Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Enbiya79-Davut ve Süleyman

mit

New member
Katılım
10 May 2009
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
SelamünAleyküm

İslam konusunda bilgilenmek amacıyla sitenizi buldum,

İçeriğine göz attım biraz,güzel bir site emeğinize sağlık,

Dini konularda bir çok sorum var,

bilgilendirseniz sevinirim,

şimdiden Allah razı olsun sizlerden.


Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud'a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yapmaktayız. (Enbiya79)

Ayette anlatılan dağların tesbih etmesini açıklarmısınız?

Bir de Davut peygamberin kuş dilini bilmesi anlatılmıştır,Bir peygamberin kuş dilini

biliyor olmasının anlamı nedir ve bu bilgi ne işe yarayacaktır?


teşekkürler
 

mit

New member
Katılım
10 May 2009
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
cevap

cevap

Merhaba arkadaşlar

Cevap verebilecek arkadaşımız yok mu?

Bir çok sorum vardı İslamla ilgili...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
SelamünAleyküm

İslam konusunda bilgilenmek amacıyla sitenizi buldum,

İçeriğine göz attım biraz,güzel bir site emeğinize sağlık,

Dini konularda bir çok sorum var,

bilgilendirseniz sevinirim,

şimdiden Allah razı olsun sizlerden.


Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud'a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yapmaktayız. (Enbiya79)

Ayette anlatılan dağların tesbih etmesini açıklarmısınız?



teşekkürler

Isra Suresi 44. ayet "Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır." der.
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Buradan insan dışında ki mahlukatın ve maddelerin de Allah'ı kendi lisanlarınca tesbih ettiğini, O'nun şanını yücelttiklerini anlıyoruz...

[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]


[/FONT]
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
SelamünAleyküm

İslam konusunda bilgilenmek amacıyla sitenizi buldum,

İçeriğine göz attım biraz,güzel bir site emeğinize sağlık,

Dini konularda bir çok sorum var,

bilgilendirseniz sevinirim,

şimdiden Allah razı olsun sizlerden.


Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud'a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yapmaktayız. (Enbiya79)

Bir de Davut peygamberin kuş dilini bilmesi anlatılmıştır,Bir peygamberin kuş dilini

biliyor olmasının anlamı nedir ve bu bilgi ne işe yarayacaktır?


teşekkürler

Burada Hz. Davut (as) ın kuş dili bildiği belirtilmemiş, kuşların ve tesbih eden dağların Hz.Davut (as) a boyun eğdirildiği bildirilmiştir.

Ancak Neml Sûresinin 16. "Ayetinde Süleyman, Dâvûd’a varis oldu ve, “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur” dedi." buyrulmaktadır. Buradan da Hz. Süleyman (as) ın kuşlar ve ileriki ayetlerden anlaşıldığı üzere bir çok mahlukat ile konuşabildiği anlaşılıyor.

Bu ayetin tefsirini okursak en iyi şekilde anlamış olacağız sanırım.



Hem Süleyman, Davud'a varis oldu, onun yerine geçti. "Peygamberler altın ve gümüş miras bırakmadılar, ancak ilim miras bıraktılar" hadis-i şerifine göre bu miras mal mirası değil, "Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adaletle hükmet. Heva ve hevese uyma" (Sâd, 38/26) buyurulduğu üzere, insanlar arasında hak ve adaletle hüküm yürütmek için yerine geçmek, yani bahsedilen ilim ve iyilikte, peygamberlik, hakimiyet ve siyasette yerini tutmaktır ki, bu yere Hz. Davud'un ondokuz oğlundan Süleyman (a.s) geçti. Ve, Allah'ın nimetini açıkça ifade ve bunu yaymakla kendilerine verilen mucizeleri kabul ve tasdik için halkı davet etmek üzere Ey insanlar! dedi. Bize mantık-ı tayr öğretildi, mantıkuttayr, yani kuş dili öğretildi. MANTIK: Aslında konuşma demektir. Bununla beraber konuşmanın çıkış yeri olan ruhî kuvvet mânâsında da terim olarak kullanılmıştır.
Bilinen nutk (konuşma) ise gönülde gizli olanı anlatmak için seslenilen ve çoğunluğu dil ile çıkarıldığından dil, lisan veya lügat da denilen tekil veya mürekkeb (bileşik) söz ve kelimelerdir. Ve "Allah, Âdem'e bütün isimleri öğretti" (Bakara, 2/31) âyetinin bildirdiğine göre insana has bir özelliktir. Konuşmada aklî deliller veya olağan deliller bulunabilirse de asıl olan kullanılışı itibariyle bir mânâya delalet etmesidir. (Konventionel)
Onun için konuluş itibariyle delaleti bulunmayan, bir mânâ ifade etmeyen bir sesle tabiî ve aklî bir ilgi ile bir mânâ ifade edilecek olursa, ona gerçek mânâda konuşma denmez. Demek ki, konuşmanın hakikatinde biri cins, diğeri de fasıl (tür) olmak üzere iki açık özellik vardır. Biri söz (isterse düşünce halinde olsun), biri konuluş itibarıyla bir mânâ ifade etmesidir. Bundan dolayı bu ikiden yalnız birisi düşünülerek teşbih veya mecaz olarak konuşma denildiği de çoktur. Mesela, hiçbir ses çıkarılmaksızın yazı veya başka şeyler gibi özel işaretler koyarak bir şey anlatmak, gizli bir konuşmanın ifadesi olmak üzere mecaz olarak konuşma sayıldığı gibi. "Bu bizim kitabımızdır, sizin hakkınızda gerçeği söylüyor" (Casiye, 45/29) âyeti buna delildir. Konuluş itibariyle bir delaleti bulunmayan herhangi bir sesle seslenişe de; aklî ve doğal bir işareti bulunmak veya mutlak sessizliğin tersi bir ses olmak yönünden teşbih veya şekilde benzeme yoluyla konuşma denildiği de malumdur. Mesela güvercinin ötmesine udun çalmasına denilmiştir.
Şu halde konuşma denilen kavramda en önemli taraf, bir mânâ ifade etmesi olduğundan, mânâsız olan sözler bir yana atılıp delaletin konulmuş olması kaydından vazgeçilir de, gerek konuluş itibariyle, gerek aklî ve gerek doğal herhangi bir işaretle bir mânâ ifade edebilen sesler düşünülürse konuşmanın insana has olmayan bir anlamı elde edilmiş olur ki, işte mantıkuttayr, kuş dilinde de düşünülecek mânâ budur. Bu sebepten kuşun çeşitli duyguları arasındaki münasebetleri idare eden özel duygu ve kabiliyeti, kuş dili ve duygularını ortaya koymak için çıkardığı sesler de kuş dili demek olur.
Mesela horozun yem aramak için deşinmesinde bir mantık vardır. Yemi bulduğu zaman "dık dık" diye tavukları çağırması da bir konuşma, bir dil demektir. Gerek kuşların, gerek diğer hayvanların böyle sesleriyle bir diğerine bir şeyler anlattıklarında şüphe yoktur. Fakat bu mânâda kuş dilini bir dereceye kadar herkesin anlayabileceğine göre, Hz. Süleyman'ın mucizesinde daha derin bir mânâ anlaşılması gerekmez mi, diye bir soru hatıra gelir. Bundan dolayı, adı geçen peygambere mucize olarak kuşlar, ileride geleceği üzere Hüdhüd'ün söylediği gibi gerçekten tam bir söz söylediler, demişlerdir. Çünkü Hz. Peygamber'e ağaçlar, taşlar söylemişti; fakat bu mânâya göre de Süleyman (a.s)a kuş dili değil, kuşa insan dili bildirilmiş olur. Halbuki "Bize kuş dili öğretildi." buyurulmuştur. Bu sebepten önemli olan husus, kuşun söylemesinden çok, Süleyman (a.s)'ın anlamasında ve anlayışının derinliğindedir. Hem de Kur'ân'ın ifadesine göre bu anlayış, sadece kuşun dilinde, lügatında değil mantığındadır. O yalnız kuşların sesleri veya hareketleri ile ifade ettikleri hislerini anlamakla kalmıyor, o hisleri idare eden ana mantığı, işin gizli ilâhî sırlarını biliyordu. Böylece onların şakımalarındaki yüce Allah'ı tesbih ve tazimlerini anladığı gibi, onları idaresi altına alarak kendine has teşkilatıyla ordusunda hizmette de kullanıyordu.
Eşyanın parçalarına ilişkin duyumlar, mantık'ın gerekli prensiplerinden olduğu için, duyguların ilmî görüşlerle erişilemeyen zorunlu bir mantığı vardır. Zihinde parçaları birleştiren bir şekillenmenin meydana gelmesi için cüzden cüze, parçadan parçaya intikal, yani (temsil) bu mantıkla başlar. İdare ve siyaset adamlarının değişik değişik işlere ait görüşlerde isabet edebilmeleri bu mantığın yaratılışlarındaki kuvvetiyle orantılı olur. Kuşların, umumî söz ve lafızlar ortaya koyabilecek birleştirici bir şekillendirme gücüne sahip olduklarını bilmiyorsak da duygularının yüksekliği bilinmektedir. Kuşun aslı, yüksek bir duyguyla uçmak özelliğini ortaya çıkaran bir hayat anlayışındadır. Bunun için "mantıkuttayr" dersinden bizim zihnimize hemen gelen mânâ, kuşların duygularındaki ilişkileri sezecek kadar derin ve uzaklardaki parçalara girebilecek kadar yüksek bir his ve anlayış ile beraber, aynı zamanda kuşların tabiatı olan uçma ilminin dahi öğretilmiş olmasıdır.
Gerçekte "Süleyman'a sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü de bir aylık mesafe olan rüzgarı verdik." (Sebe, 34/12) ve "(Sülayman'a) istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgarı emrine verdik." (Sâd, 38/36) buyurulduğu üzere havanın Süleyman (a.s) emrine verilmiş olması, bu ilimle ilgili olduğu gibi; göz açıp kapayıncaya kadar kısa, bir anda bir tahtın getirilivermesi maddesindeki "Kitaptan bir ilmin" (27/40) de bu ilim olması gerekir. Netice olarak, mantık-ı tayrda, kuş dilinden başka bir mânâ vardır. "Yani mantıktır, kuş dili değildir" diyen Keşfü'l-Esrar sahibi ile beraber biz de buna meşhur olduğu üzre, yalnız "kuş dili" demeyi yeterli görmeyip Kur'ân'ın lafzını koruyarak "kuş mantığı" demeyi uygun buluyoruz.
Süleyman "Bize kuş mantığı öğretildi" demekle peygamberliğini anlatmış olduğu gibi, mülkünü anlatarak da şöyle demiştir. Ve bize her şeyden verildi; her şey değil her şeyden. Müfessirler bu deyimin çokluktan kinaye olduğunu söylüyorlar; bununla devlette, servetin önemine işaret edilmiştir. Şüphesiz ki bu, zikredilmiş olan ve öğretilen ilim ile verilen servet doğrusu apaçık bir lütuftur. Yüce Allah'ın hamd ve senaya layık olan ve mümin kullarından birçoğuna bile verilmemiş bulunan apaçık ihsanı ve lütfudur ki, bunun gerçek mânâda şükrünü yerine getirmek için, Allah'ın kullarını bu nimetten faydalanmaya çağırmak ayrıca bir vazifedir.
 
Üst Alt