Yağmur yeni dinmişti..
Toprak en güzel kokusunu sunuyor insanlara..
Güller-sümbüller toprağa eşlik ederken..
Meydan yerinde yüzyıllardır insanları serinletmek için narin narin dallarını savuran çınar, dallarına en nadide bülbülleri konuk etmiş, yaprak hışırtıları ve esen yellerin müziği eşliğinde, cıvıldaşıp duruyorlar..
İçtiğim demli bir çay eşliğinde uzun uzun dinledim, doğadan yansıyan en doğal müzik nağmelerini..
Kalktım, yürümeye başladım bilinçsizce, ağır adımlarla..
Uzakta oynayan çocukların çığlıkları bozdu dalgınlığımın esrar perdesini..
Yaklaştım, yaklaştıkça cığlıkların dozajının arttığına şahit oldum, meraklandım, daldım aralarına, kalakaldım öylece..
Çocuklar, ellerinde minik bir yaralı kuş, "sen bakacaksın, ben bakacağım" kavgası veriyorlar..
Yaralı kuşu aldım ellerinden, pır pır atıyordu minik kalbi, belliki çok korkmuştu, kanı henüz sımsıcaktı..
Bir veterinere götürmem gerekliydi..
Ne de olsa can taşıyordu, yaşamalıydı..
Yürüdüm çarşıya doğru, veteriner aramaya başladım, biri kapalıydı, diğeri 10 dakikalığına bir göreve gitmiş, çabuk dönecekmiş, bunun için beklemem söylendi..
Çöktüm veteriner kapısının kenarında topraktan oluşmuş tümseğe..
Avucumdaki minik kuşa bakakaldım, içim ılıdı, birşeyler akıverdi sanki, bir ağırlık bastı üstüme, dizlerimin feri kaçtı, sanki yaralı olan kuş değil, bendim..
Duvara yaslanmış beklerken, başımda ağır uğultular oluşmaya başladı..
Şimşekler çakıyordu adeta..
Sanki bir felaket ortasında kalmış gibiydim..
Birden bir ses duydum,
Buğulu, içli, titrek bir ses..
Hüzünlü bir şarkı söyler gibi, tane tane dökülüyordu kelimeler.. evet.. evet evet.. bu ses yaralı kuştan geliyordu..
Merhaba.. dedi
Merhaba.. dedim..
Benim adım RAMİ dedi..
Nasıl yani.. dedim.. Ne demek Rami..
Rami, "atıcı, ok atan, hedefi vuran" demektir..
İyi ama, bu türkçe değil ki?
Ben de türkçe demedim zaten, bu filistinde bir isimdir..
Anlamadım, filistin dedin sanırım..
Evet evet, filistin..
Senin Filistin ile ne alakan var..
Aslında ben bir filistin serçesiyim..
Öyle mi?.. Peki ne oldu da buralardasın ve üstelik yaralısın..
Bak anlatayım, dedi ve anlatmaya başladı..
Evet, ben filistin serçesiyim.. Oraların yuvalarında doğdum, oraların yemleriyle yemlendim, orada büyüdüm, yaşadım.. Ta ki filistin toprakları işgal edilenceye dek.. Ne zamanki savaşın soğuk yüzüyle karşılaştık, ne insanın huzuru kaldı, ne bizim ve ne de toprağın..
Yine güzel bir sabah ışığıyla uyanmıştım, sabah şarkıları söylüyordum ki..
Top sesleri bastırdı seslerimizi..
Koca mermiler düştüğü yeri duman duman ediyordu..
Bir askerin filinstinli bir çocuğu nişan aldığını gördüm..
Nevrim döndü, gözlerim büyüdü, yüreğim hızlı hızlı atmaya başladı..
Ne yapabileceğimi düşündüm..Engel olmalıydım ama nasıl..
Ben düşünedurayım, adam tetiğe basmıştı bile..
O an ne yaptığımı bilmeden attım kendimi ortaya, uçtum, kanat çırptım, araya girdim, büyüdüm, kabardım, şişirndim iyice kendimi.... ve,
Sustu birden minik kuş..
Sanki herşeyi tekrar yaşıyor gibiydi..
Gözlerinden yaş değil, yüreğinin kanı damlıyordu..
Sanki insan gibi hıçkırıyor, ağıtlarını göğe fırlatıyordu..
Çocuk vuruldu değil mi?.. diyebildim neden sonra..
Hayır.. dedi.. Vurulmadı, vurdurmadım.. Onun yiyeceği mermiyi ben yedim...
Anladım, sen bundan dolayı yaralısın.. Peki buralara nasıl gelebildin..
Türkiye"den yardım dağıtımı için gelmişler, işleri bitince, geri dönmek için bir yerde mola vermişler, oraya kadar uçabilmişim yaralı yaralı.. Araçlarının bir boşluğuna sıkışıp kaldım, ta buralara kadar sürüklendim, kendime geldiğimde birkaç çocuğun ortasında buluvermiştim kendimi...
Düşündüm, tefekkür ettim, daldım derinlere..
Bir kendi çabama baktım, bir de minik kuşun telaşına.. utandım, sıkıldım, iğrendim çaresizliğime.. Kalbim sıkışmış, nefesimin atışı hızlanmış, kan ter içinde kalmıştım ki, derin bir sesle irkildim..
Hemşehrim beni mi aramıştın... diyordu bu ses..
Evet.. dedim zar zor..
Veteriner gelmişti, içeri girdim, kuş... diyebildim.. açtım avucumu.. donakaldım...
Minik kuş cansız yatıyordu avuçlarımda, minik bedeni dayanamamıştı fazla acıya.. Ve ben, veterineri beklediğim 10 dakika içinde derin bir uykuya dalmış, yukarıda ki rüyayı görmüştüm...
Aldım minik serçeyi, mezarlığın en nadide yerinde küçük bir mezak kazıp, tek kişilik bir organize ile cenaze merasimini eksiksiz yerine getirdim, küçük tahta taşına da RAMİ"NİN RUHUNA.. diye yazdım...
Herkes bayramlarda yakın ölmüşlerini ziyarete giderken, ben RAMİ"yi ziyaret eder, geri dönerim...
İNSANLIK AŞKINA, FİLİSTİN AŞKINA, MAZLUMLAR AŞKINA...
RAMİ AŞKINA...
Toprak en güzel kokusunu sunuyor insanlara..
Güller-sümbüller toprağa eşlik ederken..
Meydan yerinde yüzyıllardır insanları serinletmek için narin narin dallarını savuran çınar, dallarına en nadide bülbülleri konuk etmiş, yaprak hışırtıları ve esen yellerin müziği eşliğinde, cıvıldaşıp duruyorlar..
İçtiğim demli bir çay eşliğinde uzun uzun dinledim, doğadan yansıyan en doğal müzik nağmelerini..
Kalktım, yürümeye başladım bilinçsizce, ağır adımlarla..
Uzakta oynayan çocukların çığlıkları bozdu dalgınlığımın esrar perdesini..
Yaklaştım, yaklaştıkça cığlıkların dozajının arttığına şahit oldum, meraklandım, daldım aralarına, kalakaldım öylece..
Çocuklar, ellerinde minik bir yaralı kuş, "sen bakacaksın, ben bakacağım" kavgası veriyorlar..
Yaralı kuşu aldım ellerinden, pır pır atıyordu minik kalbi, belliki çok korkmuştu, kanı henüz sımsıcaktı..
Bir veterinere götürmem gerekliydi..
Ne de olsa can taşıyordu, yaşamalıydı..
Yürüdüm çarşıya doğru, veteriner aramaya başladım, biri kapalıydı, diğeri 10 dakikalığına bir göreve gitmiş, çabuk dönecekmiş, bunun için beklemem söylendi..
Çöktüm veteriner kapısının kenarında topraktan oluşmuş tümseğe..
Avucumdaki minik kuşa bakakaldım, içim ılıdı, birşeyler akıverdi sanki, bir ağırlık bastı üstüme, dizlerimin feri kaçtı, sanki yaralı olan kuş değil, bendim..
Duvara yaslanmış beklerken, başımda ağır uğultular oluşmaya başladı..
Şimşekler çakıyordu adeta..
Sanki bir felaket ortasında kalmış gibiydim..
Birden bir ses duydum,
Buğulu, içli, titrek bir ses..
Hüzünlü bir şarkı söyler gibi, tane tane dökülüyordu kelimeler.. evet.. evet evet.. bu ses yaralı kuştan geliyordu..
Merhaba.. dedi
Merhaba.. dedim..
Benim adım RAMİ dedi..
Nasıl yani.. dedim.. Ne demek Rami..
Rami, "atıcı, ok atan, hedefi vuran" demektir..
İyi ama, bu türkçe değil ki?
Ben de türkçe demedim zaten, bu filistinde bir isimdir..
Anlamadım, filistin dedin sanırım..
Evet evet, filistin..
Senin Filistin ile ne alakan var..
Aslında ben bir filistin serçesiyim..
Öyle mi?.. Peki ne oldu da buralardasın ve üstelik yaralısın..
Bak anlatayım, dedi ve anlatmaya başladı..
Evet, ben filistin serçesiyim.. Oraların yuvalarında doğdum, oraların yemleriyle yemlendim, orada büyüdüm, yaşadım.. Ta ki filistin toprakları işgal edilenceye dek.. Ne zamanki savaşın soğuk yüzüyle karşılaştık, ne insanın huzuru kaldı, ne bizim ve ne de toprağın..
Yine güzel bir sabah ışığıyla uyanmıştım, sabah şarkıları söylüyordum ki..
Top sesleri bastırdı seslerimizi..
Koca mermiler düştüğü yeri duman duman ediyordu..
Bir askerin filinstinli bir çocuğu nişan aldığını gördüm..
Nevrim döndü, gözlerim büyüdü, yüreğim hızlı hızlı atmaya başladı..
Ne yapabileceğimi düşündüm..Engel olmalıydım ama nasıl..
Ben düşünedurayım, adam tetiğe basmıştı bile..
O an ne yaptığımı bilmeden attım kendimi ortaya, uçtum, kanat çırptım, araya girdim, büyüdüm, kabardım, şişirndim iyice kendimi.... ve,
Sustu birden minik kuş..
Sanki herşeyi tekrar yaşıyor gibiydi..
Gözlerinden yaş değil, yüreğinin kanı damlıyordu..
Sanki insan gibi hıçkırıyor, ağıtlarını göğe fırlatıyordu..
Çocuk vuruldu değil mi?.. diyebildim neden sonra..
Hayır.. dedi.. Vurulmadı, vurdurmadım.. Onun yiyeceği mermiyi ben yedim...
Anladım, sen bundan dolayı yaralısın.. Peki buralara nasıl gelebildin..
Türkiye"den yardım dağıtımı için gelmişler, işleri bitince, geri dönmek için bir yerde mola vermişler, oraya kadar uçabilmişim yaralı yaralı.. Araçlarının bir boşluğuna sıkışıp kaldım, ta buralara kadar sürüklendim, kendime geldiğimde birkaç çocuğun ortasında buluvermiştim kendimi...
Düşündüm, tefekkür ettim, daldım derinlere..
Bir kendi çabama baktım, bir de minik kuşun telaşına.. utandım, sıkıldım, iğrendim çaresizliğime.. Kalbim sıkışmış, nefesimin atışı hızlanmış, kan ter içinde kalmıştım ki, derin bir sesle irkildim..
Hemşehrim beni mi aramıştın... diyordu bu ses..
Evet.. dedim zar zor..
Veteriner gelmişti, içeri girdim, kuş... diyebildim.. açtım avucumu.. donakaldım...
Minik kuş cansız yatıyordu avuçlarımda, minik bedeni dayanamamıştı fazla acıya.. Ve ben, veterineri beklediğim 10 dakika içinde derin bir uykuya dalmış, yukarıda ki rüyayı görmüştüm...
Aldım minik serçeyi, mezarlığın en nadide yerinde küçük bir mezak kazıp, tek kişilik bir organize ile cenaze merasimini eksiksiz yerine getirdim, küçük tahta taşına da RAMİ"NİN RUHUNA.. diye yazdım...
Herkes bayramlarda yakın ölmüşlerini ziyarete giderken, ben RAMİ"yi ziyaret eder, geri dönerim...
İNSANLIK AŞKINA, FİLİSTİN AŞKINA, MAZLUMLAR AŞKINA...
RAMİ AŞKINA...