talha_
New member
Söz keskin ise kabarmıştır yürek,
engel tanımaz, gem vuramaz hislerine.
Kor parçasıdır zulme karşı söylenen söz,
artık hiçbir şeyi görmez olur göz.
Hakikatin hakkını verebilmek için kılıç misali söz inmelidir batılın kafasına.
Ne sonunu düşünmek lazım bazen, ne de bakmak önüne arkasına.
"Firavun'a gidin, gerçekten azmıştır o, yumuşak söz söyleyin belki hatırlar ve sakınır !"
Aklına Müslüman'ın hep bu ayet takılır.
Firavun'a dahi "Yumuşak söz söyleyin" derken Rab,
nasıl olur da zalime kaba sözle ederiz hitab ?
Çekince böyle cımbızla bir ayeti,
hayrolmaz asla Müslüman'ın akibeti !
"Elleri kurusun Ebu Leheb'in ve kurudu da !"
Haydi bakalım, yumuşakça söyle bunu da.
Demek ki, parçaya değil bütüne bakmak gerek,
olur mu her zaman aynı nezaket ?
Sövseler naziksin, dövseler naziksin,
belli ki, sen dik durmaktan acizsin.
Lisan-ı münasib'e fatura edip acziyeti,
kendince kurtaracaksın içler acısı vaziyeti.
Tabii insan bu, mazur göstermek için kendisini,
bulur her daim bir hal çaresini.
Yok öyle yağma !
Yeri gelir "Geberesice nasıl da ölçüp biçti" demek gerekir Allah'ın düşmanına,
"Öfkenizle geberin" diye rest çekmek lazım olur bazen Ehl-i Kitab'a.
Gün gelir de Yahudiler çıkınca karşına,
"Kitap yüklü merkepler" deyip yapıştırırsın lafı alınlarının çatına.
Evet, ben başörtülü bir bayanım,
lakin ne şahsiyetsizim, ne de garibanım.
Ne mazluma Yunus, ne de zalime Yavuz olmaktan kaçarım.
Ânın vacibi ne ise ona uygun söylerim sözümü,
dikenden, budaktan da sakınmam hiç gözümü.
Sarf-ı nazar edersek hak sözü söylemekten,
engerek olur da nezaket, zehirler bizi içerden.
İmdi, bir daha söylemek gerekir;
zulmün karşısında susan insan müsvettesidir !
Müsvette de ne kelime,
'
Lal kesilmiş şeytandır' Rasul'ün ifadesiyle.
Öyle ya ! Yitirmiştir imanını bir kere,
susmuş da küfre bulaşmıştır ziyadesiyle !
Hulasa;
zulüm varsa anılmayacak bizde nezaketin esamesi,
madem bir gün Allah'a teslim edeceğiz emaneti,
varsın 'Edepsiz' desinler,
yeter ki, eksik olsun bizde korkakların nezaketi !...
Handan Ayyıldız
engel tanımaz, gem vuramaz hislerine.
Kor parçasıdır zulme karşı söylenen söz,
artık hiçbir şeyi görmez olur göz.
Hakikatin hakkını verebilmek için kılıç misali söz inmelidir batılın kafasına.
Ne sonunu düşünmek lazım bazen, ne de bakmak önüne arkasına.
"Firavun'a gidin, gerçekten azmıştır o, yumuşak söz söyleyin belki hatırlar ve sakınır !"
Aklına Müslüman'ın hep bu ayet takılır.
Firavun'a dahi "Yumuşak söz söyleyin" derken Rab,
nasıl olur da zalime kaba sözle ederiz hitab ?
Çekince böyle cımbızla bir ayeti,
hayrolmaz asla Müslüman'ın akibeti !
"Elleri kurusun Ebu Leheb'in ve kurudu da !"
Haydi bakalım, yumuşakça söyle bunu da.
Demek ki, parçaya değil bütüne bakmak gerek,
olur mu her zaman aynı nezaket ?
Sövseler naziksin, dövseler naziksin,
belli ki, sen dik durmaktan acizsin.
Lisan-ı münasib'e fatura edip acziyeti,
kendince kurtaracaksın içler acısı vaziyeti.
Tabii insan bu, mazur göstermek için kendisini,
bulur her daim bir hal çaresini.
Yok öyle yağma !
Yeri gelir "Geberesice nasıl da ölçüp biçti" demek gerekir Allah'ın düşmanına,
"Öfkenizle geberin" diye rest çekmek lazım olur bazen Ehl-i Kitab'a.
Gün gelir de Yahudiler çıkınca karşına,
"Kitap yüklü merkepler" deyip yapıştırırsın lafı alınlarının çatına.
Evet, ben başörtülü bir bayanım,
lakin ne şahsiyetsizim, ne de garibanım.
Ne mazluma Yunus, ne de zalime Yavuz olmaktan kaçarım.
Ânın vacibi ne ise ona uygun söylerim sözümü,
dikenden, budaktan da sakınmam hiç gözümü.
Sarf-ı nazar edersek hak sözü söylemekten,
engerek olur da nezaket, zehirler bizi içerden.
İmdi, bir daha söylemek gerekir;
zulmün karşısında susan insan müsvettesidir !
Müsvette de ne kelime,
'
Lal kesilmiş şeytandır' Rasul'ün ifadesiyle.
Öyle ya ! Yitirmiştir imanını bir kere,
susmuş da küfre bulaşmıştır ziyadesiyle !
Hulasa;
zulüm varsa anılmayacak bizde nezaketin esamesi,
madem bir gün Allah'a teslim edeceğiz emaneti,
varsın 'Edepsiz' desinler,
yeter ki, eksik olsun bizde korkakların nezaketi !...
Handan Ayyıldız