Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Diyanet, hurafelere karşı savaş açtı

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Diyanet, hurafelere karşı savaş açtı

Diyanet İşleri Başkanlığı, hurafelere karşı halkı bilinçlendirmek amacıyla harekete geçti. Diyanet,'21. Yüzyıl Türkiyesi'nde Hurafeler" adı altında hazırladığı kitapta, halkın yanlış bildiği inanışları açıkladı.
Diyanet, cenazenin 7., 40., 52. gecesi ile ölüm yıldönümünde hatim ve mevlit okutmayı, türbe ve yatırlardan medet ummayı, yeni doğan çocuğun dindar olması için göbek bağının cami avlusuna bırakılmasını hurafe saydı. Diyanet'e göre nazar boncuğu ve muska takmak, loğusa kadını kırkı
çıkana kadar yalnız bırakmamak, cami duvarını öpmek, iki bayram arası nikahı uğursuzluk saymak da hurafe.


İŞTE DİYANET'İN HURAFE LİSTESİ

Diyanet, toplumda en yaygın olan hurafeleri 'aile, uğur ve uğursuzluğa inanmak, cenaze, şifa, türbe-yatır, hıdrellez, baht açılması, namaz, nazar, dua, adak-kurban, misafir, bayram, sihir-büyü-fal, muska, ay ve güneş tutulması' başlıkları altında açıkladı.

Diyanet'in 'hurafe listesi' şöyle:

- Ateşe su dökülürse cin çarpar, yiyeceklerin ağzı kapatılmadığında gece onlardan cinlerin yediği anlayışı,
- Kuran ve sünnet ile örtüşmediği halde dövme yaptırmak, erkeklerin küpe takması, burçların insan karakterine etkili olduğu inancı,
- Türbe, yatır gibi yerlerden medet ummak. Bir yatırın mezar taşına mum yakıp, dilek tutmak,
- Sünnet olan çocuğun acısının azalacağına inanılarak sünnet olma anında annesi ve diğer hanımlar tarafından oklava çevirmek,
- Yeni doğan çocuğun dindar olması için göbek bağını keserek cami avlusuna bırakmak,
- Konuşmayan çocukların konuşabilmesi için cuma namazından sonra müezzin tarafından cami anahtarını çocuğun ağzına sokup çıkarmak,
- Yürümeyen çocukların ayaklarına ip bağlayarak cuma namazından ilk çıkan kişiye ipi kestirmek,
- Kırkı çıkmamış bir bebeğin tırnakları kesilirse o çocuğun hırsız olacağına inanmak,
- Küçük çocukların üzerinden atlanıldığında boylarının kısa olacağına inanmak,
- Çocuğu olmayanlara çocukları olması için deve dili veya etini yedirmek,
- Çocuk doğan eve 40 gün süre ile et alınmaması gerektiğine inanmak,
- Yeni doğan çocuğun kırkı çıkmadan evden çıkarılmaması gerektiğine inanmak,
- Boyu ölçülen çocuğun cüce kalacağına inanmak,
- Gelinin kucağına erkek çocuk verilince çocuğunun erkek olacağına inanmak,
- Loğusa kadının herhangi bir şeyden zarar görmemesi inancıyla, bulunduğu yere süpürge, soğan, sarımsak asmak, yastığının altına iğne, bıçak gibi şeyler koymak,
- Loğusa kadını kırkı çıkana kadar yalnız bırakmamak,
- Hamile kadınların saçlarını kesmemeleri gerektiğine inanmak,
- Nikah esnasında gelin ve damadın birbirlerinin ayağına bakması halinde, önce basanın sözünün geçeceğine inanmak,
- Gelin ve damadın üzerine para, üzüm, şeker ve leblebi gibi şeyler atıp, kapıda küp kırmak,
- Evlenmeyen genç kızların kısmetinin açılması için müezzine minareden para attırmak, mendil veya eşarp sallatmak,
- Baykuş ötmesi, kara kedinin insanın önünden geçmesi, horozun vakitsiz ötmesi, insanların ve araçların önünden tavşanın geçmesinin uğursuzluk sayılması, karganın ötüşünün o bölgeye gelecek belanın işareti olarak kabul edilmesi,
- İki bayram arasında nikah yapmak, duaların kabulü için mübarek gecelerde ziyaretgahlarda mum yakmak, gece vakti tırnak kesmek, cuma ve arefe günlerinde çamaşır yıkamak, dikiş dikmek, temizlik yapmak, akşam sakız çiğnemeyi ölü eti çiğnemek gibi kabul etmek, gece aynaya bakmak gibi şeylerin uğursuzluk getireceğine inanmak,
- Elden ele sabun, makas, bıçak, iğne ve soğan vermenin uğursuzluğuna inanmak,
- Sağ elinin içi kaşındığında para geleceğine, sol elinin içi kaşındığında da para çıkacağına, ayak altı kaşındığında da yola çıkılacağına inanmak,
- Cam ve porselen gibi eşyanın aniden düşüp kırılmasını, bir belanın defedileceğine işaret saymak,
- Merdiven altından geçmeyi uğursuzluk saymak,
- Cenazenin 7., 40., 52. gecesi ile ölüm yıldönümünde hatim ve mevlit okutmak,
- Cenazenin alkışlanma uğurlanması, cenazenin arkasından slogan atmak ve çiçek serpmek, cenaze için üçüncü gününde helva ve yemek dağıtmak, kefen arasına dua, ayet ve vasiyetname koymak, ölen kimse için arefe günü kurban kesmek,
- Hastanın başı üzerinde tuz gezdirmek, köz söndürmek, kurşun döktürmek,
- Dileğin kabulü için ağaçlara bez-çaput bağlamak, türbelere adakta bulunmak, türbe ziyaretlerinden şifa beklemek,
- Hıdrellez günü sahile gidilerek kuma veya toprağa ev, araba veya kadın resimleri çizilerek böylece çizilen resimler sayesinde ileride onlara sahip olunacağına inanmak,
- Camiye girerken cami duvarını öpmek,
- Tekke ve türbelerde kurban kesmek, türbe ve tekkelerden şifa beklemek, mum yakmak, el yüz sürmek,
- Misafirin, askere gidenin veya yola çıkanın arkasından su dökmek,
- Kahve falına bakmak, falcılara, büyücülere gitmek,
- Ay ve güneş tutulmasında silah atmak, teneke çalmak.

İHA

...

selametle..
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Oldukca ilginc;Daha düne kadar kendi memurlarinin israrla bunlari yapilmasinda sakinca görmedigi hurafelere savas..Iyi bir baslangic,Insallah gün gelirde Furkana tam dönüs yapmaya kadar gider bu hareket cünki gecen senede sahte Hadisleri temizleme hareketi yapmisti,sevindirici bir gelismeler zinciri gibi Haydi Hayirlisi...
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
buyunun kufur ioldugu sahih hadisle sabitti.turbelerden medet ummaninda kufur oldugu kuran ve sunnetle sabittir.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Medine'ye yolun düşerse (ki inşaallah düşer) bu sözlerini hatırla ve Mescid-i Nebevi'nin (s.a.v.) önünden hızla geç git, gidebilirsen..! Ravza-i Mutahhara da türbe kapsamında çünkü. Hatta senin ataların O mübarek kabri de yıkacaklardı da Allah bir sakatlık verdi de başarılı olamamışlardı, vahhabiyan müslimen!
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Medine'ye yolun düşerse (ki inşaallah düşer) bu sözlerini hatırla ve Mescid-i Nebevi'nin (s.a.v.) önünden hızla geç git, gidebilirsen..! Ravza-i Mutahhara da türbe kapsamında çünkü. Hatta senin ataların O mübarek kabri de yıkacaklardı da Allah bir sakatlık verdi de başarılı olamamışlardı, vahhabiyan müslimen!



Türbe kapsaminda degildir.Hatta Vahabi olan Suudi yöneticileri dahi kabristan olarak korumak isteselerde Allaha cok sükürler olsunki yanina yaklasmayi yasaklamislar.Yoksa O büyük farzlardan olan Hacda inan cogu geriye ..... Gelirdi...
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
Medine'ye yolun düşerse (ki inşaallah düşer) bu sözlerini hatırla ve Mescid-i Nebevi'nin (s.a.v.) önünden hızla geç git, gidebilirsen..! Ravza-i Mutahhara da türbe kapsamında çünkü. Hatta senin ataların O mübarek kabri de yıkacaklardı da Allah bir sakatlık verdi de başarılı olamamışlardı, vahhabiyan müslimen!

konumuz vehhabilik mi? konuyu niye hep degistiyor ve saldiriyorsunuz.turblerden medet ummak diyorum zaten dikkat edersen.saldirmaya degil anlamaya calisirsan anlarsin.
 
Katılım
21 Kas 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
30
Puanları
0
Yaş
41
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Muhakkak ki mescidler Allah'a mahsustur. Öyleyse Allah ile birlikte bir başkasına dua etmeyin." [14]

Allah Rasulü (s.a.v.) ibni Abbas (r.a)’e şöyle buyurmuştur;

“İstediğin zaman Allah’tan iste istiane (istimdat) ettiğin zaman Allah’tan istiane et” [15]

Ali b. Huseyn hakkında şu anlatıldı:

“O bir adamın Peygamber (s.a.v.)’in kabri yanındaki bir boşluğa geldiğini gördü. Adam oraya girmiş dua ediyormuş. Ali b. Huseyn onu çağırıp şunları söylemiş: ‘Ben sana babamdan duyuduğum, onunda dedem Resulullah (s.a.v.)’den duyduğu bir hadisi aktarayım mı?

“Kabrimi bayram yerine; evlerinizi de kabirlere çevirmeyin. Bana salat edin. Sizin salat ve selamınız nerede olsanız, bana ulaşır.” [5]

Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.): “Evlerinizi, kabirlere çevirmeyin. Benim kabrimi de bayram yerine çevirmeyin. Bana salat getirin. Çünkü nerede olursanız, salatınız bana ulaşır.” Buyurdu. [6]

Aişe (r.anha)'dan rivayete göre: "Peygamber (s.a) Bakie gider onlara (oradaki müslümanlara) dua ederdi. Aişe bu durum hakkında ona sorunca onlara dua etmekle emrolundu diye cevap verdi." [7]

"Rasûlullah (s.a) Aişe'nin yanında gecelemesi gereken her gecede gecenin son bölümünde çıkar ve şöyle derdi: es-Selamu aleykum ey mü'minler topluluğunun yurdu [da bulunanlar]. Şüphesiz bizler de, sizler de ve yarın vaadolunduklarınız da belli bir ecele kadar ertelenmişizdir. Muhakkak bizler -inşaallah- size yetişeceğiz. Allah'ım Bakiu'l-Garkat'de bulunanlara mağfiret buyur." [8]

Bureyde'den rivayet edilmiştir. O dedi ki: "Rasûlullah (s.a) kabristana çıktıklarında onlara (neler söyleyeceklerini) öğretiyordu. O bakımdan onlardan birisi (kabir ziyaretine gittiğinde) şöyle derdi:

Ey mü'minler ve müslümanlardan olan bu diyarın ahalisi selam sizlere! Muhakkak bizler inşaallah [size] kavuşacağız. [Siz bizden önce gittiniz, biz de arkanızdan geliyoruz.] Allah'tan bize de, size de esenlik vermesini dileriz." [9]

İslâm'da dilek ve istekler sadece Allah'a arz edilir. Allah'tan başkasına sığınmak ve O'ndan gayrisinden mağfiret dilemek doğru değildir. Gerçek böyle olmasına rağmen,duaya bir sürü bâtıl hareketler sokulmuştur.

Bazıları dua ederken sanki kavga ediyor gibi bağırıp çağırıyor. Kimisi dua yapmak için türbelere, yatırlara koşuşturuyor. Kimisi de mezarlara elini yüzünü sürmekte, türbelerin eşik ve pencerelerini öpmektedir. Bir çeşit tapınma hareketleri yapmaktadırlar.

Bu hareketlerin cümlesi yanlıştır ve batıldır. Dua etmek için kabir başına, yatır taşına gitmeye gerek yoktur. Kabirde yatan mevtalar insanların dileklerini yerine getiremezler. Dua eden kişi ile Allah arasında vasıta olamazlar. Çünkü İslâm'da Allah'a sığınmak, O'na dua etmek için bir aracıya ihtiyaç yoktur. Kul, vasıtasız Allah'a iltica eder. Bu itibarla bir kimse, "Falan yatıra gittim ona dua ettim o mübarek zatın himmeti ile duam kabul oldu" derse bu şirktir ve caiz değildir.

Kabirler; ölümü düşünmek, ahireti hatırlamak ve insanın hangi mevkide olursa olsun bir gün gelip mezarda yatan gibi toprak olacağını görmek ve ibret almak için ziyaret edilir. Bunun dışındaki davranışlar bidattir.

İnsanın yüce yaratıcıya karşı yapmak zorunda olduğu kulluk görevlerinden biri de dua’ dır. Sevgili Peygamberimizin bildirdiğine göre "Dua bir ibadettir"[10]

İnsanoğlu hangi tür inancı taşırsa taşısın, hiçbir zaman dua etmek lüzumunu hissetmekten uzak kalmamıştır. Çünkü insanoğlu yaratılışı gereği daima üstün bir kudrete bağlanmış, ona inanmış ve ondan yardım dilemiştir. İşte dua, bu inanışın dile getiriliş biçimidir.Aslında dua, kelime anlamı bakımından; Allah'tan yardım dileme anlamına "çağrıda bulunmak, davet etmek", "yardım ve esenlik istemek" anlamlarına gelmektedir.

Muhammed Hamdi YAZIR dua'yı şöyle tarif etmektedir.

"Dua; küçüğün büyükten, âcizin kâdirden hacet ve arzusunu talep ve ricası demektir. [11]


O halde dua ederken hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmadan vasıtasız olarak ancak ona güvenip ve ondan bekleyerek boyun büküp istemelidir.Çünkü acize istemek düşer. Kâdir’in ise vermek şanındandır.Şânı yüce Allah daha iyi bilir.

[1] Mü’min 60
[2] Bakara 186
[3] Yusuf 67
[4] Talak 3
[5] İbn Ebi Şeybe, II/83/2; Ebu Ya’la, Müsned, k.32/2
[6] Ebu Davud, 2042; Ahmed, II/367 Hasen bir senedle.
[7] Hadisi Ahmed (VI, 252)'de Buhari ve Müslim'in şartına göre sahih bir senedle rivayet etmiştir. Bu manadaki bir hadis Müslim ve başkaları tarafından başka bir yolla ve uzunca kaydedilmiştir.
[8] Hadisi Müslim (III, 63), Nesai (I, 287), İbnu's-Sünni (585), Beyhaki (IV, 79), Ahmed (VI, 180)'de rivayet etmişlerdir. Ancak Ahmed'in rivayetinde mağfiret için dua ifadesi yoktur. Fazlalık ona ve İbn es-Sünni'ye aittir.
[9] Hadisi Müslim (III, 65), Nesai, İbn Mace (I, 469)'da rivayet etmişlerdir. Aynı şekilde İbn Ebi Şeybe (IV, 13, İbnu's-Sünni (582), Beyhaki ve Ahmed (V, 353, 359-360)'de rivayet etmişlerdir.
[10] Tecrid-i Sarih, c. 12, s. 360.
[11] Hak Dini Kur'ân Dili, M.Hamdi Yazır, c. 3, s. 2194.
[12] Ahkaf -5
[/FONT]
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
İMAM BİRGİVİ

Ziyaretu,l-Kubüri, eş-Şer,iyyeti ve,ş-Şirkiyye

Kabiler üzerine yapılan kubbelerin yıkılması vaciptir.Çünkü bunlar,Rasülullah s a v e muhalefet üzere yapılmıştır.O,na masiyet ve muhalefet üzere yapılan her yapının yıkılması gerekir.Bunları yıkmak Mescid-iDırar,ları yıkmaktan dahaevladır.Çünkü Rasülullah s a v kabirlerin üzerine bina yapılmasını nehyetmiş ve kabirleri mescid edinenleri lanetlemiştir.

Yükseltilen her kabrin yıkılarak yerle aynı seviyeye getirilmesini,düzlenmesini emretmiştir.

Rasülullah s a v ,in lanet ederek yıkılmasını emrettiği şeyde acele etmek ve çabuk olmak gerekir.

Oralarda,yakılan kandil ve mumların yok edilmesi de zorunludur.Bunları yapanlar da Rasülullah,ın diliyle mel,undurlar,

Allah,u Teala,dinini ve Rasülü,nün sünnetini koruyup savunacak kimseler var etmiştir.

Ebu'l-Heyyac el-Esedi'den rivayet edilmiştir. O dedi ki: "Ali b Ebi Talib bana dedi ki: Rasûlullah (s.a)'ın beni görevli gönderdiği işe seni göndereyim mi? Nerde bir heykel görürsen [bir rivayette bir suret] [bir evde] mutlaka onu dümdüz edeceksin ve ne kadar yüksek bir kabir görürsen, mutlaka onu da dümdüz edeceksin. Hadisi Müslim (III, 61), Ebu Davud (II, 70), Nesai (I, 285),


İmam Birgivî şöyle der: "Şeriate en uzak olan bid'at, birçok insanın yaptığı gibi, ölüden murâdının husûlü için yardım istemektir. Bu hal, puta tapmak gibidir. ...Ölüden medet dilemek, şeklî bir benzeyiş değil; fiilî bir putperestlik, müşrikliktir. Ölüden yardım (dilemek avâmı) zavallılığa düşürmüştür. İnsanın büyüklüğüne inandığı ölünün kabrine tâzim ederek şirke düşmesi, ağaca, taşa taparak şirke düşmesinden kolaydır. Bu kolaylıktandır ki, çok insanlar mescitlerde duymadıkları huşû ve hudûu kabirlerde hissederler."

"...Allah ile kendi arasında bir vâsıta ve şefaatçiyi kabule kendisini mecbur bilen adam, ya zenneder ki, Allah, kulunun istediğini bilmiyor. Yahut kendi uzaklarda olduğundan işitmiyor da böyle bir vâsıtaya muhtaç oluyor... Bir hükümdarın, kabul etmek istemediği dileği vezir ve memurlarının tesiriyle kabul ettiği gibi dünya büyüklerinin idarelerinde vâsıtaya mecbur oldukları gibi. Böyle fâsid ve bâtıl zanlara kapılan adam bilmiyor ki, padişah bu vâsıta ve müşâvirlere muhtaçtır... Bazı câhiller "ziyâret" denilen türbelere giderek kıtlık, kuraklık, düşman istilâsı gibi felâketlerden korunmak, murâdına kavuşmak için ölüden medet umarlar. Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz, peygamberlerin kabirlerini mescid yaptıklarından dolayı yahûdilere ve nasârâya lânet etmiştir. Bu türlü hareketler insanı İslâm'dan uzaklaştırır, putperestliğe doğru götürür. Rasûlullah'ın şiddetle men ettiği kötülükleri teşvik edenler, kendilerine uyan câhilleri uçuruma sürüklemektedirler. Türbelere, mezarlara mum yakmak, çaput bağlamak bu gibi yerlerden... bu türlü hareketlerle peygamberlere, velîlelere hürmet ve tâzimde bulunduklarını sananlar... putlara tapanların, bu putlara gösterdikleri hürmete benzer. Öncekiler de, başlangıçta sevdikleri saydıkları ölülerin kabirlerine tâzimde bulunmuşlardı. Bu türlü bâtıl âdetleri terketmeyi saygısızlık sanma... bid'atlerle meşgul kalpler sünnetlerden nefret ederler... kendi bildiğince devam edenlere dikkat ederseniz, müslümanların ihyâ etmeye çalıştıkları sünnetlerden yüz çevirdiklerini, hep bid'atlerle uğraştıklarını görürüz... Peygamberlere tâzim, sünnetlerine uymakla, velîlelere muhabbet, nasihatlerini dinlemekle olur... Kabirlerin üzerine türbeler binâ etmek, bunlara duâlar edip adak adamak gibi bâtıl inanç ve geleneklerin hemen hepsi putperest aşıların tezâhürleridir, müşrikleri taklit etmektir. Kabirde yatanın velî olması, şeyh olması, duâya ihtiyacı olmadığı mânâsına gelmez. Birtakım bid'at ve dalâlet ehli sapıklar, ölüye yardım için yapılan duâyı, ölüden yardım şekline çevirdiler. Ondan medet beklemek, şifâ talep etmek mânâsında bozdular. Birtakım bid'atçiler çıkarak emrolunanlardan sapmış, nehyedilenleri irtikâba başlamışlardır. Gâfil ve safdil müslümanlar maalesef bu sapıklığın yayılmasına âlet olmuşlardır."

"Bugünkü ilim ve irfandan nasipsiz bid'atçi gürûh, meşrû ibâdetten yüzçevirerek yeni yeni âdetler icadına âdeta kendilerini mecbur bilmektedirler. İbâdet şekilleri ve vakitleri şeriat tarafından tâyin ve tesbit edilmiştir. Bu ölçünün dışında ortaya atılan âdet ve hareketler görünüşte ibâdete benzerse de elbette hakikatte hiçbir fazilet ve sevabı yoktur. Mezarlara adak adamak, bu taklidin canlı misallerinden biridir. Kabir ziyâreti için yolculuk yapıp uzun mesafeler aşmanın sevap olduğunu sanmak da bâtıl ve fâsid bir itikaddır. Yolculuğa çıkmalarına "sevap var" zannı sebep oldu ise, bu inançla sefere çıkmak, icmâ-ı müslimîn ile haramdır."

"Kabirleri kireçlemek men edildiği halde, tantanalı kubbeler oturtmak. Ölünün şöhretini bildiren yazılar yazmak İslâm'a aykırı olduğu halde mübâlağalı kitâbeler yazıyorlar. Rasûlullah'ın izni olmadığı halde, kabrin kendi toprağından fazla olarak yığdıkları toprak üzerine kiremit, taş kireçle duvarlar yaparak sünnete muhâlefet ediyorlar. Mezar ziyâretini de bir nevi Kâbe ziyâretine benzetiyorlar. Bu türlü hareketler insanı İslâm'dan uzaklaştırır, putperestliğe doğru götürür. Rasûlullah'ın şiddetle men ettiği kötülükleri teşvik edenler, kendilerine uyan câhilleri uçuruma sürüklemişlerdir."

"Bid'atçilerin ihdas ettikleri yeni yeni âdetlerle sünnetin kifâyetsizliğini iddiâ ve bid'atin sünnetten hayırlı olduğunu ilân ediyorlar da ondan haberleri yok. Câhil kimseler bazı evliyâ ve meşâyihe ve onların türbelerine karşı duydukları hissiyatta o kadar ifrâta düşüyorlar ki, şirke ve putperestliğe saptıklarından hiç de haberleri olmuyor. Kendilerini bu türlü hurâfelerle avutuyorlar. Hiç şer'î delile dayanmayan bu bâtıl inanışları muvâzeneli insanlar taşımazlar doğrusu."

"Hurâfeye asla yer vermeyen Ömer'ul-Fâruk, altında Rasûlullah'a biat edilen ağacı, halkın bölük bölük ziyârete gittiklerini duyunca da kökünden kestirmişti. Çünkü bu ağaçta bir kudsiyetin varlığına inanarak ziyâret ediyorlardı." Ebû Bekir Hallâf diyor ki: "Kolunda, sıtmadan kurtarır itikadıyla bir şey bağlı olan adamı Ebû Huzeyfe görünce: 'Eğer bu bağ kolunda iken ölürsen, cenâze namazını kılmaktan vazgeçerim' dedi." Hz. Ömer, ağacı hemen kestirmekte tereddüt etmemiştir. Haceru'l-Esved'in karşısına dikilerek: 'bilirim, bir kara taştan başka bir şey değilsin' demişti. Ebû Bekir Tarsusî diyor ki: 'Bakınız ey Allah'ın rahmetine nâil olan mü'minler! İnsanların iyilik, kötülük, şifâ, medet umdukları taşları, ağaçları görürseniz kırınız."

"...Mum vesâire yakan müşriklerin tâzimi gibi tâzime sebep olmak da; mescid yapan da putperestlerin âdetlerini taklide yol açmaktadır. Ümmetler her ne zaman peygamberlerinin sünnetlerine bağlılıklarında lâübâliğe başlamışlarsa o zaman imanları zayıflamış, terkettikleri birçok sünnetlere ve yüksek düsturlara mukabil, şirk ve bid'atleri doğuran hurâfelere saplanmışlardır. Eğer Rasûl aleyhisselâm'ın tebliğ ettiği İslâm dinini hayatlarında tam mânâsıyla tatbik ederek, bize örnek olarak yaşayan ashâb-ı kirâm olmasaydı, bu tahrifçiler, İslâm dinini de evvelki dinlerin âkıbetlerine uğratacaklar; kendî te'vil ve tefsirleri ile halkı aldatacaklardı... Bâtıl fikirlerini, Rasûlullah'ın sözüne dayamak istediklerinden, hadisleri gâye ve maksadından uzak te'villerle tahrife çalışıyorlar.

İmam Birgivî, Çeviren Ahmed Şahin, Kriter, Haziran 84; İktibas, c. 6, s. 111, s. 31;
 
Üst Alt