Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Evrimin gelişimi üzerinde şüphe

mehmet_16

New member
Katılım
31 Ağu 2006
Mesajlar
367
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Yeni bir uluslararası araştırmanın sonuçları, modern dünyada insanlar dahil tüm memelilerin dinozorların soylarının tükenmesinin hemen ardından ortaya çıktığı yönündeki evrim teorisi üzerinde şüphe doğurdu.

Bugüne kadar, yeryüzünde en baskın tür olan memelilerin, bundan 65 milyon yıl önce dinozorların yok olmasının ardından ortaya çıkıp geliştiklerine inanılırdı. Bir anlamda, bir gök cisminin yeryüzüne çarpmasıyla dinozor türünün tükenmesi, memelilerin mağaralardan, çalılardan çıkarak yeryüzünde hâkimiyet kurmasına neden oldu görüşü kabul görmekteydi.

Ancak bu yeni çalışma, bugün dünyada yaşamakta olan memelilerin atalarının dinozorların yok olmasından hemen sonra değil milyonlarca yıl sonra ortaya çıktığını gösteriyor.

Çalışmanın sonuçlarını gösteren raporun yazarları, bu sonuca dev bir soyağacı oluşturmalarının ardından vardıklarını söylüyor. Araştırmacılar, soyağaçlarının bugünkü memelilerin atalarının dinozorların yok olmasından çok sonra ortaya çıktıklarını gösterdiğini vurguluyor.

Raporda, memelilerin dinozorların yok olmasından en az 10 milyon yıl sonra bir küresel ısınma dönemi sonucunda ortaya çıktıklarının sanıldığı belirtiliyor.

Raporun yazarlarından Londra Zooloji Kurumu’ndan Kate Jones, “Herkes, yeryüzündeki dinozorların memelilerin hakimi olduğunu, insanlara kadar ulaşan memeliler soyunun dinozorların yok olmasıyla geliştiğine inanmaktaydı.” diyor ve aslında bugünkü memelilerin, fillerin, zürafaların ortaya çıkışının dinozorların yok olmasından 10-15 milyon yıl sonraya rastladığını vurguladı.

Bilim adamları, bu sonuçlara, memelilerin dev bir soyağacını çıkararak ulaştılar. Aynı zamanda, bu verilerin sadece biyolojik tarihi anlamaya değil, memelilerin geleceğiyle ilgili öngörülere de rehber olması umuluyor.

http://www.ntvmsnbc.com/news/404053.asp
 

mehmet_16

New member
Katılım
31 Ağu 2006
Mesajlar
367
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Teşekkür ederiz kardeşim.

Hakikat uzun süre gizlenemez zaten.

Bir tavuk uzun süre tavus kuşu taklidi yapamaz.
Bir yıldız böceği ne kadar yıldız taklidi yapabilirki

Evrimciler kafa feneri ile önünü görmeye çalışıyor. Hakikat feneri ile değil. İlginçtir kafa fenerlerinide deve kuşu gibi kuma gömüyor onunu dahi kullanmıyorlar.

Muhabbetle

Haber diğerlerinde de verdiğim gibi Evrimci NTV'dendir...
 

mehmet_16

New member
Katılım
31 Ağu 2006
Mesajlar
367
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Ama biz her seferinde istemediğimiz halde; evrimci ajans mehmet_16' dan alıyoruz bu haberleri! Ne garip değilmi ?

Müslüman'larda bir evrim karşıtlığı var.Çoğunlukla Adnancı grubun etkisiyle oluşmuş birşey bu.Halbuki evrimi tümüyle red edemeyiz.Çünkü Canlıların oluşumunu başka türlü açıklayamıyoruz...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Müslüman'larda bir evrim karşıtlığı var.Çoğunlukla Adnancı grubun etkisiyle oluşmuş birşey bu.Halbuki evrimi tümüyle red edemeyiz.Çünkü Canlıların oluşumunu başka türlü açıklayamıyoruz...

Kur'an açıklıyor, sen yorulma. Sadece oku, anlamaya yeter! Yanında muz bulundur zihin daha bir çalışır, açılır kavrama muhakemetin gelişir. Malum; sen yaratılış gerçeğine inanmıyorsun. Bir tek bizler ve doğal olarak Adnan'cılar inanıyor.
 

mehmet_16

New member
Katılım
31 Ağu 2006
Mesajlar
367
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Kur'an açıklıyor, sen yorulma. Sadece oku, anlamaya yeter! Yanında muz bulundur zihin daha bir çalışır, açılır kavrama muhakemetin gelişir. Malum; sen yaratılış gerçeğine inanmıyorsun. Bir tek bizler ve doğal olarak Adnan'cılar inanıyor.

Yaratılış evrimle olmuş olamaz mı?
Ben kuranda yazanı okudum zaten.Ama bilimsel bir detay istiyorum...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
sana daha önce sayısız defalar yazdık örnekler verdik. Hala sen bunda ısrar ediyorsan o zaman arşivlere bir göz at. onların haricinde bir soru olursa gel bütün samimiyetimle sana açıklayacı bilgiler verileceği sözünü "erkek sözü" olarak kendi adıma veriyorum.
 

mehmet_16

New member
Katılım
31 Ağu 2006
Mesajlar
367
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
sana daha önce sayısız defalar yazdık örnekler verdik. Hala sen bunda ısrar ediyorsan o zaman arşivlere bir göz at. onların haricinde bir soru olursa gel bütün samimiyetimle sana açıklayacı bilgiler verileceği sözünü "erkek sözü" olarak kendi adıma veriyorum.

ben dinden soğumamam için sizin her yazdığınızı okumuyorum.
 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
Yaratılış evrimle olmuş olamaz mı?
Ben kuranda yazanı okudum zaten.Ama bilimsel bir detay istiyorum...

Çoğu insan bir bilim adamından duyduğu herşeyi, mutlak doğru sanır. Bu bilim adamının birtakım felsefi ya da ideolojik önyargılara kapılmış olabileceğinden endişe etmez. Oysa bilim adamları nın bir bölümü, sahip oldukları bazı önyargıları ya da bağlı oldukları felsefi görüşleri, bilimsel bir görünüm altında topluma empoze ederler. Örneğin, tesadüflerin karmaşa ve düzensizlikten başka bir şey oluşturamadığını gözleriyle gördükleri halde, evrendeki ve canlılardaki tasarım, plan ve düzenin tesadüfler sonucu ortaya çıktığını savunurlar.

Söz gelimi bu tür bir biyolog, canlılığın yapıtaşı olan bir protein molekülünde hayranlık uyandıran bir düzen olduğunu ve bu düzenin tesadüflerle oluşma olasılığının bulunmadığını rahatlıkla anlar. Ama buna rağmen, proteinin, milyarlarca yıl önce ilkel dünya şartlarında rastlantılar sonucu meydana geldiğini iddia eder. Bununla da kalmaz, yalnızca bir değil, milyonlarca proteinin tesadüflerle oluşup, sonra hayranlık verici bir plan ve düzen içinde biraraya gelerek ilk canlı hücreyi oluşturduklarını da çekinmeden iddiasına ekler ve bunu ısrarla savunur. Bahsettiğimiz kişi "evrimci" bir bilim adamıdır.

Oysa aynı bilim adamı, boş bir arazide yürürken üst üste dizilmiş üç tuğla görse, bunların tesadüfen meydana gelip, sonra yine tesadüfen üst üste dizildiklerine asla ihtimal vermez. Hatta böyle bir şey iddia eden kimsenin aklından kuşkulanır.

Peki, sıradan olayları normal değerlendirebilen bu insanlar, konu kendilerinin nasıl var olduğu sorusunu araştırmaya gelince, nasıl olup da bu denli akıl dışı bir tutum sergilerler?

Elbette, bu davranışın bilim adına olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü bilimsel düşünceye göre, eğer bir olayın iki muhtemel nedeni varsa, her iki ihtimal üzerinde de düşünmek gerekir. Eğer iki ihtimalden birisi diğerinden çok daha düşükse, örneğin yüzde 1 ise, bu durumda akılcı ve bilimsel olan hiç kuşkusuz ki yüzde 99 olan diğer ihtimal üzerinde yoğunlaşmaktır.

Bu bilimsel ölçüyü akılda tutarak düşünelim. Canlıların bu dünya üzerinde nasıl ortaya çıktığı konusunda öne sürülen iki görüş vardır. Birincisi, tüm canlıları, şu an sahip oldukları kompleks yapılarıyla Allah'ın yarattığıdır. İkincisi ise, canlılığın bilinçsiz tesadüfler sonucunda meydana geldiğidir. Bu ikincisi, evrim teorisinin iddiasıdır.

Bilimsel verilere, örneğin moleküler biyolojiye baktığımızda ise, tek bir canlı hücrenin, hatta onda bulunan milyonlarca proteinden tek bir tanesinin bile, evrimin savunduğu şekilde tesadüfler sonucu oluşmasına ihtimal olmadığını görürüz. İlerleyen bölümlerimizde de ele alacağımız gibi, olasılık hesapları bu gerçeği açık ve net olarak ortaya koymaktadır. Bu durumda, canlıların ortaya çıkışı hakkında öne sürülen evrimci görüşün doğru olma ihtimali "0"dır.

O halde, birinci görüşün doğru olma ihtimali "yüzde yüz"dür. Yani, canlılık bilinçli bir biçimde var edilmiştir. Diğer bir deyişle "yaratılmış"tır. Tüm canlı varlıklar, üstün bir güç, bilgi ve akıl sahibi olan Allah'ın yaratmasıyla var olmuşlardır. Bu gerçek yalnızca bir inanç biçimi değil, akıl ve bilimin vardığı ortak sonuçtur.

Elbette bu gerçek karşısında, evrimci bir bilim adamının bu iddiasından bütünüyle vazgeçmesi, açık ve ispatlanmış gerçeğe teslim olması gereklidir. Aksine bir davranış, kendisinin "bilim adamı" olmaktan çok, bilimi felsefesine, ideolojisine ve dogmatik inançlarına alet eden bir kişi olduğunu gösterecektir.

Oysa bütün bunlara rağmen söz konusu evrimci "bilim adamı"nın, gerçeklerle yüzleştiği her durumda, öfkesi, inadı ve önyargıları bir kat daha artar. Onun bu tutumu tek bir kelimeyle açıklanabilir: "İnanç" ... Ama batıl bir inanç. Zira, gerçeklerle karşı karşıya geldiği halde, bunlara gözünü kapayıp, hayalinde kurduğu akıl dışı bir senaryoya ömür boyu bağlanmanın başka bir açıklaması olamaz.

Körü Körüne Materyalizm

Sözünü ettiğimiz batıl inanç, maddenin sonsuzdan beri var olduğunu ve maddenin dışında hiçbir şeyin var olmadığını savunan materyalist felsefedir. Evrim teorisi, materyalist felsefenin sözde "bilimsel dayanağı"dır ve bu felsefeyi ayakta tutmak için körü körüne savunulur. Bilim, evrimin iddialarını geçersiz kıldığında ise -ki 20. yüzyılın sonunda varılan nokta budur- materyalizmi yaşatabilmek uğruna bilim çarpıtılmaya ve evrimi destekler hale getirilmeye çalışılmaktadır.

Türkiye'nin önde gelen evrimci biyologlarından birisinin yazdığı bazı satırlar, bu körü körüne inancın doğurduğu yargı bozukluğunun etkisini görmemiz için çok ideal bir örnek oluşturur. Söz konusu bilim adamı, canlı organizmalarda bulunması zorunlu olan proteinlerden biri olan Sitokrom-C'nin tesadüfen oluşabilmesi ihtimali konusunda şunları söylemektedir:

Bir Sitokrom-C'nin dizilimini oluşturmak için olasılık sıfır denilecek kadar azdır... Ya da oluşumunda bizim tanımlayamayacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır. Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun değildir. O halde birinci varsayımı irdelemek gerekiyor.3


Prof. Michael Behe: "Yaşamın akıllı bir varlık tarafından tasarlandığı gerçeğine karşı öne sürülebilecek hiçbir tutarlı görüş yok."
Görüldüğü gibi söz konusu "bilim adamı", yaratılışı kabul etmektense "sıfır denecek kadar az" bir olasılığı "bilimsel" saymayı tercih edebilmektedir. Oysa bilimin kurallarına göre, az önce de bahsettiğimiz gibi, bir konu hakkında iki alternatif açıklama varsa ve bunların birinin gerçekleşme ihtimali "sıfır" ise, o halde doğru olan diğer ihtimaldir. Ancak, söz konusu dogmatik materyalist yaklaşım, maddeye hakim olan madde-üstü bir Yaratıcı'nın varlığını kabul etmeyi baştan yasaklamıştır. Bu yasak, yukarıda alıntı yaptığımız evrimci yazarı ve aynı materyalist dogmaya inanan pek çok bilim adamını ne yazık ki akla ve sağduyuya tamamen aykırı bir kabule götürmektedir.

Bu bilim adamlarına inanan ve güvenen sıradan insanlar da, bu kişilerin kitaplarını, yazılarını okuyarak, onların gözlerini kör eden "materyalist büyü"nün etkisine girmekte, aynı duyarsızlığa bürünmektedirler.

Bilim dünyasında önde gelen isimlerin önemli bir bölümünün ateist olmalarının nedeni, işte bu bahsettiğimiz körü körüne materyalist bakış açısıdır. Bu büyünün etkisinden kendilerini kurtaran ve açık bir yargı ile düşünen bilim adamları ise, Yaratıcı'nın apaçık varlığını kabul etmekte hiç tereddüt etmezler. Bu bilim adamlarından son yıllarda bilim dünyasında giderek yaygınlaşan yaratılış gerçeğini savunma akımının önde gelen isimlerinden biri olan Amerikalı biyokimyacı Prof. Michael J. Behe, canlılardaki yaratılışın varlığını kabul etmemekte direnen bilim adamlarını şöyle anlatır:

Son kırk yıl içinde, modern biyokimya, hücrenin sırlarının önemli bir bölümünü ortaya çıkardı. Onbinlerce insan, bu sırları bulmak için yaşamlarını laboratuvarlardaki uzun çalışmalara adadılar... Hücreyi araştırmak için gerçekleştirilen tüm bu çabalar, çok açık bir biçimde, bağıra bağıra, tek bir sonucu veriyordu: "Tasarım!" Bu sonuç o denli belirgindi ki, bilim tarihindeki en önemli buluşlardan biri olarak görülmeliydi... Ama aksine, hücrede keşfedilen kompleks yapı karşısında, utangaç bir sessizlik hakim oldu... Peki neden? Neden bilim dünyası, keşfettiği büyük gerçeğe sahip çıkmıyor? Çünkü, bilinçli bir tasarımı kabul etmek, ister istemez Allah'ın varlığını kabul ettirmeyi çağrıştırıyor onlara.4


Richard Dawkins evrim propagandası ile meşgulken görülmektedir.
İşte dergilerde, televizyonlarda gördüğünüz, belki kitaplarını okuduğunuz ateist evrimci bilim adamlarının durumu budur. Bu insanların yaptıkları tüm bilimsel araştırmalar, kendilerine bir Yaratıcı'nın varlığını göstermektedir. Ancak onlar aldıkları dogmatik materyalist eğitim ile o denli körleşmişlerdir ki, herşeye rağmen bu gerçeği reddetmeyi sürdürürler.

Allah'ın varlığının açık delillerini sürekli görmezden gelen bu kişiler tümüyle duyarsızlaşırlar. Dahası, bu duyarsızlıklarından kaynaklanan cahilce bir kendine güven duygusuna kapılırlar. Hatta, Hıristiyanlara seslenirken; "eğer bir Meryem Ana heykelinin sizlere el salladığını görseniz dahi, bir mucize ile karşı karşıya olduğunuzu sanmayın... çok küçük bir olasılıktır, ama belki de heykelin sağ kolundaki atomların hepsi, tesadüfen, bir anda aynı yönde hareket etme eğilimi içine girmiş olabilirler"5 diyen ünlü evrimci Richard Dawkins gibi, saçma olanı savunmanın bir erdem olduğunu sanmaya başlarlar.

Kuran'da, insanlık tarihi boyunca inkarcıların sahip oldukları bu ortak psikoloji çok güzel tarif edilmektedir:

Gerçek şu ki biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve herşeyi karşılarına toplasaydık -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. (En'am Suresi, 111)

Kuran'daki bu ifadelerden anlaşılacağı gibi evrimcilerin sahip oldukları dogmatik zihniyet, kendilerine özgü, orijinal bir düşünce değildir. Evrimci bilim adamları, çağdaş bir bilimsel düşünceyi değil, en ilkel putperest toplumlardan bu yana ısrarla devam eden bir cehaleti korumaktadırlar. Bir başka ayette aynı psikoloji şöyle belirtilir:

Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, oradan yukarı yükselseler de, mutlaka: "Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir. (Hicr Suresi, 14-15)

Kitlesel Evrim Telkini

Yukarıdaki ayetlerde de belirtildiği gibi, insanların kendi varlıkları ile ilgili gerçekleri görememelerinin önemli nedenlerinden biri, akıl yürütmelerine engel olan bir tür "büyü"dür. Evrim teorisinin dünyada yaygın kabul görmesinin altında da yine bu tür bir "büyü" yatar. Büyüden kastettiğimiz, telkin yoluyla elde edilen bir şartlanmadır. İnsanlar, tüm canlıların bir rastlantılar süreciyle ortaya çıktığını öne süren evrim teorisinin doğru olduğuna dair o denli yoğun bir telkin alırlar ki, buradaki çarpıklığı çoğu zaman farketmezler.

Söz konusu telkin akla olumsuz etki ederek, aklın yargı ve kavrayış yeteneğini bozar. Daimi telkin altında bulunan bir akıl gerçekleri olduğu gibi değil, telkin edildiği biçimde algılar. Bu, başka örneklerde de rastlanan bir durumdur. Örneğin, bir kimseye hipnoz uygulanıp, üzerinde yattığı yatağın bir araba olduğu telkini verilirse, o kimse hipnoz seansından sonra o yatağı gerçekten bir araba gibi algılar. Bunu kendince çok makul ve mantıklı sanır. Çünkü gerçekten de öyle görmektedir ve haklı olduğu konusunda hiçbir şüphesi yoktur. Telkin mekanizmasının etki ve gücünü gösteren benzeri örnekler pek çok araştırma ve deneyle kanıtlanmıştır, bilimsel literatürde ve psikoloji kitaplarında yer almaktadır.


Jonathan Wells'in Icons of Evolution adlı kitabı
Evrim teorisi ve ona dayanan materyalist dünya görüşü de, toplumlara bu tür telkin yöntemleri ile kabul ettirilir. Medyada, akademik kaynaklarda, "bilimsel" platformlarda sürekli olarak evrim telkini ile karşılaşan insanlar, bu teoriyi kabul etmenin aklın en temel prensiplerine aykırı olduğunu farkedemez hale gelirler.

Aynı telkin, bilim adamlarını da etkisi altına alır. Bilimsel kariyerlerinde yükselen genç isimler, her geçen süre zarfında materyalist dünya görüşünü biraz daha benimserler. Pek çok evrimci bilim adamı, bu büyünün etkisinde kaldıkları için, 19. yüzyılın bütün bilimsel kanıtlar tarafından yalanlanan köhne evrimci tezlerine hala bilimsel bir çıkış yolu aramaya devam etmektedir.

Dahası, bilim adamlarını evrimci ve materyalist olmaya zorlayan mekanizmalar da vardır. Batılı ülkelerde bir bilim adamının yükselebilmesi, doçent, profesör gibi ünvanlara ulaşabilmesi, bilimsel dergilerde yazılarını yayınlatabilmesi için bazı standartlara uyması gerekir. Evrim teorisini kayıtsız şartsız kabul etmek, bir numaralı standarttır. Bu sistem, söz konusu bilim adamlarını bütün bilimsel kariyerlerini dogmatik bir inanç uğruna harcamaya kadar götürür. Amerikalı moleküler biyolog Jonathan Wells, 2000 yılında yayınlanan Icons of Evolution adlı kitabında bu zorlayıcı mekanizmalardan şöyle söz eder:

Dogmatik Darwinistler işe, kanıtlar hakkında dar bir yorum empoze ederek ve bunu bilim yapmanın tek yolu olarak göstererek başlarlar. Bunun ardından eleştiri getirenler bilimsel olmamakla damgalanır; yazdıkları makaleleler, yönetim kurullarına dogmatik (evrimci)lerin hakim olduğu önde gelen bilim dergileri tarafından reddedilir, kendilerine gelen bilimsel projeleri "ön yorum" için dogmatik evrimcilere yollayan devlet kurumları ise (evrim teorisine) eleştiri getirenlere fon sağlamazlar; ve sonuçta evrimi eleştirenler bilimsel camiadan tamamen dışlanır. Bu süreç içinde, Darwinist bakış açısı aleyhinde deliller yok edilir, güçlüler karşısındaki şahitlerin susturulması gibi. Ya da deliller özelleşmiş teknik bilim dergilerinin içine gömülür, öyleki bunları buradan ancak kararlı bir araştırmacı bulup çıkarabilir. Eleştiri getirenler susturulduktan ve karşı deliller gömüldükten sonra, artık dogmatik evrimciler teorileri hakkında bilimsel bir tartışma bulunmadığını ve aleyhinde de bir delil olmadığını ilan ederler.6

İşte sık sık duyabileceğiniz "evrim bilim dünyasında kabul görmeye devam ediyor" hikayesinin ardındaki gerçek budur. Evrim, bilimsel bir değeri olduğu için değil, ideolojik bir zorunluluk olduğu için ayakta tutulmakta ve bu durumun farkında olan bilim adamlarının da sadece bir kısmı "kral çıplak" demeyi göze almaktadır.
İnsan kendisini bu büyüden kurtarır; açık, önyargısız ve özgür bir biçimde düşünürse, apaçık olan gerçeği görür. Modern bilimin de her yönden gözler önüne serdiği bu kaçınılmaz gerçek, canlıların bir tesadüfler zinciri sonucunda değil, üstün bir yaratılış sonucunda var olduklarıdır. İnsanoğlu sadece kendisinin nasıl var olduğunu, bir damla sudan nasıl oluştuğunu düşünse ya da herhangi bir canlının mükemmel özelliklerini incelese bile, bu yaratılış gerçeğini kolaylıkla görebilir.

Evrim teorisinin gerçek yüzünü gözler önüne seren tüm bu çalışmalar, meydanın "boş" olduğu düşüncesinin verdiği yersiz cesaretle, uzunca bir zamandır yazılı ve görsel basında evrimci bir propaganda sürdürenlere de gereken cevabı vermektedir.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Muhammet bırak kardeşim, boşver sen bu insanın sorduklarına cevap verme zahmetine yazık! emeğine yazık! Adnan hoca sadece Dini değil bilimsel olarak da veriyor ve bunlar hala aynı makasda gidip geliyor. anlayış olmasa, ama samimiyet olsa; o da yok ! Kur'an'a inanç zaten yok. Boş ver hiç uğraşma emeğine yazık diyorum tekrar.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
- Yani halen sözü edilen geçiş türleri neden yok?
- Bu konuda enteresan bitkilerden biri bugdaydır. Atamız Adem(a.s.)' dan beri gelmekte olan ve genetik olarak inginç bir bitkidir.

> Buğday çok sert iklim koşullarında yetişmekte,

> Tohumdan canlanmak için "soğuklama devresine" ihtiyaç göstermekte, yani bir süre tohumun soğukta beklemesi gerekmektedir.

> Toprakta istemediği zehirli elementler dahi olsa, onları almaz. Zehirli elementi seçen benim okuduğum kadarıyla tek bitki buğday.

İlk zamanlar boyları çok yüksek ve taneleri de çok büyükmüş. Şu sıralar ilginç bir özellik keşfedildi,
"BUĞDAYIN GENLERİ TAM ÇALIŞMIYOR" yani boyu kısa ve veriminin az olmasının ilahi bir sebebi var. Bir gen "uyuyormuş!"

Genin uyuması nedir?
Canlılar sadece açık emirlerle idare edilmiyor, "gizli vahiylerle" de idare ediliyor.

Rızkın kesilmesi diye bir söz vardı sanırım.
 
Üst Alt