"Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir." (A'raf 172)
Bu çok manidar ayet, tüm insanlığa envai çeşit mesajlar vermektedir. Allah'a iman manasında insan mesuliyetinin sınırlarının bu denli derin ve geniş olduğunu bilmek gerçekten ilikleri ürpertecek kadar azametli.
Rabb Teala Hazretleri insanlara İslam'ı emretmeden önce, kendini tanımalarını, bilmelerini emretmiş, bir söz almış. İnsan da şehadetle tasdik etmiş. Ve O Zül Celal Hazretleri sonradan "biz habersizdik" savunmalarını kırmak için almış bu sözü. Fakat hiç bir insan ne böyle bir hitaba maruz kaldığını ne de böyle bir söz verdiğini bilmez. Demek ki bu hitabı yapan Allah (cc), bu sözü aldığını buyuran Allah (cc), yarattığı insanın genlerine bu hissaiyatı, bu kavli ve bu kabullu ikrarı yerleştirmiştir. Kısaca bu bilgi, bu bilinç "insan fıtratında" vardır.
Ders Bir: Kul ne olursa olsun Allah'ı bilmek zorundadır...
Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.(Rum 30)
İşte bu ayette de Rahman u Rahim, yarattığı insan fıtratının aynı zamanda O'nu bilmek ve O'nun emretiği dini bilmek, yaşamak üzere olduğunu bildiriyor. Bu kutlu mesaj "Her insan İslam fıtratı üzere yaratılmıştır" hadisi ile de Peygamberimiz (sav) tarafından bize meal ediliyor.
Ders İki: İnsanın İslam'a muğayir yaşantısı, insanın kendini zorlaması ile mümkün. Yani insan namaz kılacak bir yapıda, insan tesettür edecek bir yapıda, insan yalan söylemeyecek bir yapıda ama bunların tersini yaparken kendini değiştirmek üzere zorlamakta/zorlanmakta.
Bu ayet ve derslerden yola çıkarak, Müslüman'ım diyen insanın, İslama riayet etmemesinin hükmünün bizlerce verilmesi mümkün olmamakla beraber hoş görü sınırları ne kadar zorlanırsa zorlansın bazı soruların cevapları hayra yorulamıyor...
Memlekette yapılan din anketleri yüzde doksan üzeri Müslüman nufusa hükmediyor.
İşret eden nufus oranı otuza yakın.
Gözünü zinadan sakınmayanların oranı belki yüzde seksenin üstünde.
Faiz olanların oranı saymıyoruz, faize türlü bahanelerle fetva veren hoca oranı altmışların üstünde.
Neşriyat ve yayımın yüzde doksandan fazlası türlü müstehcenlik yarışında.
Namaz kılmayan nufus oranı otuzun üstünde.
İşte O ayette verdiğimiz söz ve yaratılmış olduğumuz İslam fıtratına rağmen; bu manzara, inşallah O'nun rahmetine yine de mazhar olunur diye dua etmekten başka bir şey yapamıyoruz...
Bu çok manidar ayet, tüm insanlığa envai çeşit mesajlar vermektedir. Allah'a iman manasında insan mesuliyetinin sınırlarının bu denli derin ve geniş olduğunu bilmek gerçekten ilikleri ürpertecek kadar azametli.
Rabb Teala Hazretleri insanlara İslam'ı emretmeden önce, kendini tanımalarını, bilmelerini emretmiş, bir söz almış. İnsan da şehadetle tasdik etmiş. Ve O Zül Celal Hazretleri sonradan "biz habersizdik" savunmalarını kırmak için almış bu sözü. Fakat hiç bir insan ne böyle bir hitaba maruz kaldığını ne de böyle bir söz verdiğini bilmez. Demek ki bu hitabı yapan Allah (cc), bu sözü aldığını buyuran Allah (cc), yarattığı insanın genlerine bu hissaiyatı, bu kavli ve bu kabullu ikrarı yerleştirmiştir. Kısaca bu bilgi, bu bilinç "insan fıtratında" vardır.
Ders Bir: Kul ne olursa olsun Allah'ı bilmek zorundadır...
Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.(Rum 30)
İşte bu ayette de Rahman u Rahim, yarattığı insan fıtratının aynı zamanda O'nu bilmek ve O'nun emretiği dini bilmek, yaşamak üzere olduğunu bildiriyor. Bu kutlu mesaj "Her insan İslam fıtratı üzere yaratılmıştır" hadisi ile de Peygamberimiz (sav) tarafından bize meal ediliyor.
Ders İki: İnsanın İslam'a muğayir yaşantısı, insanın kendini zorlaması ile mümkün. Yani insan namaz kılacak bir yapıda, insan tesettür edecek bir yapıda, insan yalan söylemeyecek bir yapıda ama bunların tersini yaparken kendini değiştirmek üzere zorlamakta/zorlanmakta.
Bu ayet ve derslerden yola çıkarak, Müslüman'ım diyen insanın, İslama riayet etmemesinin hükmünün bizlerce verilmesi mümkün olmamakla beraber hoş görü sınırları ne kadar zorlanırsa zorlansın bazı soruların cevapları hayra yorulamıyor...
Memlekette yapılan din anketleri yüzde doksan üzeri Müslüman nufusa hükmediyor.
İşret eden nufus oranı otuza yakın.
Gözünü zinadan sakınmayanların oranı belki yüzde seksenin üstünde.
Faiz olanların oranı saymıyoruz, faize türlü bahanelerle fetva veren hoca oranı altmışların üstünde.
Neşriyat ve yayımın yüzde doksandan fazlası türlü müstehcenlik yarışında.
Namaz kılmayan nufus oranı otuzun üstünde.
İşte O ayette verdiğimiz söz ve yaratılmış olduğumuz İslam fıtratına rağmen; bu manzara, inşallah O'nun rahmetine yine de mazhar olunur diye dua etmekten başka bir şey yapamıyoruz...