Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ehli Sünnet Müçtehitleri ve Yolları

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Dünyanın her tarafına yayılmış olan milyonlarca müslüman, İslam tarihinin ilk asırlarından zamanımıza kadar ibadet ve hukuk meseleleri hususunda dört büyük müctehidden birine bağlana gelmişlerdir. Bu dört müctehid şu zatlardır:

1- İmam-ı Azam Ebu Hanife: Adı Numan'dır. Babasının adı da Sabit'dir. Hicretin 80. yılında Kûfe'de doğmuş ve 150 tarihinde Bağdad'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
Sabit, İmam Hazret-i Ali'nin hizmetinde bulunmuş ve kendi nesli için onun duasını almıştır.

İmam-ı Azam'ın annesi, babası Sabit öldükten sonra, İmam Caferi Sadık ile evlenmişti. İmam-ı Azam bu muhterem zatın yanında yetişmişti. Ashab-ı Kiram'dan birkaç zatı görmüş olmak şerefini kazanmıştır.
İmam-ı Azam'a uyanlardan her birine Hanefî veya Hanefiyyü'l Mezheb denir. Biz Türkler ve diğer ırklara bağlı olan birçok müslümanlar bu büyük müctehidin mezhebine uymuş bulunmaktayız. Onun için amel bakımından imamımız, İmam-ı Azam'dır.

İmam Ebu Hanife Hazretleri bütün Ehl-i Sünnet tarafından saygı duyulan dört büyük müctehidin birincisidir. İmam-ı Azam denilince yalnız bu hatıra gelir. İlmi, zekası, zühd ve takvası çok yüksekti. İçtihadındaki yükseklik, mezhebindeki kolaylık ve mükemmellik bütün müslümanlar tarafından benimsenmiştir.

İmam-ı Azam'ın yetiştirdiği alimler arasında güçlü müctehidler vardır; fakat hepsi de esas bakımından hocalarına uymuş, hepsi de Hanefî mezhebinin fıkıh alimlerinden sayılmışlardır. Bunların en ünlüleri İmam Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züfer'dir.

İmam Ebû Yusuf'un adı Yakub İbni İbrahim El-Ensarî'dir. Dedesi Sa'd ashab-ı Kiram'dandır. Hicretin 113 yılında Kûfe'de doğmuştur. 182 veya 192 tarihinde Bağdad'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun... Harunürreşid'in Kadılar Kadısı (Kadı'l-Kudat'ı) olarak görev yapmıştı.
İmam Muhammed, Hasan Şeybanî'nin oğludur. Babası Şamlıdır. Hicretin 135. yılında Vasıt'da doğmuş olup Kûfe'de yetişmiştir. 189 tarihinde Rey şehrinde vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun... Din ilimleri üzerinde doksan dokuz kitab yazdığı rivayet ediliyor. El-Mebsut, El-Ziyadat, El-Camiu's-Sağır, El-Siyeru'l-Kebir, El-Siyeru'l-Sağir adlı kitablar bunlardan bazılarıdır. Bu kitablardaki meselelere "Zahirü'r-Rivaye" denir. Kitablara da "Zahirü'r-Rivaye Kitabları" denir.

Hanifî mezhebinde en geçerli rivayetler de bunlardır. İmam Muhammed, İmam Malik'den ders okumuştur. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e İmameyn (İki imam) denir.
İmam Züfer İsfahan'da ve Basra'da valilik etmiş olan Hüzeyl adında bir zatın oğludur. İmam-ı Azam'ın Züfer'e verdiği değer büyüktü. Hicretin 110 yılında doğmuş ve 158 tarihinde Basra'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
Hanefî mezhebinin ihtilaflı meselelerinde önce İmam-ı Azam'ın sonra İmam Ebû Yusuf'un, sonra İmam Muhammed'in, sonra İmam Züfer'in görüşü ile işlem yapılır. Bu bir esastır. Bunlardan yalnız bazı meseleler ayrı tutulur ki, sırası gelince açıklanacaktır.

2- İmam Malik İbni Enes: Hicretin 93. yılında Medine-i Münevvere'de doğmuş ve 179 tarihinde Medine'de vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun. İmam Malik, müslümanların haklı olarak kendileriyle övündükleri dört büyük müctehidin ikincisidir. Çok yüksek bir ilme, üstün bir zekaya, büyük bir zühd ve takvaya sahib idi. Mezhebi önceleri Endülüs'e, bütün Mağrib'e (Fas'a) yayılmıştı. Bugün de Fas, Sudan, Trablusgarb, Cezayir ve Yemen taraflarında benimsenmiş bulunmaktadır.

3- İmam Muhammed İbni İdris El-Şafiî: Hicretin 150. yılında Askalan'da veya Şam beldelerinden Gazze'de doğmuş, 240 tarihinde Mısır'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
İmam Şafiî soyca Kureyş kabilesindendir. Büyük dedesi Şafiî gençliğinde Resül-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimize kavuşma şerefine ermişti. Onun babası Sabit de, Bedir Savaşı'nda İslamiyeti kabul etmişti. Saygıdeğer bir sahabî idi.
İmam Şafiî, dört büyük müctehidin üçüncüsüdür. Büyük bir alimdir. Çok büyük bir tefsir ve hadis alimidir. Tıb ilminde şiir ve edebiyatta da ehliyeti vardı. Mezhebi doğu ve batı yönlerine yayılmıştır.

4- İmam Ahmed İbni Muhammed İbni Hanbelî: Şeyban kabilesidendir. Aslen Mervez'lidir. Hicretin 164 yılında Bağdad'da doğmuş ve 241 tarihinde yine Bağdad'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun.
İmam Ahmed de pek büyük bir alimdir ve dört büyük müctehidin dördüncüsüdür. Hadîs ilminde üstün bir yetkiye sahibdi. Ezberinde bir milyon hadisi şerif bulunduğu rivayet edilir. "Müsned" adındaki kitabında otuz bin hadis vardır. Büyük alim Kuhistanî'nin sözüne göre, hadislerin sayısı elli bin yedi yüzdür. Zühd ve takvası, yüksek ahlakı her türlü övgünün üstünde idi. Mezhebi, Necd ülkesine ve İslam aleminin diğer bazı yerlerine yayılmıştır.
Bu yetkili dört büyük imamın mezhebleri, kitab, sünnet, ümmetin icmai ve fukahanın kıyası üzerine kurulmuştur.

Kitab'dan maksad Kur'an-ı Kerîm'dir. Sünnet'den maksad, Peygamberimizin mübarek sözleri, yaptığı veya yapıldığını görüp de yasaklamadığı işlerdir. Peygamber Efendimizin evvelce yasaklamadığı bir şeyi görüp de ona karşı susmaları, o şeyin meşru olduğunu gösterir.

Ümmet'in icmaından maksad, bir asırda bulunan bütün müctehidlerin bir olayın şer'î hükmü hakkında birleşmeleridir. Peygamber Efendimiz: "Ümmetim (sapıklık) üzerinde toplanmaz," buyurmuştur. Bir hadis-i şerifte de: "Müslümanların güzel gördüğü bir şey, Allah yanında da güzeldir," buyurulmuştur. Onun için müslümanların din varlıklarını temsil eden bütün müctehidlerin bir mesele üzerinde aynı görüş ve fikirde bulunmaları, o meselede şer'an geçerli bir delil, bir hüccettir.

Kıyas-ı Fukahaya gelince: Bundan maksad da, bir olayın kitab, sünnet veya icma-i ümmet ile sabit olan hükmünü, aynı illet ve sebebe, aynı hikmete bağlayarak o olayın tam benzerinde de göstermekten ibarettir. Bu ikinci olay üzerinde varılan hüküm de güzel düşünülünce, anlaşılır ki, yine hüküm, kitab, sünnet ve icma-i ümmet ile sabit olmuştur. Müctehid yaptığı kıyas ile bu hükmü yeniden meydana çıkarmış oluyor.

Kıyas-ı Fukaha, bir ictihad meselesidir. Bunun meşru ve makbul olması şeriatça sabittir.
"Ey akıl ve düşünce sahibleri! İbret alınız"
mealindeki Kur'an emri buna delildir. Resûl-i Ekrem Efendimiz ümmetinin fıkıh alimleri için böyle bir içtihadı caiz görmüş ve övmüşlerdir.

Bir örnek gösterebiliriz: Peygamberimiz ashab-ı kiramdan Muaz İbni Cebel'i (radıyallahu anh) kadı tayin etmişti. Peygamberimiz ona: "Ey Muaz, ne ile hükmedeceksin?" diye sorunca:

- Kitab ile hükmedeceğim, onda bulamazsam sünnet ile hükmedeceğim, onda bulamazsam ictihadımla hükmedeceğim cevabını vermişti.

Peygamber Efendimiz de bu cevap üzerine: "Yüce Allah'a hamd olsun ki, peygamberinin görevlendirdiği elçisini, peygamberinin razı olduğu şeye kavuşturmuştur," buyurarak memnuniyetini açıklamıştı.
Bu bakımdan yetkili alimlerin kıyas yolu ile ictihad yapmaları da şeriatça pek güzel bulunmaktadır.

Kitab, Sünnet, İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha'ya Edille-i Erbaa, Usul-i Erbaa (dört delil, dört esas) denir. Bütün müctehidler tüm olarak bu dört delili kabul etmişler ve bütün şer'î hükümleri bu dört delilden birine veya bir kaçına dayamışlardır. Artık bu delillerin hepsini kabul etmek de bir vecibedir. Bu deliller, insanların hak ve vazifelerini bildiren İslam hukukunun gelişmesini sağlayan birer yüksek feyiz ve hikmet kaynağıdır. Müslümanların dinî hayatı, bu feyizli hikmet ve ihtiyaç kaynağından asla uzak kalamaz.
Yukarda adlarını yazdığımız dört büyük İmam, müslümanlar için Allah'ın bir rahmetidir. Bunlar dört delilden dinî hükümleri çıkarmışlar ve müslümanlara izleyecekleri yolu göstermişlerdir. Artık bunlardan herhangi birinin mezhebine uyan kimse, hak bir mezhebe bağlanmış, peygamberimizin yolunda bulunmuş demektir.

Bu saygıdeğer büyük müctehidlerin hepsi de dinî meselelerin esasında birleşmişlerdir. Bu bakımdan aralarında ayrılık yoktur. Ancak ikinci derecede bulunan bir kısım meseleler üzerinde ayrılık göstermişlerdir. Fakat güzelce incelenirse görülür ki, bunların çoğu görünüşte olan bir ayrılıktan başka birşey değildir. Çünkü bu meselelerin bir çoğunda bu büyük zatlardan biri "Azimet-Takva" yolunu, diğeri de bir "Ruhsat-Müsaade" yolunu seçmiştir. Böylece mü'minlerin önüne geniş bir rahmet sahası açılmıştır. İşte: "Ümmetim arasında bulunan görüş ayrılıkları bir rahmettir", hadis-i şerifi ile buna işaret buyurulmuştur.

Düşünelim: Müslümanlıkta ibadetlere, muamelelere ve diğer konulara ait ne kadar çok mesele vardır. Bunların hükümlerini Kur'an'dan, Sünnet'ten ve Ümmetin icmaından bulup meydana çıkarmak öyle her müslüman için kolay bir şey değildir. Bu çok büyük bir ilim ve dirayet işidir. İşte bu büyük müctehidler yalnız Allah rızası için, müslümanlara gerekli olan bütün meseleleri açıkça bildirmişlerdir. Her asırda milyonlarca müslümana ışık tutmuşlardır. Artık bu büyük zatların müslümanlık alemine ne büyük hizmetlerde bulunduklarından, ne kadar teşekküre hak kazandıklarından kim şübhe edebilir?!..

Bu kıymetli alimler, büyük bir ihlas ve ciddiyetle ve çok güzel bir niyetle ictihad alanında çalıştıkları içindir ki, doğruyu buldukları meselelerden dolayı ikişer kat, hata ettikleri meselelerden dolayı da birer kat sevab kazanmışlardır.

Şunu da ekleyelim ki, bu dört müctehide ait dört mezhebden her birinin bağlıları, kendi mezheblerinin daha doğru, daha isabetli, sünnet ve maslahata daha uygun ve daha elverişli olduğuna inanır. Aksi halde o mezhebi seçmelerinin bir manası kalmaz. Bununla beraber diğer mezheblerin kıymetini azaltmak da akıllarından geçmez. Bu dört mezhebin dördüne de saygı duyarlar. Bu saygı Ehl-i Sünnet'in bir alametidir.
Bilindiği gibi, İslam hukukuna ait ilme "Fıkıh" denir. Fıkıh, lügat anlamında bir şeyi olduğu şekilde tam olarak bilmek ve anlamak demektir. İbadetlere, muamelelere ve cezalara dair dinî hükümleri bildiren ilme de "Fıkıh İlmi" adı verilmiştir. Yazdığımız "İlmihal" bu fıkıh ilminin bir bölümüdür.
Dinî hükümleri ayrıntılı delillerden, yukarda yazdığımız dört delilden anlayıp çıkarmaya yetkisi olan İslam alimlerinden her birine "Fakih", çoğuluna da "Fukaha" denir. Müctehidler ise, fukahanın en yüksek tabakasını teşkil ederler.

Dinî hükümleri göstermek ve açıklamak yetkisi, bu ehliyetli Fukaha'ya aittir. Ezberlerinde binlerce hadis-i şerîf, binlerce ilmî mesele bulunan nice insaflı alimler, dinî hükümleri belirlemek hususunda sözü Fukaha'ya bırakmış, bu çok ince ve zor görevi yerine getirmek için kendilerinde yetki görmemişlerdir.

Gerçek şu: Mübarek isimleri ile sayfalarımızı süslediğimiz dört büyük imamdan ve muhterem müctehidden her birine uyan zatlar arasında öyle derin ve geniş muhtelif ilimlere sahib kudretli alimler vardır ki, her biri üstün ilim ve irfana sahib iken, ictihad yapmaya cesaret göstermemiş, bu imamdan birine uymayı şeref kabul etmiştir.
Artık dar bilgili kimselerin kendilerinde böyle bir yetki görmeye nasıl hakları olabilir?

Kabul etmeliyiz ki, dinî meselelerle ilgili olayların hükümlerini öteden beri herkes tarafından kabul edilen bu büyük müctehidlerden öğrenmek zorundayız. İctihad gücünde olmayan kimselerin dinî konular üzerinde, müctehidlerin mezhebine aykırı olarak, kendi anlayışlarına göre hüküm vermeleri, kendi düşüncelerine göre cevab vermeleri, Allah katında çok büyük bir sorumluluğa sebeb olur. Bu şekilde bir kimse vereceği cevabda doğru olsa bile, bilmeksizin cevab vermiş olacağından yine sorumluluktan kurtulamaz. Bu konuda bir hadis-i şerîfin meali şöyle: "Sizin ateşe atılmaya en cesaretliniz, fetvaya (dinî meselelere) cevab vermeye en çok cesaret göstereninizdir."

Bir düşünelim: Bir kimse tababet, matematik veya astronomi ilmine dair bilgisi olmadığı halde, bunlar üzerinde söz söylemeye ve yazı yazmaya cesaret edemez. Cesaret edecek olursa, büyük hatalara düşmüş ve kendini çok küçük düşürmüş olur. Artık bu ilimlerden çok daha önemli ve geniş olan, üstelik sorumluluğu büyük olan dinî ilimler üzerinde yeterince bilgisi olmayanların söz söylemeye ve cevab vermeye cesaret göstermeleri nasıl doğru olabilir? Böyle bir cesaret, büyük sorumlulukları gerektirmez mi? Bunun benzeri, insanların yapmış oldukları kanun maddelerini bilmeyen kimselerin bu maddeler konusunda gelişi güzel söz söylemeleri, bunların nelerden ibaret olduğunu ve nasıl uygulanacağını açıklamaya kalkışmaları asla doğru görülmez. O halde Allah kanunu olan yüce dinin yüksek hükümleri hakkında yeterli bilgi sahibi olmayanların söz söyleyip cevab vermeye kalkışmaları nasıl doğru olabilir? İnsan bunun manevî sorumluluğunu düşünüp titremelidir. Maddî çıkarlar, hiç bir zaman manevî sorumlulukları karşılayamaz.

Eğer din konusunda herkes, müslümanlar tarafından kabul edilen muhterem bir müctehide uymaz da kendi düşüncesine göre söz söyleyecek olursa, hak dinin yüce aslını kaybetmiş ve büyük bir sapıklık içine düşmüş olur. Nitekim böyle karanlık bir durum, geçmiş ümmetlerden bir çoğunun başına gelmiştir. Bu sebebden dolayı, müslümanlar böyle bir sapıklığa düşmemek için, öteden beri bu dört büyük müctehidden birine uymuşlar ve onu yol gösterici kabul etmişlerdir. Bu sayede de manevî sorumluluktan kurtulmak çaresini elde etmişlerdir.

Sonuç: Bu dört müctehidin büyüklüğü üzerinde ve onların mezheblerinin hak olduğunda müslümanlar çoğunluğunun birliği vardır. Bu dört mezhebden başkasına uyulmaması konusunda da yine bütün müslümanların sanki bir birlik anlaşmaları olmuştur. Çünkü bu dört mezhebi kuran dört müctehidden her biri, Hazret-i Peygamberimizin devrine çok yakın bir zamanda yetişmiş, büyük bir ilim ve güzel amellerle vasıflanmışlardı. Üstün bir zekaya sahib olan, eserleri zamanımıza kadar ulaşan ve bütün müslümanların takdirini kazanan kimseler olmuşlardır. Böylece müslümanlar arasında fazla ayrılık kapısı kapanmış, tam yetki sahibi olmayanların içtihada kalkışmalarına meydan kalmamıştır.

Ara sıra meydana çıkacak bazı mesele ve olayların hükümlerini belirlemek için bu dört müctehidden birinin uygulamış olduğu esasa ve benimsemiş olduğu usule başvurmak yeterlidir. Bunlara uyarak din ilimlerinde yetki ve faziletleri kabullenilmiş olan kimseler tarafından, bu gibi mesele ve olayların hükümleri çözümlenip belirlenebilir.

Bu saygıdeğer dört müctehide, Eimme-i Erbaa (Dört İmam) denir. İmam-ı Azam'dan başka üçüne de, Eimme-i Selâse (Üç İmam) denir. Yüce Allah hepsinden razı olsun. Amîn...


Ömer Nasuhi Bilmen
 

1959

New member
Katılım
15 Nis 2011
Mesajlar
13
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
65
Bütün Müslümanlar bu 4 müctehide topu atarak kıyamete kadar düşünmeden uyusunlar mı diyorsunuz?
Siz çocuklarınızı sizin yaşadığınız zamana göre değil,onların yaşayacağı zmana göre eğitin der hz.Ali r.a.
Bence artık kıyamete kadar değişmeyecek iman ve itikad konuları hariç,bütün içtihadlar gözden geçirilip,gençleri İslama ısındırcak yeni çağdaş içtihadlar yapılmalı.Zamanı çoktan geldi geçti.

Hatta itikad konularından İslam ve Müslüman konusu yanlış öğretiliyor,yani kime İslam ,kime Müslüman,kime Muhammedi,İsevi,Musevi denir,tamamen kurana aykırı öğretiliyor.

Ne zamandan beri Müslümansın sorusuna Kalu beladan beri deriz.Peki şart veya soru ne idi ?Elestü bi rabbiküm?tek soru ,ben sizin Rabbiniz değilmiyim,beli,yani evet diyenler,yani Allah vardır birdir diyenleri yüce Allah Müslüman olarak kabul ediyor.
Demekki Müslüman olmak için Allah'ın varlığını birliğini bilmek yeterli Allah(cc)için.
Peki Musevi,İsevi ve Muhammediler Alah'ın o zaman kabul ettiği tek şartlı Müslümanlığı şimdi neden kabul etmez,beş,veya 52 şart ararlar?
Artı Kuran da Hucurat 14 te Alalh (cc) İslam ve Müslüman olmayı gene tek şarta bağlıyor.
Bedeviler, 'İman ettik' dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz; ancak 'İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.'


Bu ayet hz.Peygamberin karşılaştığı bedevileri putlara tapmaktan vazgeçirip Hanif dini, Müslüman olmaya ikna ettiğinde inmiştir,Çünkü bedeviler lisanen tek yaratıcı fikrini yani kabul ettikleri ve kalpleri henüz İmandan habersiz olduğu halde iman ettik dedikleri için inmiştir.Yani lisanen Allah var diyeni yüce Allah(cc) İSlam ve Müslüman hallkasına kabul ediyor.
Yani İSlamın şartı birdir diyor hz.Allah,karıştırılan husus şudur,Muhammedi Müslüman olmanın şartı beştir,hatta 52 dir,ama Allah'ın hanif dini İSlama girmenin şartı bir.
Gördüğünüz gibi Kalu belada ve kuranda İSlam olmanın şartı birdir.
Çünkü İSlam sadece Muhammediler verilen bir isim değil Kalu beladan bugüne kadar Allah var diyen hanif din sahibi 124 000 Peygamberin ümmetinin genel adıdır.
Hatta Müslim kelimesi Süryanicedir,Türkcesi Allah'a teslim olmuş kişidir.Süryanilerde kendi dillerinde kendilerini Müslim olarak görür ve tanıtırlar.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bütün Müslümanlar bu 4 müctehide topu atarak kıyamete kadar düşünmeden uyusunlar mı diyorsunuz?

Bu yol Ehli Sünnet yoludur. Bu yolun bidayetinde binlerce alimin muvafakiyeti vardır. Bu yolu kimseye ezber ettirmiyoruz! Oku, düşün, anla ve inanıyorsan uygula diyoruz. Bu gün "La ilahe ilallah Muhammeden Rasulullah" diyen her kes müslümandır. Daha bir ince eleyip, sık dokumak isteyen arar ve bulur. Bulduğundan emin olan, bulduğu ile amel eder. Sonuçta her koyun kendi bacağından asılır.


Siz çocuklarınızı sizin yaşadığınız zamana göre değil,onların yaşayacağı zmana göre eğitin der hz.Ali r.a.
Bence artık kıyamete kadar değişmeyecek iman ve itikad konuları hariç,bütün içtihadlar gözden geçirilip,gençleri İslama ısındırcak yeni çağdaş içtihadlar yapılmalı.Zamanı çoktan geldi geçti.

Ehli Sünnet alimleri, bu şerefli yola Kur'an ve sünnet dışında kattıkları bir içtihadi hal var ise ve luzumlu ise ve daha hayırlı ise yapın tabii ki. Ama zamana mı Allah ve Rasulüne mi uymak lazım, bu çizgiyi doğru çizmek şartıyla.


Hatta itikad konularından İslam ve Müslüman konusu yanlış öğretiliyor,yani kime İslam ,kime Müslüman,kime Muhammedi,İsevi,Musevi denir,tamamen kurana aykırı öğretiliyor.

Ne zamandan beri Müslümansın sorusuna Kalu beladan beri deriz.Peki şart veya soru ne idi ?Elestü bi rabbiküm?tek soru ,ben sizin Rabbiniz değilmiyim,beli,yani evet diyenler,yani Allah vardır birdir diyenleri yüce Allah Müslüman olarak kabul ediyor.
Demekki Müslüman olmak için Allah'ın varlığını birliğini bilmek yeterli Allah(cc)için.

Eğer Kur'an ve hadislerden bir mana ve sonuş çıkarmak istiyorsanız bu konuda bir ilim öğrenmeniz gerekir.

Ayetin manasında sizin çıkardığınız ile, yani şu ifadeniz: "yani Allah vardır birdir diyenleri yüce Allah Müslüman olarak kabul ediyor." ile alakası yoktur.

Ayet ne diyor?
"Ve iz ehaze rabbuke mim beni ademe min zuhurihim zurriyyetehum ve eşhedehum ala enfusihim elestu bi rabbikum, kalu bela şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna kunna an haza ğafilin." A'raf 172

"Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. "

Şimdi siz bu ayetle bu içtihata varıp, sonra da Ehli Sünnet içtihatlarına yenilerini katmak lazım diyorsanız, size yolda ki ağaçlar bile güler!


Peki Musevi,İsevi ve Muhammediler Alah'ın o zaman kabul ettiği tek şartlı Müslümanlığı şimdi neden kabul etmez,beş,veya 52 şart ararlar?

Size göre müslüman olmak için sadece Allah'ı bilmek lazım ise ve tüm ruhlar da “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demiş ise, ne gerek vardı Rasüllere, ne gerek vardı suhuflere?

Siz islamın beş şartı veya 52 farzı biliyormusunuz? Müslümanım dediğinize göre biliyorsunuz. Bunların hepsinin Allah emri olduğunu biliyormusunuz? Onu da biliyorsunuz. Peki siz ne iş yaptığınız sanıyorsunuz?..


Artı Kuran da Hucurat 14 te Alalh (cc) İslam ve Müslüman olmayı gene tek şarta bağlıyor.
Bedeviler, 'İman ettik' dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz; ancak 'İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.'

Bu ayet hz.Peygamberin karşılaştığı bedevileri putlara tapmaktan vazgeçirip Hanif dini, Müslüman olmaya ikna ettiğinde inmiştir,Çünkü bedeviler lisanen tek yaratıcı fikrini yani kabul ettikleri ve kalpleri henüz İmandan habersiz olduğu halde iman ettik dedikleri için inmiştir.Yani lisanen Allah var diyeni yüce Allah(cc) İSlam ve Müslüman hallkasına kabul ediyor.

Bu yine sizin ilimsizce yapmış olduğunuz kendi zannınız, izanınız.

Hucurat 14. ayette Allah (cc) Müslüman olmayı tek şarta bağlamıyor. Ayet şunu anlatmaktadır.

"Medine civarında Beni Esed İbn-i Huzeyme kabilesi ganimet hevesiyle müslümanlığa girmişlerdi, rivayet olunduğuna göre bir kıtlık senesi Medine'ye gelmişler ve iki kelime-i şehadeti söylemişlerdi. Peygamber'e karşı: "Biz filan oğulları ve filan oğulları gibi sana savaş açmadık, ağırlık ve ailelerimizle geldik." diyorlar, sadaka gözetiyorlardı ve yaptıklarını peygambere bağışlatmak istiyorlardı.

Ve ayet indi...

De ki: Siz iman etmediniz. Çünkü iman, yalnız dil ile ikrardan ibaret değil, yürekten sevgi ile güven ve inançla kesin bir şekilde tasdik olması gerekir. Bu ise anlatılacağı üzere henüz ortaya çıkmadı, yoksa müslüman olduk diye peygamberi minnettar etmeye kalkışılmazdı. Ve fakat henüz iman kalplerinize girmemiş olduğu halde İslâm'a geldik, deyin, yani müslümanlığa karar verdik, sulha girdik deyin, böyle derseniz yalan söylememiş olursunuz.
" Ayetin anlattığı budur ve sizin anladığınızdan beridir.


Yani İSlamın şartı birdir diyor hz.Allah,karıştırılan husus şudur,Muhammedi Müslüman olmanın şartı beştir,hatta 52 dir,ama Allah'ın hanif dini İSlama girmenin şartı bir.
Gördüğünüz gibi Kalu belada ve kuranda İSlam olmanın şartı birdir.
Çünkü İSlam sadece Muhammediler verilen bir isim değil Kalu beladan bugüne kadar Allah var diyen hanif din sahibi 124 000 Peygamberin ümmetinin genel adıdır.
Hatta Müslim kelimesi Süryanicedir,Türkcesi Allah'a teslim olmuş kişidir.Süryanilerde kendi dillerinde kendilerini Müslim olarak görür ve tanıtırlar.

Şimdi bu sizin zabun kalmış içtihatlarınız çerçevesine Allah'a inananı Müslüman, Kur'an a da iananı Muhammedi (sav) müslüman olarak mı teşhis ettiniz. Maşallah, süphanallah, sizin mezhebinizin adı ne sahi?..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Sayın 1959

Aklınızın almadığı veya beğenmediğiniz konuları hiç bir ilmi, akli ve mantıki delil olmaksızın reddediyor ve size verilen cevaplara da aynı şelikde cevap veriyorsunuz. Bu sebeple iki mesajınız da "geri alınabilir" şekilde silindi.

Önce sizin iddialarınıza yapılan reddiyeleri ilmen çürütün.

Eğer forum usulü ve teamülleri çerçevesinde münaza yapacaksanoz yazın. Yoksa her önüne gelenin manasız dayatmaları ile forumu kirletemeyiz.
 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
Sayın 1959 arkadaş mezhebi kabul etmiyor islamı parçalamayın diyor, tek islam diyor. Bizim Dört mezheb imamımızda tek islam demiştir, şimdi burada mezhep imamlarımızı bırakın müslüman olarak birbirimizin bile açığını aramamak lazım, bu zaman birbirinin açığını aramak zamanı değildir. Destek olma zamanıdır. Arkadaş burada çok akademik bir konuya değiniyor. Diyor ki: 4 müctehiti hem kabul etmiyor hem de Müslümanlar uyumasın siz benim gördüklerimi bildiklerimi farkına vardıklarımı varmadınız böyle şeylerle kafa yorup uyuyorsunuz diyor. Şimdi bu arkadaş artık bunları yazdıktan sonra bizi uykumuzdan uyandıracak bilgiler vermelidir. Bu bilgileri bekliyoruz ama forum yöneticileri tarafından müdahale edilmek durumunda olmadan bilimsel ve gerçekçi yazılar yazalım. Bizim dinimiz ihlas akıl ve bilim dinidir. En güzel ve her zaman ALLAH'ın kullarına peygamlerler gönderdiği tek dindir. Mezhep İmamlarımız İmamı Azam Ebu Hanife de biz Müslümanları uyandırmak için gelip bize doğruyu daha iyi anlamamıza yardımcı olmuşlardır. Sayın 1959 arkadaş ben sizi merakla takip ediyorum ve bizi uyandırmanız hususunda sizin kaleme alacağınız cümleleri bekliyorum. İnsanların çevresi düşüncelerini, düşünceleri arkadaşlarını, arkadaşları alışkanlıklarını, alışkanlıklarımızın da üzerine kaderimizi bina ederiz. Roma İmparatoru Markus'un söylediği bu bağlamda meşhur sözdür. İnsanın doğup büyüdüğü kültürde insan hristiyan veya başka bir dinde veya dinsiz bir yerde doğarsa yetişkinliğinde yukarıda belirttiğim çevre arkadaş ve alışkanlık çerçevesinde Müslümanlıktan uzaklaşır. Ancak, ALLAH insana ve yarattığı tüm düzende, genel olarak bir sistem ve denklem içerisinde yaratmıştır. Herşey birbirini destekler ve hiç birşey (ALLAH'tan başka) yerinde durmaz evrende devamlı hareket halindedir. Değişim halindedir. İnsanların çevresi düşüncelerini oluşturmamalıdır, insan çevresinden etkilenipte bir kimliğe sahip olmamalıdır. Kendi kimliğini kendi oluşturmalıdır. Yani insanlar, doğup büyüdüğü kültür etkileri ne olursa olsun, çevresinin etkileşimi altındaki düşünceleri oluşmamalı, denklemi burada insan oğlu kırmalı, çünkü biz insanız sorgularız akılla yoğururuz. Bizim dinimizde ki kuran mucizesi kaptan kustoları ve birçok insanı Müslüman yapmıştır. Biz insanlar çevremizden etkilendiğimiz düşüncelerle değil kendi kimliğimizle hareket edip çevre-düşünce-arkadaş-alışkanlık arasındaki düşünce olgusunu çevre olgusunun önüne getirmeliyiz. Hasta bir insanda iyileşme sürecinde 10 yıl tıp eğitimi almış bir doktor hiç bir şeyi yaratmaz, ancak yaratılmış olan insanın içerisinde kendi kendini tedavisi için destek sağlar. Bir insan hiç birşeydir eğer içinde iman yoksa. Bekir Beyin yukarıda yazan yazılar okunduğunda bilgi verici yazılardır bu yazıların paylaşımı bilgi alış verişi için faydalıdır. Biz genelde bilgi kirliliği olan şeylerden kaçınmalıyız.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Gerçi Bekir ve siyah kardeşimiz cevaplar vermiş ama ben başka bir mantığa takıldım.

"Yani lisanen Allah var diyeni yüce Allah(cc) İSlam ve Müslüman hallkasına kabul ediyor."

Peki 1959 şimdi şu yazılana bakarak soracağım soruya cevap ver bakalım. Bu yukarıdaki kabule bakacak olursak "şeytan" da müslümanmıdır ? O da bu halkaya dahilmidir ?
 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
Gerçi Bekir ve siyah kardeşimiz cevaplar vermiş ama ben başka bir mantığa takıldım.

"Yani lisanen Allah var diyeni yüce Allah(cc) İSlam ve Müslüman hallkasına kabul ediyor."

Peki 1959 şimdi şu yazılana bakarak soracağım soruya cevap ver bakalım. Bu yukarıdaki kabule bakacak olursak "şeytan" da müslümanmıdır ? O da bu halkaya dahilmidir ?
bu soru şeytana sorulsa eminim o bilen şaşırır ne cevap vereceğini. Saygıdeğer radikal bey kardeşim, konuya yaklaşımınız çok akıllıca, kısa ve öz. Fakat dikkatimi çekti, 1959 arkadaş sadece Bekir Bey'e cevabi yazılar yazıyor, bizim yazılarımızı okuduğunu bile sanmıyorum. Bak eğer okuyorsa okuduğunu belirtir. Bu günün tarihi 28 Nisan 2011, bakalım ne zaman cevap gelecek.
 
Üst Alt