Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Firavunluk Rejiminin Politikası...

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Firavunluk rejiminin politikasını tanıtan bu ayetlerin işaret ettiği en önemli husus, Firavun’un insanları fırka fırka böldüğüdür. Çağımız firavunları tarafından böl, parçala, yönet şeklinde ifade edilmektedir bu politika. Fırka fırka olan insanlar firavunluk rejimi karşısında güçsüz, kuvvetsiz kalmışlardır. O halde fırkalaşmaktan kaçınmak, ittihadı gerçekleştirmek zorundayız. Yoksa firavunluk rejimi karşısında ezilmekten, sömürülmekten, hor ve hakir görülmekten, zilletten kurtulamayız.


28/ 4. Çünkü Firavun, o yerde baş kaldırmış ve halkını fırka fırka edip arkasına takmıştı; onlardan bir grubu ezmek istiyor; oğullarını boğazlatıyor, kadınlarını hayata atıyordu. O kesinlikle bozgunculardandı.

Mevdudi:

4- Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş(3) ve oranın halkını birtakın fırkalara ayırıp bölmüştü;(4) onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu.(5) Çünkü o, bozgunculardandı.

3. Metinde geçen "Âlafilardi" kelimeleri kapsamlı bir şekilde şu anlama gelir. Firavun boyun eğmiş bir kul gibi davranacağı yerde, ülkede isyankar tavrı benimsedi ve teb'asına zorba ve mağrur bir yönetici gibi baskı yapmaya başladı.
4. Yani, "Teb'asını tümüne eşit haklar sunarak yönetmedi, aksine onları parçalara bölen bir siyaset izledi. Kimini yönetici sınıfa dahil etmek üzere hak ve imtiyazlara boğuyor, kimisini de ezmek ve sömürmek üzere köle haline getiriyordu."
Burada hiç kimse şu şüpheye kapılmamalıdır: İslâmî hükümet de müslümanlarla zimmî teb'a arasında ayırım yapar, onlara eşit haklar tanımaz; o veya bu şekilde bir tarafı kayırır... Böyle bir şüphe yersizdir; çünkü Firavun'un siyasetinin aksine, böyle bir ayırım, ırk, renk, dil ve sınıf esası üzerine değil, bilakis ideoloji ve hayat tarzı esası üzerine yapılmıştır. İslâmi sistemde müslümanlar ile zımmi'lerin yasal hakları konusunda kesinlikle bir ayırım sözkonusu değildir. Tek ayırım onların siyasal haklarıyla ilgilidir ve bu da şu basit sebebten ötürüdür: Bir ideoloji devletinde yönetici sınıf yalnızca devletin temel ideolojisine inananlardan oluşabilir. Bu ideolojiyi kabullenen herkes bu sınıfa girebilir. Reddedenlerse dışarda kalır. Dolayısıyla bu ayırımla, Fir'avnî ayırım arasında hiçbir benzerlik yoktur, zira Fir'avnî ayırıma göre ezilen sınıfın hiçbir üyesi, hiçbir şekilde (kesinlikle) yönetici sınıfına giremez; ezilen kavim temel insan (kul) haklarından yararlanamaz, siyasî ve ekonomik haklarından dem vuramaz. Hatta onlar yaşama ve hayatta kalma haklarından bile mahrumdur, her ne olursa olsun herhangi bir hakları güvencede değildir, buna mukabil tüm özel imtiyaz ve haklar, devletin yüksek kademeleri, hayatın nefis nimetleri, yönetici sınıfa ve bu sınıf içinde doğmuş bulunan herkese tahsis edilmiştir.
5. Kitab-ı Mukaddes bunu şöyle açıklar: "Şimdi Mısır'ın başına Hz. Yusuf'u tanımayan yeni bir kral geçti ve halkına şöyle dedi: Dikkat edin İsrailoğulları bizden daha fazla ve daha güçlü. Haydi onları zekice bir hileyle halledelim ki çoğalmasınlar ve bakarsınız öyle bir zaman gelir ki, bir savaşa maruz kalırız da onlar düşmanlarımızla birleşerek bize karşı savaşırlar. Bu yüzden onları ülkeden kovun." Bunun üzerine onlara ağır işleri yüklediler ki, onların altında ezilsinler. Ve onlar, Firavun için muhteşem şehirler inşa ettiler, Pithom ve Ramses ve Mısırlılar, İsrailoğulları'nı zorla köleleştirdiler. Ve onların hayatlarını, harç karma, tuğla yapımı, her türlü tarla hizmeti gibi zor işlerde çekilmez hale getirdiler. Ve Mısır'ın kralı İbrani ebelerle konuştu... Ve şöyle dedi: -İbrani kadınlara ebelik yaptığınızda çocuklara bakın, eğer oğlansa öldürün, kız ise bırakın yaşasın. (Çıkış: I: 8-16)
Bu gösterir ki, Hz. Yusuf'un (a.s) irtihalinden sonra Mısır'da kavmiyetçi bir devrim yapılmıştı. Ve Kıptîler yeni kavmiyetçi hükümete sahip olduklarında İsrailoğulları'na egemen olmak için her vasıtaya başvurmuşlardı. Onları yalnızca küçük düşürüp aşağılamak ve adi işlere koşmakla kalmıyorlar, oğullarını öldürmek, kızlarını yaşatmak suretiyle nüfuslarını azaltma siyaseti de güdüyorlardı. Böylece İsrail kadınları tedricî olarak Kıptilerin eline düşecek ve İsrailoğulları yerine Kıptî nesiller üretecekti. Talmud, Hz. Yusuf'un (a.s) irtihalinden 100 küsur sene sonra böyle bir devrimin vuku bulduğunu kaydeder. Talmud'a göre yeni hükümet, evvelemirde İsrailoğulları'nı verimli arazilerinden, evlerinden ve mülklerinden mahrum etti. Sonra devletle ilgili, iş ve görevlerinden uzaklaştırdı. Artık Kıptî liderler İsrailoğulları'nın ve onların Mısırlı dindaşlarının biraz palazlandığını ne zaman görseler onları zillete duçar ederek, küçük bir ücret vererek yahut beş kuruş vermeksizin en zor işlerde istihdam ederlerdi. "Mısır halkının bir bölümünü güç ve itibarından etti" ayetinin ve Bakara Suresi'nin, "sizi korkunç bir azaba duçar etmişlerdi." mealindeki 49. ayetinin açıklaması budur.
İlaveten, ne Kitab-ı mukaddes, ne de Kur'an-ı Kerim'de Fravun'a bir müneccim tarafından İsrailoğulları arasında bir çocuğun doğacağı ve kendisini iktidarından edeceği söylendiği, Firavun'unun bu tehlikeyi bertaraf etmek üzere, israiloğulları'nın evinde doğan erkek çocuklarının öldürülmesini emrettiği; yahud bizzat Firavun'un korkunç bir rüya gördüğü ve bu rüyanın, İsrailoğulları arasından kendisini iktidarından edecek bir oğlan çocuğunun doğacağı şeklinde yorumlandığı zikredilmez. Bizim müfessirlerimiz bu masalı Talmud'dan ve diğer İsrailiyyat'tan almışlardır. (bkz. Jewish Encyclopedia; "Musa" mad. The Talmud Selections, Sh: 123-124)


 
Üst Alt