Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Evrim Teorisi Kuran ile Çelişir...

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
ed.gif
Allah (cc)'ın, yaratılışta evrim sürecini kullandığını iddia etmek için ortada hiçbir bilimsel neden de yoktur. Allah (cc) her canlı grubunu ayrı ayrı ve bir anda, "Ol" emriyle yaratmıştır. Bilimin ortaya koyduğu bulgular bu gerçeği teyid eder nitelikte iken, ateizmin temeli olan evrim teorisine itibar etmek ve bu teoriyi "İslam'a uygun" hale getirmeye çalışmak, hem sebepsiz hem de son derece yanlış bir çabadır.

Kuran'da, Allah (cc)'ın canlıları evrimle yarattığına dair hiçbir açıklama bulunmamaktadır. Allah (cc) elbette ki canlıları evrimle yaratmaya da güç yetirendir. Ancak eğer böyle bir yaratılış şekli olsaydı, bunu Kuran ayetlerinde detaylı açıklamaları ile görmemiz mümkün olurdu.

Kuran'da "evrimle yaratılış" manasında hiç bir bilgi bulunmadığı, aksine Allah (cc)'ın tek bir "Ol" emri ile varlıkları ve canlıları yarattığı görülecektir. Eğer gerçekten Hz. Adem'den önce yarı maymun-yarı insan canlılar yaşamış olsalar Allah (cc) bunu bize Kuran-ı Kerim'de açık, net ve kolay anlaşılır bir biçimde anlatırdı. Kuran-ı Kerim'in "apaçık" olması ve "kolay anlaşılır" olması, evrimsel yaradılış iddiasının gerçek olmadığını göstermektedir.

Allah (cc) dilediğini dilediği şekilde ve zamanda, örneksiz olarak yaratan, yoktan var edendir. Her türlü eksiklikten uzak olan, hiçbir şeye ihtiyaç duymayandır. Dolayısıyla Allah (cc)'ın yaratması için de hiçbir sebebe, araca, aşamaya ihtiyaç yoktur. Dünyada herşeyin belli sebeplere, doğa kanunlarına bağlı olması kimseyi yanıltmamalıdır. Allah (cc), tüm bu sebeplerin yaratıcısı olarak bunlardan tamamen münezzehtir.

Allah (cc) yerleri, gökleri ve ikisi arasındaki herşeyi, tüm canlıları yalnızca dilemiş ve yaratmıştır. Bu, Allah (cc) için son derece kolaydır. Kuran'da da bu gerçeğe işaret edilmiş ve Allah (cc)'ın yaratışı hakkında şunlar bildirilmiştir:

"O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "Ol" dediği gün (herşey) oluverir, O'nun sözü haktır…" (Enam Suresi, 73)

Evrimsel yaratılış yanılgısına inanan çevrelerin göz ardı ettikleri bir diğer önemli konu da Allah (cc)'ın farklı yaratma şekilleridir. Allah (cc) insandan ve hayvandan çok farklı yaratılışa sahip canlıları da var etmiştir. Melekler ve cinler bu canlıların başında gelmektedir.

Melekler Allah (cc)'ın emrinden çıkmayan varlıklardır. Ayetlerde meleklerin yaratılışı şu şekilde bildirilir:

"Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. " (Fatır Suresi, 1)

Meleklerle ilgili bilinmesi gereken bir diğer önemli gerçek ise insandan önce meleklerin yaratılmış olmasıdır.
Melekler gibi cinler de insanlardan farklı bir yaratılışa sahiptirler. Allah (cc) insanın balçıktan, cinlerin ise ateşten yaratıldığını aşağıdaki ayetlerde şöyle haber verir:

"Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık. " (Hicr Suresi, 26-27)

Kuran'da haber verilen bir diğer husus ise aynı meleklerde olduğu gibi cinlerin de insandan önce yaratılmış olmalarıdır.

Allah (cc) cinleri ve melekleri nasıl farklı şekillerde ve yoktan var ettiyse, insanı da evrime gerek olmadan, ayrı bir varlık olarak yoktan var etmiştir. Aynı durum hayvanlar ve bitkiler gibi diğer canlılar için de geçerlidir. Allah (cc) bu canlıların hiçbirini evrimleştirmeden, yani türleri başka türlere dönüştürmeden bir anda yoktan var etmiştir.
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
MATERYALİSTLER RUHUN KAYNAĞINI NEDEN AÇIKLAYAMAZLAR?
Allah'ın varlığını ve canlıların yaratılışını inkar eden materyalist felsefe, insanın ruhuna ait özelliklerin kaynağını asla açıklayamaz.
Çünkü, materyalist felsefede sadece maddenin varlığına inanılır. Materyalistler, madde dışındaki tüm varlıkları reddettikleri için ruhun varlığını kabul etmemek konusunda son derece ısrarlıdırlar. Bu nedenle insan bilincini, beyni oluşturan maddelere indirgemeye çalışırlar. Bunun için kullandıkları temel varsayım, "organize olmuş madde" kavramıdır. Yani sözde insana bilinç kazandıran etken, beynin içindeki nöronların arasında çok iyi bağlantılar olmasıdır. Bu nöronlar arasındaki kimyasal ve elektriksel hareketliliğin, "benlik" dediğimiz şuuru oluşturduğunu iddia ederler. Materyalist bilim adamlarından biri olan Francis Crick, bu mantık dışı materyalist iddiayı şöyle özetlemiştir:


Sevinçleriniz, üzüntüleriniz, hatıralarınız ve tutkularınız, kişiliğinizle ilgili hisleriniz ve iradeniz, aslında çok sayıda sinir hücresinin ve onlara bağlı moleküllerin birarada gerçekleştirdiği hareketlerden başka bir şey değildir. 1
Allah'ın varlığını inkar eden materyalist düşünceye en büyük darbeyi vuran, materyalistlerin düşünmekten ve konuşmaktan en çok çekindikleri konu, ruhun varlığıdır. Çünkü ruh, Allah'ın varlığının ve insanın yaratılışının açık delillerinden biridir.


Oysa bu, ne bilimsel ne de mantıksal açıdan savunulabilecek bir iddiadır. Materyalistlerin insan ruhuna ait özelliklere böyle bir açıklama getirmelerini zorunlu kılan, onların maddeci ön yargılarıdır. Maddenin ötesinde bir varlığın mevcut olduğu gerçeğini kabul etmemek için, insan zihnini maddeye "indirgemeye" çalışmakta ve bu amaçla akıl ve mantıkla bağdaşmayan iddialara yönelmektedirler.



Oysa ki, özellikle 20. yüzyılın sonlarında yaşanan bazı gelişmeler, insan bilincinin asla maddeye indirgenemeyeceğini, maddenin ötesinde bir gerçeğin var olduğunu ortaya koymuştur. Amerikalı felsefe ve matematik doktoru William A. Dembski, Converting Matter into Mind (Maddeyi Zihne Çevirmek) adlı bir makalesinde, insan beynindeki nöronların biyokimyasal işleyişinin anlaşıldığını ve bunun hangi zihinsel faaliyetlerle ilgili olduğunun tespit edildiğini belirtmiştir. Ama buna rağmen, karar vermek, istemek, akıl yürütmek gibi özelliklerin "maddeye indirgenemediğini" ve bilinci araştıran uzmanların bu indirgemeciliğin hatasını gördüklerini açıklamıştır:
... Bilinç bilimcilerinin bu olguyu (bilinci) nörolojik düzeyde anlamak ümidinden zaten vazgeçmiş oldukları görülür... Materyalizme olan bağlılık sürse de, insan aklını nöron düzeyinde açıklama ümidi artık ciddi bir düşünce değildir…2
İnsanların düşüncelerinin, muhakeme ve yargı yeteneklerinin, karar alma mekanizmalarının, sevinç, heyecan, hayal kırıklığı gibi duygularının, beyinlerindeki nöronların birbirleriyle etkileşimi olduğunu öne sürmek son derece mantıksız bir iddiadır. Materyalistler, bu konu üzerinde samimi olarak düşünürlerse, kendilerinin de, diğer tüm insanların da nöron yumağından veya atom yığınından çok daha farklı varlıklar olduğunu kavrayacaklardır. Beyin uzmanı Wolf Singer, bir materyalist olmasına rağmen, karşı karşıya kaldığı bu gerçeği şöyle itiraf etmiştir:

Evrenin bu en karmaşık maddesinde kendisini "Ben" olarak algılayan bir "şey" var. 3

2. GÖREN KİM?

Günümüzde bilimsel gelişmeler göstermektedir ki, dışarda var olan maddesel dünyaya ulaşmamız imkansızdır. Beynimizde muhatap olduğumuz tüm nesneler dışarda var olanların kendisi değil, onların bir yansıması olan gerçekte görme, işitme, dokunma gibi algıların toplamından ibarettir. Algı merkezlerindeki bilgileri değerlendiren beynimiz, yaşamımız boyunca maddenin bizim dışımızdaki "aslı" ile değil, beynimizdeki kopyaları ile muhatap olur. Biz ise bu kopyaları dışımızdaki gerçek madde zannederek yanılırız. Elinizdeki dergi, içinde oturduğunuz oda, önünüzdeki bütün görüntüler gerçekte beyninizin içinde görülmektedir. Peki bu görüntüleri beyninizin içinde gören kimdir? Beyninizin içinde, bir göze ihtiyaç duymadan bu derginin görüntüsünü gören, gördüklerini anlayan, okuduklarından etkilenen, bunlar üzerinde düşünen kimdir? Beyne ulaşan elektrik sinyallerini bir kulağa ihtiyaç duymadan, bir dostunun sesi veya en sevdiği şarkı olarak dinleyen, dinlediklerinden zevk alan kimdir? Bu algıladıkları ile düşünen, sevinen, üzülen, heyecanlanan varlık, protein ve yağlardan oluşan beynin kendisi olabilir mi? Bu sorular üzerinde düşünen bir insan şuurlu olarak gören, işiten ve hisseden varlığın madde ötesinde bir varlık olduğunu hemen fark edecektir. İşte bu varlık "ruh"tur.


Kapkaranlık beynimizin içinde, ışıklı, rengarenk, aydınlık, gölgeli görüntüleri oluşturan, elektrik sinyallerinden, küçücük bir mekanda koskoca bir dünyayı meydana getiren beyin olabilir mi? Beyin, proteinlerden ve yağdan oluşan kıvrımlı bir et parçasıdır. Böyle bir et parçası, en ileri teknoloji ile üretilmiş televizyonlardan daha net, renkleri son derece canlı olan kusursuz bir görüntü oluşturabilir mi? Bir et parçasının üzerinde bu kalitede bir görüntü meydana gelebilir mi? Veya bu et parçası, en gelişmiş müzik setinden daha kaliteli, daha net, stereo bir ses meydana getirebilir mi? Yaklaşık 1.5 kilo ağırlığındaki bir et parçasının kendi kendine bu kadar kusursuz algılar oluşturabilmesi elbette imkansızdır. O zaman ruhumuza bu görüntüleri gösteren, ona gerçeğiyle aynı netlikte görüntü ve algılarla bir hayat yaşatan, üstelik bu görüntüleri kesintisiz olarak devam ettiren kimdir?Ruhumuza, bütün görüntüleri gösteren, tüm sesleri duyuran, ruhumuzun zevk alması için tatları ve kokuları yaratan, tüm alemlerin Rabbi, her şeyin Yaratıcısı olan Yüce Allah'tır
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
RUHUN GERÇEK KAYNAĞI NEDİR?

Bu sorunun cevabını bize veren kaynak Kuran'dır. Allah Kuran'da insanı önce bedenen yarattığını, sonra da ona "ruhundan üfürdüğünü" şöyle bildirmiştir:
Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın." (Hicr Suresi, 28 - 29)

Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 9)
Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere, ruhun kaynağında Allah'ın Kendi ruhu vardır. Allah'ın insana vermiş olduğu ruh sayesinde insan, kendi varlığının şuurunda olan ve "ben, benim" diyen bir varlık olabilmiştir. İnsan, bu ruh ile düşünen, konuşan, sevinen, kararlar alan, medeniyetler kuran, ülkeler yöneten bir varlıktır. Akıl ve vicdan sahibi her insan, hayatı boyunca yaşadığı her olayı beyninin içindeki ekranda izleyen varlığın, ruhu olduğunu hemen anlayacaktır.

4. GÖRÜNTÜLERİ RUHUMUZA İZLETTİREN KİMDİR?

Bizim "dış dünya" olarak izlediğimiz görüntüler, yalnızca Allah'ın bizim için yarattığı özel görüntülerdir. Gerçekte dış dünyanın aslı ile hiçbir zaman muhatap olamayız. Gördüğü görüntüden dolayı heyecanlanan, sevinen, üzülen, endişelenen ruhtur. Bize her şeyi seyrettiren, üstün ilim sahibi Allah'tır. Ruhumuz, beynimizde oluşan görüntüleri izlemektedir. Allah bu şekilde bizim için bir dünya hayatı yaratmakta ve bizleri imtihan etmektedir.

Allah, dünya olarak algıladığımız görüntülerin belirli bir hikmet ve ilimle ruh dediğimiz varlık tarafından algılanmasını sağlar. Allah bize dilediği görüntüleri gösterdiği sürece biz hiç farkına varmadan olaylara tepki veririz, halbuki biz ruh ve ruhun seyrettikleri dışında bir dış dünya ile muhatap değilizdir.

5. RUHUN VALIĞI NEYİ KANITLAR?

Ruhun varlığı, Yaratılışın kanıtıdır. Ruh ve ruha ait özellikler, evrim teorisinin tesadüf dogmasıyla ya da materyalist felsefenin "organize olmuş madde" iddiasıyla asla açıklanamaz. Nöronlar ve onları oluşturan atomlar düşünemezler, karar veremezler, felsefi fikirler öne süremezler, sevgi, şefkat hislerini bilemezler. Tek mutlak varlık olan Yüce Allah, içinde bulunan tüm canlılarla birlikte kainatı yaratmıştır ve her an yaratmaya devam etmektedir. İnsanı insan yapan vasıf, Allah'ın insana verdiği ruhtur. Her insan kendisi için önceden tespit edilmiş ecel vakti geldiğinde ruhunu yine Allah'a teslim edecek ve dünya hayatındaki yaşamı son bulacaktır. Ruh ise, ahiretteki sonsuz yaşamında varlığını devam ettirecektir.
RUH KAVRAMI KURAN’DA NE ŞEKİLDE GEÇMEKTEDİR?
"Ruh" kavramı; hayat, idrak ve hareketin kaynağı, manevi varlık, vahiy, Allah kelamı, Kuran-ı Kerim, kuvvet, vahiy meleği, Cebrail (a.s), his, duygu ve benzeri manalar için kullanılır. (Raşid el-İsfahânî, el-Müfredât) Garibil-Kur'ân, Mısır 1961, "ruh" md.) Ruh kelimesi Kuran'da birkaç yerde geçmekte ve değişik manalara gelmektedir.

Sana Ruh’tan sorarlar; de ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.” (İsra Suresi, 85)

1) Allah, Hz. Adem'i topraktan şekillendirdikten sonra ona Kendi ruhundan üflemiş ve böylece Hz. Adem hayat kazanmıştır. Yine insanı ana rahminde yarattıktan sonra, ona Kendi ruhundan üflemiş ve onu ruh sahibi bir insan haline getirmiştir. Bu, ayetlerde şöyle haber verilmektedir:
Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. "Onu bir biçime sokup, ona Ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72)
2) Ruh kelimesi Kuran'da, "Ruhu'l-Kudüs" ve "Ruhu'l-Emin" kavramları ile Cebrail (a.s.) için kullanılmıştır.

Ruhu'l-Kudüs kavramı, Kuran'da dört yerde geçmektedir:
Andolsun, Biz Musa'ya Kitab'ı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs (Cebrail)'le teyid ettik… (Bakara Suresi, 87)

İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O’nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik… (Bakara Suresi, 253)

Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim..." (Maide Suresi, 110)

De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir." (Nahl Suresi, 102)
Ruhu'l-Kudüs, "ruh" ve "kudüs" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. "Kudüs" kelimesinin aslı "kuds"dür ve "mukaddes, mübarek" anlamlarına gelir. Ruhu"l-Kudüs, "herhangi bir şaibe ile lekelenme ihtimali olmayan, mukaddes ve temiz ruh, vahiy meleği, Cebrail" demektir. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, V, 3125).

Ruhu'l-Emin de, Ruhu'l-Kudüs ile eş anlamlıdır. Kuran'da yalnız bir ayette geçmektedir:
Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. Onu Ruhu'l-Emin indirdi. (Şuara Suresi, 192-193)
3) Ruh kelimesi ile Yüce Allah'ın vahyini bir başka deyişle ayetleri ifade edilmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: "Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın." (Nahl Suresi, 2)
"Ruh"un gerçek manasını ise, Allah'tan başka kimse bilmez. Çünkü bu husus, Yüce Allah tarafından şöyle haber verilmiştir:
Sana Ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir." (İsra Suresi, 85)
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Günümüzde bazı Müslümanlar, evrim teorisine inanan kesimlerin sayıca fazla olmalarından veya bu kişilerin genelde "bilim adamı" sıfatı taşıyor olmalarından yanlış yönde etkileniyor, bu nedenle de evrim teorisini savunma yanılgısına düşüyorlar. Oysa bu kişilerin ellerinde Allah'ın insanları evrimle yarattığına dair ne bilimsel bir delil var, ne de bu iddialarını Kuran'dan delillendiren herhangi bir ayet.

Evrim Teorisi'ni savunan Müslümanlar, Darwinizm'in tesadüf iddiasını görmezden geliyorlar

Evrim teorisinin Yaratılış ile çelişmediğini ileri sürenlerin en önemli yanılgısı, evrim teorisinin temel iddiasının "canlıların birbirlerinden gelişerek ortaya çıktığı" tezi olduğunu sanmalarıdır. Bu yanılgı içinde de, "Allah canlıları birbirlerinden evrimleştirerek yaratmış olabilir, bunda karşı çıkacak ne var?" diye düşünmektedirler. Oysa gözardı ettikleri önemli bir gerçek vardır: Evrimi savunanlar ile yaratılışı savunanlar arasındaki temel farklılık, "canlılar ayrı ayrı mı ortaya çıktılar, yoksa birbirlerinden gelişerek mi ortaya çıktılar" sorusu değildir. Asıl konu, "canlılar tesadüflerle ve doğa olaylarıyla mı oluştular, yoksa bilinçli bir şekilde mi yaratıldılar?" sorusudur.

Evrim teorisi, cansız maddelerin tesadüfler sonucunda biraraya gelerek, yine tesadüfen gelişen doğa olayları sonucunda canlılığın yapıtaşlarını ve nihayetinde canlılığı oluşturduğunu iddia eder. Farklı canlı türlerinin de, yine tesadüfler ve doğa olayları ile, hiç bir bilinçli müdahale ve plan olmadan ortaya çıktığını ileri sürer. Sonuçta, bu iddianın temelinde zaman, cansız maddeler ve tesadüfler yaratıcı güçler olarak kabul edilmektedir. Evrim teorisi hakkında çok az bilgi sahibi olan bir kişi dahi, Darwinist bilim adamların iddialarının temelini bu görüşün oluşturduğunu bilir.

Nitekim bu gerçek, Darwinistler tarafından da kabul edilmektedir. Darwinizm'in dünyadaki en önde gelen sözcülerinden olan, militan ateist Richard Dawkins, "Darwin bize entelektüel yönden tatmin olmuş birer ateist olabilme şansını verdi" derken, evrim teorisi denen inancın özetini yapmaktadır.

Evrim teorisinin hiçbir bilimsel delili yoktur

Evrim teorisinin iddiası "tesadüf" iken, bu teori ile İslam arasında bir "orta nokta" bulunamayacağı açıktır. Kaldı ki, böyle bir arayışa hiç gerek yoktur, çünkü evrim teorisinin hiç bir bilimsel dayanağı da bulunmamaktadır.

İlgili tüm bilim dalları, evrimin hiçbir zaman gerçekleşmediğini göstermektedir. Fosil kayıtları, farklı canlı sınıflarının küçük kademelerle birbirlerinden evrimleşerek ortaya çıktıklarını değil, aksine çok farklı canlı sınıflarının kendilerine benzer hiç bir ataları olmadan bir anda ve özgün yapılarıyla ortaya çıktıklarını göstermektedir. Ne sürüngenler kuşlara dönüşmüş, ne de balıklar kara canlısı haline gelmiştir. Her canlı sınıflaması kendi özellikleriyle ayrı ayrı yaratılmıştır.

Özellikle son 50 yıldır paleontoloji, mikrobiyoloji, genetik, karşılaştırmalı anatomi gibi bilim dallarında meydana gelen gelişmeler ve yeni buluşlar, evrim teorisinin doğru olmadığını, canlıların bugünkü farklı ve mükemmel formlarıyla aniden ortaya çıktıklarını ortaya koymuştur. Bu gerçek bilim dünyasında reddedilemez bir olgu haline gelmiştir. Bugün paleontoloji bilimi, dünya üzerindeki en temel canlı grupları olan "filumların" (yani eklembacaklılar, yumuşakçalar, omurgalılar vs. gibi en temel ve farklı hayvan sınıflamalarının) tamamına yakınının, "Kambriyen devir" adı verilen kısa jeolojik devirde hep bir anda aniden ortaya çıktıklarını göstermektedir.

Dolayısıyla, Allah'ın, yaratılışta evrim sürecini kullandığını iddia etmek için ortada hiçbir bilimsel neden de yoktur. Allah her canlı grubunu ayrı ayrı ve bir anda, "OL" emriyle yaratmıştır. Bilimin ortaya koyduğu bulgular bu gerçeği teyid eder nitelikte iken, ateizmin temeli olan evrim teorisine itibar etmek ve bu teoriyi "İslam'a uygun" hale getirmeye çalışmak, hem sebepsiz hem de son derece yanlış bir çabadır.

Darwinizm'i savunanlar, bu teorinin taşıdığı tehlikelerin farkında değiller

Darwinizm başlı başına hurafe ve mantıksızlıklardan oluşan bir inançtır. Ön yargılardan uzak, samimi ve hür düşenen hiçbir insan, şuursuz atomların tesadüfler sonucunda bir araya gelip, organize olup, düşünen, akleden, hisseden, gören, işiten, medeniyetler kuran, buluşlar yapan, sanat eserleri meydana getiren, sevinen, üzülen, sonra kendini oluşturan atomları elektron mikroskobu altında inceleyen insanları meydana getirdiğine inanmaz. Ancak Darwin'in teorisi insanlara bu akıl dışı inancı dayatır. Darwinizm'i savunan Müslümanlar bu önemli tehlikenin farkına varamamaktadırlar. Böyle bir iddiayı körü körüne kabul eden bir insanın faşist, komünist, ateist olması çok kolaydır. Düşünme melekelerini yitirmiş, çok açık gerçekleri kendini propagandif anlatımlara kaptırdığı için göremeyen, sırf çoğunluk kabul ediyor diye bir fikri körü körüne kabul eden bir insanın eline silah vermek, onu dağlara çıkarmak, ya da "Darwin bu insanın aşağı ırk olduğunu söylüyor, onun için onu öldürebilirsin" diye ikna etmek çok kolaylaşır. Bu duruma gelen insanlar, vicdanlarını ve akıllarını yitirirler.

Nitekim, 20. yüzyılı kan ve acı gölüne çeviren komünist ve faşistlerin tamamı koyu birer Darwinist'tir. Hitler'den Mao'ya, Mussolini'den Stalin'e tüm bu eli kanlı diktatörler katliamlarını Darwin'e dayandırmışlar ve ondan ilham aldıklarını sık sık belirtmişlerdir. (Detaylı bilgi için Harun Yahya, Darwinizm'in İnsanlığa Getirdiği Belalar, Vural Yayıncılık)

"Darwinizm zaten yıllar önce öldü, bu konuyla ilgilenmeye gerek yok" diyenler de büyük bir yanılgı içindedirler. Bugün Darwinizm'in birçok ülkede oldukça etkin olduğu çok açık bir gerçektir. Okul müfredatlarında çocuklara hala geçersizliği ispatlanmış veya sahtekarlık olduğu ortaya çıkmış sözde "evrim delilleri" birer bilimsel gerçek gibi anlatılmaktadır. Üniversitelerde eğitim görevlilerinin büyük bir bölümü Darwinist'tir. Evrim teorisini reddeden bilim adamlarının bilimsel makaleleri en ünlü bilim dergilerinde yayınlanmamaktadır. Bu duruma rağmen, Darwinizm öldü demek büyük bir yanılgı olur. Üstelik bir çok insanın bu önemli tehlikeye karşı tedbir almasını da engelleyen hatalı bir iddiadır.

Kuran'da Allah'ın evrimle yarattığına dair hiçbir ayet yoktur

Kuran'da, Allah'ın canlıları evrimle yarattığına dair hiçbir açıklama bulunmamaktadır. Allah elbetteki canlıları evrimle yaratmaya da güç yetirendir. Ancak eğer böyle bir yaratılış şekli olsaydı, bunu Kuran ayetlerinde detaylı açıklamaları ile görmemiz mümkün olurdu.

Ancak, bazı kişiler, anlamları çok açık ve net olmasına rağmen bazı ayetleri sanki evrimden bahsediliyormuş gibi tefsir etmekte, ayetlere gerçek ve açık anlamlarından başka anlamlar yüklemeye çalışmaktadırlar. Oysa Kuran, Allah'ın indirdiği şekli ile, herhangi bir din dışı fikir ve felsefenin etkisinde kalınmadan, tamamen samimi bir kalple okunup o şekilde açıklanmalıdır. Bu durumda Kuran'da "evrimle yaratılış" manasında hiç bir bilgi bulunmadığı, aksine Allah'ın tek bir "OL" emri ile varlıkları ve canlıları yarattığı görülecektir. Eğer gerçekten Hz. Adem'den önce yarı maymun-yarı insan canlılar yaşamış olsalar Allah bunu bize Kuran-ı Kerim'de açık, net ve kolay anlaşılır bir biçimde anlatırdı. Kuran-ı Kerim'in "apaçık" olması ve "kolay anlaşılır" olması, evrimsel yaradılış iddiasının gerçek olmadığını göstermektedir.

Ancak bu iddiada bulunanların bazıları kasıtlı bir girişimde bulunurken, bazıları ise gaflet içinde hareket etmektedirler. Söyledikleri sözün anlamını düşünmemekte, Darwinizm'in nihai amacını gözardı etmektedirler.

Bu kişilerin delil olarak gösterdikleri ayetlerden bazıları şu şekildedir:

1• YANILGI

İNSANIN "EVRİMSEL MERHALELER" SONUCU YARATILDIĞI YANILGISI

"Size ne oluyor ki, Allah'tan bir vakarı ummuyorsunuz? Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır." (Nuh Suresi, 13-14)

Evrimsel yaradılışı savunanlar yukarıdaki ayette geçen "tavır tavır" kelimesini “evrim merhalelerinden geçirerek” şeklinde çevirirler. Oysa ayette geçen Arapça “etvaren” kelimesinin “evrim merhaleleri” şeklinde çevrilmesi bu kişilerin şahsi yorumlarıdır ve İslam alimleri tarafından da ittifakla kabul görmemektedir.

"Etvar" kelimesi "tavır, halet, durum" anlamına gelen "Tavru" kelimesinin çoğuludur ve Kuran'da bu şekilde başka bir ayette geçmemektedir. İslam alimlerinin bu ayetle ilgili tefsirleri de bu gerçeği ortaya koymaktadır:

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kuran-ı Kerim Tefsiri'nde bu ayeti "Oysa o sizi aşama aşama birçok hallerden geçirerek yaratmıştır" şeklinde tercüme etmiştir. Ayetin tefsirinde bu aşamaları "evrim mertebeleri" şeklinde ifade etmiştir. Ancak burada "evrim merhaleleri" ifadesi ile kastedilen mananın insanın farklı bir canlı türünden kaynaklandığını öne süren evrim teorisi ile hiçbir ilgisi yoktur. Nitekim tefsirin hemen devamında bu aşamaların neler olduğu şöyle ifade edilmektedir.

"…Ebu's-Suud'un açıklamasına göre; önce unsurlar halinde, sonra gıdalar halinde, sonra karışımlar halinde, sonra sperma halinde, sonra embriyon halinde, sonra et parçası halinde, sonra kemik ve et halinde, sonra da bambaşka bir yaratılışla şekil vermiştir. "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir." (Müminun, 23/14). Bunları yapan o güzel yaratıcı ululama ve saygıya layık değil mi? O sizi daha başka bir şekil ve yaratışla yükseltemez mi? Yahut ezip yok ederek elem verici o azaplara düşüremez mi? Siz niye bunları düşünmüyorsunuz?"

Elmalılı'nın yukarıdaki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, bu ayette geçen aşamalar bir insanın sperm olarak ulaştığı anne rahminde, önce embriyo, ardından bir et parçası, sonra kemik ve et haline gelişip, sonra da bir insan olarak dünyaya gelişini ifade etmektedir.

İmam Taberi'nin Tefsiri'nde Nuh Suresi'nin 14. ayeti "Halbuki O sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır" şeklinde çevrilmiş ve "Önce sperma halindeydiniz; sonra sizi kan pıhtısına, ondan sonra da bir çiğnem et parçasına dönüştürüp yarattı" şeklinde açıklanmıştır. (Taberi Tefsiri, İmam Taberi, 6. cilt, s. 2631)

Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti "Halbuki, sizi muhakkak türlü türlü derecelerde yaratmıştır" şeklinde çevirmiş ve şu şekilde tefsir etmiştir:

"O Haalık-ı Kerim (sizi muhakkak türlü türlü derecelerde) muhtelif suretlerde (yaratmıştır) Siz bidayeten birer nutfe idiniz, sonra kan parçası, et parçası, kemik sahibi oldunuz, sonra da bir insasn olarak vücut sahasına atıldınız. Bütün bu muhtelif, ibret feza hadiseler, inkilaplar, bir Haalık-ı Hakim'in varlığına, kudret ve azametine birer parlak delil değil midir? Ne için siz kendi yaradılışınızı hiç düşünmüyorsunuz!" (Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, cilt 8, s. 3851)

Görüldüğü gibi İslam alimleri Nuh Suresi'nin 14. ayetini ittifakla aynı şekilde yorumlamış, sperm halinden insan haline geliş arasındaki aşamalar olduğunu ifade etmişlerdir. Ayetin bu şekilde yorumlanması gerektiği ise, "Kuran ayetlerinin yine Kuran ayetlerine göre tefsir edilmesi" prensibi gereğince açıktır. Çünkü Allah başka ayetlerde insanın yaratılış aşamalarını anne rahmindeki aşamalar olarak anlatmaktadır. Dolayısıyla "etvaren" kelimesinden bu mananın çıkarılması gerekir. Bu kelimeden, insanın kökenini bir başka canlı türüne bağlamaya çalışan evrim teorisine dayanak aramak, dayanaksız bir yorumdur.

2• YANILGI

KURAN'DA EVRİMSEL SÜRECE İŞARET BULUNDUĞU YANILGISI

"Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti." (İnsan Suresi, 1)

Yukarıda ayet aynı çevrelerin evrime delil olarak sundukları bir diğer ifadedir. Kişisel yorumlarına dayalı bir çeviriyle “kendisinden anılmaya değer birşey değilken” ifadesi "insanın bir insan olmadan önceki hallerinin ifade edildiği" şeklinde açıklanmaktadır. Oysa ilk iddia gibi bu evrimci iddia da gerçeklerden uzaktır.

Altı çizili ifadenin Arapçası şu şekildedir:

"lem yekun şeyen mezkuren"

Lem yekun : değildi

Şey'en : bir şey

Mezkuren : zikredilen, adı geçen

Bu ifadeyi "evrimsel yaratılış"a bir delil olarak göstermek çok zorlama bir yorumdur. Nitekim bu ayet İslam alimleri tarafından evrimsel bir süreç olarak yorumlanmamaktadır. Örneğin Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetteki zaman ifadesini şu şekilde tefsir eder:

"Başlangıçta ilk maddeleri olan unsurlar ve madenler, sonra onlardan aşama aşama yaratılıp orta maddeleri olan bitkisel, hayvansal gıdalar "çamur hülasası" (Müminun, 23/12), sonra onlardan süzülen yakın maddesi olan meniye doğru yavaş yavaş aşama ve mertebeler içinde gelen bir şey olmuş, fakat insan diye anılan şey olmamıştı. Gerçekte insanın her ferdi gibi cinsi de ezeli değil, sonradan olmadır. Hem dehrin başlangıcından, âlemin yaratılışından çok sonra var olmuştur."

Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti şu şekilde tefsir eder:

"Bu ayetler, Cenab-ı Hak'kın insanları hiç mevcut, malum değillerken bilahare birer katre sudan işitir ve görür bir halde yaratmış ve onları imtihana tabi tutmuş olduğunu bildiriyor... Nev'i insan, bidayeten hiç mevcut değildi, sonra bir müddet içinde bir katre sudan bir topraktan ve çamurdan musavver bir ceset haline gelmiştir. O insan, o zaman malum değildi, onun ne gibi bir ismi haiz ve ne için yaradılmış olduğu gök ve yer halkınca bilinmiyordu. Sonra kendisine ruh bilini yadedilmeye başlanılmıştır." (Ömer Nasuhi Bimen, Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, cilt 8, s. 3851)

İmam Taberi ise ayeti, “İnsanın ‘(Adem'in) üzerinden öyle bir zaman dilimi geçmiştir ki; o esnada o, şanı ve üstünlüğü olan bir şey bile değildi. O sadece yapışkan bir çamur ve değişken bir balçıktı” şeklinde tefsir etmektedir. (Taberi Tefsiri, İmam Taberi, 6. cilt, s. 2684)

Dolayısıyla da bu ayette geçen ve zaman ifade eden tanımı "evrimsel süreç" olarak yorumlamak, Kurani yönden dayanağı olmayan subjektif bir yorumdur..
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
3. YANILGI

SUDAN YARATMANIN EVRİMSEL YARATILIŞA İŞARET ETTİĞİ YANILGISI


Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)

Evrimsel yaradılışı savunanlar birçok ayette geçen "insanın sudan yaratıldığı" şeklindeki ifadeleri de kendi iddialarına bir delil olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Sudan hareketle bütün canlıların oluştuğunu iddia etmektedirler.


Oysa insanın sudan yaratıldığının ifade edildiği ayetler de yine İslam alimleri ve tefsirciler tarafından her zaman spermadan yaratılma olarak açıklanmıştır. Örneğin Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır İnsan Suresi'nin 2. ayetini şu şekilde tefsir eder:

"…Şu şekilde yaratıldı bir nutfeden. Rağıb'ın açıkladığı üzere nutfe, esasen saf suya denir. Erkeğin suyuna da nutfe denilmiştir. Örfte nutfe ile meni eş anlamlı gibi sayılmıştır. Fakat Kıyamet sûresinin sonunda da geçtiği gibi Kur'ân'da "Dökülen meniden bu nutfe." (Kıyamet, 75/37) buyrularak nutfenin meniden bir parça olduğu ifade edilmiştir. "Sahih-i Müslim"de rivayet olunduğu üzere "Suyun hepsinden çocuk olmaz." hadis-i şerifinde de bir bütünün her parçası kastedilerek "Bir suyun her bir parçasından" buyrulmamış, bir parçası kastedilerek "suyun tamamından" buyrulmuş olmasından çocuğun meydana geldiği o suyun, suyun toplamı olan bütün meni değil, onun bir parçasından ibaret olduğu anlatılmış bulunduğundan nutfe, meniden bir cüz olan saf tohumun adı olduğu anlaşılır."

İbni Taberi ise bu ayeti "… Adem'in zürriyetini erkeğin ve kadının birbirine karışan döl sularından yaratmışızdır" şeklinde tefsir etmektedir. (Taberi Tefsiri, İmam Taberi, 6. cilt, s. 2684)

Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinde ise bu ayet şöyle açıklanmaktadır:

"...(Şüphe yok ki: Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık.) Erkek ile kadının birbirine karışan sularından vücude getirdik. Evet... İnsanlar, bir müddet, nutfe, yani: Duru, safi bir su halinde ve bir müddette "alaka" yani: uyuşmuş kan halinde ve bir müddette muzga, yani: Küçük et parçası halinde bulunmuşturlar. Daha sonra da kemik kesilip et ile bürünmüş, berhayat hale gelmişlerdir..." (Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri, Cilt 8, s.3915)

Bu açıklamalardan da görüldüğü gibi insanın "karmaşık olan bir damla sudan" yaratılmasının evrim teorisinin suyun içinde tesadüfler sonucu oluşan bir tek hücreden aşama aşama insanın meydana gelmesi iddiası ile hiçbir bağlantısı yoktur. Tüm büyük müfessirlerin açıkladığı gibi bu ayette insanın anne karnındaki yaratılışına dikkat çekilmektedir.

İnsanın yaratılış aşamalarının anlatıldığı bir diğer ayet de dikkatli incelendiğinde bu yorumlardaki köklü yanılgı gözler önüne serilmektedir:

Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.(Hac Suresi, 5)

Ayette bir insanın yaratılış aşamaları tarif edilmektedir. Birinci aşama olan toprak, insandaki temel mineralleri ve elementleri içeren hammaddedir. İkinci aşama ise bu elementlerin, anne karnındaki yumurtayı döllemek için gerekli yapıya ve genetik bilgiye sahip olan spermleri içeren ve Kuran'da karmaşık bir su tabiriyle tarif edilen menide bir araya gelmesidir. Kısacası insanın temel hammaddesi topraktır. Toprağın özü, bir damla menide o insanı meydana getirecek bir şekilde toplanmıştır. Ayette bu "su" aşamasının hemen ardından insanın ana karnındaki gelişim aşamaları belirtilmiştir. Oysa evrim teorisi, canlılığın sözde suda başlamasından insanın ortaya çıkması arasında milyonlarca farazi aşama (ilk hücre, tek hücreliler, çok hücreliler, omurgasızlar, omurgalılar, sürüngenler, memeliler, primatlar, vs. ve bunların sayısız ara aşamaları gibi) olduğunu var sayar. Oysa ayetteki sıralamada hiçbir şekilde böyle bir mantık ve tarif olmadığı çok açıktır. İnsanın bir damla su halinden sonra alak haline geldiği bildirilmektedir.

Dolayısıyla, çok açıktır ki ayette, insan türünün geçirdiği evrim aşamaları değil, tek bir insanın anne karnından önceki, anne karnındaki ve doğduktan sonra yaşlılığına kadar devam eden yaratılış aşamaları tarif edilmektedir.

İnsanın ve diğer canlıların sudan yaratıldığını bildiren diğer ayetlerde de yine evrim teorisine dayanak oluşturacak bir mana yoktur. Bu ifadeyi içeren bazı ayetler şu şekildedir:

O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık . Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Allah, her canlıyı sudan yarattı . İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)

Bazı yorumcular bu ayetlerdeki "canlıların sudan yaratılması" ifadesinde, evrim teorisine paralel bir mana var zannetmektedir. Oysa bu çok yanlış bir yorumdur. Ayetlerde canlıların sudan yaratıldığı bildirilerek, canlıların temel malzemesinin su olduğu haber verilmektedir. Nitekim modern biyoloji ortaya koymuştur ki su, dünyadaki her canlının vücudunun en temel unsurudur. İnsan vücudunun yaklaşık % 70'i sudur. Her canlı, vücudundaki su sayesinde hücre içi, hücreler arası ve dokular arası ulaşımı sağlar. Su olmadan canlılık olamayacağı kabul edilen bir gerçektir.

Bunun evrim teorisiyle hiç bir ilişkisi olmadığı ise açıktır. Evrim teorisinin, "her canlının sudan çıkıp evrimleştiği" gibi bir iddiası yoktur ki, böyle bir ilişki kurulsun. Aksine teori, canlı türlerinin birbirlerinden türediklerini ileri sürmektedir ki, bu iddia her farklı canlı grubunun Allah tarafından sudan yaratılmış (yani ayrı ayrı yaratılmış) olduğu gerçeğiyle tamamen çelişkili bir iddiadır.

4. YANILGI

ÖNCE TOPRAKTAN SONRA SUDAN YARATILMANIN EVRİMSEL YARATILIŞA İŞARET ETTİĞİ YÖNÜNDEKİ YANILGI

"Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?" (Kehf Suresi, 37)

İmam Taberi bu ayeti şu şekilde yorumlamaktadır:

"...Baban Adem'i topraktan yaratan, sonra seni bir erkeğin ve kadının spermasından meydana getiren, sonra seni tastamam bir insan kılığına büründüren, kadın değil, erkek haline getiren Allah'ı mı inkar ediyorsun? Sana bunca şeyleri veren ve seni bu hale getiren Allah, ölüp toprağa dönüştükten sonra seni yeniden yeni bir mahluk olarak meydana getirdi" (Taberi Tefsiri, İmam Taberi, 3. cilt, s. 1268)

Ömer Nasuhi Bilmen ise aynı ayeti şu şekilde tefsir eder:

"...Senin aslın ve yaradılışın sebebi olan Hazreti Adem'i (topraktan) yaratan (sonra) da seni (bir nutfeden) en yakın maddei vücudun olan bir katre meniden (yaratan sonra da seni bir erkek olarak tesviye eden) seni böyle müteaddit etvari hayatiye neticesinde tam, baliğ bir insan olarak vücuda getiren Haliki Kerimi (inkar eder mi oldun) çünki ahiret hayatını inkar, onun zuhura geleceğini haber veren ve ona kadir olan Allah Teala'yı inkar demektir..." (Ömer Nasuhi Bimen, Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, cilt 4, s. 1958)

Yukarıdaki tefsirlerde de görüldüğü gibi Kehf Suresi 37. ayetin ve insanın sudan yaratıldığının ifade edildiği diğer ayetlerin evrimsel yaratılışa bir delil olarak gösterilmesi sadece kişisel yorumdur; ayetin böyle bir manası yoktur. Ayette geçen ‘topraktan yaratılma” Hz. Adem'in yaratılışını, sudan yaratılıp düzgün bir adam haline gelme ise spermden başlayan gelişmeyi anlatmaktadır. Zaten Kuran'da anlatılan yaratılış aşamaları dikkatle okunur, birbirini takip eden süreçler gözönünde bulundurulursa bu yorumun yanlış olduğu da hemen anlaşılır. Kuran'da aynı konuya işaret eden pek çok ayet bulunmaktadır:

Şüphesiz, Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (Ali İmran Suresi, 59)

Evrimsel yaradılışı savunanların bu yorumlarını bir an için kabul ettiğimizi varsaysak, o takdirde yukarıdaki ayetten yaratılışı Hz. Adem'e benzetilen Hz. İsa'nın da evrimle yaratıldığı gibi bir sonuç çıkarmak gerekir ki bunun ne kadar mantıksız olduğu ortadadır.

Topraktan ve sudan yaratılmanın geçtiği diğer ayetlerde de, az önceki maddede incelediğimiz gibi insanın evrim aşamaları değil, insanın yaratılışının anne karnına düşmeden önceki, ana karnındaki ve doğumdan sonraki aşamaları tarif edilmektedir:

Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi, 5)

O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir). Sizden kiminin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle yaşatır). (Mümin Suresi, 67)

Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman. (Necm Suresi, 46)

5 • YANILGI

İLK İNSANIN BİR SÜREÇ İÇİNDE YARATILDIĞI YANILGISI

Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. (Sad Suresi, 71)

Evrimsel yaradılışla ilgili bir diğer yanılgı ise yine ayette geçen bir ifadenin yanlış bir şekilde yorumlanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Ayetteki altı çizili ifade "çamurdan bir beşer yapmaktayım" şeklinde tercüme edilmekte ve bunun evrim süreci içinde, yavaş yavaş yaratılışa işaret ettiği iddia edilmektedir. Ancak ayetin Arapçası bu şekilde bir çevirinin kişisel bir yorum ve kasıtlı bir çarpıtma olduğunu açıkça ortaya koymaktadır:

"İnni halikun beşeren min tın." = "Ben çamurdan bir beşer yaratanım"

Bu ayette “yapmaktayım” şeklinde bir ifade bulunmamaktadır. Nitekim ayetin devamında "onu bir biçime sokup üflediğim zaman O'na secdeye kapanın" şeklinde geçmekte ve buradan da "yaratma" fiilinin bir anda olup bittiği anlaşılmaktadır.

Nitekim İslam alimleri de bu ayeti "Yapmaktayım" şeklinde çevirmemektedir. Örneğin Süleyman Ateş tefsirinde şu şekilde açıklamaktadır:

"Rabbin meleklere demişti ki “Ben çamurdan bir insan yaratacağım."

"Allah, kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağını meleklere söylemiş, çamuru insan şekline koyup içine de kendi ruhundan üfledikten sonra meleklere, insana secde etmelerini emretmiş. Meleklerin hepsi secde temiş. Yanlız cinlerden olan İblis, kendisinin ateşten yaratıldığını, çamurdan yaratılan insandan hayırlı olduğunu ileri sürerek insanın atasına secde etmemiştir."

İbni Taberi de aynı ayeti "Ben çamurdan bir insan yaratacağım" şeklinde çevirmiş ve şu şekilde tefsir etmiştir:

"…Bir zamanlar Rabbin meleklere: Ben, çamurdan bir adam yaratacağım, buyurmuştu… Onun yaratılışını tamamladığım, suretini düzelttiğim, ruhumdan da ona üflediğim zaman, kendisine secde edin." (Taberi Tefsiri, İmam Taberi, cilt 4, s. 1991)

6• YANILGI

HZ. ADEM'İN İLK İNSAN OLMADIĞI YÖNÜNDEKİ YANILGI

Evrimsel yaradılışla ilgili olarak ortaya atılan bir diğer iddia ise, Hz. Adem'in ilk insan olmayabileceği ve hatta insan olmayabileceği şeklindedir. Bu iddiaya delil olarak aşağıdaki ayet gösterilmektedir:

Hani Rabbin, Meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi. (Bakara Suresi, 30)

Bu iddiayi savunan çevreler ayette geçen "halife var edeceğim" şeklindeki ifadede geçen Arapça "ceale" fiilini, "tayin etmek" kelimesi ile açıklamaktadırlar. Oysa "ceale" kelimesinin Kuran'da kullanılan anlamları şu şekildedir:

Ceale: Yaratmak, icad etmek/ çevirmek, yapmak, koymak, kılmak

Kur'an'da "ceale" filinin geçtiği diğer ayetlerden birkaç örnek şöyledir:

Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti (ceale) ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi… (Zümer Suresi, 6)
De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren (ceale) O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
"Ve ayı bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. (ceale)" (Nuh Suresi, 16)
"Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı. (ceale)" (Nuh Suresi, 19)

Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi "Ceale" kelimesi Kuran'da "tayin etmek" manasında kullanılmamıştır. Çoğu yerde "yaratmak, icad etmek, yapmak" gibi anlamları vardır.

Ayrıca pek çok ayette de Hz. Adem'in topraktan yaratıldığı belirtilmektedir. Hz. Adem'in, diğer insanlar içinde bir insan olmadığı, özel ve farklı bir yaratılışa sahip olduğu bu ayetlerden de anlaşılmaktadır.

Kuran'da Hz. Adem'in ilk insan olduğu hakkında verilen bir diğer önemli bilgi de onun cennetten çıkarılmasıdır. Hz. Adem ilk insandır ve Allah'ın ilk elçisidir. Bu konudaki ayetler herhangi bir yoruma yer vermeyecek kadar açıktır. Tek yapılması gereken şey insanların samimi bir kalple, vicdanlarının sesini dinleyerek ve ihlasla Kuran ayetlerini okumalarıdır. Allah bu niyetle ayetlerini okuyan kullarına mutlaka doğru olanı gösterecektir.

7. YANILGI

KURAN'A GÖRE MAYMUNLARLA İNSANLAR ARASINDA SOY YAKINLIĞI OLDUĞU YANILGISI

Evrim teorisi tartışmaları sırasında yanlış yorumlanan ve bazı kimselerce sanki evrim teorisine yönelik bir işaret gibi yanlış anlaşılan bir ayet de, Allah'ıh geçmişte bir grup Yahudiyi maymun kılmasıyla ilgili ayettir:
Andolsun, sizden (İsrailoğullarından) cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik. Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir ceza', takva sahipleri için de bir öğüt kıldık. (Bakara Suresi, 65-66)

Oysa ayetten evrim teorisine paralel bir mana çıkarılamayacağı aşikardır. Bunun bir kaç ayrı sebebi vardır:

1) Ayette kast edilen ceza, büyük olasılıkla manevi bir anlamdadır. Yani sözkonusu Yahudilerin fiziksel anlamda değil, karakter yönünden maymuna benzetilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

2) Eğer kast edilen ceza fiziki manada gerçekleşmiş olsa bile, bu doğa kanunlarının dışında gerçekleşen bir mucize olur. Burada Allah'ın dilemesiyle, bir anda mucizevi bir dönüştürme, yani bilinçli bir yaratılış söz konusudur. Evrim teorisi ise, türlerin milyonlarca yıllık zaman dilimlerinde rastlantılarla yavaş ve kademeli olarak birbirlerine dönüştüklerini öne sürer. Dolayısıyla Kuran'da bildirilen bu hadiseyle evrimin savunduğu senaryonun birbirleriyle hiçbir ilişkisi yoktur

3) Ayette kast edilen ceza, tarihte tek bir kez ve sınırlı sayıda insan için gerçekleşmiştir. Oysa evrim teorisi tüm insanların maymunlar ile akraba oldukları gibi bir senaryo öne sürer.

4) Ayette, insanların maymuna dönüşmesinden söz edilmektedir. Oysaki evrim teorisinin iddiası ters yöndedir.

5) Kuran'da, Maide suresinin 60. ayetinde de Allah'ın gazablandığı sapkın bir topluluğun maymunlara ve domuzlara çevrildiğinden bahsedillir. Ayet şöyledir:

De ki: "Allah katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır." (Maide Suresi, 60)

Bu durumda, baştan beri incelediğimiz hatalı mantık örgüsü, ayette insanın yalnız maymunla değil domuzla arasında da bir evrimsel bağa işaret olduğu gibi gerçek dışı bir sonucu çıkartacaktır. Halbuki evrimcilerin dahi domuzla insan arasında böyle bir bağlantı olduğuna dair bir iddiaları yoktur.

Buraya kadar da anlaşıldığı gibi, Kuran'ın bazı ayetlerinde evrim teorisine dair bir takım işaretler bulunduğu iddiası hem Kuran'ın bütünüyle hem de evrim teorisinin kendi tezleriyle çelişen bir yanılgıdır.

Sonuç
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Yeterli incelemeyi yapmadan, sadece bazı Darwinist bilim adamlarına karşı duyulan eziklikten dolayı "evrim vardır" diyen Müslümanlar nasıl büyük bir tehlikeye arka çıktıklarını bir kez daha düşünmelidirler. Aslında, asıl tehlike bu konuyu önemsiz görmektir. Vicdan sahibi her Müslüman konunun önemini anlayarak, gereken ilmi çalışmayı gösterdiğinde, Darwinizm son dayanaklarını da yitirecektir. Durumun ciddiyetini kavrayamayanlar ise istemeden de olsa Darwinizm'in insanlık için oluşturabileceği belalara destek olacaklar ve belki bunun vebalini taşıyacaklardır.

Unutmamak gerekir ki, tüm müslümanlar için, dine karşı, Allah'ın varlığını inkar eden her fikri, fikri mücadele ile çürütmek, hakkı kullanarak batılı yok etmek önemli bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, "yenilgiyi kabul et, taviz ver, orta bir nokta bul" anlayışı ile yerine getirilemez.

Örneğin komünizmin yayıldığı bir toplumda müslümanın görevi "komünizmi İslamlaştırmaya çalışmak" değildir. Bu, din lehinde hiç bir sonuç vermeyecek, aksine komünizme fayda sağlayacak çıkmaz bir yoldur. Müslümanın görevi, komünizmi tüm bir felsefe olarak çürütmek, yıkmak ve buna karşı İslam'ın hakikatini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde Darwinizm'e karşı da Müslümanın görevi "Darwinizm'i İslamlaştırmaya çalışmak" değil, bu büyük yalanı fikren çürütmek, yıkmak ve buna karşı yaratılış gerçeğini ortaya koymaktır.

Tüm Müslümanlar bu bilinçle hareket etmeli, ateizmin temeli olan ve 150 yıldır dünyayı aldatmış bulunan evrim teorisine karşı yürütülen fikri mücadeleye destek vermelidir.
 

Ali Asgar isfehani

New member
Katılım
24 Haz 2010
Mesajlar
57
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
33
yazı çok uzun ama okumaya çalıştım..Allah razı olsun...

ama ben şu ana kadar evrende bir gelişimin ve değişimin olduğunu görüyoydum meteryalist bir anlamada değil tabiki ama bir evrimin olduğuna inanıyordum...bilmiyorum...Allah herşeyi bilendir....
 

balkocha

New member
Katılım
31 Tem 2010
Mesajlar
7
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
60
Yeterli incelemeyi yapmadan, sadece bazı Darwinist bilim adamlarına karşı duyulan eziklikten dolayı "evrim vardır" diyen Müslümanlar nasıl büyük bir tehlikeye arka çıktıklarını bir kez daha düşünmelidirler. Aslında, asıl tehlike bu konuyu önemsiz görmektir. Vicdan sahibi her Müslüman konunun önemini anlayarak, gereken ilmi çalışmayı gösterdiğinde, Darwinizm son dayanaklarını da yitirecektir. Durumun ciddiyetini kavrayamayanlar ise istemeden de olsa Darwinizm'in insanlık için oluşturabileceği belalara destek olacaklar ve belki bunun vebalini taşıyacaklardır.
Bilimsel arastirmayi yapanlar ile ilmi anlamda Kuran-i Kerim ve Hadislerin isiginda Islam a hizmet edenlerin farkini idrak etmek cok onemlidir.Darwinizm dediginiz (ki evrim teorisinin geldigi noktada Darwinin baslangicligindan baska bir izi kalmamistir) bir dusunce ,ideoloji gibi gosteriliyorsa bu yanlistir.Bilimin ideolojik bir tanimi olamaz.Bilim adami bazi teoriler ortaya atarken ,bunun arastirilip curutulmesi veya yeni teorilere isik tutmasi amaciyla yapar.Esasen bir bilim adami,inanclara karsi duracak anlamda bir teori ortaya atamaz.Zaten bunu yaparsa bilim adami degil, filozof olur.Tutarlidir veya degildir,onu da diger filozoflar tartisacaklardir.Dini kurallarin ise tartismaya degil ama belki sadece yorumlamalara acik olabilecegini bildigimizden,Din ile bilimi karsi karsiya getirmenin neye yol acacagini ifade etmeme gerek yok sanirim.Muslumanin yapmasi gereken bilimin uzerinde tartistigi konunun (teori=Kesinligi uzerinde tartisilan,ihtimal duzeyinde ortaya atilip ispatlanmasi icin bulgular uzerinde arastirmalar yapilan konu) muhatap alinmak yerine gelecegi son asamanin beklenmesidir.vE BU NOKTAYA KADAR BELADAN VE/VEYA VEBALDEN BAHSETMEK FETVAYA GIRER ki Islamiyete gore fetva vermenin de bir Ahlaki vardir.

Unutmamak gerekir ki, tüm müslümanlar için, dine karşı, Allah'ın varlığını inkar eden her fikri, fikri mücadele ile çürütmek, hakkı kullanarak batılı yok etmek önemli bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, "yenilgiyi kabul et, taviz ver, orta bir nokta bul" anlayışı ile yerine getirilemez.
Yenilgiden bahsetmek sizce ne kadar inancli bir tutumdur.Birakin bilim alaninda gercegi arasin.Vardigi noktada inancli alim ne soyleyecegini bilemez mi saniyorsunuz.

Örneğin komünizmin yayıldığı bir toplumda müslümanın görevi "komünizmi İslamlaştırmaya çalışmak" değildir. Bu, din lehinde hiç bir sonuç vermeyecek, aksine komünizme fayda sağlayacak çıkmaz bir yoldur. Müslümanın görevi, komünizmi tüm bir felsefe olarak çürütmek, yıkmak ve buna karşı İslam'ın hakikatini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde Darwinizm'e karşı da Müslümanın görevi "Darwinizm'i İslamlaştırmaya çalışmak" değil, bu büyük yalanı fikren çürütmek, yıkmak ve buna karşı yaratılış gerçeğini ortaya koymaktır.

Bakin.Sonu izmle biten hicbirsey uzerine inanc tabelasi asamazsiniz.Islamin yonetim bicimi de,toplum yapisi da Kuran-i Kerim tarafindan hukme baglanmistir.Ana atar damari faiz olan Kapitalizmi hedef gostermek de bir anlatim bicimi olabilirdi.Islamin hakikatini ortaya cikarmak demek hakikatin ortada olmadigini savunmak demektir ki bu da ne buyuk yanilgidir.Islamin hakikati bellidir.Tum icerigi Kuran-i Kerim de hicbir supheye yer vermeyecek sekilde yer almaktadir.Eger evrim teorisinin varacagi noktada Hakikate aykiri saptamalar gorecekse ,buna gereken cevabi Ulema verecektir.Bu yuzdendir ki su anda alimler bu konuda hemfikir olamamislardir.Richard Dawkins gibi ateist evrimciler varken ,Dindar olanlari da vardir.

Tüm Müslümanlar bu bilinçle hareket etmeli, ateizmin temeli olan ve 150 yıldır dünyayı aldatmış bulunan evrim teorisine karşı yürütülen fikri mücadeleye destek vermelidir.

Tum Muslumanlarin bu bilincle hareket etmesi halinde bilimsel arastirmalara izin verilmemesi anlami cikar ki, bu da Islamiyetin gelecegi acisindan ne buyuk bir talihsizliktir.Vatikan Evrim teorisine siddetle karsi ciktiginda hata yaptiginin farkina varmis ve ozur dilemistir.Bu konuda Kuran-i Kerimin hukumleri, Tevrat a ve Incil e gore bu konuya daha sicak oldugu icin henuz Islam dininin ilerde oldugunu biliyoruz.Islamiyetin ,Hristiyanlik gibi ozur dileyecek bir ruhban sinifi olmadigi icin, boyle olur olmaz bilincsiz karsi cikislara tahammulu yoktur.Bu Islamiyete hizmet degil,aksine dini tartismaya suruklemektir.Saygilarimla son sozum, bilim ile dini karsi karsiya getirmenin neye hizmet edcegini varin siz dusunun.
 

balkocha

New member
Katılım
31 Tem 2010
Mesajlar
7
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
60
Yeterli incelemeyi yapmadan, sadece bazı Darwinist bilim adamlarına karşı duyulan eziklikten dolayı "evrim vardır" diyen Müslümanlar nasıl büyük bir tehlikeye arka çıktıklarını bir kez daha düşünmelidirler. Aslında, asıl tehlike bu konuyu önemsiz görmektir. Vicdan sahibi her Müslüman konunun önemini anlayarak, gereken ilmi çalışmayı gösterdiğinde, Darwinizm son dayanaklarını da yitirecektir. Durumun ciddiyetini kavrayamayanlar ise istemeden de olsa Darwinizm'in insanlık için oluşturabileceği belalara destek olacaklar ve belki bunun vebalini taşıyacaklardır.
Bilimsel arastirmayi yapanlar ile ilmi anlamda Kuran-i Kerim ve Hadislerin isiginda Islam a hizmet edenlerin farkini idrak etmek cok onemlidir.Darwinizm dediginiz (ki evrim teorisinin geldigi noktada Darwinin baslangicligindan baska bir izi kalmamistir) bir dusunce ,ideoloji gibi gosteriliyorsa bu yanlistir.Bilimin ideolojik bir tanimi olamaz.Bilim adami bazi teoriler ortaya atarken ,bunun arastirilip curutulmesi veya yeni teorilere isik tutmasi amaciyla yapar.Esasen bir bilim adami,inanclara karsi duracak anlamda bir teori ortaya atamaz.Zaten bunu yaparsa bilim adami degil, filozof olur.Tutarlidir veya degildir,onu da diger filozoflar tartisacaklardir.Dini kurallarin ise tartismaya degil ama belki sadece yorumlamalara acik olabilecegini bildigimizden,Din ile bilimi karsi karsiya getirmenin neye yol acacagini ifade etmeme gerek yok sanirim.Muslumanin yapmasi gereken bilimin uzerinde tartistigi konunun (teori=Kesinligi uzerinde tartisilan,ihtimal duzeyinde ortaya atilip ispatlanmasi icin bulgular uzerinde arastirmalar yapilan konu) muhatap alinmak yerine gelecegi son asamanin beklenmesidir.vE BU NOKTAYA KADAR BELADAN VE/VEYA VEBALDEN BAHSETMEK FETVAYA GIRER ki Islamiyete gore fetva vermenin de bir Ahlaki vardir.

Unutmamak gerekir ki, tüm müslümanlar için, dine karşı, Allah'ın varlığını inkar eden her fikri, fikri mücadele ile çürütmek, hakkı kullanarak batılı yok etmek önemli bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, "yenilgiyi kabul et, taviz ver, orta bir nokta bul" anlayışı ile yerine getirilemez.
Yenilgiden bahsetmek sizce ne kadar inancli bir tutumdur.Birakin bilim alaninda gercegi arasin.Vardigi noktada inancli alim ne soyleyecegini bilemez mi saniyorsunuz.

Örneğin komünizmin yayıldığı bir toplumda müslümanın görevi "komünizmi İslamlaştırmaya çalışmak" değildir. Bu, din lehinde hiç bir sonuç vermeyecek, aksine komünizme fayda sağlayacak çıkmaz bir yoldur. Müslümanın görevi, komünizmi tüm bir felsefe olarak çürütmek, yıkmak ve buna karşı İslam'ın hakikatini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde Darwinizm'e karşı da Müslümanın görevi "Darwinizm'i İslamlaştırmaya çalışmak" değil, bu büyük yalanı fikren çürütmek, yıkmak ve buna karşı yaratılış gerçeğini ortaya koymaktır.

Bakin.Sonu izmle biten hicbirsey uzerine inanc tabelasi asamazsiniz.Islamin yonetim bicimi de,toplum yapisi da Kuran-i Kerim tarafindan hukme baglanmistir.Ana atar damari faiz olan Kapitalizmi hedef gostermek de bir anlatim bicimi olabilirdi.Islamin hakikatini ortaya cikarmak demek hakikatin ortada olmadigini savunmak demektir ki bu da ne buyuk yanilgidir.Islamin hakikati bellidir.Tum icerigi Kuran-i Kerim de hicbir supheye yer vermeyecek sekilde yer almaktadir.Eger evrim teorisinin varacagi noktada Hakikate aykiri saptamalar gorecekse ,buna gereken cevabi Ulema verecektir.Bu yuzdendir ki su anda alimler bu konuda hemfikir olamamislardir.Richard Dawkins gibi ateist evrimciler varken ,Dindar olanlari da vardir.

Tüm Müslümanlar bu bilinçle hareket etmeli, ateizmin temeli olan ve 150 yıldır dünyayı aldatmış bulunan evrim teorisine karşı yürütülen fikri mücadeleye destek vermelidir.[/QUOTE]

Tum Muslumanlarin bu bilincle hareket etmesi halinde bilimsel arastirmalara izin verilmemesi anlami cikar ki, bu da Islamiyetin gelecegi acisindan ne buyuk bir talihsizliktir.Vatikan Evrim teorisine siddetle karsi ciktiginda hata yaptiginin farkina varmis ve ozur dilemistir.Bu konuda Kuran-i Kerimin hukumleri, Tevrat a ve Incil e gore bu konuya daha sicak oldugu icin henuz Islam dininin ilerde oldugunu biliyoruz.Islamiyetin ,Hristiyanlik gibi ozur dileyecek bir ruhban sinifi olmadigi icin, boyle olur olmaz bilincsiz karsi cikislara tahammulu yoktur.Bu Islamiyete hizmet degil,aksine dini tartismaya suruklemektir.Saygilarimla son sozum, bilim ile dini karsi karsiya getirmenin neye hizmet edcegini varin siz dusunun.
 

ÝslamSever

New member
Katılım
15 Ağu 2010
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Yazıların çok uzun gerçekten :) Bir kısmını okudum yalan olmazsın.Gerçi konuyu biliyoruz.''Maddecilik'' ''Evrim Teorisi'' ''Mutlak Madde'' falan palavraları bir kaç kelime getirerek,güya bilim yaptıklarını sanan aciz birer çaylak insanlar işte.Ne diyelim ki onlara...
Adam maymundan geldik diyor,gülüyorum bunlara ben.Yani anlamıyorum,bu kainatta,insan kadar akıllı,bilgili ve fevkalade bir varlık olmadığını gördüğümüz halde, nasıl oluyor da biz o daha bir iki kelime konuşamayan maymundan geliyoruz?!!! Çok saçma! Bir kere hiç birşey evrimleşerek gelişmedi.Allah'ın yaratma sanatında her türlü metod kullanılmış olabilir.Fazlada detay yapmamak gerek.Biz Müslümanlar,Rabbimizin,herşeyi bir anda ve sebepleriyle yarattığına inanıyoruz.Evrimleşerek değil. Her varlığın (canlının) geni ayrıdır.Sadece bu evreni oluşturan kural atomdur.Ateistler acaba bu mantığa atomlardan yola çıkarak mı varmaya çalışıyorlar?Gerçekten akılları pek az çalışıyor.Bir an olsun,Allah'ın varlığını rest ekerek,''acaba bu evren kendi kendini var etmiş olsa,o zaman bizlerde birer kozmik tesadüfler zinciri olsak,bizden başka galaksilerde muhakkak canlılar veya varlıklar var olabilir'' gibi düşünceleriyle,kendilerini kandırmaktadırlar.Ha Allah isterse elbette başka galaksilerde canlı yaratır.Canlıyı bırakalım,Galaksi içinde galaksi yaratmış bir yüce Yaratıcıdan bahsediyoruz.Ben şuna inanıyorum,tabi benim kıstasım,emin olmadığım bir konu hakkında,asla kesindir diye yargıya gitmem.Derim ki,görmediğim şeyler hakkında,Allah dilerse ve isterse O'nun kudretine inanarak yaratabileceğini bilirim inanırım.Bu yoktur veya vardır diyemem.Ama şöyle bir kanığa sahibim..
Bu ucu bucağı gözükmeyen,evrende onca olağanüstü mekanizmaların ve dengelerin olduğunu ve bunun dünyamız yani bizlerin birer faydası için yaratıldığını düşünüyorum.Ki böyle bir hadis-i şerif var yanlış görmediysem; bu kainat Hz.Muhammed S.A.V efendimiz için yaratılmıştır.Bu da bir inanış biçimi,tabi Müslümanlar için.Son sözlerimi yazarken;ben derim ki,bunca olağanüstü denge ve muhteşem ile birlikte karmaşık ve kompleks dehasında olan bu kusursuz ve bozulmayan evren gerçekte bir yaratıcının varlığını işaret eder.Bilinçli bir yaratıcı!O yaratıcı yüce Rabbimiz Allah'tır! Saygılarımla.
 
Üst Alt