Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gençliğin cinsellik imtihanı.

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Fuhuş, bir insanın kendisini gayrimeşru zevk ve lezzetlere kaptırması manasına geliyor. Bu manada dinin meşru görmediği her şey fuhşun çerçevesi içine giriyor. Her türlü ahlaksızlık, kötü huyluluk, çıplaklık, açıklık, bu ahlaksızlıkları toplum içinde yaymaya çalışmak, fuhuş terimini kapsıyor.

Çevremizde zina eden kadınları, bu adla adlandırmak yaygın ise de, kelimenin kapsamı bundan çok daha geniştir. Allah’ın, yapılmasını yasakladığı her şey bu kelimenin kapmasına giriyor. Ancak biz bu yazımızda, fuhuş kelimesini zina anlamında ele alacağız.

Zina ise daha ziyade aralarında meşru bir evlilik olmayan, nikâh bağı bulunmayan kimselerin, cinsî münasebette bulunması fiiline deniyor.

Zina, ahlaki değerlerin temelden yok olmasına yol açan ve insanı bedenî, hayvanî hislerin esiri yapıp aşağılayan çirkin bir davranıştır. Dinimiz, evlenmeyi emrederken zinayı haram kılıyor.
Rabbimiz, “Sakın zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur” (İsra, 17/32) diyor. Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar: “Mü’minleri Allah Teala’dan daha çok fenalıklardan koruyan kimse yoktur. Bunun için Allah, açık kapalı fuhşiyatı (zinayı) haram kılmıştır.” (Buhari, Nikâh 107)

Allah çok kötü bir fiil olan zinayı niçin yaratmıştır?

Bu noktada aklımıza böyle bir soru gelebilir. Esasen yaratılışta bu fiil, zina değildir. O, beşerin nesli devam etsin diye bir cinsî münasebet fiili olarak yaratılmıştır. Neticesi itibariyle çok hayırlı bir iştir.
Allah’ın yarattığı, zina değildir. Zina, kulun kendi iradesiyle karar verip yaptığı iştir. Allah’ın yarattığı, cinsî münasebettir ve bu da insana üreme için verilmiştir. İnsan neslinin devam etmesi için Allah tarafından verilmiş bir lütuftur.

Orada alınan lezzet de, neslini devam ettirebilmesi için insana verilmiş bir peşin ücret, bir avanstır. Beşer, bu haz ve zevki meşru dairede kullanmakla yükümlüdür. Bunu su-i istimal edip kendisine ait olmayan yerlerde kullandığı zaman, zina fiili gerçekleşmiş olur.

Allah, yarattığı şeyleri umumi neticelere ve umumi hayırlara göre yaratır. Bunların neticesinde bir kısım kötü şeyler meydana geliyorsa bunlar beşerin fiiline ait şeylerdir. Bakınız bu hakikati Rabbimiz bir ayet-i kerimede nasıl dile getiriyor? “Ey insan! Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir.” (Nisa, 4/79
Yani zinayı beşer kazanmıştır, dolayısıyla çirkinlik beşere aittir. Ama beşer bunu yaparken, fiil Allah tarafından yaratılır. Zina eden kişinin kendisi olduğu için, cezayı da o görür.

Fuhuş bombardımanı altındayız

Günümüzde fuhuş, maalesef bir hayli revaç bulmuş durumdadır. Hâlbuki o, her yönü, her şekli ve her müessesesiyle insanı uçurumlara sürükleyen bir virüstür.

M. Ali Seyhan’ın, Nesil Yayınları’ndan çıkan “Gençliğin Cinsellik İmtihanı” isimli kitabında da ifade ettiği gibi fuhşa karşı İslam’ın ortaya koyduğu bir kısım esaslar vardır. İnsanlar bunlara başvurdukları sürece, -inşaallah- fuhuş girdabına kapılmayacak ve fuhuş cereyanları önünde sürüklenip helak olmayacaklardır. İslam esaslarına ve Kur’an düsturlarına riayet edilmediği zaman insanların, kütükler gibi bu fuhuş sellerine kapılıp sürüklenmeleri kaçınılmazdır. Böyle bir netice ise, Müslüman olarak bizim en çok endişe etmemiz gereken bir meseledir.

Cinsellik azdırılıyor

Günahın hemen her yeri kuşattığı asrımızda, özellikle “cinsellik”le ilgili günahlar bin koldan saldırıyor. Sokaklar, meydanlar, arabalar, evler, vapurlar, billboard’lar, gazeteler, dergiler, TV’ler, CD’ler, afişler, reklamlar, filmler, vitrinler, düğünler, dernekler, sergiler, internet derken, hemen her alan cinselliği tahrik edici tablolarla dopdolu. Yaşadığımız ortam, bir yanda kadını metalaştırıp ete ve tene indirgerken, öte yanda erkekleri nefisleri karşısında büyük ölçüde korunmasız bırakıyor.

TV ekranlarından sokaklardaki insan manzaralarına, gazete sayfalarından işyeri ortamına kadar uzanan pek çok alanda sürekli cinselliğin akla getirildiği bu genel tablo karşısında mü’minleri ise ekseriya bir bedbinlik hali kuşatıyor. Kendini bu kadar fahiş biçimde açığa vuran günaha karşı içte uyanan meyiller, göz kaymaları, haram bakışlar mü’minleri Rabbine karşı isyan veya isyan haline düşmenin acısıyla kıvrandırırken, şeytan durumun ümitsizliğini fısıldıyor durmaksızın. “Bu ortamda” diyor, “etkilenmemen imkânsız. Sen bu durumdan kurtulamazsın.”

RX20801.jpg


Ah şu şeytan yok mu?

Evet, şeytan dedik. Bizim baş belamız. Şunu aklımızdan hiç çıkarmayalım: Şeytan daha çok miskinlik, tembellik ve meşguliyetsizliğimizden istifade eder; insanlığa hizmet adına yanıp tutuşmamızdan hoşlanmaz ve boş durduğumuz sürece de içimize uygun olmayan düşünceler, kuruntular atar; o sırada hayırlı işlerle meşgul olmayan hayalimizi kendi namına meşgul eder ve çirkin şeyler düşündürüp günah işlemeye zorlar. Öyleyse biz de, daima meşguliyetle, aksiyonla, faaliyet, hizmet ve irşat yolunda terlemekle şeytanın burnunu sokabileceği yerleri doldurmalıyız ki, o da bizde umduğunu bulamasın.

Nesli muhafaza etmek, bütün içtimaî sistemlerin en başta gelen meseleleri arasındadır. Ancak İslam’dan başka hiçbir sistem, istenilen ölçüde nesilleri muhafazaya muvaffak olamamıştır. Bu da şüphesiz, İslam dini ile diğer sistemler arasındaki yaklaşım farkından kaynaklanmaktadır.

Nesil, bir milletin varlığını sürdürme garantisidir. Onu koruyamayan bir millet, er-geç yıkılmaya mahkûmdur. Nesle en büyük darbe fuhuş ve ahlaksızlıktan gelmektedir. Onun içindir ki Kur’an, fuhşa giden yolları keser ve “Allah, fuhşiyatı (hayâsızlığın her çeşidini) yasaklar” (Nahl, 16/90) emrini gayet açık bir şekilde tebliğ eder.

Yoksa insanın meşru dairede dünyevi zevklerden istifadesi bu kapsama girmez. Meşru dâireyi ise nikâh belirler ki, bu kişinin temel ihtiyaçlarını gidermesi açısından kâfîdir, harama girmeye gerek bırakmaz.

Şeytanı iyi tanıyalım;

-İç, iç! Bir yudumdan bir şey olmaz…
-Sadece bir kere elinden tuttum, ne var bunda? Bir lokmadan bir şey çıkmaz! Ye sen... Günahı varsa benim boynuma…
-Sadece bir nefes çek! Merak etme, ölmezsin…
-Bir vakit namazdan bir şey olmaz! Kaza edersin olur biter...
-Abartıyorsun! Sadece göz ucuyla uzaktan şöyle bir baktım…

Bu ve buna benzer ifadelerle karşılaşmışızdır veya bu ifadelere muhatap olan insanlar görmüşüzdür. Esasen bunlar şeytanın insanı günah uçurumuna doğru ilk adımı attırma stratejileridir. Onun için önemli olan ilk adımı attırmaktır. Zira gerisi zaten gelecektir.

Şeytan, çok sinsi bir varlık. Yapacağı şeyleri, dobra dobra ortaya koymaz. Her şeyi sinsice, aheste aheste, adım adım bir plan dâhilinde yapar. Öyle ki şeytanın, o sinsiliği içinde ne yapmak istediğini hemen hissetmek katiyen mümkün olmaz. O, bir adım atar ve attırır. Ona tabi olan insan da bu adımı küçük görerek, “Ne olacak, sadece bir adım” der ve arkasından gider. Oysaki şeytan, peşi peşine adımlarını artırır; iki-üç derken adım adım insanı bir kul ve köle haline getirir. Böylece insan, küçük görerek girdiği günahlarla, içinden çıkılmaz bir bataklığa saplanmış olur.

İşte, “Ey iman edenler! Sakın şeytanın izinden gitmeyin. Her kim şeytanın peşinden giderse bilsin ki o kendisinden hep fena, çirkin ve meşru olmayan şeyleri yapmasını ister” (Nur, 24/21) ayeti böyle bir takibi bize hatırlatır. Bu takip, adeta farkına varmadan gerçekleştirilen bir yürüyüş gibidir. Tabii neticede insanda bir huy ve tabiat haline gelen bir yürüyüştür. İnsan, çok defa bunun farkına bile varamaz. Günaha girme yavaş yavaş cereyan ettiğinden, tepki verme de azalır. Belki en başta biraz yadırgama olur, ama daha sonra mesele kanıksanır, normalleşir.

RX20804.jpg

Rabbimiz hangi gençleri beğeniyor?

Dünya fanidir, geçicidir; ama burada yapılması gereken lüzumlu işler pek çoktur. Çünkü, ahiret ve ebedi huzur yeri olan cennet dünyada kazanılacaktır. Bundan dolayıdır ki, aklı başında olan kimse fuzulî şeylerle uğraşıp değersiz insan durumuna düşmez. Manasız ve lüzumsuz bilgileri, hayali bulandıran görüntüleri, kalbi hançerleyen sahneleri, daha açık bir ifade ile müstehcenlik ifade eden gazete, dergi ve kitapları takip ederek zihnini karıştırmaz.

Allah’ın bir nimeti olarak pek hayırlı faaliyetlerde kullanılabilecek interneti ve televizyonu hayalinin, şuurunun, kalp ve kafasının katili haline getirmez.

Nitekim Peygamber Efendimiz de, “Bir insanın faydasız ve ahiret hesabına kıymeti olmayan işleri terk etmesi onun Müslümanlığının güzelliğindendir” (Tirmizi, Zühd 11) buyurmuşlardır.

Günümüzün üst üste yığılmış dert ve problemleri, Cenab-ı Hakk’ın sevgisine mazhar gençleri bekliyor. Dünyanın kararan ufku, gönlü temiz o yiğitlerin ışığına muhtaçtır. Kimdir onlar? Vasıfları nedir o bahtiyarların? Bu soruların cevabı da Efendimizin şu mübarek ifadesindedir: “Cenab-ı Allah, eğlencelere ve nefsin isteklerine karşı içindeki arzu ve meyle hâkim olan bir genci pek beğenmekte ve ondan hoşnut olmaktadır.” (Müsned, 5/264)

Öyleyse, Allah’ın sevgisine mazhar bir genç, bilgisayar ya da televizyon ekranından gazete sayfalarına kadar, gözünün ilişebileceği her türlü çirkin sahne ve görüntüye karşı tetikte olmalı, kendisini uçurumlara sürükleyecek yollara girmemelidir.
(Daha detaylı bilgi sahibi olmak için bknz. M. Ali Seyhan; “Gençliğin Cinsellik İmtihanı” Nesil Yayınları)
 
Üst Alt