Eshab-ı kiramı kötüleyenler, yirmiden fazla fırkaya bölünmüştür.
Birinci kısım: En kötüsüdür. (Allah, Alinin içindedir. Aliye tapmak, Ona tapmaktır) der.
İkinci kısmı: Bunları kötülüyor ve (Ali, Allah olur mu? O, insandır. Ama insanların en üstünüdür. Allah, Kur'anı ona gönderdi. Cebrail de, iltimas edip, Muhammede getirdi. O da Alinin hakkını yedi) der.
Üçüncü kısım: Bunları kötüleyerek (Hiç böyle olur mu, Peygamber Muhammed aleyhisselamdır. Fakat, benden sonra, Ali halife olsun dedi. Sahabe, dinlemeyip, diğer üçünü halife yaptı. Aliyi dördüncüye bıraktı) diyorlar. Diğer üç halifeye, Alinin hakkını aldılar diye düşman oluyorlar. Eshab-ı kiramın hepsine de, onun hakkını vermediler diye düşman oluyorlar. Kendi hakkını aramadı diye, Hazret-i Aliye de çok kızıyorlar. Bu üç kısmın hepsi de aşırı hareket eder.
Üçüncü halife Hazret-i Osman zamanında, Abdullah bin Sebe adındaki Yemenli bir Yahudi, İslamda ilk olarak bölücülük fitnesini çıkardı. Buna aldananlar, Eshab-ı kiram arasına karıştılar. Tarih boyunca, din düşmanları tarafından desteklendiler. Zaman zaman azarak, İslamiyeti içerden yıkmaya çalışmışlar ve çok müslüman kanı dökülmesine sebep olmuşlardır. Halbuki İslamiyet, birleşmeyi, kardeş gibi birbirini sevmeyi emretmektedir.
Müslüman görünerek, İslamda ilk fitneyi çıkaran yahudi ibni Sebenin maksadı müslümanları birbirine düşürmek, Allah Resulüne ve arkadaşlarına akrabalarına itimadı sarsarak İslamiyeti yıkmak idi. Bunu başarırsa din otomatikman yıkılıyordu. Dinin sahibine yani Allah ve Resulüne ve arkadaşlarına itimat kalmayınca daha kime inanılacaktı, bu iman nasıl iman olacaktı? Bu iman mı yoksa imansızlık mı olacaktı? Bu iddiaları yapan ibni Sebeciler, Hurufiler, Rafiziler, bu fitneyi ilk çıkaran yahudi ibni Sebenin yolundan gitmekte olup, o Yahudinin maksadına hizmet etmiş olmaktadırlar.
Ehl-i sünnet âlimleri, Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde Cennet ile müjdelenen eshab-ı kiramdan herhangi birine kâfir demenin küfre sebep olacağını, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle ispat etmişlerdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Fitne veya bid'at yayıldığı, Eshabım kötülendiği zamanda, hakkı bilen, bilgisini müslümanlara duyursun! Hakkı yani doğru yolu bildiği [ve gücü yettiği] halde, müslümanlara duyurmayanlara, Allahü teâlâ ve melekler ve bütün insanlar lanet eylesin! Allahü teâlâ, böyle bir kimsenin farzlarını ve nafile ibadetlerini kabul etmez.) [Hatib, Deylemi]
Diğer maddelerde, ibni Sebecilerin iftiralarını ve bunları susturan kesin delilleri okuyacaksınız. Önce kısa bir bilgi verelim:
Sofiyye-i aliyyenin büyüklerinden ve reislerinden aynı zamanda Peygamber efendimizin torunlarından olan, gavs-i azam, seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri buyuruyor ki:
(Muhammed aleyhisselamın ümmeti, başka Peygamberlerin ümmetlerinden daha üstündür. Bu ümmetin de üstünü, Ona iman ederek mübarek yüzünü görmekle şereflenen Eshab-ı kiramdır ki, hepsi Ona tâbi olmuş, Onun için harp etmiş, Onun uğruna canlarını, mallarını feda etmiştir. Onun emrini yapmak, birinci vazifeleri olmuş, her şeyde Onun yardımcısı olmuşlardır. Bu Eshabın da en üstünü Hudeybiyede, Resulullah ile biat edip, Onun için ölmeye hazır olduklarını söz veren kahramanlardır. Bunlar, 1400 kişi idi. Bunların da en üstünü, Bedir muharebesinde bulunanlardır ki, bunlar 313 kişi idi.
Bunların da üstünü, ilk müslüman olan kırk kişidir ki, kırkıncısı Hazret-i Ömer, bunların otuz dördü erkek, altısı kadındır. Bunların da üstünü Aşere-i mübeşşere, yani Cennete girecekleri ismen müjdelenen on kişidir. Bunlar, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr bin Avvam, Abdurrahman bin Avf, Sad ibni Ebi Vakkas, Said bin Zeyd, Ebu Ubeyde bin Cerrahdır.
Bunların da üstünü Hulefa-i raşidin, yani dört halife olup, bunların da üstünü Hazret-i Ebu Bekir, sonra Hazret-i Ömer, ondan sonra Hazret-i Osman, ondan sonra Hazret-i Alidir. Bu dördünden Hazret-i Ebu Bekir, iki sene dört ay, Hazret-i Ömer on sene, Hazret-i Osman oniki sene, Hazret-i Ali altı sene Resulullahın Halifesi oldu radıyallahü anhüm.
Dördünün hilafeti, bütün Sahabenin arzusu ve oy birliği ile ve her birinin, zamanının en üstünü olması ile idi. Zor ile, kuvvet ile ve kendinden daha üstün olanın hakkını almak sureti ile değildi. Ebu Bekri Sıddık, Muhacirlerin ve Ensarın söz birliği ile halife oldu. Şöyle ki, Resulullah vefat edince, Ensar-ı kiram, sizden bir emir, bizden bir emir olsun demişti. Hazret-i Ömer ayağa kalkıp, ey Ensar! Resulullahın Ebu Bekire, (Eshabıma imam ol!) diye emir buyurduğunu unuttunuz mu? deyince, biliyoruz ya Ömer, dediler. Hazret-i Ömer, devam ederek, içinizde Ebu Bekirden üstünü var mı? dedi. Ensarın hepsi, kendimizi Ebu Bekirden üstün sanmaktan Allaha sığınırız, dedi. Hazret-i Ömer, Resulullahın tayin ettiği makamdan Ebu Bekiri azletmeyi hanginiz hoş görür, deyince, bütün Ensar, hiçbirimiz hoş görmeyiz. Onu azletmekten Allaha sığınırız, dediler. Muhacirler ile elbirliği yaparak Ebu Bekri Sıddıkı halife yaptılar. Hazret-i Ali ve Zübeyr de, sonra oraya geldi. İkisi de Halifeyi kabul etti. Hazret-i Ebu Bekri Sıddık, üç defa ayağa kalkıp, (Beni halife kabul etmekten vazgeçeniniz var mı?) dedi. Önde duranlar arasında bulunan Hazret-i Ali, ayağa kalkıp, (Hiçbirimiz vazgeçmeyiz. Vazgeçmeyi hiçbir zaman hatırımızdan geçirmeyeceğiz. Resulullah seni, hepimizin önüne geçirdi. Kim, seni geriye çekebilir?) buyurdu.
Hazret-i Ebu Bekri Sıddıkın halife olmasını isteyerek, en tesirli söz söyleyenin Hazret-i Ali olduğu kuvvetli, sağlam haberlerle gelmiştir. Mesela, Deve vakasından sonra, Abdullah bin Keva, Hazret-i Aliye gelip, Resulullah hilafet için, sana bir şey söylemedi mi? dediğinde: (Biz, önce dindeki vazifemize bakarız. Dinin direği ise namazdır. Allahü teâlânın ve Resulünün, dinde, bizden beğendikleri şeyleri, dünyalık olarak beğenir, seçeriz. Bunun için Ebu Bekiri halife yaptık) buyurdu.
Resulullah son günlerinde, hasta iken, namaz kıldırmak için, Ebu Bekri Sıddıkı kendi yerine imam yapmıştı. Bilal-i Habeşi her ezan okuduğunda, (Ebu Bekire söyleyin, nasa imam olsun!) buyururdu. Resulullah, kendinden sonra, Hazret-i Ebu Bekirin halife olmaya, herkesten daha layık olduğunu gösteren ve Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Aliden her birinin de, kendi zamanlarındaki insanlardan, hilafete en layık olduklarını bildiren çok şeyler söylemiştir.) [Gunyet-üt-Talibin]
İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Hazret-i Ali, Ebu Bekri Sıddıkın halifeliğini seve seve kabul etmişti. Bunu herkes iyi bildiği için, (İstemeyerek kabul etti) demekten başka söz bulamadılar.
Hazret-i Ebu Bekir, halifeliğe layık olmasaydı, Hazret-i Ali onu istemez, benim hakkımdır derdi. Nitekim, Hazret-i Muaviyenin halife olmasını kabul etmedi. Kendisi halife olmak için uğraştı. Halbuki, Hazret-i Muaviyenin ordusu, kuvveti çok idi. Bu yüzden çok kimselerin ölmesine sebep oldu. Böylece güç durumda hakkını istediği halde, hakkı kendinde görseydi, Hazret-i Ebu Bekirden istemesi daha kolay idi. Seçilmesini ister ve hemen seçilirdi. Hazret-i Ali, Hazret-i Ebu Bekiri seçtiğini bildirip biat ettikten sonra, minberin önünde oturdu. Sonraki konuşmalarda, Halifenin suallerine tesirli cevaplar vererek Halifeyi destekledi. (Reddi Revafıd)
Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri aynı kitabında, Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali ve Hazret-i Hasanın üstünlüklerini gösteren hadis-i şerifleri ve hilafetlerini uzun uzadıya bildirdikten sonra, buyuruyor ki:
İmam-ı Ali şehid olunca, imam-ı Hasan müslüman kanı dökülmemesi ve rahat etmeleri için hilafeti bırakmak istedi. Hazret-i Muaviyeye teslim etti. Onun emirlerine tâbi oldu. O günden itibaren Hazret-i Muaviyenin hilafeti hak ve sahih oldu. Bu suretle, Server-i âlemin haber vermiş olduğu, (Bu benim oğlum seyyiddir. [Yani büyüktür] Allahü teâlâ, onun ile, müminlerden, iki büyük fırka arasını bulur. [Yani barıştırır]) hadis-i şerifinin manası meydana çıktı. Görülüyor ki, imam-ı Hasanın tâbi olması ile, Hazret-i Muaviye, İslamiyete uygun halife oldu. Böylece, müslümanlar arasındaki bütün anlaşmazlık sona erdi. Tabiin ve Tebe-i Tabiin ve dünyadaki bütün müslümanlar, Hazret-i Muaviyeyi halife olarak tanıdı. Server-i âlem, Hazret-i Muaviyeye, (Halife olduğun zaman, yumuşak ol veya güzel idare et!) buyurdukları gibi, diğer bir hadis-i şerifte, (İslamiyet değirmeni, 35 sene veya 37 sene devam edecektir) buyurdu. Peygamber efendimizin çarh, yani dolab buyurmasının sebebi, dindeki kuvveti ve sağlamlığı bildirmek içindir. Bu müddetin otuz senesi dört halife ve imam-ı Hasan ile tamamlandıktan sonra, geri kalan beş veya yedi senesi, Hazret-i Muaviyenin hilafeti zamanıdır. (Gunyet-üt-Talibin)
Mevahib-i ledünniyye ikinci cildinde, Resulullahın gelecekte olacak şeylerden verdiği haberleri bildirirken diyor ki:
İbni Asakir bildiriyor ki, Resulullah, Hazret-i Muaviyeye, (Benden sonra, ümmetimin üzerine hakim olursun. O zaman, iyilere iyilik et. Kötülük yapanları da, af eyle!) buyurdu. Yine İbni Asakir bildiriyor ki, Resulullah, (Muaviye, hiç mağlup olmaz) buyurdu. Hazret-i Ali, Sıffin muharebesinde: Bu hadis-i şerif hatırıma gelseydi, Muaviye ile harp etmezdim, dedi.
İmam-ı Beyheki diyor ki, Hazret-i Ali buyurdu ki, Resulullahtan işittim, buyurdu ki:
(Ümmetimden bazı kimseler meydana çıkacak, Eshabımı kötüleyeceklerdir. Bunlar, müslümanlıktan ayrılacaklardır.)
Allahü teâlânın Kuran-ı kerimde (Hepsine Cenneti vaad ettim, ben onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) diye methettiği eshab-ı kiramın hiçbirine dil uzatılamaz. Fâsık ve kâfir denilemez. Bu yüzden Hazret-i Ali kendisiyle savaş eden müslümanlar için buyurdu ki: (Kardeşlerimiz bize asi oldu. Bunlar, kâfir veya fâsık değildir.)
İmam-ı Şafii hazretleri de, (Allahü teâlâ, ellerimizi, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup, bulaştırmayalım!) buyurdu.
Ya Rabbi! Bizleri parçalanmaktan koru! Hepimizi, razı olduğun, beğendiğin, Ehl-i sünnetin doğru yolunda birleştir! İslam düşmanlarının yalanlarına aldanarak, tuzaklarına düşmekten koru!
Ya Rabbi! Bizi ve bizden önce gelen din kardeşlerimizi af eyle! Mahlukların en kıymetlisi olan, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama ve temiz olan âline ve Eshabının hepsine bizlerden kıyamete kadar dua ve selamlar olsun! Âmin.
Abdullah bin Sebe hakkında kısa bilgi
Müslümanlar arasında Eshab-ı kiram düşmanlığını ilk aşılayan Yahudi dönmesi Abdullah bin Sebedir, Sebeiyye denilen sapık yolun kurucusudur.
Hazret-i Osmanın halifeliği zamanında Yemenden Medineye geldi. Ben müslüman oldum dedi. Halifenin gözüne giremeyince, her yerde halifeyi kötülemeye başladı. Fitne ve fesat çıkaracağı anlaşılarak Medine dışına çıkartıldı. O da gittiği Basra, Şam ve Kufede de Halife Osmanın aleyhindeki faaliyetlere devam etti. Eshab-ı kiramın büyüklerine uygunsuz sözler söyleyerek bozgunculuk yaptıysa da fazla taraftar bulamadı. Mısıra gelerek cahilleri etrafına topladı. Hazret-i İsanın döneceğine inanıp da Hazret-i Muhammedin döneceğine inanmayana şaşarım dedi. Halifelik Hazret-i Alinin hakkıydı, Osman onun hakkına tecavüz ederek zalimlik yaptı dedi. Hatta Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömerin hilafete geçmeye hakları olmadığını söyledi. Etrafına topladığı cahilleri isyana teşvik etti.
İbni Sebe ve taraftarlarının yaptığı fitnenin etkisinde kalarak Mısır ve Iraktan Medineye gelen isyancılar Hazret-i Osmanı şehid ettiler. Hazret-i Ali zamanında da fitne ateşini körüklemeye çalışan ibni Sebe, Kufeye giderek Hazret-i Aliye yaranmaya çalıştı. Hazret-i Aliye sen tanrısın diyerek ona secde etti. Hazret-i Ali, onu Medayin şehrine sürdü. Sebeiyye fırkası, Cemel ve Sıffin olayının hazırlayıcılarıdır. Hazret-i Aliyi de şehid ettiler. Hazret-i Ali şehid olunca; O ölmedi, bulutlara yerleşti, şimşek, yıldırım onun emri ile olmaktadır derdi. Daha nice düzmece sözleri ile cahilleri aldatıp Müslümanları içeriden yıkmaya çalıştı.
Yahudi İbni Sebe, 654te Mısırdan Medineye gelmiştir.
İbni Sebe Mısırda isyana sebep oldu, ona inanan çapulcular, Hz. Osmanı şehid etti. (Kamusül alam)
Yahudiler Resulullahı zehirledikleri halde, öldüremeyince bu sefer müslümanların arasında fitne çıkarmaya başladılar. İbni Sebe, her peygambere Allah tarafından vasi verildiği ve Hazret-i Muhammedin vasisinin Hazret-i Ali olduğu hakkında propagandaya girişti. Mısırdan Medineye gelmiştir. Hazret-i Aliye secde etmiştir. Hazret-i Ali de onu Medayin şehrine sürmüştür.
Cemel Savaşını hazırlayan ibni Sebenin Müslümanlığa karşı kazandığı zaferin bu ikincisi idi. Daha önce Hazret-i Osmana karşı hazırladığı isyanı kazanmıştı.
Hazret-i Osman halife iken, Abdullah bin Sebe isminde Yemenli bir Yahudi, Medineye geldi. Halifeden yüz bulamayınca, Hazret-i Osmanı kötüledi. Halife de, bunu Medineden çıkardı. Bu da, Mısıra gidip, halifeyi kötülemeye başladı. Çok bilgili olduğundan, cahilleri etrafına topladı. (Her Peygamberin bir veziri var idi. Peygamberimizin veziri de Alidir. Hilafet, onun hakkı idi. Osman, onun hakkını elinden aldı) diye her yerde konuşmaya başladı.
Eshab-ı kiramı kötüleyenlerin ilki, Abdullah bin Sebedir. (İbni Mülcem Hazret-i Aliyi öldürmedi. Şeytan Alinin şekline girmişti. Şeytanı öldürdü. Ali, bulutlar içindedir. Gök gürlemesi, onun sesidir. Şimşek, kamçısıdır) derdi. İbni Sebe Yahudisinin sözlerine aldanan (Sebeciler), gök gürültüsü işitince, (Ey emirel-müminin! Sana selam olsun) derler. (Reddi revafıd)
Sebeiyye sapık inanışını kuran, Abdullah bin Sebe adında Yemenli bir Yahudidir. Sen tanrısın dediği için Hazret-i Ali bunu Medayine sürdü. (Tuhfe-i isna aşeriyye)
Eshab-ı kiramın hepsini sevenlere Ehl-i sünnet denir. Bir kısmını sevmeyenlere Şii denir. Tamamına düşman olanlara Rafizi denir. Rafiziler, ibni Sebenin yolundadır. (Cennet yolu ilmihali)
İbni Sebenin varlığı ve Sebeiyye fırkası
Rafıziler ile Sünni görünen bazı mezhepsizler, İbni Sebe diye birisi yok diyorlar. Halbuki yüzlerce kitap İbni Sebeden bahseder. (El Şia ve El Sünne) kitabında İhsan İlahi Zahir diyor ki: İslam güneşi doğup her yere yayılınca, kâfirlerin ve müşriklerin kalbleri yanıp tutuştu. Yahudiler, İran Mecusileri, Hindular, İslama tuzak hazırlamaya başladılar. Fitne çıkarıp, kan dökülmesine sebep oldularsa da, İslamiyeti yıkamadılar. Kâfirliğini gizleyenlerin başında Yahudi Abdullah bin Sebe gelir. Sünni ve Şiadan tarihçiler, hadisçiler ve tabakat sahipleri, edebiyat ve soy kütükçüleri İbni Sebeden bahsetmişlerdir. Bu bahislerden bazıları şunlardır:
Çok bidat çıkaran İbni Sebeye Allah lanet etsin. (İbni Kesir, Bidaye ve Nihaye 7/190);
İbni Sebe, Yemen Yahudisidir. (İbni Asakir Dimaşik Tarihi 3/29, İbni Esir, Kâmil 3/77);
İbni Sebe kendini tam kamufle etmiştir. Basra valisi Abdullah bin Amir, ona ismini sorduğunda, ben ehli kitaptan İslamiyeti seçen ve size yakın olmak isteyen bir kişiyim demiştir. İbni Amir ona, bunu nereden bileyim der ve Basradan çıkarır. (Taberi 4/326-327),
İbni Sebe, Şamda rolünü oynayamadan Mısıra geçmiştir. (Taberi 4/340),
İbni Sebeye anası siyahi olduğu için İbni sevda da denir. (El Mukrizi, el Hutat 2/356);
İbni Sebenin anası Habeşli siyahi - zencidir. (Taberi 4/326-327),
İbni Sebe ve fırkası taşkınlar sınıfındadır. (Ebul Hasenil Eşari, Makalatil İslamiyyin 1/85);
Kelbi, ibni Sebecidir. (İbni Hibban kitabil Mecruhin 2/253);
İbni Sebe Hazret-i Ali ölmedi derdi. (El Mukaddesi, el Bedi vel Tarih 5/129);
Hazret-i Alinin nasla imam olacağını ilk ortaya atan İbni Sebedir. (Şehristani, Milel ve Nihal 2/116);
İbni Sebe, Hazret-i Alinin bir kısmı ilahtır derdi. (Essafidi, el Vafi bil Vefiyyet 17/20);
Yahudi Pavlosun Hıristiyanlığa yaptığı gibi Yahudi İbni Sebe de müslüman görünüp İslamı bozmaya çalıştı. (Ebil Iz El Hanifi, Şerh el akidetü et-Tahaviyye s.578);
İbni Sebe tenasühü İslama sokmaya çalışmıştır. (Mukrizi, el Hutat 2/356);
Yahudi İbni Sebe, bâtıl davasını sinsice, tedrici olarak ve kurnazca yayardı. (Abdulaziz bin Veliyullah Muhtasaril Tuhfe el İsna Aşeriyye s.317);
Sebeciler biz vahye ulaştık derler. (İbni Ebi Ömer el Adni, Kitabül imam s.249);
Hazret-i Ali, Sebecileri ateşte yaktı. (El Maltı, Tenbih s.18, Cevzcani, Ahval el Rical s.38, Fahrettin el Razi İtikâdet Firak el Müslimin vel Müşrikin s.57; Hazret-i Alinin yaktığı hadis kitaplarında da geçer: Ebu Davud 4/126, Nesai 7/104, Hakim 3/538),
Sebeciler Hazret-i Aliye yaratıcı dediler. (İbni Abdu Rabbeh, el Akdul Ferid 2/405),
Sebeciler, İbni Sebenin adamlarıdır. (El Havarzemi, Mefatihul Ulum s.22).
Birinci kısım: En kötüsüdür. (Allah, Alinin içindedir. Aliye tapmak, Ona tapmaktır) der.
İkinci kısmı: Bunları kötülüyor ve (Ali, Allah olur mu? O, insandır. Ama insanların en üstünüdür. Allah, Kur'anı ona gönderdi. Cebrail de, iltimas edip, Muhammede getirdi. O da Alinin hakkını yedi) der.
Üçüncü kısım: Bunları kötüleyerek (Hiç böyle olur mu, Peygamber Muhammed aleyhisselamdır. Fakat, benden sonra, Ali halife olsun dedi. Sahabe, dinlemeyip, diğer üçünü halife yaptı. Aliyi dördüncüye bıraktı) diyorlar. Diğer üç halifeye, Alinin hakkını aldılar diye düşman oluyorlar. Eshab-ı kiramın hepsine de, onun hakkını vermediler diye düşman oluyorlar. Kendi hakkını aramadı diye, Hazret-i Aliye de çok kızıyorlar. Bu üç kısmın hepsi de aşırı hareket eder.
Üçüncü halife Hazret-i Osman zamanında, Abdullah bin Sebe adındaki Yemenli bir Yahudi, İslamda ilk olarak bölücülük fitnesini çıkardı. Buna aldananlar, Eshab-ı kiram arasına karıştılar. Tarih boyunca, din düşmanları tarafından desteklendiler. Zaman zaman azarak, İslamiyeti içerden yıkmaya çalışmışlar ve çok müslüman kanı dökülmesine sebep olmuşlardır. Halbuki İslamiyet, birleşmeyi, kardeş gibi birbirini sevmeyi emretmektedir.
Müslüman görünerek, İslamda ilk fitneyi çıkaran yahudi ibni Sebenin maksadı müslümanları birbirine düşürmek, Allah Resulüne ve arkadaşlarına akrabalarına itimadı sarsarak İslamiyeti yıkmak idi. Bunu başarırsa din otomatikman yıkılıyordu. Dinin sahibine yani Allah ve Resulüne ve arkadaşlarına itimat kalmayınca daha kime inanılacaktı, bu iman nasıl iman olacaktı? Bu iman mı yoksa imansızlık mı olacaktı? Bu iddiaları yapan ibni Sebeciler, Hurufiler, Rafiziler, bu fitneyi ilk çıkaran yahudi ibni Sebenin yolundan gitmekte olup, o Yahudinin maksadına hizmet etmiş olmaktadırlar.
Ehl-i sünnet âlimleri, Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde Cennet ile müjdelenen eshab-ı kiramdan herhangi birine kâfir demenin küfre sebep olacağını, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle ispat etmişlerdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Fitne veya bid'at yayıldığı, Eshabım kötülendiği zamanda, hakkı bilen, bilgisini müslümanlara duyursun! Hakkı yani doğru yolu bildiği [ve gücü yettiği] halde, müslümanlara duyurmayanlara, Allahü teâlâ ve melekler ve bütün insanlar lanet eylesin! Allahü teâlâ, böyle bir kimsenin farzlarını ve nafile ibadetlerini kabul etmez.) [Hatib, Deylemi]
Diğer maddelerde, ibni Sebecilerin iftiralarını ve bunları susturan kesin delilleri okuyacaksınız. Önce kısa bir bilgi verelim:
Sofiyye-i aliyyenin büyüklerinden ve reislerinden aynı zamanda Peygamber efendimizin torunlarından olan, gavs-i azam, seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri buyuruyor ki:
(Muhammed aleyhisselamın ümmeti, başka Peygamberlerin ümmetlerinden daha üstündür. Bu ümmetin de üstünü, Ona iman ederek mübarek yüzünü görmekle şereflenen Eshab-ı kiramdır ki, hepsi Ona tâbi olmuş, Onun için harp etmiş, Onun uğruna canlarını, mallarını feda etmiştir. Onun emrini yapmak, birinci vazifeleri olmuş, her şeyde Onun yardımcısı olmuşlardır. Bu Eshabın da en üstünü Hudeybiyede, Resulullah ile biat edip, Onun için ölmeye hazır olduklarını söz veren kahramanlardır. Bunlar, 1400 kişi idi. Bunların da en üstünü, Bedir muharebesinde bulunanlardır ki, bunlar 313 kişi idi.
Bunların da üstünü, ilk müslüman olan kırk kişidir ki, kırkıncısı Hazret-i Ömer, bunların otuz dördü erkek, altısı kadındır. Bunların da üstünü Aşere-i mübeşşere, yani Cennete girecekleri ismen müjdelenen on kişidir. Bunlar, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr bin Avvam, Abdurrahman bin Avf, Sad ibni Ebi Vakkas, Said bin Zeyd, Ebu Ubeyde bin Cerrahdır.
Bunların da üstünü Hulefa-i raşidin, yani dört halife olup, bunların da üstünü Hazret-i Ebu Bekir, sonra Hazret-i Ömer, ondan sonra Hazret-i Osman, ondan sonra Hazret-i Alidir. Bu dördünden Hazret-i Ebu Bekir, iki sene dört ay, Hazret-i Ömer on sene, Hazret-i Osman oniki sene, Hazret-i Ali altı sene Resulullahın Halifesi oldu radıyallahü anhüm.
Dördünün hilafeti, bütün Sahabenin arzusu ve oy birliği ile ve her birinin, zamanının en üstünü olması ile idi. Zor ile, kuvvet ile ve kendinden daha üstün olanın hakkını almak sureti ile değildi. Ebu Bekri Sıddık, Muhacirlerin ve Ensarın söz birliği ile halife oldu. Şöyle ki, Resulullah vefat edince, Ensar-ı kiram, sizden bir emir, bizden bir emir olsun demişti. Hazret-i Ömer ayağa kalkıp, ey Ensar! Resulullahın Ebu Bekire, (Eshabıma imam ol!) diye emir buyurduğunu unuttunuz mu? deyince, biliyoruz ya Ömer, dediler. Hazret-i Ömer, devam ederek, içinizde Ebu Bekirden üstünü var mı? dedi. Ensarın hepsi, kendimizi Ebu Bekirden üstün sanmaktan Allaha sığınırız, dedi. Hazret-i Ömer, Resulullahın tayin ettiği makamdan Ebu Bekiri azletmeyi hanginiz hoş görür, deyince, bütün Ensar, hiçbirimiz hoş görmeyiz. Onu azletmekten Allaha sığınırız, dediler. Muhacirler ile elbirliği yaparak Ebu Bekri Sıddıkı halife yaptılar. Hazret-i Ali ve Zübeyr de, sonra oraya geldi. İkisi de Halifeyi kabul etti. Hazret-i Ebu Bekri Sıddık, üç defa ayağa kalkıp, (Beni halife kabul etmekten vazgeçeniniz var mı?) dedi. Önde duranlar arasında bulunan Hazret-i Ali, ayağa kalkıp, (Hiçbirimiz vazgeçmeyiz. Vazgeçmeyi hiçbir zaman hatırımızdan geçirmeyeceğiz. Resulullah seni, hepimizin önüne geçirdi. Kim, seni geriye çekebilir?) buyurdu.
Hazret-i Ebu Bekri Sıddıkın halife olmasını isteyerek, en tesirli söz söyleyenin Hazret-i Ali olduğu kuvvetli, sağlam haberlerle gelmiştir. Mesela, Deve vakasından sonra, Abdullah bin Keva, Hazret-i Aliye gelip, Resulullah hilafet için, sana bir şey söylemedi mi? dediğinde: (Biz, önce dindeki vazifemize bakarız. Dinin direği ise namazdır. Allahü teâlânın ve Resulünün, dinde, bizden beğendikleri şeyleri, dünyalık olarak beğenir, seçeriz. Bunun için Ebu Bekiri halife yaptık) buyurdu.
Resulullah son günlerinde, hasta iken, namaz kıldırmak için, Ebu Bekri Sıddıkı kendi yerine imam yapmıştı. Bilal-i Habeşi her ezan okuduğunda, (Ebu Bekire söyleyin, nasa imam olsun!) buyururdu. Resulullah, kendinden sonra, Hazret-i Ebu Bekirin halife olmaya, herkesten daha layık olduğunu gösteren ve Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Aliden her birinin de, kendi zamanlarındaki insanlardan, hilafete en layık olduklarını bildiren çok şeyler söylemiştir.) [Gunyet-üt-Talibin]
İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Hazret-i Ali, Ebu Bekri Sıddıkın halifeliğini seve seve kabul etmişti. Bunu herkes iyi bildiği için, (İstemeyerek kabul etti) demekten başka söz bulamadılar.
Hazret-i Ebu Bekir, halifeliğe layık olmasaydı, Hazret-i Ali onu istemez, benim hakkımdır derdi. Nitekim, Hazret-i Muaviyenin halife olmasını kabul etmedi. Kendisi halife olmak için uğraştı. Halbuki, Hazret-i Muaviyenin ordusu, kuvveti çok idi. Bu yüzden çok kimselerin ölmesine sebep oldu. Böylece güç durumda hakkını istediği halde, hakkı kendinde görseydi, Hazret-i Ebu Bekirden istemesi daha kolay idi. Seçilmesini ister ve hemen seçilirdi. Hazret-i Ali, Hazret-i Ebu Bekiri seçtiğini bildirip biat ettikten sonra, minberin önünde oturdu. Sonraki konuşmalarda, Halifenin suallerine tesirli cevaplar vererek Halifeyi destekledi. (Reddi Revafıd)
Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri aynı kitabında, Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali ve Hazret-i Hasanın üstünlüklerini gösteren hadis-i şerifleri ve hilafetlerini uzun uzadıya bildirdikten sonra, buyuruyor ki:
İmam-ı Ali şehid olunca, imam-ı Hasan müslüman kanı dökülmemesi ve rahat etmeleri için hilafeti bırakmak istedi. Hazret-i Muaviyeye teslim etti. Onun emirlerine tâbi oldu. O günden itibaren Hazret-i Muaviyenin hilafeti hak ve sahih oldu. Bu suretle, Server-i âlemin haber vermiş olduğu, (Bu benim oğlum seyyiddir. [Yani büyüktür] Allahü teâlâ, onun ile, müminlerden, iki büyük fırka arasını bulur. [Yani barıştırır]) hadis-i şerifinin manası meydana çıktı. Görülüyor ki, imam-ı Hasanın tâbi olması ile, Hazret-i Muaviye, İslamiyete uygun halife oldu. Böylece, müslümanlar arasındaki bütün anlaşmazlık sona erdi. Tabiin ve Tebe-i Tabiin ve dünyadaki bütün müslümanlar, Hazret-i Muaviyeyi halife olarak tanıdı. Server-i âlem, Hazret-i Muaviyeye, (Halife olduğun zaman, yumuşak ol veya güzel idare et!) buyurdukları gibi, diğer bir hadis-i şerifte, (İslamiyet değirmeni, 35 sene veya 37 sene devam edecektir) buyurdu. Peygamber efendimizin çarh, yani dolab buyurmasının sebebi, dindeki kuvveti ve sağlamlığı bildirmek içindir. Bu müddetin otuz senesi dört halife ve imam-ı Hasan ile tamamlandıktan sonra, geri kalan beş veya yedi senesi, Hazret-i Muaviyenin hilafeti zamanıdır. (Gunyet-üt-Talibin)
Mevahib-i ledünniyye ikinci cildinde, Resulullahın gelecekte olacak şeylerden verdiği haberleri bildirirken diyor ki:
İbni Asakir bildiriyor ki, Resulullah, Hazret-i Muaviyeye, (Benden sonra, ümmetimin üzerine hakim olursun. O zaman, iyilere iyilik et. Kötülük yapanları da, af eyle!) buyurdu. Yine İbni Asakir bildiriyor ki, Resulullah, (Muaviye, hiç mağlup olmaz) buyurdu. Hazret-i Ali, Sıffin muharebesinde: Bu hadis-i şerif hatırıma gelseydi, Muaviye ile harp etmezdim, dedi.
İmam-ı Beyheki diyor ki, Hazret-i Ali buyurdu ki, Resulullahtan işittim, buyurdu ki:
(Ümmetimden bazı kimseler meydana çıkacak, Eshabımı kötüleyeceklerdir. Bunlar, müslümanlıktan ayrılacaklardır.)
Allahü teâlânın Kuran-ı kerimde (Hepsine Cenneti vaad ettim, ben onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) diye methettiği eshab-ı kiramın hiçbirine dil uzatılamaz. Fâsık ve kâfir denilemez. Bu yüzden Hazret-i Ali kendisiyle savaş eden müslümanlar için buyurdu ki: (Kardeşlerimiz bize asi oldu. Bunlar, kâfir veya fâsık değildir.)
İmam-ı Şafii hazretleri de, (Allahü teâlâ, ellerimizi, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup, bulaştırmayalım!) buyurdu.
Ya Rabbi! Bizleri parçalanmaktan koru! Hepimizi, razı olduğun, beğendiğin, Ehl-i sünnetin doğru yolunda birleştir! İslam düşmanlarının yalanlarına aldanarak, tuzaklarına düşmekten koru!
Ya Rabbi! Bizi ve bizden önce gelen din kardeşlerimizi af eyle! Mahlukların en kıymetlisi olan, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama ve temiz olan âline ve Eshabının hepsine bizlerden kıyamete kadar dua ve selamlar olsun! Âmin.
Abdullah bin Sebe hakkında kısa bilgi
Müslümanlar arasında Eshab-ı kiram düşmanlığını ilk aşılayan Yahudi dönmesi Abdullah bin Sebedir, Sebeiyye denilen sapık yolun kurucusudur.
Hazret-i Osmanın halifeliği zamanında Yemenden Medineye geldi. Ben müslüman oldum dedi. Halifenin gözüne giremeyince, her yerde halifeyi kötülemeye başladı. Fitne ve fesat çıkaracağı anlaşılarak Medine dışına çıkartıldı. O da gittiği Basra, Şam ve Kufede de Halife Osmanın aleyhindeki faaliyetlere devam etti. Eshab-ı kiramın büyüklerine uygunsuz sözler söyleyerek bozgunculuk yaptıysa da fazla taraftar bulamadı. Mısıra gelerek cahilleri etrafına topladı. Hazret-i İsanın döneceğine inanıp da Hazret-i Muhammedin döneceğine inanmayana şaşarım dedi. Halifelik Hazret-i Alinin hakkıydı, Osman onun hakkına tecavüz ederek zalimlik yaptı dedi. Hatta Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömerin hilafete geçmeye hakları olmadığını söyledi. Etrafına topladığı cahilleri isyana teşvik etti.
İbni Sebe ve taraftarlarının yaptığı fitnenin etkisinde kalarak Mısır ve Iraktan Medineye gelen isyancılar Hazret-i Osmanı şehid ettiler. Hazret-i Ali zamanında da fitne ateşini körüklemeye çalışan ibni Sebe, Kufeye giderek Hazret-i Aliye yaranmaya çalıştı. Hazret-i Aliye sen tanrısın diyerek ona secde etti. Hazret-i Ali, onu Medayin şehrine sürdü. Sebeiyye fırkası, Cemel ve Sıffin olayının hazırlayıcılarıdır. Hazret-i Aliyi de şehid ettiler. Hazret-i Ali şehid olunca; O ölmedi, bulutlara yerleşti, şimşek, yıldırım onun emri ile olmaktadır derdi. Daha nice düzmece sözleri ile cahilleri aldatıp Müslümanları içeriden yıkmaya çalıştı.
Yahudi İbni Sebe, 654te Mısırdan Medineye gelmiştir.
İbni Sebe Mısırda isyana sebep oldu, ona inanan çapulcular, Hz. Osmanı şehid etti. (Kamusül alam)
Yahudiler Resulullahı zehirledikleri halde, öldüremeyince bu sefer müslümanların arasında fitne çıkarmaya başladılar. İbni Sebe, her peygambere Allah tarafından vasi verildiği ve Hazret-i Muhammedin vasisinin Hazret-i Ali olduğu hakkında propagandaya girişti. Mısırdan Medineye gelmiştir. Hazret-i Aliye secde etmiştir. Hazret-i Ali de onu Medayin şehrine sürmüştür.
Cemel Savaşını hazırlayan ibni Sebenin Müslümanlığa karşı kazandığı zaferin bu ikincisi idi. Daha önce Hazret-i Osmana karşı hazırladığı isyanı kazanmıştı.
Hazret-i Osman halife iken, Abdullah bin Sebe isminde Yemenli bir Yahudi, Medineye geldi. Halifeden yüz bulamayınca, Hazret-i Osmanı kötüledi. Halife de, bunu Medineden çıkardı. Bu da, Mısıra gidip, halifeyi kötülemeye başladı. Çok bilgili olduğundan, cahilleri etrafına topladı. (Her Peygamberin bir veziri var idi. Peygamberimizin veziri de Alidir. Hilafet, onun hakkı idi. Osman, onun hakkını elinden aldı) diye her yerde konuşmaya başladı.
Eshab-ı kiramı kötüleyenlerin ilki, Abdullah bin Sebedir. (İbni Mülcem Hazret-i Aliyi öldürmedi. Şeytan Alinin şekline girmişti. Şeytanı öldürdü. Ali, bulutlar içindedir. Gök gürlemesi, onun sesidir. Şimşek, kamçısıdır) derdi. İbni Sebe Yahudisinin sözlerine aldanan (Sebeciler), gök gürültüsü işitince, (Ey emirel-müminin! Sana selam olsun) derler. (Reddi revafıd)
Sebeiyye sapık inanışını kuran, Abdullah bin Sebe adında Yemenli bir Yahudidir. Sen tanrısın dediği için Hazret-i Ali bunu Medayine sürdü. (Tuhfe-i isna aşeriyye)
Eshab-ı kiramın hepsini sevenlere Ehl-i sünnet denir. Bir kısmını sevmeyenlere Şii denir. Tamamına düşman olanlara Rafizi denir. Rafiziler, ibni Sebenin yolundadır. (Cennet yolu ilmihali)
İbni Sebenin varlığı ve Sebeiyye fırkası
Rafıziler ile Sünni görünen bazı mezhepsizler, İbni Sebe diye birisi yok diyorlar. Halbuki yüzlerce kitap İbni Sebeden bahseder. (El Şia ve El Sünne) kitabında İhsan İlahi Zahir diyor ki: İslam güneşi doğup her yere yayılınca, kâfirlerin ve müşriklerin kalbleri yanıp tutuştu. Yahudiler, İran Mecusileri, Hindular, İslama tuzak hazırlamaya başladılar. Fitne çıkarıp, kan dökülmesine sebep oldularsa da, İslamiyeti yıkamadılar. Kâfirliğini gizleyenlerin başında Yahudi Abdullah bin Sebe gelir. Sünni ve Şiadan tarihçiler, hadisçiler ve tabakat sahipleri, edebiyat ve soy kütükçüleri İbni Sebeden bahsetmişlerdir. Bu bahislerden bazıları şunlardır:
Çok bidat çıkaran İbni Sebeye Allah lanet etsin. (İbni Kesir, Bidaye ve Nihaye 7/190);
İbni Sebe, Yemen Yahudisidir. (İbni Asakir Dimaşik Tarihi 3/29, İbni Esir, Kâmil 3/77);
İbni Sebe kendini tam kamufle etmiştir. Basra valisi Abdullah bin Amir, ona ismini sorduğunda, ben ehli kitaptan İslamiyeti seçen ve size yakın olmak isteyen bir kişiyim demiştir. İbni Amir ona, bunu nereden bileyim der ve Basradan çıkarır. (Taberi 4/326-327),
İbni Sebe, Şamda rolünü oynayamadan Mısıra geçmiştir. (Taberi 4/340),
İbni Sebeye anası siyahi olduğu için İbni sevda da denir. (El Mukrizi, el Hutat 2/356);
İbni Sebenin anası Habeşli siyahi - zencidir. (Taberi 4/326-327),
İbni Sebe ve fırkası taşkınlar sınıfındadır. (Ebul Hasenil Eşari, Makalatil İslamiyyin 1/85);
Kelbi, ibni Sebecidir. (İbni Hibban kitabil Mecruhin 2/253);
İbni Sebe Hazret-i Ali ölmedi derdi. (El Mukaddesi, el Bedi vel Tarih 5/129);
Hazret-i Alinin nasla imam olacağını ilk ortaya atan İbni Sebedir. (Şehristani, Milel ve Nihal 2/116);
İbni Sebe, Hazret-i Alinin bir kısmı ilahtır derdi. (Essafidi, el Vafi bil Vefiyyet 17/20);
Yahudi Pavlosun Hıristiyanlığa yaptığı gibi Yahudi İbni Sebe de müslüman görünüp İslamı bozmaya çalıştı. (Ebil Iz El Hanifi, Şerh el akidetü et-Tahaviyye s.578);
İbni Sebe tenasühü İslama sokmaya çalışmıştır. (Mukrizi, el Hutat 2/356);
Yahudi İbni Sebe, bâtıl davasını sinsice, tedrici olarak ve kurnazca yayardı. (Abdulaziz bin Veliyullah Muhtasaril Tuhfe el İsna Aşeriyye s.317);
Sebeciler biz vahye ulaştık derler. (İbni Ebi Ömer el Adni, Kitabül imam s.249);
Hazret-i Ali, Sebecileri ateşte yaktı. (El Maltı, Tenbih s.18, Cevzcani, Ahval el Rical s.38, Fahrettin el Razi İtikâdet Firak el Müslimin vel Müşrikin s.57; Hazret-i Alinin yaktığı hadis kitaplarında da geçer: Ebu Davud 4/126, Nesai 7/104, Hakim 3/538),
Sebeciler Hazret-i Aliye yaratıcı dediler. (İbni Abdu Rabbeh, el Akdul Ferid 2/405),
Sebeciler, İbni Sebenin adamlarıdır. (El Havarzemi, Mefatihul Ulum s.22).