İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin en önde gelen talebesi, en büyük velîlerden. Asıl adı, Yâkub bin İbrâhim'dir. Ebû Yûsuf künyesidir. Soyu Eshâb-ı kirâmdan Sa'd bin Buhayr el-Ensârî'ye dayanır. 731 (H.113) senesinde Kûfe'de doğdu. 798 (H.182) senesi Bağdât'ta vefât etti. Kabr-i şerîfi ziyâret mahallidir.
Ebû Yûsuf'un ceddi hazret-i Sa'd, Resûlullah efendimizin hayır duâlarına kavuştu. Henüz küçük yaşlarda olan hazret-i Sa'd, Uhud muhârebesinde Peygamber efendimize gelerek kendisini de bu harbe götürmelerini arzetti. Peygamber efendimiz başını okşayıp; "Küçüktür, gazâya gidemez." buyurdular. Çünkü âkıl ve bâliğ olmayanlara gazâya izin vermezlerdi. Bu okşamanın eseri, onda ve neslinde görüldü. Hazret-i Sa'd daha sonraki gazâlara iştirak etti. Kûfe'ye yerleşip orada vefât etti.
Ebû Yûsuf, Kûfe'de doğdu. Sonra Bağdât'a yerleşip orada yetişti. Fakir bir âilenin evlâdı olan Ebû Yûsuf önce Ebû İshak Şeybânî, Süleymân et-Temîmî, Yahyâ bin Saîd el-Ensârî, Süleymân bin Mihran el-A'meş, Hişam bin Urve gibi büyük fakîh ve muhaddislerin derslerine devâm etti. Muhammed bin Abdurrahmân bin Ebû Leylâ'nın derslerine de devâm ettiği sırada, bu zâtın bâzı müşkil meselelerde İmâm-ı A'zam'a mürâcaat ettiğini ve onun talebelerinin ilimdeki üstünlüğünü görünce, İmâm-ı A'zam'ın büyüklüğünü anlayıp, ona talebe oldu.
Yetim olup fakir bir âilenin çocuğu olmasına rağmen, İmâm-ı A'zam'ın derslerine büyük bir gayretle devâm etti. İmâm-ı A'zam, onun keskin zekâsını görüp derslere sürekli devâm etmesi için fakir olan âilesinin geçimini de kendi üzerine aldı. Âilesini rahatlıkla geçindirip ilme yönelmesi için ona devamlı yardımda bulundu.
Şucâ' Muhammed, başka bir rivâyet olarak Ebû Yûsuf'un şöyle dediğini nakleder: "Babam öldüğü zaman cenâzesinde bulunamadım. Akrabâ ve komşularımın cenâze ve defn işleriyle uğraşmalarını temin ettim. Zîrâ İmâm-ı A'zam'ın bir dersinde bulunamayacaktım. Eğer o dersi kaçırsaydım, ondaki faydalı bilgilere kavuşamamanın hasreti ölünceye kadar devâm ederdi. Ve yine demiştir ki: "Ferâiz (mîras) ve hayza âit (kadınlara mahsus) bilgileri İmâm-ı A'zam'ın bir meclisinde, nahiv ilmini de âlim bir kimsenin huzûrunda bir defâda öğrendim."
Ebû Yûsuf kısa zamanda İmâm-ı A'zam hazretlerinin talebeleri arasında ilimde ilerleyip hocasının iltifâtına kavuştu. Ebû Hanîfe hazretlerinden ve birçok âlimden hadîs-i şerîf dinledi. Bir derste elli altmış hadîs-i şerîf ezberler ve dersten çıkınca yazdırırdı. Diğer hocalarından bâzıları şunlardır: Ahves bin Hakîm, İbrâhim bin Ebû İshak, İsmâil bin İbrâhim, İsmâil bin Ümeyye, İsmâil binEbî Hâlid, İsmâil bin Aliyye, Eyyüb bin Utbe, Beyân bin Bişr, Ebû Bekr bin Abdullah el-Hüzelî, Sâbit bin Ebû Hamza, İbn-i Cüreyc, Ebû Cenâb Yahyâ Kelbî, v.b. Muhammed bin Hasan Şeybânî, Amr bin Muhammed-i Nâkıd, Ahmed ibni Münîr, Ali ibni Mûsâ Tûsî, Abdüs bin Bişr, Hasan bin Şebîb ve daha birçok âlim de Ebû Yûsuf'tan hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir.
Ebû Yûsuf, İmâm-ı A'zam'ın derslerine on yedi sene aralıksız devâm edip, ilimde yüksek dereceye ulaştı ve müctehid oldu. İmâm-ı A'zam'ın fıkhını ve mezhebini yayan talebelerinin başında geldi. Bu hususta ilk kitap yazan da odur.
Talhâ bin Muhammed bin Câfer der ki: "Ebû Yûsuf, İmâm-ı A'zam hazretlerinin talebeleri arasında en yükseğidir. İmâm-ı A'zam hazretlerinin ilmini bütün yeryüzüne yayan odur."
Ebû Yûsuf, hakkında âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf (nass), bulunmayan bir meseleyi hükme bağlarken önce hocası İmâm-ı A'zam'ın ictihâdına bakar, bulursa ona göre hüküm verirdi, bulamazsa kıyas ve kendi re'yi ile hareket ederdi. Bu hususta da hocasının koyduğu usûl ve kâidelere bakarak meseleyi hükme bağlardı.
Bir gün İmâm-ı Ebû Yûsuf hazretleri çok hasta olmuştu. Birisi gelip İmâm-ı A'zam'a Ebû Yûsuf'un öldüğünü söyledi. İmâm-ı A'zam; "O ölmedi" buyurdu. Ölmediğini nereden bildiniz dediklerinde; "İlme çok hizmet etti, meyvelerini toplamadan ölmez" buyurdu. Hakîkaten ölüm haberinin doğru olmadığı anlaşıldı. İlmi, üstünlüğü ve talebeleri her tarafa yayılıp, meyvelerini topladı. İmam-ı A'zam hazretleri bir defâsında; "Bu genç hayatta iken ona muhâlefet eden bulunmaz." buyurdular.
Ebû Yûsuf iyileşince, bir ders meclisi kurdu ve insanlara fıkıh ilmini, haram ve helâli öğretmeye başladı. Bu haber Ebû Hanîfe hazretlerine ulaştırıldı. İmâm-ı A'zam hazretleri huzûrunda bulunanlardan birine; "Şimdi Yâkub'un (Ebû Yûsuf'un) meclisine git ve ona; "Bir kimse elbisesini kısaltmak için bir terziye verse, sonra elbisesini istese, terzi de inkâr etse, sonra tekrar terziye gelse ve elbisesini istese terzi de elbisesini kısaltmış olarak ona verse ücret alabilir mi? diye sor. Eğer alır derse hatâ ettin, dersin. Eğer ücret almaz derse yine hatâ ettin dersin." dedi. Bu talebe Ebû Yûsuf'un ders okuttuğu meclisine geldi. Soruyu sordu. Ebû Yûsuf; "Terzi ücret alır." dedi. O da; "Hatâ ettin. Öyle değildir." dedi. Ebû Yûsuf bir müddet düşündü ve; "Hayır ücret alamaz." dedi. Soran yine; "Yanıldın. Öyle değildir." dedi. Bunun üzerine Ebû Yûsuf hemen yerinden kalkıp Ebû Hanîfe hazretlerinin huzûruna gitti. Ebû Hanîfe hazretleri onun geldiğini görünce; "Seni buraya elbiseyi kısaltma meselesi mi gönderdi?" dedi. Ebû Yûsuf da; "Evet efendim." diye cevap verdi. Ebû Hanîfe hazretleri tebessüm ederek; "İnsanlara fetvâ vermeye koyulan ve Allahü teâlânın dîninde söz söylemek için kendine meclis kuran, ücret bahsinden bu kadarını nasıl bilemez." buyurdu. Ebû Yûsuf; "Hocam bana bunun cevâbını söyleyiniz." dedi. Ebû Hanîfe hazretleri; "Eğer o elbiseyi gasbettikten sonra kısalttı ise ücret verilmez. Çünkü kendisi için kısaltmış demektir. Eğer gasbetmeden önce kısalttıysa, ücret verilir. Çünkü onu sâhibi için kısaltmıştır." buyurdu. Bunun üzerine Ebû Yûsuf hocasının ellerine sarılıp öptü.
Ebû Yûsuf'un ceddi hazret-i Sa'd, Resûlullah efendimizin hayır duâlarına kavuştu. Henüz küçük yaşlarda olan hazret-i Sa'd, Uhud muhârebesinde Peygamber efendimize gelerek kendisini de bu harbe götürmelerini arzetti. Peygamber efendimiz başını okşayıp; "Küçüktür, gazâya gidemez." buyurdular. Çünkü âkıl ve bâliğ olmayanlara gazâya izin vermezlerdi. Bu okşamanın eseri, onda ve neslinde görüldü. Hazret-i Sa'd daha sonraki gazâlara iştirak etti. Kûfe'ye yerleşip orada vefât etti.
Ebû Yûsuf, Kûfe'de doğdu. Sonra Bağdât'a yerleşip orada yetişti. Fakir bir âilenin evlâdı olan Ebû Yûsuf önce Ebû İshak Şeybânî, Süleymân et-Temîmî, Yahyâ bin Saîd el-Ensârî, Süleymân bin Mihran el-A'meş, Hişam bin Urve gibi büyük fakîh ve muhaddislerin derslerine devâm etti. Muhammed bin Abdurrahmân bin Ebû Leylâ'nın derslerine de devâm ettiği sırada, bu zâtın bâzı müşkil meselelerde İmâm-ı A'zam'a mürâcaat ettiğini ve onun talebelerinin ilimdeki üstünlüğünü görünce, İmâm-ı A'zam'ın büyüklüğünü anlayıp, ona talebe oldu.
Yetim olup fakir bir âilenin çocuğu olmasına rağmen, İmâm-ı A'zam'ın derslerine büyük bir gayretle devâm etti. İmâm-ı A'zam, onun keskin zekâsını görüp derslere sürekli devâm etmesi için fakir olan âilesinin geçimini de kendi üzerine aldı. Âilesini rahatlıkla geçindirip ilme yönelmesi için ona devamlı yardımda bulundu.
Şucâ' Muhammed, başka bir rivâyet olarak Ebû Yûsuf'un şöyle dediğini nakleder: "Babam öldüğü zaman cenâzesinde bulunamadım. Akrabâ ve komşularımın cenâze ve defn işleriyle uğraşmalarını temin ettim. Zîrâ İmâm-ı A'zam'ın bir dersinde bulunamayacaktım. Eğer o dersi kaçırsaydım, ondaki faydalı bilgilere kavuşamamanın hasreti ölünceye kadar devâm ederdi. Ve yine demiştir ki: "Ferâiz (mîras) ve hayza âit (kadınlara mahsus) bilgileri İmâm-ı A'zam'ın bir meclisinde, nahiv ilmini de âlim bir kimsenin huzûrunda bir defâda öğrendim."
Ebû Yûsuf kısa zamanda İmâm-ı A'zam hazretlerinin talebeleri arasında ilimde ilerleyip hocasının iltifâtına kavuştu. Ebû Hanîfe hazretlerinden ve birçok âlimden hadîs-i şerîf dinledi. Bir derste elli altmış hadîs-i şerîf ezberler ve dersten çıkınca yazdırırdı. Diğer hocalarından bâzıları şunlardır: Ahves bin Hakîm, İbrâhim bin Ebû İshak, İsmâil bin İbrâhim, İsmâil bin Ümeyye, İsmâil binEbî Hâlid, İsmâil bin Aliyye, Eyyüb bin Utbe, Beyân bin Bişr, Ebû Bekr bin Abdullah el-Hüzelî, Sâbit bin Ebû Hamza, İbn-i Cüreyc, Ebû Cenâb Yahyâ Kelbî, v.b. Muhammed bin Hasan Şeybânî, Amr bin Muhammed-i Nâkıd, Ahmed ibni Münîr, Ali ibni Mûsâ Tûsî, Abdüs bin Bişr, Hasan bin Şebîb ve daha birçok âlim de Ebû Yûsuf'tan hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir.
Ebû Yûsuf, İmâm-ı A'zam'ın derslerine on yedi sene aralıksız devâm edip, ilimde yüksek dereceye ulaştı ve müctehid oldu. İmâm-ı A'zam'ın fıkhını ve mezhebini yayan talebelerinin başında geldi. Bu hususta ilk kitap yazan da odur.
Talhâ bin Muhammed bin Câfer der ki: "Ebû Yûsuf, İmâm-ı A'zam hazretlerinin talebeleri arasında en yükseğidir. İmâm-ı A'zam hazretlerinin ilmini bütün yeryüzüne yayan odur."
Ebû Yûsuf, hakkında âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf (nass), bulunmayan bir meseleyi hükme bağlarken önce hocası İmâm-ı A'zam'ın ictihâdına bakar, bulursa ona göre hüküm verirdi, bulamazsa kıyas ve kendi re'yi ile hareket ederdi. Bu hususta da hocasının koyduğu usûl ve kâidelere bakarak meseleyi hükme bağlardı.
Bir gün İmâm-ı Ebû Yûsuf hazretleri çok hasta olmuştu. Birisi gelip İmâm-ı A'zam'a Ebû Yûsuf'un öldüğünü söyledi. İmâm-ı A'zam; "O ölmedi" buyurdu. Ölmediğini nereden bildiniz dediklerinde; "İlme çok hizmet etti, meyvelerini toplamadan ölmez" buyurdu. Hakîkaten ölüm haberinin doğru olmadığı anlaşıldı. İlmi, üstünlüğü ve talebeleri her tarafa yayılıp, meyvelerini topladı. İmam-ı A'zam hazretleri bir defâsında; "Bu genç hayatta iken ona muhâlefet eden bulunmaz." buyurdular.
Ebû Yûsuf iyileşince, bir ders meclisi kurdu ve insanlara fıkıh ilmini, haram ve helâli öğretmeye başladı. Bu haber Ebû Hanîfe hazretlerine ulaştırıldı. İmâm-ı A'zam hazretleri huzûrunda bulunanlardan birine; "Şimdi Yâkub'un (Ebû Yûsuf'un) meclisine git ve ona; "Bir kimse elbisesini kısaltmak için bir terziye verse, sonra elbisesini istese, terzi de inkâr etse, sonra tekrar terziye gelse ve elbisesini istese terzi de elbisesini kısaltmış olarak ona verse ücret alabilir mi? diye sor. Eğer alır derse hatâ ettin, dersin. Eğer ücret almaz derse yine hatâ ettin dersin." dedi. Bu talebe Ebû Yûsuf'un ders okuttuğu meclisine geldi. Soruyu sordu. Ebû Yûsuf; "Terzi ücret alır." dedi. O da; "Hatâ ettin. Öyle değildir." dedi. Ebû Yûsuf bir müddet düşündü ve; "Hayır ücret alamaz." dedi. Soran yine; "Yanıldın. Öyle değildir." dedi. Bunun üzerine Ebû Yûsuf hemen yerinden kalkıp Ebû Hanîfe hazretlerinin huzûruna gitti. Ebû Hanîfe hazretleri onun geldiğini görünce; "Seni buraya elbiseyi kısaltma meselesi mi gönderdi?" dedi. Ebû Yûsuf da; "Evet efendim." diye cevap verdi. Ebû Hanîfe hazretleri tebessüm ederek; "İnsanlara fetvâ vermeye koyulan ve Allahü teâlânın dîninde söz söylemek için kendine meclis kuran, ücret bahsinden bu kadarını nasıl bilemez." buyurdu. Ebû Yûsuf; "Hocam bana bunun cevâbını söyleyiniz." dedi. Ebû Hanîfe hazretleri; "Eğer o elbiseyi gasbettikten sonra kısalttı ise ücret verilmez. Çünkü kendisi için kısaltmış demektir. Eğer gasbetmeden önce kısalttıysa, ücret verilir. Çünkü onu sâhibi için kısaltmıştır." buyurdu. Bunun üzerine Ebû Yûsuf hocasının ellerine sarılıp öptü.