Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Dua, Kader´i Degistirir Mi?

  • Konbuyu başlatan bezen
  • Başlangıç tarihi
B

bezen

Guest
KADER: kainati idare eden ilahi kanun´dur. Allahu Teala hazretleri,ezelden ebede kadar olacak herseyin zamanini mekanini her türlü özelliklerini ezelden bilip diledigi sekilde tahdid ve takdir buyurmustur.
KAZA ise keder denilen ilahi kanuna göre yapilan yaratmadir yani allahu tealanin ezeldeki irade ve takdirine uygun olarak yaratmasidir.
Dua gelen ve gelecek olan belalara karsi fayda verir. Bence dua belanin geri cevrilmesi icin bir sebebtir ve rahmet vesilesidir.Iyi ameller yapip da duasi kabul edilen kulun levh-i mahfuzdaki muallak kazasi degisir.Ancak duanin belayi def etmesi de ´´kaza ve kaderden´´dir.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
teshisin cok güzel olmus masallah
• Birincisi: Elbette kâinatın intizam ve mîzan lisâniyle hikmet ve adâletine şehâdet ettiği bir âdil-i Hakîm, insan için medâr-ı sevap ve ikàb olacak, mahiyeti meçhûl bir cüz-i ihtiyârî vermiştir. O âdil-i Hakîmin pek çok hikmetini bilmediğimiz gibi, şu cüz-i ihtiyârînin kaderle nasıl tevfîk edildiğini bilmediğimiz, olmamasına delâlet etmez.
• İkincisi: Bizzarûre herkes kendisinde bir ihtiyâr hisseder; o ihtiyârın vücudunu vicdânen bilir. Mevcudâtın mahiyetini bilmek ayrıdır, vücudunu bilmek ayrıdır. Çok şeyler var, vücudu bizce bedihî olduğu halde, mahiyeti bizce meçhûl. İşte şu cüz-i ihtiyârî öyleler sırasına girebilir. Her şey mâlûmâtımıza münhasır değildir. Adem-i ilmimiz, onun ademine delâlet etmez.
• Üçüncüsü: Cüz-i ihtiyârî, kadere münâfi değil; belki, kader ihtiyârı teyid eder. Çünkü, kader, ilm-i İlâhînin bir nevidir. İlm-i İlâhî, ihtiyârımıza taallûk etmiş. Öyle ise, ihtiyârı teyid ediyor, iptal etmiyor.
• Dördüncüsü: Kader, ilim nevindendir. İlim, mâlûma tâbidir. Yani, nasıl olacak, öyle taallûk ediyor. Yoksa, mâlûm, ilme tâbi değil. Yani, ilim desâtiri, mâlûmu, haricî vücud noktasında idare etmek için esas değil. Çünkü, mâlûmun zâtı ve vücud-u haricîsi, irâdeye bakar ve kudrete istinat eder.
Hem, ezel, mâzi silsilesinin bir ucu değil ki, eşyanın vücudunda esas tutulup ona göre bir mecburiyet tasavvur edilsin. Belki, ezel, mâzi ve hal ve istikbâli birden tutar, yüksekten bakar bir ayna-misâldir. Öyle ise, daire-i mümkinât içinde uzanıp giden zamanın mâzi tarafında bir uç tahayyül edip, ona 'ezel' deyip, o ezel ilmine, eşyanın tertiple girmesini ve kendisini onun haricinde tevehhüm etmesi, ona göre muhâkeme etmek hakikat değildir.
Şu sırrın keşfi için şu misâle bak: Senin elinde bir ayna bulunsa, sağ tarafındaki mesafe mâzi, sol tarafındaki mesafe müstakbel farz edilse, o ayna yalnız mukabilini tutar. Sonra, o iki tarafı bir tertib ile tutar; çoğunu tutamaz. O ayna ne kadar aşağı ise, o kadar az görür. Fakat, o ayna ile yükseğe çıktıkça, o aynanın mukabil dairesi genişlenir; git gide, bütün iki taraf mesafeyi birden, bir anda tutar. İşte şu ayna, şu vaziyette onun irtisâmında, o mesafelerde cereyan eden hâlât birbirine mukaddem muahhar, muvâfık muhâlif denilmez.
İşte, kader, ilm-i ezelîden olduğu için; ilm-i ezelî, hadîsin tâbiriyle, manzâr-ı âlâdan, ezelden ebede kadar Her şey, olmuş ve olacak, birden tutar, ihâta eder bir makam-ı âlâdadır. Biz ve muhâkemâtımız, onun haricinde olamaz ki, mâzi mesafesinde bir ayna tarzında olsun.
• Beşincisi: Kader, sebeple müsebbebe bir taallûku var. Yani, şu müsebbeb, şu sebeple vukua gelecek. Öyle ise, denilmesin ki, 'Mâdem filân adamın ölmesi, filân vakitte mukadderdir; cüz-i ihtiyârıyla tüfek atan adamın ne kabahati var? Atmasaydı, yine ölecekti?'
Suâl: Niçin denilmesin?
Elcevap: Çünkü, kader onun ölmesini onun tüfeğiyle tâyin etmiştir. Eğer onun tüfek atmamasını farz etsen, o vakit kaderin adem-i taallûkunu farz ediyorsun. Ovakit ölmesini ne ile hükmedeceksin? Yalnız, Cebrî gibi, sebebe ayrı, müsebbebe ayrı birer kader tasavvur etsen, veyahut Mûtezile gibi, kaderi inkâr etsen, Ehl-i Sünnet ve Cemaati bırakıp fırka-i dâlleye girersin. Öyle ise, biz ehl-i hak deriz ki, 'Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhûl.' Cebrî der: 'Atmasaydı yine ölecekti.' Mûtezile der: 'Atmasaydı ölmeyecekti.'
• Altıncısı: Hâşiye Cüz-i ihtiyârînin üssü’l-esâsı olan meyelân, Mâtüridîce bir emr-i itibârîdir, abde verilebilir. Fakat, Eş’ârî, ona mevcud nazarıyla baktığı için, abde vermemiş; fakat o meyelândaki tasarruf, Eş’âriyece bir emr-i itibârîdir. Öyle ise, o meyelân, o tasarruf bir emr-i nisbîdir; muhakkak bir vücud-u haricîsi yoktur. Emr-i itibârî ise, illet-i tâmme istemez ki, illet-i tâmme vücudu için lüzum ve zarûret ve vücûb ortaya girip, ihtiyârı ref’ etsin. Belki, o emr-i itibârînin illeti bir rüçhâniyet derecesinde bir vaziyet alsa, o emr-i itibârî sübut bulabilir. Öyle ise, o anda onu terk edebilir. Kur’ân ona o anda diyebilir ki, 'Şu şerdir, yapma.'
Evet, eğer abd, hàlık-ı ef’âli bulunsaydı ve icada iktidarı olsaydı, o vakit ihtiyârı ref’ olurdu. Çünkü ilm-i usûl ve hikmette, kaidesince mukarrerdir ki, 'bir şey vâcib olmazsa, vücuda gelmez.' Yani, illet-i tâmme bulunacak; sonra vücuda gelebilir. İllet-i tâmme ise, mâlûlü, bizzarûre ve bilvücûb iktizâ ediyor. O vakit ihtiyâr kalmaz.
Eğer desen: Tercih bilâmüreccih muhâldir. Halbuki, o emr-i itibârî dediğimiz kisb-i insanî, bâzan yapmak ve bâzan yapmamak, eğer mûcib bir müreccih bulunmazsa, tercih bilâmüreccih lâzım gelir. Şu ise, usûl-ü kelâmiyenin en mühim bir esâsını hedm eder.'
Elcevap: Tereccuh bilâmüreccih muhâldir. Yani, müreccihsiz, sebepsiz rüçhâniyet muhâldir. Yoksa, tercih bilâmüreccih câizdir ve vâki’dir. İrâde bir sıfattır; onun şe’ni, böyle bir işi görmektir.
Eğer desen: 'Mâdem katli halk eden Hak’tır; niçin bana kàtil denilir?'
Elcevap: Çünkü, ilm-i sarf kaidesince, ism-i fâil, bir emr-i nisbî olan masdardan müştaktır. Yoksa, bir emr-i sabit olan hâsıl-ı bilmasdardan inşikak etmez. Masdar kisbimizdir; kàtil ünvânını da biz alırız. Hâsıl-ı bilmasdar, Hakkın mahlûkudur. mesuliyeti işmâm eden bir şey, hâsıl-ı bilmasdardan müştak kılınmaz.
• Yedincisi: İrâde-i cüz’iye-i insaniye ve cüz-i ihtiyâriyesi, çendan zayıftır, bir emr-i itibârîdir; fakat Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zayıf, cüzî irâdeyi, irâde-i külliyesinin taallûkuna bir şart-ı âdi yapmıştır. Yani, mânen der: 'Ey abdim, ihtiyârınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise mesuliyet sana âittir.'
Teşbihte hatâ olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omzuna alsan, onu muhayyer bırakıp, 'Nereyi istersen seni oraya götüreceğim' desen; o çocuk yüksek bir dağı istedi, götürdün. Çocuk üşüdü yahut düştü. Elbette, 'Sen istedin' diyerek itâb edip,
üstünde bir tokat vuracaksın. İşte, Cenâb-ı Hak, Ahkemü’l-Hâkimîn, nihayet zaafta olan abdin irâdesini bir şart-ı âdi yapıp, irâde-i külliyesi ona nazar eder.
Elhâsıl: Ey insan! Senin elinde gayet zayıf, fakat seyyiâtta ve tahribâtta eli gayet uzun ve hasenâtta eli gayet kısa cüz-i ihtiyârî nâmında bir irâden var. O irâdenin bir eline duâyı ver ki, silsile-i hasenâtın bir meyvesi olan Cennete eli yetişsin ve bir çiçeği olan saadet-i ebediyeye eli uzansın. Diğer eline istiğfarı ver ki, onun eli seyyiâttan kısalsın ve o şecere-i mel’unenin bir meyvesi olan zakkum-u Cehenneme yetişmesin.
Demek, duâ ve tevekkül meyelân-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tevbe dahi meyelân-ı şerri keser, tecavüzâtını kırar.


Sözler, 429
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
ve bu yazinin üstüne su nuda eklemek isterimki yazinin mesakkati güzellessin ve manasinda bir kat daha ilerleme kaydetsin insallah
Günlük konuşmalarımızdan üç cümle:

“Bugün hava çok soğuk.”

“İçimde bir sıkıntı var.”

“Başım ağrıyor.”

Birincisi insanın dış âlem karşısındaki aczini sergilerken, ikincisi kendi öz ruhuna, üçüncüsü de bedenine hâkim olmadığını ilân eder.

Bu cümlenin yaratılışa bakan yönüne nazar ettiğimizde, karşımızda sonsuz bir inayet tablosu görür, aczimizi ve fakrımızı olahcaçok daha iyi idrak ederiz.

Rabbimiz bize, ana rahminde, el verdi, ona parmaklar taktı. Yüz verdi, ona gözler, kulaklar taktı. Bizi nice organlarla, duygularla bezetti. Cevaplar ise dış dünyadaydı. Onları yaratan da O idi. Biz, ne suali, ne cevabı tanımazken, dış dünyadaki cevaplara uygun suallerle donatılıyorduk.

Gözümüz sual, cevabı ise ışıktı, güneşti. Geldik, o cevabı bu dünyada bulduk. Kulağımız seslerle buluştu, elimiz elmayı tuttu, dilimiz tadına baktı, ayaklarımız yere değdi, ciğerimiz havayla tanıştı… Ruhumuza takılan hisler ve duygular da cevaplarını bu âlemde buldular. Sevgi hissi, sevilecek çok şeyle karşılaştı. Korku hissi, dehşetli manzaralar gördü. Şefkat hissi, merhamet celbeden tablolarla buluştu.

Biz bütün bu cevapların hazırlanmasından sonsuz derecede âcizdik. Aczimize merhamet edildi ve saçımızdan tırnağımıza kadar bütün bedenimizi ve havasından semâsına kadar bütün kâinatı kendimize hizmetkâr bulduk.

Bu sonsuz lütuflar bize gaflet vermesin, aczimizi unutturmasın diye Rabbimiz, sıkıntıları, çaresizlikleri ve hastalıkları gönderdi.

Her hasta ayrı bir hoca. Bizleri uyarmakla vazifeli…

Felçli adam tutmayan eliyle işaret ediyor: Ellerinizi kendi kuvvetinizle kaldırmıyorsunuz!

Kör adam bir başka hakikatı gösteriyor: Görme fiilinin mûcidi siz değilsiniz.

Akıl hastası akıllılara ders veriyor: Bu İlâhî makinayı güzelce çalıştırmak sizin maharetiniz değil.

Sağır adam herkese işittiriyor: Kulak fabrikasındaki işitme üretimini siz yapmıyorsunuz.

Bütün hastalıkları hayâlen alt alta diziniz. Onlara müptelâ olan insanları da yan yana getiriniz. Tümünün dilinden dökülen benzer ifadeleri şu cümlede bulabilirsiniz:

“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh.” “Havl ve kuvvet ancak Allah’ındır.” Kimsede güç ve kuvvetten yana hiç bir sermaye yok. Kuvvetin her çeşidi ancak Allah’ın lütfu ve ihsanı.
 
B

bezen

Guest
Aydinlatici bilgilerinizden dolayi sonsuz tesekkurler.Eksik olan yazima tuz ve biber oldunuz.
 

birtekben

New member
Katılım
22 Ocak 2007
Mesajlar
65
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
güzel yazı olmuş gerçekten herkesin emeğine sağlık:) herkes güzel yazmış ama ben de iyi okudum değil mi:)
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
KADER: kainati idare eden ilahi kanun´dur. Allahu Teala hazretleri,ezelden ebede kadar olacak herseyin zamanini mekanini her türlü özelliklerini ezelden bilip diledigi sekilde tahdid ve takdir buyurmustur.
KAZA ise keder denilen ilahi kanuna göre yapilan yaratmadir yani allahu tealanin ezeldeki irade ve takdirine uygun olarak yaratmasidir.
Dua gelen ve gelecek olan belalara karsi fayda verir. Bence dua belanin geri cevrilmesi icin bir sebebtir ve rahmet vesilesidir.Iyi ameller yapip da duasi kabul edilen kulun levh-i mahfuzdaki muallak kazasi degisir.Ancak duanin belayi def etmesi de ´´kaza ve kaderden´´dir.


:p Arkadaşlar bana bir şeyhler oluyor.
Bir zamanlar bende böyleydim. Çırpınış fayda vermiyor. :D
Bunlarda Geçer hocam. kaderin bilindiğine inanmak gerek. Zamanla alışıyor insan. Kendimde bir zamanlar çırpındımda pes ettim. Epey çırpınımştım. ;)
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bana bir forumda şu soru soruldu

hani derler ya
kısmetin nerde ise döner dolaşır gelir seni bulur
gelirse ve sen tepersen
yine gelir mi ?_


cevabım şu olmuştu.

Bu kısım kader meselesine giriyor. İnsanın başına gelen her kötülük kendi hatasındandır denmiş. Buralarda bir yerde avlamak lazım.
Aslında şöyle demek lazım.

Bir kişi ile evlenmek istersin olmaz, diyebilirsin ki kısmetim değilmiş. Kısmeti tepersende kısmetin değilmiş. Eğer geri dönerse kısmetinmiş. Dönemez ise de kısmetin değilmiş.

Yani, hayırlı olacakken bozmak insanın kendi hatasıdır. Ancak Ezeli ve Ebedi bir görüşe sahip Allah kısmetini tepeceğinide bilir. Kısmet olarak yazmaz. Yazmaması senin hayırına ise Allah'a verilir. Yok eğer o kişi hayırlı olmasına rağmen tepmişsen senin kusurundandır. Allah'a verilmez.
Muhabbetle

Allah razı olsun kardeşlerime size ihtiyaç var.


Allah(c.c.) razı olsun hepinizden.
:D Beni kıriz tutdu arkadaşlar. Ne yaparsanız yapın çıkamazsınız. Kaderden kaçılmaz. Kadercilikde yoktur. Tevekkül vardır. şükür vardır.
Size gülüyoruzda bu arada :) :D gülüyorum çünkü şöyle mi yapsaydım diye düşünüyorum bazen. Veya yakınlarım düşünüyor. Bizim düşümemiz birşey değiştirmiyor.
"Allah(c.c.)' ın dediği olur"
Diye her yere yazarız fakat ne hikmetse düşünmeyiz. Allah Teala her canlı için hayır düşünür. Hayır düşünmeyenlerin sonu şirktir. Tabi ki Allah Teala hidayet edip doğru yola ulaştırmazsa.
Yalnız önemli olan dua. Şöyle izah edeyim,
Ne kadar dua edersek ve Allah Teala' yı anarsak kıymet kazanırız.
Gine de Allah Teala kaderimizi biliyor.
;)
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
''DUA gelecek zamana niyet,geçmiş zamana tövbe,şimdiki zamana şükürdür''..bakın 3 çeşit zamanada hükmebilen bi enerjiye sahibiz..Allah dualarımızı kabul eylesin!...bu arada yukardaki söz bana aittir..çabuk bi yere not edin:)
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
''DUA gelecek zamana niyet,geçmiş zamana tövbe,şimdiki zamana şükürdür''


Valla çok beğendim. Helal olsun.

Da Yıldız kardeş gülme krizine girmiş bir su verin.

Hayırdır Hocam ne oldu?

Önce yukardaki sözü beğendiğimi söyleyim.
Şu minibüs hikayesindeki gibi bizim forumda hep böyle yaparız. :)
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
:p Arkadaşlar bana bir şeyhler oluyor.
Bir zamanlar bende böyleydim. Çırpınış fayda vermiyor. :D
Bunlarda Geçer hocam. kaderin bilindiğine inanmak gerek. Zamanla alışıyor insan. Kendimde bir zamanlar çırpındımda pes ettim. Epey çırpınımştım. ;)

BENE BİR ŞEYHLER OLUYOR..
valla tuttum bu espriyi
çok sağolasın e mi
 
A

aktifus

Guest
Bir üçgen çizerseniz içaçıları toplamı 180derece olmak zorundadır. Bilinç varsa özgür iradenin olması gerektiği gibi. Özgür irade varsa seçim şansı vardır. Seçme şansınız varsa mecburi olarak seçmeniz gereken bir şey/yol yok demektir.
Dünya planı/tasarımı seçimlerimizin sonuçlarını bize göstermek ve tekamülümüze hizmet etmek için yaratılmıştır.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bir üçgen çizerseniz içaçıları toplamı 180derece olmak zorundadır. Bilinç varsa özgür iradenin olması gerektiği gibi. Özgür irade varsa seçim şansı vardır. Seçme şansınız varsa mecburi olarak seçmeniz gereken bir şey/yol yok demektir.
Dünya planı/tasarımı seçimlerimizin sonuçlarını bize göstermek ve tekamülümüze hizmet etmek için yaratılmıştır.


Dünya planı/tasarımı seçimlerimizin sonuçlarını bize göstermek ve tekamülümüze hizmet etmek için yaratılmıştır.

:23_43_14:
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
ARAF SURESİ
34- Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler.

YUNUS SURESİ
48- Derler ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, bu belirttiğiniz süre (va'd) ne zamanmış?"

49- De ki: "Allah'ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler.
 
Üst Alt