Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Dünya Sevgisi

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         




          Ortalanmis Mesaj         


DÜNYA SEVGİSİ


مَنْ كَانَ يُريدُ حَرْثَ الْاخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فى حَرْثِه وَمَنْ كَانَ يُريدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِه مِنْهَا وَمَالَهُ فِى الْاخِرَةِ مِنْ نَصيبٍ
Şura/20- Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.


اَللّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ وَفَرِحُوا بِالْحَيوةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيوةُ الدُّنْيَا فِى الْاخِرَةِ اِلَّا مَتَاعٌ
Ra'd/26. Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktalar. Oysa dünya hayatı ahiret hayatının yanında bir yol azığından ibarettir.

يَا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَايَجْزى وَالِدٌ عَنْ وَلَدِه وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِه شَيًْا اِنَّ وَعْدَ اللّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيوةُ الدُّنْياَ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّهِ الْغَرُورُ
Lokman/33- Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez. Çocuk da babasına hiçbir şeyle fayda sağlayacak değildir. Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allah'ın affına güvendirerek aldatmasın.

اِعْلَمُوا اَنَّمَا الْحَيوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِى الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهيجُ فَتَريهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا وَفِى الْاخِرَةِ عَذَابٌ شَديدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَاالْحَيوةُ الدُّنْيَا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
Hadid/20. Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.

اِنَّمَا الْحَيوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ اُجُورَكُمْ وَلَايَسَْلْكُمْ اَمْوَالَكُمْ
Muhammed/36- Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez.


زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنينَ وَالْقَنَاطيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذلِكَ مَتَاعُ الْحَيوةِ الدُّنْياَ وَاللّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَابِ
Al-İ İmran/ 14- İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.


اِنَّمَا مَثَلُ الْحَيوةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِه نَبَاتُ الْاَرْضِ مِمَّا يَاْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُ حَتّى اِذَا اَخَذَتِ الْاَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ اَهْلُهَا اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا اَتيهَا اَمْرُنَا لَيْلًا اَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصيدًا كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِ كَذلِكَ نُفَصِّلُ الْايَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Yunus/24- Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız.


وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيوةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِه نَبَاتُ الْاَرْضِ فَاَصْبَحَ هَشيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ وَكَانَ اللّهُ عَلى كُلِّ شَىْءٍ مُقْتَدِرًا
Kehf/45- Ey Muhammed! Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgarlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir.


رِجَالٌ لَاتُلْهيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّهِ وَاِقَامِ الصَّلوةِ وَايتَاءِ الزَّكوةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فيهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُ
Nur/ 37- Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.

HADİS...
* Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ashabından olan Ebu Hallâd radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Bir kimseye dünyaya karşı zühd ve az konuşma hasletlerinin verildiğini görürseniz ona yaklaşın (ve sözlerini dikkatle dinleyin). Çünkü o hikmetli sözler eder-veya ona hikmet ilham edilir-"

* Sehl İbnu Sa'd es-Sâidî radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resülü! Bana öyle bir amel gösterin ki, ben onu yaptığım taktirde Allah beni sevsin, halk da beni sevsin" dedi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: "Dünyaya rağbet gösterme, Allah seni sevsin, insanların elinde bulunanlara göz dikme ki onlar da seni sevsin!" buyurdular."

* Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm hastalanmıştı. Sa'd İbnu Ebi Vakkâs geçmiş olsun ziyaretine gitti. Yanına varınca Selman'ı ağlıyor buldu. Sa'd: "Niye ağlıyorsun? Ey kardeşim, sen Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a arkadaşlık etmedin mi, şöyle değil mi, böyle değil mi (diye ağlamasını abes kılan bir kısım faziletleri hatırlattı). Selman radıyallahu anh şu cevabı verdi: "Ben şu iki şeyden biri için ağlamıyorum: "Ben ne bir dünya düşkünlüğü ne de ahiret gafleti sebebiyle ağlıyor değilim. Beni ağlatan Resülullah aleyhissalâtu vesselam'ın bir ahdidir. O bana bir husus ahdetmişti, şimdi kendimi o ahdi tecavüz etmiş görüyorum." Sa'd: "Resülullah size ne ahdetmişti ?" diye sordu. Selmân: "Aleyhissalâtu vesselâm bana: "Birinize dünyalık olarak bir yolcunun azığı kadarı yeterli" diye ahdetmişti. Ben kendimi bu haddi aşmış görüyorum. Sana gelince, ey Sa'd! Hüküm verdiğin zaman hükmünden, (hak) taksim ettiğin zaman taksiminden, bir şeye yöneldiğin zaman niyetinden Allah'tan kork." Ravilerden Sâbit der ki: "Selman radıyallahu anh'ın vefat ettiğinde geriye nafaka olarak sadece yirmi küsur dirhemlik bir mal bıraktığı haberi bana geldi."

* Hz. Osman İbnu Affân radıyallahu anh anlatıyor: "Zeyd İbnu Sa'bît radıyallahu anh gün ortasında Halife Mervan'ın yanından çıkmıştı. Ben: "Bu saatte, Zeyd'i mutlaka sormak istediği bir şey için çağırmıştır" (diye düşündüm ve kendisine kanaatimi) söyledim. Zeyd: "O bize, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittiğimiz bazı şeyler sordu. Ben Aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Kimin emeli dünya olursa Allah onun işini aleyhine darmadağın eder, fakirliği iki gözünün arasında kılar, dünyadan eline geçen miktar da kaderinde yazılandan fazla olmaz. Kimin de kasdi ahiret olursa, Allah, onun (dağınık) işini lehinde toplar, zenginliğini kalbine koyar, dünya nimetleri ona koşarak (kendiliğinden) gelir" sözünü anlattım."

* Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim gam ve tasalarını bire indirir ve sadece ahiret tasasına gönlünde yer verirse, onun dünyevi gamlarını Allah izale eder. Kim de gam ve tasalarını dünya ahvaline dağıtacak olursa, Allah onun, vadilerden hangisinde helak olacağına aldırış etmez."

* Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Biz (hacc sırasında) Zülhuleyfe'de Resülullah aleyhissalâtu vesselam ile beraberdik. O, birden şişkinlikten ayağı havaya kalkmış bir davar ölüsüyle karşılaştı. Bunun üzerine: "Şu lâşenin, sahibine ne kadar değersiz olduğunu görüyor musunuz? Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, şu dünya, Allah yanında, bunun sahibi yanındaki değersizliğinden daha değersizdir. Eğer dünyanın Allah katında sivrisineğin kanadı kadar değeri olsaydı, kâfire ondan ebediyen tek damla su içirmezdi" buyurdular."

* Ebu Ümâme radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Benim nazarımda en ziyade gıbta etmeye değer kimse şu evsafı taşıyan kimsedir: (Dünyevi yükü ve) hâli hafif, namazdan nasibi fazla, insanlar içinde (adem-i şöhretle) gizli kalmış ve kendisine (cemiyette) iltifat edilmemiş mü'mindir. Onun rızkı (zaruri ihtiyaçlarına) yetecek kadardı, o buna sabretti, ölümü de çabuk geldi, az miras bıraktı, kendisi için mâtem tutan kadın da az oldu."
* Esmâ Bintu Yezid radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün): "Size en hayırlınızı haber vereyim mi?" diye sordu. "Evet! Ey Allah'ın Resûlü!" dediler. "Sizden o kimseler en hayırlıdır ki, onları görenler aziz ve celil olan Allah'ı hatırlarlar" buyurdular."

* İmrân İbna Husayn radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, Allah Teâla hazretleri, maddeten fakir, çoluk çocuk sahibi olup dilencilik ve haram kazançtan kaçınan mü'min kulunu sever."


* Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Muhacirlerin fakirleri, Allah'ın, zenginleri kendilerinden (mali ibadetler yönüyle) daha üstün kıldığı hususunda dert yandılar. Aleyhissalâtu vesselâm onlara: "Ey fakirler cemaati! Ben sizi, fakir muhacirlerin, cennete zenginlerinden, (dünya ölçüleriyle beşyüz yıl olan) yarım gün önce gireceklerini müjdelemeyeyim mi?" buyurdular." Bu hadisi rivayet eden Musa rahimehullah şu ayeti okudu: "Ve şüphesiz, senin Rabbin katındaki bir gün sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir" (Hacc 47).


 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         

RUMMÂN ARZUSU

Mev’izelerde bir menkibe anlatılır: Bir çilehânede dervişler günlerini ibadetle geçiriyorlar. Bir erbaîn, iki erbaîn, üç erbaîn.. ancak ölmeyecek kadar yeyip-içmek, elden geldiğince sadece ibadet ü tâatte bulunup dışarıya çıkmamak orada bir prensiptir. El-ayak, göz-kulak, dil-dudak, tamamen ibadetle meşgul edilir. Uyku da azaltır; bir günde sadece bir saat kadar başlar bir yere konarak geçiştirilir; ihtiyaç defedilecek kadar uyunur. Zaten çok yeyip içmeyince de az uyumaya alışılır. İşte böyle bir çilehâne ehlinden birisinin içine rummân (nar) arzusu düşüyor. Bir türlü kafasından atamıyor. Aslında nar -Allah öbür nârdan (Cehennem’den) muhafaza buyursun- sevilecek bir meyvedir; fakat öyle, gönül bağlanan haneyi terkettirecek kadar olmasa gerek. Nar isteği yerine başka şeyler de düşünülebilir elbette. Tam kapıyı açıp dışarı çıkıyor, bir de bakıyor ki kapının önünde yara-bere içinde yatan birisi var. Yara-bere içinde ama hâlinden çok memnun, çok müteşekkir, yüzünden behcet akıyor. “Elhamdülillah Yâ Rabbi” diyor yatan adam. Bizimki “Yâhu bu hâlinle böyle içten hamd ü senâ da ne?” deyince “Allah’a hamdolsun” diyor. “Hiçbir zaman rummân arzusuyla Rahmân’ı terkedip O’nun huzurundan ayrılmadım.” Derviş bunu duyunca kendine geliyor ve tekrar çilehâneye dönüyor.
Kaç defa rummân arzusu bizi arkasından koşturmuştur. Kâmil olmak kolay değil. Allah potansiyel insan yaratmıştır ve hakikî insan olmayı kulun iradesine, cehdine, gayretine ve azmine bağlamıştır. Azimsiz insanlar, sabırsız kullar o hedefe ulaşamazlar.

SONSUZ NUR

Allah Resûlü, zâhidlerin en zâhidiydi. O’ndaki verâ, yani kaba ma’nâsıyla şüpheli şeylerden kaçınma, -o seviyede olmak şartıyla- ikinci bir insanda yoktu. O, bütün tavır ve hareketlerini, bu çizgiye göre ayarlamıştı. Allah’tan öyle korkardı ki, sanki kalbi duracak gibi olurdu.. o kadar hassas, o kadar duyarlı idi ki; gözyaşlarının akmadığı ve ürpermediği zaman çok azdı. O, coşarken âdetâ bir derya, dururken de umman gibiydi.
Şimdi, hayatını bu çerçeve içinde geçirmiş bir insana, yukarıda arzettiğim âyetleri yanlış değerlendirerek, dünyaya temayül ve günaha meyil urbası biçmek, büyük bir saygısızlık ve korkunç bir aldanmışlıktır. Allah (cc), O’nu öyle bir yücelik semâsına oturtmuşdur ki, yerde havlayanların sesi, O’na hiçbir zaman ulaşamayacaktır. Nerede kaldı ki, attıkları çamur O’na sıçrayabilsin. Zira O’nun zühdü, takvası, Allah (cc)’tan korkması ve günahlara karşı fevkalâde derecede hassas davranması, O’nun günah işlemeye meyli olmasıyla kat’iyen bağdaştırılamaz.
İşte şimdi de kuşbakışı, O’nun bu derinliklerine temas etmek istiyoruz:
Evvela zühd; dünya ona verilse sevinmeme, bütün dünya elinden gitse üzülmeme halidir. Bu hal, Allah Resûlü’nde doruk noktadadır. Bütün dünya O’nun olsaydı, her halde bir arpa tanesi bulmuş kadar sevinmezdi. Bütün dünya, bir anda elinden gitseydi, yine bir arpa tanesi kaybetmiş kadar üzülmezdi. O, dünyayı kalben bu şekilde terketmişti. Ancak bu terk, hiçbir zaman kesben de dünyayı terketmek değildir. Zira, kazanç yollarının en mantıkîsini ve en güzelini bize gösteren, yine Hz. Muhammed Aleyhisselâm’dır. O’nun kesben dünyayı terk etmesi veya insanları buna teşvik etmesi düşünülemez. Dünyayı terk, kalben olmalıdır. Buna en güzel delil de yine Allah Resûlü’nün kurduğu İslâm Site Devleti’nin, kısa zamanda dünyanın en zengin ve en güçlü devletlerinden biri hâline gelmesidir. Bir batılı düşünürün dediği gibi, Allah Resûlü’nün kurduğu bir büyük devletten, daha sonra tam 25 tane imparatorluk ölçüsünde devlet doğmuştur. Osmanlı Devlet-i Âliyesi bunlardan sadece bir tanesidir. Evet, zühdde temel düşünce bu olmalıdır.
Allah Resûlü, peygamberliğin aydınlık iklimine adımını attığı andan, dünya bütün debdebe ve ihtişamıyla O’nun ayağının önüne serildiği âna kadar hiç tavrını değiştirmedi. Hatta O, dünyaya geldiği anda sahip olduğu mal varlığına, vefat ederken sahip değildi. Çünkü neyi var, neyi yoksa hep dağıtmış ve infâk etmişti. Bakın metrûkâtına, sadece birkaç keçi ve bir de hanımlarının içinde bulundukları küçük odalar. Onlar da yine millete ait sayılırdı ki, analarımız vefat edince, hepsi de mescide dahil edilmişti. Oraya giden herkesin de bilebileceği gibi, bu hücreler mescidin bir köşesine sıkışacak kadar dar bir yer işgal ediyordu.
Hasır Üzerinde Yatması

Hz. Ömer (ra), bir gün Allah Resûlü’nün huzuruna girdi. Efendimiz yattığı hasırın üzerindeydi ve yüzünün bir tarafına, hasır iz yapmıştı. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah Resûlü’nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Hz. Ömer (ra), bu manzara karşısında rikkate geldi ve ağladı. Allah Resûlü niçin ağladığını sorunca da Ömer (ra): “Ya Resûlallah! Şu anda kisralar, krallar saraylarında kuş tüyünden yataklarında yatarken, (kâinat, yüzü suyu hürmetine yaratılmış olan) Sen, sadece kuru bir hasır üstünde yatıyorsun ve o hasır, Senin yüzünde iz bırakıyor. Gördüklerim beni ağlattı.” cevabını verir. Bunun üzerine Allah Resûlü, Ömer (ra)’e şu karşılıkta bulunur: “İstemez misin, Ya Ömer! Dünya onların, âhiret de bizim olsun.”435 Başka bir rivayette ise Efendimiz şöyle buyururlar: “Dünya ile benim ne alâkam var. Ben bir yolcu gibiyim. Bir ağaç altında gölgelenen bir yolcu.. sonra da orayı terkedip yoluna devam eden...”436
O, dünyaya bir vazifeyle gelmişti. Duygu ve düşüncede insanlara diriliş solukları getirmiştir. Vazifesi bittiği zaman da dünyayı terkedecekti. Dünya ile bu kadar alâkasız bir insanın, dünya adına bazı şeylere temâyül edeceğine, ihtimâl vermek aklın kabul edeceği şeylerden değildir. Evet, O, asla dünyaya meyletmedi, ve O, hiçbir zaman inhirafa yelken açmadı...
İnsan Bir Yolcudur
Yine Tirmizi İbn-i Ömer’den rivayet ediyor : “Dünyada garip gibi yaşa. Veya bir yolcu gibi ol. Kendini (ölmeden önce) kabir ehlinden say!”
İşte üç cümlelik bir söz. Zühd ve takvâya ait, dünya ve ahiret muvazenesini koruma, kollamada söylenebilecek sözlerin en vecizi, en ma’nâlısı... Ancak bundan daha veciz bir ifade varsa, hiç şüphesiz bu da yine O’na aittir. Bunda kimsenin şüphesi olmasın!.
İnsan, zaten dünyada gariptir. Mevlânâ’nın ifadesiyle; insan, kamıştan koparılmış bir ney gibidir. Gerçek sahibinden uzaklaştığından dolayı da hep inlemektedir. Onun bu iniltisi, bütün bir hayat boyu devam eder.
İnsan bir yolcudur. Ruhlar âleminden başlayan yolculuğu, anne karnına, dünyaya, çocukluk dönemine, gençlik çağına, yaşlılık hengamına, kabir ve derken cennet veya cehenneme kadar devam eden bir yolculuktur. Ama acaba insan, bu yolculuğunun ne derece farkındadır? Eğer o, daima kendini bir yolcu gibi görse, yürüyüşünü zorlaştırmaktan başka bir işe yaramayacak olan dünyanın çeşitli güzelliklerine takılıp sendelemeden yürüyüp gidecektir.
İnsan kendini kabir ehlinden saymadıkdan sonra, yani eskilerin; “Ölmeden evvel ölünüz” diye anlatmaya çalıştıkları husûsu, fiil ve yaşantıya dökmedikden sonra, şeytanın hile ve desiselerinden bütünüyle korunması, kurtulması mümkün değildir. Evet, insan nefsaniyet, cismaniyet itibariyle ölmelidir ki, vicdan ve ruh itibariyle dirilmiş olsun. Zaten her şeyi cesede bağlayanlar, cesedlerinin altında kalıp ezilmiş olan zavallılar değil mi?
Dünya Bir Gölgeliktir
Bir başka hadis:
“Dünya ile benim ne alâkam var. Ben, dünyada bir ağaç altında gölgelenip de bırakıp giden bir yolcu gibiyim.”
Dünya nedir? İnsan fâni ve geçici olan şeylere karşı nasıl bir durum ayarlaması yapmalıdır? Hem insan, bu dünyaya niçin gelmiştir ve nereye gitmektedir? İşte felsefenin en birinci mevzuları ve haklarında asırlardır söz söylenen mevzular.. görüldüğü gibi, Allah Rasûlü tarafından çok veciz bir ifadeyle vuzuha kavuşturulmakta. Başkalarının kitaplık çapta eserlerle, kesin ve net bir şekilde ortaya koyamadığı bu ve benzeri mese-leler, Allah Rasûlünün lâl ü güher beyanları içinde, nasıl da en net şeklini almaktadır! Evet, bütün insanlık, O’nun ifadelerindeki vecizliğe hayrandır...


 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
394 - Ka'b Ibnu Iyaz (radiyallahu anh) anlatiyor; "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'i soyle derken isittim: "Her ummet icin bir fitne vardir, benim ummetimin fitnesi de maldir."
Tirmizi, Zuhd 26, (2337).
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         



DÜNYADAN İNTİKAM
Vefasız hayat arkadaşınızdan nasıl intikam alırsınız? O’nu terk eder ve vefasızlığıyla baş başa bırakırsınız değil mi?
Dünyadan da işte böyle intikam almalısınız. Yani kalben ve rûhen onu aşmalı, kesbini millete mal etmelisiniz!

DÜNYA ZEVKİ, AHİRET NİMETLERİNDEN YEMEKTİR

“Dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcayıp tükettiniz; onların zevkini sürdünüz” âyetinin mazmûnunca, dünyada tadılan meşrû-gayr-ı meşrû her nimet ve lezzet, ahiretin lezzet ve nimetlerinden bir şeyler noksanlaştırır. Yalnız, burada dikkat isteyen bir nokta vardır ki, o da şudur: “Lezzetten eksilme, muâheze olunmak “sorguya çekilmek” demek değildir. İnsan, meşrû dairede aldığı lezzetlerden Âhiret’te muâhezeye tabi tutulmaz; fakat, burada tattığı lezzet ve faydalandığı nimetler ölçüsünce, Ahiret’teki mükâfat ve tadacağı lezzetlerden eksilme olur.


DÜNYA’NIN GERÇEK YÜZÜ


Bazıları, dünyayı biraz para biraz da âfiyetten ibaret sayarlar. Bu, herşeyi maddeye ircâ edip, dünyayı bildiğine, gördüğüne bağlayanlar için doğru olsa da, hakikate uyanmış ma’nâ insanları için aldanmışlıktan başka bir şey değildir.
Bugün dünyayı bozmaya çalışanlar, onun intizamını koruyanlardan hem daha çok hem de daha nüfuzlu görünüyorlar. Kuvvet dengesine te’sir edecek ma'nevî bir güç olmazsa, hâlihazırdaki durumla kısa zaman içinde,büyük mesafelerin alınacağı söylenemez.

DÜNYA-AHİRET DENGESİ

Dünya ve ahiret tek bir hakikatin iki ayrı yüzüdür. Bunları birbirinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Öyleyse bütün davranışlarımız bu dengeye uygun olarak ayarlanmalıdır. Yani dünya mutlaka ahiret yörüngesine oturtulmalıdır. Bunu başaramayanlar dengeyi kaybederler. Dengesi kaybolmuş insanlardan da dengeli davranış beklenemez!

DÜNYA VE BİZ

Bizim dünya ile alâkamız, her yerde izzet-i İslâmiye’yi göstermek, temsil etmeye çalıştığımız elmas misali hakikatleri başkalarına da anlatmak, o aydınlık yolu onlara tanıtmak düşüncesine matuftur. İşte, bizim gözümüzün bir kenarıyla bazen dünyaya bir “nigâh-ı âşina” kılmamızın hakiki sebeplerinden bazılarıdır bunlar. Evet biz, bu düşüncelerle Kasas sûresinde ferman edilen “Dünyadan da nasibini unutma” beyanıyla tam mutabakat içindeyiz. Zira o âyet-i kerimede Kur’ân, “Ahiret yurdunu ara” derken “ibtiğa” fiilini kullanıyor ki, bu “bütün benliğinle ahirete yönel ve ahirete ahiret kadar değer ver” demektir. Bundan da anlaşıldığı üzere, ahiret için bütün imkânlar seferber edilmeli, dünya için de “nasibi unutmama” esasına bağlı kalınmalıdır.

DÜNYA- UKBA MUVAZENESİ

Dünya, ahiretin tarlası hükmündedir ve ahireti kazanma adına insana bahşedilmiş yegane fırsattır. Bundan dolayıdır ki, dünya ile ahiret arasında sıkı bir irtibat vardır. Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’inde “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadan da nasibini unutma; Allah sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk isteme, çünkü Allah bozguncuları sevmez!” (Kasas/77) buyurarak, dünya ve ukba hayatımız adına bize önemli ölçüler vermektedir. Ayette Allah’ın lütfetmiş olduğu nimetlerin, ahireti kazanma yolunda kullanılması ve bunun yanında, “dünyadan da nasibini unutma” ifadesiyle, dünyanın kesben terk edilmemesi üzerinde durularak insanlara, dünyada aziz ve şerefli olarak yaşama imkanlarını araştırmaları gerektiği mesajı verilmektedir.



 
Üst Alt