قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
اَلدِّينُ اَلنَّصِيحَةُ قُلْنَا: لِمَنْ؟ قَالَ: ِللهِِ وَلِكِتَابِهِ
وَلِرَسُــولِهِ وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمُينَ وَعَامَّتِهِمْ.
Rasûlüllah Sallallâhü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Din nasîhattır. (Sahâbe-i Kirâm) Kimin için (nasîhattır) dediler. (O da) Allah için, Kitab’ı için, Pegamberi için, müslümanların imamları ve bütün müslümanlar içindir.” diye cevâb verdi.
(Tâc: 1/28)
Hadîs-i şerîf dînin nasîhata verdiği önem ve değeri bildirmektedir. Öyle ki, dîni âdetâ nasîhattan ibaret göstermiştir.
Evet dinde nasîhatın, öğüt vermenin, anlatmanın önemi son derece mühimdir. Basit ve dünyevî mes’elelerin bile duyulup kabul edilmesi propaganda ve reklama bağlı ise; din gibi dünyevî-uhrevî saadeti tekeffül eden, bununla beraber pek çok düşmanı bulunan ciddî ve muazzam bir hakîkatın duyulup kabul edilmesi elbette nasîhata, onu anlatmaya, metod ve usulleri dahilinde onun propagandasını ve reklamını yapmaya bağlıdır. İşte reklam edilmesi gereken, başta anlatılması gereken hususları dînin kendisi dile getirmekte ve onları tavsiye etmektedir.
Din acaba neleri tavsiye etmektedir? Ve başkalarına başta neleri anlatmak gerekmektedir?
1- لِلّهِ: Din Allah için Allah’ı tavsiye eden bir nasîhattır. Yani, din Allah’ı var ve bir kabul etmeyi, o’na her türlü ortaklığı reddetmeyi, Allah’ı noksan sıfatlardan münezzeh ve kemâl sıfatlarla muttasıf olarak tanımayı, Allah’ın haram kıldıklarına haram, farz kıldıklarına farz demeyi, Allah’ın sonsuz nimetlerine karşı verilen nimeti yerinde ve O’nun rızası için kullanmak suretiyle şükür vazifesini yapmayı insanların sadece Allah’a kulluk yapmalarını ve müslümanların amellerinde samîmî, hasbî ve ihlâslı olmalarını tavsiye ve emir buyurmaktadır. Öyle ise müslümanlar da dinin bu yüce tavsiyesini kabul edip başkalarına da aynı şeyleri nasîhatvârî tavsiye ve telkîn etmelidirler.
2- وَلِكِتَابِهِ : Din, Allah’ın yüce kitabı Kur’ân-ı Kerîm’i tavsiye etmektedir. Yani din müslümanların Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenip öğretmelerini, onu gece-gündüz okuyup haram kıldıklarından şiddetle kaçınmalarını, farz kıldıklarına sımsıkı sarılmalarını, Kur’ân’ın hükümleriyle amel etmelerini, Kur’ân’ı hayatlarının esası görmelerini, insanların zihin, fikir ve kanaatlerinin Kur’ân’ın etrafında toplanması için çalışmalarını ve böylece Kur’ân’ın etrafında bir araya gelmekle yek vücud hâline yani cemaat haline gelmelerini tavsiye ve emir buyurmaktadır. Öyleyse aklı başında bulunan bir müslümana düşen şey; dinin bu yüce nasîhatını kabûl edip mûcibince amel etmesi ve başkalarına da aynı şeyleri nasîhatvârî tavsiyede bulunmasıdır.
3- وَلِرَسُولِهِ : Din, Allah’ın rasûlü Hazreti Muhammed Sallallâhü Aleyhi Vesellem’i tavsiye etmektedir. Yani O hazretin elçiliğini kabul etmeyi, Allah’tan getirdiklerini tasdik etmeyi, yasakladıklarından kaçınmayı, emrettiklerini yerine getirmeyi, sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılmayı, getirdiği İslâm’a sonuna kadar sâhip çıkmayı, gerek O Yüce Rasûlüllah Sallallâhü Aleyhi Vesellem’i, gerekse ehlini, zürriyetini, akrabasını, ashabını ve O’nun peşinden gidenleri (Radıyallahü Anhüm) kendimizden daha fazla sevmeyi tavsiye ve emir buyurmaktadır.
Müslümanlara düşen, hem dinin bu tavsiyesini baştâcı yapmaları, hem de aynı şeyleri çevrelerinde bulunan kimselere usûlünce anlatmalarıdır.
4- وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ : Din müslümanların imamlarını tavsiye etmektedir. Yani; dîn, müslümanlara başlarında bulunan kendi liderlerine, işlerini evirip-çeviren ve her mes’elede kendilerine danışıp izin aldıkları ileri gelen büyüklerine, hürmet ve itaat etmelerini, onlara isyan etmemelerini, anarşiye ve dedikoduya meydan vermemelerini, başlarındaki imamı birbirlerine anlatıp ona sevgiyi ve itaati sağlamalarını; böylece bir vahdet teşkil etmelerini tavsiye ve emir buyurmaktadır.
Gerek Kur’ân-ı Kerim’de Nisâ sûresinin ellidokuzuncu ayetinde geçen وَأُولِي اْلأَمْرِ مِنْكُمْ (Sizden olan emir sahiplerine), gerekse bu hadîste geçen وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ (Müslümanların imamları) tâbirlerinden anlaşılıyor ki, dînin kendisine hürmet ve itaati emrettiği imam veya liderin müslüman olması şarttır. Zaten İslâm’a göre irtidad edenin yaşamaya hakkı yoktur.
Evet, Yüce Yaratıcı’yı inkâr edenin O’nun gıda, hava ve hayat gibi küllî ve umûmî nimetlerinden istifadeye hakkı olmadığı, aklın ve hikmetin gereği olup gayet aklî ve isabetli bir hükümdür. Öyle ise böyle bir kimse, sâhibini inkâr ettiği nimetlerden mahrum edilebilir ve edilmelidir.
5- وَعَامَّتِهِمْ : “Dîn bütün müslümanlar için de bir nasîhattır.” Yani, din müslümanları birbirine tavsiye etmekte olup, birbirlerinin hak ve hukukuna riayet etmelerini, birbirlerine karşı olan davranışlarında sevgi ve hürmeti, şefkat ve merhameti esas olarak almalarını, birbirlerinin kusurlarını bağışlamalarını, bütün zihinleri, fikir ve kanaatleri Kur’ân-ı Kerim’in etrafında toplamak için çalışmalarını, mü’minlerin bütün davranışlarını Kur’ân-ı Kerim’e göre ayarlamalarını ve Kur’ân-ı Kerim etrafında yek vücûd hâline gelmelerini yani, küllî ve sarsılmaz bir cemaat teşkil etmelerini tavsiye ve emir buyurmaktadır.
Kalbinde îman taşıyan her mü’min dînin bu yüce, lüzumlu ve her yerde geçerli tavsiye ve emirlerini dinlemeli ve nasîhatına kulak vermelidir ki, her iki dünyanın saadetine mazhar olsun. Din de kıyamete kadar bâkî kalmış olsun.
اَلدِّينُ اَلنَّصِيحَةُ قُلْنَا: لِمَنْ؟ قَالَ: ِللهِِ وَلِكِتَابِهِ
وَلِرَسُــولِهِ وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمُينَ وَعَامَّتِهِمْ.
Rasûlüllah Sallallâhü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Din nasîhattır. (Sahâbe-i Kirâm) Kimin için (nasîhattır) dediler. (O da) Allah için, Kitab’ı için, Pegamberi için, müslümanların imamları ve bütün müslümanlar içindir.” diye cevâb verdi.
(Tâc: 1/28)
Hadîs-i şerîf dînin nasîhata verdiği önem ve değeri bildirmektedir. Öyle ki, dîni âdetâ nasîhattan ibaret göstermiştir.
Evet dinde nasîhatın, öğüt vermenin, anlatmanın önemi son derece mühimdir. Basit ve dünyevî mes’elelerin bile duyulup kabul edilmesi propaganda ve reklama bağlı ise; din gibi dünyevî-uhrevî saadeti tekeffül eden, bununla beraber pek çok düşmanı bulunan ciddî ve muazzam bir hakîkatın duyulup kabul edilmesi elbette nasîhata, onu anlatmaya, metod ve usulleri dahilinde onun propagandasını ve reklamını yapmaya bağlıdır. İşte reklam edilmesi gereken, başta anlatılması gereken hususları dînin kendisi dile getirmekte ve onları tavsiye etmektedir.
Din acaba neleri tavsiye etmektedir? Ve başkalarına başta neleri anlatmak gerekmektedir?
1- لِلّهِ: Din Allah için Allah’ı tavsiye eden bir nasîhattır. Yani, din Allah’ı var ve bir kabul etmeyi, o’na her türlü ortaklığı reddetmeyi, Allah’ı noksan sıfatlardan münezzeh ve kemâl sıfatlarla muttasıf olarak tanımayı, Allah’ın haram kıldıklarına haram, farz kıldıklarına farz demeyi, Allah’ın sonsuz nimetlerine karşı verilen nimeti yerinde ve O’nun rızası için kullanmak suretiyle şükür vazifesini yapmayı insanların sadece Allah’a kulluk yapmalarını ve müslümanların amellerinde samîmî, hasbî ve ihlâslı olmalarını tavsiye ve emir buyurmaktadır. Öyle ise müslümanlar da dinin bu yüce tavsiyesini kabul edip başkalarına da aynı şeyleri nasîhatvârî tavsiye ve telkîn etmelidirler.
2- وَلِكِتَابِهِ : Din, Allah’ın yüce kitabı Kur’ân-ı Kerîm’i tavsiye etmektedir. Yani din müslümanların Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenip öğretmelerini, onu gece-gündüz okuyup haram kıldıklarından şiddetle kaçınmalarını, farz kıldıklarına sımsıkı sarılmalarını, Kur’ân’ın hükümleriyle amel etmelerini, Kur’ân’ı hayatlarının esası görmelerini, insanların zihin, fikir ve kanaatlerinin Kur’ân’ın etrafında toplanması için çalışmalarını ve böylece Kur’ân’ın etrafında bir araya gelmekle yek vücud hâline yani cemaat haline gelmelerini tavsiye ve emir buyurmaktadır. Öyleyse aklı başında bulunan bir müslümana düşen şey; dinin bu yüce nasîhatını kabûl edip mûcibince amel etmesi ve başkalarına da aynı şeyleri nasîhatvârî tavsiyede bulunmasıdır.
3- وَلِرَسُولِهِ : Din, Allah’ın rasûlü Hazreti Muhammed Sallallâhü Aleyhi Vesellem’i tavsiye etmektedir. Yani O hazretin elçiliğini kabul etmeyi, Allah’tan getirdiklerini tasdik etmeyi, yasakladıklarından kaçınmayı, emrettiklerini yerine getirmeyi, sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılmayı, getirdiği İslâm’a sonuna kadar sâhip çıkmayı, gerek O Yüce Rasûlüllah Sallallâhü Aleyhi Vesellem’i, gerekse ehlini, zürriyetini, akrabasını, ashabını ve O’nun peşinden gidenleri (Radıyallahü Anhüm) kendimizden daha fazla sevmeyi tavsiye ve emir buyurmaktadır.
Müslümanlara düşen, hem dinin bu tavsiyesini baştâcı yapmaları, hem de aynı şeyleri çevrelerinde bulunan kimselere usûlünce anlatmalarıdır.
4- وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ : Din müslümanların imamlarını tavsiye etmektedir. Yani; dîn, müslümanlara başlarında bulunan kendi liderlerine, işlerini evirip-çeviren ve her mes’elede kendilerine danışıp izin aldıkları ileri gelen büyüklerine, hürmet ve itaat etmelerini, onlara isyan etmemelerini, anarşiye ve dedikoduya meydan vermemelerini, başlarındaki imamı birbirlerine anlatıp ona sevgiyi ve itaati sağlamalarını; böylece bir vahdet teşkil etmelerini tavsiye ve emir buyurmaktadır.
Gerek Kur’ân-ı Kerim’de Nisâ sûresinin ellidokuzuncu ayetinde geçen وَأُولِي اْلأَمْرِ مِنْكُمْ (Sizden olan emir sahiplerine), gerekse bu hadîste geçen وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ (Müslümanların imamları) tâbirlerinden anlaşılıyor ki, dînin kendisine hürmet ve itaati emrettiği imam veya liderin müslüman olması şarttır. Zaten İslâm’a göre irtidad edenin yaşamaya hakkı yoktur.
Evet, Yüce Yaratıcı’yı inkâr edenin O’nun gıda, hava ve hayat gibi küllî ve umûmî nimetlerinden istifadeye hakkı olmadığı, aklın ve hikmetin gereği olup gayet aklî ve isabetli bir hükümdür. Öyle ise böyle bir kimse, sâhibini inkâr ettiği nimetlerden mahrum edilebilir ve edilmelidir.
5- وَعَامَّتِهِمْ : “Dîn bütün müslümanlar için de bir nasîhattır.” Yani, din müslümanları birbirine tavsiye etmekte olup, birbirlerinin hak ve hukukuna riayet etmelerini, birbirlerine karşı olan davranışlarında sevgi ve hürmeti, şefkat ve merhameti esas olarak almalarını, birbirlerinin kusurlarını bağışlamalarını, bütün zihinleri, fikir ve kanaatleri Kur’ân-ı Kerim’in etrafında toplamak için çalışmalarını, mü’minlerin bütün davranışlarını Kur’ân-ı Kerim’e göre ayarlamalarını ve Kur’ân-ı Kerim etrafında yek vücûd hâline gelmelerini yani, küllî ve sarsılmaz bir cemaat teşkil etmelerini tavsiye ve emir buyurmaktadır.
Kalbinde îman taşıyan her mü’min dînin bu yüce, lüzumlu ve her yerde geçerli tavsiye ve emirlerini dinlemeli ve nasîhatına kulak vermelidir ki, her iki dünyanın saadetine mazhar olsun. Din de kıyamete kadar bâkî kalmış olsun.