Tüm Peygamberlerin görevi insanlara, insani değerleri anlatmak, onları sapıklıktan kurtararak yalnız ve yalnız Allah'a kulluk etmeğe çağırmaktır. Kısaca "Allah'ın dinini" tebliğ etmektir. Fakat insanların çoğu peygamberlerden, tebliğ ettiği dini, peygamberlerden sonra değiştirip, kendilerinin oluşturdukları dinlere uyarak sapılmışlardır.
Mekke'nin kokuşmuş ortamında, her türlü haksızlığın, emeği sömürmenin ve insanı ezmenin en acımasızca uygulandığı cahili toplumda Allah (c.c) Muhammed (a.s)'ı da resul olarak, insanlara Kitabı'nı tebliğ etmekle görevlendirmiştir.
"Şüphesiz biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hak ile gönderdik.." (2:119)
"Nitekim biz sizin için aranızdan bir elçi gönderdik; size ayetlerimizi okur, sizi arındırır, size kitap ve hikmeti öğretir, ve size bilmediklerinizi bildirir"(2/151)
Peygamberimiz yaklaşık 23 yıllık mücadele döneminde, Allah'ın dinini tebliğ ederek Kur'an'ın öngördüğü bir toplumu oluşturmuştur. Fakat daha sonra "henüz kalplerinde imanın tam oluşmadığı"(49/14) insanların gayretleri ve Müslümanların diğer milletlerle kaynaşmalarının sonucu olarak, İslam safiyetini yavaş yavaş kaybederek yerine genellikle bid'at ve hurafelerden oluşan bir din anlayışı hakim olmuştur.
Bu değişimin sebeplerini tarihi bilgilerimizi ve Kur'an'da anlatılan kavimlerin durumlarını göz önünde bulundurarak kısaca şöyle sıralayabiliriz:
1 - İnsanların bilerek dini değiştirmeye yeltenmeleri ve böylece başkalarını aldatmaları.
"Vay haline o kimselerin ki kitabı elleriyle yazıp, az bir paraya satmak için, 'bu Allah katındadır derler!' Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların!" (2/79)
2 - "Fütuhat Dönemi" olarak adlandırılan dönemlerde, kitleler halinde 'iman ettik' demelerine rağmen, hızlı değişim sürecinin etkileriyle tam tevhidi inançla kendilerini değiştirmeden eski gelenek ve göreneklerindeki inançlarla birlikte İslam toplumuna girip kültürle dini birbirine karıştırmaları, (49/14)
3 - İslam toplumunun saltanata yönelmesi ve bu saltanatın da dünyevi kaygılarla hareket ederek dini kendisine alet etmesi, Müslümanların bu inançla yönetilmesi,
4 - Saltanat döneminde dünyevi kaygıları ön planda olan yeni tip Müslümanlara karşı, içinde İslami motiflere de yer veren fakat esasta tamamen dünyayı terk gayesinde olan "Doğu Mistizminin" ve "Batı Ruhbanlığının" özelliklerini de üzerinde bulunduran "Tasavvufi Düşünce"nin doğması, (57/27)
5 - Teferruat konularını inceleyerek belli dönemlerde Müslümanların kolaylığı için çalışan alimlerin görüşlerini dogmatik olarak kabul edip değişmez mezheplerin oluşması, hatta zaman zaman mezhepleri dinin önüne geçirmek suretiyle oluşturulan "Kör taklid"çiliğin ve mezhep taassupçuluğunun baş göstermesi. (30/32)
Bu anlayışların hepsi Kuran'ın ayetlerini Kur'an bütünlüğüne ters bir şekilde yorumlayarak kendilerine delil almaya çalışmışlardır. Kuran'ı hayatlarındaki ve görüşlerindeki yanlışları değiştirmek için değil de görüşlerini desteklemek için ön plana çıkarmışlardır. Bunun için de ayetleri Kur'an'ın bütünlüğü içinde anlama yoluna gitmemişlerdir. Hatta daha da ileri giderek peygamber adına hadisler uydurmuşlardır.
Peygamberimizden sonra gelişen bu tür anlayışlar dinin asli oluşmasına neden olmuştur. Bu topluluklar içinde zaman zaman Kuran'a uygun hareket eden insanlar çıkarak Kur'an'ın anlaşılmasına ve yaşamasına yönelik çalışmalar yapmışlardır.
Değişik etkenler sonucu insanlar Kur'an'da Allah'ın istediği şekilde değil de, kendilerinin istek ve düşüncelerine uygun bir din meydana getirmişler. Böylece geleneksel Müslüman tipi ortaya çıkmıştır. Doğal olarak Kur'an'ın istediği şekilde bir hayat yaşayan insanlarla atalarından devraldıkları dine tabi olanlar arasında bir mücadele olacağı açıktır.
"Kuran, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren kitaptır." (2/2)
"...Kitab'ın bir kısmına uyuyor, bir kısmına uymuyormusunuz? Aranızda böyle yapanların karşılığı dünya hayatında rezil olmaktır, ahiret gününde de azabın en şiddetlisine onlar uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir." (2/85)
"Kendilerine verdiğimiz kitabı gereğince okuyanlar var ya, işte ona ancak onlar inanırlar. O'nu inkar edenler ise kaybedenlerdir." (2/121)
"Onlara Allah'ın indirdiğine uyun denilince, hayır atalarımızı tapar bulduğumuz şeye uyarız, derler ya ataları bir şey ekletmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler?" (2/170)
"İnsanlar arasında, Allah'ı bırakıp, O'na koştukları eşleri ilah olarak benimseyenler ve Allah'ı severcesine onları sevenler vardır. Müminlerin Allah'ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir. Zalimler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının da şiddetli olduğunu keşke bilselerdi." (2/165)
Mekke'nin kokuşmuş ortamında, her türlü haksızlığın, emeği sömürmenin ve insanı ezmenin en acımasızca uygulandığı cahili toplumda Allah (c.c) Muhammed (a.s)'ı da resul olarak, insanlara Kitabı'nı tebliğ etmekle görevlendirmiştir.
"Şüphesiz biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hak ile gönderdik.." (2:119)
"Nitekim biz sizin için aranızdan bir elçi gönderdik; size ayetlerimizi okur, sizi arındırır, size kitap ve hikmeti öğretir, ve size bilmediklerinizi bildirir"(2/151)
Peygamberimiz yaklaşık 23 yıllık mücadele döneminde, Allah'ın dinini tebliğ ederek Kur'an'ın öngördüğü bir toplumu oluşturmuştur. Fakat daha sonra "henüz kalplerinde imanın tam oluşmadığı"(49/14) insanların gayretleri ve Müslümanların diğer milletlerle kaynaşmalarının sonucu olarak, İslam safiyetini yavaş yavaş kaybederek yerine genellikle bid'at ve hurafelerden oluşan bir din anlayışı hakim olmuştur.
Bu değişimin sebeplerini tarihi bilgilerimizi ve Kur'an'da anlatılan kavimlerin durumlarını göz önünde bulundurarak kısaca şöyle sıralayabiliriz:
1 - İnsanların bilerek dini değiştirmeye yeltenmeleri ve böylece başkalarını aldatmaları.
"Vay haline o kimselerin ki kitabı elleriyle yazıp, az bir paraya satmak için, 'bu Allah katındadır derler!' Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların!" (2/79)
2 - "Fütuhat Dönemi" olarak adlandırılan dönemlerde, kitleler halinde 'iman ettik' demelerine rağmen, hızlı değişim sürecinin etkileriyle tam tevhidi inançla kendilerini değiştirmeden eski gelenek ve göreneklerindeki inançlarla birlikte İslam toplumuna girip kültürle dini birbirine karıştırmaları, (49/14)
3 - İslam toplumunun saltanata yönelmesi ve bu saltanatın da dünyevi kaygılarla hareket ederek dini kendisine alet etmesi, Müslümanların bu inançla yönetilmesi,
4 - Saltanat döneminde dünyevi kaygıları ön planda olan yeni tip Müslümanlara karşı, içinde İslami motiflere de yer veren fakat esasta tamamen dünyayı terk gayesinde olan "Doğu Mistizminin" ve "Batı Ruhbanlığının" özelliklerini de üzerinde bulunduran "Tasavvufi Düşünce"nin doğması, (57/27)
5 - Teferruat konularını inceleyerek belli dönemlerde Müslümanların kolaylığı için çalışan alimlerin görüşlerini dogmatik olarak kabul edip değişmez mezheplerin oluşması, hatta zaman zaman mezhepleri dinin önüne geçirmek suretiyle oluşturulan "Kör taklid"çiliğin ve mezhep taassupçuluğunun baş göstermesi. (30/32)
Bu anlayışların hepsi Kuran'ın ayetlerini Kur'an bütünlüğüne ters bir şekilde yorumlayarak kendilerine delil almaya çalışmışlardır. Kuran'ı hayatlarındaki ve görüşlerindeki yanlışları değiştirmek için değil de görüşlerini desteklemek için ön plana çıkarmışlardır. Bunun için de ayetleri Kur'an'ın bütünlüğü içinde anlama yoluna gitmemişlerdir. Hatta daha da ileri giderek peygamber adına hadisler uydurmuşlardır.
Peygamberimizden sonra gelişen bu tür anlayışlar dinin asli oluşmasına neden olmuştur. Bu topluluklar içinde zaman zaman Kuran'a uygun hareket eden insanlar çıkarak Kur'an'ın anlaşılmasına ve yaşamasına yönelik çalışmalar yapmışlardır.
Değişik etkenler sonucu insanlar Kur'an'da Allah'ın istediği şekilde değil de, kendilerinin istek ve düşüncelerine uygun bir din meydana getirmişler. Böylece geleneksel Müslüman tipi ortaya çıkmıştır. Doğal olarak Kur'an'ın istediği şekilde bir hayat yaşayan insanlarla atalarından devraldıkları dine tabi olanlar arasında bir mücadele olacağı açıktır.
"Kuran, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren kitaptır." (2/2)
"...Kitab'ın bir kısmına uyuyor, bir kısmına uymuyormusunuz? Aranızda böyle yapanların karşılığı dünya hayatında rezil olmaktır, ahiret gününde de azabın en şiddetlisine onlar uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir." (2/85)
"Kendilerine verdiğimiz kitabı gereğince okuyanlar var ya, işte ona ancak onlar inanırlar. O'nu inkar edenler ise kaybedenlerdir." (2/121)
"Onlara Allah'ın indirdiğine uyun denilince, hayır atalarımızı tapar bulduğumuz şeye uyarız, derler ya ataları bir şey ekletmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler?" (2/170)
"İnsanlar arasında, Allah'ı bırakıp, O'na koştukları eşleri ilah olarak benimseyenler ve Allah'ı severcesine onları sevenler vardır. Müminlerin Allah'ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir. Zalimler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının da şiddetli olduğunu keşke bilselerdi." (2/165)