Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Geciktirilen Geç Gelmezmi?

arzuhal

New member
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
337
Tepkime puanı
20
Puanları
0
Yaş
35
Anneannesinin sözleri yankılandı kulaklarında:
-Oğlum,namaz hiç bu vakte bırakılır mı?
Anneannesinin yaşı yetmişe dayanmıştı,ama ezan okunduğu vakit yerinden sıçrar,yaşından
beklenmeyecek bir hızla abdestini alır ve namazını
kılardı.Kendisi ise,nefsini bir türlü yenemiyordu.Hep ne oluyorsa?namaz son
dakikalara kalıyor,bu sebeple namazını alelacele edâ ediyordu.Bunu
düşünerek kalktı yerinden,gözü saate kaydı.Yatsı ezanının okunmasına on beş dakika
kalmıştı.Başını her iki yöne pişmanlıkla sallayarak,”Yine geciktirdim namazı.”dedi kendi kendine…
Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini yüzünü tam kurulamadan kendini odasına attı.Mecburen,hızlı hareketlerle namazını edâ etti.Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden edemedi…”Bu halimi görse,tatlı-sert kızardı yine
bana” dedi.Çok seviyordu onu…Hele öyle bir namaz kılışı vardı ki,onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla seyrederdi.Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki,hicabından renkten renge girerdi.
O gün akşama kadar derse girmişti.Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde…Duâsını yaparken,başını ellerinin arasına alıp secdeye durdu.Namazdan sonra bir süre bu şekilde tefekkür etmeyi severdi.Gözleri kapanır gibi oldu. “Ne kadar da yorulmuşum “dedi.Daldı gitti
öylece…
Kıyamet kopmuştu.Mahşeri bir kalabalık vardı.Her yön insanlarla
doluydu.Kimi donakalmış,hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor;kimi sağa sola koşuşturuyor,kimisi de diz çökmüş,başı ellerinin arasında bekliyordu. Yüreği,yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor,soğuk terler döküyordu.Hayattayken kıyamet,sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı.Ama mahşer meydanındaki
ürperti,korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini düşünmemişti.
Hesap ve sorgu devam ediyordu.Bu arada onun ismini de okudular.Hayretle bir sağa,bir sola baktı.”Benim ismimi mi okudunuz?”dedi,dudakları titreyerek…Kalabalık birden yarılmış,bir yol oluşmuştu önünde…İki kişi kollarına girdi.Mahşer meydanının vazifelileri oldukları belliydi.Kalabalık arasından şaşkın bakışlarla yürüdü.Merkezi bir yere gelmişlerdi.Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi.Bütün hayatı,bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden…
Şükürler olsun dedi,kendi kendine ve devam etti;Gözlerimi dünyaya açtım,hep hizmet eden insanları gördüm.Babam sohbetlerden sohbetlere koşturuyor,malını İslâm yolunda harcıyordu.Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor,yemek sofralarının biri kalkıp,bir yenisi kuruluyordu.Ben ise,hep bu yolda oldum.İnsanlara hizmete çalıştım.Onlara Allah’ı anlattım.Namazımı kıldım.Orucumu tuttum.Farz olan ne varsa yerine getirdim.Haramlardan kaçındım.Kirpiklerinden aşağıya gözyaşları dökülürken,”Rabbimi seviyorum,en azından sevdiğimi zannediyorum”diyordu.Ama bir yandan da “O’nun için ne yapsam az,Cennet’i kazanmaya yetmez diye düşünüyordu.Tek sığınağı Allah’ın rahmetiydi. Hesap sürdükçe sürdü.Boncuk boncuk terliyor; sırılsıklam olmuş,zangır zangır titriyordu.Gözleri terazinin ibresindeki neticeyi bekliyordu.
Sonunda hüküm verilecekti.Vazifeli melekler ellerinde bir kâğıt,mahşer meydanındaki kalabalığa döndüler.Önce ismi okundu.Artık ayakları tutmaz olmuştu.Neredeyse yığılıp kalacaktı.Heyecandan gözlerini kapamış,okunacak hükme kulak kesilmişti Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi.Kulakları yanlış mı duyuyordu?İsmi Cehennemlikler
listesindeydi.Dizlerinin üstüne yığıldı.Hayretten donakalmıştı.”Olamaaaaz.”diye bağırdı.Sağa-sola koşturdu.İnanamıyordu.”Ben nasıl Cehennemlik olurum?Hayatım boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum.Onlarla beraber koşturdum.Hep Rabbimi anlattım.”diyordu. Gözleri sağanak olmuş,titrek vücudunu ıslatıyordu.Vazifeli iki melek kollarından tuttu.Ayaklarından sürüyerek ve kalabalığı yararak alevleri göklere yükselen Cehennem’e doğru yürümeye
başladılar.Çırpınıyordu.Medet yok muydu?Bir yardım eden çıkmayacak mıydı? Dudaklarından kelimeler kırık dökük,yalvarmayla karışık döküldü. “Hizmetlerim…Oruçlarım… Okuduğum Kur’an’lar… Namazım… Hiçbiri beni kurtarmayacak mı?” diyordu…Bağıra bağıra yalvarıyordu.Cehennem melekleri onu hiç dinlemediler,sürüklemeye devam ettiler.Alevlere çok yaklaşmışlardı.Başını geriye çevirdi.Son çırpınışlarıydı.
Rasulullah(s.a.v)”Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler,günde beş vakit namazda insanı günâhlardan söyle temizler” buyuruyordu.”Oysa ki benim namazlarım da mı beni kurtarmayacak?diye düşünüyordu. Namazlarım…Namazlarım…Namazlarım.”diye diye hıçkırdı.
Vazifeli melekler hiç durmadılar.Yürümeye devam ettiler;Cehennem çukurunun başına geldiler.Alevlerin hareketi yüzünü yakıyordu.Son bir defa dönüp geriye baktı.Artık gözleri de kurumuştu.Ümitleri sönmüştü.Başını öne eğdi.İki büklüm oldu.Kollarını sıkan parmaklar çözüldü.Cehennem meleklerinden birisi onu itiverdi.Vücudunu birdenbire havada buldu.Alevlere doğru düşüyordu.Tam iki metre düşmüştü ki,bir el kolundan tuttu.Başını kaldırdı.Yukarıya baktı.Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı.Kendisini yukarıya çekti.Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı.”Siz de kimsiniz İhtiyar gülümsedi: “Ben senin namazlarınım” “Neden bu kadar geç kaldınız?Son anda yetiştiniz.Neredeyse düşüyordum.”dedi…İhtiyar yüzünü gererek,tekrar güldü;başını salladı; “Sen beni hep son anda yetiştirdin,hatırladın mı
Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı.Kan-ter içinde kalmıştı.Dışarıdan gelen sese kulak
kabarttı.Yatsı ezanı okunuyordu.Bir ok gibi yerinden fırladı.Abdest almaya gidiyordu...
 

hilal

New member
Katılım
3 Haz 2008
Mesajlar
562
Tepkime puanı
1,033
Puanları
0
Yaş
46
Namaz...Namaz

Namaz...Namaz

Anneannesinin sözleri yankılandı kulaklarında: ”Oğlum namaz hiç bu vakte bırakılırmı?” Anneannesinin yaşı yetmişe dayanmış, ama ezan okunduğu vakit yerinden sıçrar, yaşından beklenmeyecek bir hızla abdestini alır ve namazını kılardı.

Kendisi ise, nefsini bir türlü yenemiyordu. Ne oluyorsa, hep… namaz son dakikalara kalıyor, bu sebeple namazını alelacele eda ediyordu. Bunu düşünerek kalktı yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı ezanının okunmasına on beş dakika kalmıştı. Başını her iki yöne pişmanlıkla sallayarak, “Yine geciktirdim namazı.” dedi kendi kendine

Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini yüzünü tam kurulamadan kendisini odasına attı. Mecburen, hızlı hareketlerle namazı eda etti. Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden edemedi. “Bu halimi görse, tatlı-sert kızardı yine bana.” dedi. Çok seviyordu onu …Hele öyle bir namaz kılışı vardı ki, onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla seyrederdi. Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki… hicabından renkten renge girerdi.

O gün akşama kadar derse girmişti. Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde. Duasını yaparken, başını ellerinin arasına alıp secdeye durdu. Namazdan sonra bir süre bu şekil tefekkür etmeyi severdi. Gözleri kapanır gibi oldu. “Ne kadar da yorulmuşum.” dedi. Daldı gitti öylece….

Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir kalabalık vardı. Her yön insanlarla doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor; Kimi sağa sola koşturuyor, kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor, soğuk soğuk terler döküyordu. Hayattayken kıyamet, sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı. Ama mahşer meydanında ki ürperti, korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini düşünmemişti.

Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. “Benim ismimi mi okudunuz?” dedi dudakları titreyerek…..

Kalabalık birden yarılmış, bir yol olmuştu önünde. İki kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelileri oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi. Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden….” Şükürler olsun ” dedi, kendi kendine ve devam etti; ” Gözlerimi dünyaya açtım, Hep hizmet eden insanları gördüm. Babam sohbetlerden sohbetlere koşuyor, malını islam yolunda harcıyordu. Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor, yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi kuruluyordu. Ben ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara hizmete çalıştım. Onlara Allah’ı anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine getirdim. Haramlardan kaçındım. “Kirpiklerinden aşağı gözyaşları dökülürken, “Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyorum.” Diyordu. Ama bir yandan da “O’nun için ne yapsam az, Cennet’i kazanmama yetmez.” Diye düşünüyordu.Tek sığınağı Allah’ın rahmetiydi.

Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyordu. Sırılsıklam olmuş, zangır zangır titriyordu. Gözleri terazinin ibresindeki neticeyi bekliyordu. Sonunda hüküm verilecekti. Vazifeli melekler ellerinde bir kağıt, mahşer meydanında ki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak kesilmişti.

Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi cehennemlikler listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten dona kalmıştı.” Olamaaaazzzz ” diye bağırdı. Sağa sola koşturdu. “Ben nasıl Cehennemlik olurum? Hayatım boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla beraber koşturdum. Hep Rabbimi anlattım.” Diyordu.

Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Ayaklarını sürüyerek ve kalabalığı yararak alevleri göklere yükselen Cehennem’e doğru yürümeye başladılar. Çırpınıyordu. Medet yok muydu? Bir yardım eden çıkmayacak mıydı?

Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla karışık döküldü..”Hizmetlerim… Oruçlarım…. Okuduğum Kur’anlar……Namazım….Hiçbiri beni kurtarmayacakmı?” diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu. Cehennem melekleri onu hiç dinlemediler ve sürüklemeye devam ettiler. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Son çırpınışlarıydı.

Resülullah, “Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler, günde beş vakit namazda insanı günahlardan öyle temizler.” Buyuruyordu. “Oysa ki benim namazlarım da mı beni kurtarmayacak?” diye düşünüyordu.

“Namazlarım…..Namazlarım….Namazlarım.” diye diye hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler; Cehennem çukurunun başına geldiler. Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu. Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu. Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu.

Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem meleklerinden birisi onu itiverdi. Vücudunu birden bire havada buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Tam bir iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu.

Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı. kendisini yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı.

- “Siz de kimsiniz ?” dedi.

İhtiyar gülümsedi: ” Ben senin namazlarınım.”

- “Neden bu kadar geç kaldınız ?Son anda yetiştiniz. Neredeyse düşüyordum.”dedi….

İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; Başını salladı;

- ” Sen beni hep son anda yetiştirirdin,
…hatırladın mı?

 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Allah (cc) razı olsun.

Bir noktada namazların önemini, mizansen yaparak da olsa anlatmaya çalışmışsınız. İbret alanlardan oluruz inşaallah.

Bir de acizane tavsiyem, Haris el Muhasibi'nin cehennem tasviri var. Bulan arkadaşların okumalarını şiddetle tavsiye ederim. Cehennem ateşini ta ense kökünde hissettiren, insanın içini coşturan bir kitap.

Hikmeti böyle yerlerde aramak gerek, namazın 2 veya 5 vakit olup olmadığını tartışmaktansa, hani neredeyse bütün bir zamanın orada (secde de) geçmesini arzu ettirecek kadar da teşvik edici bir kaynak.
 

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Namazın önemini ne kadar güzel açıklamış bir yazı ALLAH razı olsun.
 

LeyL

New member
Katılım
23 Haz 2008
Mesajlar
1
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
33
Allah razı olsun.Namazın önemi çok güzel vurgulanmış.Nedense namaza gerekli ehemmiyeti veremiyoruz.Oysa biz namaza muhtacız.Kardeşin dediği Haris El-muhasibi'nin kitabını ben okumuştum.Cehennemin dehşetinden Cennet'in tadına varamamıştım.Namazları hakkıyla eda edenlerden oluruz inşaallah..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Namazın önemini anlatmak için ciltler dolusu kitap yazmak da yetmez belki.

Gönülden geçen bir kaç cümle ile, bende iştirak edeyim.

O'nu, herşeyi yoktan var eden, ol deyince olduran, öl deyince öldüren ve ölüye de ol deyince tekrar olduran makam olarak gören için;

Ne büyük, ne ala bir nimettir namaz, düşünün ki, O'nun hiç bir şeye ihtiyacı yok ve O bize her gün beş seçilmiş vakitte randevu veriyor, gelin diyor, sizi bekliyorum, arz edin bana kendinizi, halinizi, derdinizi de derman veryim size.

O, seçilmiş beş vakitte bize temizlenme ve tazelenme şansı veriyor. Kendisi ile konuşma, görüşme imkanı tanıyor. hiç aracısız ve hemen. Ve zaten bizim O'na ihtiyacımız varken ve bu ihtiyaç hiç bitmezken...

Oysa biz namazı, bizden Rabb'e iltifat gibi görmekteyiz, ne gaflet !
 

denizmavisi

New member
Katılım
5 Nis 2009
Mesajlar
33
Tepkime puanı
34
Puanları
0
Namazlarımızı geciktirirsek

Namazlarımızı geciktirirsek

Anneannesinin sözleri yankılandı kulaklarında: ''Oğlum namaz hiç bu vakte bırakılır mı?'' Anneannesinin yaşı yetmişe dayanmış, ama ezan
okunduğu vakit yerinden sıçrar, yaşından beklenmeyecek bir hızla abdestini alır ve namazını kılardı.

Kendisi ise,nefsini bir türlü yenemiyordu. Ne oluyorsa, hep... namaz son dakikalara kalıyor, bu sebeple namazını alelacele eda ediyordu. Bunu düşünerek kalktı yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı ezanının okunmasına on beş dakika kalmıştı. Başını her iki yöne pişmanlıkla sallayarak, "Yine geciktirdim namazı." dedi kendi kendine.

Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini yüzünü tam kurulamadan kendisini odasına attı. Mecburen, hızlı hareketlerle namazı eda etti. Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden edemedi. "Bu halimi görse, tatlı-sert kızardı yine bana." dedi. Çok seviyordu onu ...Hele öyle bir namaz kılışı vardı ki, onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla seyrederdi. Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki... hicabından renkten renge girerdi.
O gün akşama kadar derse girmişti. Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde. Duasını yaparken, başını ellerinin arasına alıp secdeye durdu. Namazdan sonra bir süre bu şekil tefekkür etmeyi severdi. Gözleri kapanır gibi oldu. "Ne kadar da yorulmuşum." dedi. Daldı gitti öylece....

Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir kalabalık vardı. Her yön insanlarla doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor; Kimi sağa sola koşturuyor, kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor,soğuk soğuk terler döküyordu. Hayattayken kıyamet, sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı. Ama mahşer meydanında ki ürperti, korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini düşünmemişti.

Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. "Benim ismimi mi okudunuz?" dedi dudakları titreyerek.....

Kalabalık birden yarılmış, bir yol olmuştu önünde. İki kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelileri oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi. Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden...." Şükürler olsun " dedi, kendi kendine ve devam etti; " Gözlerimi dünyaya açtım,Hep hizmet eden insanları gördüm. Babam sohbetlerden sohbetlere koşuyor, malını islam yolunda harcıyordu. Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor, yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi kuruluyordu. Ben ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara hizmete çalıştım. Onlara Allah'ı anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine getirdim. Haramlardan kaçındım. "Kirpiklerinden aşağı gözyaşları dökülürken, "Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyorum." Diyordu. Ama bir yandan da "O'nun için ne yapsam az, Cennet'i kazanmama yetmez." Diye düşünüyordu.Tek sığınağı Allah'ın rahmetiydi.

Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyordu. Sırılsıklam olmuş, zangır zangır titriyordu. Gözleri terazinin ibresindeki neticeyi
bekliyordu. Sonunda hüküm verilecekti. Vazifeli melekler ellerinde bir kağıt, mahşer meydanında ki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak kesilmişti.

Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi cehennemlikler listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten dona kalmıştı." Olamaaaazzzz " diye bağırdı. Sağa sola koşturdu. "Ben nasıl Cehennemlik olurum? Hayatım boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla beraber koşturdum. Hep rabbimi anlattım." Diyordu.

Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Ayaklarını sürüyerek ve kalabalığı yararak
alevleri göklere yükselen Cehennem'e doğru yürümeye başladılar. Çırpınıyordu. Medet yok muydu? Bir yardım eden çıkmayacak mıydı?

Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla karışık döküldü.."Hizmetlerim... Oruçlarım.... Okuduğum Kur'anlar......Namazım....Hiçbiri beni kurtarmayacak mı?" diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu. Cehennem melekleri onu hiç sürüklemeye devam ettiler. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Son çırpınışlarıydı.

Resülullah, "Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler, günde beş vakit namazda insanı günahlardan öyle temizler." Buyuruyordu. "Oysa ki benim namazlarım da mı beni kurtarmayacak?" diye düşünüyordu.

" Namazlarım.....Namazlarım....Namazlarım." diye diye hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler; Cehennem çukurunun başına geldiler. Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu. Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu. Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu.

Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem meleklerinden birisi onu itiverdi. Vücudunu birden bire havada buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Tam bir iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu.

Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı. kendisini yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı.

"Siz de kimsiniz ?" dedi.
İhtiyar gülümsedi: " Ben senin namazlarınım."

"Neden bu kadar geç kaldınız ?Son anda yetiştiniz. Neredeyse düşüyordum."dedi....

İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; Başını salladı;

" Sen beni hep son anda yetiştirirdin, ...hatırladın mı?


Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı. Kan-ter içinde kalmıştı. Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı. Yatsı ezanı okunuyordu.Bir ok gibi yerinden fırladı. Abdest almaya gidiyordu.
 
Üst Alt