Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Dört mezhepten birine uyulmazsa

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Sual: (Mezhep imamına uymak, Allah’ı ve Resulünü bırakıp kula kul olmak demektir. Müslümanlar, müctehidleri peygamber kadar yükselttiler, Kur'andan ayrılıp, "müctehidin sözü varken Kur'anla amel edilmez" dediler. Sonra gelen âlimlere kıymet vermediler. Halbuki, sonra gelen âlimler, öncekilerden daha ileri olur. İmam Malik, bir mezhebi bilirse Abduh her mezhebi bilir!) diyen birisine nasıl cevap vermeli?
CEVAP
(Müctehidleri Peygamber kadar yükselttiler) sözünü bir müslüman söyleyemez. Çünkü bu söz, dört mezhepteki milyonlarca müslümana kâfir damgasını basmaktır. Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur. Bir mezhebe tâbi olan mümini Kur'andan ayrılmakla suçlamak ise, bundan daha büyük iftiradır.

Mezhep, Kur'an ve Sünnet yolu demektir. Bir mezhep imamına uyan, Kur’an-ı kerime ve Resulullaha uyduğuna iman etmiş demektir. Hiçbir müslüman, (müctehidin sözü varken, Kur'an ile amel edilmez) demez. Bu söz, mezhepsizlerin temiz müslümanlara yaptıkları çirkin iftiralardan biridir.

Müslüman nasıl düşünür
Bir mezhebe tâbi olan müslüman şöyle der:
(Kur’an-ı kerime uymak istiyorum. Fakat, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden kendim hüküm çıkaramıyorum. Anladığım hükümlere güvenemem ve uymam. Mezhep imamının anlamış olduğuna güvenirim ve uyarım. [Nasıl ki dünya işlerinde işin ehline gidiyor, yani bir yerim ağrıyınca notere değil de doktora, hem de mütehassısına gidiyorsam, kendi ilacımı kendim yapmayıp, kendi kendimi ameliyat etmiyorsam, daha hassas olan din işinde de müctehid olan İslam âlimine yani mezhebimin imamına gider, ona teslim olur, dediklerine harfiyen uyar, yaparım.] Çünkü o, benden daha âlimdir. (Kendi anlayışı ile mana çıkaran kâfir olur) hadis-i şerifinden korkarım. İlimlerinin, takvalarının, sonra gelenlerden kat kat üstün olduğu, hadis-i şeriflerle bildirilmiş olan, o büyük âlimlerin bile Kitâbdan ve Sünnetten çıkardıkları hükümler birbirine benzemiyor. Hüküm çıkarmak kolay olsaydı, hep aynı şeyi anlarlardı.)

(Sonra gelen âlimler, öncekilerden daha ileri olur) sözü, fen bilgileri için doğrudur. Din bilgilerinde ise, Resulullahın, (Her asır, kendinden öncesinden daha şerdir. Kıyamete kadar hep böyle olur) hadis-i şerifine itibar edilir. Bu hadis-i şerif, fen adamlarının şahsiyetleri ve fen vasıtalarını kullanmaları bakımından da muteberdir.

Elbet bu kaide çoğunluk için muteberdir. Her asırda, bundan müstesna olanlar bulunmuştur. Mezhepsiz reformcu, fen bilgisi ile din bilgisini birbiri ile karıştırmakta, fen ile fen adamını da aynı şey sanmaktadır. Fen elbet ilerliyor. Fakat bu ilerleyiş, fen adamlarının ileri olması demek değildir. Sonra gelen fen adamları arasında öncekilerden daha geri, daha bozuk olanları az değildir.

Din imamlarımız, Kur’an-ı kerimden mana çıkarmaya kalkışmadılar. Kendilerini bundan âciz gördüler. Resulullahın Kur’an-ı kerime nasıl mana verdiğini Eshab-ı kiramdan sorup araştırdılar. Eshab-ı kiramın anladıklarını da, kendi anlayışlarına tercih ettiler. İmam-ı a'zam hazretleri, herhangi bir sahabinin sözünü kendi anladığına tercih ederdi. Resulullahtan ve Sahabeden bir haber bulamayınca, ictihad etmek zorunda kalırdı.

Böyle olduğunu vehhabiler bile bildiriyorlar. Vehhabi Feth-ul-mecid kitabı 388. sayfasında diyor ki:
(Ebu Hanife “rahimehullah” dedi ki: Kitabullaha ve Resulullahın hadisine ve Sahabenin sözlerine uygun olmayan bir sözümü bulursanız, bu sözümü bırakınız! Onları alınız!
İmam-ı Şafi’i dedi ki: Kitabımda, Resulullahın sünnetine uymayan bir şey bulursanız, benim sözümü bırakıp, Resulullahın sünnetini alınız!)

Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kitabullaha ve hadis-i şeriflere ne kadar sıkı sarılmış olduklarını, vehhabi kitabının bu yazısı bile göstermektedir. Bunun içindir ki, Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin doğru manalarını anlamak isteyenler, Ehl-i sünnet âlimlerinin kelam ve fıkıh kitaplarını okumalıdır. Kitabı ve sünneti bildiren (Ehl-i sünnet) âlimlerinin kitaplarından kaçanların, Haktan kaçan cahillere benzediklerini, kendi kitapları da yazmış oluyor.

Her asırda gelen İslam âlimleri, daha önce gelenlerin, büyüklükleri, üstünlükleri, vera ve takvaları karşısında titrerler, onların sözlerine senet, delil olarak sarılırlardı.

Bu din, edep dini, tevazu dinidir. Cahil cüretkâr olur, kendini âlim sanır. Âlim olan tevazu gösterir. Cehenneme gidecekleri hadis-i şerifle haber verilen 72 bid’at fırkasının reisleri de derin âlim idi. Fakat onlar, ilimlerine güvenerek, Kitâbdan, Sünnetten mana çıkarmaya kalkıştılar. Böylece, Eshab-ı kirama uymak şerefine kavuşamadılar. Onların doğru yollarından saptılar.

Dört mezhebin âlimleri, derin ilimlerini Kur’an-ı kerimden ahkam çıkarmakta kullanmadılar. Buna cesaret edemediler. Resulullahın ve Eshab-ı kiramın bildirdiklerini anlamakta kullandılar.

Allahü teâlâ, insanlara, (Kur’an-ı kerimden hüküm çıkarın) demiyor. (Resulümün ve Eshabının çıkardığı hükümlere uyun, bunları kabul edin) buyuruyor. (Resulüme itaat edin, ona tâbi olun) âyet-i kerimesi ve (Eshabımın yoluna sarılın) hadis-i şerifi, bunu açıkça bildirmektedir. Âlimler bile, Kur’an-ı kerimin manasını anlamakta güçlük çekerken, bir cahil, murad-ı ilahiyi bilmeden nasıl olur da, Allah şöyle buyuruyor, Resulullah böyle buyuruyor, diyebilir? Derse, dediği nasıl doğru olabilir? Allahü teâlâ, böyle söylemeyi yasakladı. Tefsir âlimleri ve mezhep imamları bile, bu sözü söylemeye cesaret edememiştir. Anladıklarını bildirdikten sonra, (Bu benim anladığımdır, doğrusunu Allah bilir) demişlerdir. Kur’an-ı kerimin manasını Eshab-ı kiram bile anlamakta güçlük çeker, Resulullaha sorarlardı.

Abduhçu gence
Abduhçu genç, asırlardır müslümanların ve âlimlerin dört mezhepten birine uymalarına tahammül edemiyor, birkaç mezhepsizin kitabından aldığı ifadeleri kaynak gösterip bir mezhebe uymanın caiz olmadığını ispata kalkıyor. Bahsettiği kitapları kendisinin okumadığı, herhangi bir mezhepsizin kitabından aldığı pek açıktır. Çünkü İmam-ı Şarani gibi büyük bir âlimin Mizanından nakil yapıp, İmam-ı Ahmedin müctehid bir hadis imamı olan Ebu Davuda (Kimseyi taklit etme, dini Resulullah ve eshabından öğren) dediğini bildiriyor. (Gördünüz mü, Şarani de 4 mezhepten birine uymayı yasaklıyor) demek istiyor.

Abduhçu gencin bilmediği iki husus var. Birincisi, her müctehid, kendi ictihadı ile hareket eder. Başka bir müctehide uyması caiz değildir. İmam-ı Şafii hazretleri, imam-ı a'zam hazretlerinin çok yüksek bir âlim olduğunu bildirdiği halde, kendi ictihadlarına uymuştur.

İkinci husus, imam-ı Şarani hazretleri, 4 mezhebin hak olduğunu, mutlaka bu 4 mezhepten birine uymak gerektiğini bildirmek için Mizan-ül-kübrayı yazmıştır. Dört mezhebin fıkıh bilgilerini anlatan Mizanın tercümesi de vardır. Zahiri ve bâtıni ilimlerin mütehassısı Abdülvehhab-ı Şarani hazretleri, hadis ve fıkıh âlimi olup Şafii mezhebindedir. Mizanın sadece önsözünü okuyup buna uyan mezhepsiz olmaktan kurtulur.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Mezhepsiz Sapıtır
Mizanın önsözünde buyuruluyor ki:
(Dört mezhepten birini taklit etmeyen dalalete düşer, zındık olur, başkalarını da yoldan çıkarmakta şeytana yardımcı olur. Bugün var olan 4 mezhebin hepsi haktır, sahihtir. Birinin, ötekisi üzerine üstünlüğü yoktur. Çünkü, hepsi aynı din kaynağından alınmıştır.

Dört mezhebin imamları ve onları taklit eden âlimlerin hepsi, her müslümanın 4 mezhepten dilediğini taklit etmekte serbest olduğunu bildirdiler. Allahü teâlâ, amelde mezheplere ayrılmaktan razı olduğunu, Habibi vasıtası ile bildirdi. Resulü, bu ayrılığın rahmet olduğunu bildirdi. Müctehid olmayanın, bir mezhebe uyması gerekir. Bir âlim, ictihad derecesine yükselince, kendi ictihadına uyması gerekir. İmam-ı Ahmed’in, (İlminizi imamlarınızın aldıkları kaynaktan alın, taklitçilikte kalmayın) sözü bunu göstermektedir.

Resulullah Kur’an-ı kerimde kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur’an-ı kerim kapalı kalırdı. Resulullahın vârisleri olan mezhep imamlarımız, hadis-i şeriflerde mücmel olarak bildirilenleri açıklamasalardı, sünneti nebeviyye kapalı kalırdı. Böylece, her asırda gelen âlimler, Resulullaha uyarak, mücmel olanı açıklamışlardır. Nahl suresinin 44. âyetinde, (İnsanlara indirdiğimi onlara beyan eyle) buyuruldu. Beyan etmek, açıklamak demektir. Âlimler de açıklayabilselerdi ve Kur’an-ı kerimden ahkam çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Resulüne, sana vahy olunanları tebliğ et der, beyan etmesini emretmezdi.) (Mizan)

Dört mezhebe uyanlar, birbirinin kardeşidir. İmanları aynıdır. Ameldeki bazı ayrılıkları da, Allah’ın rahmetidir. Allahü teâlâ, müctehid olmayanın bir müctehide uymasını emredip (...ve ülülemrinize itaat edin) buyuruyor. (Nisa 59)

Ülülemr, nasslardan ahkam çıkarabilen âlimlerdir. (Nisa 83)

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ülülemr, Fıkıh âlimleridir.) [Darimi]

İmam-ı Süyuti hazretleri, İtkan tefsirinde, İbni Abbas hazretlerinin (Ülülemr, Fıkıh âlimleridir) buyurduğunu bildirmektedir.

Ülülemrin Fıkıh âlimi olduğu, Tefsir-i kebirin 3. cildinin 375., İmam-ı Nevevi’nin Müslim Şerhinin 2. cildinin 124. sayfasında ve Mealim ve Nişapur tefsirlerinde de yazmaktadır. İsra suresinin (O gün her fırkayı imamları ile çağırırız) mealindeki 71. âyeti, Ruh-ül beyan tefsirinde açıklanırken, (Mezhebin imamı ile çağırılır. Mesela ya Şafii yahut ya Hanefi denilir) buyuruluyor.

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Bir işin, bir ibadetin sahih olması için dört mezhepten birine uygun olması gerekir. Bir ibadeti yaparken, şartlarından biri, bir mezhebe, başka biri de başka mezhebe uygun olursa, bu ibadet sahih olmaz.) (R.Muhtar s. 51)

S. Ahmed Tahtavi hazretleri, Dürr-ül muhtar haşiyesinin zebayih kısmında buyuruyor ki:
(Bugün her müslümanın 4 mezhepten birinde bulunması vaciptir. Dört mezhepten birinde bulunmayan Ehl-i sünnetten ayrılır. Ehl-i sünnetten ayrılan da sapık veya kâfir olur.)
İbni Hazm, Şevkani, Abduh, Reşit Rıza, Sıddık Hasan gibi mezhep düşmanlarının bir kısmı, taklidi haram sayarak, bir kısmı da telfîk yaparak, birçok gafili dalalete sürüklemişlerdir.

Ehl-i sünnet ne demektir
Ehl-i sünnet vel-cemaat demek, Resulullahın ve eshab-ı kiramın gittikleri doğru yolda bulunan âlimler demektir. Hak olan cemaat ve 73 fırka içinde Cehennemden kurtulacağı bildirilmiş olan Fırka-ı naciyye bunlardır. Kur’an-ı kerimde, (Parçalanmayın) buyuruldu. Bu âyet-i kerime, itikadda, inanılacak bilgilerde parçalanmayın demektir. Yani nefslerinize ve bozuk düşüncelerinize uyarak, doğru imandan ayrılmayın demektir. İtikadda ayrılmak, parçalanmak elbette hiç caiz değildir. Hadis-i şerifte de (Cemaat rahmet, ayrılık azaptır) buyuruldu. (Parçalanmayın) âyet-i kerimesi fıkıh bilgilerinde ayrılmayın demek değildir. Ahkamda, amellerde olan ictihad bilgilerindeki ayrılık, hakları, farzları, amellerdeki, ince bilgileri ortaya koymuştur. Eshab-ı kiram da, günlük işleri açıklayan bilgilerde, birbirlerinden ayrılmışlardı. Fakat, itikad bilgilerinde hiç ayrılıkları yoktu. Hadis-i şerifte, (Ümmetimin ayrılığı [mezheplere ayrılması] rahmettir) buyuruldu. Dört mezhebin, amel bilgilerinde ayrılması böyledir. (Hadika)
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Said Nursi: Üstadlarım Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh

Risale-i Nur’da değiştirmeler mi var? Ali Eren, Vakit G.
Tarih : 16.03.2006

Mustafa Kaplan Bey, geçen haftaki bir yazısında “Risale-i Nurlara el atıldığını ve bazı değişiklikler yapıldığını” yazıyor ve haklı olarak sert bir şekilde de tenkit ediyordu. Sakarya Üniversitesi hocalarından Sayın Dr. Alaaddin Yalçınkaya da Cemaleddin Efgani isimli eserinde bu değişikliklerden birine dikkat çekiyor. Alaaddin Bey’in ifadeleri şöyle: “İttihad-ı İslâm (İslâm birliği) ve Cemaleddin Efgani ile alâkalı, Said Nursi’nin de bazı görüşleri vardır. Said Nursi şöyle demektedir: “… Ben bu ittihadın efradındanım (bireylerindenim) ve bu ittihadın tezahürüne (meydana gelmesine) teşebbüs edenlerdenim. Yoksa, sebebi iftirak (ayrılık sebebi) olan fırkalardan değilim. Elhasıl: Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâm’daki fikrini kabul ettim. Zira o Kürtleri ikaz etti. Onlar da ona biat etti. Şimdiki Kürtler o zamanki Kürtlerdir. Bu meselede seleflerim (benden önce aynı düşüncede olanlar) Cemaleddin Efgani, Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, Ali Süavi, Hoca Tahsin Efendilerle Kemal Bey (Namık Kemal) ve Sultan Selim’dir.” (Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Tenvir Neşriyat, 1987, İstanbul, Yedinci Cinayet.) Alaaddin Yalçınkaya devam ediyor: “Said Nursi’nin bu konudaki görüşleri, arada küçük olmakla beraber farklı yorumlara sebep olabilecek diğer bir kaynakta şöyle nakledilmektedir: “İşte ben bu itittihadın efradındanım ve bu ittihadın tezahürüne teşebbüs edenlerdenim. Yoksa sebeb-i iftirak olan fırkalardan, partilerden değilim. Elhasıl: Sultan Selim’e biat etmişim, onun ittihad-ı İslâm’daki fikrini kabul ettim. Zira o, vilayat-ı şarkıyeyi ikaz etti, onlar da ona biat ettiler. Şimdiki şarklılar, o zamandaki şarklılardır. Bu meselede seleflerim; Şeyh Cemaleddin Efgani, allamelerden Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Süavi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslâm’ı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim’dir ki…” (Bediüzzaman Said Nursi, İki Mekteb-i Musibet’in Şehadetnamesi, Risale-i Nur Külliyatı’ndan, Aksi Seda Matbaası, Samsun, 1957, s 14-15)

Fark ortada. Birindeki “Kürt” kelimesi diğerinde “vilayat-ı şarkiye” olmuş. Bu durumda, insan “Yoksa Risale-i Nurlarda benzer şeyler yapıldı mı?” diye düşünmez mi? Demek ki,

Mustafa Kaplan Bey feveranında yerden göğe kadar haklı…

Bir kelimenin değiştirilmesine bile bizzat Risale-i Nur’un yazarı şiddetle karşı. Bakın:
Mana daha güzelleşiyor diye Fihrist Risalesi’ne yapılan çok küçük bir ilaveye itiraz eden Said Nursi, şiddetli bir tokat aşkettikten sonra, “Titremeliydiniz. Ben dahi (Risale-i Nur’a) kalem karıştıramıyorum. Siz nasıl kalem karıştırırsınız!” demiştir. (ittihad.com.tr sitesindeki 14 sahifelik metnin 6. sahifesi. Aynı cümle Sikke-i Tasdik-i Gaybi’de de mevcut.)
1996 veya 97’de Aksaray Akgün Otel’de Risale-i Nur toplantısı yapılmıştı. Galiba Filistin’den gelen hatipdi; konuşması içinde “Said Nursi, üstadlarım Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Ali Süavi diyor” dedi. Konuşmaları anında tercüme eden Suat Yıldırım Hoca, hatibin bu cümlesini tercüme etmedi. Arkasından, Suriyeli Ramazan el Buti konuştu. İşe bakın ki, bir önceki hatibin söylediğini o da söylemesin mi… Suat Hocamız, Buti’nin o cümlesini de es geçti. Bendeniz, tercümede bazı yerleri niçin atladığını yazıp kâğıdı masaya bıraktım. Suat Hocamız cevap vermek mecburiyetinde kaldı ve “Efendim biz polemik olmasını istemiyoruz” dedi. Hoca kendine göre bu iki ismi yani Abduh ve Cemaleddin Afgani’yi Said Nursi’nin üstadı olarak göstermek istemiyordu. İyi de, Said Nursi kendisi bu isimleri vermekten çekinmemişse bize ne oluyor!..
Sizin anlayacağınız değerli okuyucular, böyle şeylere şahit oldukça, Mustafa Bey’e bir defa daha ‘haklısın’ demekten kendimizi alıkoyamıyoruz.
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Said Nursi: Üstadlarım Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh

Risale-i Nur’da değiştirmeler mi var? Ali Eren, Vakit G.
Tarih : 16.03.2006

Mustafa Kaplan Bey, geçen haftaki bir yazısında “Risale-i Nurlara el atıldığını ve bazı değişiklikler yapıldığını” yazıyor ve haklı olarak sert bir şekilde de tenkit ediyordu. Sakarya Üniversitesi hocalarından Sayın Dr. Alaaddin Yalçınkaya da Cemaleddin Efgani isimli eserinde bu değişikliklerden birine dikkat çekiyor. Alaaddin Bey’in ifadeleri şöyle: “İttihad-ı İslâm (İslâm birliği) ve Cemaleddin Efgani ile alâkalı, Said Nursi’nin de bazı görüşleri vardır. Said Nursi şöyle demektedir: “… Ben bu ittihadın efradındanım (bireylerindenim) ve bu ittihadın tezahürüne (meydana gelmesine) teşebbüs edenlerdenim. Yoksa, sebebi iftirak (ayrılık sebebi) olan fırkalardan değilim. Elhasıl: Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâm’daki fikrini kabul ettim. Zira o Kürtleri ikaz etti. Onlar da ona biat etti. Şimdiki Kürtler o zamanki Kürtlerdir. Bu meselede seleflerim (benden önce aynı düşüncede olanlar) Cemaleddin Efgani, Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, Ali Süavi, Hoca Tahsin Efendilerle Kemal Bey (Namık Kemal) ve Sultan Selim’dir.” (Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Tenvir Neşriyat, 1987, İstanbul, Yedinci Cinayet.) Alaaddin Yalçınkaya devam ediyor: “Said Nursi’nin bu konudaki görüşleri, arada küçük olmakla beraber farklı yorumlara sebep olabilecek diğer bir kaynakta şöyle nakledilmektedir: “İşte ben bu itittihadın efradındanım ve bu ittihadın tezahürüne teşebbüs edenlerdenim. Yoksa sebeb-i iftirak olan fırkalardan, partilerden değilim. Elhasıl: Sultan Selim’e biat etmişim, onun ittihad-ı İslâm’daki fikrini kabul ettim. Zira o, vilayat-ı şarkıyeyi ikaz etti, onlar da ona biat ettiler. Şimdiki şarklılar, o zamandaki şarklılardır. Bu meselede seleflerim; Şeyh Cemaleddin Efgani, allamelerden Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Süavi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslâm’ı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim’dir ki…” (Bediüzzaman Said Nursi, İki Mekteb-i Musibet’in Şehadetnamesi, Risale-i Nur Külliyatı’ndan, Aksi Seda Matbaası, Samsun, 1957, s 14-15)

Fark ortada. Birindeki “Kürt” kelimesi diğerinde “vilayat-ı şarkiye” olmuş. Bu durumda, insan “Yoksa Risale-i Nurlarda benzer şeyler yapıldı mı?” diye düşünmez mi? Demek ki,

Mustafa Kaplan Bey feveranında yerden göğe kadar haklı…

Bir kelimenin değiştirilmesine bile bizzat Risale-i Nur’un yazarı şiddetle karşı. Bakın:
Mana daha güzelleşiyor diye Fihrist Risalesi’ne yapılan çok küçük bir ilaveye itiraz eden Said Nursi, şiddetli bir tokat aşkettikten sonra, “Titremeliydiniz. Ben dahi (Risale-i Nur’a) kalem karıştıramıyorum. Siz nasıl kalem karıştırırsınız!” demiştir. (ittihad.com.tr sitesindeki 14 sahifelik metnin 6. sahifesi. Aynı cümle Sikke-i Tasdik-i Gaybi’de de mevcut.)
1996 veya 97’de Aksaray Akgün Otel’de Risale-i Nur toplantısı yapılmıştı. Galiba Filistin’den gelen hatipdi; konuşması içinde “Said Nursi, üstadlarım Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Ali Süavi diyor” dedi. Konuşmaları anında tercüme eden Suat Yıldırım Hoca, hatibin bu cümlesini tercüme etmedi. Arkasından, Suriyeli Ramazan el Buti konuştu. İşe bakın ki, bir önceki hatibin söylediğini o da söylemesin mi… Suat Hocamız, Buti’nin o cümlesini de es geçti. Bendeniz, tercümede bazı yerleri niçin atladığını yazıp kâğıdı masaya bıraktım. Suat Hocamız cevap vermek mecburiyetinde kaldı ve “Efendim biz polemik olmasını istemiyoruz” dedi. Hoca kendine göre bu iki ismi yani Abduh ve Cemaleddin Afgani’yi Said Nursi’nin üstadı olarak göstermek istemiyordu. İyi de, Said Nursi kendisi bu isimleri vermekten çekinmemişse bize ne oluyor!..
Sizin anlayacağınız değerli okuyucular, böyle şeylere şahit oldukça, Mustafa Bey’e bir defa daha ‘haklısın’ demekten kendimizi alıkoyamıyoruz.

Neden bu kitapta değiştirilme olmasın ki? Kul kelamı bir kitap.
 

__BODOM

New member
Katılım
25 Kas 2006
Mesajlar
241
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
44
Mezhepsiz Sapıtır
Mizanın önsözünde buyuruluyor ki:
(Dört mezhepten birini taklit etmeyen dalalete düşer, zındık olur, başkalarını da yoldan çıkarmakta şeytana yardımcı olur. Bugün var olan 4 mezhebin hepsi haktır, sahihtir. Birinin, ötekisi üzerine üstünlüğü yoktur. Çünkü, hepsi aynı din kaynağından alınmıştır.

Dört mezhebin imamları ve onları taklit eden âlimlerin hepsi, her müslümanın 4 mezhepten dilediğini taklit etmekte serbest olduğunu bildirdiler. Allahü teâlâ, amelde mezheplere ayrılmaktan razı olduğunu, Habibi vasıtası ile bildirdi. Resulü, bu ayrılığın rahmet olduğunu bildirdi. Müctehid olmayanın, bir mezhebe uyması gerekir. Bir âlim, ictihad derecesine yükselince, kendi ictihadına uyması gerekir. İmam-ı Ahmed’in, (İlminizi imamlarınızın aldıkları kaynaktan alın, taklitçilikte kalmayın) sözü bunu göstermektedir.

Resulullah Kur’an-ı kerimde kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur’an-ı kerim kapalı kalırdı. Resulullahın vârisleri olan mezhep imamlarımız, hadis-i şeriflerde mücmel olarak bildirilenleri açıklamasalardı, sünneti nebeviyye kapalı kalırdı. Böylece, her asırda gelen âlimler, Resulullaha uyarak, mücmel olanı açıklamışlardır. Nahl suresinin 44. âyetinde, (İnsanlara indirdiğimi onlara beyan eyle) buyuruldu. Beyan etmek, açıklamak demektir. Âlimler de açıklayabilselerdi ve Kur’an-ı kerimden ahkam çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Resulüne, sana vahy olunanları tebliğ et der, beyan etmesini emretmezdi.) (Mizan)

Dört mezhebe uyanlar, birbirinin kardeşidir. İmanları aynıdır. Ameldeki bazı ayrılıkları da, Allah’ın rahmetidir. Allahü teâlâ, müctehid olmayanın bir müctehide uymasını emredip (...ve ülülemrinize itaat edin) buyuruyor. (Nisa 59)

Ülülemr, nasslardan ahkam çıkarabilen âlimlerdir. (Nisa 83)

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ülülemr, Fıkıh âlimleridir.) [Darimi]

İmam-ı Süyuti hazretleri, İtkan tefsirinde, İbni Abbas hazretlerinin (Ülülemr, Fıkıh âlimleridir) buyurduğunu bildirmektedir.

Ülülemrin Fıkıh âlimi olduğu, Tefsir-i kebirin 3. cildinin 375., İmam-ı Nevevi’nin Müslim Şerhinin 2. cildinin 124. sayfasında ve Mealim ve Nişapur tefsirlerinde de yazmaktadır. İsra suresinin (O gün her fırkayı imamları ile çağırırız) mealindeki 71. âyeti, Ruh-ül beyan tefsirinde açıklanırken, (Mezhebin imamı ile çağırılır. Mesela ya Şafii yahut ya Hanefi denilir) buyuruluyor.

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Bir işin, bir ibadetin sahih olması için dört mezhepten birine uygun olması gerekir. Bir ibadeti yaparken, şartlarından biri, bir mezhebe, başka biri de başka mezhebe uygun olursa, bu ibadet sahih olmaz.) (R.Muhtar s. 51)

S. Ahmed Tahtavi hazretleri, Dürr-ül muhtar haşiyesinin zebayih kısmında buyuruyor ki:
(Bugün her müslümanın 4 mezhepten birinde bulunması vaciptir. Dört mezhepten birinde bulunmayan Ehl-i sünnetten ayrılır. Ehl-i sünnetten ayrılan da sapık veya kâfir olur.)
İbni Hazm, Şevkani, Abduh, Reşit Rıza, Sıddık Hasan gibi mezhep düşmanlarının bir kısmı, taklidi haram sayarak, bir kısmı da telfîk yaparak, birçok gafili dalalete sürüklemişlerdir.

Ehl-i sünnet ne demektir
Ehl-i sünnet vel-cemaat demek, Resulullahın ve eshab-ı kiramın gittikleri doğru yolda bulunan âlimler demektir. Hak olan cemaat ve 73 fırka içinde Cehennemden kurtulacağı bildirilmiş olan Fırka-ı naciyye bunlardır. Kur’an-ı kerimde, (Parçalanmayın) buyuruldu. Bu âyet-i kerime, itikadda, inanılacak bilgilerde parçalanmayın demektir. Yani nefslerinize ve bozuk düşüncelerinize uyarak, doğru imandan ayrılmayın demektir. İtikadda ayrılmak, parçalanmak elbette hiç caiz değildir. Hadis-i şerifte de (Cemaat rahmet, ayrılık azaptır) buyuruldu. (Parçalanmayın) âyet-i kerimesi fıkıh bilgilerinde ayrılmayın demek değildir. Ahkamda, amellerde olan ictihad bilgilerindeki ayrılık, hakları, farzları, amellerdeki, ince bilgileri ortaya koymuştur. Eshab-ı kiram da, günlük işleri açıklayan bilgilerde, birbirlerinden ayrılmışlardı. Fakat, itikad bilgilerinde hiç ayrılıkları yoktu. Hadis-i şerifte, (Ümmetimin ayrılığı [mezheplere ayrılması] rahmettir) buyuruldu. Dört mezhebin, amel bilgilerinde ayrılması böyledir. (Hadika)


bu söylediklerin uydurmaysa ahiret günü düşeceğin durumu esas sen düşün benim mezhebim yok sadece Allah ın bana Kuran da koyduğu yasak ve kuralları kabul ediyorsam sapıtmışmı oluyorum
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Efendim, mezhebsiz insan olmaz...
Mezhebim yok diyenin mezhebi de yokluk mezhebidir...
Velhasıl-ı Kelam muhakkak bir mezhebiniz vardır, ya farkında değilsinizdir ya da fark ettirmek istemiyorsunuzdur...
Nice mezhebsizler gördüm ki bir mezhep tutturmuş gidiyorlar...
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Efendim, mezhebsiz insan olmaz...
Mezhebim yok diyenin mezhebi de yokluk mezhebidir...
Velhasıl-ı Kelam muhakkak bir mezhebiniz vardır, ya farkında değilsinizdir ya da fark ettirmek istemiyorsunuzdur...
Nice mezhebsizler gördüm ki bir mezhep tutturmuş gidiyorlar...

Kendisini "dört mezhep"ten (?) birine mensup hissetmeyen insanları "mezhepsiz"(?) diye niteleyenlere duyurulur.

Evet herkesin bir mezhebi/görüşü/tuttuğu yol vardır. Ama bu illa da dörtte bir olmak zorunda değil. Çünkü alternatif dörtle sınırlı değil. Hem ne demişler:

"Avamın mezhebi olmaz"
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Avamın mezhebi olmaz, doğrudur...
Ben bunu Mustafa İslamoğlu'ndan öğrenmiştim...
Bir de Said Havva'dan...
Ancak, her ikisinin de mezhebsiz olun dediğini duymadım...
Hatta, Said Havva, herkes mutlaka mezhebini tahsil etmelidir diyor...
esasen, Avam mutlaka dört mezheb'ten birine uymak zorundadadır...
çünki, mezhebi olmaz ise müşkilatı çözemez...
Aslında sorun şu: "mezhep mezhepçiliği ile mezhepsiz mezhepçiliği"
Yani taasssub...
Efendim taassub yapmayalım derken, daha büyük bir taassuba düşüyorsak bu doğru değildir...
mezheblerle uğraşmak boşuna bir emek...
mezhebsizim demek de...
ötekileştirici kavramlar ağına takılan bir ümmet hayatiyetini yitirmiştir...
ben mezhebsizim demek, siz mezheblisiniz demektir...
yani siz ötekilersiniz...
o zaman kafirler ile aramızdaki fark ne olacak, onlarda ümmete ötekiler muamelesi yapıyor...
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
bismillah..
Şimdi bu konu hassas bir konudur.Alparum kardeşimizi kendi zaviyesinden haksız görmüyoruz.Lakin bazı konular var ki dediği gibi değildir.Bir mezhebin bir konu ile alakalıda farklı görüşleri zuhur etmiştir.Hanifi mezhebi kendi içinde bunu düzenlemiştir,bazı konularda ebu hanefe r.a uyulmuş,bazılarında ise imam ebu Yusuf tercih edilmiş,sen bir mezhebe uymak derken a-z ye mi kast ediyorsun,yahut bunun kriterleri nedir?Arkadaşın dediği avam için aydınlatıcı ve doğru,makul olan bu. Lakin Mevdudi r.a gibileri hangi noktaya koyarsın o zaman,Birde kriter olarak ilk imamların görüşünün daha sağlıklı olduğunu söylüyor ki bu da ana hatlarıyla doğruda olsa yeni gelişmelerin tamamen ayrılmamak koşuluyla hal edilmesi gerekir,ilk imamlar böyle bir durumla karşılaşmamış ki fetvası olsun.Bedüzzamanın fikriyatında ise içtihat kapısı açık olduğu halde buna engel olduğunu savunduğu bazı düşünceleri var,ilk başta içtihadların semaviliğini yitirmesi,arzi ve arızalı bir durum olarak günümüzü görmesidir.Mevdudi ihtiyatlıdır,o meseleler ve çözümleri kitabında görüşleriniz hak mezheblerden birine uygun olsun diyor ama ditede etmiyor,araştırma yoluyla Kur'an ve sünnetten bu içtihadları körü körüne uygulamaktan ziyade menşeini tatmin olarak,araştırarak,özümseyerek kavramayı telkin ediyor.Abduh mason ve reformist mezhepsiz denilen kişilerden biridir,lakin akifin bile faydalandığı bir mütefekkir ve alim olma özelliğinide korumuştur.Görüşümüz şu ki mukallit isekte araştırma yapma şansımız vardır,itinalı,temkinli ve alim zatların fikirlerinide bir yana atmadan muhlis olursak Kur'an ve sünneti kavrama kapasitemizi yükselte biliriz,doğrununda daha doğrusu olabilir.Seyyid kutubun fikrinide yazmamız gerekecek o fıhkın ancak doğal koşullarda ortaya çıkacağını savunur,Diyor ki bir yerde İslami ruha kavuşmak zordur,o noktada durmak bundanda zordur,bunun yaşamda,duyguda,düşüncede,hayatta bir çok yükümlülükleri vardır ve yine diyor İslami ruha uygun olanı alırız.Tabiki kutub fıhkı küçümsemez lakin önceliğinde başka mseleler olduğuda görülebilir.Hasan el benna da öyledir,fukuhat yolundan değil de cihad yolundan gittiklerini biliyoruz,şafii mezhebine görede amel ettiklerini biliyoruz ama Kur'an ve sünneti bununla meşguliyeti kesmemeyi ille içtihad etmek için değil,bunun öneminin yüksek olduğunu bu kişilerde görebilirsiniz.Hasan el benna sadece Allah resulü nünsav. çölde,sahra cuma namazı kıldırdığını öğrenince tüm kardeşleriyle bunu yapmak iştiyakı doğmuş,lakin mısır ulemasına takılmışlardır,mezheb konusu işte böledir,vesselam..
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
bu söylediklerin uydurmaysa ahiret günü düşeceğin durumu esas sen düşün benim mezhebim yok sadece Allah ın bana Kuran da koyduğu yasak ve kuralları kabul ediyorsam sapıtmışmı oluyorum

Hak mezheplerde akıl ve mantığın tasdik etmediği hiçbir mesele yoktur. Çünkü onların dayanak noktası Kuran, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukahadan ibaret olan edille-i şeriyyedir. Dağlardan daha metin olan o edille-i şeriyye, hiçbir beşerî kuvvetin tahrip edemeyeceği çelikten bir kaledir. Bu kaleden çıkanların, ehl-i sünnete düşman olan olumsuz cereyanlara kapılmaları veya alet olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Şunu da ehemmiyetle nazara vermekte fayda görmekteyim: Mezhepleri beğenmeyen, onlardan birine uymayan veya mezheplerin kolay yanlarını alan bir kimse, asırlardan bu yana gelip geçmiş milyonlarca Müslümanın yolundan ayrılmış, kendi başına yeni bir yol tutmuş olur. Böyle kimseler, Kur'an-ı Kerim'in; "Kim, Peygambere karşı çıkar ve kendisi için doğru yol belli olduktan sonra Müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir" tehdidinden de hissedar olurlar.

Bir mezhep imamını taklit eden kimse hangi mezhebe bağlanmış ise artık her meselede o mezhebin hükümleriyle amel etmesi ve mezhebinde sebat etmesi lâzım gelir. Ancak zaruret hallerinde her hangi bir meselede yine kendi mezhebinde kalmak şartıyla diğer bir mezhebin hükmüyle amel edebilir. Bu ise ancak bir âlimin fetvasıyla mümkün olabilir.

İmam-ı Gazali Hazretleri de bu görüştedir.

Mademki taklit sahibi bir mezhebi iltizâm etmiştir, artık onda sebat etmesi gerekir.

Netice olarak; kişinin kendi hevesine uyarak sık sık mezhep değiştirmesi onları hafife almak manasına gelir.

Son asrın müdakkik alimlerinden Muhammed Kevserî, Makalât adlı eserinde bu gibi kimselerin halini şöyle tasvir eder:

"Evet, her grubun kendisiyle gördüğü fakat gerçekte ne onunla ne de bununla olan, yani Arap şairinin dediği gibi: "Yemenlilere vardığında Yemenli, Maadlilere vardığında Adnani" görünen kişiden daha bozguncusu yoktur."

Kevserî aynı eserinde, mezhepsizliğin dinsizliğe götüren bir köprü olduğunu da söyler.

Dr. Ramazan el-Bûti ise bu konuda, "Evet, bütün İslâm milleti uzun tarihi boyunca İslâm'ı aynıyla yaşatma imkânını en geniş ölçüde veren müçtehitlerin bu dört imam (İmam-ı A'zam, İmâm-ı Şafi'i, İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Hanbel) olduğu üzerinde ittifak edegelmişlerdir. der ve bu imamların yolunu bırakıp insanları mezhepsizliğe davet etmenin "İslâm dinini tehdit eden en tehlikeli bid'at" olduğunu ilâve eder.

Ramazan el-Bûti, mezhepsizlik dava edenlerin yeni hâdiselere çözüm getirmek yerine, İslâm'ın temel rükünlerini sarsmaya çalıştıklarına dikkati çekerek şöyle der:

"Ben bu mezhepsizlerden hiç birinin bir gün kalkıp da, halkın her gün sorup durduğu yeni meselelerden birini araştırdığını görmüş değilim. Onların bütün dertleri, binası tamamlanan, hükümleri yerleşmiş bulunan ve gereğince amel edilmekle Müslümanların borçtan kurtulup selamete çıkacakları İlâhî emirler hususunda yol gösterici olan hak mezhepleri yıkmak için bütün güçlerini sarf etmekten ibarettir!

Dr. Ramazan el-Bûti mezhepsizlik dava edenlere şu iki soruyu sorar:

"Bütün insanları inşaat işlerinde mühendislere uymaktan vazgeçmeye çağırsan ne olur? İnsanları teşhis ve tedavi hususunda doktorlara tabi olmaktan uzak kalmaya davet etsen ne olur?"

Bu soruya kendisi şöyle cevap verir:

"Hiç şüphe yoktur ki, bunun arkasından gelecek olan şey, insanların tamir edeceğiz diye kendi evlerini bile bile tahrip etmeleri, tedavi zannıyla kendi canlarına kendilerinin kıymalarıdır."

Mezhep tanımayanları bu tehlikenin kapısına getiren ve müçtehitlere tâbi olmaktan men eden en mühim sebep kendi rey ve düşüncelerini müçtehitlerin görüşlerine müsavi, hatta onlardan daha üstün görmeleridir.

İmam-ı Şârânî Hazretleri de bu hususta şöyle buyurur:

Müçtehitlerin sünnet buyurduklarının hepsi ile amel et ve mekruh dediklerini terk et! Onlardan bu hususta delil aramağa kalkma! Çünkü sen, onların dâirelerinde mahpussun. Onların makamına varmadıkça doğrudan kitab ve sünnete ulaşmakta, onları geçmen ve hiçbir zaman hükümleri onların aldığı yerden alman mümkün değildir...

Bütün mezhepler, bana göre, parmakların el ayasına ve gölgenin aslına bitişik olması gibi, şeriata bitişiktirler...

Bu vesile ile şu noktayı da kaydetmek icap ediyor. Müçtehitlere uymayarak kendi reyine uymak büyük bir gururdur. Bu ise insanın manen çöküşüne sebep olur. Bediüzzaman Hazretleri bu gibi kimselerin akıbeti hakkında şu tesbitlerde bulunur:

"Evet gurur ile insan maddî ve manevî kemalât ve mehasinden mahrum kalır. Eğer gurur saikasıyla başkaların kemalâtına tenezzül etmeyip, kendi kemalâtını kâfi ve yüksek görürse, o insan nakıstır. Böyle insanlar, malûmat ve keşfiyatlarını daha yüksek görmekle, eslaf-ı izamın irşadat ve keşflyatlarından mahrum kalırlar. Ve evhama maruz kalarak bütün bütün çizgiden çıkarlar."
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Ebu Zerr' Alıntı:
Avamın mezhebi olmaz, doğrudur...
Ben bunu Mustafa İslamoğlu'ndan öğrenmiştim...
Bir de Said Havva'dan...

Bu söz onlara ait değildir. Onlar sadece geçmişten beri söylenegelen bu sözü tekrar ifade etmişler.
 

__BODOM

New member
Katılım
25 Kas 2006
Mesajlar
241
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
44
İmam-ı Şârânî Hazretleri de bu hususta şöyle buyurur:

Müçtehitlerin sünnet buyurduklarının hepsi ile amel et ve mekruh dediklerini terk et! Onlardan bu hususta delil aramağa kalkma! Çünkü sen, onların dâirelerinde mahpussun. Onların makamına varmadıkça doğrudan kitab ve sünnete ulaşmakta, onları geçmen ve hiçbir zaman hükümleri onların aldığı yerden alman mümkün değildir...

104 De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah''ın berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi."


Yunus 105 105 Şu da emredildi: "Yüzünü, bir hanîf olarak dine çevir. Sakın müşriklerden olma!"


Yunus 106 106 "Allah'ın berisinden, sana yarar sağlamayacak ve zarar veremeyecek şeylere yakarma! Eğer bunu yaparsan mutlaka zalimlerden olursun."


Yunus 107 107 Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir.


Yunus 108 108 De ki: "Ey insanlar! Şu bir gerçek ki hak size Rabbinizden gelmiştir. Artık doğruya yönelen kendi benliği için yönelir; sapan da kendi benliği aleyhine sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim."


Yunus 109 109 Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır.
 
E

ebubeddavi

Guest
yazık etmeyin

yazık etmeyin

hem kerndinize hemde bu yazıları okuyacak olanların aklını çeliyorsunuz. yazık TEVHİD İNANCI??? LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMEDERRESULULLAH
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Avamın mezhebi olmaz, doğrudur...
Ben bunu Mustafa İslamoğlu'ndan öğrenmiştim...
Bir de Said Havva'dan...
Ancak, her ikisinin de mezhebsiz olun dediğini duymadım...
Hatta, Said Havva, herkes mutlaka mezhebini tahsil etmelidir diyor...
esasen, Avam mutlaka dört mezheb'ten birine uymak zorundadadır...
çünki, mezhebi olmaz ise müşkilatı çözemez...
Aslında sorun şu: "mezhep mezhepçiliği ile mezhepsiz mezhepçiliği"
Yani taasssub...
Efendim taassub yapmayalım derken, daha büyük bir taassuba düşüyorsak bu doğru değildir...
mezheblerle uğraşmak boşuna bir emek...
mezhebsizim demek de...
ötekileştirici kavramlar ağına takılan bir ümmet hayatiyetini yitirmiştir...
ben mezhebsizim demek, siz mezheblisiniz demektir...
yani siz ötekilersiniz...
o zaman kafirler ile aramızdaki fark ne olacak, onlarda ümmete ötekiler muamelesi yapıyor...

Avamın mezhebi yoktur derken, eksik bırakmış olduğum bir hususu tamamlamam gerekti....
Avamın mezhebi müftüsünün mezhebidir...
Yoksa mezhebsiz hiç bir insan olamaz...
Hr insanın bir mezhebi vardır...
Mezhebsizim diyenlerinde mezhebleri vardır...
Yani, avamın'da muhakkak mezhebi vardır...
 

Ebrar_2007

New member
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
26
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
insan kuranı yetersiz görünce ve yetinmeyince bir sürü mezhepler (görüşler)arıyorlar..kuran yetinseler her şey daha kolay olacak..

Onlar hâlâ Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı. (nisa :82)

Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? (kamer 40)
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
insan kuranı yetersiz görünce ve yetinmeyince bir sürü mezhepler (görüşler)arıyorlar..kuran yetinseler her şey daha kolay olacak..

Sn Ebrar _ 2007

Yazınız Kuran-ı Kerime terstir; zira

1)Allah'ın ilk emri oku olmuştur ve insanın Yaratan Rabbinin adıyla okuması emredilmiştir, eğer bizi Yaratan'a götürüyorsa her şey okunabilir, bununla ilgili bir fen, tıp, matematik ilmi dahi okunabilir.

2)Allah ( c.c.) insanları eşit olarak yaratmamıştır, bazıları bazılarından üstündür, olabilir ki bizim anlamadığımız bir konuyu başka birisi daha güzel anlamış olabilir.

3)Bu ümmet de herkes yüksek derecede ilim tahsil etmez, mezhepler sayesinde bu fıkhı konulara açıklık getirilerek avamın anlayacağı seviyeye indirilmiştir.

4)Allah alimdir, ilim Ali'dir, her kim bu ilmi küçümser, özellikle Allah yolunda Kuran ve Sünnete dayalı olarak ilim tahsil eden kişileri küçümserse, muhakkak küfre düşmüş olur.

5)Hiç bir mezhep imamı parti kurar gibi mezhep kurmamıştır, fıkhı konuları sistematikleştirerek benim anladığım budur demişlerdir, eğer sen de bu imamlar kadar ilmi derecen yük****e senin görüşünün de bir değeri vardır.
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Sual: (Mezhep imamına uymak, Allah’ı ve Resulünü bırakıp kula kul olmak demektir. Müslümanlar, müctehidleri peygamber kadar yükselttiler, Kur'andan ayrılıp, "müctehidin sözü varken Kur'anla amel edilmez" dediler. Sonra gelen âlimlere kıymet vermediler. Halbuki, sonra gelen âlimler, öncekilerden daha ileri olur. İmam Malik, bir mezhebi bilirse Abduh her mezhebi bilir!) diyen birisine nasıl cevap vermeli?
CEVAP
(Müctehidleri Peygamber kadar yükselttiler) sözünü bir müslüman söyleyemez. Çünkü bu söz, dört mezhepteki milyonlarca müslümana kâfir damgasını basmaktır. Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur. Bir mezhebe tâbi olan mümini Kur'andan ayrılmakla suçlamak ise, bundan daha büyük iftiradır.

S.A kardeşler
Ben 1.5 aydan beri foruma girmiyorum nedeni sizin kitabı arkanıza atıp mesep tartışmalarınızdan vakit bulamayıp yorulup takat getiremeyip Allah'ın sözleri ve emirleri olan kitabını okuyamıyor çok yoruluyorsunuz şunu bilinizki mesepçilik ve sünetçilik tartışmalarınızla yaşlanıp ölüm gelip size çatacaktır ozaman sizin ve benim olan Rabbimiz size iç sormuyacakmı neden benim kitabıma inanmadınız okumadınız ben size kitabımı okuyup öğüt alasınızdiye göndermedimmi neden tartışa durdunuz dininizin ve kitabınızın üzerinde ben ŞUNA İNANDIM KURAN I OKUDUKÇA RABBİMİN KELİMELER ARASINA BİLE CİLTLERCE BİLGİ SAKLADIĞINI ANLIYORSUNUZ,ANLAYAN A TABİ.KURAN YANLIZ İMANI BİNA EDEN BİLGİLER OLDUĞUNU YAZMIŞSINIZ.BUNU SÖYLEMEK KURAN I HİÇ AMA HİÇ ANLAMAMIŞ OLMAK DEMEKTİR.KURAN İNSANI DOĞRUYA İLETEN ,TOPLUMDA YAŞAMANIN KURALLARINI KOYAN YANİ DEVLET YÖNETİMİNİ ANLATAN,AİLE İÇİNDEKİ DAVRANIŞLARIMIZA KURAL KOYAN,ANNE BABA EVLAT EŞ İLİŞKİLERİNDE BİLGİLER VEREN,KADININ REGLİ HALİNDEN BİLE BAHSEDEN HATTA O>DURUMDAYKEN CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEYİN DİYEREK EN İNCE AYRINTIYA GİREN,ÖLÜNCE MALLARIMIZI NASIL PAYLAŞACAĞIMIZI ANLATAN,NAMAZI NASIL KILACAĞIMIZI,ORUCU NASIL TUTACAĞIMIZI HACDA NERELERİ ZİYARET EDECEĞİMİZİ KAÇGÜN SÜRECEĞİ AYRINTISINA DAHİ GİREN KURAN>DEĞİLMİ.TUTAMADIĞIMIZ ORUCUN YERİNE NASIL HAREKET EDECEĞİMİZİ SÖYLEYEN,BORCU BİRBİRİMİZDEN NASIL ALACAĞIMIZI ANLATAN,NASIL ZEKAT VERECEĞİMİZİ KİMLERE VERECEĞİMİZİ SÖYLEYEN,SAVAŞ ZAMANINDA BİLE NAMAZIMIZI BIRAKMAMAMIZI ÖĞÜTLEYEN KURAN DEĞİLMİ.DEVLET YÖNETİMİNİN>EHİL KİMSELERDEN SEÇİN VE TEK BAŞINIZA KARAR VERMEYİN DANIŞMA MECLİSİNE DANIŞIN DİYEN ,EVLENİRKEN KADINLARINIZA NE VERECEĞİNİZİ DETAYLI ANLATAN KURAN DEĞİLMİ.DÜŞÜNÜN ŞAHİTLİK YAPARKEN BİLE SAYILARI KURAN DETAYLANDIRARAK AÇIKLAMAMIŞMI.KURAN HALA DETAYLI DEĞİL HERŞEYİ YAZMAZ DEMEK NASIL BİR DÜŞÜNCENİN ÜRÜNÜDÜR ANLAMAK ÇOK ZOR.DAHA KURAN DAN VE İNCE DETAYDAN BAHSEDECEK OKADAR ÇOK ŞEY VARKİ.(Bunlar ne yazık ki ya unutulmuş ya da tahrif edilmişti. Peygamberler uyarıcı ve müjdeleyici vasıflarına binaen>bunları insanlara tekrar anımsatmışlardır. ) YAZDIĞINIZ BU YAZIYI>ANLAYAMADIM YANİ KURAN DA TAHRİF EDİLMİŞ KONULARMI VAR DİYORSUNUZ ALLAH KORUSUN.SİZ ABDEST KONUSUNA BAYA TAKILMIŞSINIZ ANLAŞILAN>RABBİMİN KİTABI SİZİ PEK TATMİN ETMİYOR VE ÖĞRENDİĞİNİZ BİLGİLERİ HABİRE KURAN DA ARIYORSUNUZ,BULAMAZSINIZ.VERDİĞİNİZ ÖRNEKTE MEST VARKEN NASIL YAPACAĞINIZI BİLMEDİĞİNİZİ BU DURUMDA BAKKK YİNE İHTİYAÇ VAR BAŞKA BİLGİLERE DİYE KENDİNİZİ TATMİN ETMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ.SORULAR BİTMEZ DOSTUM BENDE AYAĞIMDA ALÇI VARKEN NASIL ABDEST ALIRIM DİYE SORARIM YADA BUNLARI ÇOĞALTA BİLİRSİNİZ.ABDEST ALMAYI KURANDA AYAK KISMININ TOPUKLARA KADAR MESH EDİLMESİNİ YAZAR ZATEN YIKANMASINI DEĞİL.KURANI YETERKİ ANLAYARAK OKUYALIM.NAMAZ KILMAYLA İLGİLİ VERDİĞİNİZ ÖRNEK KURAN IN YETERSİZ ANLAMINA GELMESİ İÇİN VERDİYSENİZ ÇOK YAZIK.ELBETTE PEYGAMBERİMİZİN ÖRNEK YAŞANTISI BİZLERİN TAKİP EDECEĞİ ÖNEMLİ BİLGİLERİ KAPSAR AMA BU ÖRNEK KURAN I TAMAMLAYAN BİR BİLGİ DEĞİL AKSİNE KURAN DA NAMAZLARIN HUŞU VE CİDDİ BİR ŞEKİLDE KILINMASI EMRİNİN TEYİDİDİR.YAZINIZIN SON KISIMLARINDA İNANAMADIĞIM SÖZLERİNİZİ TEKRAR ALIYORUM(Zaten bir hadiste "Allah her yüz yılda bir müceddid (din'i zamana göre yorumlayıp yeniden insanların anlayışına sunan>kişi) gönderir" buyurmaktadır.)BU SÖZLER ASLA DOĞRU OLAMAZ KURAN İLKESİNE AYKIRIDIR.İŞTE BU SÖZLERE İNANMAK KURAN IN HER YÜZYILA UYGUNLUĞUNUN TERSİNİ SÖYLEMEKTİR ALLAH KORUSUN.YANİ RABBİM BÖYLE ÖNEMLİ BİR BİLGİYİ BİZLERDEN GİZLEMİŞ ÖYLEMİ DERSİNİZ?BÖYLE OLSA KURAN AÇIKCA YAZILMAMIŞ ANLAMI ÇIKAR BUNLAR DOĞRU OLSA İNSANLAR YÜZLERCE>MEHTİ BEKLER> KARGAŞA ALIR BAŞINI GİDER.BUNA NASIL İNANIRSINIZ?KURAN DA HERŞEYİN AÇIKCA YAZILDIĞINI ANLAMANIZ İÇİN DETAYLANDIRDIĞINI SÖYLEMESİNE RAĞMEN.İŞTE BU HADİSE İNANANLAR YÜZLERCE TARİKAT ŞEYHİNİ BAHSEDİLEN KİŞİ ZANNETMİŞ VE İSLAM PARÇALARA AYRILIP BU HALE GELMİŞ,ÇOK YAZIK DOĞRUSU BUNUDA İYİ BİR ŞEY GİBİ LANSE EDİYORSUNUZ.BAKIN SİZE HADİSLERDEN ÖRNEK VERMEK İSTİYORUM BİR DE BUNLARA BAKIN; Biz hadis>yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve "Yazdığı-nız şey nedir?">dedi. "Senden işittiğimiz hadisler" dedik. Hz. Peygamber: "Allah'ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler>Allah'ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar." El Hatib, Takyid 33 Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi>fitneler yakınlaştı. Allah'a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran'ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılma- dım. Kuran'ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım. İbni Hişam Siret 4 sayfa 332> Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için ha->tırlatmamıştır, onları da araştırmayın.> Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403 Allah'ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır.>Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah'ın serbest bıraktıklarını kabul>edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.> Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6 İbni Mace K. Etime 60/ El->Müracaat sayfa 20> RABBİM KİTABINI GÖNDERMİŞ BU KİTAP SİZLERE YETER DEMİŞ HATTA BİZLERE>İMTİHAN GÜNÜ İÇİN BİR DE KOPYE VERMİŞ.BU KİTAPTAN HESABA>ÇEKİLECEKSİNİZ.SİZ BİLİRSİNİZ HANGİ KİTABA ÇALIŞIRSANIZ ÇALIŞIN.> Saygılarımla Haluk>>Ümit DEMİR <[email protected]> wrote: v\:*>{behavior:url(#default#VML);} o\:* {behavior:url(#default#VML);} w\:*>{behavior:url(#default#VML);} shape {behavior:url(#default#VML);}> Kendi bakış açım değil senin bize aktardığın ifadelerle>anlıyorum ben konuyu. Üslubunun pervasızlığı ise hâla devam ediyor.>Cümleye bakar mısınız; "MESHEP UYDURMACILARININ UYDURDUĞU" yani bu>nedir şimdi? İşin garibi daha mezhebi yazmasını bilmeyenlerle ilmî>tartışmaya giriyoruz. O da ayrı bir konu. Mezheb uydurmacıları>kimlermiş, ne uydurmuşlar? En doğrusunu sen mi bilirsin? Ya da>Kur'an'a o kadar vakıfsın da kendin içtihadlar mı yaparsın?>> Kur'an ilk öncelikli olarak imanı bina eden bir kitabtır. Yani orada>uzaya dair ya da matematiğe dair her şeyin bulunmasına gerek yoktur.>Aşağıya örnek verdiğin çoğu ayette de bunu görebiliriz. Bu kitab>ayrıntılı olarak her şeyi vermiştir. Nedir onlar; ehl-i küfür ve ehl-i>kitab'ın iddia ettiğinin aksine Allah vardır ve bir'dir. Ortağı>yoktur, evlad edinmemiştir. Yerler ve gökler Ona aittir. Din gününün>sahibi Odur! Ve ila ahir...>> Bunlar ne yazık ki ya unutulmuş ya da tahrif edilmişti. Peygamberler>uyarıcı ve müjdeleyici vasıflarına binaen bunları insanlara tekrar>anımsatmışlardır. Kur'an bu yönüyle hiçbir şüpheye meydan vermeyen>apaçık bir kitabtır. Amenna ve saddakna!>> Kur'anda genel ahlak kaideleri de bildirilmiştir. Genel ibadetler ve>şekilleri de... Ama işin incelikleri peygamberlere bırakılmıştır. Evet>abdest alınması Kur'anda yazar ama mesela ayağımızda mest varken nasıl>davranacağımız yazmaz. Ya da namaz'ı genel olarak yazar ama mesela>tadili erkanı tam olarak yazmaz. Peygamberimiz zamanında bir kişi tam>iki defa namaz kılar ama peygamber ikisinde de olmadı diyerek geri>gönderir. Güzelce anlatır ve üçüncü kez namaz kılmasını ister.>Secdeler arasının tavuk yem yer gibi hızlı olmamasını Kur'an yazmaz>çünkü. Peygamberlerin vazifesi de budur. Zaten onlar da heva ve>heveslerinden konuşmazlar. Rablerinden bildirileni insanlara>anlatırlar. Eğer peygamberlerin anlattığı her şey Kur'anda olsaydı>kitabın kalınlığını siz hesab edin.>> Peygamber veda hutbesinde iki emanetten bahseder. Sağlığındayken,>Muaz b.Cebel'i Yemen'e vali olarak gönderirken ona, orada nasıl>hükmedeceğini sorar. Muaz da sırasıyla, Kur'an, Sünnet ve bu ikisinde>hüküm bulamaması durumunda, Kur'an ve Sünnet'in özüyle çelişmemek>üzere kendi yorumlarıyla karar vereceğini söylemesi Hz.Peygamber'i>sevindirir. İşte bunun gibi gerekirse âlimler Kur'ana ve sünnette tam>olarak belirtilmemiş konularda yorum da yapabilirler. Diyelim ki>internet ile alakalı bir sorunun var. Peki Kur'anda ve sünnette tam>olarak bu soruna denk düşen hangi ayet var! O zaman haşa Kur'an ve>sünnet yetersiz mi kaldı diyeceğiz? Elbette hayır, peygamberlerin> varisi konumunda olan âlimler işte bu güncel meseleleri çözmek için>varlardır. Zaten bir hadiste "Allah her yüz yılda bir müceddid (din'i>zamana göre yorumlayıp yeniden insanların anlayışına sunan kişi)>gönderir" buyurmaktadır.>> Asıl konudaki tarikatlar ya da cemaatler de işte bu sebebten>çıkmıştır. Çoğu tarikat büyüğü müceddid ve müçtehidtir. Onu sevenlere,>onun düşüncesini benimseyenlere ise Kadiri denmiş, Nakşi denmiş,>Mevlevi denmiş. Asıl sorun bizim ne kadar Kitab'a ve sünnete uygun>yaşıyor olmamızdır.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         

Müctehid Taslakları

Bakın ne günlere kaldık: Ya beş, ya altı kopuk,
Yamaklarıyle beraber ki hepsi kılkuyruk,
Utanmadan çıkıyor, içtihada kalkışıyor!
Bu hâle karşı tahammül hakikaten pek zor.
Harîmi Şer'-i mübînin ahır değil... Oradan
Çekil de kendine bir saha bul, behey nadan!
Kilitli bir kapı var orta yerde anlaşana:
Harem-sarây-ı Şerî'at değil dalan dalana.
Nasıl ki her kapının ayrı bir anahtarı var,
Onun da var. Bunu idrâk eder birinci nazar.
Nedir mi? Anlatayım: Sizde olmıyan irfan.
Biraz haya edin öyleyse şaklabanlıktan!
Kilitlidir kapı "ümmî duhât" için, amma
Kıyâm-ı haşre kadar ictihâd eder "ulemâ".
Evet, şeraiti mevcûd olunca insanda;
Ne kaldı men' edecek içtihadı, meydanda?
İle'1-ebed yetişir müctehid bu ümmetten;
Şu var ki: Çıkmalı ferdâ-yı nura zulmetten.
Kıyâs-ı faside bir kerre eyleyin dikkat:
Süveyş'i açtı herif... Doğru... Neyle açtı fakat?
Omuzlamakla mı? Heyhat! Öyle bir fenle,
Ki bir ömür telef olmuş o fenni tahsile.
Düşünmüyor bu kopuklar ki: Müctehid geçinen,
Zamanının olacak muktedâsı irfânen.
Kitâb'ı, Sünnet'i, İcmâ'ı sağlam anlıyacak;
Hilafı yoklıyacak, ihtiyâcı kollıyacak.
Ne içtihadı yapar, yoksa, bir alay - zımmî
Kadar nasîbe-i fikhîsi olmıyan - ümmî?
Kuzum, eşek nalı yapsan: Bir usta çingenenin
Yanında uğraşacaksın, başında mengenenin.
Peki! Liyâkai-i fıtrîsi âdemin sâde,
Kifayet eylemiyorken bu en hasîs işde,
Ya içtihada nasıl kalkıyor bu sersemler?
O içtihada ki: Dünyâ kadar ulûm ister!
Sokarsa burnunu herkes düşünmeden her işe;
Kalır selâmet-i milliyyemiz öbür gelişe!
Neden vezâifî taksime hiç yanaşmıyoruz?
Olursa bir kişinin koltuğunda on karpuz,
Öbür gelişte de mümkün değil selâmetimiz!
Yazık, yazık ki, bu yüzden bütün felâketimiz.
İşin reculleri kimlerse çıksın orta yere;
Ne var, ne yok, bilelim, hiç değilse, bir kerre.
Sabahleyin mütefelsif, ikindi üstü fakîh;
Sular karardı mı pek yosma bir edîb-i nezîh;
Yarın müverrih; öbür gün siyasetin kurdu;
Bakarsın: Ertesi gün içtihada pey vurdu!..
Hülâsa bukalemun fıtratinde züppelerin
Elinde maskara olduk... Deyin de hükmü verin!

Mehmed Akif


 
Üst Alt