Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Felah

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Arapça'da "yarmak, tarlayı sürmek" manasına gelen "f-l-h" kökünden türeyen felâh, zafer, necat, halas ve fevz kelimeleriyle eş anlamlı kabul edilir. Sözlükte "yarmak, arzu edilen şeyleri elde etme, istenmeyen şeylerden kurtulma, gayeye ulaşmak, hayır, nimet, refah ve saadet içinde bulunma" gibi manalar taşır. Felâh kelimesinin yarmak anlamından dolayı, çiftçiye fellah; alt dudağı yarık olan kimseye de eflah adı verilmiştir. Felâh, bir terim olarak; kişinin dinî ve ahlakî yükümlülüklerini yerine getirmesinin sonucunda dünyada elde edeceği başarı ve mutlulukla, ahirette ulaşacağı ebedî kurtuluş ve saadeti ifade eder.

İnsanın böyle bir sonuca ulaşabilmesinin, karşısına çıkan bütün engelleri aşması şartına bağlı olduğu dikkate alınırsa, felâhın sözlük anlamı ile terim anlamı arasındaki bağlantı anlaşılır. Felâh; önündeki engeli yarıp, kendini kurtarmak ve istediğine ermek, yani zafer bulmaya denir. Para, kadın, makam, şöhret gibi engelleri aşanlar, dünyada devlete; ahirette cennete ulaşırlar. Ezanda geçen "hayye ale'l-felâh" (Haydi kurtuluşa!) ifadesindeki felah, kurtuluşa yönelmek anlamındadır. Aynı kökten gelen iflah, bir şeyi elde etmek, arzu edilen şeye ulaşmak, çalışmada başarılı olmak gibi anlamlar ifade eder.


Râgıb El-İsfahanî, felâhı, dünyevî ve uhrevî olmak üzere ikiye ayırdıktan sonra, birincisini dünya hayatını güzelleştiren uzun ömür, zenginlik, şeref ve bunların kazandırdığı mutluluk olarak yorumlamış, uhrevî saadeti de şu dört şeyle özetlemiştir: Ölümsüz bir ömür, hiçbir ihtiyaç unsuru taşımayan zenginlik, zillet şaibesinden arınmış bir şeref ve cehil karanlıkla-rından kurtulmuş bir ilim.


Orucun gün boyu rahat bir şekilde tutulmasını sağladığı için sahur yemeğine (Müsned, IV/ 272); ayrıca ezan ve kamette geçtiği üzere hayrın bekasına ve ebedî kurtuluşa vesile olması dolayısıyla cemaatle kılınan namaza da felah denmiştir (Müslim, Salât 6, 12; Tirmizî, Salât 149; Nesai, Ezan 3, 5). Kelimenin sadece günlük başarıyı (20/Tâhâ, 64) ve kişinin tedavi sonrasında hastalıktan iyileşmesini (Müsned, IV/427, 430; Ebû Dâvud, Tıb 7) ifade eden bazı kullanımları-na da rastlanmaktadır.[1]


Firavun, komutanlarına ve ilim adamlarına "bütün tuzaklarınızı, planlarınızı toplayın, sonra saf saf gelin. Bugün yüce olan, felâha (kurtuluşa) erecektir" (20/Tâhâ, 64), diyerek o da Musa (a.s.) engelini aşmak ister, ama aşamaz ve denizin derinliklerinde boğulur.


Felâh ve türevleri, Kur'an'da kırk yerde geçer. Felâhın zıddı olan hüsran ve türevleri ise 65 yerde tekrar edilir. Felâhtan türetilen ve "felâha ulaşan, ebedî saadete eren" anlamına gelen "müflih" kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de çoğul şekliyle "müflihûn" bir övgü ifadesi olarak sadece mü'minler hakkında kullanılmaktadır. Kur'an terminolojisinde genellikle, ahiret hayatında cehennemden kurtulup cennete girmeyi ve Allah'ın rızasını elde etmeyi ifade eden felah (23/Mü'minûn, 1; 58/Mücadele, 22), 2/Bakara suresi 2-5. âyetlerinde, dünya hayatını gayba iman edip namaz kılmak, kendilerine ihsan edilen nimetlerden başkalarını da faydalandırmak, peygamberlere gönderilen kitaplara ve ahiret gününe kesinlikle inanmak suretiyle geçirenlere vaad edilmektedir. Kur'an-ı Kerim, Allah'a iftira edenlerin, kâfirlerin, zalimlerin, mücrimlerin, sihirbazların felaha kavuşmayacaklarını beyan eder (bkz. 6/En'âm, 21, 131; 10/Yûnus, 77; 12/Yusuf, 23; 20/Tâhâ, 69; 40/Mü'minun, 117; 28/Kasas, 37, 82; 10/Yûnus, 69; 16/Nahl, 116). Buna karşılık Kur'an-ı Kerim, mü'minlerin, namazlarını huşû ile kılanların, sabırlı olanların, takva sahibi kimselerin, cimrilikten sakınanların, nefislerini tezkiye edenlerin, Allah'ı samimiyetle ananların felaha (kurtuluşa) ereceklerini de açıklar (bkz. 23/Mü'minûn, 1; 87/A'lâ, 14; 91/Şems, 9; 2/Bakara, 189; 5/Mâide, 100; 22/Hacc, 77; 62/Cum'a, 10; 59/Haşir, 9; 64/Teğâbün, 16).

Gerçekten mü'minler felaha (kurtuluşa) ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler; Onlar ki, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler; Onlar ki, zekâtı verirler; Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir. Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir. Yine onlar (o mü'minler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler; Ve onlar ki, namazlarına devam ederler. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır; Firdevs (cennetin)e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar." (23/Mü'min3un, 1-11)


"Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar, felaha (kurtuluşa) erenlerdir. (3/Âl-i İmran, 104)


"Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki felaha (kurtuluşa) eresiniz." (3/Âl-i İmran, 130)


"Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki felaha (kurtuluşa) eresiniz." (5/Mâide, 90)


"Yalan sözlerle Allah'a iftira edenden veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphe yok ki, zalimler felaha (kurtuluşa) ermezler." (6/En'âm, 21)


"De ki: Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağım! Yurdun (dünyanın) sonunun kimin lehine olduğunu yakında bileceksiniz. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmazlar." (6/En'âm, 135)


"O Peygamber'e iman edip O'na saygı gösteren, O'na yardım eden ve O'nunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır." (7/A'râf, 157)


"Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve 'Haydi gel!' dedi. O da '(Hâşâ), Allah'a sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmaz.' dedi." (12/Yusuf, 23)


"Peygamber ve onunla beraber iman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar felaha (kurtuluşa) erenlerin kendileridir." (9/Tevbe, 88)


"Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki felaha (kurtuluşa) eresiniz." (22/Hacc, 77)


"...Ey mü'minler! Hep birden Allah'a tevbe edin ki, felaha (kurtuluşa) eresiniz." (24/Nur, 31)


"Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Rasülüne davet edildiklerinde, mü'minlerin sözü ancak "işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte asıl bunlar, felaha (kurtuluşa) erenlerdir."
(24/Nur, 51)


"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Rasülü'ne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte onlar, hizbullah (Allah'ın tarafında olanlar)dır. İyi bilin ki, felaha (kurtuluşa) erecekler de sadece hizbullah (Allah'ın tarafında olanlar)dır."
(58/Mücadele, 22)


"Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar felaha (kurtuluşa) erenlerdir." (59/Haşr, 9)


"Temizlenen, Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden, namaz kılan kimse kuşkusuz felaha (kurtuluşa) ermiştir." (87/A'lâ, 14-15)


"...Nefsini kötülüklerden arındıran felaha (kurtuluşa) ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir." (91/Şems, 9-10)


Hadislerde felah, genellikle "Allah'ın affına ve afiyete mazhar olma, O'nun rızasını elde etme" şeklinde tanımlanmış (Müsned, I/ 257, III/ 127); Allah'ın birliğine inanıp şirkten uzak duran (Müsned, III/ 492, IV/ 341), Hz. Peygamber'in yolundan giden ve fitneden uzak kalabilen mü'minlerin felaha erecekleri müjdelenmiştir.

İslâmiyet, samimi bir imana sahip olunması yanında, inanılan her güzel ve faydalı işin hayata geçirilmesine de önem vermekte, dünya ve ahiret saadetinin iman ve amel-i salih uyumuna bağlı olduğunu kabul etmektedir. Yani, amel-i salih olmadan gerçek anlamda imanın olmayacağı belirtilmiştir. Dinin ve dindar olmanın amacı, samimi bir imanla birlikte ibadet şekilleri, ahlak kuralları ve insanlar arası münasebetlere dair dinin sunduğu pratikleri uygulamak suretiyle fert ve toplum hayatının huzurunu sağlamak ve ebedî hayatın mutluluğuna ulaşmaktır.


Zemahşeri, Bakara suresinin beşinci ayetinde geçen "müflihun" kelimesini açıklarken şöyle der: Müflih, gayesine ulaşan kişi demektir. Sanki bu kişi için bütün başarı yolları açılmış ve önünde hiçbir engel kalmamıştır. F-l-h, aslında yarmak ve açmak anlamındadır. Felaha eren kişi, bir çeşit zafer ve başarı yollarını yarıyor, gayeye giden yol, âdeta ona açılıyor demektir.



[1] İslam Ansiklopedisi, T. Diyanet Vakfı Y. c. 12, s. 300-301.
 
Üst Alt