EY İMAN EDENLER! İMAN EDİN! (YENİ)
Kuranda Ey iman edenler, iman edin (Nisa; 4/136) diye bir ayet var.
Acaba bununla ne denmek isteniyor?
Perşembe geceleri kimi camilerde yapıldığı gibi tecdid-i imana veya tecdid-i nikaha mı çağırılıyoruz?
Aşk ile bir daha deyip Kelime-i Şahedet virdine, Şevk ile bir dahadeyup tevbe-i nasuha mı çağırılıyoruz?
Bizden Kelime-i Tevhidi tekraren dil ile ikrar edip durmamız mı isteniyor?
Bunu anlamak için Ey İman edenler, iman edin ayetinin geçtiği yerden, beş ayet öncesini bakmak yeterli.
Bakın, neymiş iman edenlere iman edin çağrısı yapmak.
Bırakın, Kuran kendini açıklasın
***
Göklerde ve yerde ne varsa Allahındır. İyi dinleyin; önceki çağlarda kitap verilenlere de, size de, Allahın öfkesini çekmekten sakının! diye tavsiye etmişizdir. Buna rağmen inkar ederseniz, biliniz kigöklerde ve yerde ne varsa hepsi Allahındır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir ve övülmeye layık olan Odur. Evet, göklerde ve yerdeki her şey Allahındır. Güvenip dayanmak için de Allah yeterlidir. İsterse sizleri bitirir de ey insan oğlu, yerinize başkalarını getirir! Allahın buna da gücü yeter. Kim dünya sevabı isterse, bilsin ki hem dünya sevabı, hem ahiret Allahın katındadır. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi görüyor. Ey iman edenler! Bizzat kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın zülfü yârine dokunsa da adalet ve eşitlikten şaşmayın, zengin fakir ayrımı yapmayın. Hepsinden öncelikli olan Allahtır.Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız, Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa; 4/131-135)
Görüldüğü gibi Ey iman edenler! İman edin! demeden önceki bu beş ayet, iman etmenin aslında güvenmek demek olduğunu tefsir ediyor.
Allaha inanır fakat güvenmez tiplere sesleniyor.
Şöyle ki;
Sırayla gidelim.
1-Önce asas mesele (hem de üç kez) tekrar üstüne tekrarla vurgulanıyor:Göklerde ve yerde ne varsa Allahındır
Bu, aynı zamanda Kelime-i Şahadetin ilk cümlesi (Araf; 158) olan Lehul-Mülk (Gökte ve yerde Mülk Allahındır) ifadesinin bir diğer söylenişidir.
Lehul-Mülk Kuranda bir kaç şekilde geçer: 1- Lehul-Mülk (Mülk Onundur). 2- Onundur (Lehu) . 3- Allahındır (Lillahi). Buradaki Li/Le harf-i ceri sahiplik ifade eder ve bir şeyin sahibinin (mülkiyetinin) kime ait olduğunu gösterir.
Göklerde ve yerde ne varsa Allahındır (Lilllahi), gökyüzünde ve yeryüzünde ve bu ikisi arasında ne varsa (yağmur, su, ateş, toprak, hayvanlar, kuşlar, maden ocakları, bitkiler, ekinler, denizler, ırmaklar, ormanlar vs.) yani insanlar için değer ifade eden tüm üretim araçları, rızık ve rızık kaynakları Onundur, Ona aittir, Onun mülkiyetindedir demektir
2-Sonra yapılması istenen geliyor: Güvenip dayanmak için Allah yeter(Kefa billahi vekila).
Vekil, tevekkül kökünden gelir. Bir şeyi vekil tutmak, ona güvenmek, dayanmak demektir. Bu durumda tevekkül Kuranda güven ilkesidir.
Yani Allaha güvenin; Yağmurun yağacağına, nebatın biteceğine, güneşin doğacağına, gece ve gündüzün birbiri ardınca geleceğine, kışın biteceğine, yazın geleceğine, canlıların üreyeceğine, ekinlerin yeşereceğine, pınarların kuramayacağına, tüm rızık ve rızık kaynaklarının tükenmeyeceğine güvenin
Doğanın üreteceğine güvenin. Hem de sizden daha fazla üreteceğine güvenin. Kimse hiç bir şey yapmasa doğanın sizin için kişi başına (800 dolarlık) değer ürettiğine, bunun hiç bitmeyeceğine, kefilinin Allah olduğuna güvenin
Güvenin, güvensizlik yapıp da kendinize biriktirmeyin, nefsiniz için yığmayın,Yarın ne olacağım? diye endişelenmeyin. Kendiniz için biriktirdiğiniz her şey başkasından çalıntı olup, eşitliği bozmakta, dengesizliğe yol açmaktadır. Oysa Allah, mülkünü, nüfusa göre takdir ederek eşitçe paylaştırmış, herkese kısmetini ayırarak nasibini ulaştıracak şekilde yaratmıştır
3-Sonra uyarı geliyor: Kim dünya sevabı isterse, bilsin ki hem dünya sevabı, hem ahiret Allahın katındadır.
Dünya sevabı Kuran literatürü içinde dünya nimeti/malı/mülkü anlamında kullanılır. Dünya hayatı tabiri de öyledir. Kim dünya hayatını isterse veya Dünya hayatına meyletmek tabirleri dünya malı anlamındadır. Yoksa bir gezegen olarak dünya hayatı kastediliyor değildir.
İslam kültüründe Ehl-i dünya tabiri dünya adlı gezegende yaşayanlar demek değildir. Dünyanın içinde fakat dünya malına meyledenler, onu güvence olarak gördükleri için boyuna mal toplayanlar, mülk yığanlar, para biriktirenler ve onunla şımaranlar, bunların sağladığı eğlence ve zevke kendini kaptıranlar demektir.
Mal kelimesi de Arapçada meyl kökünden gelir. Meyledilen şey, gönlün kaydığı, peşine düştüğü şey demektir ki bundan dolayı mal denmiştir.
4-Sonra öğütler geliyor: Kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın zülfü yârine dokunsa da adalet ve eşitlikten şaşmayın, zengin fakir ayrımı yapmayın. Hepsinden öncelikli olan Allahtır. Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız
Bağlamdan kopmadan yorumlarasak, yani Allaha inandığını söyleyip de güvensizlik içinde olmayın. Yarın ne olacağım endişesi içinde kurulmuş, takdir edilmiş, kısmeti ve nasibi herkese ayırılmış adalet ve eşitlik (gıst) dengesini bozmayın. Dünya sevabını (malını) güvence olarak görüp, kendinizi ve çevrenizi güvence altına almak gerekçesiyle biriktirmeye ve yığmaya kalkmayın. Adaletten ve eşitlikten şaşmayın. Zengin fakir ayırımı yapmayın. Kendinizin, anne-babanızın ve akrabalarınızın çıkarına uymasa da biriktirmeyin, insanların hakkını kendinize yontmayın
***
Bütün bunlar dendikten sonra sarsıcı uyarı geliyor: Ey iman edenler! İman edin! Yani Ey iman edenler! Güvenin!
Yani Allah inanıp da güvenmeyenlerden olmayın.
Allaha inanıp Mamona (mala, mülke, servete, paraya) güvenenlerden olmayın.
İt var kopuk var diyerek mal biriktireceğinize dost biriktirin.
Üzerinde Allahın eli olan cemaate, kardeşliğe, arkadaşlığa, dostluğa güvenin
Allahın yarattığı doğaya, rızka, rızık kaynaklarına güvenin
Allahın güçlerine (melaike) güvenin. Onlar her iş için iner ve çıkarlar. Bir çoçuk ana rahmine düştüğünde, gökten bir damla yağmur fazla yağar, yerden bir tutam ekin fazla biter, Allahın güçlerine (melaike) güvenin
Allahın Elçilerine ve onlar yoluyla gelen Kitaplarına güvenin. Onlar size adaleti, doğruluğu, dürüstlüğü, kardeşliği, hakça paylaşımı, böylece Allaha güvenmenin ne demek olduğunu öğretirler, yaşarlar ve gösterirler. Elçilere, Kitaplara güvenin
Geleceğe, yarınlara (ahiret) güvenin. Hiçbiriniz terkedilmeyecek ve rızıksız bırakılmayacak. Gökten yağmur yağacak, yerden nebat bitecek, kış uzamayacak, güneş her gün aynı yerden doğacak, canlılar üreyecek, dereler akacak, pınarlar fışkıracak, güvenin
Mor dağlar yeşerecek, koyun kuzu oynaşacak, sütler kaymak tutacak, güvenin
Gökte ve yerde olan her şey Allahındır, güvenin
Rızıksız bırakılmayacaksınız, vekil olarak Allah yeter, güvenin
Güvenin de Allahın mülküne çit çevirerek, oraya buraya ihtirasla sahiplenerek adaletsizlik ve eşitsizlik yaratmayın, güvenin
Doğaya, doğal olana dönün. Birbirinize yaptığınız gibi aç, çıplak ve susuz bırakılmayacak, güneşin sıcağında yanmayacaksanız, doğal olan güvenli olandır, güvenin
Allaha, güçlerine (melaike), doğal olana/fıtrata çağıran (resul), güven/tevekkül telkin eden bildirilerine (Kitab), aydınlık yarınlara ve sonsuz geleceğe (ahiret) güvenmezseniz ne mi olur?
Ey inananlar, güvenin! (Nisa; 4; 136) dendikten sonra ki bölümde de onlar anlatılıyor.
İnanır fakat güvenmez bu tiplere Kuran münafıklar diyor.
Öncesini ben anlattım, sonrasını da siz okuyun.
Kuranda Ey iman edenler, iman edin (Nisa; 4/136) diye bir ayet var.
Acaba bununla ne denmek isteniyor?
Perşembe geceleri kimi camilerde yapıldığı gibi tecdid-i imana veya tecdid-i nikaha mı çağırılıyoruz?
Aşk ile bir daha deyip Kelime-i Şahedet virdine, Şevk ile bir dahadeyup tevbe-i nasuha mı çağırılıyoruz?
Bizden Kelime-i Tevhidi tekraren dil ile ikrar edip durmamız mı isteniyor?
Bunu anlamak için Ey İman edenler, iman edin ayetinin geçtiği yerden, beş ayet öncesini bakmak yeterli.
Bakın, neymiş iman edenlere iman edin çağrısı yapmak.
Bırakın, Kuran kendini açıklasın
***
Göklerde ve yerde ne varsa Allahındır. İyi dinleyin; önceki çağlarda kitap verilenlere de, size de, Allahın öfkesini çekmekten sakının! diye tavsiye etmişizdir. Buna rağmen inkar ederseniz, biliniz kigöklerde ve yerde ne varsa hepsi Allahındır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir ve övülmeye layık olan Odur. Evet, göklerde ve yerdeki her şey Allahındır. Güvenip dayanmak için de Allah yeterlidir. İsterse sizleri bitirir de ey insan oğlu, yerinize başkalarını getirir! Allahın buna da gücü yeter. Kim dünya sevabı isterse, bilsin ki hem dünya sevabı, hem ahiret Allahın katındadır. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi görüyor. Ey iman edenler! Bizzat kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın zülfü yârine dokunsa da adalet ve eşitlikten şaşmayın, zengin fakir ayrımı yapmayın. Hepsinden öncelikli olan Allahtır.Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız, Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa; 4/131-135)
Görüldüğü gibi Ey iman edenler! İman edin! demeden önceki bu beş ayet, iman etmenin aslında güvenmek demek olduğunu tefsir ediyor.
Allaha inanır fakat güvenmez tiplere sesleniyor.
Şöyle ki;
Sırayla gidelim.
1-Önce asas mesele (hem de üç kez) tekrar üstüne tekrarla vurgulanıyor:Göklerde ve yerde ne varsa Allahındır
Bu, aynı zamanda Kelime-i Şahadetin ilk cümlesi (Araf; 158) olan Lehul-Mülk (Gökte ve yerde Mülk Allahındır) ifadesinin bir diğer söylenişidir.
Lehul-Mülk Kuranda bir kaç şekilde geçer: 1- Lehul-Mülk (Mülk Onundur). 2- Onundur (Lehu) . 3- Allahındır (Lillahi). Buradaki Li/Le harf-i ceri sahiplik ifade eder ve bir şeyin sahibinin (mülkiyetinin) kime ait olduğunu gösterir.
Göklerde ve yerde ne varsa Allahındır (Lilllahi), gökyüzünde ve yeryüzünde ve bu ikisi arasında ne varsa (yağmur, su, ateş, toprak, hayvanlar, kuşlar, maden ocakları, bitkiler, ekinler, denizler, ırmaklar, ormanlar vs.) yani insanlar için değer ifade eden tüm üretim araçları, rızık ve rızık kaynakları Onundur, Ona aittir, Onun mülkiyetindedir demektir
2-Sonra yapılması istenen geliyor: Güvenip dayanmak için Allah yeter(Kefa billahi vekila).
Vekil, tevekkül kökünden gelir. Bir şeyi vekil tutmak, ona güvenmek, dayanmak demektir. Bu durumda tevekkül Kuranda güven ilkesidir.
Yani Allaha güvenin; Yağmurun yağacağına, nebatın biteceğine, güneşin doğacağına, gece ve gündüzün birbiri ardınca geleceğine, kışın biteceğine, yazın geleceğine, canlıların üreyeceğine, ekinlerin yeşereceğine, pınarların kuramayacağına, tüm rızık ve rızık kaynaklarının tükenmeyeceğine güvenin
Doğanın üreteceğine güvenin. Hem de sizden daha fazla üreteceğine güvenin. Kimse hiç bir şey yapmasa doğanın sizin için kişi başına (800 dolarlık) değer ürettiğine, bunun hiç bitmeyeceğine, kefilinin Allah olduğuna güvenin
Güvenin, güvensizlik yapıp da kendinize biriktirmeyin, nefsiniz için yığmayın,Yarın ne olacağım? diye endişelenmeyin. Kendiniz için biriktirdiğiniz her şey başkasından çalıntı olup, eşitliği bozmakta, dengesizliğe yol açmaktadır. Oysa Allah, mülkünü, nüfusa göre takdir ederek eşitçe paylaştırmış, herkese kısmetini ayırarak nasibini ulaştıracak şekilde yaratmıştır
3-Sonra uyarı geliyor: Kim dünya sevabı isterse, bilsin ki hem dünya sevabı, hem ahiret Allahın katındadır.
Dünya sevabı Kuran literatürü içinde dünya nimeti/malı/mülkü anlamında kullanılır. Dünya hayatı tabiri de öyledir. Kim dünya hayatını isterse veya Dünya hayatına meyletmek tabirleri dünya malı anlamındadır. Yoksa bir gezegen olarak dünya hayatı kastediliyor değildir.
İslam kültüründe Ehl-i dünya tabiri dünya adlı gezegende yaşayanlar demek değildir. Dünyanın içinde fakat dünya malına meyledenler, onu güvence olarak gördükleri için boyuna mal toplayanlar, mülk yığanlar, para biriktirenler ve onunla şımaranlar, bunların sağladığı eğlence ve zevke kendini kaptıranlar demektir.
Mal kelimesi de Arapçada meyl kökünden gelir. Meyledilen şey, gönlün kaydığı, peşine düştüğü şey demektir ki bundan dolayı mal denmiştir.
4-Sonra öğütler geliyor: Kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın zülfü yârine dokunsa da adalet ve eşitlikten şaşmayın, zengin fakir ayrımı yapmayın. Hepsinden öncelikli olan Allahtır. Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız
Bağlamdan kopmadan yorumlarasak, yani Allaha inandığını söyleyip de güvensizlik içinde olmayın. Yarın ne olacağım endişesi içinde kurulmuş, takdir edilmiş, kısmeti ve nasibi herkese ayırılmış adalet ve eşitlik (gıst) dengesini bozmayın. Dünya sevabını (malını) güvence olarak görüp, kendinizi ve çevrenizi güvence altına almak gerekçesiyle biriktirmeye ve yığmaya kalkmayın. Adaletten ve eşitlikten şaşmayın. Zengin fakir ayırımı yapmayın. Kendinizin, anne-babanızın ve akrabalarınızın çıkarına uymasa da biriktirmeyin, insanların hakkını kendinize yontmayın
***
Bütün bunlar dendikten sonra sarsıcı uyarı geliyor: Ey iman edenler! İman edin! Yani Ey iman edenler! Güvenin!
Yani Allah inanıp da güvenmeyenlerden olmayın.
Allaha inanıp Mamona (mala, mülke, servete, paraya) güvenenlerden olmayın.
İt var kopuk var diyerek mal biriktireceğinize dost biriktirin.
Üzerinde Allahın eli olan cemaate, kardeşliğe, arkadaşlığa, dostluğa güvenin
Allahın yarattığı doğaya, rızka, rızık kaynaklarına güvenin
Allahın güçlerine (melaike) güvenin. Onlar her iş için iner ve çıkarlar. Bir çoçuk ana rahmine düştüğünde, gökten bir damla yağmur fazla yağar, yerden bir tutam ekin fazla biter, Allahın güçlerine (melaike) güvenin
Allahın Elçilerine ve onlar yoluyla gelen Kitaplarına güvenin. Onlar size adaleti, doğruluğu, dürüstlüğü, kardeşliği, hakça paylaşımı, böylece Allaha güvenmenin ne demek olduğunu öğretirler, yaşarlar ve gösterirler. Elçilere, Kitaplara güvenin
Geleceğe, yarınlara (ahiret) güvenin. Hiçbiriniz terkedilmeyecek ve rızıksız bırakılmayacak. Gökten yağmur yağacak, yerden nebat bitecek, kış uzamayacak, güneş her gün aynı yerden doğacak, canlılar üreyecek, dereler akacak, pınarlar fışkıracak, güvenin
Mor dağlar yeşerecek, koyun kuzu oynaşacak, sütler kaymak tutacak, güvenin
Gökte ve yerde olan her şey Allahındır, güvenin
Rızıksız bırakılmayacaksınız, vekil olarak Allah yeter, güvenin
Güvenin de Allahın mülküne çit çevirerek, oraya buraya ihtirasla sahiplenerek adaletsizlik ve eşitsizlik yaratmayın, güvenin
Doğaya, doğal olana dönün. Birbirinize yaptığınız gibi aç, çıplak ve susuz bırakılmayacak, güneşin sıcağında yanmayacaksanız, doğal olan güvenli olandır, güvenin
Allaha, güçlerine (melaike), doğal olana/fıtrata çağıran (resul), güven/tevekkül telkin eden bildirilerine (Kitab), aydınlık yarınlara ve sonsuz geleceğe (ahiret) güvenmezseniz ne mi olur?
Ey inananlar, güvenin! (Nisa; 4; 136) dendikten sonra ki bölümde de onlar anlatılıyor.
İnanır fakat güvenmez bu tiplere Kuran münafıklar diyor.
Öncesini ben anlattım, sonrasını da siz okuyun.
İHSAN ELİAÇIK