerle de geldiğini hatırlatmıştır.

[61]- Müstedrek-i Hâkim, "Tarih" kitabı, "el-Be's" kitabının son kısmı, c.2, s.615; Mecmau'z-Zevâid, c.8, s.253; Meraği'nin "Tahkiku'n-Nusret kitabı, s.113 -114 Taberânî'den naklen.

[62]- Bakara, 89

[63]- Rivayetlerden anlaşıldığı üzere onlar genelde bu gibi dualar ediyorlardı; bu da onların Resulullah'ı (s.a.a) aracı kıldıklarını gösterir.

[64]- Delailu'n-Nübüvve, Beyhakî, s.343-345, Bakara Suresi 89. ayetin tefsirinde; Tefsir-i Taberî, c.1, s.324-328; Tefsir-i Nişaburî -haşiyesinde-, c.1, s.333; Müstedrek-i Hâkim, mezkur ayetin tefsirinde, c.4, s.263; Tefsir-i Süyutî, Ebu Nuaym'ın Delailu'n-Nübüvvet'inden, Tefsir-i Muhammed b. Abdulhamid; Tefsir-i

Ebu Muhammed Abdurrahman b. Ebu Hatem b. İdris-i Razi; Tefsir-i Ebubekir Muhammed b. İbrahim-i Munzir en-Nişaburî ve diğer mütevatir rivayetler.

[65]- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.4, s.138; Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Deavat, c.13, s.80-81; Sünen-i İbn Mâce, Kitabu İkameti's-Salat ve's-Sünneti Fiha, "MaCae Fi Salati'l-Hacet" babı, s.441, hadis: 1385; İbn Esîr, kendi senediyle Usdu'l-Gabe'de, Osman b. Huneyf'in biyografisinde; Beyhakî Tahkiku'n-Nusre'den naklen; Tahkiku'n-Nusre, s.114. Biz özellikle Ahmed b. Hanbel'in sözünü naklettik; çünkü şefâati kabul etmeyenler genelde İbn Teymiyye ve uhammed b. Abdulvehhab'ın izleyicileridirler ve onların hepsi de Ahmed b. Hanbel'in izleyicisidir.

[66]- Tahkiku'n-Nusret, s.114-115, el-Mu'cemu'l-Kebir'den naklen.

[67]- Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-İstiska, "Sualu'n-Nas el-İmame el-İstiska İza Kahetu" babı, ve "Fezail Ashabi'n-Nebi" kitabı, "Menakıbu'l-Abbas b. Ebdulmuttalib" babı, c.1, s.12 ve c.2, s.200; Sünen-i Beyhakî, Kitabu'l-İstiska, "elİstiska Bi-Men Turca Bereketu Duaihi" babı, c.3, s.352

[68]- Sahih-i Buhârî, "Zebaih" kitabı, "Mâ Zubihe Ale'n-Nusubi ve'l-Esnam" babı, c.3, s.207; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s.69 ve 86. Zeyd b. Amr b. Nufeyl, Ömer'in amcasının oğlu ve kayınbabasıdır. Zeyd'in hayatı, oğlunun (Said) hayatında el-İstiab'da, c.2, s.4'te kaydedilmiştir.

[69]- Sahih-i Buhârî, "Bedu'l-Vahy" babı, hadis: 252; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.6, s.223 ve 233. Biz bu hadisi özetle naklettik. "Nakş-i Eimme Der İhya-i Din" kitabının dördüncü cildinde hadis, tarih ve tefsir kitaplarında kaydedilen Resulullah'ın (s.a.a) bi'setiyle ilgili hadisleri inceleyip değerlendirdik ve bu konudaki sahih hadisi kaydettik.

[70]- Tarih-i Taberî, Avrupa basımı, c.1, s.1150.

[71]- Sahih-i Buhârî, Kitabu'd-Deavat, "Kavlu'n-Nebi (s.a.a) Men Azeytuhu" babı; Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, "Men Leanehu'n-Nebi (s.a.a) ve Leyse Lehu Ehlen" babı.

[72]- Sahih-i Buhârî, Kitab-u Bedi'l-Halk, "Sıfatu İblis ve Cunudihi" babı ve Kitabu't-Tıbb, "Hel Yestahrecu's-Sihr" babı, "Edeb" kitabı, "İnnellahe Ye'muru Bi'l-Adl" babı, Kitabu'd-Deavat, "Tekriru'd-Dua" babı; Sahih-i Müslim,"es-Sihr" babı.

[73]- Sahih-i Müslim, "Fezail" kitabı, "Vücub-u İmtisali Mâ Kalehu Şer'an Dune Mâ Zekerehu Min Meaişi'n-Nas..." babı; Sünen-i İbn Mâce, "Telkihu'n-Nahl" babı.

[74]- Sahih-i Buhârî, Kitabu Fezaili Ashabi'n-Nebi, "Makdimu'n-Nebi (s.a.a) ve

Ashabihi el-Medine" babı ve "İydeyn" kitabı, "Sünnetu'l-İydeyn Li-Ehli'l-İslâm"babı; Sahih-i Müslim, "Salatu'l-İydeyn" kitabı, "er-Ruhsatu Fi La'b-i Yevmi'l-İyd" babı.

[75]- Sahih-i Müslim, "Sahatu'l-İydeyn" kitabı, "er-Ruhsatu Fi'l-le'bi'llezi La Masiyete Fihi Fi Eyyami'l-İyd" babı, hadis: 18, 19, 20, 21, 22.

[76]- Sünen-i Tirmizî, Ebvabu'l-Menakıb, "Menakıbu Ömer" babı.

[77]- Sünen-i Tirmizî, Ebvabu'l-Menakıb, "Menakıbu Ömer" babı; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.5, s.353. Biz bu gibi hadisleri ve bunların ortaya çıkmasına sebep olan etkenleri "Nakş-i Eimme Der İhya-i Din" kitabının 2,3,4 ve 5. cüz'ünde ele alıp inceledik.

[78]- Sahih-i Buhârî, "Şehadat" kitabı, "Şehadetu'l-A'ma ve Nikâhuh" babı; Sahih-i Müslim, "Fezailu'l-Kur'ân, "el-Emr-u Bi-Teahhudi'l-Kur'ân" babı, hadis: 224; Sünen-i Ebu Davud, "Tetavvu" kitabı, "Refu's-Savt Bi'l-Kur'ân Fi Sa-lati'l-Leyl" babı, hadis: 133 ve Kitabu'l-Huruf ve'l-Kıraat, birinci bab, hadis: 3970

[79]- Ehlisünnet okulunun hadisleri Resulullah'ın (s.a.a) makam ve mevkisini sıradan bir insandan daha aşağı düşürdüğünden, (uydurma garanik hadisi gibi - bu hadisin temelsiz olduğunu Nakş-i Eimme Der İhya-i Din kitabımızın dördüncü cildinde ispatladık-) öyle ki, bu hadislerden vahye ve Kur'ân'a şüphe düşürülebileceğinden Hıristiyan tebliğcilerden bazıları, İslâm alanında tartışırken özellikle Ehlisünnet hadislerine istinad etmiş ve Ehlibeyt okulu hadislerine yanaşmamışlardır.

[80]- Bu alanda daha geniş bilgi için bk. İbn Ebi'l-Hadid-i Mu'tezilî'nin Şerh-u Nehci'l-Belâğa kitabı, c.1, s.59. Şifau's-Sudur, s.27. Maksat, Hudeybiye barışında altında "Bi'at-ı Şecere"nin gerçekletiği ve Allah-u Teâlâ'nın o bi'ata katılan müminlerden hoşnut olduğunu belirttiği ağaçtır.

[81]- Şerh-u Nehci'l-Belâğa, Muhammed Abduh, hutbe: 192.

[82]- Sahih-i Buhârî, "el-Menakıb ve'l-Merza ve'l-Edeb" kitabı; Sahih-i Müslim, "Fezail" kitabı, "İsbatu Hatemi'n-Nübuvvet" babı; Sünen-i Ebu Davud, Ki-tabu'l-Libas; Tirmizî, "Menakıb" kitabı; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s.223 ve c.3, s.434 ve 442 ve c.5, s.35, 77, 82, 90, 95, 98, 104, 340, 341, 354, 438, 442, 443 ve c.6, s.329.

[83]- Tabakât-ı İbn Sa'd, Avrupa basımı, c.1, k. 1, s.73, 76, 83, 98, 99, 100, 101, 109, ve c.3, k. 1, s.153; Sahih-i Buhârî, "Bedu'l-Vahy Min Ahbar-i Herkul An Ashhbihi" kitabının son kısmı; Sünen-i Tirmizî, "Menakıb" kitabı, "Ma Cae Fi Bed'i'n-Nübüvve" babı, c.13, s.106; Sire-i İbn Hişâm, c.1, s.194, 203 ve yine bk. c.1, s.231, 239 ve 251.

[84]- Sahih-i Buhârî, "Buyu" kitabı, "Kerahetu's-Sehb Fi'l-Esvak" babı, c.2, s.10 ve Kitabu't-Tefsir, "Tefsir-i Suret'il-Feth" babı ve "Fezailu'l-Kur'ân" kitabı, birinci bab; Tabakât-ı İbn Sa'd, Avrupa baskısı, c.1, s.123 ve c.1, k. 2, s.17, 87, 89; Sünen-i Tirmizî, "Menakıb" kitabı, birinci bab, Sünen-i Daremî, el-Mukaddime, birinci bab; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s.174 ve c.3, s.467; Tabakât-ı İbn Sa'd, c.1, k. 1, s.64, 103, 104, 106, 108, 111.

[85]- Sahih-i Müslim, "Fezail" kitabı, "Nesebu'n-Nebi" babı, s.1782, hadis: 2; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.5, s.89, 95, 105; Müsned-i Tayalisi, hadis: 781; Tabakât-ı İbn Sa'd, c.8, s.179. Ağacın selâm etmesi ise şu kaynaklarda geçer: Sünen-i Daremî, üçüncü bab; Tabakât-ı İbn Sa'd

[86]- Saff, 6

[87]-Bakara, 146 ve En'âm, 20

[88]- A'râf, 157

[89]- Şerh-u Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.15, s.242; el-Kâmil, Muber-red, en-Nehza yayınları, Mısır basımı, s.222. Bu olay hakkında daha geniş bilgiye bu kitabın üçüncü cildinde yer vereceğiz.

[90]- Bakara, 125

[91]- Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Enbiya, "Yüzeffun Neslan Fi'l-Meşy..." babı, c. 2, s.158-9.

[92]- Aynı eser, s.158 ve Mu'cemü'l-Buldân, Zemzem Maddesi ve Taberî Tarihi ve İbn Esîr'de Hz. İsmail'in (a.s) kıssası kısmında.

[93]- Müsned-i Ahmed c.1, s.306 ve buna yakın ifadelerle, s.127'de de geçer. Ayrıca: Müsned-i Teyâlisî 2696. hadis ve Mu'cemü'l-Buldan, "Kâbe" kelimesinin altında, Taberî Tarihi'yle İbn Esîr'de de Hz. İbrahim (a.s) ve İsmail'in (a.s) kıssaları.

[94]- Sâffât, 101-107

[95]- Sahih-i Müslim, "ez-Zühd ve'r-Rekâyık" kitabı "Lâ tedhulû Mesâkine'llezîne Zalemu Enfusehum..." babı 40. hadis'ten özetle. Müsned-i Ahmed c.2, s.117 ve Sahih-i Buhârî, Meğazi kitabı "Nüzulu'n-Nebi el-Hacer..." babı, Taberî Tarihi, Avrupa baskısında Semud Kavmi'yle ilgili haberde, c.1, s.250.

[96]- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s.66.

[97]- Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cuma, "Fazlu'l-Cuma" babı, 17 ve 18. hadisler

[98]- Bakara, 185

[99]- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.87, 89, 96, 110, 128, 139, 145 ve 150; Müsned-i Teyalisî, hadis: 96 ve 155.

[100]-Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.89 ve 96.

[101]-Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s.246.

[102]- Sire-i İbn Hişâm (Mısır baskısı), c.1, s.6, Tarih-i Taberî (Avrupa baskısı), c.1, 352, Tarih-i İbn Esîr (Avrupa baskısı), c.1, s.89, Tarih-i İbn Kesir, c.1, s.193, Mu'cemu'l-Buldân, "hicr" Maddesi.

[103]-İbn Sa'dın Tabakât'ı, c.1, s.25 (Avrupa baskısı); İbn Sa'd'ın kitabındaki üç rivayeti özetleyerek naklettik.

[104]- el-İktifâ Fi Meğazi'l-Mustafa ves-Selâsetü'l-Hulefâ, Henry Mase tashihi, Cezayir- Cevl Kıryunol baskısı, Cezair, 1931 m., s.119. Kelâî, Ebu Rabiî' Süleyman b. Musa b. Salim el-Himyerî, 565 hicrî kamerî yılında dünyaya gelmiş ve 634 yılında ölmüştür.

[105]- İbn Cübeyr, Muhammed b. Ahmed b. Cübeyr-i Kenanî Endulusî, 540 veya 539 rebiyülevvelinin onunda cuma akşamı dünyaya gelmiş ve 616 yılının şaban ayının 27 veya 29'unda salı akşamı İskenderiye'de vefat etmiştir. İbn Cübeyr, güçlü bir edebiyatçı ve şairdi. İyi davranışlı bir zat ve Endülüs'ün fıkıh ve hadis alimiydi. İbn Cübeyr, "Sefername" adlı kitabında iki yıl üç buçuk ay süren hac yolculuğunu genişçe kaleme almıştır. İbn Cübeyr'in bu yolculuğu 578 yılının şevval ayının 19'u pazartesi günü başlamış, 581 yılının muharrem ayının 22'sine kadar devam etmiştir. İbn Cübeyr bu yolculuğu boyunca Mısır, Arabistan, Irak, Suriye, Sakaliye vs. bölgelerini gezmiş, gördüğü şehirler ve konakladığı yerler hakkında bilgi vermiştir. Burada İbn Cübeyr'in Sefername'sinden kaydettiklerimizi Doktor Hüseyin Nassar'ın tahkikiyle (s.63) 1374 yılı Mısır baskısından aldık. İbn Cübeyr'in hayatı kitabının nsözünde geçer.

[106]- Furu-i Kâfi, Kitabu'l-Hac, "Haccu İbrahim ve İsmail (a.s) ve Benauhu-mael-Beyt..." babı, c.4, s.210, hadis: 14, Darü'l-Kütibi'l-İslâmîyye baskısı, Tahran 1391 kamerî; Men La Yahzuruhu'l-Fakih, Kitabu'l-Hacc, "İlelu'l-Hacc" babı, c.2, s.125-126, hadis: 13, Darü'l-Kütübi'l-İslâmîyye baskısı, 1390 ve "Nu-ketun Fi Hacci'l-Enbiya-i ve'l-Murselin" babı, c.2, s.149, hadis: 8; el-Vâfi, Ki-tabu'l-Hacc, "Haccu İbrahim ve İsmail (a.s)" babı, c.8, s.28; Biharu'l-Envar, Ki-tabu'n-Nübüvve, "Ehvalu Evlad-i İbrahim (a.s) ve Ezvacihi ve Binaü'l-Beyt" babı, c.5, s.143, hadis: 41 ve c.5, s.144, hadis: 54.

[107]- Furu-i Kâfi, Kitabu'l-Hacc, "Haccu İbrahim" babı, c.4, s.210, hadis: 15; Biharu'l-Envar, Saduk'tan naklen, Kitab'un-Nübüvve, "Ahvalu Evlad-i İbrahim" babı, c.5, s.142, hadis: 40 ve "Ahbaru Evlad-ı İbrahim" babı, c.5, s.144, hadis: 5; el-Vâfî, Kitabu'l-Hacc, "Haccu İbrahim" babı, c.8, s.28.

[108]- Furu-i Kâfi, Kitabu'l-Hacc, "Haccu İbrahim" babı, c.4, s.210, hadis: 16; el-Vâfi, Kitabu'l-Hacc, "Haccu İbrahim" babı, c.8, s.28; Biharu'l-Envar, c.5, s. 144, hadis: 56.

[109]-Muhtasaru Kitabi'l-Buldan, Ebubekr Ahmed b. Fakih el-Hemdanî, Leiden Biril baskısı, 1302 kamerî, s.17.

[110]-Bakara, 125

[111]-Kehf, 21

[112]- Ahzâb, 21

[113]-Sahih-i Müslim, 2, 636, "Cenâiz" kitabı, 6. bab.

[114]- Sahih-i Buhârî, "Cenâiz" kitabı, "Kavlu'n-Nebi İnna Bike Le-Mah-zunûn" bâbı, c.1, s.158 ve Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fezâil, "Rahmetuhu Bi's-Sibyan ve'lİyâl, c.62 ve Sünen-i İbn Mâce, Kitabu'l-Cenâiz, "Mâ Câe Fi'n-Na-zari İle'l-Meyyit" babı, c.1, s.473, 1475. hadis ve Tabakât-ı İbn Sa'd, c.1, böl: 1, s.88 ve Müsned-i Ahmed c.3, s.193.

[115]- Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Cenâiz, "Kavlu'n-Nebi Yuezzebu'l-Meyyit Bi Ba'zi Bukai Ehlihi Aleyh..." bâbı, ve Kitabu'l-Merzâ, "İyadetu's-Sübyan" bâbı c.4, s.3, Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Canâiz, "el-Bukau Ale'l-Meyyit" bâbı, s.636, hadis: 11 ve Sünen-i Ebî Davud, Kitabu'l-Cenaiz, "el-Bukau Ale'l-Meyyit" babı, c.3, s.193,

hadis: 3125 ve Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, "el-Emru Bi'l-İhtisa-bi Ve's-Sabr, c.1, s.246; Müsned-i Ahmed, c.2, s.306 ve c.3, s.83, 88, 89.

[116]- İbn Sa'd'in Tabakât'ında Hz. Hamza'nın Hayatı, Dar-ı Sadır, Beyrut baskısı. 1377, c.3, s.11. Daha geniş şekilde: Vâkıdî'nin Meğazi'si, c.1, s.315-317 ve İmtau'l-Esma, c.1, s.163 ve Müsned-i Ahmed, c.2, s.40 ve Tarih-i Taberî. Ayrıca İbn Abdulbir'in el-İstiab'ında ve İbn Esîr'in Usdu'l-Gabe'sinde aynı konu, Hz. Hamza'nın biyografisi kısmında özetle geçer.

[117]- Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, "Ziyaretu Kabri'l-Müşrik" babı, c.1, s.267; Sünen-i Ebî Davud, Kitabu'l-Cenâiz, "Ziyaretu'l-Kubur" babı, c.3, s.218, hadis: 3234 ve Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenâiz, "Ma Câe Fî Ziyareti Ku-buri'l- Müşrikîn" babı, c.1, s.501, hadis: 1572.

[118]- Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenâiz, "Ma Câe Fi't-Taâm Yub'es İlâ Ehli'l-Meyyit" babı, c.1, s.514, hadis: 1610 ve 1611 ve Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Cenâiz, "Ma Câe Fi't-Taâm Yusneu Li-Ehli'l-Meyyit" babı, c.4, s.219'da bu hadisin hasen ve sahih olduğu kayıtlıdır. Yine Sünen-i Ebî Davud, Kitabu'l-Ce-nâiz, "Sun'atu't-Taâm Li-Ehli'l-Meyyit" babı, c.3, s.195, hadis: 3132 ve Müs-ned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.205 ve c.6, s.370.

[119]- Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Cenâiz, "Hidadu'lMer'eti Alâ Gayri Zevciha" babı, c.1, s.154 ve Talâk Kitabı, "Teheddu'l-Müteveffa Anha Zevcuha Erbatate Eşhurin ve Arşen" babı, c.3, s.189 ve 68. bab ("el-Kuhlu Li'l-Hadde" babı) ve "el-Kıstu Li'l-Hâdde İnde't-Tuhr" babı ve "Telebbusu'l-Hadde Siyabe'l-Asb" babı ve "Velleziyne Yeteveffevne minkum ve Yezerûne Ezvacen" babı, c.3, s.189, 190

ve Sahih-i Müslim, Talâk Kitabı, "Vücubi'l-İhdad Fî İddeti'l-Vefat ve Tahrimuhu Fî Gayri Zalike İllâ Selasete Eyyam" babı, s.1124-1128 hadis: 1486, 1487, 1490, 1491 ve Sünen-i Ebî Davud, Talâk Kitabı, "Hidadu'l-Müteveffa Anha Zevcuha" babı, c.2, s.290, hadis: 2299 ve "Fî-Ma Tectenibu-hul'-Mu'tedde Fî İddetiha" babı, c.2, s.291, hadis: 2302 ve Sünen-i Tirmizî, Talâk ve Liân Kitabı, "Ma Câe Fî İddeti'l-Müteveffa Anha Zevcuha" babı, c.5, s.171, 174 ve Süneni Nesâî, Talâk Kitabı, "İddetu'l-Müteveffa Anha Zevcuha", "el-İhdad", Sukutu'l-İhdad Ani'l Kitabiyyeti'l-Müteveffa Anha Zevcuha", Ter-ku'z-Ziyneti Li'l-Haddeti'l-Müslime Dûne'l-Yahudiyyeti ve'n-Nasraniyye", "Ma Tectenibu'l-Hâddetu Mine's-Siyabi'l- Musabbeğa" ve "el-Hızabu Li'l-Mer'eti" bapları ve Sünen-i İbn Mâce, Talâk itabı,

"Hel Tehuddu'l-Mer'etu Alâ Gayri Zevcihâ" babı, c.1, s.374, ha dis: 2087 ve 2087 ve Sünen-i Daremî, Talâk Kitabı, "İhdadu'l-Mer'eti Ale'z-Zevc, c.2, s.167 ve el-Muvatta, İbn Malik, Talâk Kitabı, hadis: 101, 105 ve İbn Sa'd'in Tabakât'ı, c.4, 1. bölüm, s.27, 28 ve c.8, s.70 ve Müsned-i Ahmed, c.5, s.8, c.6, s.37, 184, 249, 281, 286, 287, 324, 325, 326, 369, 408, 462 ve Müsned-i Tayâlesî, s.1587, 1589, 1591.

[120]- Sahih-i Buhârî, "Peygamber'in Ashabının Faziletleri" kitabı, "Halid b. Velid'in Menkıbesi" babı, c.2, s.204

[121]- İbn Asâkir Tarihi, hadis: 630-631 ve Mecmau'z-Zevâid, c.9, s.179 ve Maktel-i Harezmî, c.1, s.159 ve s.162'de farklı deyişle; Tarih-iİbn Asâkir, c.6, s.230 ve c.8, s.199 ve el-Emali, Şecerî, s.188 ve el-Fusulu'l-Mühimme, İbn Sabbağ el-Mâlikî, s.145 ve er-Ravzu'n-Nezîr, c.1, s.89 ve es-Savâik, s.115 ve bir başka baskısında da, s.190 ve Kenzü'l-Ummâl, eski baskı, c.6, s.223 ve el-Hasâisu'l-Kübrâ, c.2, s.125. Ehlibeyt kaynaklarından ise: Musiru'l-Ahzân, s.8; el-Luhuf, İbn Tavus, s.6 ve 7.

[122]-İbn Asâkir Tarihi, hadis: 629; Mecmau'z-Zevâid, c.9, s.188; Kenzü'l-Ummâl, c.13, s.112; İbn Kesir Tarihi, c.8, s.199. Ehlibyet kaynaklarından ise: el-Emâlî, Şeyh Tusî, c.1, s.323, Musiru'l-Ahzan, s.7-10 (ki bunun sonunda çok önemli bilgiler de verilmektedir) ve el-Luhuf, s.7- 9.

[123]- Tabakât, İbn Sa'd, hadis: 269 ve İbn Asâkir Tarihi, İmâm Hüseyin'in (a.s) hayatı, hadis: 627 ve Maktel-i Harezmî, c.1, s.159 ve Mecmau'z-Zevâîd, c.9, s.187- 8 ve Kenzü'l-Ummâl, c.13, s.108 ve eski baskısında, c.6, s.223 ve es-Savâiku'l-Muhrika, İbn Hacer, s.115 ve diğer bir baskıda, s.119; Hasâis, Su-yutî, c.2, s.125 ve Cevahiru'l-Kelam, Karaoğlu, s.117. Ve Ehlibeyt mektebi kaynaklarından ise: Şeyh Tusî'nin el-Emâli'sinde, c.2, s.325 ve Şecerî'nin E-mâli'sinde,

s.177'de tafsilatlı şekilde geçmektedir.

[124]- Hâkim, Müstedrek'üs-Sahihayn, c.4, s.398 ve Taberânî'nin Mu'cemu'l- Kebir'i, hadis: 55 ve Tarih-i İbn Asâkir, hadis: 619 ve 621 ve İbn Sa'd'in Tabakât'ında Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) Şerhihâli kısmında, hadis: 267 ve Zehebî'nin İslâm Tarihi, c.3, s.11 ve Siyeru'n-Nubelâ, c.3, s.194 ve 195 ve Maktel-i Hârezmî, c.1, s.158, 159'da özetle ve Zahairu'l-Ukbâ, Muhibbuddin Taberî, s.148, 149 ve Tarih-i İbn Kesir, c.6, s.230 ve Kenzü'l-Ummâl, Mattaki-i Hindî,

c.16, s.266.

[125]- Müsned-i Ahmed, c.3, s.242, 265 ve Tarih-i İbn Asâkir, hadis: 615 ve 617 ve Taberânî'nin Mu'cem'i, hadis: 47; Harezmi'nin Maktel'i, c.1, s.160-162; Zehebî'nin İslâm Tarihi, c.3, s.10; Siyeru'n-Nubelâ, c.3, s.194; Zehairu'l-Ukbâ, s.146, 147; Mecmau'z-Zevâid, c.9, s.187 ve s.190'da "hasen" olarak adlandırılan bir başka senetle geçer. Tarih-i İbn Kesir, c.6, s.229'da da şöyle geçer: "Biz,
 

EBU ZER GAFFARÝ

New member
Katılım
24 May 2007
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
41
Kaynaklar-2

Kaynaklar-2



Hüseyin'in Kerbelâ'da öldürüleceğini duymuştuk." Yine Kenzü'l-Ummal, c.16, s.266; es-Savâik, s.115; Ebu Nuaym'in ed-Delail'i, c.3, s.202; el-Mevahibu'l-Ludeniyye, Kastalanî, c.2, s.195; Süyutî'nin Hasâis'i, c.2, s.25. Ehlibeyt okulu kaynaklarından ise: Şeyh Tusî'nin (öl. 460 hk.) Emâli'si, Nu'man baskısı, Necef, 1384 hicrî kamerî, c.1, s.221. (Burada "meleklerin büyüklerinden biri" şeklinde geçiyor.)

[126]- Sahih-i Müslim, 2, 639, Kitabu'l-Cenâiz, "el-Meyyit Yuazzebu Bi-Bukai Ehlihi Aleyh" bâbı; Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, "Ölüye Ağlamak Nehyedil-miş Midir?" bâbı.

[127]- Sahih-i Müslim, c.2, s.639 ve Sahih-i Tirmizî, c.4, s.222, Kitabu'l-Ce-nâiz, bâb: 24 ve Sünen-i İbn Mâce, c.1, s.508, Kitabu'l-Cenâiz, "el-Meyyit Yu-azzebu Bi-Bukai Ehlihi Aleyh" bâbı.

[128]- Sahih-i Müslim, c.2, s.639 ve Sünen-i Nesâî, c.4, s.18.

[129]- Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, bab: 9, hadis: 22 ve 23; Sahih-i Bu-hârî, Kitabu'l-Cenâiz, "Kavlu'n-Nebiyy: el-Meyyit Yuazzebu Bi-Bukai Ehlihi Aleyh" babı, c.1, s.155 ve 156; Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, "Ölen İçin Ağlamanın Nehyi..." babı, c.4, s.18.

[130]- Nevevî'nin Şerh-i Sahih-i Müslim'i, Kitabu'l-Cenâiz, c.6, s.228, "el-Meyyit Yuazzebu Bi-Bukai Ehlihi Aleyh" babı.

[131]- age.

[132]- Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, "er-Ruhsa Fi'l-Bukai Ale'l-Meyyit" bâbı, c.2, s.19; Müsned-i Ahmed, c.2, s.110, 283, 333, 408 ve 444; Sünen-i İbn Mâce, Kitabu'l-Cenâiz, "Ma Câe Fi'l-Bukai Ale'l-Meyyit" bâbı, c.1, s.505, hadis: 1587.

[133]- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s.283, 408 ve aynı anlama yakın olarak, s.333'te de geçmektedir.

[134]- Cin: 28

[135]- el-Usulu's-Selâsetu ve Edilletu'l-Kahire, Medenî Basım Evi, 1380 hk., s.4. Yine bk. aynı basım evinde basılan ed-Dinu ve Şurûtuhâ Risâlesi. Onlar Allah'-tan başkasından istemenin câiz olmayışına, "De ki: Onun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi çağırın, onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler." (İsrâ, 56) ayeti ve benzeri diğer bazı ayetleri de delil olarak öne sürerler.

[136]- el-Usulu's-Selasetu ve Edilletuha, s.5 ve 8.

[137]- Ankebût, 65. el-Usulu's-Selasetu ve Edilletuha, s.46.

[138]- ed-Dinu ve Şurûtu's-Salât, s.8.

[139]- Yûsuf: 67

[140]- Burada iki ekolün bütün delillerini sıralamak istemiyor, aksine sadece onlardan bir örnek getirmek istiyoruz.

[141]- En'âm: 114. Sıffin Savaşı'nı Tarih-i Taberî, İbn Esîr ve İbn Kesir kitaplarında, Hâricîleri ise aynı kitaplarda ve diğer kaynaklarda okuyabilirsiniz.

[142]- Olay şöyle vuku bulmuştur: Hz. Ali (a.s) Yemen'den bir miktar altın getirerek Resulullah'a (s.a.a) verdi. Resulullah (s.a.a) altınların hepsini gönüllerini yumuşatmak için kâfirlerden dördüne verdi. Hz. Peygamber'in bu hareketine kızan ensar ve muhacirlerden bazıları, "Paraları kâfirlerin liderlerine verip bizleri görmezlikten geliyor." diye itiraz ettiler. Resulullah'ın (s.a.a), "Ben bu şekilde onların gönlünü İslâm'a meyillendiriyorum." buyurması üzerine başını tıraş etmiş, gözleri çukurda olan birisi ayağa kalkarak, "Ya Muhammed! Allah'tan kork!" dedi. Resulullah (s.a.a), "Ben Allah'a itaat etmezsem, kim O'na itaat eder? Yüce Allah beni bütün dünya halkının en emini bilirken, siz beni emin bilmez misiniz?!" buyurdu. O adam çıkıp gidince Hz Peygamber, "Bu adamın soyundan öyle kimseler dünyaya gelecek ki Kur'ân okuyacaklar; ama okudukları boğazlarından aşağı gitmeyecek (ne dediğini anlamayacaklar). Okun yaydan çıkması gibi İslâm dininden çıkacaklar! Müslümanlarıöldürecekler..." buyurdu. Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tevhid, "Kavlullah-i Teâlâ, 'Te'rucu'l-Melaike-tu..." babı, c.4, s.188; Sahih-i Müslim, Zekât Kitabı, "Zikru'l-Havarici ve Sıfâ-tihim" babı, s.741, hadis: 143.

[143]- Sahih-i Müslim, Zekât Kitabı, "Zikru'l-Havârici ve Sıfatihim" babı, hadis: 143, 144, 145, 146.

[144]-Mâide, 42

[145]- Nisâ, 35

[146]- Mâide: 18

[147]- İsrâ: 111, Furkan: 2

[148]- Nisâ: 3, 24, 25, 36

[149]- Âl-i İmrân: 26

[150]- En'âm: 102

[151]- Fâtır: 3

[152]- A'râf: 54

[153] - Müminûn: 80

[154]- Şûrâ: 9

[155]- Mâide: 110

[156]- Âl-i İmrân: 49

[157]- Zümer: 43-44

[158]- Secde:4

[159]- En’am:57

[160]- En’am:70

[161]- Yusun:3

[162]- Bakara:255

[163]- Tahâ: 109

[164]-Sebe’:23

[165]- Meryem: 87

[166]- Enbiya: 28

[167]- Tevbe:116

[168]- Bakara:107

[169]- Kehf:102

[170]- Maide:55

[171]- Nahl:28

[172]-Nahl:32

[173]-Secde:11

[174]-Zümer:42

[175]- Bu istidlal Şeyh Saduk'un "Tevhid" kitabında, "İkiliğe Tapanlara ve Zındıklara Reddiye" babında, s.241'de Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) buyruklarından alınmıştır.

[176]- Bu hadisin kaynakları için bk. "Resulullah'tan (s.a.a) Şefâatçi Olmasını İstemek" babı

[177]- Mâide: 35

[178]- İsrâ: 57

[179]- Sâd:75-76

[180]- Hicr:33

[181]- Hûd:27

[182]- Mü’minin:24

[183]- İbrahim:10

[184]- Mü’minin:33

[185]- İbrâhîm: 11

[186]- İbn Hacer, el-İsâbe adlı kitabında Zulhuveysara'yı şöyle tanıtır: Zulhuveysara-i Temimî'nin ismi Harkus b. Zuheyr'dir. O, Hâricîliğin temelini atan kimsedir. O, ganimetler bölüştürülürken Resulullah'a (s.a.a) itiraz ederek, "Ya Resulallah, adaleti gözet!" dedi. Resulullah (s.a.a) bunun üzerine ona, "Yazıklar olsun sana, ben adaleti gözetmezsem, kim gözetir?" buyurdu ve onun hakkında, "Bu adamın öyle arkadaşları olacak ki siz kendi namaz ve oruçlarınızı onla rın namaz ve oruçları karşısında değersiz göreceksiniz. Onlar, okun yaydan çıkması gibi dinden çıkacaklar." buyurdu. Zulhuveysara'nın hayatı Usdu'l-Gabe'de kaydedilmiş, Resulullah'ın (s.a.a) onun hakkındaki sözlerinin tafsilatı, Hâricîler ve Emirü'l-Müminin Ali'yle (a.s) savaşları Sahih-i Müslim'de "Zikru'l-Hevaric", "et-Tehrid-u Ala Katli'l-Ha-varic" ve "el-Havaricu Şerru'l-Halk ve'l-Halîka" bablarında kaydedilmiştir.

[187]- Hz. Davud'un (a.s) hayatıyla ilgili hadisler Tarih-i Taberî ve diğer kaynaklarda kaydedilmiştir.

[188]- Ben bundan çok daha önce Mısır, Hicaz, Suriye, Lübnan, Hindistan, Pakistan, Irak ve benzeri yerlerde, İslâmî üniversitelerdeki ilmî toplantılarda veya bilginlerle özel görüşmelerimizde, Resulullah'ın (s.a.a) sünneti üzerinde, karşılaştırmalı ilmî çalışma ve araştırmalar yapmanın zaruretini İslâm bilginlerine, yazarlara ve düşünürlere defalarca açıklamaya çalıştım. Ben -Allah'ın yardımıyla-

ömrümün elli küsur yılını bu gibi incelemelerle geçirdim. Bu çalışmalarım sırasında, Resulullah'ın eşleri, Ehlibeyt'i ve ashabı arasında Hz. Peygamber'in sünnet ve sireti hakkında en çok hadisin Ümmü'l-Müminin Âi-şe'den nakledildiğini ve hem Müslüman araştırmacıların, hem de gayri Müslim oryantalistlerin, Resulullah'ın sünnet ve siretiyle ilgili konuları bu kanaldan naklettiklerini gördüm.

Ümmü'l-Müminin Âişe'nin Resulullah'tan (s.a.a) nakletmiş olduğu bütün hadisleri ilmî ve karşılaştırmalı bir metotla ciddi bir incelemeye tâbi tutmadan, Allah Resulü'nün sünnet ve sireti hakkında sağlıklı bir çalışma ortaya koymanın imkânsız olduğunu görünce, bu kanaldan nakledilen hadislerin tümünü incelemeye

karar verdim. Yıllar süren bu çalışmanın birinci cildini "Ahadîsu Ümmi'l-Müminin Âişe" (Ümmü'l-Müminin Âişe'-nin Hadisleri) adıyla yayınladım; ikinci cildi ise henüz yayınlanmadı. Ben bu çalışmalarım sırasında Resulullah'ın sünneti ve hayatı, yine İslâm-'ın ilk asrının olayları hakkındaki haber ve rivayetler arasında akıl almaz çelişkilerle karşılaşınca, araştırmalarımı derinleştirerek daha da genişletmeye karar verdim. İnanılması güç ama; gerçek olan korkunç sonuçlara ulaştım. Meselâ isimleri kaynaklarda geçen; ama asla dünyaya gelmemiş ve yaşamamış onlarca uydurma sahabî ve râvî keşfettim ve bunların bir bölümünü geniş bir şekilde delilleri ve kaynaklarıyla birlikte "Hamsune ve Mietu Sahabîyy'in Muhtalak" (Yüze Elli Uydurma Sahabî) adı altında yayınlamak zorunda kaldım. Bu incelemelerime bu ismi seçmemdeki amacım, İslâm'ın ilk asrındaki olaylarla ilgili rivayetler hakkında ne denli korkunç yalanlar uydurulduğunu en çıplak şekliyle âlimlerin gözleri önüne sermekti. Bu çalışmanın da iki cildi basılmış durumda. Bu çalışmada doksan üç uydurma sahabînin ve yetmiş küsür uydurma râvînin biyografilerini ve fetihlerle, Ridde Savaşlarıyla ve diğer birçok konuyla ilgili onlara isnâd edilen uydurma rivayetleri ortaya koydum.

Daha sonra bu araştırmama bir mukaddime özelliğini taşıyan iki ciltlik "Abdullah b. Saba Masalı" kitabını yazdım; bu kitabın üçüncü cildiyle "Yüz Elli Uydurma Sahabî" kitabının üçüncü cildi daha basılmadı. Bu yolda maruz kaldığım acımasız tepkileri ve iftiraları da sadece yüce Allah'a şikâyet ediyorum. [Elbette kitabın Türkçe çevirisinin yayınlandığı 2005 tarihinde kitabın diğer ciltleri de basılmıştır. Yay.

[189]- Tevbe:110

[190]- Hamdolsun, muhterem müellifimizin bu konudaki geniş ve derin araştırmalarının ürünü olan kitap, iki cilt hâlinde Arapça olarak yayınlanmış bulunmaktadır. (Müt.)

[191]- Yûsuf: 108

[192]- Burada hâkim güçlerin ekolünü son Osmanlı halifesiyle ve Ehlibeyt Ekolü'nü ise On İki İmam'la sınırlandırdık. Çünkü Hilâfet Ekolü Resulullah'tan sonra halifelerin hükümetinin meşru olduğuna inanır ve onları Hz. Resu-lullah'ın (s.a.a) halifeleri olarak görürler. Ehlibeyt Ekolü ise On İki İmam'ın hükümete geçmeye daha lâyık olduğuna, onların bu konuda haklı olduklarına inanır ve onları Hz. Resulullah'ın (s.a.a) vasileri olarak görürler. İşte bu yüzden biz birinci ekole "Hilâfet Ekolü", ikinci ekole ise "Ehlibeyt Ekolü" ismini verdik.

[193]- Tehzibu'l-Lügat, Ezherî, Kahire basımı, 1384 hk., c.15, s.91.

[194]-bk. Nihayetu'l-Lugat, İbn Esîr, "cehd" maddesinde.

[195]-Mukaddime-i Sünen-i Daremî, "Fazlu'l-İlim ve'l-Âlim" babı, c.1, s.100,

hadis: 32.

[196]-Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İ'tikaf, "el-İçtihad Fî'l-Aşri'l-Evahiri Min Şehri Remazan" babı, hadis: 1175.

[197]- el-İsâbe, c.1, s.10. Hilâfet mezhebi mensuplarının bu görüşünü Şehid-i Sâni de aynı dille aktarmakta ve ed-Diraye adlı eserinin 4. babında sahabîyi şöyle tanımlamaktadır: "Mümin ve Müslüman olarak Hz. Resulullah'ı (s.a.a) görmüş ve İslâm üzere ölümüş olan herkes sahabîdir!"

[198]- el-İsâbe, c.1, s.13-16.

[199]- bk. Müfredat-ı Râğıb ve Lisânü'l-Arab, "Sahabe" kelimesi.

[200]- el-İsâbe, c.1, s.13.

[201]- Taberî Tarihi, Avrupa baskısı, c.1, s.2151.

[202]- Taberî Tarihi, Avrupa baskısı, c.1, s.2457-2458.

[203]- Seyf b. Ömer Temimî'nin biyografisi için bk. Abdullah b. Saba Masalı'nın birinci cildine.

[204]- Abdullah b. Saba Masalı, Beyrut basımı, c.1, s.117. Ayrıca, yazarın henüz basılmamış "Uydurma Râvîler" eserine de bakılabilir.

[205]- el-Ağanî, Sasî basımı, c.14, s.158.

[206] - Kuzâa kabilesi: Hiydan, Behra, Belî, Cüheyne vb. kabilelerini kapsayan büyük bir kabileydi. İbn Hazm'ın "Cemheretu Ensâbi'l-Arap" kitabının 440 ve 460. sayfalarında etraflıca anlatılır. Kuzâa kabilelerinin merkezi önce Şahar, sonra Necrân, sonra da Şam olmuştur. Bu kabilelerin yerleşim bölgesi Şam'la Hicaz'dan Irak'a varan çok geniş bir alanı kapsıyordu. bk. Mucemu Ka-bâili'l-

Arap, Kuzâa kelimesi, c.3, s.957

[207] - el-Ağânî, c.14, s.157. İbn Hazm da bu mevzuyu özet olarak Cemhere'nin 284. sayfasında anlatmıştır.

[208] - Huran; Dimeşk eyaletine bağlı çok geniş bir bölgenin adıdır. bk. Mu'-cemü'l-Büldân, c.2, s.358.

[209]- el-Ağanî, c.15, s.56.

[210]- el-İsâbe, c.2, s.489-496. Alkame'yle amcaoğlu Âmir arasında bir hâdise vuku buluyor ve birbirlerine çirkin sözler sarf ediyorlar. Biz burada onları aktarmatan utanıyoruz. Alkame'nin Roma İmparatoru'na alınmasının nedeni de, bu macera olsa gerektir. bk. İsfahânî'nin el-Ağânî isimli eseri, c.15, s.50-55 ve İbn Hazm'in Cemhere'si, s.284.

[211] - Ebu Muhammed Abdurrahman b. Ebu Hâtem Râzî'nin (doğ: hk. 327) tanınmış eseri Takdimetu'l-Marifeti Li-Kitab'il Cerhi ve't-Ta'dil, hk. 1371'de Haydarabad'da basılmıştır. Biz de bunları, mezkur kitabın 7-9. sayfasından aktardık.

[212] - Bakara: 143

[213]- Ehlibeyt mezhebine mensup Şîa'ya göre, bu ayetteki "mümin"den maksat, rastgele her sahabe değil, sahabenin mümin ve takvalı olanları ve bu iman ve takvalarını sonuna kadar koruyabilenleridir.

[214]- İlerideki konularımız arasında göreceğiz ki, Hilâfet Ekolü'nde hicretin 1.yy'ının sonlarına kadar Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinin yayılması, bilhassa hadislerin yazılması ve yazılı olarak saklanması veya yayılması yasaklanmıştı.

[215]- el-Cerhu ve't-Tadil, s.7-9.

[216] - Ebu Ömer Yusuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdulbirr en-Nemurî el-Kurtubî el-Mâlikî'nin (hk. 368-463) torunlarından olup, tanınmış eser "el-İstiâb Fî Esmâi'l-Ashab"ın yazarıdır.

[217] - Usdu'l-Gabe Fî Mârifeti's-Sahabe, İbn Esîr olarak bilinen Ebu'l-Hasan İzzuddin Ali b. Muhammed b. Abdülkerim el-Cezerî, c.1, s.3.

[218]- el-İsâbe Fî Temyizi's-Sahabe, İbn Hacer olarak bilinen Şahabuddin Ahmed b. Ali b. Muhammed el-Kenanî el-Askalanî eş-Şafiî, c.1, s.17-22.

[219] - Tanınmış imam ve fakih Ebu Zer'â'nın, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ashabı arasındaki münafık sahabeler hakkında neler düşündüğünü merak etmemek elde değil!

[220] - İbn Hacer'in el-İsâbe'si c.1, s.18. İbn Hacer, Ebu Zer'a'yı tanıtırken şöyle der: "11. sınıf güvenilir hadis râvîlerinden ve hafız imamlarındandır. H. 264. yılda vefat etti; Müslim, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce gibi sihah sahipleri ondan riva yetlerde bulunmuşlardır." Biyografisi için bk. Takribu't-Tehzib, c.2, s.536, hadis: 1479.

[221]- Fetih,18.

[222]- Şecere veya Rıdvan Biati olarak bilinen bu hâdise için bk. Vâkıdî'nin Megâzî'si, s.604 ve İmtau'l-Esma, Makrîzî, s.291.

[223] - Tevbe, 101.

[224] - Ayşe'nin rivayetine göre onun kendisini temize çıkaran, başkalarının rivayetine göreyse Mariye'nin iffetini vurgulayan İfk hâdisesi Nûr Suresi'nin 11-17 ayetlerinde geçer. Nitekim kitabımızın ikinci cildinde bu konu hakkında bilgivereceğiz.

[225] - Cum'a: 11.

[226] - Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i, c.5, s.390 ve 453 ve Sahih-i Müslim, "Sıfatu'l-Münâfıkun" bâbı, c.8, s.122-123 ve Mecmau'z-Zevâid, c.1, s.110 ve c.6, s.195; Vâkıdî'nin Meğazî'si, c.3, s.1042 ve Makrizî'nin İmtâu'l-Esmas'sı, s.477 ve ed-Dürrü'l-Mensûr, Suyutî, c.3, s.258-9, Tevbe Suresi, 74. ayetin tefsiri hakkında

[227] - Ehlibeyt mezhebi mensupları bu komplonun Veda Haccı dönüşünde ve Gadir-i Hum hâdisesi nedeniyle Cuhfe yakınlarında gerçekleştiğine inanırlar. bk. Biharu'l-Envâr, c.28, s.97.

[228]- Ahzâb: 30-32

[229]- Tahrîm: 10-12

[230] - Sahih-i Buhârî, Mâide Suresi tefsirinde, "Ve Kuntu Aleyhim Şehiden Ma Dumtu Fîhim..." babında ve Kitabu'l-Enbiya "Ve't-tehazallahu İbrahime Halilen" babında ve Sahih-i Tirmizî, "Sıfatu'l-Kıyamet" bapları ve "Ma Câe Fî Şa'ni'l-Haşr" ile Tâhâ Suresi Tefsiri babında.

[231] - Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Rıkâk, "el-Havz" babı, c.4, s.95 ve Kitabu'l-Fi-ten, "Ma Câe Fî Kavlillah-i Tealâ: Vettekû Fitneten Lâ Tusibenne..." (Enfâl: 28) babı ve Sünen-i İbn Mâce, Kitabu'l-Menâsık, "Hutbetu Yevmi'n-Nahr" babı, hadis: 5830 ve Müsned-i Ahmed, c.1, s.453 ve c.3, s.28 ve c.5, s.48.

[232] - Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fezâil, "İsbâtu Havz-ı Nebiyyina" babı, c.4, s. 1800, hadis: 40.

[233] - Hâkim'in Müstedrek'i, c.3, s.483 ve Mâliki'nin el-Fusulu'l-Mühimme'si ve İbn Mağazilî Şâfiî'nin (öl. 483 hk.) Menâkıb'ı, c.3, s.7 ve Şeblencî'nin Nu-ru'l-Ebsar'ı, s.69'da geçen rivayetlerde de belirtildiği üzere Hz. Ali (s.a) 30. Fil senesinin receb ayının 13'ünde Kâbe'nin içinde dünyaya gelmiştir. H. 35. yılda muhacirler ile ensar, ona halife olarak biat ettiler. H. 40. yılın ramazanının 19. gecesi Kûfe Camii'nde namaz kılarken, Hâricî taifesi mensuplarından İbn Mülcem-i Muradî'nin zehirli bir kılıçla yaptığı suikaste uğradı ve iki gün sonra, ramazanın 21. günü dâr-ı bekâ'ya göçtü. Ehlisünnet'in sahih kitaplarında Hz. Ali'den (s.a) rivayet edilen hadislerin sayısı 536'dır. Biyografisi için bk. el-İstiâb, Usdu'l-Gabe, c.5, s.276. Hz. Resulullah'a (s.a.a) karşı münafıkça davrananların kimler olduğu hususunda Hz. Ali'nin (s.a) rivayetleri için bk. Sahih-i Müslim, "ed-Delilu Alâ Enne Hubbe'l-Ensarî ve Aliyyin Mine'l-İman ve Buğzehum Min Alâmati'n-Ni-fak" babı, c.1, s.61 ve Sahih-i Tirmizî, "Menâkıbu Ali" babı, c.12, s.177 ve Sünen-i İbn Mâce, Mukaddimesinin 11. babı ve Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-İman ve Şeraiuhu, "Alâmetü'l-Mümin" ve Alâmetü'l-Münafık" bapları, c.2, s.271 ve Ha-sâis-i Nesâî, s.38 ve Müsned-i Ahmed, c.1, s.84, 95, 128 ve Tarih-i Bağdad, c.2, s.255 ve c.8, s.417 ve c.16, s.426 ve Hilyetu'l-Evliya, Ebu Nuaym, c.4, s.185 (ki burada bütün râvîlerin ittifakıyla sahih kabul edilen bir hadis olduğu belirtiliyor) ve Tarihu'lİslâm, Zehebî, c.2, s.198 ve İbn Kesir Tarihi, c.7, s.354 ve el-İstiab, c.2, s.461 ve Usdu'l-Gabe, c.4, s.292 ve Kenzü'l-Ummâl, c.15, s.105 ve Riyazu'n-Nazira, c.2, s.284 ve el-Menâkıb, İbn Mağazilî, s.190, hadis: 255.

[234] - Ümmü Seleme olarak bilinen Hind, Ebu Umeyye b. Muğiyre el-Kurey-şî el-Muhzumî: Hz. Resulullah'la (s.a.a) evlenmeden önce Ebu Seleme b. Abdulesed Mahzumî'nin eşiydi; her ikisi de ilk Müslümanlardandı. Önce Habeşistan'a, sonra da Medine'ye hicret ettiler. Ebu Seleme Uhud Savaşı'nda aldığı yarayla hicretin 3. yılında vefat edince, Hz. Resulullah (s.a.a) çok çocuğu olan ve kocasının vefatıyla birlikte onların geçimini sağlamada ciddi bir sıkıntıya düşen Ümmü Seleme'nin geçimini sağlamayı kendi üzerine aldı. Ümmü Seleme, Hz. İmam Hüseyin'in (s.a) şahadetinden sonra H. 61. yılda vefat etti. Si-hah yazarları ondan 378 hadis rivayet etmişlerdir. Ümmü Seleme'yle Ebu Se-leme'nin biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe ve Cevamiu's-Sîre, s.276 ve Takribu't Tehzib, c.2, s.617. Münafıklar hakkında Ümmü Seleme'den rivayet olunan ha-dis için bk. Sünen-i Tirmizî c.13, s.168 ve Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.6, s. 292 ve elİstiâb, c.2, s.460 ve İbn Kesir Tarihi, c.7, s.354 ve Kenzü'l-Ummal, 1. baskı, c.6, s.292.

[235] - Abdullah b. Abbas; Abdulmuttalib'in torunlarından, Hz. Peygamber'in (s.a.a) amcası oğlu hicret sırasında üç yaşındaydı. H. 68'de Tâif'te öldü. Sihah yazarları ondan 1660 hadis rivayet etmiştir. Biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe, elİsâbe ve Cevamiu's-Siyre, s.276.

[236]- Ebu Zerr el-Gıfârî: Cündeb veya Büreyd onun adıdır. Cünade, Abdullah veya diğer adıyla es-Seken'in oğludur. İslâm'ı ilk kabul eden ve en son hicret edenlerdendir. Bedir'den sonraki savaşlara katıldı ve Halife Osman'ın emriyle sürüldüğü Rebeze çölünde h.32. yılda açlık ve hastalıktan öldü. Sihah yazarları ondan 281 hadis rivayet etmiştir. Biyografisi için bk. et-Takrib, c.2, s.420; Cevamiu's-Siyre, s.277 ve Abdullah b. Saba Masalı (Allâme Askerî).

[237] - Enes b. Mâlik b. Nazr el-Ensarî el-Hazrecî (Hazrec kabilesi ensarın-dan): Kendisi, on yıl Hz. Resulullah'a (s.a.a) hizmette bulunduğunu söyler. Gadir-i Hum olayına şahit olduğu hâlde bunu gizlediği ve şahadette bulunmaktan kaçındığı için Hz. Ali'nin (s.a) bedduasıyla sarığını taşacak şekilde abraş hastalığına yakalandığı A'lâku'n-Nefise, s.122'de yazılıdır. Bu hâdisenin ayrıntıları, İbn Ebi'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sında, c.4, s.388'de geçer. Hicrî 90. yılda Basra'da öldü. Hadis kaynaklarında ondan 2286 hadis rivayet edilmiştir. Biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe, et-Takrib, Cevamiu's-Siyre, s.276. Münafıklarla ilgili rivayeti için bk. Kenzü'l-Ummal, c.7, s.140.

[238] - Ebu Nüceyd İmrân b. Husayn el-Huzâî el-Kâ'bî: Hayber fethinde Müslüman oldu ve Hz. Resulullah'la (s.a.a) görüşme şerefine kavuştu. Kûfe'de kadılığa atandı ve h. 52'de Basra'da öldü. Sihah yazarları ondan 180 hadis rivayet etmişlerdir. Münafıklar hakkındaki rivayetleri için bk. Kenzü'l-Ummal c.7, s.140. Biyografisi için bk. Takrib c.2, s.72ve Cevamiu's-Siyre, s.277

[239] - Müstedreku's-Sahiheyn, c.3, s.129 ve Kenzü'l-Ummal, c.15, s.91.

[240] - Ebu Said el-Hudrî: Sâ'd b. Malik b. Sinan el-Hazrecî: Hendek ve diğer savaşlara katıldı, rivayetlere göre h. 63 veya 65 ya da 76'da Medine'de öldü. Sihah yazarları ondan 1170 hadis rivayet etmişlerdir. Biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe, c.2, s.289; et-Takrib, c.1, s.289; Cevâmiu's-Siyre, s.276. Münafıklarla ilgili hadisi için bk. Sahih-i Tirmizî, c.13, s.167 ve Ebu Nuaym'in Hilye'si, c.6, s.284.

[241] - Bağdad Tarihi, c.3, s.153'te İbn Abbas'ın, İbn Mesud'un yanında, "...ki bu, ekicilerin de hoşuna gider, onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir..." (Fetih, 29) ayetini okuduğu ve "Bu, Ali b. Ebu Talib'tir." dediği kayıtlıdır.

[242]- Cabir b. Abdullah b. Amr el-Ansarî es-Selemî: Baba oğul, her ikisi de sahabîydi. Cabir babasıyla birlikte Akabe Biati'ni idrak etti, 17 savaşta Hz. Resulullah'ın (s.a.a) safında müşriklerle savaştı, Sıffin Savaşı'nda Hz. Ali'nin (s.a) yanında yer aldı ve h. 70. yılda Medine'de vefat etti. Sihah yazarları ondan 1540 hadis rivayet etmişlerdir. Biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe, c.1, s.256, 257; et-Takrib, c.1, s.122; Cevamiu's-Siyre, s.276. Münafıklarla ilgili rivayetleri için bk. el-İstiâb, c.2, s.464 ve Riyazu'n-Nazira, c.2, s.284. Tarih-i Zehebî, c.2, s.198'te "...biz bu ümmetin münafıklarını ancak..." şekilde başlayarak geçer. Mecmau'z-Zevaid, c.9, s.133'te de, "Biz ensar grubu, münafıkları ancak..." şeklinde başlayarak geçer.

[243]- Sahih-i Tirmizî, c.13, s.165, "Menâkıbu Ali" babında; Sünen-i İbn Mâce'de "Ali'nin Faziletleri" babında, hadis: 116; Hasâis-i Nesâî, s.4 ve 30'da; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.84, 88, 118, 119, 152, 330 ve c.4, s.281, 368, 370, 372 ve c.5, s.307, 347, 350, 358, 361, 366, 419, 568; Müstedreku's-Sahiheyn, c.2, s.129 ve c.3, s.9; Riyazu'n-Nazira, c.2, s.222, 225; Tarih-i Bağdad, c.7, s. 377; c.8, s.290; c.12, s.343 ve daha birçok kaynakta geçmektedir.

[244]- Bu olayı özetle Tabakat, İbn Sa'd, Beyrut baskısı, c.2, s.190-192'den naklettik. Bu olayın devamını ve diğer kaynakları "Abdullah b. Saba Masalı" kitabımızın birinci bölümünde kaydettik.

[245] -Sahih-i Buharî, Kitabu'l-İlm, "Kitabetu'l-İlim" babı, c.1, s.22-23.

[246] -Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Cihad, "Cevaizu'l-Vefd" babı, c.2, s.120 ve Kitabu'l-Cizye, "İhracu'l-Yehud Min Cezireti'l-Arab" babı; Sahih-i Müslim, Ki-tabu'l-Vasiyyet, "Terku'l-Vasiyyet" babı ve diğer kaynaklar. Bu konunun kaynakları ve nasları, Abdullah b. Saba Masalı kitabında, Sakife olayının baş bölümünde, c.1, s.98-102'de geçer.

[247] -Sahih-i Buharî, Kitabu'l-İ'tisam Bi'l-Kitab-i ve's-Sünnet, "Kerahiyye-tu'l-Hilâf" babı ve Kitabu'l-Merza, "Kavlu'l-Meriz: Kûmû Annî" babı ve Kita-bu'l-Mağazî "Marazu'n-Nebi" babı; Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Vasiyyet, "Terku'l Vasiyyet" babının sonu ve Abdullah b. Saba Masalı kitabında, c.1, s.101'de zikredilen diğer kaynaklar.

[248] -Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.6, s.219 ve Abdullah b. Saba Masalı kitabında, c.1, s.102-103'te aktarılan diğer kaynaklar.

[249] - Tarih-i Taberî, Avrupa baskısı, c.1, s.1818.

[250] -Tarih-i Ebu'l-Fida, c.1, s.164.

[251] -Âl-i İmrân: 144. Tabakat, İbn Sa'd, c.2, böl. 2, s.57; Kenzü'l-Ummal, c.4, s.53, hadis: 1092; Tarih-i İbn Kesir, c.5, s.243; el-Gadir, el-Mevahibu'z-Zerkanî'den naklen, c.8, s.281; Sünen-i İbn Mâce, hadis: 627, Âl-i İmrân, 144. surenin tefsirinde.

[252] - Tabakat, İbn Sa'd, s.2, böl. 2, s.57; Tarih-i İbn Kesir, c.5, s.243; es-Siretu'l-Halebiyye, c.3, s.390-391; Kenzü'l-Ummal, c.4, s.53, hadis: 1092; et-Temhid, Baklanî, s.192-193.

[253]- Ensabu'l-Eşraf, Belazurî, c.1, s.567; Tabakat, İbn Sa'd, c.2, böl. 2, s.53; Kenzü'l-Ummal, c.4, s.53; Tarihu'l-Hamis, c.2, s.185; es-Siretu'l-Halebiyye, c.3, s.392.

[254]Tabakat, İbn Sa'd, c.2, böl. 2, s.54; Tarih-i Taberî, c.1, s.1817-1818; Tarih-i İbn Kesir, c.5, s.243; es-Siretu'l-Halebiyye, c.3, s.392; Sünen-i İbn Mâce,hadis: 1627.

[255] -Dediğimiz gibi bu ayeti daha önce Ümmü Mektum okuduğunda Ömer aldırış etmemişti. Başkalarının da konuşmalarının bir faydası olmamıştı. O gün Resulullah'ın (s.a.a) vefatından şüphe edilmesi, Ömer'e has bir özellikti. Tarihçilerden hiçbiri, Ömer'den başka herhangi birinin Resulullah'ın (s.a.a) ölümünden şüphe ettiğini kaydetmemiştir.

[256]- Tabakat, İbn Sa'd, c.2, k. 2, s.70; buna yakın olarak el-Bede-u ve't Tarih kitabı. Yine Kenzü'l-Ummal, c.4, s.54 ve 60. Bu kitapta şöyle geçer: "Resulullah'ın (s.a.a) teçhizini dört kişi üzerine aldı." Daha sonra yukarıda söylediklerimizi kaydeder. Yine Ikdu'l-Ferid, c.3, s.61; Zehebî Tarihi'nde de buna yakın bir tabir geçer, c.1, s.321, 324, 326.

[257]- Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Hudud, "Recmu'l-Hebla Mine'z-Zina" babı, c.4, s.120.

[258]- Bu rivayeti biz özetle Tarih-i Taberî'nin, "Resulullah'tan (s.a.a) Sonra Vuku Bulan Olaylar" bölümünden naklettik; Taberî'den başka diğer kaynaklara ise, dipnotta değindik. Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Abdullah b. Saba Masalı, 1. cilt.

[259]- Tarih-i Taberî, Hicretin 11. Yılında Vuku Bulan Olaylar, c.2, s.456 ve Avrupa baskısı, c.1, s.1838 -bunu Abdullah b. Abdurrahman b. Ebu Umre el-Ensarî yoluyla nakleder-. Yine bk. Tarih-i İbn Esîr, c.2, s.125; Tarihu'l-Hulefa, İbn Kuteybe, c.1, s.5; es-Sakife, Ebu Bekir Cevherî, ikinci cildinde; Şerh-u Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, "Ve Min Kelamin Lehu Fî Ma'ne'l-Ensar" hutbesinin şerhinde.

[260] - Useyd b. Huzeyr'in ismi İbn Hişâm'ın Sire'sinde, c.4, s.335'te geçer. O, Evs kabilesinden Semmak b. Atik b. Rafi' b. İmrau'l-Kays b. Zeyd b. Abdul-eşhel b. Hars b. Hazrec b. Amr b. Malik b. Evs el-Ensarî el-Eşhelî'nin oğludur. Useyd, İkinci Akabe Biati'ni görmüş, Uhud Savaşı'nda sebat göstermiş ve Resulullah'ın (s.a.a) bütün savaşlarına katılmıştır. Useyd, Ebu Bekir'in yanında yüce bir makama sahipti. Ebu Bekir onu bütün ensardan öne geçirirdi. Useyd 20 veya 21 hicrîde vefat etti ve cenazesini taşımaya Ömer de katıldı. Kütüb-i Sitte'de ondan 18 hadis rivayet edilmiştir. Biyografisi için bk. el-İstiab, c.1, s.33; el-İsabe, c.1, s.64 ve Cevamiu's-Sire, s.283.

[261] - Uveym b. Saide b. Aiş b. Kays b. Nu'man b. Zeyd b. Umeyye b. Malik b. Avf b. Amr b. Avf b. Malik b. Evs el-Ensarî el-Evsî; Akabe Biati'ne, Bedir gazvesine ve Resulullah'ın (s.a.a) diğer savaşlarına katılmıştır. Uveym, Ömer'in hilâfeti döneminde vefat etti. Biyografisi için en-Nubelâ kitabına müracaat edilebilir. O, Ömer'in kardeşiydi. Ömer onun kabri üzerinde şöyle demiştir: "Yeryüzündeki hiç kimse bu kabirdekinden daha üstün olduğunu söyleyemez." el-İstiab, c.3, s.170; el-İsabe, c.3, s.45; Usdu'l-Gabe, c.4, s.158.

[262] -Asım b. Adiy b. Cedd b. Aclan, Aclan Oğulları'nın ileri gelenlerinden olup ensarla sözleşme imzalayanlardandı. O, Uhud Savaşı'nı ve ondan sonraki savaşları görmüş ve hicrî 45 yılında vefat etmiştir. el-İstiab, c.3, s.133; el-İsabe, c.2, s.237; Usdu'l-Gabe, c.3, s.75.

[263] - Sire-i İbn Hişâm, c.4, s.339.

[264]- Hubab b. Munzir b. Cemuh b. Zeyd b. Heram b. Kâ'b b. Ganem b. Kâ'b b. Selemî el-Ensarî, Bedir Savaşı'nı ve Resulullah'ın (s.a.a) diğer savaşlarını görmüş ve Ömer'in hilâfeti döneminde vefat etmiştir. bk. el-İstiab, el-İsabe'-nin haşiyesinde, c.1, s.353; el-İsabe, c.1, s.302; Usdu'l-Gabe, c.1, s.364; Cemhe-re-i İbn Hazm, s.359.

[265]- Emirü'l-Müminin Ali (a.s) muhacirlerin bu delilini duyunca şöyle buyurdu: "Peygamberlik ağacıyla delil getirdiler, oysa onun meyvesini zayi ettiler?" Çünkü peygamberlik ağacının meyvesi Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyti'dir. Ama muhacirler hükumeti ele geçirmek için onu görmezlikten geldiler. Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, birinci baskı, c.2, s.2.

[266] -Biz burada özetle yetinerek onların konuşmalarının gerisini nakletmeyegerek görmedik.

[267] -Bunu Yakubî, yukarıdaki olayları kaydettikten sonra Tarih'inin 2. cildinin 103. sayfasında kaydeder. Zübeyr b. Bekkar da bunu el-Muvaffakiyyat adlı kitabının 579. sayfasında kaydeder.

[268] -Tarih-i Taberî, c.3, s.208 ve Avrupa baskısı, c.1, s.1818 İbrahim'den naklen. İbn Esîr de kendi Tarih'inde, c.2, s.123'te şöyle der: "Ömer, Ebu Beki-r'e biat ettikten sonra ensar bunu söyledi!"

[269] -Sire-i İbn Hişâm, c.4, s.336 ve "Filte" hadisini kaydeden bütün kaynaklar. "Filte" konusuna, Ebu Bekir'e biatla ilgili Ömer'in görüşünü incelerken değineceğiz.

[270] -Tarih-i Taberî, c.1, s.1842, Avrupa baskısı

[271]- Ebu Bekir Cevherî, es-Sakife adlı kitabında şöyle yazar: "Evs Kabilesi, Hazrec Kabilesinin ileri gelenlerinden birinin Ebu Bekir'e biat ettiğini görünce Evs kabilesinin ileri gelenlerinden sayılan ve Sa'd b. Ubade'nin rakibi olan Useyd b. Huzeyr, Sa'd b. Ubade'ye karşı güttüğü düşmanlık yüzünden onun hilâfete ulaşmaması için Ebu Bekir'e biat etti." Şerhu Nehci'l-Belâğa, c.2, s.2, "Ve Min Kelâmin Lehu Fî Ma'ne'l-Ensar" hutbesinin şerhinde.

[272] -Burada iki halifenin birbirinden tamamen farklı iki çeşit "sertlik" ve "yumuşaklık" siyasetini uyguladığını görüyoruz.

[273]- es-Sekife, Ebu Bekir Cevherî; Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.133 ve farklı bir ifadeyle, s.74'de.

[274] -Ikdu'l-Ferid, İbn Abdurabbih, c.4, s.258; Ebu Bekir Cevherî'nin es-Sakife'sinden naklen Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.132 ve genişçe, s.74; el-Muvaffakiyyat, Zübeyr b. Bekkar, s.577-580 ve 583, 592; İbn Ebi'l-Hadid Nehcü'l-Belâğa Şerhi, c.2, s.2-16, "Min Kelâmin Lehu Fî Ma'ne'l-Ensar"hutbesinin şerhinde ondan naklen.

[275] -el-Muvaffakiyyat, Zübeyr b. Bekkar, s.580.

[276] -Tarih-i Taberî, c.2, s.458 ve Avrupa baskısı, c.1, s.1843; Tarih-i İbn Esîr, c.2, s.224. Bu kitapta şöyle geçer: "Eslem kabilesi gelerek biat etti." İbn Ebi'l- Hadid, Şerhu Nehci'l-Belâğa, c.6, s.287'de Zübeyr b. Bekkar'ın el-Muvaffakiyyat'ından şöyle nakleder: "Eslem kabilesinin biatıyla Ebu Bekir güçlendi. Ama bu kabilenin Medine'ye ne zaman geldiği kaydelilmemiştir. Fakat bu kabilenin salı günü Medine'ye geldiği sanılıyor." Şeyh Mufid el-Cemel adlı kitabında,

s.43'te Eslem kabilesinin, kendi ihtiyaçlarını gidermek için Medine'ye geldiğini söyler

[277] -el-Muvaffakiyyat, Zübeyr b. Bekkar, s.578; er-Riyazu'n-Nazira, c.1, s.164; Tarihu'l-Hamis, c.1, s.188.

[278] -Sire-i İbn Hişâm, c.4, s.340; Tarih-i Taberî, c.3, s.203 ve Avrupa baskısı, c.1, s.1829; Uyunu'l-Ahbar, İbn Kuteybe, c.2, s.234; er-Riyazu'n-Nazira, c.1, s.167; Tarih-i İbn Kesir, c.5, s.248; Tarihu'l-Hulefa, Suyutî, s.47; Kenzü'l-Um-mal, c.3, s.129, hadis: 2253; es-Siretu'l-Halebiyye, c.3, s.397. Buharî de kendi Sahih-'inin Biat Kitabı'nda (c.4, s.165) Ömer'in hutbesini biraz farklı oalrak Enes'ten

nakleder.Sadece Ebu Bekir'in hutbesini kaydedenler ise şunlardır: Cevherî es-Sa-kife adlı kitabında, İbn Ebi'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sından naklen, c.1, s.134; Safvetu's-Safve, c.1, s.98.

[279] -Tabakat, İbn Sa'd, c.2, k. 2, s.78, Londra baskısı.

[280]-Sire-i İbn Hişâm, c.4, s.343; Tarih-i Taberî, c.2, s.450 ve Avrupa baskısı, c.1, s.1830; Tarih-i İbn Esîr, c.2, s.126; Tarih-i İbn Kesir, c.5, s.248; es-Si-retu'l-Halebiyye, c.3, s.392 ve 394. Bu kitapta Ebu Bekir'e biatin ne zaman bittiği ve Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini ne zaman hatırladıkları kaydedilmemiştir.

[281] -Sire-i İbn Hişâm, c.4, s.343.

[282]-Tabakat, İbn Sa'd, c.2, böl. 2, s.70; el-Kâmil, İbn Esîr, c.2, hicrî 11. yılda vuku bulan olaylarda.

[283] -Tabakat, İbn Sa'd, c.2, k. 2, s.70 ve buna yakın bir ifadeyle el-Bed'u ve't-Tarih kitabında geçer; Kenzü'l-Ummal, c.4, s.54 ve 60. Bu kitapta, Resu-lullah'ın (s.a.a) cenazesiyle uğraşanların dört kişi olduğu geçer; daha sonra yukarıda dediklerimiz kaydedilmiştir.

[284] -Ikdu'l-Ferid, c.3, s.61; Zehebî'nin Tarih'inde c.1, s.321, 324 ve 326'da buna yakın bir tabir geçer.

[285] -Kenzü'l-Ummal, c.3, s.140.

[286] -Sire-i İbn Hişâm, c.4, s.344; Tarih-i Taberî, c.2, s.452, 455 ve Avrupa baskısı, c.1, s.1833 ve 1837; Tarih-i İbn Kesir, c.5, s.270, Usdu'l-Gabe, c.1, s.34 Resulullah'ın (s.a.a) biyografisinde. Diğer bir rivayetlerde kürek seslerini Salı gecesi duydukları geçer. bk. Tarih-i İbn Sad, c.2, k. 2, s.78; Tarihu'l-Hamis, c.1, s.191; Tarih-i Zehebî, c.1, s.327. Doğru olanı çarşamba gecesidir. Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.6, s.62'de çarşamba gecesinin son vakitleri olduğu vurgulanmış, s.242 ve, s.724'te "Kürek seslerini duyuncaya kadar Resulullah'ın (s.a.a) defnedildiğinden haberimiz yoktu..." şeklinde geçer.

[287] -Tabakat, İbn Sa'd, c.2, k. 2, s.78.

[288] -Tabakat, İbn Sa'd, c.2, k. 2, s.78.

[289] -el-Muvaffakiyyat, s.583.

[290] -Tarih-i Yakubî, c.2, s.124-125; es-Sakife, Cevherî, İbn Ebi'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sı, c.2, s.13'ten naklen. Bu olay, Şerhu Nehci'l-Belâğa, s.74'de daha geniş bir şekilde geçer. Yine bk. el-İmametu ve's-Siyase, c.1, s.14.

[291] -Mikdad b. Esved el-Kendî: Amr b. Sa'lebe b. Malik b. Rabia b. Amir b. Matrud el-Behranî'nin oğludur. Amr, cahiliye döneminde bir suç işlemesi sonucu Hadremut'a kaçmak zorunda kaldı ve Kinde kabilesiyle sözleşerek o kabileden bir kadınla evlendi; Mikdad da o kadından dünyaya geldi. Mikdad büyüyünce Ebu Şimr b. Hicr el-Kindî'yle aralarında çıkan bir kavgada kılıçla onun ayağını yaralayarak Mekke'ye kaçıp Esved b. Abduyağus ez-Zuhrî'nin himayesine girdi. Esved'in onu kendisine evlât edinmesi sonucu Mikdad b. Es-ved diye meşhur oldu. Ama "Onları babalarıyla çağırın." (Ahzâb, 5) ayeti inince, tekrar "Mikdad b. Amr" diye çağrıldı. Resulullah (s.a.a) Mikdad'ın hakkında şöyle buyurmuştur:

"Allah Teâla bana dört kişiyi sevmemi emretti: Ali, Mikdad, Selman,

Ebuzer." Mikdad hicrî 33 yılında vefat etti. bk. el-İstiab, (el-İsabe'nin haşiyesinde), c.3, s.451; el-İsabe, c.3, s.433-434.
 

EBU ZER GAFFARÝ

New member
Katılım
24 May 2007
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
41
Kaynaklar-3

Kaynaklar-3

[292] -Resulullah (s.a.a), Ebu Amr Bera' b. Azib b. Haris b. Adiy b. Ceşm b. Mecdea b. Haris b. Amr b. Malik b. Evs el-Ensarî el-Evsî'nin yaşının küçük olması nedeniyle Bedir Savaşı'na katılmasına müsade etmedi. Ama daha sonra Resulullah'la (s.a.a) birlikte on dört savaşa katıldı. Cemel, Sıffin ve Nehrivan savaşlarında İmam Ali'nin (a.s) safında kılıç sallamıştır. Kûfede bir ev yaparak Mus'ab b. Zübeyr'in hükümeti dönemine kadar orada hayatını sürdürdü. bk. elİstiab, c.1, s.143-144; el-İsabe, c.1, s.146.

[293] -Hazrec kabilesinden olan Ubey b. Kâ'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd b. Muaviye b. Amr b. Mailk b. Neccar: İkinci Akabe'de Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna çıkarak o hazrete biat edip o hazretin savaşlarına katıldı. Vahiy katiplerinden olan Ubey, Ömer'in hilâfetinin son günlerinde veya Osman'ın hilâfetinin başlarında vefat etti. bk. el-İstiab, c.1, s.27-30; el-İsabe, c.1, s.31-32.

[294] -Ebu Bekir Cevherî, es-Sakife adlı kitabında bu plânı Muğiyre b. Şu'be'nin önerdiğini söyler. Bu, gerçeğe daha yakındır.

[295] -Bu ek el-İmametu ve's-Siyase kitabında, c.1, s.14'de geçer.

[296] -İbn Ebi'l-Hadid'in rivayetinde, bütün bu olayların Resulullah'ın (s.a.a) vefatının ikinci gecesinde vuku bulduğu geçer.

[297] el-İmametu ve's-Siyase, ve Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s. 74'de "muttafikin" (hep birlikte) kelimesi geçer. Bunun daha doğru olduğunu sanıyoruz.

[298]- Parantez içindeki cümle İbn Ebi'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sında ve el-İmametu ve's-Siyase'de geçer.

[299]- Cevherî'nin es-Sakife'sinde ve el-İmametu ve's-Siyase'de şöyle geçer: "Bu senin hakkınsa, bizim ona ihtiyacımız yoktur."

[300] -Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.55; Tarih-i Taberî, c.2, s.466 ve Avrupa baskısı, c.1, s.1822; Tarih-i İbn Esîr, c.2, s.124; Tarih-i İbn Kesir, c.5, s. 246; Safvetu's-Safve, c.1, s.97; Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s. 123; Tarihu'l-Hulefa, Suyutî, "Ebu Bekir'e Biat" bölümü, s.45; Sire-i İbn Hi-şâm, c.4, s.338; Teysiru'l-Vusul, c.2, s.41.

[301] -Ebu Vakkâs oğlu Sa'd'ın künyesi Ebu İshak'tır. Yedinci Müslüman olan Ebu Vakkâs'ın ismi Malik b. Ehyeb b. Abdulmenaf b. Zuhre b. Kilâb el-Kureşî'dir. O, Resulullah'ın (s.a.a) tüm savaşlarına katılmış ve İslâm yolunda müşriklere ilk oku atmıştır. Sa'd, Irak fethinde İslâm ordusunun kumandanıydı. Sa'd, Kûfe'nin

temelini atmış ve Ömer tarafından o şehrin valiliğine atanmıştır. Ömer onu altı kişilik hilâfet şûrasının üyelerinden biri olarak tanıtmıştı. Sa'd, Osman'ın öldürülmesinden sonra insanlardan uzak durmuş, Muaviye döneminde Akik'de vefat etmiştir. Öldükten sonra cenazesini Medine'ye götürerek Baki mezarlığına defnetmişlerdir. bk. el-İstiab, c.2, s.18-25; el-İsâbe, c.2, s.30-31.

[302] -Yukarıda geçenler dışında bunların hepsinin Ebu Bekir'e biat etmekten sakınarak Hz. Fatıma'nın (s.a) evinde toplandıklarını gösteren diğer kaynaklar da vardır. Bu kaynaklar arasında bunlardan bazılarını ismileri geçmiş ve bu kişilerin "Ali"ye biat etmeye geldikleri eklenmiştir. bk. er-Riyazu'n-Na-zira, c.1, s.167; Tarihu'l-Hamis, c.1, s.188; İbn Abdurabbih, c.3, s.64; Tarih-i Ebu'l-Fida, c.1, s.156; Tarih-i İbn Şuhne, el-Kâmil'in haşiyesinde, s.112; es-Sa-kife, Cevherî İbn Ebi'l-Hadid'in rivayetine göre, s.2, s.130-134; es-Siretu'l-Ha-lebiye, c.3, s.394 ve 397.

[303] -Ensabu'l-Eşraf, Belazurî, c.1, s.587.

[304] -Tarih-i Taberî, c.2, s.619 ve Avrupa baskısı, c.1, s.2140 Ebu Bekir'in ölümünden bahsederken; Murucu'z-Zeheb, Mes'udî, c.1, s.414; İbn Abdurab-bih, c.3, s.69, Ebu Bekir'in kendisinden sonra Ömer'i hilâfete geçirilmek istemesinden bahsederken; Kenzü'l-Ummal, c.3, s.135; Muntehab-ı Kenz, c.2, s. 171; elİmametu ve's-Siyase, c.1, s.18; Kâmil-u Muberred, İbn Ebi'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sının nakline göre, c.1, s.130-131; es-Sakife, Cevherî, Şerhu Nehci'l-Belâga'nın rivayetine göre, c.9, s.130; Lisanu'l-Mizan, c.4, s.189; Tarih-i İbn Asâkir, Ebu Bekir'in biyografisinde; Mir'atu'z-Zaman, Sıbt b. Cev-zî; Tarih-i Zehebî, c.1, s.388 ve el-Emali, Ebu Ubeyde, s.131. Bu kitapta Ebu Bekir'in sözleri şöyle geçer: "Yapmamam gerektiği hâlde yaptığım üç şey falan ve filan şeydir." Ama, falan ve filan işin ne olduğunu söylememiştir! Ebu U-beyd, "Ben bunun ne olduğunu söylemek istemiyorum." demiştir.

[305] -Ebu Süleyman Halid b. Velid b. Muğiyre b. Abdullah b. Ömer b. Mah-zum el-Kureşî'nin annesi, Haris b. Hazen el-Hilâliyye'nin kızı ve Resulullah'ın eşi Meymune'nin kız kardeşi Lübabe'dir. Halid, Hudeybiye Barışı'ndan sonra Medine'ye hicret etmiş ve Mekke fethine katılmıştır. Ebu Bekir, ordunun kumandanlığını ona vermiş ve onu "Allah'ın Kılıcı" anlamında "Seyfullah" diye adlandırmıştır.

Halid 21 veya 22 yılında Humus şehrinde veya Medine'de vefat etmiştir. bk. el-İstiab, c.1, s.405-408.

[306] -Sabit b. Kays b. Şemmas b. Züheyr b. Malik b. İmrau'l-Kays b. Malik b. Sa'lebe b. Kâ'b b. Hazrec el-Ensarî: Uhud Savaşı'na ve Resulullah'ın (s.a.a) diğer savaşlarına katılmış ve Yemame Savaşı'nda Halid'in yanında öldürülmüştür. bk. el-İstiab, c.1, s.193; el-İsabe, c.1, s.197.

[307] -Ziyad b. Lebid b. Sa'lebe b. Sinman b. Amir b. Adiy b. Ümeyye b. Be-yaze el-Ensarî, muhacir ve ensardan olup Amir b. Zerik'in oğlu Beyaze Oğulları'ndandı. Ziyad ilk önce Mekke'de Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna çıkmış ve oradan Hz. Peygamber ile beraber Medine'ye hicret etmiştir. Ziyad, Akabe Biati'ne, Bedir Savaşı'na ve Resulullah'ın (s.a.a) diğer savaşlarına katılmış ve Muaviye'nin hilâfetinin başlarında vefat etmiştir. bk. el-İstiab, c.1, s.545; el-İsâbe, c.1, s.540. Soy zincirlemesi için bk. Cemhere-i İbn Hazm, s.356, "Beya-ze" kelimesi.

[308] -Muhammed b. Mesleme b. Seleme b. Halid b. Halid b. Adiy b. Mecdea b. Harise b. Haris b. Hazrec b. Amr b. Malik b. Evs: Bedir ve Resulullah'ın (s.a.a) diğer savaşlarına katılmış olup Ali b. Ebu Talib'e (a.s) biat etmeyen ve onunla birlikte savaşa katılmayanlardandır. Muhammed b. Mesleme hicrî 43 veya 46 ya da 47 yılında vefat etmiştir. bk. el-İstiab, c.3, s.315; el- İsâbe, c.3, s.363-364. Soy zincirlemesi, İbn Hazm'ın Cemhere'sinde geçer, s.341.

[309] -Zeyd b. Sabit hakkında bk. Ensabu'l-Eşraf, Belazurî, c.1, s.585.

[310] -Ebu Avf Seleme b. Selâmet b. Vakş b. Zaura b. Abduleşhel el-Ensarî: Annesi, Seleme bint-i Halid bint-i Adiy el-Ensarî'nin kızı Selma'dır. Ebu Avf Birinci ve İkinci Akabe'de ve daha sonra Bedir ve diğer savaşlarda Resulul-lah'ın (s.a.a) yanında savaşmış ve hicrî 45 yılında Medine'de vefat etmiştir. bk. el-İstiab, c.2,s.84; el-İsâbe, c.2, s.63.

[311]- Ebu Said Seleme b. Eslem b. Hureyş b. Adiy b. Mecdea b. Harise b. Haris b. Hazrec b. Amr b. Adiy b. Malik b. Evs el-Ensarî: Bedir ve diğer savaşlara katılmış ve hicrî 14 yılında Cisr-i Ebu Ubeyd Savaşı'nda öldürülmüştür. bk. elİstiab, c.2, s.83, no. 2455; el-İsâbe, c.2, s.61.

[312] -Tarih-i Taberî, c.2, s.443 ve 444; es-Sakife, Ebu Bekir Cevherî, İbn E-bi'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sının nakliyle, c.1, s.130-134 ve c.2, s.819. Ayrıca Useyd b. Huzeyr'in kısaca biyografisi, elinizdeki kitabın önceki sayfalarının dipnotunda geçmiştir.

[313] -er-Riyazu'n-Nazira, c.1, s.218, hicrî 1372 Mısır basımı, ikinci baskı; es-Sakife, Ebu Bekir Cevherî, İbn Ebu'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sından naklen, c.1, s.132 ve c.6, s.293; Tarihu'l-Hamis, c.2, s.169, Beyrut, Şaban Müessesesi Yayınları.

[314] -Tarih-i Yakubî, c.2, s.126.

[315] -Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.134; İbn Şuhne, el-Kâmi-l'in hamişinde, c.11, s.113.

[316] -İbn Abdurabbih, c.3, s.64; Tarih-i Ebu'l-Fida, c.1, s.156.

[317] -Ensabu'l-Eşraf, Belazurî, c.1, s.586; Kenzü'l-Ummal, c.3, s.140; er-Riyazu'n-Nazira, c.1, s.167; es-Sakife, Cevherî, Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid'den naklen, c.1, s.132, 134 ve c.6, s.2; Tarihu'l-Hamis, c.1, s.178; Tarih-i İbn Şuhne, s.113, Haşiye-i Kâmil-i Muberred, c.11, s.113.

[318] -Murucu'z-Zeheb, c.2, s.100; Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.20, s.481, İmam Ali'nin "Zübeyru minna, hatta neşee ibnuhu" sözünün şerhinde.

[319] -Divan-ı Hafız İbrahim, Mısır baskısı.

[320] -Tarih-i Yakubî, c.2, s.126.

[321] -Tarih-i Taberî, c.2, s.443, 444 ve 446 ve Avrupa baskısı, c.1, s.1818, 1820 ve 1822; Abkeriyyetu Ömer, Akkad, s.173. Aşağıdaki kaynaklarda Zübeyir'in kılıcının kırıldığı geçer: er-Riyazu'n-Nazira, c.1, s.167; Tarihu'l-Ha-mis, c.1, s.188; Şerhu Nehci'l-Belâğa İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.58, 122, 132, 134 ve c.2, s.2-5; Kenzü'l-Ummal, c.3, s.128.

[322]- es-Sakife, Cevherî, İbn Ebi'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sından naklen, c.2, s.2-5.

[323] -es-Sakife, Cevherî, İbn Ebi'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sından naklen, c.1, s.134 ve c.2, s.2-5.

[324] -es-Sakife, Cevherî, İbn Ebi'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sından naklen, c.1, s.134.

[325] -Tarih-i Yakubî, c.2, s.126.

[326] -Murucu'z-Zeheb, Mes'udî, c.1, s.414; el-İmametu ve's-Siyase, c.1, s.12-14, biraz farkla.

[327] -Tarih-i Yakubî, c.2, s.126; Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.2, s.4.

[328]- es-Sakife, Cevherî, İbn Ebi'l-Hadid'in Şerhu Nehci'l-Belâğa'sından naklen, c.6, s.25-28, Mısır baskısı; İbn Kuteybe, c.1, s.12.

[329] -Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.2, s.67; Sıffin, Nasr b. Müza-him, s.182

[330] -Teysiru'l-Vusul, c.2, s.46'da şöyle geçer: "Vallahi ne o ve ne de Hâşim Oğulları'ndan hiç kimse ..."

[331] -Bu hadisi özet olarak şu kaynaklardan naklettik: Tarih-i Taberî, c.2,s.448 ve Avrupa baskısı, c.1, s.1825; Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Mağazi, "Hayber Gazvesi" babı, c.3, s.38; Sahih-i Müslim, c.1, s.72 ve c.5, s.153, "Resulullah'ın Nehnu Lâ Nuverrisu, Mâ Terekna Sadakatun Buyruğu" babı, Tarih-i İbn Kesir, c.5, s.285-286; İbn Abdurabbih, c.3, s.64; Tarih-i İbn Esîr, c.2, s.126 -özet olarak-; Kifayetu't-Talib, Gencî, s.225-226; Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.122; Murucu'z-Zeheb, c.2, s.414; et-Tenbihu ve'l-İşraf, s.250. Bu kitapta şöyle geçer: "Fatıma hayatta olduğu müddetçe Ali biat etmedi." Yine es-Savaik, c.1, s.12; Tarihu'l-Hamis, c.1, s.193; el-İmametu ve's-Siyase, c.1, s.14. Bu kitapta şöyle geçer: "Ali, Fatıma'nın vefatından sonra biat etti. Fatı-ma babasından sonra 75 gün yaşadı." Yine el-İstiab, c.2, s.244; bu kitapta şöyle geçer: "Ali, ancak Fatıma'nın ölümünden sonra Ebu Bekir'e biat etti." Yine Tarih-i Ebu'l-Fida, c.1, s.156; el-Bed'u ve't-Tarih, c.5, s.66; Ensabu'l-Eşraf, c.1, s.586; Usdu'l-Gabe, c.3, s.222, Ebu Bekir'in biyografisinde, şöyle yazıyor: "Doğru görüşe göre Ali altı ay sonra biat etti." Tarih-i Yakubî, c.2, s.105, o şöyle yazar: "Ali ancak altı ay sonra biat etti." el-Gadir, Allâme Eminî, c.3, s.102; İbn Hazm'ın el-Fasl adlı kitabından naklen, s.96-97; bu kitapta da Ali'nin altı ay sonra biat ettiği geçer.

[332] - Ensabu'l-Eşraf, Belazurî, c.1, s.587.

[333]- Vasak, tahılları tartmak için kullanılan bir ölçü birimidir; bir vasak arpa 186889/150 gr.dır; un edildikten sonra bugünkü ölçüyle yaklaşık 186890 gr. olur. Daha geniş bilgi için Merhum Serdar-i Kabol'un Gayetu't-Ta'dil kitabına bakınız. (Mütercim)

[334] -el-Muvaffakiyyat, s.590. Ensardan olan Ferve b. Amr, Akaba Biati'ni, Bedir Savaşı'nı ve Resulullah'ın (s.a.a) diğer savaşlarını idrak etmiştir. Ferve'-nin biyografisi Usdu'l-Gabe, c.4, s.178'de geçer.

[335] -Halid b. Said b. Âs b. Ümeyye b. Abd-u Şems, ilk Müslümanlardandır. O, üçüncü veya dördüncü ve bir görüşe göre de beşinci Müslümandır. İbn Kuteybe, el-Maarif adlı kitabında, s.128'de şöyle yazar: "Halid b. Said, Ebu Bekir'den önce Müslüman oldu." İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.13. O, Habeş muhacirlerindendir. O, kardeşleriyle birlikte Resulullah (s.a.a) tarafından Mezhec sadakalarının (zekât)

sorumluluğuna atanmış aynı zamanda San'a valisi olmuştur. Halid ve kardeşleri Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra Medine'ye dönmüş Şam Savaşı'na katılmıştır. Sonunda Halid salı günü cemaziyelevvele iki gece kala hicrî 13 yılında Ecnadiyn'de şehit olmuştur. bk. el-İstiab, c.1, s.398-400; el-İsabe, c.1, s.406; Usdu'l-Gabe, c.2, s.82; Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Ha-did, c.6, s.13 ve 16.

[336]- Usdu'l-Gabe, c.2, s.82; Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.2, s.135, Mısır, birinci baskı.

[337] -Tarih-i Taberî, c.2, s.586 ve Avrupa baskısı, c.1, s.2079 ve Tahzibu Tarihi İbn Asâkir, c.5, s.51; Ensabu'l-Eşraf, Belazurî, c.1, s.588; bu kitapta Ha-lid b. Said'in bir müddet Ebu Bekir'e biat etmediği geçer.

[338] -Tarih-i Yakubî, c.2, s.126.

[339] -Usdu'l-Gabe, c.2, s.82; İbn Ebi'l-Hadid, Şerhu Nehci'l-Belâğa, c.1, s. 135'de Cevherî'nin es-Sakife'sinden bu olayı genişçe nakletmiştir.

[340] -Tarih-i Taberî, c.2, s.586 ve Avrupa baskısı, c.1, s.2079; Tehzib-u Tari-h-i İbn Asâkir, c.5, s.51.

[341] -Sa'd b. Ubade b. Duleym b. Harise b. Ebu Huzeyme b. Sa'lebe b. Tarif b. Hazrec b. Saide b. Kâ'b b. Hazrec el-Ensarî: Akabe Biati'ne ve Bedir Savaşı dışındaki (bu savaşa katıldığı şüphelidir) Resulullah'ın (s.a.a) bütün savaşlarına katılmıştır. O, bağış sahibi bir kişiydi. Mekke'nin Fethi'nde ensarın bayrağını eline alarak, "Bugün savaş günüdür. Bugün hiçbir saygınlık yoktur." diye bağırmıştır. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) bayrağı elinden alarak oğlu Kays'a vermiştir. Sa'd ölünceye kadar Ebu Bekir'e biat etmedi. O, hicrî 15 yılında Ömer 'in hilâfeti döneminde, Şam'da kalbine gömülen iki okla öldürüldü ve Havareyn'de toprağa verildi. Biyografisi, İbn Hazm'ın Cemhere'sinde, s. 65'de ve el-İstiab, c.2, s.23-37'de ve el-İsabe, s.2, s.27-28'de kaydedilmiştir.

[342] -Tarih-i Taberî, c.3, s.459 ve Avrupa baskısı, c.1, s.1844; Tarih-i İbn Esîr, c.2, s.126; Kenzü'l-Ummal, c.3, s.134, hadis: 2296; el-İmametu ve's-Si-yaset, c.1, s.10; Sire-i Halebiyye, c.4, s.397, bu kitabın son kısmında şöyle geçer: "Onlardan biriyle karşılaştığında selâm vermiyordu."

[343] - er-Riyazu'n-Nazira, c.1, s.168; ayrıca diğer kaynaklarda da geçer.

[344] -Tabakat, İbn Sa'd, c.3, k. 2, s.145; et-Tehzib, İbn Asâkir, c.6, s.90, İbn Sa'd'ın biyografisinde; Kenzü'l-Ummal, c.3, s.134, 2296; Sire-i Halebiyye, c.3, s.397.

[345] -Ensabu'l-Eşraf, Belazurî, c.1, s.589; Ikdu'l-Ferid, c.3, s.64-65, biraz farkla.

[346] -Tebsiretu'l-Ulum, Tahran, Meclis baskısı, s.32.

[347] -Murucu'z-Zeheb, c.2, s.301 ve 304.

[348] -Ikdu'l-Ferid, c.4, s.259-260.

[349] -Tabakat, İbn Sa'd, c.3, k. 2, s.145; el-Maarif, Ebu Hanife Dinverî, s.113.

[350] -Usdu'l-Gabe, İbn Sa'd'ın biyografisinde; el-İstiab, İbn Abdurabbih, c.2,s.37.

[351] -Meselâ Muhibbuddin Taberî'nin er-Riyazu'n-Nazira kitabında ve İbn Abdulbirr'in el-İstiab kitabında yaptığı gibi.

[352] -Tarih-i Taberî, Avrupa baskısı, c.1, s.2138.

[353] -Biz bunu özetle Ikdu'l-Ferid, c.4, s.274'ten naklettik.

[354] -"Ecleh", saçının ön kısmı dökülmüş ve başının iki tarafında biraz saç bulunan kimseye denir. Ömer bu sözüyle Emirü'l-Müminin Ali'yi (a.s) kastetmiştir. (Mütercim)

[355] -Ensabu'l-Eşraf, c.5, s.16. Buna yakın bir tabirle bk. Tabakat, İbn Sa'd, c.3, k. 1, s.247; yine el-İstiab, Ömer'in biyografisi ve Muntahab-ı Kenzü'l-Ummal, c.4, s.429.

[356] -er-Riyazu'n-Nazira, c.2, s.95, hk. 1373-Mısır baskısı.

[357] -Ensabu'l-Eşraf, c.5, s.17.

[358] -Serat, Taif bölgesinde bir dağın ismidir; diğer yerlere de bu isim verilmiştir. bk. Mu'cemu'l-Buldan.

[359] -Ensabu'l-Eşraf, c.5, s.18; buna yakın olarak bk. Ikdu'l-Ferid, c.3, s.73.

[360] -Ensabu'l-Eşraf, c.5, s.20.

[361] -Ensabu'l-Eşraf, c.5, s.18.

[362] -Ensabu'l-Eşraf, c.5, s.19; buna yakın olarak bk. Ikdu'l-Ferid, c.3, s.74.

[363] -Tabakat, İbn Sa'd, c.3, k. 1, s.43.

[364] -Tarih-i Yakubî, c.2, s.160; Ensabu'l-Eşraf, c.5, s.15.

[365] -Kenzü'l-Ummal, c.3, s.160.

[366]-Tabakat, İbn Sa'd, Said b. Âs'ın biyografisi, c.5, s.20-22, Avrupa bas.

[367] -Said b. Âs b. Said b. Uheyha b. Ümeyye, dokuz yaşındayken veya buna yakın bir yaştayken Resulullah (s.a.a) vefat etmiştir. bk. Tabakat, İbn Sa'd, c.5, s.20- 22

[368] -Ensabu'l-Eşraf, c.5, s.19; buna yakın olarak bk. Ikdu'l-Ferid, c.3, s.74.

[369] -Ensabu'l-Eşraf, c.5, s.21.

[370] -Tarih-i Yakubî, c.1, s.162

[371] -Tarih-i Taberî, c.3, s.297; Tarih-i İbn Esîr, c.3, s.37; Ikdu'l-Ferid, c.3, s.76.

[372] -Tarih-i Taberî, c.5, s.152-153 ve Avrupa baskısı, c.1, s.3066; Kenzü'l-Ummal, c.3, s.161, hadis: 2471. Bu kitapta Hz. Ali'ye nasıl biat edildiğine genişçe yer verilmiş, Talha'yla Zübeyir'in Hz. Ali'nin huzuruna gitmelerinden ve İmam'ın hilâfet konusunda onların önerisini kabul etmeyişinden bahsedilmiştir. İbn A'sem de bu konudan genişçe bahsetmiştir. Bu konuda onun Tarih'ine, s.160-161'e bakınız.

[373] - Ensabu'l-Eşraf, c.5, s.70; Müstedrek-i Hâkim, c.3, s.114. Bu kitapta Talha'nın biati konusunda Hz. Ali'nin tabiri kaydedilmiştir.

[374] -Tarih-i Taberî, c.5, s.153 ve Avrupa baskısı, c.1, s.3068.

[375] - Ebu Bekir Abdullah b. Ebu Kuhafe, Osman b. Amir el-Kureşî et-Tey-mî. Annesi, Sahr et-Teymî kızı Ümmü'l-Hayr Selma veya Leyla'dır. Fil Yılı'ndan iki veya üç yıl sonra dünyaya gelmiş, Resulullah'la birlikte Medine'ye hicret etmiştir. Medine'nin dışındaki Sunh denilen bölgeye yerleşip, mahalle ahalisine süt sağarak geçimini sağlarmış. Hilâfetinden altı ay sonra Sunh bölgesinden Medine'ye gelmiş ve hicrî 13 yılında vefat etmiştir. Sihah sahipleri ondan 142 hadis nakletmişlerdir. Biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe, Tarih-i İbn E-sîr, c.2, s.163 ve Cevamiu's-Sire, s.278.

[376] -Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Hudud, "Racmu'l-Heblâ" böl. c.4, s.120.

[377] -Ebu Hafs Ömer b. Hattab b. Nufeyl el-Kureşî el-Advî. Annesi, Hişâm veya Hâşim b. Muğiyre el-Mahzumî kızı Hanteme'dir. Ömer, Mekke'de Müslüman olan elli küsürüncü kişidir. Bedir ve diğer savaşları görmüştür. Ebu Bekir ölüm döşeğinde onu kendi yerine seçmiştir. Ömer, hicretin 24. yılında, muharrem ayının başlarında Ebu Lü'lü'den aldığı yarayla ölmüş, Ebu Bekir'in yanıbaşında toprağa verilmiştir. Sihah sahipleri ondan 537 hadis nakletmişlerdir. Biyografisi için bk. el-İstiab, ve Usdu'l-Gabe ve Cevamiu's-Sîre, s.276.

[378]- Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Hudud, "Racmu'l-Heblâ" babı, c.4, s.120.

[379] -Mâverdî diye meşhur olan (Arapça'da "Mau'l-Verd", gül suyu anlamındadır. Ona bu lakabın verilmesinin sebebi, gül suyu satmasıdır) Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed Basrî el-Bağdadî, Şafiî mezhebi ulemasının ileri gelenlerinden biridir. Mâverdî, çeşitli kitaplar telif etmiştir; el-Ahkamu's-Sultaniyye onun önemli eserleri arasında yer alır. Biz yukarıda zikrettiklerimizi bu kitabın hicrî 1356 yılındaki ikinci baskısından, s.7-11'den naklettik.

[380] -s. 7-11, Mısır, 2. baskı. Şeyh Ebu Ya'la Muhammed b. Hasan el-Ferra Hanbelî de el-Ahkamu's-Sultaniyye isminde bir kitap yazmıştır. Biz bu konuları naklederken Hilâfet Ekolü'nün bu iki kitabına daha fazla güvendik. Çünkü bu tür kitapların (Ebu Yusuf'un Kitabu'l-Harac adlı eseri gibi) yazılmasının hedefi, Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü yöneticilerine ait olan hüküm ve kuralların bu kitaplardan alınması ve bunlara uygun olarak amel edilmesidir. Ama diğer kitapların telifinden maksat, amel etmek değil, sadece delil ve burhan getirmek, münazara etmektir. Biz her iki kitapta geçenleri yukarıda kaydettik. Bu kitapların sadece birinde geçenleri ise dipnotta kaydetmekle yetindik

[381] -Ebu Ubeyde Amir b. Abdullah b. Cerrah, Mekke'nin mezarcısı olup Be-dir Savaşı'na ve ondan sonra vuku bulan diğer savaşlara katılmıştır. Sonunda taun hastalığına yakalanarak hicretin 18. yılında Beytulmukaddes yakınlarında vefat etmiştir. Sihah sahipleri ondan 14 hadis nakletmişlerdir. Biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe, Cevamiu's-Sîre, s.284; Tabakat, İbn Sa'd, Avrupa baskısı, c.2, böl.

2, s.74.

[382] -Biyografisi önceki sayfalarda geçti.

[383] -Beşir b. Sa'd b. Sa'lebe el-Hazrecî, denildiğine göre Ebu Bekir'e biat eden ilk kişidir. Sa'd b. Ubade'yi kıskanırmış. Beşir, Aynu't-Temr Savaşı'nda Halid b. Velid'in emrindeyken öldürüldü. Onun hadisini Neseî kendi Sünen'inde nakleder. Abdullah b. Saba, c.1, s.96; et-Takrib, c.1, s.103; Usdu'l-Gabe.

[384] -Ebu Huzeyfe b. Utbe b. Rabia el-Emevî'nin azat ettiği kölesi Ebu Abdullah Salim, aslen Fars diyarının İstahr bölgesindendir. Fakat Ebu Huzeyfe'-nin üvey oğlu sayıldığı için muhacirlerden sayılır. Salim Resulullah'tan (s.a.a) önce Medine'ye hicret ederek Kur'ân'ı diğerlerinden daha iyi anladığı için orada başta Ömer olmak üzere muhacirlerden bir gruba imamlık yapmış, Resulullah (s.a.a) onunla Muaz b. Cebel'i kardeş etmiştir. Salim, Yemame Savaşı'nda öldürüldü. Biyografisi Usdu'l-Gabe ve el-İsabe kitaplarında geçer.

[385] -Ebulfazl Abbas b. Abdulmuttalib'dir; annesi, Habbab Nemurî'nin kızı Netile'dir. Resulullah'ın (s.a.a) huzurunda Akabe Biati'ni görmüş, Bedir Savaşı'nda Müslümanlara esir düşmüş ve fidye vererek kendisini ve kardeşinin oğulları Akil ve Nevfel'i kurtarmıştır. Abbas Mekke'nin Fethi'nden önce hicret ederek Mekke Fethi'ni görmüş ve Ömer kuraklık yılında onu vesile edinerek yağmur talebinde bulunmuştur. Sonunda hicretin 32. yılında vefat etmiştir. Sihah sahipleri ondan 35 hadis naklederler. Biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe ve Cevamiu's-Sîre, s.281.

[386] -el-Ahkamu's-Sultaniyye, Mâverdî, s.6-7.

[387] -el-Ahkamu's-Sultaniyye, Mâverdî, s.10. Bu sözlerden anlaşılan şudur: Bunlar, bu gibi olayların "din" ve şer'î kurallar olduğuna inanmaktalar ve bu konuda aralarında hiçbir ihtilâf yoktur; ihtilâf sadece bu olayların niteliğindedir!

[388] -el-Ahkamu's-Sultaniyye, -Maverdî-, s.15.

[389] -el-Ahkamu's-Sultaniyye, Ebu Ya'la, s.7-11.

[390] -Abdullah b. Ömer b. Hattab, annesi Maz'un kızı Zeynep el-Cemuhî'dir. Resulullah (s.a.a), yaşının küçük olması sebebiyle onu Uhud Savaşı'na katılmaktan alıkoymuş, fakat Resulullah'ın (s.a.a) diğer savaşlarına katılmıştır. Abdullah'tan kendisinin ve babasının övgüsü konusunda birçok rivayet nakledilmiştir. Resulullah'tan (s.a.a) sonra altmış yıl boyunca çeşitli konularda fetva vermiştir. Derler ki: O, konuşkan biri olduğu kadar yeterli bir fakih değildi. Hz.

Ali'nin (a.s) savaşlarından hiçbirine katılmamış, ama ölüm döşeğinde bundan dolayı pişmanlığını dile getirerek, "Geçmişimden, sadece Ali b. Ebu Talib'le birlikte azgın grupla (Muaviye ve taraftarlarıyla) savaşmadığım için pişmanım." demiş. Haccac b. Yusuf'un, birini görevlendirerek, bir kalabalıkta zehirli bir mızrağın ucunu arkadan Abdullah'ın ayağına batırarak onu öldürttüğü söylenir. Abdullah hicrî 73 yılında vefat etti. Sihah yazarları ondan 2630 hadis rivayet etmişlerdir. Abdullah'ın biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe, Sey-ru'n-Nubela ve Cevamiu's-Sîre, s.275.

[391] -el-Ahkamu's-Sultaniyye, Ebu Ya'la, s.7-8 ve diğer bir baskısında, s.20-32

[392] -el-İrşad Fi'l-Kelâm, İmamu'l-Haremeyn Abdulmalik b. Abdullah el-Cuveynî, hicrî 1369, Kahire baskısı, "İhtiyar" bölümü, s.424.

[393] -Şerh-i Sünen-i Tirmizî, c.13, s.229. İmam Ebu Bekir, İbn Arabî diye meşhur olan Muhammed b. Abdullah el-İşbilî'dir.

[394]-Camiu Ahkami'l-Kur'ân, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Ebu Bekir b. Ferhu'l-Ensarî Hazrecî Endulûsî el-Kurtubî, hicrî 1387, Mısır baskısı, c.1, s.269-272.

[395] -el-Mevakif Fî İlmi'l-Kelâm, c.8, s.351-353, üçüncü maksat, hicrî 1325, Mısır baskısı; hicrî 756 yılında zindanda vefat eden Abdurrahman b. Ahmed elİcî'nin eseri.

[396] -Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İmâre, "el-Emru bi Lüzumi'l-Cemaat" babı, c.6, s.20-22. Huzeyfe b. Yeman el-Abesî, babası cahiliye döneminde birini öldürerek Medine'ye kaçmış, orada bir kadınla evlenerek Benî Abduleşhel ile sözleşmiş, bu yüzden ismi Hasel iken Yeman'e dönüşmüştür. Huzeyfe, Hendek ve ondan sonraki savaşlarıgörmüş, Ömer tarafından Medain'in valisi olarak atanmıştır. O, hicrî 36 yılında İmam Ali'ye biatten kırk gece sonra orada vefat etmiştir. Sihah sahipleri ondan 225 hadis nakletmişlerdir. Biyografisi için bk. el-İstiab, Usdu'l-Gabe, İsâbe, Cevamiu's-Sîre, s.277.

[397] -Sahih-i Müslim, Şerh-i Nevevî, c.12, s.229; Sünen-i Beyhakî, c.8, s.158- 159.

[398] -Kahire baskısı, 1366 hicrî.

[399] -Şûrâ: 38

[400] -el-Müfredat, Ragıb İsfahanî; Mu'cem-i Elfazi'l-Kur'ân, "şûra" kökü.

[401] -Lisanu'l-Arab, "bey" sözcüğü.

[402] -Lisanu'l-Arab, "sefk" sözcüğü.

[403] -Sire-i İbn Hişâm, c.1, s.141-143.

[404] - Sire-i İbn Hişâm, c.1, s.213

[405] - Fetih: 10

[406] - Sire-i İbn Hişâm, c.2, s.40-42.

[407] - İmtau'l-Esma, Makrizî, s.274-291.

[408] - Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Ahkâm, "Biat" babı, hadis: 5; Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İmâre, "el-Biatu Ala's-Sem'i ve't-Taeti Fi-Me'stetaa" babı, hadis: 90; Sünen-i Neseî, Kitabu'l-Biat, "el-Biatu Fî Mâ Yestetiu'l-İnsan" babı.

[409] - Sünen-i Neseî, Kitabu'l-Biat, "el-Biatuu Fî Mâ Yestetiu'l-İnsan" babı.

[410] - Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Ahkâm, "el-Biat" babı, hadis: 5.

[411] - Hermas b. Ziyad Ebu Haydar el-Basrî el-Bahilî, Kays-i Aylan'dandır. Hermas, hicretten yüz yıl sonra Yemame'de vefat etti. Biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe ve Takribu't-Tehzib.

[412] - Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Biat, "Biatu's-Sağir" babı; Sünen-i Neseî, Kitabu'l-Biat, "Biatu'l-Gulam" babı.

[413] - Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Ahkâm, "es-Sem'u ve't-Taatu Li'l-İmam Mâ Lem Tekun Ma'siyet" babı, hadis: 3; Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İmâre, "Vücubu Taati'l-Umera Fî Gayri'l-Ma'siyet" babı, hadis: 1839; Sünen-i İbn Mâce, Ki-tabu'l-Cihad, "La Taate Fî Masiyetillah" babı, hadis: 2863; Sünen-i Neseî, Ki-tabu'l-Biat, "Cezau Men Emere bi-Masiyetin" babı; Müsned-i Ahmed b. Han-bel, c.2, s.142.

[414] - Sünen-i İbn Mâce, c.2, s.956, hadis: 2865; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.400.

[415]- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.5, s.325. Muaviye'nin, Ubade b. Samit'i sman'a şikâyet etmesi üzerine Osman onu Medine'ye çağırtınca Ubade bu hadisi Osman'ın evinde nakletmiştir. Ubade'nin rivayetiyle bu hadisin özeti bu kitabın 329'uncu sayfasında geçmiştir.

[416] - Tehzibu Tarih-i İbn Asâkir, c.7, s.215.

[417] - Fetih: 10

[418] - el-Müfredat, Ragıb İsfahanî, "half" kökü

[419] - Nihayetu'l-Lügat, İbn Esîr ve Lisanu'l-Arab, "half" kökü.

[420] - A'râf: 69

[421] - A'râf: 74

[422] - A'râf: 169

[423] - Meryem: 59

[424] - En'âm: 132

[425] - Bu konu İbn Esîr'in nakliyle Lisanu'l-Arab'da da geçer.

[426] - Tarihu'l-Hulefa, Suyutî, s.137-138; hicrî 1371, Mısır, Saadet baskısı, Müstedrek-i Hâkim, c.3, s.81-82; el-Evail, Askerî, s.103-104.

[427] - Sâd: 26

[428] - Bakara: 30

[429] - "Sebebiyet Fa'sı" için bk. edebiyat kitapalrından Muğni'l-Lebib'e.

[430] - Mâide: 44

[431] - Nisâ: 105

[432] - Mâide: 48

[433]- Biharu'l-Envar, c.26, s.263, hadis: 47, Kenzü'l-Feraid-i Keraçekî'den naklen; Usul-i Kâfi, c.1, s.200; Men Lâ Yehzuruhu'l-Fakih, c.2, s.369 ve 371.

[434]- Enbiyâ: 72-73

[435] - En'âm: 83-89

[436] - Nahl: 35

[437] - Nûr: 54; Ankebût: 18

[438] - Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.151 ve Ahmed b. Muhammed, Şakir'in tahkiki, c.2, s.322, hadis: 1296; ed-Dürrü'l-Mensûr, Suyutî, c.3, s.209. Son kaynakta Enes ve Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan nakledildiği üzere Sa'd'ın da rivayetine göre, Ebu Bekir kalben üzüldü. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a), "Benim adıma tebliğ işini kendimden veya benden olan bir kişiden başkası yapmamalıdır." buyurdu.

[439] - ed-Dürrü'l-Mensûr, Suyutî, c.3, s.210.

[440] - ed-Dürrü'l-Mensûr, Suyutî, c.3, s.209.

[441] - A'râf: 107

[442] - A'râf: 108

[443] - A'râf: 117

[444] - A'râf: 160

[445] - Şuarâ: 32

[446] - Şuarâ: 45

[447] - Şuarâ: 63

[448] - Mâide: 110

[449] - Âl-i İmrân: 49

[450] - Enbiyâ: 79

[451] - Enbiyâ: 81-82

[452]- Bu hadisin kaynakları için bk. kitabımızın ikinci cildi, 3. baskı, s.58-59.

[453] - Sünen-i Ebî Davud, c.2, s.210, hadis: 4645, "Hulefa" babı.

[454] - Tarih-i İbn Esîr, c.10, s.7-8.

[455] - Şerhu Şevahidi'l-Muğnî, Suyutî, Beyrut, Daru'l-Mektebi'l-Hayat, c.1,s.197.

[456] - el-Kuna ve'l-Elkab, c.1, s.252.

[457]- el-Mu'cemu'l-Vasit, "halife" sözcüğü.

[458]- Seyyid Kutup, "Rabb'in meleklere, 'Muhakkak ben yeryüzünde bir halife var edeceğim.' dedi." ayetinin tefsirinde şöyle yazar: "Binaenaleyh, Allah Tealâ'nın yüce iradesi, yeryüzünün hükümetini bu varlığa bırakmayı ve onu serbest kılmayı gerektirdi... Bu ise çok büyük bir makamdır. İnsanın, varlık âleminde geniş yeryüzündeki makamıdır bu." Tefsir-i Fî Zilali'l-Kur'ân, c.1, s.65-66. Yine Halife ve Sultan adlı kitabın yazarı şöyle der: "Bu, İslâm âlemine Ehlikitap'tan geçmiştir." Halife ve Sultan ... Partuld, (Muhtasari Der Bare-i Bermekiyan)Sirus İzedî tercümesi, s.16.

[459] - Edeb, s.7.

[460] - Dineverî, s.346; Taberî, c.2, s.1199. Yine Velid hakkında da böyle bir olay nakledilmiştir. Yine bu olay Taberî Tarihi, c.1, s.2748.'deki, Ömer'in "Allah'ın Halifesi" tabirine karşı çıktığı olayıyla da karşılaştırılsın.

[461] - Lavoix, Catalogue Des Monnaies I, p. 25 (N. 83).

[462] - "Allah'ın Halifeleri" tabiri, resmî evraklarda göze çarpmamaktadır; tıpkı İkinci Velid'in fermanı gibi.

[463]- İbn Hurdadbeh, s.87.

[464]- Bu delillerden bazılarını, Allâme Hillî'nin (r.a) "Elfeyn" adlı kitabında bulmak mümkündür.

[465] -Lügat kitaplarında "emme" köküne bakınız.

[466] -İsrâ: 71-72

[467] -Tevbe: 12

[468] -Bakara: 124

[469] -Enbiyâ: 73

[470] -Hûd: 17

[471]- Mu'cemu'l-Mufehris Li Elfazi'l-Kur'âni'l-Kerim'de, "el-kitab" terimine bakınız.

[472] - İbn Hişâm der ki: "Furas, Abdullah b. Selme b. Kaşir b. Kâ'b b. Rabia b.Amir b. Sa'saa'nın oğludur." bk. Sire-i İbn Hişâm, c.2, s.33.

[473]-Sire-i İbn Hişâm, c.2, s.31-34; Tarih-i Taberî, c.1, s.1205-1206, Avrupa baskısı.

[474]- Tabakat, İbn Sa'd, c.1, k. 2, s.18, Avrupa baskısı.

[475]- Bütün bu istidlâller Tarih-i Taberî'nin Benî Saide Sakifesi rivayetlerinde, Avrupa baskısı, c.4, s.1837-1851'de geçer.

[476]- Nisâ: 59

[477]- Bakara: 180-182

[478] - Mâide: 106

[479]- Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Vasiyet, c.2, s.83; Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Vasiyet, -Nevevî Şerhi-, c.11, s.74.

[480]- Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Hudud, "Recmu'l-Hablâ" babı.

[481]- Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Hudud, "Recmu'l-Heblâ" babı.

[482] - Şûrâ: 38

[483] - Âl-i İmrân: 159

[484] - Ahzâb: 36

[485] - Âl-i İmrân 159

[486] - el-Mağazî, Vâkıdî, Dr. Marisdon Cuns incelemesi, c.2, s.580.

[487]- Sire-i İbn Hişâm, c.2, s.253.

[488]- Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, "Gazvet-u Bedr" babı, c.3, s.1403.

[489]- el-Mağazî, Vâkıdî, Oksford baskısı, c.1, s.48-49; İmtau'l-Esma, Makrizî, s.74-75.

[490]- el-Mağazî, Vâkıdî, c.12, s.477-480; İmtau'l-Esma, Makrizî, s.235-236.Kureyze Oğulları kabilesinden Nuaym b. Mes'ud yeni Müslüman olmuştu.Kendi kabilesiyle Kureyş'in, onun Müslüman olduğundan haberleri yoktu.Kureyze Oğulları Medine'nin içinden Kureyş'le Resulullah'a (s.a.a) karşı savaşmak üzere anlaşınca Nuaym, Kureyze Oğulları'yla Kureyş arasında Müslümanların lehine iki taraflı dost rolünü oynadı. Meşhur görüşe göre, Nuaym'ın çalışmaları

sonucu nihayet bu iki kabile birbirlerine karşı olumsuz düşünmeye başladılar; böylece Müslümanlar Kureyze Oğulları'nın iç yüzünü ve kendilerine karşı besledikleri düşmanlığı anladı. Kureyş de Kureyze Oğulları'nın yardımından ümitsizliğe kapılıp rezil bir şekilde geri döndü. (Mütercim)

[491]- Âl-i İmrân: 159

[492]- Malik b. Nuveyre'nin biyografisi için bk. el-İsabe, c.3, s.336, sayı 7698.

[493]- Tarih-i Taberî, Avrupa baskısı, c.1, s.1927-1928; Tarih-i Yakubî, Beyrut baskısı, c.2, s.131.

[494]- Tarih-i Ebu'l-Fida, s.158; Vefeyatu'l-A'yan, Vesime'nin biyografisinde; Fevatu'l-Vefeyat; diğer kaynaklar ve rivayetin detayıyla ilgili bk. Abdullah b. Saba, Beyrut baskısı, 1403, c.1, s.185-191.

[495]- Futuhu'l-Buldan, Ridde-i Benî Velia ve Eş'as b. Kays.

[496]- Enfâl: 75

[497]- Bu olayı özetle şu kaynaklardan naklettik: Futuhu'l-Buldan, Belazurî, Ridde-i Benî Velia ve Eş'as b. Kays el-Kendî hakkında, s.122-123; Mu'cemu'l-Buldan, Yakut Hamevî, "Hadremut" sözcüğünde; Futuh-. İbn A'sem, c.1, s.57-58. Bu olay tam olarak Abdullah b. Saba kitabında, c.2, s.393-410'da kaydedilmiştir.

[498] - Ahzâb: 21

[499]- Haşr: 7

[500]- Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, Altıncı Kitap, "el-Muhtar Min Kutub-i Mevlana Emiri'l-Müminin" babı.

[501]- Resulullah, (s.a.a) Mekke'nin fethinde, karşısında teslim olmaktan başka çaresi kalmayan kâfirleri ve Kureyş'in ileri gelenlerini affetti ve o günden itibaren onlara, serbest bırakılanlar anlamında "Tulaka" denildi.

[502]- Nasr b. Müzahim'in "Sıffin" adlı eseri, 1382 Kahire baskısı, s.29.

[503]- Nehcü'l-Belâga, Kahire-İstikamet baskısı, "Allah" kelimesinde.

[504] - "Meyve"den maksat Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyti'dir.

[505] - Nehcü'l-Belâğa, "Hikmetler" bölümü, hadis: 185, Muhammed Ebulfazl İbrahim incelemesi.

[506] - Ebu Bekir'in kendisine biat edilmeden önce, "Bırakın beni; ben sizin en hayırlınız değilim." dediği nakledilir.

[507] - Daha önce biz bu olayı en sağlam kaynaklardan naklettik. Şeyh Muhammed Abduh, şûra kelimesini şerh ederken şöyle yazar: Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdurrahman b. Avf'ın amcası oğullarındandır ve her ikisi Benî Zühre'dendir. Sa'd, Ali'ye kin beslemeyi dayılarından miras almıştı. Çünkü annesi, Ümeyye b. Abduşems oğlu Ebu Süfyan'ın kızı Hamne idi ve Ali de elini Kureyş'in liderlerinin ve Ebu Süfyan ailesinin kanıyla boyamıştı. Abdurrahman ise Osman'ın eniştesiydi. Çünkü Osman'ın teyzesi, Ukbe b. Ebu Muayt kızı Ümmü Gülsüm onun eşiydi. Talha'nın da Osman'la arası çok iyiydi. Ayrıca Talha, Temim Oğulları'ndandı. Sakife'de Ebu Bekir'in hilâfeti konusunda Temim Oğulları'yla Haşim Oğulları arasında tartışmalar çıkmıştı. Bu yüzden Talha, Ali'ye sırt çevirerek Osman'ın tarafını tutuyordu. Ömer'in ölümünden sonra bunlar toplanarak müşavere ettiler. Müşaverede üç gruba ayrılınca oylamada Talha, Osman'ı destekledi. Zübeyr Ali'yi, Sa'd b. Ebî Vakkas ise Abdurrahman b. Avf'ın yanında yer aldı. Ömer demişti ki: "Şûra üç günden fazla sürmemelidir. İhtilâf çıkacak olursa Abdurrahman b. Avf'ın bulunduğu grubu destekleyin."

Böyle olunca Abdurrahman, Ali'ye dedi ki: "Allah'ın kitabı, Resulullah'ın sünneti ve ilk iki halifenin gidişatıyla amel edeceğine dair Allah'ın ahit ve sözleşmesi senin üzerine olsun." Ali, "Bilgim dahilinde gücüm yettiğini yapmam ümit edilir." dedi. Sonra Abdurrahman, Osman'a dönerek aynı şeyi ona söyledi. Osman hepsini kabul etti. Bunun üzerine Abdurrahman başını mescidin tavanına doğru kaldırarak, "Allah'ım, duy ve tanık ol. Allah'ım, ben üzerimde olan şeyi Osman'ın üzerine bıraktım." dedi. Sonra elini Osman'a sürerek, "Allah'ın selâmı senin üzerine olsun ya Emirü'l-Müminin!" dedi ve ona biat etti. Ali, endişeli ve üzgün bir hâlde oradan dışarı çıktı. Mikdad b. Esved, Abdurrahman'a, "Sen hak tarafını koruyan ve adil bir şahıs olan Ali'yi mi bıraktın?!" dedi. Abdurrahman ise, "Ey Mikdad, ben Müslümanlar için elimden geleni yaptım." cevabını verdi. Mikdad dedi ki: "Ben Kureyş'e şaşırıyorum; hakka hakemlik etmede kendisinden üstünü tanıtılmayan, bilinmeyen bir kişiyi bıraktılar." Abdurrahman, "Ben senin fitne çıkarmandan korkuyorum; Allah aşkına bitir artık." dedi. Osman'ın zamanında vuku bulan olayların asıl nedenleri onun akrabalarıydı. O zaman o, çeşitli şehirlere hükümet ediyordu. Sonuçta ashabın ileri gelenleri ona sırt çevirdiler. Bunun üzerine Mik-dad, Abdurrahman'a, "Bunun sebebi sensin!" dedi. Abdurrahman, "Ben böyle olacağını sanmıyordum; ama Allah şahit olsun ki onunla konuşmayacağım." cevabını verdi ve Osman'dan küsülü olduğu hâlde öldü. Öyle ki, Abdurrahman hasta yatağındayken Osman onu görmeye gittiğinde

Abdurrahman yüzünü Osman'dan çevirerek duvara döndü. "Allah daha iyi bilir ve hâkimlik O'na aittir.' dedi.

[508]- Kasas: 83

[509]- Mecelletu'l-Ezher, c.32, "el-Kutub" bölümü, h. 1380 yılında Abdullah b. Saba kitabının eleştirisinde basılmış olan 10. cildin 1150, 1151. sayfalarından.

[510] - İmam Hüseyin'in (a.s) Hürr b. Yezid-i Riyahî'ye karşı okuduğu hutbeden. bk. Tarih-i Taberî, İbn Esîr ve Maktel-i Harezmî.

[511] - Bu konuyu, inşaallah bu kitabın ikinci cildinde inceleyeceğiz.

[512] - İnşaallah bu konuyu, kitabımızın ilerideki bölümlerinde Moğolların İslâm ülkelerine saldırısını anlatırken genişçe inceleyeceğiz.

[513]- İnşaallah ileride bu konudan genişçe bahsedeceğiz.
 

EBU ZER GAFFARÝ

New member
Katılım
24 May 2007
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
41
Gerçekte ne olmuştu konusunun devamı ve üstte de kaynakları

Gerçekte ne olmuştu konusunun devamı ve üstte de kaynakları



O gitti ve Müslümanların işini kendilerine bıraktı; böylece nefsî heveslerini izlemeye kalkışmalarını ve sapmalarını değil, hak olanı kendilerine seçmelerini diledi! Şimdi eğer sen bu hükümeti Resulullah'ın (s.a.a) adına ele geçirmişsen, açıktır ki bizim hakkımızı çiğnemiş oluyorsun!
Eğer bu ümmetin müminlerinin adına hilâfeti ele geçirdiysen, biz de müminlerdeniz; oysa biz senin yararına hiçbir adım atıp hiçbir katkıda bulunmuş ve bu konuda memnuniyetimizi bildirmiş değiliz, aksine bundan dolayı rahatsız olup öfkelenmiş bulunuyoruz. Ama eğer bu hilâfet müminler tarafından senin üzerine bırakılmış ve sana farz edilmişse, biz buna katılmadığımız için böyle bir makamı kabul etmek sana farz olmaz.

Sözlerinin ne kadar birbiriyle çekiştiğine dikkat et: Bir taraftan halkın eleştirisine tâbi tutulduğunu söylerken, diğer taraftan da halkın seni istediğini ve sadece sana yönelip şahsen seni hilâfete seçtiğini söylüyorsun! Daha şaşırtıcı olanı şu ki: Bir taraftan kendini Resulullah'ın (s.a.a) halifesi sayarken, diğer taraftan Hz. Peygamber'in, bu işi halka bıraktığını, halkın kendilerine bir halife seçmesini arzuladığını, Peygamber'in kendinden sonra bir halife tayin etmediğini söylüyorsun! "Sana da hilâfetten bir pay veririm." diyorsun! Eğer hilâfet müminlerin kesin hakkıysa, senin onda hükmetmeye hakkın yoktur[299] ve eğer hilâfet bizim hakkımızsa, biz onun bir kısmını almaya razı olmayız. Şimdi beni iyi dinle; sakin ol ve ileri gitme.

Resulullah (s.a.a) öyle bir ağaçtandır ki, biz o ağacın dallarıyız. Siz ise o ağacın -gölgesinde oturanlar olarakkomşusu sayılırsınız. Onlar, Abbas'ın bu sözlerini duyunca kalkıp dışarı çıktılar.

Fâtıma'nın (s.a) Evine Sığınmak


Ömer b. Hattab dedi ki: Yüce Allah, Resul'ünü kendine davet ettikten sonra Ali, Zübeyir ve beraberindekilerin bizden ayrıldıklarını, bize muhalif
olarak Fâtıma'nın (s.a) evinde toplandıklarını bildirdiler. [300] Tarihçiler, Ebu Bekir'e biat etmeyip Ali ve Zübeyir'le birlikte Hz. Fâtıma'nın (s.a) evinde toplananları şöyle kaydederler: 1- Abbas b. Abdulmuttalib, 2- Utbe b. Ebu Leheb, 3- Selman-i Farisî, 4- Ebuzer Gıfârî, 5- Ammar b. Yasir, 6- Mikdad b. Esved, 7- Berâ b. Azib, 8- Ubey b. Ka'b, 9- Sa'd b. Ebî Vakkâs,[301] 10- Talha b. Abdullah, Haşimoğulları, ensardan ve muhacirlerden bir grup.[302]

Ali (a.s) ve beraberindekilerin Ebu Bekir'e biat etmeye yanaşmayarak Hz. Fâtıma'nın (s.a) evinde toplanmaları konusu, tarih kitaplarında, Sihah ve Müsnetlerde, kelâm, rical, edebiyat ve... kitaplarında tevatür haddinde nakledilmiş ve bunun doğruluğunda hiçbir şüpheye yer verilmemiştir. Fakat bu kitapların yazarları, Hz. Fâtıma'nın (s.a) evine sığınanlarla hâkim gücün arasında vuku bulan bütün olayları kalemlerinin işlediği miktar dışında, beyan etmekten hoşlanmadıkları için açıklamamışlardır. Bu önemli tarihî olay hakkında Belazurî'nin kısa olarak kaydetmiş olduğu sözleri şöyledir:

Ali (a.s) Ebu Bekir'e biat etmeye yanaşmayınca Ebu Bekir, Ömer'i göndererek zorla da olsa onu yanına getirmesini istedi! Ömer, Ebu Bekir'in emrini yerine getirmek isteyince Ali'yle aralarında bir tartışma çıktı. Bunun üzerine Ali, Ömer'e şöyle dedi: Sütü iyi sağ; çünkü onun yarısı da senin olacak! Vallahi bugün onun hilâfeti için çaba harcaman, yarın seni diğerlerinden öne geçirip hilâfeti sana teslim etmesi içindir...[303] Yakubî der ki: Ebu Bekir ölüm döşeğinde diyordu ki: Dünyada üç şey dışında hiçbir şeye üzülmedim; keşke bu üçünü yapmasaydım: ...Keşke bana karşı savaş için kapanmış olsaydı bile, Fâtıma'nın evinin kapısını açmasaydım... Yakubî, Ebu Bekir'in bu alandaki sözünü kendi Tarih'inde şöyle kaydeder: Keşke Resulullah'ın kızı Fâtıma'nın kapısını, bana karşı savaşa hazırlanmak için kapanmış olsaydı bile, açıp adamları içeri saldırtmasaydım.[304]





Hz. Fâtıma'nın (s.a) Evine Saldırı


Meşhur tarihçiler Ebu Bekir'in emriyle Hz. Fâtıma'nın (s.a) evine saldıranların şunlar olduğunu kaydederler: 1- Ömer b. Hattab, 2- Halid b. Velid,[305] 3- Abdurrahman b. Avf, 4- Sabit b. Kays Şemmas,[306] 5- Ziyad b. Lübeyd,[307] 6- Muhammed b. Mesleme,[308] 7- Zeyd b. Sabit,[309] 8- Seleme b. Selamet b. Vakş,[310] 9- Seleme b. Eslem,[311] 10- Useyd b. Huzeyr.[312] Ulema bu şahısların Hz. Fâtımatu'z-Zehra'nın (s.a) evine saldırıp nasıl içeri girdiklerini ve oraya sığınanlara nasıl davrandıklarını şöyle kaydederler: Başta Ali b. Ebu Talib ve Zübeyir olmak üzere Ebu Bekir'e biat etmeyen muhacirlerden bir grup silâhlı oldukları hâlde öfkeyle Fâtıma'nın (s.a) evine girdiler.[313] Ensar ve muhacirlerden bir grubun, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fâtıma'nın evine sığınıp Ali b. Ebu Talib'in etrafında toplandıklarını Ebu Bekir ve Ömer'e haber verdiler.[314] Onlara, Fâtıma'nın evinde toplananların hilâfet konusunda Ali b. Ebu Talib'e biat etmek istediklerini söylediler.[315] Bunun üzerine Ebu Bekir, Ömer b. Hattab'a Fâtıma'nın evine giderek onları oradan dışarı çıkarmasını ve direnecek olurlarsa onlarla savaşmasını emretti. Ebu Bekir'in bu emri üzerine Ömer eline bir meşale alarak Fâtıma'nın evine doğru yola koyuldu; Fâtıma'nın evini, içindekilerle birlikte yakmak istiyordu. Hz. Fâtıma (s.a) Ömer'in karşısına çıkarak ona hitaben: "Ey Hattab'ın oğlu! Evimizi yakmaya mı geldin?!" dedi. Ömer, "Evet!" dedi, "Ya da ümmetin kabul ettiğini kabul edersiniz (Ebu Bekir'e biat edersiniz)."[316] Belazurî, Ensabu'l-Eşraf adlı kitabında bunu şöyle nakleder: Fâtıma, Ömer'i kapıda karşılayarak, "Ey Hattab'ın oğlu! Beni evimin içinde yakmaya mı geldin?!" dedi. Ömer, "Evet!..."dedi.[317] Bu olaydan yıllar sonra Abdullah b. Zübeyir kendi hükümetine teslim olmaları için Mekke'de Hâşim Oğulları'na baskı uyguladı. Hâşim Oğulları bunu kabul etmeyince onları bir dağın arasında toplayıp odun getirerek hepsini ateşte yakmalarını emretti!

Abdullah b. Zübeyir'in kardeşi Urve b. Zübeyir, kardeşinin bu hareketine geçerlilik kazandırmak için geçmişte Ebu Bekir'e biat olayında Ömer'in Hz. Fâtıma'nın evini yakmak için görevlendirilmesini delil göstererek şöyle dedi: Kardeşimin bu hareketi sadece bir tehditti; nitekim geçmişte de biat etmeyen Hâşim Oğulları'nı odun toplayarak yakmakla tehdit ettiler![318] Urve'nin "geçmiş"ten maksadı, Hâşim Oğulları'nın Ebu Bekir'e biat etmeye yanaşmadıkları için Fâtıma'nın evinin etrafına odun toplayarak evi içindekilerle birlikte yakmaya kalkışmaları olayıdır.


Mısırlı şair Hafız İbrahim bu olayı şiirinde şöyle kaydeder: Ali'ye bir şey söyledi Ömer Bunu söyleyen de, duyan da saygıya lâyıktır: Eğer biat etmezsen, Mustafa'nın kızı içinde olduğu hâlde Yakarım evini, o evden kimse sağ kurtulamaz. Adnan savaşçılarının önderi karşısında bu sözü Hafsa'nın babasından (Ömer'den) başkası söyleyemez.[319] Yakubî kendi Tarih'inde şöyle kaydeder: Onlar bir grupla Ali'nin evine saldırdılar... Ali'nin kılıcı kırılınca saldıranlar Ali'nin evine girme cüreti buldular![320] Taberî de kendi Tarih'inde şöyle yazar: Ömer b. Hattab; Talha, Zübeyir ve muhacirlerden bir grubunun sığınmış olduğu Ali'nin evine saldırdı. Zübeyir kılıcını çekerek ona karşı koymak istedi. Fakat tam o sırada ayağı kayarak kılıç elinden yere düştü. Bunun üzerine eve saldıranlar toplanarak onu yakaladılar...[321]

Ebu Bekir Cevherî ise şöyle nakleder: Ali, "Ben Allah'ın kulu ve Resulullah'ın (s.a.a) kardeşiyim." dedi! Nihayet onu Ebu Bekir'in yanına götürerek Ebu Bekir'e biat etmesini istediler. Bunun üzerine Ali şöyle dedi: "Ben hükümet ve hilâfete sizlerden daha layığım. Ben size biat etmem; aksine sizin bana biat etmeniz gerekiyor. Siz hilâfeti Resulullah'ın akrabaları ve yakınları olmanız bahanesiyle ensardan aldınız; onlar da bu deliliniz gereğince onu size bıraktılar. Ben de sizin ensara getirmiş olduğunuz delili getiriyorum.


O hâlde eğer nefsî heveslerinize uymuyorsanız ve eğer Allah'tan korkuyorsanız, bizim hakkımızda insaflı davranın; ensarın hükümeti sizin hakkınız olarak gördüğü gibi, siz de hükümeti bizim hakkımız olarak kabul edin; aksi durumda bile bile bize karşı yaptığınız bu zulmün vebali sizin üzerinizedir." Ömer, "Biat etmeden kurtulamazsın." dedi. Ali ise, "Ey Ömer!" dedi, "Sağdığın bu sütün yarısı sana ulaşacaktır. Ebu Bekir'in hükümetinin temellerini bugün sağlamlaştır ki yarın onu sana bıraksın. Vallahi ne seni dinlerim ve ne de ona uyarım." Ebu Bekir ise, "Bana biat etmezsen seni mecbur etmem." dedi. Ebu Ubeyde Cerrah da şöyle devam etti: "Ya Ebe'l-Hasan! Sen gençsin; bunlar ise Kureyş'ten olan senin yaşlı akrabalarındırlar!

Sen ne onların tecrübesine sahipsin ve ne de işleri onlar kadar bilirsin! Bence böyle önemli bir sorumluluğu üzerine alması için Ebu Bekir senden daha güçlü, sabırlı ve iş bilendir! O hâlde sen de hükümeti ona bırak, buna razı ol. Ömrün yeter de uzun bir zaman yaşarsan hem fazilet ve Resulullah'a yakın olman açısından, hem de İslâm'da önceliğin ve cihadın açısından bu makama geçmeye herkesten daha lâyık olursun!" Ali, "Ey muhacirler!" dedi, "Allah'tan sakının; hükümet ve hilâfeti Muhammed'in (s.a.a) evinden çıkarıp kendi evlerinize, kendi mahallenize ve kendi kabilelerinize götürmeyin, onun ailesini halkın arasındaki makamlarından uzaklaştırmayın ve haklarını ayaklar altında çiğnemeyin. Ey muhacirler; vallahi bizim aramızda Kur'ân okuyan, din işlerini bilen, Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinden haberdar olan ve yönetim işinden anlayan biri olduğu müddetçe bu ümmetin işlerini üstlenmeye biz Ehlibeyt sizlerden daha layığız. Vallahi bütün bunlar bizde vardır.

O hâlde nefsî heveslerinize uymayın; aksi durumda haktan adım adım uzaklaşırsınız." İmam Ali'nin bu sözlerini duyan Beşir b. Sa'd ona şöyle dedi: "Ensar Ebu Bekir'e biat etmeden önce senin bu sözlerini duysaydı, senin hükümetini ve önderliğini kabul etme konusunda iki kişi bile birbiriyle ihtilâf etmezdi; ama -iş işten geçti ve- onlar Ebu Bekir'e biat ettiler!" Böylece Ali orada Ebu Bekir'e biat etmeden eve döndü.[322] Yine Ebu Bekir Cevherî şöyle der: Fâtıma, Ali ve Zübeyir'e nasıl davranıldığını görünce evinin kapısında durarak Ebu Bekir'e şöyle dedi:


"Ey Ebu Bekir!
Ne kadar çabuk Resulullah'ın (s.a.a) ailesine karşı hile yapmaya başladın! Vallahi hayatta olduğum müddetçe Ömer'le konuşmayacağım."[323] Diğer bir rivayette ise şöyle geçer: Fâtıma hıçkırıklar içinde evden dışarı çıktı, halkı iterek evden uzaklaştırmaya başladı...[324] Yakubî de kendi Tarih'inde şöyle kaydeder: Fâtıma dışarı çıkarak evini işgal edenlere şöyle hitap etti: "Evimden dışarı çıkın; aksi takdirde vallahi başımı açarak Allah'a şikâyette bulunurum." Fâtıma'nın evine saldıranlar bu tehdidi duyunca dışarı çıkarak oradan uzaklaştılar.[325]

Mes'udî kendi Tarih'inde şöyle yazar: Sakife'de Ebu Bekir'e biat edilmesinin ardından biat edenler, salı günü mescitte biatlerini yeniledikten sonra Ali (a.s) evden çıkarak Ebu Bekir'e şöyle hitap etti: "Müslümanların işlerini bozdun, bizimle hiç danışmadın ve hakkımızı görmezden geldin." Ebu Bekir ise, "Doğru söylüyorsun; ama ben fitne çıkmasından korktum." dedi.[326] Yakubî yine şöyle kaydeder: Bir grup Ali'nin etrafında toplanarak ona biat etmek istedi.
Ali (a.s) onlara, "Yarın sabah başlarınızı tıraş ederek burada hazır olun." dedi; ama yarın onlardan üç kişi dışında kimse gelmedi![327] Bu olaydan sonra Ali (a.s) geceleyin Fâtıma'yı bir bineğe bindirerek bir bir ensarın kapısına götürüyor, hakkını geri alması için onlardan kendisine yardım etmelerini istiyordu. Fâtıma (s.a) da onlardan Hz. Ali'ye (a.s) yardım etmelerini istiyordu.

Fakat ensar diyordu ki: Ey Resulullah'ın kızı! Biz buna (Ebu Bekir'e) biat ettik ve iş işten geçti!! Amcan oğlu Ali hilâfete geçmek için Ebu Bekir'den önce davranmış olsaydı, elbette ki biz ondan başkasını kabul etmezdik. Ali (a.s) ise, "Ben Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini yıkayıp, kefenleyip defnetmeden evinde bırakarak onun hilâfetini ele geçirmek için halkla savaşsa mıydım?!" diyordu. Fâtıma (s.a) da şöyle ekiyordu: Ebu'l-Hasan Ali yapılması gerekeni yaptı.

Onlar öyle bir iş yaptılar ki onun hesabını Allah soracaktır ve buna cevap vermek zorundadırlar.[328] Muaviye, Ali'ye (a.s) yazdığı mektupta Yakubî'den naklettiğimiz bu konuya şöyle işaret eder: Hatırlıyorum ki, dün halk Ebu Bekir Sıddık'a biat edince evindeki mahremini (Hz. Fâtımatu'z-Zehra'yı) bir eşeğe bindirerek Hasan'la Hüseyin'in ellerini tutup sana yardım etmeleri için birer birer Bedir'dekilerin ve ilk Müslümanların kapılarını çaldın. Eşinle onların kapısına gittin, iki oğlunu iki delil olarak gösterip Resulullah'ın (mağaradaki) arkadaşına karşı onları tahrik ettin! Ama dört-beş kişiden başka hiç kimse sana olumlu cevap vermedi.

Vallahi eğer sen haklı olsaydın şüphesiz hepsi sana yönelir, davetini kabul ederlerdi. Ama sen yersiz bir iddiada bulundun, hiç kimsenin inanmadığı bir söz söylüyordun ve olmayacak bir şey yapmak istiyordun. Seni kıyama teşvik eden Ebu Süfyan'a, "Emrimde iradeli ve sebatlı kırk kişi olsaydı onlara karşı kıyam ederdim..." diye verdiğin cevabı sen unuttuysan ben hiç unutmadım. [329] Muammer'in Zuhrî'den ve onun da Ümmü'l-Müminin Aişe'den naklettiği hadiste Resulullah'ın (s.a.a) mirası konusunda Fâtıma'yla (s.a) Ebu Bekir arasında geçen tartışmalara işaret edilmiştir. Aişe bu hadisin sonunda şöyle diyor: Fâtıma yüzünü Ebu Bekir'den çevirdi ve hayatta olduğu müddetçe onunla konuşmadı. Fâtıma Resulullah'tan (s.a.a) sonra altı ay yaşadı.


Ölümünden sonra da eşi Ali, Ebu Bekir'e haber vermeden gizlice cenaze namazını kılıp onu toprağa verdi. Hz. Zehra'nın varlığı Hz. Ali'ye saygı duyulmasına sebep oluyordu. Fâtıma hayatta olduğu müddetçe halk Ali'ye saygı gösteriyordu. Ama Hz. Fâtıma ölür ölmez halk ondan yüz çevirdi. Fâtıma Resulullah'tan (s.a.a) sonra sadece altı ay yaşadı. Muammer der ki: O sırada biri Zuhrî'ye, "Bu altı ay içinde Ali, Ebu Bekir'e biat etti mi?" diye sorunca şöyle cevap verdi: Hayır; bu müddet içerisinde Ali ve Hâşimoğulları'ndan hiç kimse Ebu Bekir'e biat etmedi.[330] Ancak Ali biat ettikten sonra diğerleri de biat ettiler. Ali, Fâtıma'nın ölümünden sonra halkı kendisine karşı ilgisiz bulunca Ebu Bekir'e biat etmek zorunda kaldı...

[331] Belazurî der ki: Arapların mürtet olması söz konusu olunca Osman Ali'ye giderek şöyle dedi: Ey amca oğlu! Sen biat etmedikçe hiç kimse bu düşmanlarla savaşmak için dışarı çıkmaz ve... Osman o kadar buna benzer şeyler söyledi ki nihayet onu Ebu Bekir'in yanına götürdü ve Ali, Ebu Bekir'e biat etti. Ali'nin Ebu Bekir'e biat etmesinden sonra Müslümanlar sevinerek mürtetlerle savaşa hazırlandılar ve ordu her taraftan harekete geçti.[332]

Evet, Ali, Fâtıma'nın (s.a) vefat etmesiyle halkın kendisine ilgisiz davranmasından sonra Ebu Bekir'e biat etmek zorunda kaldı. Fakat Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra başına gelenlerden devamlı yakınıyor ve şikâyet ediyordu. Hatta kendi hilâfeti döneminde de bundan ıstırap duyuyor ve acıyla dile getiriyordu. Hz. Ali'nin (a.s) bu şikâyetlerini Nehcü'l-Belâğa'nın "Şıkşıkiyye" adlı hutbesinde apaçık görmekteyiz. Biz bu bölümün sonunda bu hutbeyi nakledeceğiz.



Ebu Bekir'e Biat Etmeyenler

1- Ferve b. Amr: Zübeyir b. Bekkar el-Muvaffakiyyat adlı kitabında şöyle yazar: Ferve b. Amr Ebu Bekir'e biat etmedi. Ferve, Resulullah'ın (s.a.a) emrinde savaşlara katılmıştı. Savaşlarda bir ata kendisi biner, bir atı da İslâm savaşçıları binsin diye Allah rızası için beraberinde getirirdi. Ferve, kendi kavminin ileri gelenlerinden olup zengin ve sorumluluğunu bilen bir kişiydi. O her yıl hurmalıklarından bin vasak[333] hurma sadaka verirdi. O, Emirü'l-Müminin Ali b. Ebu Talib'in ashabından olup Cemel Savaşı'nda Hz. Ali'nin emrinde savaşmıştır.[334] Zübeyir b. Bekkar, bu sözlerinden sonra Ferve'nin Ebu Bekir'e biat alınmasında yardımcı olan bazı ensara öfkelenmesinden bahsetmiştir.


2- Halid b. Said el-Emevî[335]
Halid b. Said, Resulullah (s.a.a) tarafından Yemen'in San'a bölgesinin valiliğine atanmıştır. Resulullah (s.a.a) vefat edince Halid,
Eban ve Ömer adlı kardeşleriyle birlikte görev bölgesini terk ederek Medine'ye geldi. Ebu Bekir ona: "Niçin görev bölgeni terk ettin?! Valiliğe,
hiç kimse Resulullah'ın (s.a.a) seçmiş olduğu şahıslardan daha lâyık değildir; işinin başına dön." dediğinde, onlar şöyle cevap verdiler: "Biz Uheyha Oğulları Resulullah'tan (s.a.a) sonra hiç kimse için çalışmayız." Halid ve kardeşi bir müddet Ebu Bekir'e biat etmediler. Halid bir konuşmasında Hâşimoğulları'na demişti ki: "Siz (Resulullah'ın Ehlibeyti) sağlam, güçlü ve iyi meyveli ağaçsınız; biz sizin izleyicileriniziz."[336] Halid, iki ay Ebu Bekir'e biat etmedi. O diyordu ki: "Resulullah (s.a.a) beni valiliğe atadı ve hayatta olduğu müddetçe o makamdan almadı." Halid, Ali b. Ebu Talib ve Osman b. Affan'la görüşerek onlara dedi ki: "Ey Abdumenafoğulları! Hükümet ve liderlikten diğerleri ona ulaşsın diye mi el çektiniz?"Halid'in bu sözünü Ebu Bekir'e ulaştırdıklarında, Ebu Bekir bunu önemsemedi; ama Ömer Halid'e karşı içinde bir kin besledi.[337] Bir gün Halid, İmam Ali'nin huzurunu çıkarak, "İzin ver de sana biat edeyim." dedi, "Vallahi bu insanların arasında hiç kimse Resulullah'ın (s.a.a) hilâfetine senden daha lâyık değildir."[338] dedi. Sonunda Hâşimoğulları Ebu Bekir'e biat edince, Halid de Ebu Bekir'e biat etti. Ebu Bekir Şam'a ordu gönderince ordunun dörtte birine kumandan ettiği ilk kişi Halid b. Said'di. Ama Ömer bunu kabul etmeyerek Ebu Bekir'in bu seçimine itiraz etti ve "O, falan işleri yapıp filan sözleri söylediği hâlde onu orduya kumandan mı ediyorsun?"[339] dedi. Ömer'in bu sözleri sonucu Ebu Bekir fikrini değiştirdi ve onu ordunun kumandanlığından alarak yerine Yezid b. Ebu Süfyan'ı tayin etti![340]


3- Sa'd b. Ubâde[341]
Sakife olayından sonra Sa'd b. Ubâde'yi birkaç gün kendi hâline bıraktılar, daha sonra, "Akrabaların da dahil herkes, Ebu Bekir'e biat etti, gel sen de biat et." diye peşine adam gönderdiler. Sa'd ise şöyle cevap verdi: Vallahi okluğumdaki bütün oklarımı size atıp mızrağımın ucunu sizin kanınıza boyamadıkça size biat etmem. Ne sandınız? Kılıcımın kabzası elimde olduğu müddetçe sizin başınıza indiririm; akrabalarım ve kavmimden bana itaat edenlerin yardımıyla var gücümle savaşırım, ama size biat etmem. Vallahi bütün insanlar ve cinler sizin hükümetinizi kabul etseler bile, ilâhî adalette hesap verinceye kadar ben size baş eğmem ve sizi resmen tanımam.[342] Sa'd'ın bu sözleri Ebu Bekir'e ulaşınca Ömer, "Biat almadıkça onu bırakma." dedi. Ama Beşir b. Sa'd dedi ki: O inat etmiştir, onu öldürseniz bile size biat etmesi mümkün değil. Bütün oğullarını ve ailesini, akrabalarından bir grubu öldürmedikçe onu öldürmek de imkânsızdır. Onu kendi hâline bırakın; onu kendi hâline bırakmanızın size bir zararı olmaz; çünkü o şimdilik tek kalmıştır. Beşir'in bu sözlerinden sonra onu kendi hâline bıraktılar.[343] Sa'd onların hiçbir toplantılarına iştirak etmiyor, onların cuma ve cemaat
namazlarına katılmıyordu.

Onlarla birlikte hac yapmıyordu... Bu durum Ebu Bekir'in ölümüyle hilâfete Ömer geçinceye kadar devam etti. Ömer hilâfete geçince bir gün Sa'd b. Ubâde'yi Medine sokaklarından birinde görüp ona şöyle seslendi: "Hey Sa'd!" Sa'd da hemen, "Hey Ömer!" diye cevap verdi. Ömer: "Filan işleri yapan sen değil miydin?!" dedi. Sa'd, "Evet, bendim; şimdi bu hükümeti sana mı bıraktılar?! Vallahi arkadaşını senden daha çok seviyordum. Vallahi, seninle komşu olmaktan rahatsızım." dedi. Ömer, "Komşusundan hoşlanmayan evini değiştirir!" dedi. Bunun üzerine Sa'd, "Bundan gafil değilim; yakında senden daha iyi olan birine komşu olacağım." dedi. Sa'd, çok geçmeden Ömer'in hilâfetinin başlarında Şam'a gitti...[344]

Belazurî Ensabu'l-Eşraf adlı kitabında şöyle yazar: Sa'd b. Ubâde Ebu Bekir'e biat etmeyerek Şam'a gitti. Ömer bir adamı görevlendirerek ona, "Ne pahasına olursa olsun Sa'd'dan biat al; kabul etmediği takdirde Allah'ın yardımıyla onu öldür." dedi! O adam Şam'a giderek Halep yakınındaki Hevareyn kasabasında Sa'd'la karşılaştı. Hemen Sa'd'dan Ömer'e biat etmesini istedi. Bunun üzerine Sa'd, Ömer'in elçisine dedi ki: "Kureyş'ten olan birine biat etmem." Elçi, "Biat etmezsen öldürürüm seni." dedi. Sa'd, "Beni öldürsen bile biat etmem." dedi. Ömer'in elçisi Sa'd'ın direndiğini görünce, "Sen bu ümmetin kabul ettiği şeyin dışında mısın?!" dedi. Sa'd, "Biat konusunda evet, ben onların dışındayım!" dedi. Ömer'in elçisi Sa'd'ın bu kesin cevabını duyunca kalbine sapladığı bir okla onu öldürdü![345]

Tabsiretu'l-Avam kitabında şöyle geçer: Onlar bu işe Muhammed b. Mesleme el-Ensarî'yi görevlendirdiler. Muhammed de Şam'a giderek bir okla Sa'd'ı öldürdü. Yine demişlerdi ki: O sırada Şam'da olan Halid b. Velid, Sa'd'ı öldürmek için Muhammed b. Mesleme'ye yardım etti.[346] Mes'udî Murucu'z-Zeheb'de der ki: Sa'd b. Ubâde, biat etmeyerek Medine'den çıkıp Şam'a gitti ve hicretin on beşinde orada öldürüldü.[347] Yine İbn Abdurabbih şöyle der: Sa'd b. Ubâde'yi kalbine saplanan bir ok sonucu ölü buldular.


Cinler ona ağladılar ve bu şiiri okuyarak Sa'd'ı öldürmenin sorumluluğunu üzerlerine aldılar: Hazrec kabilesinin reisi Sa'd b. Ubâde'yi biz öldürdük. / Kalbine sapladığımız iki okla onu yere serdik.[348] İbn Sa'd da, Tabakat'ta şöyle yazar: Sa'd b. Ubâde bir çukurda oturmuş idrar yaparken suikasta uğradı ve oracıkta can verdi. Sa'd'ın cenazesini (zehirli ok sebebiyle) yeşile dönmüş bir hâlde buldular. [349]Yine Usdu'l-Gâbe'de şöyle geçer: Sa'd b. Ubâde ne Ebu Bekir'e ve ne de Ömer'e biat etti. O, Şam'a giderek Havareyn denilen yerde ikamet etti ve sonunda hicretin on beşinde orada öldürüldü.

Sa'd, bir tuvalet kenarında, taharet için oturduğu sırada öldürüldü. Cesedi bulunduğunda bedeninin yeşil renge büründüğü konusunda ihtilâf yoktur. Sa'd'ın akrabalarının onun öldürüldüğünden haberleri yoktu. Nihayet bir su kuyusunun başında ölüm haberinin şiir şeklinde okunduğunu duyduklarında onun öldüğünü öğrendiler. Ama kuyuya baktıklarında orada hiç kimseyi bulamadılar![350]

Böylece Sa'd b. Ubâde'nin hayat defteri kapatıldı. Ancak böyle inatçı ve korkusuz bir şahsiyetin, zamanın hükümeti tarafından öldürülmesi zihinlerde soru işareti yarattı. Bu olay, tarihçilerin anlatmaktan hoşlanmadıkları olaylardan olduğu için bazıları önemsemeyerek böyle büyük bir olayı görmezlikten gelirken, bazıları da onun öldürülüşünü hurafelerle karıştırmış ve onun öldürülmesinden cinleri sorumlu tutmuşlardır.[351]
Ama bu kişiler böyle bir hurafeyi söz konusu ederken cinlerin Sa'd'a karşı kin ve düşmanlığının sebebinin ne olduğunu ve muhacir ve ensardan oluşan o kadar ashabın arasında oklarının niçin Sa'd'ın kalbini hedef aldığını söylememişlerdir.

Bu kişiler masallarını tamamlamak için muteber kaynaklarında -meselâ- "Sa'd b. Ubâde'nin Ebu Bekir ve Ömer'e biat etmeye yanaşmaması, cinlerin önderini rahatsız ettiği için onu ortadan kaldırmaya karar verdiler; dolayısıyla zehirli oklarını sonuna kadar onun kalbine gömerek öteki dünyaya gönderdiler." demiş olsalardı, bu masalda belirsiz bir nokta kalmazdı. Sa'd'ın Biat Etmediğini Rivayet Edenler: Aşağıdaki kişiler Sa'd'ın Ebu Bekir ve Ömer'e biat etmeyişini kendi kitaplarında genişçe veya kapalı olarak ve özetle kaydetmişlerdir: 1- Muhammed b. Cerir Taberî Tarih'inde; 2- İbn Sa'd Tabakat'ında; 3- Belazurî Ensabu'l-Eşraf adlı kitabının birinci cildinde; 4- İbn Abdulbir İsti'ab adlı kitabında; 5- İbn Abdurabbih Ikdu'l-Ferid adlı kitabında; 6- İbn Kuteybe el-İmamet-u ve's-Siyase'de, c.1, s.9; 7- Mes'udî Murucu'z-Zeheb'de; 8- İbn Hâcer Askalanî İsabe'de, c.2, s.28; 9- Muhibbuddin Taberî Riyazu'n-Nazira'de; 10- İbn Esîr Usdu'l- Gâbe'de, c.3, s.222; 11- Diyarbekrî Tarih-i Hamis'de, Ali b. Burhanuddin Sire-i Halebiyye'de, c.3, s.396-397; Ebu Bekir Cevherî
Sakife'de İbn Ebi'l-Hadid'den naklen.


Buraya kadar özetle Ebu Bekir'in nasıl hilâfete ulaştığını ve ona nasıl biat edildiğini anlatmaya çalıştık. Bu konuyu Abdullah b. Saba kitabının birinci cildinde özetle bulabilirsiniz. Şimdi ise Ömer'in nasıl hilâfete geçtiğini ve ona nasıl biat edildiğini inceleyelim:




Ebu Bekir, Kendinden Sonra Hilâfete Ömer'i Tanıtıyor

Ebu Bekir ölüm döşeğinde yalnız Osman'ı çağırarak ona şöyle yazmasını söyledi:
Bismillahirrahmanirrahim
Bu, Ebu Bekir Ebu Kuhafe'nin Müslümanlara vasiyetnamesidir.
Ama sonra...
(Ebu Bekir bunu söyledikten sonra bayıldı. Bunun üzerine Osman kendi başına Ebu Bekir'in vasiyetnamesini şöyle tamamladı Ben kendi yerime sizin için Ömer b. Hattab'ı seçiyorum. Ben bu seçimde sizin için hayırdan başka bir şey dilemedim. O sırada Ebu Bekir kendine gelerek gözlerini açtı ve Osman'a, "Oku bakayım ne yazdın!" dedi. Osman da kendi yazdıklarını Ebu Bekir'e okudu. Ebu Bekir de onun yazdıklarını duyunca tekbir getirerek dedi ki: Ben baygınken ölmemden ve benden sonra hilâfet konusunda insanların ihtilâfa düşmesinden mi korktun? Osman, "Evet." Cevabını verdi. Ebu Bekir, "Yazdıklarını kabul ediyorum. Allah İslâm ve Müslümanlardan dolayı sana hayırlı mükâfat versin." dedi ve Osman'ın yazdıklarını imzaladı! Taberî bu olaydan önce şöyle yazar: Ömer elinde bir hurma dalı olduğu hâlde Resulullah'ın (s.a.a) mescidinde halkın arasında oturmuştu. Ömer'in hilâ fet hükmünü elinde bulunduran Ebu Bekir'in azat ettiği kölesi Şedid de oradaydı. O sırada Ömer halka şöyle dedi: "Ey insanlar! Resulullah'ın halifesinin söz ve tavsiyelerini dinleyin ve ona itaat edin. O diyor ki ben sizin hayrınızı dilemekte kusur etmedim."[352] Ömer'in bu tutumuyla, geçmişte Resulullah'ın (s.a.a) vasiyetnamesinin yazılmasına karşı çıkışı arasındaki fark, dikkate değerdir!




Şûra ve Osman'a Biat

İbn Abdurabbih Ikdu'l-Ferid adlı kitabında şöyle yazar: Ömer yaralanınca ona kendi yerine birini seçmesini önerdiler. Bunun üzerine Ömer dedi ki: "Ebu Ubeyde Cerrah hayatta olsaydı yerime onu seçerdim. Allah bunun sebebini benden sorsaydı, cevap olarak, 'Peygamber'in, onun ümmetin emini olduğunu söylüyordu!' derdim. Ve eğer Ebu Huzeyfe'nin azat etmiş olduğu kölesi Salim hayatta olsaydı, şüphesiz kendi yerime onu seçerdim. Allah bunun sebebini soracak olsaydı, 'Resulullah'ın, 'Salim Allah'ı o kadar seviyor ki, Allah'tan korkmasaydı bile, yine de O'na itaatsizlik etmezdi.' dediğini duydum, derdim."[353] Bunun üzerine, "Ya Emire'l-Müminin, her hâlükârda birini kendi yerinize seçin." dendiğinde şu cevabı verdi:
Bütün bunlardan sonra sizin işinizi, (Hz. Ali'ye işaret ederek) sizi hak ve adalete yönlendirecek bir kişiye bırakmak ve onu size halife seçmek istiyordum.

Ama benim ölümün ve dirimin böyle bir şeye tahammül etmeyeceğini ve bunu kabul etmeyeceğini gördüm! Belazurî Ensabu'l-Eşraf'ta şöyle diyor: Ömer, "Bana Ali, Osman, Talha, Zübeyir, Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Ebî Vakkâs'ı çağırın." dedi. Onları çağırdıklarında Ali (a.s) ve Osman'dan başka hiç kimseyle konuşmadı. Ali'ye (a.s) dedi ki: "Ey Ali! Bu insanlar senin Resulullah'ın akrabası ve damadı oluşunu ve Allah Telâ'nın sana vermiş olduğu ilim ve fıkhı göz önünde bulundurarak seni hilâfete seçebilirler; eğer bu işi üstlenirsen Allah'ı unutma! Sonra Osman'a dönerek şöyle dedi: "Ey Osman! Bu ümmet senin Resulullah'ın damadı oluşunu ve yaşını gözeterek seni hükümete geçirebilirler; eğer bu işi üstlenirsen

Allah'tan kork ve Ebu Muaytoğulları'nı insanların sırtına bindirme." Ömer, sonra Suheyb'i çağırmalarını emretti. Suheyb gelince ona şöyle dedi: "Sen üç gün halka namaz kıldır. Bu müddet içerisinde bunlar da toplanarak müşavere etsinler. Sonuçta kendi aralarından bir kişinin hilâfetine oy verirlerse, muhalefet edenin boynunu vur!" Ömer, yanına gelen bu grup dışarı çıktıktan sonra, "Eğer halk bu 'Ecleh'i[354] hilâfete seçerse, onları doğru yola hidayet eder." dedi.[355] er-Riyazu'n-Nazira kitabında Ömer'in şöyle dediği geçer: Hilâfete o alnı yüksek kişiyi seçecek olsalar ne mutlu onlara; o, boynunda kılıç bile olsa onları hakka götürür. Muhammed b. Kâ'b der ki, o sırada ben Ömer'e, "Bunu bildiğin hâlde neden onu hilâfete seçmiyorsun?" dedim. Ömer şöyle cevap verdi: Halkı kendi hâllerine bırakmamın sebebi, benden üstün olan kimsenin onları kendi hâllerine bırakmış olmasıdır![356]

Belazurî Ensabu'l-Eşraf'ta Vâkıdî'den naklen şöyle der: Ömer kendisinden sonra hilâfete kimi seçmesinin uygun olduğu hakkında etrafındakilerin görüşünü alıyordu. Ona, "Osman hakkında ne dersin?" dediler.


Ömer, "Onu seçecek olursam, Ebu Muayt'i halkın sırtına bindirmiş olurum." dedi. "Zübeyir nasıldır?" dediler. Ömer, "O razı ve memnun olunca mümindir, öfkelendiğinde ise kalben kâfirdir!" dedi. "Ya Talha!" dediler. Ömer, "O, burnu havada, ama oturduğu yer suyun içinde olan kibirli bir adamdır!" dedi. "Ya Sa'd b. Ebî Vakkâs?" dediler. "Süvarilere kumandanlığında söz yoktur, ama küçük bir kasabayı zor idare eder." dedi. "Ya Abdurrahman b. Avf hakkında ne dersin?" diye sorduklarında, "Kendi ailesini idare edebilirse bu ona yeter." dedi![357] Belazurî kitabının başka bir yerinde ise şöyle der: Ömer b. Hattab yaralanınca Abdullah Cud'an'ın azat etmiş olduğu kölesi Suheyb'i çağırarak, muhacir ve ensarın ileri gelenlerini toplamasını emretti. Onlar gelince, Ömer şöyle dedi: "Ben sizin yönetiminizi, aralarından bir kişiyi size imam olarak seçmeleri için Resulullah'ın hayatının son anlarına kadar kendilerinden razı olduğu ilk muhacirlerden oluşan altı kişilik bir şûraya bırakıyorum!"

Daha sonra şûradakilerin isimlerini söyledi ve sonra da Ebu Talha ve Zeyd b. Sehl el-Hazrecî'ye dönerek şöyle dedi: "Yanına ensardan elli kişi al. Ben ölünce, onları üç gün içinde aralarında bir kişiyi halife seçmeye zorla." Suheyb'e de bir halife seçilinceye kadar halka namaz kıldırmasını söyledi. O zaman Talha b. Abdullah orada yoktu; Serat[358] adındaki yerindeydi. Ömer dedi ki: "Eğer bu üç gün içinde Talha gelirse sorun yok; aksi takdirde onu beklemeyin ve halifeyi seçmek konusunda ciddi davranarak üzerinde ittifak ettiğiniz kişiye biat edin. Birisi sizin görüşünüze muhalefet ederse boynunu vurun!"

Râvi der ki: Birini Talha'nın peşine göndererek birkaç gün içinde hemen Medine'ye gelmeye teşvik ettiler. Buna rağmen Talha Medine'ye ulaştığında Ömer ölmüştü ve sman'a
biat edilmişti. Bu yüzden Talha evde oturarak, "Ben, izni alınmadan adına iş yapılan bir kimse miyim?" dedi. Osman onu görmeye gidince Talha ona dedi ki: "Ben kabul etmezsem sen istifa eder misin?" Osman, "Evet." dedi. Talha, "Bu durumda ben de senin hilâfetini teyit ediyorum!" dedi ve Osman'a biat etti.[359] Yine Belazurî, Abdullah b. Sa'd b. Ebu Serh'in şöyle dediğini kaydeder: Ben, Osman'a biatin -Talha'nın muhalefetiyle- sarsılmasından korkuyordum. Nihayet Talha gelerek Osman'la akrabalığını gözetip Osman'a karşı bu davranışıyla bu sıkıntıyı ortadan kaldırdı. Osman da Talha'nın bu muhabbetini karşılıksız bırakmadı; devamlı ona saygılı davranıp onu ağırlıyordu. Ama Osman muhasara edilince onun en zorlu düşmanı Talha sayılıyordu.[360]

Belazurî, Ensabu'l-Eşraf'ının başka bir yerinde İbn Sa'd'ın senediyle Ömer'den şöyle nakleder: Halife seçimi, azınlığın çoğunluğa uymasıyla gerçekleşmelidir; kim size muhalefet ederse boynunu vurun.[361] Yine Ebu Mihnef'ten naklen şöyle yazar: Ömer şûradakilere halife seçimi için üç gün müşavere etmelerini emretti. Eğer iki kişi birinin ve iki kişi de başka birinin hilâfete geçmesini isterse yeniden müşavere edip oylama yapsınlar. Ama eğer dört kişi birini hilâfete seçer de birisi muhalefet ederse, dört kişiyi izleyin. Ama eğer üç kişi birini ve üç kişi de başka birini seçerse Abdurrahman b. Avf'ın bulunduğu grubu kabul edin. Çünkü Abdurrahman b. Avf dininde güvenilirdir ve onun oyunu Müslümanlar kabul ederler.[362] Hişâm b. Sa'd kanalıyla da Zeyd b. Eslem'den, onun da babasından Ömer'in şöyle dediğini nakleder: Oylar üçe üç olursa, Abdurrahman b. Avf'ın bulunduğu grubu izleyin, onu kabul edin ve ona itaat edin.[363]

Yine Ömer'den şöyle naklederler: Bazıları Ebu Bekir'e biatin hesap edilmemiş ve aceleye getirilen bir iş olduğunu söylüyorlar; Allah onun şerrini insanlardan uzaklaştırdı. Ömer'e biatin de halkın görüşü alınmadan gerçekleştirildiğini dile getirirler. Ama şimdi benden sonra hükümeti şûraya bırakıyorum; dört kişi birini kabul ederse diğer iki kişi, dört kişiyi izlemelidir. Ama eğer oylar üçe üç olursa Abdurrahman b. Avf'ın bulunduğu grubun görüşünü kabul edin ve onun görüşüne tâbi olun. Hatta Abdurrahman bir elini biat olarak diğer eline vurursa (kendisini halife seçerse), onu kabul edin.[364] Muttaki Hindî de Kenzü'l-Ummal'da, Muhammed b. Cübeyr'den, o da babasından Ömer'in şöyle dediğini nakleder: Eğer Abdurrahman b. Avf biat için bir elini diğerine vurursa, siz de ona biat edin. Yine Eslem'den Ömer b. Hattab'ın şöyle dediğini nakleder: Abdurrahman b. Avf kime biat ederse, siz de ona biat edin; biati kabul etmeyenin de boynunu vurun.[365] Bütün bunlardan anlaşılan şudur: Ömer, bir siyaset uygulayarak hilâfet hükmünü Abdurrahman b. Avf'a vermiş ve gerektiğinde kullanması için ona özel bir imtiyaz tanımıştı. O, daha önce Abdurrahman b. Avf'la, hilâfet için Şeyheyn'in (Ebu Bekir ve Ömer'in) gidişatını izlemeyi şart koşması konusunda anlaşmıştı. Şeyheyn'in gidişatı, Allah'ın Kitabı ve Resulullah'ın (s.a.a) sünnetine uymakla bir sırada yer aldığında, İmam Ali'nin (a.s) ona uymak istemeyeceğini, ama Osman'ın bunu kabul ederek hilâfete ulaşacağını biliyordu.İmam Ali (a.s) sadece böyle bir seçime muhalefet ederdi.

Dolayısıyla önceden muhaliflerin, yani İmam Ali'nin (a.s) idam hükmünü vermişti! Bunun en bariz delili, daha önce söylediklerimize ilâveten İbn Sa'd'ın, Tabakat'ında Said b. Âs'tan naklettiği konudur. Bu konu özetle şöyledir: Said b. Âs, Ömer'in yanına giderek evini genişletmek için elindeki toprakları biraz fazlalaştırmasını istedi.
Ömer, sabah namazından sonra onun bu isteğini yerine getireceğini söyledi ve bu nedenle sabahleyin erkenden Said'in evine gitti... Said der ki: Halife ayağıyla bir çizgi çizerek evimin alanını genişletti.

Ama ben, "Ya Emire'l-Müminin! Benim kalabalık bir ailem var, daha fazla ver." dedim. Ömer dedi ki: "Şimdilik bu kadar yeter; benden sonra birisi hilâfete ulaşacak, akrabalığını gözetecek ve ihtiyacını giderecektir; bu sır aramızda kalsın!" Said der ki: Ömer'in hilâfetinden sonra onun tayin etmiş olduğu şûrayla Osman hilâfete ulaştı. Osman, hilâfetinin ilk gönlerinden itibaren benim rızamı kazandı ve isteğimi çok güzel bir şekilde yerine getirerek beni hükümetine ortak etti... [366] Binaenaleyh, Ömer çok öncelerden kendisinden sonra Said'in akrabalarından olan Osman'ın hilâfete ulaşacağını haber vermiş ve ondan bu sırrı hiç kimseye söylememesini istemişti. Bunlardan anlaşılan şudur: Osman'ın hilâfeti, Ömer'in hayatı döneminde ve onun imzasıyla kesinleşmişti.

Altı kişilik şûra olayı ise, hilâfet düzeninin sonraki halifenin seçiminde tarafsız olduğunu göstermek için sadece bir kamuflajdı! İmam Ali'yi suikastla ortadan kaldırma plânına gelince, yine İbn Sa'd'ın kendi Tabakat'ında Said b. Âs'ın biyografisinde kaydettiği şu sözler buna apaçık bir şekilde delâlet etmektedir: Bir gün Ömer b. Hattab, Said b. Âs'a dedi ki: "Niçin babanı ben öldürmüşüm gibi benden uzak duruyor, yüzünü çeviriyorsun? Babanı ben öldürmedim; Ali b. Ebu Talib öldürdü!"[367] Ömer, bu sözleriyle Said'i, babasını öldüren Ali b. Ebu Talib'ten intikam almak için tahrik etmiyor mu?




İmam Ali (a.s) Hilâfeti Kendisine Bırakmayacaklarını Biliyordu

İmam Ali (a.s) hilâfeti kendisine bırakmayacaklarını çok iyi biliyordu; ama buna rağmen "hilâfeti kendisi istemedi." Dememeleri için şûraya katıldı!
İmam'ın (a.s) daha önce onların kendisine çizmiş oldukları plânlarını bildiğine ilişkin delilimiz, Belazurî'nin Ensabu'l-Eşraf'taki şu sözleridir: Ali (a.s), Ömer'in "Oylar üçe üç olduğu durumda Abdurrahman b. Avf'ın bulunduğu grupla olun." şeklindeki sözünü amcası Abbas'a şikâyet ederek, "Vallahi hilâfet bize ulaşmayacak!" dedi. Abbas, "Aziz yeğenim; bunu neye dayanarak söylüyorsun?" diye sorduğunda Ali şöyle dedi: "Çünkü Sa'd b. Ebî Vakkâs amcası oğlu Abdurrahman'a muhalefet etmez. Abdurrahman da Osman'ın damadı olup onun taraftarıdır ve sonuçta her üçü birdirler. Talha'yla Zübeyir bir olsalar bile onların oyunun bana hiçbir yararı olmaz; çünkü Abdurrahman b. Avf diğer üçüyle birliktedir!"[368] İbn Kelbî, Abdurrahman b. Avf'ın Ukba b. Ebu Muayt kızı Ümmü Kulsüm'ün kocası olduğunu ve annesi, Osman'ın annesi Kureyz kızı Erva olduğunu, bu açıdan Abdurrahman'a Osman'ın damadı dediklerini yazar. Belazurî Ebu Mihnef'ten naklen şöyle yazar: Ömer toprağa verildiği gün şûra üyeleri hiçbir şey yapmadılar. Ebu Talha, Ömer'in emri gereğince onlara imamlık ederek namaz kıldırdı ve herhangi bir olay vuku bulmadı. Ertesi gün Ebu Talha oylama yapılması için onları beytülmalin bulunduğu yerde topladı.


Ömer, öldürülüşünün dördüncü günü olan pazar günü toprağa verildi ve Suheyb b. Senan onun cenaze namazını kıldırdı... Abdurrahman, şûra üyelerinin kendi aralarında gizli konuştuklarını, hepsinin rakiplerini saf dışı bırakıp kendisini hilâfet makamına yaklaştırmaya çalıştığını görünce şöyle dedi: "Bakınız! Aranızda birini benim seçmem şartıyla Sa'd'la ben kenara çekiliyoruz. Çünkü sizin gizli konuşmanız uzun sürdü; halk ise halifelerini tanımayı beklemektedir. Diğer şehirlerin ahalisinden de bazıları bu konuda bilgi edinmek için şimdiye kadar Medine'de beklemekteler; çok beklediler ve hemen kendi şehirlerine ve diyarlarına gitmek istiyorlar." Hz. Ali dışında şûradakilerin hepsi Abdurrahman'ın bu önerisini kabul ettiler. Ali ise, "Bakalım!" dedi. O sırada Ebu Talha içeri girdi. Abdurrahman o zamana kadar vuku bulan olayları, kendi önerisini ve Ali dışında herkesin bu öneriyi kabul ettiğini ona bildirdi. Bunun üzerine Ebu Talha Ali'ye dönerek, "Ey Ebu'l-Hasan! Abdurrahman, senin ve bütün Müslümanların güvenini kazanan bir kişidir; neden ona karşı çıkıyorsun! O aranızdan çekildi, başkası için de günaha girmez!" dedi. Bunun üzerine Ali Abdurrahman b. Avf'ı nefsanî isteklerine uymaması, hakkı öne geçirmesi, ümmetin hayır ve yararı için çalışması, akrabalıktan dolayı haktan sapmaması konusunda yemin ettirdi. Abdurrahman hepsini kabul edip yemin edince Ali ona: "Şimdi rahat bir şekilde seç!" dedi. Bütün bu olaylar beytülmalin bulunduğu yerde, bir rivayete göre de Misver b. Mehrame'nin evinde gerçekleşti.


Daha sonra Abdurrahman şûradakilere tek tek ağır yeminler ettirdi ve kendisinin onlardan birine biat etmesi durumunda, bu seçimine karşı çıkmamaları ve karşı çıkan biri olursa da kendisini yalnız bırakmamaları ve savunmaları konusunda onlardan söz aldı. Sonra ileri çıkarak Ali'nin elini tutup şöyle dedi: "Sana biat etmem hâlinde Abdulmuttaliboğulları'nı halkın sırtına bindirmeyeceğine, davranış ve hareketlerinin Resulullah'ın sünnetine uygun olacağına, onu azaltıp çoğaltmayacağına dair Allah Telâ'yla ahitleş." Ali ona cevaben şöyle dedi: "Ben ne kendimin ve ne de başkalarının idrak etmediği konularda Allah Telâ'yla ahitleşmem. Kim Resulullah'ın yerine geçip onun gibi davranabilir ki?! Ben gücüm yettiği kadar, imkânım dahilinde ve Resulullah'ın (s.a.a) siretinden kendi bilgim çerçevesinde size davranacağım." Bunun üzerine Abdurrahman Ali'nin (a.s) elini bırakarak Osman'a yemin ettirdi ve Ümeyyeoğulları'nı halkın sırtına bindirmeyeceğine, Resulullah'ın (s.a.v), Ebu Bekir ve Ömer'in tarzına uygun olarak davranacağına, ona aykırı hareket etmeyeceğine dair söz aldı.


Osman hepsini kabul ederek bunları yapacağına dair yemin etti. Bunun üzerine Ali Abdurrahman'a, "Osman istediklerini yapacağını söyledi, ne bekliyorsun, ona biat et!" dedi. Abdurrahman, tekrar Ali'nin elini tutarak Osman gibi Resulullah'ın (s.a.v), Ebu Bekir ve Ömer'in yolundan çıkmayacağına dair yemin etmesini istedi. Ali, "Ben buna çaba harcarım." dedi. Ama Osman dedi ki: "Evet, Resulullah, Ebu Bekir ve Ömer'in yolundan çıkmayacağıma ve bunda kusur etmeyeceğime dair Allah'ın, peygamberlerinden aldığından daha ağır bir söz veriyorum." Bunun üzerine Abdurrahman, Osman'a biat etti; onun peşinden şûradaki diğerleri de biat ettiler. O sırada ayakta durmuş bu olanları seyreden Ali (a.s) oturdu. Abdurrahman ona, "Biat et; yoksa boynunu vururum!" dedi. Abdurrahman bu şekilde tehdit ederken oradakilerin hiçbirinin üzerinde kılıç yoktu. Yine nakledildiğine göre: Ali öfkelenerek dışarı çıktı. Ama şuradakiler ona yetişerek, "Biat et; yoksa seninle savaşırız!" dediler. Sonunda Ali onlarla birlikte geri dönerek Osman'a biat etti.[369] Bu rivayette, Abdurrahman'ın önerisinin baş tarafında geçen, "Ebu Bekir ve Osman'ın yolu" bölümü silinmiştir. İmam Ali'nin (a.s) cevabının baş tarafı da değiştirilerek nakledilmiş, sözünün son kısmı da atılmıştır. Bu olayı tam olarak şu rivayette görmekteyiz: Yakubî kendi Tarih'inde şöyle der: Abdurrahman b. Avf, Ali b. Ebu Talib'i bir köşeye çekerek ona, "Hükümete geçtiğinde Allah'ın Kitabına, Resulullah'ın sünnetine ve Ebu Bekir'le Ömer'in tarzına göre davranacağına Allah şahit olsun mu?" dedi. Ali, "Elimden geldiği kadarıyla size karşı Allah'ın Kitabını ve Resulullah'ın sünnetini ygulayacağım."

cevabını verdi. Bunun üzerine Abdurrahman, Osman'ı bir köşeye çekerek, "Hükümete geçtiğinde Allah'ın Kitabına, Resulullah'ın sünnetine ve Ebu Bekir'le Ömer'in yönetim tarzına göre davranacağına Allah şahit olsun mu?" dedi. Osman, "Ben size Allah'ın Kitabına, Resulullah'ın (s.a.a) sünnetine ve Ebu Bekir'le Ömer'in tarzına göre davranacağım." dedi. Abdurrahman tekrar Ali'yi bir köşeye çekerek aynı sözleri tekrarladı. Ali de aynı cevabı verdi. Daha sonra Osman'ı bir köşeye çekerek sözünü tekrarladı. Osman da yine aynı cevabı verdi. Abdurrahman üçüncü kere Ali'yi bir köşeye çekerek aynı sözlerini söyleyince Ali dedi ki: "Allah'ın Kitabı ve Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin başkalarının yönetim tarzına ihtiyacı yoktur. Sen her durumda hilâfetin bana ulaşmamasına çalışıyorsun!" Abdurrahman Ali'ye (a.s) cevap vermeden ilk önerisini üçüncü kez Osman'a tekrarladı. Osman da önceki defalarda olduğu gibi bütün şartları kabul etti. Bunun üzerine Abdurrahman Osman'ın elini sıkarak ona biat etti.[370]

Yine Taberî ve İbn Esîr hicrî 23 yılında vuku bulan olaylar bölümünde şöyle yazarlar: Abdurrahman üçüncü gün Osman'a biat edince, Ali (a.s) Abdurrahman'a şöyle buyurdu: "Dünyayı ona tattırdın! Bu, bize karşı ilk birleşmeniz değildir. Bundan sonra (bana düşen) güzel sabırdır. Sizin bu düzüp, uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır.
Vallahi Osman'ı hilâfet kürsüsüne oturtmanın tek sebebi onun da sonunda hilâfeti sana bırakmasını ummandır. Fakat her gün Allah'ın bir cilvesi vardır!"[371] Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) Biat Osman öldürülünce Müslümanların işleri kendilerine bırakıldı, halk daha önce herkese yapmış oldukları biatten kurtuldu. Bunun üzerine Hz. Ali'nin (a.s) etrafında toplanarak ona biat etmek istediler. Bu konuda Taberî şöyle yazıyor: Resulullah'ın (s.a.a) ashabı Hz. Ali'nin huzuruna giderek, "Bu adam (Osman) öldürüldü ve halkın bir imama ve öndere ihtiyacı var. İslâm'ı herkesten önce kabul etmen, Resulullah'ın akrabası olman açısından hilâfete geçmeye senden daha lâyık olan birini tanımıyoruz." dediler. İmam Ali (a.s) buyurdu ki: Bu işi yapmayın; sizin yardımcınız olmam size hükümet etmemden daha iyidir."

Sahabîler, "Hayır vallahi; sana biat etmedikçe senden vazgeçmeyeceğiz." dediler. Bunun üzerine İmam (a.s) çaresiz, "O hâlde mescitte toplanın, bana gizlice
biat edilmemelidir ve bunu bütün Müslümanlar istemelidirler..." dedi.[372]

Yine diğer bir senetle şöyle yazar: Aralarında Talha ve Zübeyir'in de bulunduğu ensar ve muhacirler toplanarak Ali'nin evine gidip ona, "Ey Ebu Hasan! Sana biat etmeye geldik." dediler. Ali, "Benim size hükümet etmeye ihtiyacım yok. Ben de sizin yanınızdayım. Kimi hilâfete seçerseniz ben de onu kabul ediyorum. O hâlde başkasını seçin." dedi. Onlar, "Vallahi hilâfete senden başkasını seçmeyiz." dediler. Râvi der ki: Osman'ın öldürülmesinden sonra hilâfeti kabul etmesi için defalarca Hz. Ali'ye (a.s) müracaat ettiler. Sonunda ona dediler ki: Birisi hükümet işlerini eline almadıkça halkın durumu düzelmez. Uzun zamandan beridir durum bozulmuştur." İmam Ali (a.s) ise dedi ki: "Siz defalarca bana gelip gittiniz ve ısrarla size hükümet etmemi istediniz. Benim de bir sözüm var size; bunu kabul edecek olursanız ben de size hükümeti kabul ederim; aksi takdirde benim ona ihtiyacım yoktur." Oradakiler, "Vallahi ne söylersen kabul ederiz." dediler. Ali mescide gidip minbere çıktı. Halk etrafında toplanınca şöyle konuştu: Ben size hükümet etmek istemiyordum, ama siz kabul etmediniz ve benden başkasının hilâfete geçmesine razı olmadınız. O hâlde şimdi şunu çok iyi bilin ki ben size hükümet edecek olursam:


1- Hükümet konusunda sizler bana yardımcı olmalısınız ve ben siz olmadan bir şey yapmam.


2- Beytülmalin ve sizin umumî mallarınızın kilitleri benim yanımda olacak; ama sizin rızanız olmadan ondan bir dirhem bile alınmayacaktır." Sonra İmam onlara, "Bunu kabul ediyor musunuz?" diye sordu. Halk, "Evet." cevabını verdi. Bunun üzerine İmam Ali, "Allah'ım; onlara şahit ol" dedi. Daha sonra bunun üzerine halk Hz. Ali'ye biat etti. Belazurî bu konuda şöyle yazar: Ali çıkarak evine döndü. Halk "Emirü'l-Müminin Ali'dir."sloganları atarak aceleyle Hz. Ali'nin evine akın edip şöyle dedi: "Halkın bir öndere ihtiyacı var; elini uzat sana biat edelim." Ali ise, "Halife seçimi sizin haddinize değil, bu iş Bedir ashabının vazifesidir; onların seçtiği kimse halife olur." buyurdu. Bunun üzerine hayatta olan bütün Bedir ashabı onun huzuruna gelerek dedi ki: Biz hilâfet makamına senden daha lâyık birini tanımıyoruz... Hz. Ali (a.s) bunu görünce minbere çıktı. Minbere çıkarak felç olan parmaklarıyla Hz. Ali'ye (a.s) biat eden ilk kişi Talha idi. İmam Ali bunu şöyle tabir etmiştir: Bu el hangi sözleşmeyi görse, onu kırıp ayaklar altına alır![373]

Taberî de, Talha biat ederken Habib b. Zueyb'in onun felç eline bakarak şöyle dediğini kaydeder: Biat için uzanan ilk el, felç eldir; bunun iyi bir sonucu olmaz![374]

İslâm'ın ilk döneminde hükümetin teşkili konusunda yaşanan önemli tarihî olayları kısaca aktardık.
 

ukubat

New member
Katılım
10 May 2007
Mesajlar
103
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
44
Web sitesi
ukubatdavasi.blogcu.com
sen hiç merak etme açtığımız sitelerle ve aktif olduğumuz onlarca forumlarla sizin içyüzünüzü müslümanlara anlatıyoruz..
itikatlarını muhafaza altına alıyoruz..
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
gercekten tum delıllerıyle ortaya konmuş tarıhı gercekler.ama ınanmak ıstemeyenı ınandıramazsın kı
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
sen hiç merak etme açtığımız sitelerle ve aktif olduğumuz onlarca forumlarla sizin içyüzünüzü müslümanlara anlatıyoruz..
itikatlarını muhafaza altına alıyoruz..


sen kendı ıc yuzune bak.senın ıtıkatın ne kı mılletın ıtıkatını kurtaracaksın
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
34
öncelikle şunu söylemek isterim. çok eski zamanlarda, yüzyıllar önce zamanın İslam alimi, kendisine kadar intikal etmiş ilmî birikimi, "bir bütün" olarak kendisinden sonrakilere aktarmayı görev saymış, kendisine ulaşmış bilgiyi emanet duygusu ve büyük bir özgüven hissi içinde sonraki nesillere aktarmıştır. bu yuzden sahih rivayetlerin yanında sahih olmayan uydurma rivayetlerin de aktarılması böyle olmuştur. fakat daha sonra ilmin azalması ve halkın sahih olmayan rivayetleri kesin doğru kabul etmesi nedeniyle doğru rivayetlerin uydurma olanlardan ayırma ihtiyacı ortaya çıkmış ve bu da zaman dilimi olarak halifeler döneminden çok çok sonra gerçekleşmiştir. bu nedenledir ki günümüzde sahih olmayan rivayetler hala varlığını korumaktadır. öyleki günümüzde muallaktaki konular, doğruluğu tartışmalı kaynaklar gösterilerek ispatlanmaya çalışılıyor ve bazı kesimlerce kesin doğru kabul edilmektedir. günümüzde islam adına 2 kaynak vardır. en başta kuranı kerim ve sahih hadislerdir. geçmişte neler yaşandığını Allah bilir. fakat bazen öyle iddialar vardır ki ne kurana ne sünnete ne de canını peygambere adamış yüce şahsiyetlerin hayatına uyar.

paylaştığınız yazıda hz. ebubekir ve hz. ömer zan altında bırakılıp sanki bu iki şahsiyet iktidar olma hırsıyla gözleri kör olmuş gibi anlatılıyor. hz. ömer ve hz. ebubekiri tanımayan, bu iki şahsiyet hakkındaki hadisleri bilmeyen biri bu yazıyı okuduğunda hz. ömer ve ebubekire düşman kesilebilir. ne kadar kaynak gösterirseniz gösterin bu kaynakların sahih olduğu tartışılır. bunun nedenini yukarıda açıkladım. tekrar söylüyorum eski zamanda, her bilgi sahih olup olmadığı araştırılmadan aktarılmıştır. çünkü zamanın alimleri emanet duygusu ile sahip oldukları her bilgiyi aktarma ihtiyacı hissetmişlerdir. art niyetli insanlar da doğruluğu tartışılır bu kaynakları öne sürerek kendilerine hiç bir fayda sağlamayacak bazı iddiaları ispatlamaya çalışırlar.

şüphesiz günümüzde, aktardıklarının sahih olduğu kesin gözüyle bakılan en büyük hadis alimi buharidir.

sizin yazınızdaki buharinin rivayetini ben tekrar yazıyorum.

Sahih-i Buharî'de şöyle geçer:

Ondan önce Sakife'de bir grup Ebu Bekir'e biat etmişti. Ama umumi biat minberde oldu. Enes b. Malik der ki: O gün ben Ömer'in sürekli olarak Ebu Bekir'e minbere çıkmasını önerdiğini kulaklarımla duydum. Nihayet Ebu Bekir minbere çıktı ve herkes ona biat etti. Sonra Ebu Bekir Allah'a hamd ve senâ ederek şöyle dedi: "Ey insanlar! Ben sizlerden daha üstün olmadığım hâlde sizin halifeniz oldum. O hâlde işimi iyi ve davranışlarımı güzel bulursanız bana yardımcı olun ve eğer kötülük yaptığımı, hata edip saptığımı görürseniz beni doğru yola getirin... Allah ve Resulü'ne itaat ettiğim sürece bana itaat edin; Allah ve Resulü'ne itaatsizlik ettiğimi gördüğünüzde ise bana itaat etmeye hakkınız yoktur. Şimdi kalkıp namazınızı kılın; Allah size merhamet etsin.



işte sizinde paylaştığınız gibi ebubekir böyle biridir. kendini insanlardan üstün görmeyen kurana sünnete bağlı tek amacının islama hizmet etmek olduğunu bu rivayetten görebiliriz. bunu aktaran kim??? ..... "buhari"..... yani rivayetlerine kesin doğru gözüyle bakılan büyük islam alimi. şimdi bu rivayet sizin yazınızdaki genel anlayışa ters düşmektedir. bu bir çelişkidir. yazınızda kafama takılan çelişkili noktaları yazmak istiyorum

1. buharinin rivayetine göre ebubekir son derece mütevazi, kuranı ve sünneti kendine rehber yapmış, tek amacı islama hizmet etmek olan biri. ebubekirin bu sözlerini okuyan ve hayatını bilen herkes onun iktidar olma gibi bir hırsının olmadığını görür.

2. hz. ömer öfkesinden hz. fatıma annemizin evini basacak kadar gözü körelmiş, iktidar ve güç elde etme konusunda hırslı biri olsaydı, hz. ebubekirin değil kendisinin halife olması için ısrar ederdi.

3. halifelik nedir? peygamberimizn vefatından sonra müslümanları yönetecek ve onlara yön verecek kişidir.

güç, iktidar elde etmek, para, dünyalık hırslar, mal, şan, şöhret bizim kitabımızda varmı ki hz. ömer ve hz. ebubekir gibi şahıslar bu heveslere kapılıp sünnete aykırı işlere kalkışsınlar? ebubekir ve ömer hayatında bu gibi şeylerde değer vermişler mi ki halifelik konusunda akla hayale gelmeyecek şekilde bir tutum sergilesinler? bu şahsiyetler peygamberin en yakınındaki insanlar değilmiydi? onun yolunda hareket edeceklerine yemin etmişlerken nasıl olurda halifelik meselesini kardeşi kardeşe kırdırma noktasına getirebilirler? çeşitli ve sahih olmayan rivayetleri kaynak göstererek, ne kurana ne de sünnete uygun olmayan bir anlayışa ulaşmanın elbet bir vebali vardır. gerçekte ne yaşandığını Allah c.c. bilir. peygamberimizin en yakınındaki şahsiyetlere kurana sünnete uygun olmayan şeyler isnat etmek kime ne kazandırır merak ediyorum. evet gerçekten neden böyle yazılar paylaşıyorsunuz? ne kazancınız var burda? bizim kaynağımız kuran sünnet değilmidir? bu paylaştığınız iddialarla neye ulaşmaya çalışıyorsunuz? kitap bir peygamber bir değilmidir? nasıl olurda sizler halifelik konusunda, halifelerden birini diğerinden üstün tutma çabası içerisine giriyorsunuz? kimin kimden üstün olduğunu Allah c.c bilir. bu tartışmalar size ne kazandırıyor? gerçeği arıyorsanız sahih rivayetleri tekrar tekrar okuyun lütfen.
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
34
konuyla ilgili sahih kaynakları olan bir makale de ben paylaşmak istiyorum.

Şiiler, halifeliğin Hz. Ali’nin hakkı olduğunu iddia ederlerken başka deliller getirmeye çalışırlar. Bunlardan biride Gadir Hum hadisesidir. Şöyle ki: Veda Haccı dönüşüydü. Peygamberi-miz beraberindeki Sahabelerle birlikte Mekke ile Medine arasında bulunan Gadir Hum mevkiinde mola verdiler. Orada bir müddet istirahat edip öğle namazını kıldıktan sahabelere hitaben konuşma yapıp sonunda: “Ben kimin dostu isem Ali’de onun dostudur. Allahım ona dost olana dost ol; düşman olana da düşman ol. Ona yardım edene yardım et”1 Bu hadisi Şiiler yanlış aksettiriyor ve farklı şekilde yorumluyorlar. Peygam-ber’in (a.s.m.) Gadir Hum’da sözünü ettiği “velayet” Şiilerin kastettiği halifelik manasında değil “dost” manasındadır. Nitekim Hz. Ali’nin torunu Hasan el Müsenna bu hususta şöyle der: “Resulullah (a.s.m.) bununla halifeliği ve sultanlığı kastetmedi. Öyle demek isteseydi bunu açıkça söylerdi. Çünkü Resulullah (a.s.m.) Müs-lümanların en fasih ve en açık konuşanıdır.”2

Yine Hz. Ali’nin, Basra’da kendisine “Halife olman için Resulullahın halifeliği sana bıraktığına dair bir ahdi ve selahiyeti mi var, yoksa kendi görüşüne göre mi hareket ediyorsun?” şeklindeki bir soruya: “Hayır, yoktur. Vallahi ben Resulullah’ı ilk tasdik ve iman den kimseyim, onun adına ilk yalan söyleyen kişi olamam. Eğer Resulullah’ın halifeliği bana bıraktığına dair bir ahdi olsaydı, Ebubekir’in de Ömer’in de onun minberine çıkmasına izin vermezdim. Onlara karşı koyacak hiçbir gücüm olmasa, ellerimle mücadele ederdim.

Şiilerin bir iddiaları da, Hz. Ali’nin Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e biat edip onlara yardımcı olmasının onlardan korkmasına bağlamaları ve onu riyakarlıkla itham etmeleridir. Bu konuda Bediüzzaman Lem’alar isimli eserinde:

“Amma Şia-i Hilafet ise Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı mahcubiyetinden başka hiçbir hakları yoktur. Çünkü bunlar Hz. Ali’yi (r.a.) fevkalade sevmek davasında oldukları halde tenkis ediyorlar ve su-i ahlakta bulunduğunu onların mezhepleri iktiza ediyor. Çünkü diyorlar ki. ‘Hz. Sıddık ile Hz. Ömer haksız oldukları halde Hz. Ali onlara mümaşaat etmiş. Şia ıstılahında takıyye etmiş, yani onlardan korkmuş, riyakarlık etmiş.’ Acaba böyle kahraman-ı İslam ve ‘Esedullah’ ünvanını kazanan ve sıddıkların kumandanı ve rehberi olan bir zatı riyakar ve korkaklık ile sevmediği zatlara tasannukârane muhabbet göstermekle, haksızlara tebaiyeti kabul etmekle muttasıf görmek, ona muhabbet değildir. O çeşit muhabbetten Hz. Ali teberri eder.

“İşte, ehli hakkın mezhebi hiçbir cihette Hz. Ali’yi tenkis etmez, su-i ahlak ile itham etmez. Öyle bir harika-i şecaate korkaklık isnat etmez ve derler ki: ‘Hz. Ali Hulefa-i Raşidin’i hak görmeseydi, bir dakika tanımaz ve itaat etmezdi. Demek onları haklı ve racih gördüğü için, gayret ve şecaatini hakperestlik yoluna teslim etmiş”3

Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi Hz. Ali’ye Peygamberimizin bir vasiyeti olmadığı gibi Hz. Ali’de kendinden önceki halifelere onlardan korktuğu için biat etmemiş, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’i halifeliğe kendinden daha layık gördüğü, Hz. Osman’a da itaat edeceğine söz verdiği için karşı çıkmamıştır. Ve Hz. Ali kendinden önceki bu üç halifeyi ciddi olarak sevmiş, bunu her yerde söylemekten çekinmemiştir.

Hz. Ebubekir’e biat etmeyenlerden bazıları Hz. Ali’ye biat etmek istediler. Fakat Hz. Ali hayatı boyunca Müslümanların birlik ve beraberliği için mücadele etmiştir. Fitne kapısını hiçbir zaman açmayacaktı. Böyle diyenleri sert bir şekilde yanından uzaklaştırdı. Mesela Hz. Ali’ye biat etmek isteyenlerden biri de Hz. Süfyan idi. Ona şöyle cevap vermişti:

“Biz halifelik makamına Ebubekir’i (r.a.) yeterli görüyor ve layık buluyoruz. Biz onu bu işte baş başa bıraktık. Araya girmedik”4 Hz. Ali, Hz. Ebubekir’in halifeliği müddetince onun en büyük yardımcılarından oldu. Hz. Ebubekir vefat ettiğinde şu mealde bir konuşma yaptı:

“Sen, fırtınaların ve en şiddetli kasırgaların kımıldatamadığı bir dağ idin. Resulullah’ın buyurduğu gibi sen bedeninde zayıf, Allah’ın dilinde kuvvetli, mütevazi, Allah’ın yanında ve yeryüzünde makamı yüce, mü’minlerin yanında büyüktür. Hiç kimsenin sana kini yoktu. Hiç kimsenin sende değersiz bulduğu bir vasıf yoktu. Kuvvetli olan, zayıfın hakkını alıncaya kadar senin yanında zayıftı. Zayıf olan da hakkını alıncaya kadar kuvvetliydi. Allah senin sevabından bizi mahrum etmesin. Bizi senden sonra saptırmasın.”5

Hz. Ali kendi halifeliği müddetince Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer aleyhinde bir şey söylenmesine izin vermezdi. Bir defasında şöyle diyor: “İşittiğime göre bazıları beni Ebubekir’den ve Ömer’den üstün tutuyorlarmış. Daha önce bu hususta bir şey söylemiş olsaydım şimdi böyle söyleyenleri cezalandırırdım. Söylemediğim için bunu yapmıyorum. Kim bundan sonra böyle bir şey söylerse o iftiracıdır. Allah’ın Resulünden sonra insanların en üstünü Ebubekir sonra Ömer’dir. Allah ikisinden de razı olsun.

“Kuru tohumları yeşerten, cansız varlıklara can veren Allah’a yemin ederim ki, Ebubekir ve Ömer’i mü’minlerin üstün ve faziletli olanlarından başkası sevmez. Günahkâr insanlardan başkası da onlara kötü gözle bakmaz, düşmanlık etmez.”6

Hz. Ali, Hz. Ömer’e olan sevgisinden dolayı kızı Ümmü Gülsüm’ü ona nikahlamıştı.7 Hz. Ömer vefat ettiğinde Hz. Ali naşının başına gelmiş ve ona olan sevgisini ifade eden şöyle bir konuşma yapmıştır:

“Ey Ömer, ben Allah’ın huzuruna senin istediğin bir amelle çıkmaktan çok hoşlanırım. Senden başka ameline imrendiğim kimseyi bulamadım.”8

Hz. Ali, Hz. Ömer’in şehadetinden sonra oluşan şura tarafından seçilen Hz. Osman'a hemen biat etti. Hz. Ali, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’i sevdiği gibi Hz. Osman’ı da severdi. Hz. Osman’ın halifeliği döneminde onun en büyük yardımcısı oldu. Fitnecilere karşı müdafaa etti. Hz. Osman’ı azledip kendisine biat etmek isteyenlerin tekliflerini reddetti. Bozguncuların biatını Hz. Osman şehit edildikten sonra da kabul etmedi ve şöyle dedi:

“Osman’ın katillerinin biatını kabul etmekten Allah’a sığınırım”9

1. Ahmed b. Hambel, Müsned, IV, s. 368.
2. İsmail Mutlu, Dört Halife Devri, s. 333.
3. Lem’alar, s. 31.
4. Dört Halife Devri, s. 340.
5. a.g.e., s. 341.
6. Hayatü’s-sahabe, III, s. 348, 349.
7. H. İbrahim Hasan, İslam Tarihi, s. 317; Dört Halife Devri, s. 343.
8. Dört Halife Devri, s. 343.
9. a.g.e., s. 345.
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
hz.alının 6 ay bıat etmeıdıgı buhari ve muslımde yazılıdır.yıne fatıma anamızın cenazesınde onların ıstemedıgı.sunniler kendı kaynaklarını arastırsalar gerceklerı gorecekler.kendı kaynaklarında bıat etmedı dıye yazarken sız nasıl hemen bıat ettı dersınız

bildirdiler."(4)

Tarihçiler, Ebubekr'e biatten sakınarak Ali ve Zübeyr'le birlikte Hz. Fâtıma'nın (s.a) evinde toplananları şöyle kaydederler:

"Abbas b. Abdulmuttalib, Utbe b. Ebuleheb, Selman-i Farsi, Ebuzer-i Gıffari, Ammar b. Yasir, Miktad b. Esved, Berra b.Azib, Ubey b. Ka'b, Sa'd b. Ebi Vakkas, Talha b. Abdullah, Haşimoğulları, Ensar'la Muhacirlerden bir grubu.(5)

Ali ve beraberindekilerin Ebubekr'e biat etmekten sakınarak Hz. Fâtıma'nın evinde toplanmaları konusu tarih kitaplarında, Sahihlerde ve Müsnetlerde, kelam, rical ve diğer kitaplarda tevatür haddinde nakledilmiş ve bunun doğruluğunda hiç bir şüpheye yer verilmemiştir. Fakat bu kitapların yazarları, istemeyerek kalemlerinin işlediği miktar dışında, Hz. Fâtıma'nın (s.a) evine sığınanlarla hakim gücün aralarında vuku bulan bütün olayları beyan etmekten hoşlanmadıkları için açıklamamışlardır. Bu önemli tarihî olay hakkında Belazurî'nin kısa olarak kaydetmiş olduğu sözleri şöyledir:

[FONT=&quot]"Ali Ebubekr'e biat etmekten sakınınca Ebubekir zorla da olsa onu kendi yanına getirmesi için Ömer'i görevlendirdi! Ömer de Ebubekr'in emrini yerine getirmek istediğinde Ali'yle aralarında bir tartışma geçti. Bunun üzerine Ali Ömer'e şöyle dedi:[/FONT]

[FONT=&quot]"Sütü iyi sağ; çünkü onun yarısı da senin olacak! Vallahi bugün onun hilafeti için harcadığın çabalar, yarın seni diğerlerinden öne geçirip hilafeti sana teslim etmesi içindir."(6)[/FONT]

Ebubekir ölüm yatağında diyordu ki:
[FONT=&quot]"Dünyada üç şey dışında hiç bir şeye üzülmedim; keşke bu üçünü yapmasaydım: ... Keşke bana karşı savaş için kapanmış da olsaydı Fâtıma'nın evinin kapısını açmasaydım..."[/FONT]

Yakubi Ebubekr'in bu alandaki sözünü Tarih'inde şöyle kaydeder:
"Keşke ben Resulullah'ın kızı Fâtıma'nın kapısını -gerçi bana karşı savaşa hazırlanmak kapanmış- açıp adamları içeri salmasaydım."(7)
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
Muammer, Zuhri'den, o da Ümm-ül Müminin Aişe'den naklettiği rivayette, Resulullah'ın (s.a.a) mirası konusunda Fâtıma'yla (s.a) Ebubekir arasında geçen tartışmalara işaret edilmiştir. Aişe bu hadisin sonunda şöyle diyor:

[FONT=&quot]"Fâtıma yüzünü Ebubekir'den çevirdi ve hayatta olduğu müddetçe onunla konuşmadı. Fâtıma Resulullah'tan (s.a.a) sonra altı ay yaşadı. Ölümünden sonra da eşi Ali Ebubekir'e haber vermeden gizlice ona namaz kılıp toprağa verdi.[/FONT]

Hz. Zehra'nın varlığı Hz. Ali'ye saygı duyulmasına sebep oluyordu. Fâtıma hayatta olduğu müddetçe halk Ali'ye saygı gösteriyordu. Ama Fâtıma ölür-ölmez halk ondan yüz çevirdi. Fâtıma Resulullah'tan (s.a.a) sonra sadece altı ay yaşadı."

Muammer der ki: O sırada bir Zuhri'ye, "Bu altı ay içinde Ali Ebubekir'e biat etti mi?" diye sorunca şöyle cevap verdi:

[FONT=&quot]"Hayır; bu müddet içerisinde Ali ve Haşimoğulları'ndan hiç kimse Ebubekir'e biat etmedi.(26) Ancak Ali biat ettikten sonra diğerleri de biat ettiler. Ali, Fâtıma'nın ölümünden sonra halkı kendisine karşı ilgisiz bulunca, Ebubekir'e biat etmek zorunda kaldı..."(27)[/FONT]

Bu hadisi özet olarak şu kaynaklardan naklettik: Tarih-i Taberi, c.2, s.448 ve Avrupa basımı, c.1, s.1825; Sahih-i Buharî, Kitab-u Meğazi, Gazve-i Hayber, c.3, s.38; Sahih-i Müslim, c.1, s.72 ve c.5, s.153, Resulullah'ın "nehnu la nures, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, terekna sadakatun" buyruğu babı, Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.285-286; İbn-i Abdurabbih, c.3, s.64; Tarih-i İbn-i Esir, c.2, s.126 -özet olarak kaydetmiştir-; Kitayet-ut Talib-i Genci, s.225-226; Şerh-u Nehc-il Belağe-i İbn-i Ebi-l Hadid, c.1, s.122; Muruc-uz Zeheb, c.2, s.414; et-Tenbih-u vel İşraf, s.250, bu kitapta şöyle geçer: "Fâtıma hayatta olduğu müddetçe Ali biat etmedi"; Sevaik, c.1, s.12; Tarih-u Hamis, c.1, s.193; el-İmamet-u ves Siyase, c.1, s.14, bu kitapta şöyle geçer: "Ali Fâtıma'nın vefatından sonra biat etti. Fâtıma babasından sonra 75 gün yaşadı"; İstiab, c.2, s.244; Ebu-l Feda, c.2, s.222, Ebubekir'in hayatı bölümünde, o şöyle yazar: "O altı ay sonra biat etti ve bu daha doğrudur"; Tarih-i Yakubî, c.2, s.105, o şöyle yazar: "Ali altı ay sonra biat etti"; el-Gadir-i Emini, c.3, s.102; İbn-i Hazm'ın el-Fisel adlı kitabından naklen, s.96-97, bu kitapta da Ali'nin altı ay sonra biat ettiği geçer.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bu yazdıklarınız Şia mahreçli yazılardır kardeşim, bunları Ehli Sünnet'e anlatamazsınız.
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
34
Muammer der ki: O sırada bir Zuhri'ye, "Bu altı ay içinde Ali Ebubekir'e biat etti mi?" diye sorunca şöyle cevap verdi:

"Hayır; bu müddet içerisinde Ali ve Haşimoğulları'ndan hiç kimse Ebubekir'e biat etmedi.(26) Ancak Ali biat ettikten sonra diğerleri de biat ettiler. Ali, Fâtıma'nın ölümünden sonra halkı kendisine karşı ilgisiz bulunca, Ebubekir'e biat etmek zorunda kaldı..."(27)

Farkında olmadan hz. ali'ye acizliği isnat ediyorsunuz. ne demek halk ona ilgisiz olunca, o da biad etmek zorunda kalmış! bu nası bi anlayıştır? evet hz. ali bir sure hz. ebubekire biat etmemiş ama bunun nedeni hz. ebubekirin halifeliğine karşı çıktığı için değil bazı fitne durumların önüne geçmek istediği için olamazmı? peygamberimizin (sav) kardeşliğe layık gördüğü yüce şahsiyet hz. ali, gelecekte olabilecek fitneleri, ayrışmaları önceden hissedip tedbir almış, ortamı yatıştırmış olamaz mı?

HZ. Ali'nin biatte gecikmesi

Hz. Ebû Bekir (ra) bu hâl uzayınca iki tarafın arasının açılacağına bazı aldanmış cahillerin safdillerin zayıf kalbli ve uysal yapılıların işe karışıp durumun fenaya gideceğinden korktuğu için önce Hz. Ömer'le bu işi müşavere etmeyi kararlaştırdı. Onunla müşavere ederken üzerlerine Ebû Ubeyde gelince onu meselenin hâlli için Hz. Ali (ra)'a gönderdi.

Hz. Ubeyde b. Cerrah Hz. Ömer ve Hz. Ebû Bekir'in söylediklerini Hz. Ali'ye (r.a.) iletti. Hz. Ali vefat hadisesinin şokundan dolayı evinde inzivayı tercih ettiğini Kitabullah'la meşgul olduğunu(9) açıkladıktan sonra "Eğer kavi ve ahd (söz ve yemin) sabık olmasa ağzımı serçe parmağım ve adsız parmağımla ortaya dökerdim ve ayaklarımın altı ve başımın tepesi ile sözün engin yerine dalardım. Lâkin Rabb'ime mülâki oluncaya kadar ağzımı açmam. Dâvamı Huzûr-u Bâri'de görürüm. Yarın sabah cemaatinize giderim sahibinize bey'at ederim. Beni mahzun sizi memnun eden hâle dahi sabrederim; tâ ki kaderin hükmü yerini bulsun. Allah her şeye sahiptir." demiştir.

Ebû Ubeyde onun dediklerini Hz. Ebû Bekir'e bildirmiş ertesi gün Hz. Ali Mescid-i Nebevî'ye gelip cemaati yararak Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) biat etmiş Hz. Ebû Bekir de yanına oturan istişareye katılmadığından dolayı üzülen Hz. Ali'ye (r.a.) özür beyan etmiştir. Sonra Hz. Ali izin isteyip kalkmıştır. Hz. Ömer onu yolcu ederken Hz. Alî (r.a.) ona şöyle demiştir(10)

"Şimdiye kadar gelmeyişim sahibinizi (Hz. Ebû Bekir) kabul etmediğimden dolayı değildir. Şimdi de korkumdan dolayı gelmedim. Ben sözümü ciddî derim. Gözümün gördüğü ayağımın bastığı yayımın çekildiği okumun düştüğü yeri de bilirim. Lâkin belâ üzerine gelen belâda atımın gemini çektim."

Burada "belâ üzerine gelen belâ"yla Resûlullah'ın vefatı ve kendisi için hilâfet talebi iddia ve ithamını kastediyordu. Hz. Ali'nin (r.a.) Hz. Ebû Bekir'e biatıyla(11) Hz. Ebû Bekir'in hilâfetinde "icmâ-ı ümmet" vâkî olmuş oluyordu


Hz Ali'nin (r.a.) Gecikmesiyle İlgili Dikkat Çeken Hususlar

1) İhtilâfın halliyle Cumhur-u Sahabe ile Haşîmîler arasında tehlikeli bir tefrikanın çıkması önlendi.

2) Hz. Sıddîk icmâ-ı ümmetle halife oldu. Resûli Ekrem'in bildirmesiyle ümmet hata üzerinde ittifak etmez.

3) Hz. Ebû Bekir tehevvür göstererek Hz. Ali üzerine varmadı. Hz. Ali de bir gün sonra biat edeceğini belirtip taraftarlarını ikna etmek için zaman istedi.

4) Belki Hz. Ali'nin (r.a.) Sakife'ye gitmemesiyle ihtilâfın bir de Haşîmîliğin eklenmesinin önü alındı ve bu hareketi rahmet oldu.

konuya bir de böyle bakın...


9- Hz. Ali (r.a) Resulullah’ın vefatıyla birlikte bütün sureleri ve ayetleri değişik bir tertiple bir araya getirerek hususi manada bir Mushaf hazırlamıştı.

10- Kısas-ı Enbiya I 294; el-Mesudi Ali b. Hüseyn Mürucu’z-zeheb I-IV Beyrut 1986 II 330. Hz. Ali’nin ne zaman biat ettiğiyle ilgili görüşler…

11- İbn-i Kesir Hz. Ali Haşimoğulları ve Zübeyr b. Avvam’ın Hz. Fatıma’nın ölümüne kadar biatte bulunmadıklarını açıklar. Bkz. El-Kamil II 331.
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
sundugum kaynaklar arasında bir tane şii kaynagı yok hepsi sunnilerin kaynaklarındandır.hz.ali as 6 ay bıat etmemiştir.
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
Sundugum kaynaklar sunni kaynagıdır orda der zorunlu olarak ben asla demıyorum.fıtne cıkmasın ve islam bolunmesın dıye bıat ettı.ama oyle hemen degıl 6 ay sonra bıat etti.ummetin icması yanı cogunlugun icması hakka delıl olmaz.kı cogunluk da yoktu.sunu dusunun gorusmede hz.ali yoktu kı ıcma gercekleimiş olsun.
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
Hz. Ubeyde b. Cerrah Hz. Ömer ve Hz. Ebû Bekir'in söylediklerini Hz. Ali'ye (r.a.) iletti. Hz. Ali vefat hadisesinin şokundan dolayı evinde inzivayı tercih ettiğini Kitabullah'la meşgul olduğunu(9) açıkladıktan sonra "Eğer kavi ve ahd (söz ve yemin) sabık olmasa ağzımı serçe parmağım ve adsız parmağımla ortaya dökerdim ve ayaklarımın altı ve başımın tepesi ile sözün engin yerine dalardım. Lâkin Rabb'ime mülâki oluncaya kadar ağzımı açmam. Dâvamı Huzûr-u Bâri'de görürüm. Yarın sabah cemaatinize giderim sahibinize bey'at ederim. Beni mahzun sizi memnun eden hâle dahi sabrederim; tâ ki kaderin hükmü yerini bulsun. Allah her şeye sahiptir." demiştir.

yazmışssınız ama uzerinde dusunmemişsiniz. beni mahzun sizi memnun eden hel ne demek... ama sunu da ekleyeyim hz.ebubekirin faziletini inkar etmiyoruz.Imam Ali islam alemındekı fıtne cıkar korkusuyla biat etmıstır cunku ırtıdat olayları baslamıstı.Gercek sudur ki hilafet Ali asnin hakkı idi.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Siz kimin aziz, kimin zelil olduğunu Allah'a bırakın ve Allah'a kul, Rasülüne ümmet olmaya çalışın. Diğerleri ne sizin ne de bizim işimiz ve vazifemiz. Ehli Sünnet itikadı Allah'ı (cc) Rabb, Hz. Muhammed'i (sav) Rasülü olarak bilir, tüm peygamberleri de ayırd etmez. Her dört halifeyi de, sahabeyi de, tabiini de, tabe tabiini de canı gibi sever, evliyayı, ulemayı da aynen öyle. Derdi Allah'a kul olmak isteyenler için Kur'an ve Sünnet kafidir. Şia, Ehli Sünnet'ten yer yer ayrılmıştır, hakikati Allah bilir ve ahirette bildirecektir. Burada canımız kadar sevdiğimiz Hz. Ali'yi olsun, O'nun Ehli Beytini olsun öne çıkarmak için, diğer halifeleri küçümsemek gibi bir yolda iseniz, bu formu terk edin. Ehli Beyt'in şerefini anlatacak başka bir çok yol var, bunları tebarüz ettirmek istiyorsanız başımızın tacısınız, buna değer. Ama fitne çıkarmaya gerek yok, siz Şia'sınız ve itikadınız bellidir, saygı duyar sizin itikadına itibar etmeyiz, siz de bizim itikadımıza... Bundan ilerisi yok...
 
Üst Alt