Utandırma Allah’ım!
Utandırma Rabbim!
Peygamber Efendimize yazıyoruz biz…
Utandırma Rabbim.
Utandırma Allahırn!..
O’nun muhabbeti sarıp sarmaladı çünkü bizi…
Ey Peygamber!
Peygamberimiz.
Efendimiz!..
Mektubumuza başlarken, öncelikle kalbî selâm ve sonsuz hasretlerimizle beraber, en derin muhabbetlerimizi iletir, böylesine bir hareketimizden dolayı hoşgörülerine sığınırız.
Şanına layık olmayacak belki ama, Sana yazıyoruz bu mektubu yâ Rasûlallah!
Çünkü seviyoruz Seni ey Can…
Sonsuz muhabbetimizin deryasıyla, Siz değil de, Sen diye hitap edeceğiz.
Tekrar hoşgörü ve şefaatlerine sığınıyoruz ey Can…
Salât ve Selâm olsun Sana ey Gül yüzlü, Gül Peygamber…
Her şey Seninle başlar yâ Rasûlallah ve yine her şey Seninle biter…
Çünkü, her şeyi Allah’tan getiren Sensin.
Çünkü Sen, Allah tarafından “Âlemlere rahmet olarak gönderilen”sin. (Enbiya, 107). Sen Allah’ın Rasûlü’sün…
Her şeyin başında Sen varsın yâ Rasûlallah; her şeyin sonunda da yine Sen…
Çünkü yüce Allah, Senin hakkında şöyle buyurdu;
“…Peygamber size ne verirse onu alın; neden sakındırırsa, ondan da sakının, uzaklasın…” (Haşr, 7).
Her şey Seninle anlam kazanır yâ Rasûlallah; Sensiz ise, anlamlı gibi görünen her şey anlamını yitirir.
Gel ey Can!
Gel ey Nur!
Hayatımıza gel, aşkımıza gel…
Kararmış dünyamıza gel…
Gel ki, aydınlansın her yer
Gel ki, çekip gitsin zulmet.
Gel ey Gül!..
Dikenliklerimize gel.
Gel ki, kurtulalım sivri dikenlerin istilâsından.
Gel ki, Güle yönelelim biz de.
Gel ey Gül!
Gel artık!..
Gönder Rabbim, Gülümüzü gönder bize…
Gül, Peygamberdir…
Gülün her yaprağı da bir Sahabe…
Gül, İslâm’dır…
Gül, huzur ve mutluluktur…
Gül kokusu, Peygamber kokusu, dokusu da sevgi ve muhabbettir…
İşte bütün bunlar, bir bütün olarak sadece ve sadece sensin yâ Rasûlallah!..
Öyleyse gel ey Gül!
Gel ey Can!
Gönder Rabbim, Gülümüzü gönder artık bize…
Gönder ki, kurtulalım sivri dikenlerin istilasından…
Gel artık, gel ve şefaat et ey Can!..
Ya Rasûlallah!
Seni keşfedeli yıllar oldu belki, ama, Sana yazabilme cesaretini ancak şimdi bulabildik.
Seni keşfedeli yıllar oldu dedik.
Ama mektubumuzun hemen başında, üzülerek belirtelim ki, Seni keşfedemeyenler yine çoğunlukta yâ Rasûlallah!
Keşfettiklerini, tanıdıklarını, bildiklerini zannedenler de, kupkuru bilgiye sahipler sadece.
Hissiz, sevgisiz, muhabbetsiz, aşksız… Tanımıyorlar Seni ya Rasûlallah! Tanıyamamışlar…
Bunun için utanmaları gerekirken, kendilerinde hiçbir eksiklik de hissetmiyorlar.
“Peygamberimiz ve Ashabı hakkında ciddî olarak kaç eser okudunuz?” diye sorduklarımız, bir acayip bakıyorlar bize.
“Seven insan, sevdiğini anlatan eserleri okumaz mı hiç?
Utandırma Rabbim!
Peygamber Efendimize yazıyoruz biz…
Utandırma Rabbim.
Utandırma Allahırn!..
O’nun muhabbeti sarıp sarmaladı çünkü bizi…
Ey Peygamber!
Peygamberimiz.
Efendimiz!..
Mektubumuza başlarken, öncelikle kalbî selâm ve sonsuz hasretlerimizle beraber, en derin muhabbetlerimizi iletir, böylesine bir hareketimizden dolayı hoşgörülerine sığınırız.
Şanına layık olmayacak belki ama, Sana yazıyoruz bu mektubu yâ Rasûlallah!
Çünkü seviyoruz Seni ey Can…
Sonsuz muhabbetimizin deryasıyla, Siz değil de, Sen diye hitap edeceğiz.
Tekrar hoşgörü ve şefaatlerine sığınıyoruz ey Can…
Salât ve Selâm olsun Sana ey Gül yüzlü, Gül Peygamber…
Her şey Seninle başlar yâ Rasûlallah ve yine her şey Seninle biter…
Çünkü, her şeyi Allah’tan getiren Sensin.
Çünkü Sen, Allah tarafından “Âlemlere rahmet olarak gönderilen”sin. (Enbiya, 107). Sen Allah’ın Rasûlü’sün…
Her şeyin başında Sen varsın yâ Rasûlallah; her şeyin sonunda da yine Sen…
Çünkü yüce Allah, Senin hakkında şöyle buyurdu;
“…Peygamber size ne verirse onu alın; neden sakındırırsa, ondan da sakının, uzaklasın…” (Haşr, 7).
Her şey Seninle anlam kazanır yâ Rasûlallah; Sensiz ise, anlamlı gibi görünen her şey anlamını yitirir.
Gel ey Can!
Gel ey Nur!
Hayatımıza gel, aşkımıza gel…
Kararmış dünyamıza gel…
Gel ki, aydınlansın her yer
Gel ki, çekip gitsin zulmet.
Gel ey Gül!..
Dikenliklerimize gel.
Gel ki, kurtulalım sivri dikenlerin istilâsından.
Gel ki, Güle yönelelim biz de.
Gel ey Gül!
Gel artık!..
Gönder Rabbim, Gülümüzü gönder bize…
Gül, Peygamberdir…
Gülün her yaprağı da bir Sahabe…
Gül, İslâm’dır…
Gül, huzur ve mutluluktur…
Gül kokusu, Peygamber kokusu, dokusu da sevgi ve muhabbettir…
İşte bütün bunlar, bir bütün olarak sadece ve sadece sensin yâ Rasûlallah!..
Öyleyse gel ey Gül!
Gel ey Can!
Gönder Rabbim, Gülümüzü gönder artık bize…
Gönder ki, kurtulalım sivri dikenlerin istilasından…
Gel artık, gel ve şefaat et ey Can!..
Ya Rasûlallah!
Seni keşfedeli yıllar oldu belki, ama, Sana yazabilme cesaretini ancak şimdi bulabildik.
Seni keşfedeli yıllar oldu dedik.
Ama mektubumuzun hemen başında, üzülerek belirtelim ki, Seni keşfedemeyenler yine çoğunlukta yâ Rasûlallah!
Keşfettiklerini, tanıdıklarını, bildiklerini zannedenler de, kupkuru bilgiye sahipler sadece.
Hissiz, sevgisiz, muhabbetsiz, aşksız… Tanımıyorlar Seni ya Rasûlallah! Tanıyamamışlar…
Bunun için utanmaları gerekirken, kendilerinde hiçbir eksiklik de hissetmiyorlar.
“Peygamberimiz ve Ashabı hakkında ciddî olarak kaç eser okudunuz?” diye sorduklarımız, bir acayip bakıyorlar bize.
“Seven insan, sevdiğini anlatan eserleri okumaz mı hiç?